II. Mahmut`tan II. Abdülhamit`e

advertisement
II. Mahmut’tan II. Abdülhamit’e
 Seleflerinin yaşadığı tecrübeler onu daha ihtiyatlı davranmaya mecbur bırakmıştı
 Saltanatını 2 döneme ayırmak mümkün:
 Muktedir olma dönemi
 Reform dönemi
 Osmanlı’nın en reformist padişahı olarak kabul edilebilir
 Kendinden sonra gelecek padişahlarında son soy babasıdır (2 si oğlu 4ü torunu)
 Temel iki hedefi
 Devlet içerisinde bir güç tabanı oluşturmak
 Ayanı’ın gücünü sınırlandırmak
 Dönemin en önemli kaybı Mısır topraklarının kaybedilmesidir.
 Kavalalı bir Arnavut olan Mehmet Ali Paşa Napolyon'la savaşmak
üzere
gönderilen Arnavut birliklerinin komutanı olarak gittiği Mısır’ın reformist ve
hırslı yöneticisi olmuştur.
 Fransızlarla savaş sonucunda Mısır’da yerleşik ordunun dağılması Mehmet Ali
paşaya aradığı fırsatı vermiş ve 3. Selim ve 2. Mahmut’un İstanbu’da başarmaya
çalıştığı sistemi Mısır’da uygulamaya koymuştur.
 Zorunlu askerlik
 Vergi sisteminin değiştirilmesi
 Zorunlu tarım uygulamaları
 Mora isyan’ının bastırılması için Mehmet Ali paşanın askerlerinin kullanılması
 İsyanın bastırıldı ancak Rusya, İng ve Fransa’nın verdiği destek sonucunda 1829
Edirne anlaşmasıyla Yunanistan’ın bağımsızlığı, Eflak Boğdan prenslikleri ve Sırpların
özerkliği kabul edilmek zorunda kalınmıştır.
 Mehmet Ali paşanın Suriye seferi ve oğlu İbrahim Paşa komutasındaki orduların
İstanbul sınırlarına kadar dayanması
 Bu arada Osmanlı’nın önce İngiltere ve Avusturya’dan yardım talebi ve sonuçta
Rus Çarının yardımı
 Rusların yetersiz olan yardımı karşısında çaresiz kalan II. Mahmut Kütahya
Antlaşması ile Mehmet Ali paşayı Suriye valisi olarak atıyor ve Adana
bölgesinin gelirini alma hakkı veriliyor.
 Bu süreçte Ruslarla da Hünkar İskelesi antlaşması (1833) imzalanıyor bu
antlaşma daha sonra “Boğazlar Meselesi” nin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
 Mısır yenilgisini kabullenemeyen II. Mahmut 1839 da Suriye üzerine yürüyor
ancak Nizip te Osmanlı ordusu ağır bir yenilgi alıyor.
 BU
dönemde Osmanlı imparatorluğu ile ilgili Batı’da ki genel endişe
İmparatorluğun kendisinden ziyade zayıflığı nedeniyle toprakları üzerinde
artan Rus etkisidir
 Balkanlardaki etkisi Avusturya’yı, Akdeniz deki konumu da İngiltere’yi rahatsız
ediyordu
 Balkanlar’da çekişen milliyetçilik hareketlerinin ve büyük güçlerin emperyalist
emellerinin Osmanlı İmparatorluğumun yıkılmasına yol açmadan tatmin
edilmesi, ya da, eğer bu yıkılış kaçınılmaz ise (ki Avrupalı devlet adamlarının
ekseriyeti bu kanıdaydı), Osmanlı İmparatorluğumu Avrupa’daki güç dengesini
altüst etmeden ve genel bir savaşa sebep vermeden parçalama sorunu, 19.
yüzyıl boyunca “Doğu Sorunu’’ olarak tanımlanmaktaydı.
 Bu sorun her Avrupa başkentinin siyasal ve diplomatik gündeminde üst
seviyede yer alıyordu.
 Bu sorun I. Dünya Savaşı’nın çıkmasına sebep olacak ve sadece Osmanlı değil,
Avusturya, Rus ve Alman imparatorluklarının da yıkılışına yol açacaktı
 Sultan II. Mahmut'un 1826’dan itibaren uyguladığı siyaseti, Osmanlı reform
çabalarının sonraki seksen yılda tutacağı yönü belirlemişti.
 En önemli projesi modern bir ordunun kurulması yoluyla merkezî devleti
güçlendirmekti. Yapılan tüm yenileşme hareketleri bu amaç etrafında planlanmış
reformlardır.
 Ör:Yeni asker para demek o yüzden etkin bir vergilendirme lazım
 Etkin vergilendirme için etkin ve modern bir taşra ve merkez bürokrasisi lazım
 (Asker/Sivil) Bürokrasi için yeni eğitim imkan ve programları lazım
 Yeniçeri beklendiği gibi isyan çıkarıyor ama Padişah bu sefer hazırlıklı saraya
yürümek isteyen Yeniçeri top atışına tutuluyor ve kısa süre içerisinde dağıtılıyor.
 Tarihe “Vaka-i Hayriye” olarak geçen bu olaydan sonra tüm Yeniçeri ocakları
lağvedilerek yerine “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” kuruluyor.
 Ordunun disiplin altına alınması o döneme kadar yenilenme hareketlerinin en
büyük köstekçisi olan ulema sınıfının da disipline edilmesi yolu açıyor.
 Evkaf müdürlüğü kanalıyla mallarının denetim altına alınması
 Şeyhülislam ve Başmüftünün başkanlığında hiyerarşik bir teşkilatlanmanın kurulması
 Yeniçeri Ocağının yıkılmasından hemen sonra padişah. Mısır’dan askeri
eğitimciler göndermesini istemiş ama bu teklifi kabul görmemiştir. Bunun
üzerine İng, Frs, ve Rusya’dan daha fazla güven telkin eden Prusya’dan uzman
talebi oluyor ve böylece uzunca süre devam edecek olan Prusya/Almanya
işbirliği başlamış oluyordu.
 Bunun yanı sıra modern anlamda bir bürokrasinin kurulması içinde çalışmalar
başlatıldı. (düzenli maaş, tayinlerin düzenlenmesi, hiyerarşik terfi sistemi,
profesyonel bir eğitim ve işbölümü)
 Bu işbölümü Padişahın bütün yetkilerini kendisinde toplayan sadrazamlar
içinde geçerlidir. Yetkilerinin bazıları astlarına paylaştırılmıştır. Ör: Dahiliye,
hariciye, adalet, hazine nazırlıkları vb.
 Reformlar nedeniyle oluşan aşırı yasama yüküyle uğraşmaları için hem sarayda
hem de Babıâli’de danışma meclisleri oluşturuldu.
 Bu meclislerin içinde en önemli olan, Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye (Adli
hükümler yüksek meclisi-1838) reform hareketlerinin yasal alt yapısını
oluşturan bir kurum olarak görev yapmıştır. Bu meclisin kurulması tarihe
“Tanzimat-ı Hayriye” olarak geçmiştir.
 Reformlara eşlik eden ekonomik sıkıntılar maalesef halledilememişti. Ordunun
yeniden yapılandırılması için oluşturulan Mensure Hazinesinin en önemli gelir
kaynakları iltizam, vakıfların gelirleri ve bu amaçla toplanmaya başlanan cihat
vergisi gibi gelirlerdir.
 Ancak kamu finansman kaynaklarında iyileştirmeye gidilemeyince iç Pazarı
korumaya yönelik merkantilist önlemler de alınamamış konulan sınırlama ve
tekellerde daha sonra kaldırılmıştı. Oluşan açığı kapatmak için uygulanan
“tağşiş” uygulamasının kaçınılmaz sonucu da önlenemeyen enflasyon olmuştu.
 II. Mahmut döneminde Osmanlı kuruşu %500 oranında değer kaybetmiş para
tam anlamıyla pul haline gelmişti. Bu durum maaşını devletten alan kamu
görevlileri arasında rüşvetinde yayılmasına yol açmıştır.
 Bu dönemin diğer önemli gelişmeleri posta teşkilatının, ulaşım ve haberleşme
imkanlarının iyileştirilmesidir. Ayrıca 1831’de ilk Osmanlı gazetesi olan
“Takvim-i Vekayi” yayınlanmaya başlamıştır.
 1831-1838 yıllarında toplanacak verginin ve askere alınacak kişilerinde tespit
edilmesi amacıyla ilk resmi nüfus sayımı yapılmıştır (erkek nüfus sayılmıştır)
 Eğitim alanında başta askeri okullar olmak üzere çoğunluğunda yabancıların
eğitim verdiği ve en az bir yabancı dilinde öğretildiği modern eğitim kurumları
açılmıştır.
 Askeri tıbbiye, harp okulu, askeri mızıka okulu özellikle Osmanlı’nın son döneminde
reform hareketlerinin liderliğini yapacak çok sayıda ismin yetiştirildiği mekanlar
olmuştur
 Avrupa’ya
öğrenciler gönderilmeye başlanmış, Hariciye nezaretinin
(Reisülküttab) kadrosunun ve imkanların artırılması, “Tercüme Odası”nın
kurulması ve büyükelçiliklerin yeniden kurulması bu dönemde yapılan diğer
düzenlemelerdi.
 Bu düzenlemelerin etkileri II. Mahmut zamanında hemen görülemese de
kendisinden sonra gelen padişahlar döneminde büyük değişimlere sebep
olacaktı.
1.
Gerektiği gibi eğitilmiş ve güvenilir eleman eksikliği.
2.
Reform politikaları asla halkın baskısının sonucu değildi ve bu nedenle
bunlar Osmanlı toplumunda sağlam bir tabandan yoksundu.
3.
Bürokraside hukukiliğe verilen önem yavaş yavaş gelenekçiliğin yerini
almakla beraber, “klâsik” Osmanlı sisteminin belirgin niteliği olan babadan
kalma sistem hâlâ yerinde duruyordu. Bu durum, yeni kumulların normal
işleyişini bilhassa “işe alma ve çıkarma” dairesini zayıflatıyordu
4.
Islahatlar -1826’daki hamle hariç- eski kurumlanın kaldırılmasından çok yeni
yasaların, yeni düzenlemelerin ve yeni kurumların ortaya konmasından
oluşuyordu. Bu durum zamanla bir ikiliğe yol açmıştı
5.
Reformların ekonomik ve mali temelden yoksun olmaları onların en zayıf
noktası olmuştur.

Sultan II. Mahmut 1839 yılında vefat ettiğinde selefleri döneminde
yaşananların aksine reformlarda bir geriye dönüş yaşanmamıştır.

Yerine tahta geçen oğulları Abdülmecit ve Abdülaziz dönemi (1839-1876)
Osmanlı tarihinde devam eden bu yenilenme hareketlerini ifade etmek
amacıyla “Tanzimat Dönemi olarak” adlandırılmıştır.

Bu dönemde II. Mahmut döneminde yeni yetişmeye başlayan bürokrasi sınıfı
oldukça güçlenmiş ve devletin yönetim merkezi/iktidar Saraydan
bürokrasinin merkezi sayılan Babıali’ye taşınmıştır.

Tanzimat'ın başlangıcı, ikinci Mısır bunalımının çözme girişimleriyle aynı
zamana denk gelmişti.

Dönemin başlangıcı 3 Kasım 1839 tarihinde Reşit Paşa tarafından
hazırlanarak Padişah adına ilan edilen Tanzimat Fermanı/Gülhane Hatt-ı
Hümayunu olarak adlandırılan belgenin ilan edilmesi olarak kabul edilir
 Padişahın tebaasının can, namus ve malının güvence altına alınması,
 İltizam sisteminin yerini alacak muntazam bir vergilendirme sistemi,
 Zorunlu askerlik sistemi,
 Hangi dinden olursa olsun bütün tebaa için yasa önünde eşitlik
Temel esasları üzerine hazırlanmıştı.
 Hatt-ı hümayunun o sırada ilan edilmiş olmasının, İmparatorluğun Mehmet Ali
ile olan mücadelesinde Avrupa güçlerinin, özellikle de İngiltere’nin desteğini
kazanmayı amaçlamış diplomatik bir hamle olduğu kuşkusuz doğrudur. Hatta
özellikle gayr-i Müslim tebaa ile ilgili madde de tebaanın ayrılıkçı fikirlerinin
yatıştırılması da amaçlanmıştı.
 Ama metnin Reşit Paşa önderliğindeki reform yanlılarının içten kaygılarını
yansıttığı da aynı ölçüde doğrudur. Bürokratların “kulluktan” çıkıp “bürokrat”
olmalarını garantiye almaları.
 Nizip yenilgisi sonrası yabancı müdahaleye daha açık hale geliyor devlet
 Lübnan’da Dürzilerin çıkardığı yeni bir kriz patlıyor. Bu kriz başta Fransızlar
olmak üzere
sonuçlanıyor
yeniden
yabancıların
hamilik
iddiasıyla
müdahelesi
ile
 Bu dönemin en önemli uluslar arası krizi Osmanlı, Rusya, Fransa, İngiltere ve
Avusturya’nın karışmış olduğu Kırım savaşı (1853-1856) olmuştur. Paris Barış
konferansıyla anlaşmayla sonuçlandı.
 Barış konferansına denk gelmesi ve Osmanlının itibarının artırması amacıyla,
1839’da verilmiş olan vaatlere daha da eklemelerde bulunan ve büyük ölçüde
İstanbul’daki Fransız ve Ingiliz büyükelçileri tarafından yazdırılmış olan yeni
bir Islahat Fermanı ilan edildi.
 Doğu Sorunu’nun bilinen siyaset ve diplomasi kalıbı yeniden ortaya çıkmıştı.
Sırp, Yunan ve Lübnan bunalımlarında görüldüğü gibi, bu kalıp esas itibariyle
hep aynıydı: İmparatorlukla (çoğu Hıristiyan olan) cemaatlerin hoşnutsuzluğu,
bölgesel ayaklanmalar halinde patlak veriyordu.
 Sonra, büyük güçlerden biri, yerel Hıristiyanların konumunu savunmak için
diplomatik ya da askerî yoldan araya giriyor ve bu da güçler arasında hüküm
süren genel rekabet koşullarında öteki büyük güçlerin, (19. yüzyıl diplomatları
arasında gözde bir kavram olan) “güç dengesini" yeniden kurmak için
müdahalede bulunmalarına yol açıyordu.
 Sonuç çok kere, Osmanlı merkez yönetiminin hakimiyet kaybı oluyordu
 Lübnan, Girit, Karadağ, Bosna Hersek isyanları bu konudaki örneklerdir
 Tanzimat döneminde (1839-1871) ilan edilen idari ve adlî reformların, özellikle
de İmparatorluktaki Hıristiyan azınlıklarının konumuna ilişkin reformların
ardındaki en Önemli dürtülerden biri şüphesiz ki daimi dış baskı idi.
 Ancak, reformları sadece dış baskıya bağlamak yanlış olacaktır. Gülhane
hattında olduğu gibi bu reformlardan dış destek elde etmekte veya dış
müdahaleyi önlemekte yararlanılmıştı, ama bunlar aynı zamanda imparatorluğu
kurtarmanın tek yolunun Avrupai tarzda reformları başlatmak olduğu
yönündeki inancın da sonuçlarıydı.
 1839
sonrasının reformları, II. Mahmut’un programı gibi aynı alanları
kapsıyordu:
 ordu,
 merkezî bürokrasi,
 taşra yönetimi,
 vergilendirme,
 eğitim ve haberleşme.
 Yeni olan, adlî reformlara ve
verilmesiydi
danışmaya dayalı usullere çok daha fazla ağırlık
 Askerlik:
 Nizamiye adını almış olan ordu bütün bu dönem boyunca genişletilmiş ve Avrupa’dan





alınan modern araç gereçle donatılmıştı.
Zorunlu askerlik başlatıldı
Hıristiyanlarında asker olması isteniyordu iki seçenek ya bedelli veya kışla.
Normal askerlik 5 yıl yedek kuvvet olarak ise toplamda 22 yılı buluyordu
Örgütlenme açısından en önemli gelişme, 1841’de kendi yerel komutanlarına sahip
eyalet ordularının kurulmasıydı
Zırhlı savaş gemilerine sahip modern bir donanma kuruldu ancak donanma
personelinin niteliği Avrupa'nın büyük donanmalarındaki personelin çok gerisinde
kaldığı için Osmanlı donanması hiçbir zaman elkin bir güç aracı haline gelmemişti.
 Merkezi Bürokrasi:
 yönetim sisteminde merkezî düzeyde görülen esas gelişme, gereksiz elemanların





tasfiyesi yoluyla verimliliğin artırılmasının ve uzmanlaşmaya gidilmesinin aralıksız
şekilde sürmesiydi.
Aşamalı olarak Avrupa Örneğine göre bir seri mükemmel bakanlık ve idare heyeti
kuruldu
Bu dönemde hükümetin güç merkezi, açıkça saraydan Babıâli’nin kulluktan yeni
kurtulmuş bürokratlarına doğru yer değiştirmekteydi
En önemli bakanlık olarak Hariciye bakanlığı ön plana çıkıyordu sadece artan dış
politikaya ilişkin konular değil bu bakanlık reform hareketlerinin de koordine edildiği
bir kurum haline gelmişti.
Yeni nezaretlerin meydana çıkmasından başka merkezdeki bir diğer önemli eğilim,
bir danışma meclisleri ve kurulları sisteminin geliştirilmesiydi.
Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye (Adli hükümler yüksek meclisi-1838) yeni tedbirlerin
ve yeni yasaların hazırlanması çok önemli bir rol oynuyordu.
 Merkezi Bürokrasi:
 Bu meclisler devlet ileri gelenlerinden oluşan danışma kurullarıydı ve bu kişiler





seçimle gelmemişti, Bunların değil sultanın, hükümeti bile denetleme yetkileri
gerçekte çok kısıtlıydı,
Meclis-i Vâlâ’nın iki işlevi bulunuyordu: bir yandan yeni yasaları tartışıyor ve
hazırlıyor, öte yandan da İdarî konularda istinaf mahkemesi işi görüyordu. Görev yükü
zamanla arttığından kurumsal değişime gidiliyor
Meclis-i Vala adli görevlerden
Meclis-i Ali-i Tazminat yasama görevinden sorumlu olmuştur.
Daha sonra yapılan değişikliklerde üç daireye ayrılan meclis 1) yasa yapmak 2) idari
soruşturmaları yürütmek ve 3) temyiz mahkemesi görevi.
Günümüzdeki Danıştay,Yargıtay kurumlarının temelleri atılıyor
 Taşra yönetimi ve vergi sistemi
 Taşra yönetimindeki reformların, daha adil ve daha etkin bir vergilendirme sistemi






kurma girişimleri ile bir arada ilerliyordu
İltizamın yerine merkezden atanmış memurlar eliyle doğrudan
vergi tahsili
toplanması uygulamaya konulmuştu
Bunun hem merkezî hükümetin gelirini artıracağı hem de çiftçilerin yükünü azaltacağı
umuluyordu, Ama sonuç tam bir felaket oldu.
Yeterli memur olmaması vergi konusunda yeniden iltizamı elinde tutan eşrafı ön plana
çıkarmış ve önceki vergiler dahi toplanamaz olmuştu
Yeni bir bürokratik sisteme geçildiği ve dolayısıyla maaş sistemine geçildiği bir
zamanda devlet gelirlerinin düşüşü reform çalışmalarını olumsuz etkiledi ve iltizam
sistemi yeniden yürürlüğe kondu
1840-1841 yıllarında dolaysız vergilendirmenin başlatılmasında tamamen
başarısızlığa uğrayan hükümet, çareyi askeri yönetimden yararlanmakta buldu ve
eyaletlerin yönetimini eyalet ordu komutanlarına havale etti.
Ancak bu türden bir merkezileşmenin, taşranın etkin şekilde yönetilmesine zararı
olduğu anlaşıldı. Bu nedenle 1858’de yeni bir düzenlemeye gidilip, İstanbul’dan
gönderilen bütün memurlar valilerin buyruğu altına verilerek valilere yetkileri iade
edildi.
 Adlî işlemler ve laik yasalar
 Tanzimat döneminde adlî sistemde birtakım önemli değişiklikler oldu. Değişikliklerin
birçoğu gayr-ı Müslimn cemaatlerin değişen konumlarına ilişkindi.
 Tanzimat devlet adamları özellikle de İmparatorluktaki yabancıların ya da Osmanlı
Hıristiyanlarının değişen konumlarının gerektirdiği durumlarda geleneksel kanuni
sistemin yerini alacak yeni laik yasalar ve kurumlar oluşturdular
 Şer’i kanunlar hiçbir zaman yürürlükten kaldırılmadı ama faaliyet alanı hemen
tamamıyla aile hukukuyla sınırlanmıştı.
 1843’te, Müslümanlar ile gayr-ı Müslimlerin eşitliğini tanıyan yeni bir ceza yasasına
geçildi. Aynı zamanda, yabancıları kapsayan ticaret davaları için karma mahkemeler
oluşturuldu
 1844’te, İslâmiyet’i terkedene şeriatın şart koştuğu ölüm cezası kaldırıldı.
 1850’de Fransa dan kopya edilen yeni bir ticaret yasası,
 1863’te bir deniz ticaret yasası ve
 1867’de yabancıların imparatorlukla ilk kez toprak sahibi olmalarını sağlayan bir yasa
çıkarıldı.
 1869'da, gayrimüslimleri kapsayan davalara bakmaları için, Nizamiye mahkemeleri denilen
bir laik mahkemeler hiyerarşisi meydana getirildi.
 Laik eğitim
 Önceki dönemde olduğu gibi, bürokrasi ve ordu için mesleki yüksek öğretim okullarının
kurulmasına çok özen gösteriliyordu.
 Bunlardan en önemli olanı 1859’da kurulan Mekteb-i Mülkîye idi.
 II. Mahmut döneminde Rüşdiye okulları açıldı (ortaokul) eleman ve kaynak yetersizliği nedeniyle
istendiği gibi gitmeyince 1855 yılında ordu kendi ihtiyacı için Askeri- Rüşdiyeleri açmaya
başlamıştır.
 1869’da, Fransız Eğitim Bakanlığı’nın tavsiyesini esas alan
Nizamnamesi yayınlandı.
yeni bir Maarif
 Bu yeni nizamname üç seviyeden oluşan bir eğitim sistemini öngörüyordu, Buna
göre her büyük köy veya kasabaya rüşdiye, her kente sivil idadi ve her vilayet
merkezine Fransız liselerini örnek alan Sultaniye adlı yüksek okullar kurulacaktı.
 Abdülhamit’in saltanat döneminde sıbyan mektepleri ve idadiler ağı hızla
yayılacaktı. Sadeee iki sultaniye kurulmuş olup ikisi de başkentteydi: Galatasaray
ve Darüşşafaka
 19. yy. da Medreseler, laik okullar, “milletlerin açtığı (ermeni-Rum vb.) okullar ve
Katolik, Protestan misyonerler yabancıların okulları bulunuyordy-u.
 Bu eğitim sistemi, İmparatorluğun (hâlâ nüfusun yüzde onunun altında olan) okumuş
seçkinleri arasında ulusal bir dayanışma duygusu ya da müşterek bir kimlik
duygusu uyandırmak için tasarlanmış bir eğitim sistemi değildi.
 Reformlara muhalefet
 Tanzimat’ın reform politikaları hiçbir zaman halkın isteğine dayanmamıştı. Osmanlı





toplumuna zorIa kabul ettirmişlerdi. Bu nedenle reformların kitle desteği zayıftı.
Özellikle gayr-i Müslimlere tanınan haklar huzursuzluk kaynağı oluyordu. Zamanla
Müslüman çoğunluk, atalarının kılıçla kabul ettirmiş olduğu üstünlükten feragat etmek
gibi gördüğü şeylere gitgide daha fazla karşı çıkar oldu
Reformlara karşı bir diğer muhalefet, reformcular çevresinin kendi içerisinde
gelişiyordu.
Mesleklerinde ve kariyerlerinde ilerleme fırsatı bulamamış ve
yönetimden dışlanmış bazı bürokratlar farklı bir çıkış yolu olarak “gazetecilik”
yapmaya başlamışlardı.
II. Mahmut zamanında çıkan Takvi-i Vakayi daha çok resmi gazete ve bülten gibi
çıkıyordu. Osmanlı basını diyebileceğimiz ilk yayın İbrahim Şinasi’nin başyazarı
olduğu ”Tercüman-ı Ahval (1860)” olmuştur.
Şinasi 1868’de “Tasvir-i Efkarı” çıkarmaya başlıyor ve hükümete kaşı ılımlıda olsa
muhalif medya faaliyete başlıyor
1865 yılında Şinasi Paris’e gidince gazetenin başına Namık Kemal geçiyor ve gazete
daha da radikalleşiyor
 Reformlara muhalefet
 “Yeni Osmanlılar" diye tanınmaya başlayan Kemal ve arkadaşları, geçmişe, yani hem





İslâmiyet’in altın çağına hem de İmparatorluğun yükseliş dönemine özlem duyan
Osmanlı yurtseveri olan kişilerdi.
Ali ve Fuat Paşalar’ın politikalarını, geleneksel Osmanlı ve İslam değerlerini hiçe
sayarak Avrupa’nın yüzeysel taklidi olmakla ve Avrupa çıkarlarına hizmet etmekle
itham etmekteydiler.
Tanzimat rejimini, tek taraflı bir bürokratik istibdat olarak görüyorlardı. Tanzimat
politikalarının devletin yıkılmasına yol açacağına inanıyorlardı.
Onlara göre çözüm, İmparatorluğa temsili, anayasal ve parlamenter bir yönetimin
getirilmesinde ve böylece Müslüman gayr-ı Müslim bütün Osmanlı tebaasına tam bir
yurttaşlık ve devlete sadakat duygusunun aşılanmasında yatıyordu.
Bu değişiklik yapılırken elbette Avrupa liberal devletleri örnek alınacaktı ancak
kendi milli değerler de yaşatılacaktı. örneğin yeni bir halifenin cülusunda İslâm
cemaatinin liderleri tarafından yapılan geleneksel biat uygulaması, sadakat yemini
esasında halk ve hükümdar arasındaki toplumsal bir sözleşmenin onaylanmasıydı.
Namık Kemal aynı zamanda eylem adamıydı..Kurmuş oldukları “İttifak-ı Hamiyet” adlı
örgütlenme zamanla yüzlerce üyesi bulunan bir yapı haline gelmişti.
Download