3 YURTİÇİ ARAYIŞLARIM 1998 Yılı başlarında birkaç ay, İngiltere’den getirdiğim ilaçları kullandım. Bu ilaçların devamını getirmem mümkün olmayınca, yurt içinde çareler aramaya başladım. Anadolu florasının Avrupa’dan ve İngiltere’den daha zengin olduğunu biliyordum. Bizde de, dededen babadan gelen bilgi birikimine sahip “Lokman Hekimler” muhakkak ki vardı; “bunlardan yararlanabilirim” diye düşündüm. Başlangıç, tahminimden kolay oldu. Lokman hekim ve ot/kök aradığımı duyan dost, ahbap, konu komşu, akraba, kanser için ne işitmişse, bana aktarıyordu. Allah hepsinden razı olsun. Halk arasında ot/ kök diye anıldığı için bu tabiri kullandım. Aslında ot/kök yerine, kırlardan toplanan doğal bitkiler, bunların çiçekleri, yaprakları, gövdeleri, tohumları ve nadiren de olsa köklerini kapsayacak anlamda ‘ bitki veya bitkiler’ demek daha uygun olabilir. Neyin neye iyi geldiğini okurken veya dinlerken biraz dikkatli olmak gerekiyor. Umumiyetle bilgi getiren şahıs, şifa bulan tek bir hastadan bahseder. Genelleştirmek için ilmi sayılacak bir dayanak yoktur. Bütün bu söylenenler, “ağızdan ağıza dolaşan bir halk sağlık kültürünün parçası”dır denilebilir. Ancak, birçoğu, zararsız gibi görünmektedirler. Ben ağızdan ağıza dolaşan bilgilere dayanarak birçok bitki kullandım ve zarar görmedim. Sadece bir defa allerji oldum. Bitkilerin etkili olmaları için kullanım şekilleri çok önemlidir. Örneğin, bir çiçek veya yaprağın 2 dakika kaynatıldıktan sonra iyi geldiği hastalık başka, 10 dakika kaynatıldıktan sonra iyi geldiği hastalık başka olabiliyor. Ayrıca, bazı çiçek, yaprak ve otların toplanma zamanı da kritik olabiliyor. Örneğin, papatya çayını çoğumuz biliriz. Ferahlatıcı bir çay; fakat, eğer boğaz iltihabını tedavi etmek istiyorsanız, ‘Papatya’ değil, illaki ‘Mayıs Papatyası’ kullanmanız gerekiyor. Bitkisel kürleri ve ilaçları Lokman Hekimlerin kendilerinden almanızı tavsiye ederim. Eğer aktarlardan veya ‘Lokman Hekim’ dükkanlarından bitkileri temin edecekseniz, kullanımını güvenilir dökümanlardan öğrenmeniz iyi olur. Bitkisel kürler 1 hakkında sağlıklı bilgileri Prof. Dr. Adnan Saraçoğlu’nun kitaplarında, diğer dokümanlarda, internet sitesinde ve TV programlarında bulabilirsiniz. PROF. DR. İLHAMİ GÜNERAL, ÖDEMİŞ – İZMİR Nostaljik önemi bakımından, merhum Opr. Dr. İlhami Güneral ile listemize başlıyorum. Başarılı bir cerrah olan rahmetli kanser olmuş, kanseri yenmiş ve bu bilgileri hastalara iletebilmek için birkaç kitapçık yazmıştır. Eserleri kitapçılarda satılmıyordu. Fakat, tedavi maksadıyla bitki, bitki özleri ve yağları satan küçük dükkanlarda bulunabiliyordu. Merhum Güneral, kanser için ABD ve Almanya dahil yurt dışında muhtelif alternatif tıp merkezlerine gitmiş, ilaç almış ve/veya incelemiştir. Kanseri yendikten sonra, incelediği alternatif tedavi metotlarından faydalı gördüğü uygulamalarla kanser hastalarını tedavi etmeye başlamıştır. Dr. Güneral, Livingston Kliniğinde (San Diego, Kaliforniya, ABD) prostat kanseri tedavisi görmüş birisidir. Samimi ve dolu bir kimse idi. Modern Tıp ile alternatif tıpları bağdaştırmış, özümsemiş ve kanser tedavisine uygulamıştır. Eserlerinde bir kanser diyeti önermiştir. Diyet, Livingston diyetine çok benziyordu ve tek tük farklar vardı. Mesela, her iki diyette de yasak olan dana etinin, baharatla karıştırılmış şekline (acı sucuk gibi) İlhami hoca cevaz veriyordu. Ödemiş’e (İzmir) gidip rahmetliyi buldum ve durumumu anlattım. Benim için de bir reçete hazırladı. Üç ayda bir BCG (verem aşısı) olmam gerekiyordu. Bu aşı için Ankara’da, civarımdaki kliniklerle konuştum; fakat, olumlu bir cevap alamadım. Enfraruj lambası kullanmamı tavsiye etti, fakat cildim hassas ve allerjik olduğu için onu da uygulamam mümkün olmadı. İlk iki gereksinimi yerine getiremediğim için İngiltere ve Almanya’dan ilaç getirmeye de teşebbüs etmedim ve tedavi protokolü de böylece akim kaldı. Eğer Ödemiş’e yakın bir yerde olsaydım, belki merhum hocamız başka seçenekler bulabilirdi. Ruhu şad olsun! 2 LOKMAN HEKİMLER Bitkileri en iyi bilenler tabii ki lokman hekimlerdir. Bunların arasında hem çok kıymetli olanlara ve hem de sahtekar olanlara rastladım. Hakikiler bu bilgi ve sanatı genellikle atalarından almışlardır ve çiftçilik yaparlar. Bir yaz, Ankara’nın batısında ve Ege bölgesinde kansere karşı etkili kürü olan lokman hekimler aradım ve köy, kasaba, dolaştım. Bir sürpriz ile karşılaştım. Ne yaptığını en iyi bilen hekimler, çobanlıktan yetişme olanlardı. Önce garibime gitti. Sonra aklım başıma geldi. Hayvanları güderken, hangi otu yiyip, hangilerini yemediklerini görüyorlar ve toksin bakımından bitkileri ayırt edebiliyorlar. Hele de o kişi bir Hekimoğlu sülalesinden geliyorsa, babasının veya dedesinin hangi otu, yaprağı veya çiçeği ne zaman topladığını, nasıl sakladığını ve hangi hastalık için nasıl kullandığını bizzat görüyor ve aklında tutuyor. Bu kıymetli bilgi birikimleri ve tecrübeler de babadan oğula devrediliyor. Bu hekim sülaleleri asırlarca kendi köylerine ve civarlarındaki insanlara kırık-çıkık dahil birçok hastalık için ciddi sağlık hizmeti vermişlerdir. Benim çocukluğumda bile, köyleri bırak, kasabaların çoğunda tıp tahsili görmüş doktor yoktu. Şimdi ne oldu da bu insanları, bu hizmetlerinden dolayı hapse atıyoruz? Bu tutumdan dolayı bu kişilerde birikmiş kıymetli bilgileri yavaş yavaş kaybediyoruz. Çok fayda gördüğüm bir ilacı hazırlayan bir lokman hekimi burada rahmetle anmak isterim. İlacından birkaç sene yararlandım ve sonra vefat etti. Yerini dolduracak aynı kalitede birisinin de olmadığını gördüm. Kendisinin başına gelen baskılar ve mahkemeler yüzünden, oğlunu yetiştiremedi. Bu bilgi ve tecrübe birikimini ihya etmenin bir yolunu bulmalıyız. Kanser olduğumdan beri doluya veya boşa birçok şeyler denedim. En etkili ilaçlar, Hekimoğlu diye bilinen ailelerden gelen lokman hekimlerin ilaçlarıdır. Bunlar çiftçilik ve çobanlıkla geçinirler. Dede ve babalarından öğrendikleri ile hasta tedavi ederler. Bu işi atalarından edindikleri bilgilerin zekatı olarak yaparlar. Az ücret alırlar ve TV programlarına çıkmazlar. Hastayı çok iyi dinlerler, durumunu 3 çok iyi gözlerler, sorular sorarlar ve bu bilgilere göre ilaç hazırlarlar. Bir hastalık için ellerinde çare yok ise, onu da hastaya söyleyip başka birisine veya bir doktora gitmesini tavsiye ederler. Bu hekimlerden bazılarına aşağıda değineceğim. LOKMAN HEKİM KARDEŞLER – ÖZDEMİRCİ KÖYÜ, DENİZLİ Ankara’dan Afyon, Dinar, Gökçe ve Evciler yolu ile Denizli’nin Özdemirci köyüne ulaşılıyor. İki Hekimoğlu kardeş, Mustafa ve Mehmet, atalarından öğrendikleri tedavileri devam ettiriyorlar. Kanser, karaciğer bozuklukları, sarılık vs. gibi sahalarda çalışıyorlar. Mustafa Hekimoğlu bana ilaç olarak biraz bitki suyu ve toz verdi. Oldukça iyi geldi. Bir tertip ilaç, PSA'yı 5 puan düşürdü. Köyün telefonları bozulduğu için ve köye gidecek kadar mecalim olmadığı için, ikinci bir tertip ilaç alamadım ve tedavi yarım kaldı. Köye gidebilecek duruma geldiğim zaman, öğrendim ki Mustafa Hekimoğlu hastalanmış ve hasta bakamaz hale gelmiş. Kardeşi Mehmet Hekimoğlu’ndan ilaç aldım; fakat, aynı ilaçlar değildi. İlk karşılaşmada edinilen bilgi ve gözlemler sonunda oluşturulan ilaçlar, sanki tedavide daha etkili oluyor. Bu hekimlerin hasta kaydı tutmak gibi bir olanakları veya lüksleri yok. Reçeteyi sizin hatırlatmanız mümkün; ancak, genellikle bunu da siz bilmiyorsunuz. Daha sonraları Mehmet hekimden idrar yollarını açmak için bitki suyu, toz ve katran suyu alıp kullandım. Sanırım katran suyu kansere karşı etkiliydi. Faydasını gördüm ve zaman, zaman bu kürü tekrarladım. Prostatın büyümesini engellemedi, ama geciktirdi. LOKMAN HEKİM EMRULLAH – YÖRÜKLER KÖYÜ, BOLU Yörükler köyü, Bolu’nun Göynük ilçesinin Sarılar beldesine bağlı bir dağ köyüdür. Emrullah (Mustafa) Sarı köydeki iki Hekimoğlu kardeşten biridir. Ataları, eskiden bu civarın hastalarını tedavi edermiş ve bu kardeşlerin ampirik bilgileri de oradan geliyor. Emrullah bey çobanlıktan yetişmişti ve çiftçilik yapıyordu. Kanser dahil, çeşitli hastalıkları tedavi eden ilaçları ve bilgisi vardı. 4 Ben, ilaçları Emrullah beyden aldım. Emrullah 68 yaşında iken 50 yaşlarında görünüyordu. Genellikle günde 1 defa alınan ilaçlar hazırlıyordu ve kullanım için katı kuralları vardı: Birincisi, -faydası olmaz diye- sigara içenlere ilaç vermiyordu. Bir keresinde, yanımda götürdüğüm bir kişiye, sigarayı bırakıp, bırakamayacağını sordu. Cevap ‘Hayır’ idi ve ‘...paranı boşuna harcama, ilaç sana fayda etmez’ dedi ve ilaç vermedi. İkincisi, kanser hapları aç karna alınacak ve 5 saat süreyle yemek yenmeyecek, su hariç bir şeyler içilmeyecek ve uyunmayacaktı. Sabah namazına kalkınca bu hapları aldım ve pek zorlanmadan bu tedaviyi uyguladım. Sağlığında köye gelip giderken bazı hasta ve hasta yakınları ile konuştum. Çoğu terminal safhada hastalar iken şifa bulduklarını söylediler. Sanırım her çeşit kansere birbirine benzer ilaçlar veriyordu ve katkı ve miktarları biraz değiştiriyordu. Hazırladığı ilaç, kanseri sistemik bir hastalık olarak tedavi ediyordu. Kanımca en etkin maddesi ardıç katranı idi. Bu koyu sıvıyı büyük zorluklarla kendisi üretiyordu. Bir defasında ardıç katranını nasıl ürettiğini bana anlatmıştı. Çok zahmetli bir işti. Vefatından sonra oğlundan ve kardeşinden ilaç aldım, fakat aynı etkinlikte değildi. Sanırım, ardıç katranını piyasadan temin etmişlerdi ve fark da buradaydı. Emrullah efendi mütevazi ve dindar bir insandı. Kendisini ve yerini-yurdunu, ilaçlarından şifa bulmuş terminal dönemde bir hastanın yakınından işittim. İlk defa 2004 yılının başlarında Yörükler köyüne gittim. Bana üç aylık hap verdi ve cüzi bir para aldı. Bir yıl içinde, 6 aylıktan daha fazla bir süre için ilaç vermiyordu. Birkaç sene ilaçlarını aldım, kullandım ve hastalığı durdurduğunu gördüm. Geriletmedi ama durdurdu. Bu süre içinde oldukça iyi idim ve kanser metastaz yapmadı. Diyebilirim ki, tedavi gördüğüm Lokman hekimler arasında, ilacı en etkili olan Emrullah efendi idi. Daha sonraları şahsi problemlerim çıktı, kanseri de unuttum, ilaç almayı da unuttum. Amma, kanser beni unutmamış. Ne derler, ‘Su uyur düşman uyumaz’. Kanser de böyle yaptı. Yayılmaya başladı. Tekrar ilaç almak için köye gittiğim 5 zaman, Emrullah Bey’in vefat etmiş olduğunu öğrendim. Allah gani gani rahmet eylesin. Kolum kanadım kırıldı. LOKMAN HEKİM HASAN HÜSEYİN – POYRACIK KÖYÜ, MANİSA Manisa’nın Poyracık köyündeki Hasan Hüseyin (Güzergah: Akhisar, Soma, Kınık, Poyracık), kendi kendini yetiştirmiş bir lokman hekimdir. Kendisi ile konuştum ve hastalarından bilgi aldım. Kanımca, cilt ve kalp hastalıklarında başarılı bir lokman hekim. Ancak, kanser tedavisindeki tecrübe ve etkinliğinden emin değildim ve reçetesini takip etmedim. Kalp rahatsızlığı olanların da bu lokman hekimimize uğramalarını tavsiye ederim. YÖRÜK HEKİM İSMAİL ÇATAL - ANTALYA Antalyalı Yörük Hekim İsmail Çatal kendi kendini yetiştirmiş iyi bir lokman hekimdir ve birçok kronik hastalığı tedavi edebiliyor. Para canlısı değil. Kepez civarında yaygın olarak tanınıyor. Bitki ve çiçekleri Toros dağlarından topluyor. Tedaviyi, klinik olarak kullandığı evinde yapıyor. Yine de baskın yiyormuş ve mutfağına kadar giriyorlarmış. Devletten çok çekmiş. İlaçların terkibini söylemiyor. 2001 senesinde Yörük Hekim İsmail Çatal’a gittik. Çalıştığım için, birkaç günlük bir tedavi gördükten sonra Ankara’ya geri döndüm. Hekimin dışarıya ilaç vermediğini bilmediğim için uzun bir izin almamıştım. Tedavinin yarısını bile tamamlayamamış olduğum için müspet bir netice alamadım. Benim gözlemlerime göre İsmail hekimin etkili olduğu alanlar çeşitli cilt rahatsızlıkları, cilt kanserleri, sedef hastalığı, damar rahatsızlıkları, romatizma ve Behçet hastalığıdır. Bu tespitleri, orada tanıştığım ve konuştuğum hastalar üzerinden yaptım. Prostat kanserliye rastlamadım. Bir Behçet hastası, gözleri görmez hale gelmişken, bir gözünün ameliyat olacak kadar iyileşmiş olduğunu, 6 ameliyat olduğunu ve bir miktar görmeye başladığını gururla söyledi. Diğer gözünü de ameliyat olabilecek duruma getirmek için Urfa’dan gelmişti. İsmail Bey’e, oğlunu yetiştirip, yetiştirmediğini sordum. Adamcağız dolu imiş; “çektiğim rezilliği görmüyor musun, oğlumun bunları çekmesini istemiyorum” dedi. ‘Hasta geliyor, bende hastalığın çaresi var, nasıl tedavi etmeden bu hastayı geri çevireyim, vebal altında kalmaktan korkuyorum’ diye dert yandı. “Kendimi mes’ul hissediyorum ve mecburen bu işi devam ettiriyorum” diye hayıflandı. Bunları, bildiklerini oğluna öğretmemesine gerekçe olarak söyledi. Modern tıbbın aciz kaldığı birçok alanda başarılıydı ve beş altı yüz kilometre uzaktan gelen hastaları vardı. Yukarıdaki diyaloğu sizlere aktarmadan geçemedim, çünkü birçok lokman hekimden benzer şeyler işittim ve her defasında içim sızladı. SELMAN SLOKUM - İSTANBUL 2000 senesi Mayıs ayında PSA 27 idi. Bu arada İstanbul’da Naturamed ve Selman Slokum’dan haberim oldu. Selman Bey Müslüman olmuş bir Amerikalıdır. Uzak doğu tedavi şekillerini, meditasyonu ve bitkisel tedaviyi çalışmıştır. Hap veya sıvı hale getirilmiş Amerikan bitkisel ilaçlarını kullanarak kronik hastalıkları ve kanseri tedavi ediyor. Temasa geçtim ve İstanbul’a gitmem gerektiğini anladım. Çeşitli ilaçlar verdi, nefes egzersizleri ve meditasyon gibi şeyler de yaptım. İki aylık bir uğraşıdan sonra, PSA’nın 20 - 25’in altına düşmediğini gördük ve Selman bey tedavinin istenen etkiyi göstermediğini ve başka yollar aramam gerektiğini söyledi ve bu tedavi de sona erdi. Aynı yöntemle başka kanser hastalarını tedavi etmiş ve başarılı olmuş. Fakat, tedavi benim için çalışmadı. Sanırım tedavinin meditasyon ile ilgili kısımlarını yapamadım. Benim bu maceram sırasında ve sonrasında bir kızım, Naturamed kliniğinin tedavileri ile kronik astım hastalığını yendi. 7 Salman’ın eşi de bir alternatif tıp ile uğraşıyordu. Dürüst ve samimi kişilerdi. Aşırı kar amacı yoktu ve bunu misyonları olarak görüyorlardı. Birkaç yıl sonra devletimiz, Naturamed’in faaliyetlerine izin vermedi ve Salman da kliniği kapatmak mecburiyetinde kaldı. Yani, köylerde Lokman hekimlerin başına gelenler, İstanbul’da da onun başına da gelmişti. LOKMAN HEKİM ALİ İHSAN TOLA - ISPARTA Bir dostumun arkadaşının, kansere yakalandığını ve Isparta ilinin Senirkent ilçesinde Ali İhsan Tola Hoca tarafından bitkisel ilaçlarla tedavi edildiğini işittim. Daha sonra, Senirkent’den şifa bulmuş daha birçok kimseler olduğunu da işittim. Senirkent’ten, bitkisel tedaviyi Türkiye'de bilinçli bir seviyede uygulayan birkaç merkezden biri olarak bahsediliyordu.. Arkadaşlarıma bunları anlatırken, Prof. Dr. Mustafa Yılmaz Kılınç Hoca’nın dünürünün Senirkent’li olduğunu öğrendim. Şansım yaver gidiyordu. İleri yaşına aldırmadan Rasih bey bize yardımcı olacağını söyledi ve 2001 yılında, üçümüz beraberce Senirkent'e gidip Ali İhsan Tola Hoca’yı ziyaret ettik. Rasih Bey’le önceden tanışıyorlarmış. Çok iyi karşılandık, sohbet ettik, ve gerekli ilaçları aldık. Ayrıca, merhum Rasih bey bize ev sahipliği de yaptı. Ali İhsan Hoca’nın dini konularda derin bilgisi var ve tedavilerin esaslarını ayet ve hadislerden çıkartıyor. Ali İhsan Hoca bazı bitkileri çay şeklinde, bazılarını özsuyu şeklinde ve bazılarını da balın içine karıştırarak veriyor. Eczacı damadı Gültekin (rahmetli oldu) ilaçları hazırlıyor ve reçeteleri yazıyor. İlaçlar Nurhayat Eczanesinden alınabiliyor. Ankara’da da ilaçlar İhsan Lokman Şifalı Bitkiler dükkanından temin edilebiliyor. İlaçların Kullanımı Ankara’ya dönünce ilaçları hemen kullanmaya başladım. İlaçların sayısı çoktu ve kullanım bütün güne yayılmıştı. Bu nedenle muntazam kullanamadım. İşe gidip gelirken veya çarşı, pazar işleri dolayısı ile kullanımda aksaklıklar oldu. Tedavi 8 başında 22 olan PSA 35'e yükseldi. Yükselmenin beklenebileceğini belirttiler ve ilaçlara bazı ilaveler yaptılar ve bazılarını da çıkarttılar. Kullandığım Bazı İlaçlar (Liste eksik veya fazla olabilir) Çaylar: Çam Ökse Otu, Saf Salep, Kereviz Tohumu, Hazenbel kökü, Çıralı Su. Özel Ballar: Tam Takviyeli Ardıç Balı-A4, Karabaş Balı-A2, Kan Balı. Yağlar: Ardıç Yağı, Rezene Yağı, Kantaron Yağı, Çörek Otu Yağı. Özel Çaylar: Biberiye Çayı, Rezene Çayı, Kafa Süpürgesi ve Kekik Çayı. Tedavi Süresince Yapılacak Perhiz: Patlıcan, mercimek, çay ve kahve alınmayacak. Vücuttaki iltihap ve ifrazatları tutuyor. Brokoli alındığı sürece de baharat yenmeyecek. Daimi Perhiz: Kolalar, margarinler ve margarinle yapılmış ürünler (pastalar, bisküviler, kekler, vs.) ve sığır eti yasak. Ayçiçeği ve mısır özü yağları içlerindeki katkı maddelerinden dolayı yenmemelidir. Zeytin yağı ve tereyağı (aşırıya gitmeden) yenmelidir. Yeni tertip ilaçları da kaidesine göre uygulayamadım. Bu tabii benim kabahatim. İlaçları yaşam tarzıma monte edemedim. Yarım yamalak uygulamalar kanserde başarılı olamıyor. Saatleri uygun olduğu için balları muntazam alıyordum; fakat, diğer ilaçları aksatıyordum ve denge bozuluyordu. Sanırım bu nedenle şifa bulamadım. Senirkent, kan kanserinde, karaciğer ile ilgili bütün rahatsızlıklarda (buna modern tıbbın çare bulamadığı hastalıklar da dahil), bebek ve çocuk ve yaşlılık hastalıklarında çok başarılıdır. ÖMER ÖZDOĞAN – ARI REÇİNESİ, TRABZON Nisan 2010 da yayınlanan bir yazıda, terminal bir hastanın, Trabzonlu Ömer Özdoğan’ın Arı Reçinesi ve Macun kürü ile şifa bulduğunu okudum. Deneme fırsatı bulamadım amma, arı ve bal Kur’anı Kerimde geçtiği için “şifa olma ihtimali 9 yüksektir” diye düşünüyorum. Onun için edindiğim bilgileri buraya aktarıyorum. Terminal bir hasta 200 gram arı reçinesi ve 1.5 kilo bal macunu kullanarak iyileşmiş. Bal macunu, hakiki bala arı poleni ve çok az miktarda arı sütü karıştırılarak elde ediliyor. Arı sütünün fazlası tehlikeli olabiliyor. Sabahları, kavanozdaki macun iyice karıştırıldıktan sonra hastaya bir kaşık veriliyor. Bu macun Ömer hekimden alınıyor. Arı reçinesi (propolis) veya arı sakızı, kış öncesi kovandan elde ediliyormuş. Arı, kış dönemi öncesi, kovanın girişini kapatmak ve kovanı dezenfekte etmek için arı reçinesi üretiyormuş. Sakız gibi bir dokusu olan bu madde kovandan kazınıyor ve arı reçinesi adını alıyor. Yalnız bu maddenin hepsi alınırsa bütün arılar, mikroptan ve soğuktan ölüyorlarmış. Bu yüzden arıcılar bu maddeden yeter bir miktarda kovanda bırakıyorlarmış. Hasta, bu maddeden normal sakız kadar bir parça keserek veya kopararak ağzında eritip un-ufak edene kadar çiğneyip yutuyor. Bu iş günde üç-beş defa tekrarlanıyor. Bu madde de Ömer hekimden alınıyor. Bu makaleyi yazan Arslan Bulut (Yeniçağ), kanser hücrelerini arı reçinesinin (propolis) yok ettiğini düşünüyor. Reçine ve macun kombinezonu önce kanı temizliyormuş. DOĞAL HAYAT POLİKLİNİĞİ, ANKARA Alternatif tedavi metotlarını bilinçli bir şekilde uygulayan kliniklerden biri de Doğal Hayat Polikliniği’dir. Bildiğim kadarıyla Manisa’da kurulmuş ve sonradan Ankara’da bir poliklinik açmıştır. Zannedersem, şimdileri İstanbul’da da bir şubesi var. Diplomalı bir uzman doktor olan Dr. Suat Arusan, kliniğin hem kurucusu ve hem de aktif bir çalışanıdır. Poliklinikte, başka diplomalı doktorlar, uzmanlar, teknisyenler ve hemşireler de vardır. 10 Uğraştıkları Konular Hirudoterapi (Leach Therapy) – Sülük Tedavisi, Aromaterapi (Koku ile tedavi), Chiropractic (Elle Tedavi), Reconnective Healing (Enerji Terapileri), Fitoterapi (Bitkisel Ürünlerle Tedavi), Kristal Terapi, Opoterapi (Hayvanlardan elde edilen ürünlerle tedavi), Ozon Tedavisi, Psiko-zihin Bireysel Koçluk, Refleksoloji, Sıcak Taş Terapisi, Vakum Terapi (Kupa Çekmek). Ayrıca, vücuttan düşük akımlı elektrik geçirerek bir nevi topraklama ile vücudun elektrik dengesini yerine getiriyorlar. Bu konuda birden fazla teknikleri var. Yukarıdaki başlıkların her biri birer kitapla açıklanabilir. Dolayısıyla detayların teknik olması ve açıklamanın okuyucu için sıkıcı olacağı düşüncesiyle bu kısmı atlıyoruz. 2011 yılının sonuna doğru eşimle birlikte bu kliniğe gittik. Bana Ozon tedavisi ile karaciğer ve bağışıklık sistemini takviye edici ilaçlar verdiler. Eşim, Ozon tedavisi, Sülük terapisi ve takviye ilaçlar aldı. Tedaviden sonra ikimiz de kendimizi daha iyi hissettik. Daha sonraları işittik ki çok eskiden beri Avrupa’nın asilleri periyodik olarak Ozon tedavisi görürlermiş. Bir süre sonra eşim 2 amalgam diş dolgusunu çıkarttırdı. 2013 yılında tekrar ozon tedavisi gördük ve kudret narı gibi takviye ilaçlar aldık ve kendimizi daha iyi hissettik. Polikliniğin verdiği ilaçlar doğaldır ve birçoğu özel olarak yaptırılmıştır. Poliklinik, ortodoks tıbbın çare bulamadığı ‘kronik hastalıklarla’ uğraşıyor ve başarılı oluyor. Umutsuz hastalara umut ve şifa veriyor. Akut durumlar için bildiğimiz doktor ve hastaneleri tavsiye ediyor. AÇLIKLA TEDAVİ Açlıkla tedavi hakkında yok denecek kadar az yayın buldum. Yurt dışında ve bilhassa, Türki devletlerde uygulanması daha yaygınmış. İstanbul'da Özbek bir doktor hanım (dahiliye mütehassısı, biyokimyacı ve herbalci) ayda bir defa üç gün süreyle açlık kürü tavsiye ediyormuş. Kanser tedavisi için açlık süresi tedricen 11 uzatılıyormuş ve bir haftaya kadar çıkıyormuş. Ben bu doktor hanımı bulamadım ve kendi başımın çaresine bakmaya çalıştım. Açlıkla tedavi hakkındaki yazılı materyallerin anlaşılması güç ve uygulaması zor. Yani, bilgi derli toplu ve tamam değil. Yan etkiler nelerdir ve bu durumlarda ne yapılması gerekir? Bunlar belli değil. Hasta sağlığına ters etkilerin azaltılması veya önlenmesi için ne çeşit tedbirler alınabilir, bunlar da belli değil. Hiç olmazsa benim bulduğum belgeler böyle idi. Ben üç günlük kürü birkaç defa uyguladım ve zarar görmedim. Düşünüldüğü kadar zor değil. Birinci gün oruç tutmaya benziyor, hatta daha kolay çünkü su içilebiliyor. İkinci gün biraz daha zor oluyor ve üçüncü gün insanın el ve ayakları ısınmıyor. Üç günden fazla yapılan terapileri, “bu işten anlayan bir doktor gözetiminde yapmak gerekir” diye düşündüm ve kendi kendime uygulamadım. Açlık süresini üç günden daha ileriye götüremediğim için, kanser kürünü uyguladım da diyemem. Yarım, yamalak yaptıklarımın da kansere karşı etkili olduğunu sanmıyorum. Fakat senede bir iki defa 3 günlük açlık kürü uygulamanın, toksin atmakta etkili olacağına inanıyorum. ŞİFALI BİTKİLER Dikkat etmişseniz Aktar dükkanları çok çeşitli bitki, bitki yaprakları, çiçekleri ve kökleri ile doludur. Genel olarak bilinen bu bitkilerin yanında, yöresel bitkiler de vardır. Bir defasında bir arkadaşım Van’dan kanser tedavisinde kullanılan bir bitkinin yaprağını getirdi. Ankara’nın belli başlı bütün Lokman Hekim ve aktarlarını dolaştım ve bitkiyi veya yaprağı tanıyan çıkmadı. Anadolu florasının zenginliğini bir düşünün! Aşağıda sadece ilaç olarak kullandığım bitkilerin bazılarına değineceğim. Bundan ilerisi bizim konumuzu çok aşar. Bitkilerin toplanması ve kullanımı dikkat ve bilgi istiyor. Bazı çiçek ve yaprakların toplanma zamanları, etkinlikleri bakımından kritik oluyor. Kimisi kaynatılıyor, kimisi demleniyor ve her ikisi için de süre önemli bir faktör oluyor. 12 Kullandığım bitkilere Papatya ile başlayacağım. Papatyanın kanseri tedavi etme özelliği yoktur. Ancak, yukarıda söylediklerimizi ete kemiğe büründürecek güzel bir örnektir. PAPATYA VE MAYIS PAPATYASI Papatya sinüzite, boğaz iltihabına iyi gelen ve rahatlatıcı özellikleri olan bir kır çiçeğidir. Papatya çayını ılıtıp dişlerinizi fırçalarsanız diş etlerinize de iyi gelir. Aktarlar iki çeşit papatya satar: Poşetlerin birinde ‘Papatya’ yazar ve diğerinde ise ‘Mayıs Papatyası’ yazar. Mayıs papatyası normal papatyadan daha küçüktür ve bu çiçek boğaz ve bademcik iltihaplarına karşı çok etkilidir. Biz bunu tesadüfen keşfettik ve antibiyotikten daha etkili olduğunu gördük. Üstelik yan etkileri de yok. Hikayemiz aşağıdadır. Üniversitede okuyan oğlumun, “damla/gut hastalığı”ndan dolayı karaciğerinin çok zayıf hale geldiği tespit edildiği zaman, boğazında da iltihaplar vardı ve bunun için bir antibiyotik alıyordu. Karaciğer testleri, ciğerin durumunun çok kritik olduğunu gösterince, doktor derhal antibiyotiği kestirdi (Cuma günü) ve Pazartesi günü gelmemizi istedi. İltihapları fiziki yollarla temizleyecekti. Beyazımsı enfeksiyon odakları çıplak gözle bile aşikar bir şekilde görülüyordu. Eşimle ümitsizce çare düşünürken, bir ziyaret sırasında Niksar’daki bir bitki ihracatçısının bize hediye ettiği küçük paketler aklımıza geldi. Paketlerdeki açıklamaları okuduk ve Mayıs papatyası paketinde ‘anti-mikro biyel’ ibaresini gördük. Mal bulmuş mağrib-i gibi pakete sarıldık. Hemen başlayarak oğluma günde üç defa ikişer kupa Mayıs papatyası çayı içirdik. Pazartesi günü doktora gittiğimizde doktor, “herhalde genç bünye enfeksiyonları temizlemiş olmalı” dedi ve herhangi bir müdahaleye gerek olmadığını söyledi. Biz de, daha önce gördüğümüz beyazımsı enfeksiyonların yok olduğunu zaten gözlemlemiştik. Bu olaydan sonra oğlum ve diğer çocuklarım, 13 boğazları acımaya başlayınca, bize bile sormadan kendiliklerinden Mayıs papatyası kürünü kullandılar. Başka bir kışın ortasında, aynı çeşit bir rahatsızlık için (boğaz iltihabı), normal papatya kullandık ve hiç faydası olmadı. Normal papatya kullanmamızın nedeni ise, piyasada Mayıs papatyası bulamadığımız için idi. Kış ortasına doğru (güvenilir firmaların getirdiği) bu ürün tükeniyor. Bu bize ders oldu ve o kıştan sonra, Nisan sonu veya Mayıs başlarında bir senelik Mayıs papatyamızı kırlardan kendimiz toplamaya başladık. Gölgede kuruttuk ve bez torbada sakladık. Diğer birçok çiçek gibi Mayıs papatyasını da kaynatmadan çay yapacaksınız. Bir tutam papatyaya kaynar su katıp, 5-7 dakika kadar demleyeceksiniz ve süzeceksiniz. Sıcak, sıcak içeceksiniz. ÇÖREK OTU Çörek otunun birçok hastalığın ve kanserin tedavisinde başarılı bir şekilde kullanıldığını işittim ve okudum. Her şeye şifa olduğuna dair bir hadis de vardır. Birkaç sene önce, Amerika’da bir grubun, çörek otu üzerinde kanser araştırması yaptığını okudum; fakat, laboratuvarı bulamadım. Florida'da bir kliniğin, kanser tedavisi için çörek otunu araştırdığını duydum fakat onları da bulamadım. Tahminim, her iki kliniğin de kapatılmaya zorlanmış olmasıdır. Başarılı olmuşlarsa bile, ilaç endüstrisi, AMA ve FDA üçlüsü araştırmalarını ve seslerini kesmiştir. Bunun çok çeşitli yol ve yöntemleri vardır. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için, çörek otu veya çörek otu özü, veya çörek otu yağı kullanılıyor. Şifa için çörekotu kullanımı çok eskilere kadar gitmektedir. Ben çörek otunun her türlü türevini kullandım. Şimdileri piyasada kapsülleri bile var. Burada sizlere çörek otu ile olan bir maceramı aktarmadan geçemeyeceğim. Kanser olmadan epeyce önce, bir arkadaşla beraber yürüyerek bir hac yapmak istemiştim. Cidde’de menenjit aşısı olabileceğim bir kuruma gittim. Doktor geç kaldığımı ve şu anda yapılacak aşının tehlikeli olacağını söyledi. Çok üzüldüm. 14 Doktor bunu fark etti ve “eğer zahmetine katlanırsam, bir çare olduğu”nu söyledi. Sevindim ve çareyi sordum. Bir keseye çörek otu doldurup, her gün 5-6 defa veya daha fazla, bir tutam çörek otunu ağzıma atıp çiğneyecekmişim. ‘Çörek otunu yutma, ağzınızda yok oluncaya kadar çiğne’ dedi. Hedef, çörek otu özünün ağız ve boğaz mukozasından vücudunuza geçmesini sağlamakmış. Demek ki, mide asidi otun etkisini yok ediyor. Hac süresince çadır veya otelde kalmadık. Afrikalılar ve Yemenliler gibi ve onlarla beraber yürüyerek haç yapmak istedik. Dışarılarda, sokak veya arazide veya camilerde yattık. Tabir caizse nereyi bulursak orada kaldık. Ne bulursak, onu yedik. Zaten, ancak işportacı ve seyyarları bulabildik. Kaldığımız yerler kalabalıktı ve etrafımız hiç hijyenik değildi. Menenjit korkusundan dolayı, çörek otu çiğnemeyi hiç ihmal etmedim. Çok anlamlı, öğretici, yorucu fakat ibret verici bir hacdı. Haç bitti ve Cidde’ye evimize döndük. İnanır mısınız, hac sonunda ne ‘haç nezlesi’ oldum ve ne de ‘haç gribi’ oldum. Nasıl yaptı bilmiyorum amma, çörek otu ağızımdan, burnumdan ve boğazımdan aşağıya hiçbir virüs ve mikrobun geçmesine izin vermedi. Belki de bağışıklık sistemini aktif tuttu ve o da geleni hakladı. Bilmiyorum nasıl oldu; amma, çalıştı ki ne çalıştı! Çörek otu ile kanserin tedavisinin yolunu yordamını bilmiyoruz. Fakat, bağışıklık sistemimizin zayıf olduğu zamanlarda, çörek otu veya türevlerini kullanarak, koruyucu sistemimizi normal seviyesine çıkartabiliriz. Kemoterapi ve radyoterapi gibi bağışıklık sistemini çökerten ağır tedaviler süresince çörek otu ile bünyemizi takviye edebiliriz. ISIRGAN OTU Isırgan otunun taze sürgünlerini (bunlar yakıcı değilmiş) olduğu gibi yiyerek, “ümitsiz kanser vakalarının iyileşmiş olduğu”nu birkaç kişiden işittim. Fakat, benim 15 gibi büyük bir şehirde yaşıyorsanız, tedaviye yetecek kadar ve her gün, taze sürgün bulmanız çok zor; en azından, ben beceremedim. Bulduğum ısırgan otlarının yapraklarını, çiğ olarak limonlu su ile robottan geçirdikten sonra salata gibi aç karnına bir hafta süreyle yedim ve ufak bir et benim kendiliğinden düştü. Otun suyunu çıkartıp içmek ve geri kalan yapraklarını ıspanak gibi pişirerek yemek de sıkça kullanılan bir yol. Bunu da yaptım. Fakat çiğ tüketmek kadar etkili olmadı. Isırgan otu lezzetli bir bitki değil veya benim Ankara’da bulduklarım böyle. Onun için devamlı yiyemiyorsunuz, bıkıyorsunuz. Duruma yardımcı olmak için, eşim ısırgandan çeşitli yemekler yaptı. Salatasını, kavurmasını, pirinçli yemeğini, çorbasını vs.. Bu çeşitlilik ısırganı daha fazla tüketmeme yardımcı oldu; amma, uzun vadede ısırganı görünce ot kokusu hissetmemi önleyemedi. Kısacası bir süre sonra, canım ısırgan yemek istemedi. Şurası kesin ki, ısırgan ve tohumu kanser tedavisine yardımcı bir ot. Fakat benim deneyimlerim hastalığı yok etmekten biraz uzak kaldı. Tazesi kesinlikle pişmişinden daha yararlı. Belki, taze sürgünlerin her gün çiğ olarak yenmesi bu derde çare olabilir; amma, onları da ben bulamadım. ÇİĞ KABAK ÇEKİRDEĞİ VE KABAK YEMEĞİ Her gün bir fincan çiğ kabak çekirdeği çitlemek, kışın bol miktarda balkabağı ve yazın da kabak yemeklerini yemek, hem prostat kanserinden korunmak için ve hem de genel sağlık için tavsiye ediliyor. Balkabağını şekersiz pişirerek yemenin daha yararlı ve şifalı olduğu söyleniyor. Balkabağını zaten severim ve çekirdek çitlemeye de çocukluktan alışkınım. Onun için bunları uygulamam kolay oldu. Türkçesi, gençlik yıllarımda kabak yemeklerini pek umursamazdım. Fakat, kanser olduktan sonra düzenli olarak yemeye başladım ve yedikçe de daha fazla sevdim. Hatta, kabak yemeyi peygamberimiz (SAV) de tavsiye etmiştir. 16 Ancak şahsi düşüncem, “kabak ve kabak çekirdeğinin tedaviye yardımcı olduğu ve koruyucu bir etkisi bulunduğu” yönündedir. Bu bakımdan, genç ve orta yaştaki erkeklerin bol, bol kabak yemeleri ve çiğ kabak çekirdeği tüketmeleri, ilerideki yıllarda “prostat büyümesi ve prostat kanseri olma risklerini azaltabilir” diye düşünüyorum. KARABAŞ OTU Anti-Mikrobiyel özelliğinden dolayı Karabaş otu çok eski zamanlardan beri bilinmektedir ve kullanılmaktadır. Beyin tümörlerinde, akciğer ve kan kanserlerinde yavaşlatıcı ve durdurucu özelliği vardır. Kalp kuvvetlendirici ve kan dolaşımı problemleri ile idrar yolları enfeksiyonlarında da etkilidir. Sinirsel baş ağrısı ve ruhi sıkıntılarda da kullanılır. Kanser tedavisi için kürleri geliştirilmiştir. Ben karabaş çayını, kendi başına ve yarı yarıya kekikle karıştırılmış olarak uzun süre içtim. Sanırım prostat kanserinde, kan kanseri kadar etkili değil. Fakat önleyici ve tedaviye destek verici olarak kullanılabilir. Ben, tedaviye destek olarak kullandım. Etkili ve şifalı bir bitki. Hatmi Çiçeği Hatmi Çiçeği etrafta çokça gördüğümüz çiçeklerden birisidir. Hem bahçelerde yetiştirilebiliyor ve hem de doğada kendiliğinden yetişiyor. Aile içinde bol, bol tüketiriz. Yazın çeşitli yerlerden toplarız ve gölgede kuruturuz. Genellikle bronşit ve öksürük için kullanırız. Çocuklar için de kullanılabiliyor. Topladığımız çiçekler tükenince aktardan alırız. Kansere etkisini görmedim, fakat vücudu sağlıklı tutmak için kullanıyoruz. 17