TANZİMAT EDEBİYATÇILARININ ÖZELLİKLERİ • Divan edebiyatı, merkezî otorite çevresinde geçimini sağlayıp geleceğini garanti altına almak isteyen kapıkulunun edebiyatıdır. • Geleneği sürdürmek için, padişahlar başta olmak üzere bütün ulema, devamlı askerlik örgütü, devlet büyükleri el birliği ederler. • Tanzimat çağında can, mal güvenleri sağlanan yüksek zümre, çeşitli yollardan iktidara ortak olmaya hazırlanır. • Bu açıdan Tanzimat edebiyatı, hepsi yüksek zümre ailelerin arasında yetişen aydınların edebiyatı olur. • Şinasi, Ali Suavi, Ahmet Mithat, Nabizade Nâzım, Muallim Naci gibi halka yakın orta sınıftan yetişen birkaç kişinin değişik özellikler taşıdıklarını; burjuvalaşma yolunda bağımsızlık dileklerini gerçekleştirmeye uğraştıklarını görmekteyiz; • bunların dışında kalan hepsi, devlet memurluğu ile ulema sınıfına girmeyi önceden garantileyen bir aile geleneği içinde özel olarak yetiştirilirler. • Tanzimat edebiyatçılarının büyük çoğunluğu, seçkin ailelerden geldikleri gibi, önemli mevkilere çıkmanın yollarını da bulurlar. •Aralarında sadrazamlar (Ahmet Vefik Paşa), • mülki ve askeri alanda vezirlik ve paşalık rütbelerine çıkanlar, nazırlık yapanlar (Akif Paşa, Ethem Pertev Paşa, Mustafa Nuri Paşa, Sadık Rıfat Paşa, Ahmet Cevdet Paşa, Münif Paşa, Süleyman Paşa, Sadullah Paşa, Ziya Paşa); • valilik, mutasarrıflık, elçilik görevlerinde (Namık Kemal, A. H. Tarhan, Samipaşazade Sezai ..); • en yüksek devlet dairelerinde dokunulmaz mevkilerde bulunanlar (Recaizade Ekrem, Ali Bey...) çoğunluktadır. • Yüzyılın sonuna doğru edebiyatçıların görevleri ve mevkileri, maaşları ve ödenekleri gittikçe düşecek; en yüksek maaşlar öğretmenliklerde, subaylıkta ele geçirilebilecektir. • *Tanzimat edebiyatçılarının büyük çoğunluğu eski gelenek üzre özel öğrenimle yetişir; okul disiplininden geçmezler. Yeni kurumlar, sonraki kuşakları yetiştirecek; mülkiye, tıbbiye, hukuk, harbiye gibi okullardan yetişenler erken dönemlerinde edebî çalışmalara katılacaklardır. • *Tanzimat edebiyatçılarının çoğu, önce eski kültür istikametinde yetişir; yüzyılın ortasından sonra güçlenen akımların gereğini duyarak batı kültürüne sonradan yönelirler. Bu yüzden, beğenilerinde ve kişiliklerinde, zamanlarının tipik özelliğini, iki yanlılığı, telifçilik dileğini taşırlar. • *Hepsi klasik divan edebiyatının gelenekçi soyutluğundan kurtulmak; çağlarının bilim ve teknik gelişimini izlemek, Avrupa kültürünün bize uyan yanlarını almak, ilerleme niyetlerinin cephesini kurmak ülküsünü paylaşırlar. • Ama İslâmi eğitimle yetiştikleri için, dini sisteme aykırı hiçbir düşünceyi öne geçiremezler. Örneğin; kimi çok kadınla evliliği savunur, kimi esirliğin Osmanlı toplumunda iyi sonuçlar verdiğini ve fuhuşu önlediğini iddia eder, hiç biri şeriattan ayrılmayı gerekli saymaz. • «Her taşımız bir nice bin cânedir» dedikleri Osmanlı ülkesinin bütünlüğü, bütün Tanzimatçıların baş tutkusudur. Silistre ile birlikte Mekke, Medine de vatandır onlara göre. Sınırların içindeki bütün insanlar da Osmanlı olmalıdırlar. Karışık bir toplum yapısı içinde ırk, dil, din milliyetçiliği iddia etmek,siyasal açıdan zararlı olacaktır. Onun için Türk kelimesinden bilinçli-bilinçsiz sakınılır. Aslında kelime bu çağda hâlâ başka anlamda, göçebe-yaban-köylü-taşra halkı karşılığındadır. Vatan Yahut Silistre'de İslâm Bey, «o abalı kebeli Türkler, çifte koşulan öküzden fark etmek istemediğimiz biçareler...» diye anar halkı. • *O çağda batı kavramı, Fransa ve Fransızca ile birlikte yürür. Başka bir dil öğrenme gereğini duyanlar küçücük bir şanslılar kümesidir. İngilizce’yi öğrenmek ve İngiltere’de yaşamak olanağını bulan A. H. Tarhan ise; Shakespeare dışında kimseyi tanımaz, tanıtmaya uğraşmaz. • *Yüksek zümre zenginliği içinde yetişmeleri yüzünden ekonomik yoksullukları bilen yoktur aralarında. Yaşadıktan çevre, konak ve köşk olduğu için, başka bir sınıfın, başka bir sorunu ile uğraşma bakışını edinemezler. Siyasî ve toplumsal planda, kendi katlarının konuları içine sıkışırlar. • *Öncelikli bir yabancı dil bilgisiyle toplum içinde kolayca sivrilir, seçkinleşir, batı hayatı ile sıkı ilişki kurabilirler. Böylece iki kaynağın da nimetlerini tadarak, renkli ve zengin bir hayat sürerler. • Sınıflarının ilk sorunu olan özgürlük, adalet, meşrutiyet, yurt sevgisi gibi temaları öne alırlar. Meşrutiyete doğru gelişecek bir toplumsal hareket; etki ve rollerini azaltmayacak,doğallıkla güçlendirecektir • *Bu yüzden Fransız devriminin burjuva ülküsünü benimser; Aydınlanma devrinin sloganlarını edinir, romantizmden öteye geçemezler. Kalemlerini, toplumsal ülkülerinin hizmetine verir, sanatlarını düşüncelerinin istikametinde kullanırlar. • *Yeni bir kamuoyu yaratmak çabasıyla hemen hepsi gazete organının çevresinde çalışır; çoğalmaya uğraşırlar. Amaçlarına hızlı bir ulaşım için birçok alanda çalışmak gereklidir. • Bu yüzden, geçiş döneminin zorunlu itişiyle, hemen her türde eser vermeye, uzmanlık aramamaya başlarlar. Yaygın bir türler çalışması, hepsini bir türün emekli ustalığından yoksun bırakır. • *1839-1876 arası birçok atılım umudunun kaynaştığı dönemdir. Gizli dernekler, canlı bir tiyatro sahnesi, çok sayıda gazete, büyük devlet memurluklarında sarayla çekişen güçlü adlar, meşrutiyet ihtimali, sıra bekleyen iyi bir padişah adayı hatta iç yüzünü pek bilmedikleri şekilde Kırım savaşının zaferi vardır. • Dış istikrazlar, aslı pek ayırt edilemeyen bazı yararlı çalışmalara yol açar; yüksek zümre daha da rahatlar ve bu ekonomik ilişkilerden özel paylar alır. Hayat alafrangalaşır. Avrupa ile fikir ve siyaset ilişkileri sıklaşır. Tanzimat yazarlarının hemen hepsi bu umutlara tutunarak daha güzel geleceklerin iyimserliğini taşırlar. • *Yeni kavramları yaratır (örneğin azat edilmiş esirlere verilen hür sıfatından Namık Kemal hürriyet kelimesini yapar); savunurlar. Bir yere kadar. Yakın bir ilişki içinde yaşayan hükümet - edebiyat bağı, yazarları kültür merkezinin uzağına atınca ilk gür ses kesilir. • Halka dayanmayan bu zümre edebiyatı da öncelikle aydınlara ulaşır; kendinden sonraki kuşağın eski kaynaklarla olan ilgisini keser. Sözgelimi Servet-i Fünun topluluğunda hiç kimse artık divan edebiyatı ile uğraşmayacaktır.