Makaleler > 45 EŞİTLİK İLKESİ VE TARİHÇESİ TÜRKİYE’DE KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ VE EŞİTSİZLİĞİ Eşitlik kavramına genel giriş ve anayasalardan eşitlik örnekleri: Eşitlik, muadelet, müsavat her ne şekilde telaffuz ediliyor olursa olsun bu kelimelerin anlamı nedir? Eşitlik kavramı neden yüzyıllar boyunca göz ardı edilmiştir? Antik Yunan’da ‘Yalnız Yunanlılar ile Yunanlılar değil, Yunanlılarla Barbarlarda eşit yaratılmıştır’ diyen Sofistler neden Sokrates, Platon, Aristoteles gibi dev düşünürlerin karşı çıkmaları sonuncunda, düşünce tarihinde önemli bir etki yapamadan yok olmuşlardır?1 Gerçekte eşitlik nedir? Eşitlik 1 HACIKADİROĞLU, Vehbi, Hukuk ve Özgürlük, Hukuk ve Adalet, Günışığı Yayıncılık, Sayı: 6-7, 2005 kavramı; farklı alanlarda, farklı anlamlar ile karşımıza çıkmaktadır. Ahlaksal anlamda, insanın sadece insan olma sıfatı ile eşit haklara sahip olması; siyasal anlamda, yöneticilerin eşit oy ilkesine göre seçimi, eşitliği tanımlamaktadır. Hukuk alanındaki eşitlik ise; kanunlar önündeki eşitlik ile ifade edilmektedir. Anayasamızın 10. Maddesi, hukuk alanındaki eşitlik kavramını açıklar niteliktedir. “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin Alanur AYHAN Stj. Avukat 46 > Makaleler yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”2 Benzer şekilde, örneğin Federal Alman Anayasası’nın üçüncü maddesinde de herkesin kanun önünde eşit olduğunu, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğunu ve hiç kimsenin; cinsiyeti, sahip olduğunu sosyal statüsü, ırkı, dili, etnik kökeni, inanış biçimi, dini ve politik görüşü dolayısıyla yargılanamayacağı ve ayrıma tabi tutulamayacağı açıkça belirtilmiştir.3 Ancak; eşitlik teriminin dar anlamda yorumlanması, çok büyük bir yanılgıya sebep olmaktadır. Eşitlik, herkese aynı biçimde davranmak demek değildir. “Eşitlik, toplumdaki farklı grupların fırsat eşitliğine sahip olmalarını engelleyen çeşitli engelleri anlamak ve bunları ele almaktır.”4 Bu cümle, Glasgow Şehir Meclisine aittir. İlk eşitlik politikasını 1998 yılında hazırlayan ve ardından 2001 yılında hazırlamış olduğu politikasını tekrar gözden geçiren Glasgow, İskoçya’nın 580.000 nüfusa sahip olan en büyük şehridir. Bu şehrin nüfusu, farklı çevre ve kültürden gelen insanlarla birlikte gün geçtikçe artmaktadır. Hazırlanan eşitlik politikasında; engelli kişiler, etnik ve azınlık gruplar, kadınlar, lezbiyenler, eşcinsel erkekler, biseksüeller, transeksüeller, gençler ve yaşlılar (60 üstü grup) en ön safta bulunmaktadır. Bazı grupların, bu gruplara öncelik verilmesinin eşitsizlik olarak nitelendirmesi; asıl amacın toplumda var olan eşitsizliğin ortadan kaldırılması olduğu gerçeğini hiçbir şekilde değiştirmemektedir. Eşitlik ve Eşitsizliğin Nedenleri: Toplum bilimcilerin eserleri göz önüne alındığında; toplumda var olan eşitlikten çok, olmayan eşitlikten yani var olan eşitsizlikten bahsedildiği görülmektedir. Özellikle on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda, J. J. Rousseau, A. Ferguson, J. Millar’ın eserlerinde 2 1982 T.C Anayasası 3 http://www.constitution.org/cons/germany.txt 4 http://www.glasgow.gov.uk eşitsizlik olgusu kendisini göstermektedir. J. J. Rousseau’nun, toplum sözleşmesinin niteliği ve eşitsizliğin kaynaklarına ilişkin ünlü çözümlemesi de bu tezimizi destekler niteliktedir. Bireyler arasında eşitliğe varılmasının imkânsızlığını savunanlar, görüşlerini aşağıda belirtilmiş olan örnekle desteklemektedirler. “Bireylerin, doğal özellikler ve yetenekler bakımından birbirlerinden farklı oldukları açık ve tartışılmaz bir gerçektir. Bazı insanlar uzun boyludur, bazılarıysa kısa; kimilerinin siyah kimilerinin sarı saçları vardır. Bunları türün doğal farklılıkları olarak görebiliriz, ama bunun yanında doğal derecelendirme farkları da olacaktır. Yani bazı insanlar diğerlerinden daha hızlı koşarlar, bazıları da uzağı daha iyi görebilirler. Göz rengi doğal bir farktır ama uzağı görme yetisi bir doğal derecelenme sonucudur.”5 Bu görüş doğal derecelenmenin ‘social stratification’ diye adlandırılan toplumsal katmanlaşmaya neden olduğunu ileri sürmektedir. Toplumsal tabakalaşmanın da; zenginlik, statü ve saygınlığa göre gerçekleştiği ileri sürülmektedir. Kanımca bu görüşün çok yaygın ve geçerli olmamasının sebebi; eşitlik dendiği zaman yani iki ya da daha fazla olgu ya da nesnenin karşılaştırılmasına ihtiyaç duyulduğu anda zaten ortada bir değişiklik ve farklılık olduğu gerçeğidir. Ancak bu eşitsizlik değil farklılıktır ve eşitliğe ulaşmanın imkânsız olduğunu savunanlar bu noktayı göz ardı etmektedirler. Bu noktada önemli olan, bireyleri eşit kabul ederek, fırsat eşitliği yaratmaktır. Eşitlik Çeşitleri: Dört farklı eşitlikten bahsetmek mümkündür. Bunlardan birincisi, varlıksal eşitlik ya da kişiler arasındaki özsel eşitlik diye nitelendirmiş olan eşitliktir. Bunun en tipik örneği, tanrı karşısında herkesin eşit olduğu savıdır. Bunu yanı sıra; doğal hukukun temelini oluşturan, sadece insan olarak doğmaktan kaynaklanan ve bu yüzden herkesin eşit haklara sahip olduğu gerçeği yadsınamaz bir gerçektir. 5 TURNER, Bryan, Eşitlik, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1997 sf. 31 Makaleler > İkinci eşitlik türü ise; fırsat eşitliğidir. Diğer bir değiş ile ilerleme kişinin kişisel beceri ve yeteneğine bağlıdır. Bu fikir Fransız ve Amerikan devrimlerinin temelini oluşturmaktadır. Bir toplumda herkesin eşit eğitim hakkına sahip olması -ki bunun en güzel örneği; Fredrick Engels’ın, Komünizmin Temelleri (The Principals of Communism) adlı ütopyasıdır - fırsat eşitliğine bir örnek teşkil etmektedir. Ya da bir işverenin; yaş, cinsiyet, ırk gibi özellikleri değil de bireysel meziyetleri göz önüne alması fırsat eşitliğini yaratmaktadır. Tam da bu noktada Anayasamızın 10 uncu Maddesi, fırsat eşitliğini dile getirmektedir. 1970 yılında Eşit Ücret Sözleşmesi (EPA) ile eşit işe eşit ücret alımı sağlanmıştır ve bu sözleşme kadın erkek arasında ücret alımı bakımından fırsat eşitliği sağlamıştır, çünkü değerlendirme cinsiyete göre değil, yapılan işe göre yapılmaktadır. Üçüncü eşitlik türü; şartlarda eşitliktir. Fırsat eşitliği, şartlarda eşitliğin doğal bir sonucudur ancak, yaratılması en güç olandır. Burada anlatılmak istenen; bireylere fırsat eşitliği verilirken onların başlangıç noktalarının da eşitlenmesidir ki toplumda var olan katmanlaşma da göz önüne alındığında, yaratılması en güç olan eşitlik türünün, şartlarda eşitlik olduğu açıkça görülmektedir. Dördüncü eşitlik türü ise; sonuçlarda eşitlik olarak adlandırılmaktadır. Pozitif ayrımcılık olarak da bilinmekte olan bu eşitlik türü; çocuklar, azınlıklar gibi avantajsız gruplara bazı imtiyazlar vererek fırsat eşitliği sağlamaktadır. En radikal ve en gerçekçi olan eşitlik türüdür. Örneğin; 1995’te engellilere karşı yapılan ayrımcılığın önlenmesine ilişkin, Engellilik Ayrımcılığı Sözleşmesi (DDA) yayımlanmıştır. 1996 yılında İstihdam Hakları Sözleşmesi (ERA), çalışanların haklarını geniş bir perspektifle ele almış ve belirleyici kurallar getirerek pozitif ayrımcılık çerçevesini belirginleştirmiştir.6 Kadın - Erkek Eşitliğinin Aşamaları: Kadın–Erkek eşitliğinin ilk aşaması, eşit6 http://www.ntvmsnbc.com/news/313447.asp lik türlerinde de anlatılmış olan biçimsel hukuki eşitliktir. Bugün bizler, biçimsel eşitliğin yokluğunu hayal bile edememekteyiz. Kadınlara; seçme ve seçilme hakkının tanınması, eğitim hakkının tanınması, sadece belirli alanlarda değil tüm alanlarda çalışma hakkının verilmesi biçimsel hukuki eşitliğe örnek teşkil etmektedir. İkinci aşama pozitif ayrımcılıktır. Pozitif ayrımcılığın temel amacı, toplumda var olan eşitsizliklerin hukuki yollar ile giderilmesidir. İşverenin; eşit özelliklere sahip, aynı üniversiteden mezun, mastır yapmış, iki dil bilen iki adaydan kadın olanını seçmesi, salt cinsiyetten kaynaklan bir ayırım olduğu için, bu pozitif ayrımcılık olarak nitelendirilmektedir. Eşitlikte üçüncü aşama, “Gender Mainstreaming” olarak bilinen ve başka hiçbir dile çevrilmemiş olan aşamadır. Bu aşamada cinsiyet iki yönden ele alınır. Biricisi, biyolojik cinsiyettir (sex). Doğanın kanunu gereği, bireyin kadın veya erkek olarak dünyaya gelmiş olmasıdır. İkincisi ve önemli olan ise; toplumsal cinsiyettir (gender). Gender Mainstreaming’de önemli olan, toplumsal cinsiyettir. Gender Mainstreaming, Avrupa 1995 yılında benimsenmiş olmakla beraber, 1997 yılında Amsterdam Sözleşmesi ile yasallık kazanmıştır. Eşitliğin bu aşamasında göz önüne alınan şey, toplumsal cinsiyetten doğmuş olan sonuçlardır. Örneğin İsveç’te erkeklerin sadece yüzde birlik bir kısmı tarafından kullanılıyor olmasına karşın erkeklere de bir buçuk yıllık doğum izni tanınmaktadır. Ailenin kendi çocuğunu yetiştirmesini istemesi durumda devlet üç yıl aileye destek olmaktadır. Ancak bu yükümlülüğün yarısını anneye yarısını babaya yüklemektedir. Keza, Almanya’da bu oran yüzde üçtür. Ancak çocuğun bakım yükümlülüğün sadece kadına yüklenmemesi, kadın ve erkeğe eşit olarak yüklenmesi Gender Mainstreaming’e bir örnektir. Osmanlı Devlet’inde ve Türkiye’de Kadın - Erkek Eşitliği Gelişimi: Aşağıdaki örnekler Cumhuriyet öncesi ve sonrasında kadın – erkek eşitliği yolunda atılmış olan adımlardır. 47 48 > Makaleler -1843 Tıbbiye Mektebi bünyesinde kadınlar ebelik eğitimi almaya başladı. -1847 Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı. -1858 Arazi Kanunnamesinde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer aldı. Böylece kadınlar ilk kez miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. -1869 Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayımlandı. -1870 Kız öğretmen okulu Dar-ül Muallimat açıldı. -1876 Kanun-i Esasi kabul edilerek temel haklar düzenlendi. Kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi. -1897 Kadınlar ücretli işçi olarak çalışmaya başladılar. -1913 Kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmaya başladılar. -1914 Kadınlar tüccarlık ve esnaflığa başladırlar. -1914 Inas Darülfünunu adı altında kızlar için bir yüksek öğretim kurumu açıldı. -1921 Darülfünun’da karma öğretime geçildi. -1922 Yedi kız öğrenci Tıp Fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı. -1923 Nezihe Muhittin'in başkanlığında ilk kadın partisi olan Kadınlar Halk Fırkası'nın kurulması girişiminde bulunuldu, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe partinin kuruluşuna onay verilmediğinden dernekleşmeye gidildi. -29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı. -3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumlara Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı. -17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanunu'nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok evliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kal- dırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve mallar üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. -1930 Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. -26 Ekim 1933 Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi. -5 Aralık 1934 Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. -8 Şubat 1935 Türkiye Büyük Millet Meclisi 5. Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili ilk kez meclise girdi, ara seçimlerde bu sayı 18'e ulaştı. -1949 Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı. -1950 İlk kadın belediye başkan (Müfide İlhan) Mersin'den seçildi. -29 Kasım 1990 Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı. -1991 48. Hükümet döneminde ilk kadın vali (Lale Aytaman) Muğla iline atandı. -25 Haziran 1993 Türkiye'nin ilk kadın başbakan (Tansu Çiller) hükümeti kurdu. -30 Ağustos 1995 Türkiye Pekin'de yapılan ve 189 ülkenin katıldığı 4. Dünya Kadın Konferansı’na katılarak taahhütleri çekincesiz olarak kabul etti. -22 Mayıs 1997 Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi Medeni Kanun'un 153. maddesinde yapılan değişiklikle sağlandı. -01 Mart 2000 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nce yapılan çalışma çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde "Kadın Erkek Eşitliği Daimi Komisyonu" kurulmasına dair hazırlanan teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonunda görüşülerek, anılan Komisyon yerine "Kadın Er- Makaleler > kek Eşitliği İzleme Kurulu" kurulması yönünde karara varıldı. Kurulun oluşturulması TBMM içtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair çalışmaların tamamlanmasını beklemektedir. -1 Ocak 2002‘ de Yeni Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girdi. Türkiye’de Kadın - Erkek Eşitsizliği: Osmanlı Devlet’inde ve Türkiye’de kadın - erkek eşitliği gelişimi başlığı altında anlatılan gelişmeler yaşanmakla beraber, uygulamada eşitsizlik ve hatta adaletsizlik kendini göstermektedir. Ekte bulunan, seçim yılı ve cinsiyete göre parlamenter sayısı adlı Tablo 1, seçme ve seçilme hakkında kadın ve erkeğe eşit haklar tanınmış olmasına rağmen uygulamada bu eşitliğin olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. 1935 seçiminde meclisteki kadın milletvekili oranı % 4,6 iken, 2002 yılında bu oran hiç artmamış ve hatta % 4,4’e kadar gerilemiştir. Yerel yönetimde ise; bu oran maalesef % 1’e kadar düşmektedir. Bu oranlar söz konusuyken seçme ve seçilme konusunda bir kadın-erkek eşitsizliği ya da sözde bir eşitlik olduğu açıkça ortadadır. Bir başka sözde eşitlik örneği ise; siyasi partilerde kadın kolları adı altında birçok faaliyetin yürütülmesidir. Neden erkek kolları yokken, kadın kollarının kurulmasına gerek duyulmuştur? Siyasi haklarda mutlak eşitlik olmasına karşın neden böyle bir ayrım ortaya çıkmaktadır? Örneklerden de anlaşıldığı gibi toplumumuzda hala ataerkil toplum yapısı devam etmektedir. Bir başka çarpıcı örnek ise; Anayasamızın 42. Maddesinin 5. Fıkrası “İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.”7 hükmüne karşın 6 – 14 yaş arasında okula hiç gitmemiş olan çocukların % 72’sini, kız çocukları oluşturmaktadır ve bu kız çocuklarının % 70’i kırsal alanda yaşamaktadır.8 7 1982 T.C Anayasası 8 2006 Yılı Programı, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü, Sayı: 25984, 2005 Görüldüğü üzere, devletin kadın ve erkeğe eşit haklar tanıması ve bunu kanun ile zorunlu hale getirmesi bile bu eşitliğin oluşmasında yeterli olmamaktadır. Ekte bulunan Tablo 2 göz önünde bulundurulduğunda 2000 yılı itibari ile çalışmak isteyen kadınlar arasındaki işsizlik oranı % 7,2 iken bu oran çalışmak isteyen erkeklerde % 9,9’a kadar yükselmektedir. Ancak ‘çalışmak isteyen’ ibaresi göz önünde bulundurulduğun da bu istatistiksel veriler tam tersine dönmektedir. Çünkü çalışmak isteyen erkek nüfusu, çalışmak isteyen kadın nüfusunun iki katıdır ve bunun nedeni ise Tablo 3’de açıkça gözler önüne serilmektedir. 2000 yılı itibari ile ücretsiz aile işçiliği oranı, kadınlarda % 68,8 iken erkeklerde bu oran % 13,8’e kadar düşmektedir. Birçok kadının çalışmak istememesinin sebebinin çocuklarını yetiştirmek olduğu düşünülmektedir. Oysa burada büyük bir yanılgıya düşülmektedir. Kamuda ve özel işyerlerinde ücretsiz ya da makul ücretli kreşlerin açılması bu yönde etkili bir aşama olacaktır. Ancak bu konuda kamunun, özel kuruluşlara öne ayak olması gerekmektedir. Dahası bu kreşlerde çocukların sorumluluklarını üstlenecek personel de belediyeler ile iş birliği yapılarak halledilebilir. Çalışmayan ve eğitim seviyesi düşük kadınlar belediyelerce belirli bir süre eğitime tabi tutulduktan sonra hem eğitim almış hem de iş olanağı bulmuş bir şekilde topluma mal edilebilirler. Böylece hem bu kadınlar hem de diğer çalışmak isteyen kadınlar çalışma imkânı bulmuş olacaklardır. 2002 Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Raporu’na göre Türkiye toplumsal cinsiyetle bağlantılı gelişme açısından 177 ülke arasında 88. sırada bulunuyor ve buda Türkiye’deki kadın erkek eşitsizliği açıkça ortaya koymaktadır. Örneklerden de anlaşıldığı gibi kadınlar geleneksel rollerinin dışına çıkmakta zorluk çekmektedirler. Kadın – erkek eşitliğini sağlamaya yönelik çalışmaların başında; kadınların geleneksel rollerinden bir an önce kurtulmaları gerektiği, çalışma hayatının kadınlara özgürlük güç ve sosyal güvence getireceğinin açıklanması yani kadınların bu konularda eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gelmelidir. 49 50 > Makaleler EKLER TABLO -1- ( Seçim Yılı ve Cinsiyete göre Parlamenter Sayısı) Seçim yılı ve cinsiyete göre parlamenter sayısı Seçim yılı Toplam Kadın Erkek Kadın % 1935 395 18 377 4,6 1939 400 15 385 3,8 1943 435 16 419 3,7 1946 455 9 446 2,0 1950 487 3 484 0,6 1954 535 4 531 0,7 1957 610 7 603 1,1 1961 450 3 447 0,7 1965 450 8 442 1,8 1969 450 5 445 1,1 1973 450 6 444 1,3 1977 450 4 446 0,9 1983 400 12 388 3,0 1987 450 6 444 1,3 1991 450 8 442 1,8 1995 550 13 437 2,4 1999 550 22 528 4,0 2002 550 24 526 4,4 Kaynak: http://www.die.gov.tr/tkba/t210.xls TABLO -2- (Türkiye’de Çalışma Gücünün Dağılımı) 12 ve daha İşgücüne yukarı yaşkatılma İşgücüne taki nüfus oranı dahil olmaPopulation Labour İşsizlik ora- yan nüfus Sayım yılı Toplam nü- 12 years force partiİşsiz nı Unemp- Population Census fus Total of age and İşgücü La- İstihdam cipation rate Unemplo- loyment rate not in labour Bilinmeyen year population over bour force Employed (%) yed (%) force Unknown Toplam Total 1980 44 736 957 30 539 621 19 212 193 18 522 322 62,9 689 871 3,6 11 194 199 133 229 1985 50 664 458 35 339 299 21 579 996 20 556 786 61,1 1 023 210 4,7 13 670 254 89 049 1990 56 473 035 40 783 431 24 726 601 23 381 893 60,6 1 344 708 5,4 16 030 516 26 314 2000 67 803 927 51 724 194 28 544 359 25 997 141 Kadın Female 55,2 2 547 218 8,9 23 173 230 6 605 8 169 368 40 497 1980 22 041 595 15 137 801 6 927 936 6 813 509 45,8 114 427 1,7 1985 24 992 483 17 535 704 7 647 265 7 492 733 43,6 154 532 2,0 9 849 302 39 137 1990 27 865 988 20 234 706 8 653 041 8 408 414 42,8 244 627 2,8 11 570 818 10 847 2000 33 457 192 25 683 222 10 164 540 9 429 736 39,6 734 804 7,2 15 516 101 2 581 Erkek Male 1980 22 695 362 15 401 820 12 284 257 11 708 813 79,8 575 444 4,7 3 024 831 92 732 1985 25 671 975 17 803 595 13 932 731 13 064 053 78,3 868 678 6,2 3 820 952 49 912 1990 28 607 047 20 548 725 16 073 560 14 973 479 78,2 1 100 081 6,8 4 459 698 15 467 2000 34 346 735 26 040 972 18 379 819 16 567 405 70,6 1 812 414 9,9 7 657 129 4 024 Kaynak: http://www.die.gov.tr/tkba/t143.xls TABLO -3- Makaleler > İşteki duruma göre çalışan nüfus oranı(%), 1970-2000 Percentage of employed population by employment status (%), 1970-2000 [12 ve daha yukarı yaştaki nüfus- Population 12 years of age & over] Sayım yılı Census year Kadın-Female 1970 1975 1980 1985 1990 2000 Erkek-Male 1970 1975 1980 1985 1990 2000 Toplam(1) Total(1) 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 Ücretli Employee 10,2 14,1 13,9 14,3 17,7 24,3 38,4 40,4 44,7 45,2 50,1 54,5 İşveren Employer 0,2 0,1 0,1 0,1 0,2 0,9 1,0 1,2 1,5 1,4 2,0 3,6 Kendi hesabına Self employed 6,6 4,7 4,7 4,7 7,3 6,0 39,2 34,7 33,9 33,0 30,7 28,2 Ücretsiz aile işçisi-Unpaid family worker 82,9 81,0 81,3 80,9 74,8 68,8 21,3 23,7 19,9 20,4 17,3 13,8 Kanyak: http://www.die.gov.tr/tkba/t157.xls KAYNAKÇA 1-) HİRŞ, Enes, Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Dersleri, Sözükesen Matbaacılık, Ankara, 2001. 2-) ÖDEN, Merih, Türk Anayasa Hukukunda Eşitlik İlkesi, Yetkin Yayınları, Ankara 2003. 3-) TURNER, Bryan, Eşitlik, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1997. 4-) Hukuk ve Adalet, Günışığı Yayıncılık, Sayı: 6-7, 2005. 5-) 2006 Yılı Programı, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü, Sayı: 25984, 2005. İNTERNET SİTELERİ 1-) http://www.anayasa.gen.tr 2-)http://www.constitution.org/cons/ natlcons.htm 3-) http://www.die.gov.tr 4-) http://www.glasgow.gov.uk 5-) http://www.kssgm.gov.tr/raport.html 6-)http://www.man.metu.edu. tr/~manclub/yayinlar/glokal/insan_kaynaklari/kadin.html 7-)http://www.ntvmsnbc.com/ news/313447.asp 51