1 O Kandemir GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLERİN İNSAN VE ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Prof Dr Olcay KANDEMİR ÖZET: Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO), biyoteknolojik yöntemlerle doğal genetik materyali değiştirilerek yeni özellikler kazandırılmış canlıdır. Dünyada aç ve yetersiz beslenen insan sayısındaki artış sebep gösterilerek, 70’li yıllardan bu yana modern biyoteknolojik çalışmaların hız kazandığını görüyoruz. Özellikle gelişmiş ülkelerde üretilen GD tohumlarla Afrika ve Asya ülkelerinde GD tek ürün tarımı teşvik edilmiştir. Zamanla GDO ürünlerin insan sağlığı ve çevre üzerine olumsuz etkilerini gösteren bilimsel çalışmalar da artmıştır. Rekombinant DNA’nın horizontal olarak diğer canlılara transferi gösteren araştırmalar dikkat çekicidir. Üstelik GD ürünler yaygınlaştığı halde, FAO verilerine göre dünyadaki açlık tehlikesi daha da artmıştır. GDO’larla ilgili endişeler sonucu dünyada ve ülkemizde GD ürünlerle ilgili bazı yasal düzenlemeler yapılmıştır, ancak daha da detaylandırılması gerekir. Anahtar kelimeler: GDO, gen transferi, yasal düzenlemeler, GD ürünler, altın pirinç THE EFFECT OF GENETİCALLY MODİFİED ORGANİSMS ON HUMAN RACE AND ENVIRONMENT SUMMARY : Genetically modified organism (GMO), is a product, where natural organic life forms are changed genetically by using biotechnologic methods. Since 1970, the usage of biotechnologic methods are growing due to hunger and insufficient nutrition in human race. The genetically modified seeds, which are produced in the most developed countries, are being encouraged to use in African and Asian countries as a single genetically modified product. Scientific studies about GMO, which proves the harmful effects to human health and nature, has increased within the last years. Studies about horizontal transfers of recombinant DNA to other life forms is quite interesting. In spite of the generalization of genetically modified products, the world hunger problem is increasing according to FAO data. Because of concern about genetically modified products, in many countries and Turkey many legal modifications have been made but there is more detailed work needed. Key words : GMO, gene transfer, legal modifications, GD crops, golden rice GİRİŞ 2 O Kandemir Genler her hücrenin çekirdeğinde bulunan ve hücrenin sahip olduğu bütün özellikleri ve fonksiyonu belirleyen yazılım materyalidir. Her canlının kendine has ve tek olması işte bu genlerde şifrelenen özelliklerden kaynaklanır. Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO), genetik materyali (DNA) doğal olmayan yolla farklılaştırılmış canlıdır. Bunu yapan teknolojiye modern biyoteknoloji, gen teknolojisi, rekombinan DNA teknolojisi veya genetik mühendisliği gibi isimler verilmiştir. Amaca uygun olarak seçilmiş bazı genler bir canlıdan diğerine transfer edilir, böylece bu genlerin sağladığı özellikler yeni canlıda ortaya çıkar. Bu işlem birbiriyle hiç ilgisi olmayan türler arasında bile yapılabilmektedir. Rekombinant DNA teknolojisi, çeşitli materyallerden genlerin izole edilip istenilen genlerin klonlanması ve bunların çeşitli araştırmalarda kullanılması uygulamalarıdır. Genetik mühendisleri 1970’lerde Kaliforniya’da enzim kullanarak rekombinant DNA’yı izole etmeyi başarmışlardır. Bir canlıdan DNA’nın elde edilmesi (ekstraksiyon-pürifikasyon), sonra parçalara ayrılması (fragmentasyon), daha sonra da çeşitli yöntemler kullanılarak bu fragmentlerin sayısının artırılması (klonlama) evreleri sonrasında elde edilen gen parçaları hedef canlının DNA’sına yerleştirilir. Neden genetiği değiştirilmiş besin üretildi? Yetiştirilen ürünlerin besin değerini arttırmak, daha güzel görünüm, daha uzun raf ömrü sağlamak, daha çok ürün elde etmek gibi çeşitli idealist hedefler gösterilerek çeşitli bitki, hayvan, bakteri ve viruslar arasında genetik materyal transferi yoluyla GD ürünler elde edilmiştir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO), dünyada aç insan sayısının 2010 yılında ilk kez 1 milyarı aştığını açıklamıştır. FAO verilerinde, 2009 yılında aç ve yetersiz beslenen insan sayısının 2008’e göre 100 milyon daha arttığı ve özellikle Asya-Pasifik bölgesinde bu sayının 650 milyona ulaştığı bildirilmiştir. Ayrıca Gıda Güvenliğinin sağlanabilmesi için 2050 yılına kadar her yıl tarım sektörüne 120 milyar doların üzerinde bir yatırım yapılması gerektiği vurgulanmıştır (9). FAO’ya göre, dünyada kültür altındaki toprakların yaklaşık % 90’lık bir bölümünde üretimi sınırlayan kuraklık, tuzluluk gibi değişik fiziksel ve kimyasal problemler bulunmaktadır. Bu problemlerin çözümünde modern biyoteknolojik yöntemlerin kullanılması önerilmekte ve gelişmiş ülkelerin, transgenik bitki ve hayvanlar üzerindeki bilimsel araştırmaları devam etmektedir (32, 33). Transgenik bitki ve hayvan üretiminin ileri sürülen temel amaçları (29): 1. Verim kapasitesi yüksek ve marjinal koşullarda büyüyebilen, kalite etmenlerince zengin yeni bitki genotiplerini geliştirmek 2. Tarım ilaçlarının (pestisit, herbisit..) kullanımını azaltmak, bakteri, mantar, viruslara dirençli ürün elde etmek, 3. Hayvan yemlerinin kalitesini iyileştirerek hayvancılıkta besleme değerlerinin 3 O Kandemir arttırmak, besi performansının yükseltmek, 4. Hayvan ürünlerinin (et, süt, yumurta v.b) miktar ve kalitesini arttırmak, yeni protein kaynaklarını belirlemek 5. Hayvan sağlığını korumak, hastalıklara karşı direnci ve üremeyi arttırmak Ürün ıslahı 1970‘den itibaren genetik araştırmalara konu oldu. Dünyada modern biyoteknoloji yöntemler kullanılarak en çok üretimi yapılan GD bitkisel ürünler: 1. Ürünün kendisinin yiyecek olarak üretilmesi: En çok GD mısır, soya, pamuk, patates, domates, pirinç, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, kasava ve papaya.. Muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzda halen çalışmalar devam etmektedir. 2. GD üründen elde edilecek diğer yan ürünler: protein, mısır, soya unu ve yağı, 3. GD mikroorganizmalardan besin katkı maddelerini üretmek: Renk, vitamin, esansiyel amino asit, demir vb takviyeleri, vit A, vit C 4. GD mikroorganizmaların ürettiği enzimler kullanılarak elde edilen ürünler: GD mikroorganizmanın ürettiği glukoz izomeraz enzimi kullanılarak nışastadan yüksek fruktozlu mısır şurubu elde edilmesi gibi. Danimarka’da yapılan bir çalışmada; içeceklerde tatlandırıcı olarak kullanılan bir enzim üretilmiştir. Bu enzimin pH değişikliklerine dayanıklı olduğu bulunmuştur . Bu teknoloji ile peynir mayası için üretilen bir enzim sayesinde % 60 daha sert peynir yapımı sağlanmıştır (34,35). 5. Virus transgenleri: Bitkilerde hastalık yapan virusun genetik materyali, bitki genomuna verilirse o virusa dirençli olur (tip IV geni). Bilim adamları bu işlemin risk değerinin tam olarak belirlenmediğini düşünmektedirler. İnsan genomuna entegre olan virus parçacığı, protein sentezi veya protein sentezine aracılık eden RNA inhibisyonuna neden olabilir. Beklenmedik bir mutasyona veya DNA hasarına da neden olabilir. Bu konuda çalışan bir virolog tarafından bildirdiğine gore, EFSA (European Food Safety Authority), bu konuda bir çalışma yaptırıyor ve sonuçlar ortaya çıkınca panik oluyor. Çıkan makaleyi engellemeye çalışırken bunun okunmamasını sağlamak istiyor. İlgili ve yetkili kişiler bu makaleyi anlamadığından aradan yıllar geçiyor. Bu çalışmalara örnekler: Bacillus thuringiensis isimli bakterinin toksini tarımda böcek ilacı (pestisit) olarak halen kullanılmaktadır. Gen mühendisleri bu bakteriden elde ettileri toksin kodlayan geni bitki DNA’sına yerleştirerek pestisiti kendisi üreten bitki tohumu elde etmişlerdir. Böylece bu toksin bitkinin kendisi tarafından sürekli olarak üretilecek ve ürünün içinde bulunacak, çiftçi pestisit kullanmayacaktı. Virus direncini sağlamak için de bitkilerde hastalık yapan viruslardan elde edilen genler kullanılarak bu virusların yaptığı hastalıklara daha dirençli tohumlar elde edildi. Herbisid toleransını sağlayan gen ise herbisidlere dirençli bazı bakterilerden elde edilmiştir. ABD’de 90’ların ortalarında Roundup herbisitine dirençli (Roundup Ready) tohumları genetik mühendisleri tarafından üretildi. Agrobacterium tumefaciens, 4 O Kandemir toprakta yaygın olarak bulunan ve bitkilerde hastalık yapabilen bir bakteridir. Bu bakteriden alınan genetik materyal bitki hücresine verilerek ve enfeksiyona dirençli tohum elde edilmiştir. Bu süper tohumlar halen ABD’nin her yerinde soyanın %90’ı, mısır ve pamuğun %70’den fazlasının üretiminde kullanılmaktadır. Vücutta A vitaminine dönüşen beta karoteni ihtiva eden GD pirinç (golden rice) yapılarak özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki halkın Avitamini eksikliğini hafifletecek bir yol olarak sunuldu. A vitamini, sağlıklı görme, viral enfeksiyonlardan korunma için gereklidir. Ayrıca Bt mısır, soya, üzüm çekirdeği yağı , pamuk, papaya, patates, pirinç, domates gibi ürünler de üretildi (4). GDO’lar tarım, tıp, sanayi, kimya ve birçok alanda da kullanılmaktadır. Buraya kadar gen teknolojisinin faydaları ile ilgili yapılan açıklamaların aksini ileri süren gıda, tarım ve tıp alanlarında bilimsel çalışmalar da ortaya çıkmaya başladı (1,25). Genetik mühendisliğinde farklı bir canlı türünden alınan bir gen paketi alıcı organizmaya verilir. Bu taşıyıcı paket, genellikle patojen bakteri ve viruslardan alınan genetik materyaldan oluşur. Gen eklenen bitkilerdeki potansiyel problem, belli fayda için verilen yabancı genin toprak ekolojisine geçişini önleyen bariyerin yıkılmasıdır (20). 1997’de Ho, M.W. & Tappeser, B. genetiği değiştirilen ürünlerle farklı bakteri türleri arasında genetik materyal transferi olduğunu ispatladır. Böylece insanda hastalık yapabilen yeni tedaviye dirençli bakteri türlerinin ortaya çıkma tehlikesi ile karşı karşıya kalındı. 1998’de aynı bilim adamları gen alışverişinin mantarlar ve daha farklı organizmalarla hatta memelilerle de olabileceğini bildirdiler. GDO’lu ürünlerden topraktaki bakteri ve mantarlara, ve diğer canlılara geçen bu taşıyıcı DNA’lar çok büyük sıkıntılara neden olabilir. Yani bir canlıya verilen yabancı gen paketi içindeki gen parçacıkları burada durmuyorlardı. Çoğalan hücrelerle birlikte çoğalan genetik mateyal, sindirim sisteminde parçalanmıyor, kendisini taşıyan hücre ölse de vücutta hatta toprakta yaşamaya devam ediyor, başka canlıların hücrelerine girerek etkilerini devam ettiriyorlardı. Böylece yeni ve daha tehlikeli bakteriler ortaya çıkması beklenir. Taşıyıcı DNA hem ölen hücrelerden açığa çıkar, hem de yaşayan hücrelerden aktif olarak salgılanır ve diğer hücrelere transfer olabilir. Transgenik DNA alımıyla doğada horizontal gen transferi de meydana gelebileceği gösterilmiştir (23). Mesela Bt toksini doğal olanın tersine toprakta kaybolmuyordu. Bt kodlayan genetik materyalin topraktaki partiküllere hızla bağlandığı ve toprak bakterileri tarafından parçalanamayıp, toprakta BT toksini yapımının devam ettiği bildirilmiştir (18,19,26,27). Bt ürüne ve diğer GD ürünlere maruz kalanlarda, bu ürünlerle çalışanlarda allerjik reaksiyonlar en erken bildirilen olumsuz etkilerdendir (4). *Brezilya’da soyaya aminoasit profilini güçlendirmek için fındık-ceviz gibi sert kabuklu yemiş gen proteininin aktırılması sonucu meydana gelen ürün, allerjik reaksiyonları artırması nedeniyle piyasadan çekilmiştir (37). * Genetiği değiştirilmiş mısır ile 90 gün boyunca beslenen farelerde hepatorenal toksisite saptanmıştır. Araştırmanın sonuç kısmında bu ürünle ilgili daha uzun 5 O Kandemir süreli çalışmalar yapılması gerektiği önerisinin yanı sıra, genetiğiyle oynanmış ürünün çok da güvenli olmadığı uyarısına yer verilmiştir (38) *Başka bir çalışmada da toprakta normalde bulunan ve insana patojen olmayan cyanobacteria’nın Bt toksini genini diğer bakterilere transfer ettiği gösterilmiştir . Böylece aslında pestisit olarak kullanılan bu toksinin, diğer hedef olmayan organizmalar için de zararlı hale geldiği vurgulanmıştır . Toprak, içinde bakterilerin çok miktarda bulunduğu bir vasatdır. Toprakta bulunan bazı bakteriler toksine dirençli oldukları için sayıca artarken diğer mikroorganizma türlerinin ortadan kalkacağı, toprağın verimsizleşeceği ve böylece ekolojik dengenin bozulacağı tehlikesi bilim adamları tarafından bildirilmektedir. Yeraltı suları ve toprak erezyonu ile GD mikroorganizmaların çevreye yayılması geniş bir coğrafyada toprağın verimliliğini düzeltilemeyecek şekilde azaltır (11). 1990’ların başınd, a soya ve soya ürünleri süpermarketlerde mucize besin olarak sunuldu ve sağlıklı olduğu anlatıldı. Kolesterolü düşürdüğü, meme ve prostat kanserini önlediği ileri sürüldü. Vejeteryanlar veya eti az tüketenler soyaya yöneldiler. Yapılan çalışmalarda bunun tersi bilgiler elde edildi. Organik soyanın bile sağlığa yararlı bir besin olmadığı, GD soyanın ise prostat, meme kanserleri, allerjik reaksiyonlar, hormon bozukluğu ve gebelikte bir takım sıkıntılara yol açtığı, GD soya içinde bulunan glyphosate denilen herbisitin, kadınlarda üreme hormonlarının dengesini bozduğu, östrojen sentezini azalttığı, plasentaya toksik etkisi nedeniyle erken doğum, doğuştan ciddi sakatlıklar ve anne karnında bebek ölümüne neden olduğu bildirilmiştir (6,15). Bir çalışmada GD soya ile beslenen ileostomili insanların ince barsak dokuları incelenmiş, enterositlerde transgen tesbit edilmiş, ancak kesi olmayan intakt mukozada transgen görülmediği bildirilmiştir (21). GD ürünlerin özellikle infant döneminde daha etkili olduğu gösterilmiştir. İmmatür gut epiteli makromoleküler geçişe daha müsaitdir. İmmun sistem 3-5 yaşına kadar yeteri kadar gelişmemiştir. Çok az miktarda glyphosate verilen hayvan embriyolarında merkezi sinir sisteminde hücre ölümü, kafa çapında küçüklük, göz defektleri, böbrek gelişiminde bozukluklar görülmüş, yenidoğan ölümleri, lupus, deri ve solunum sistemi hastalıkları gözlenmiştir. Soya formüllü mama ile beslenen bebeklerin vücut ağırlığının belirgin olarak daha az olduğunu gösteren deneysel çalışmalar yapılmıştır. Bebeklikden sonraki dönemlerde davranış bozukluğu, besin allerjisi, pubertede kızlarda adet görmeme, erken puberte, erkeklerde göğüslerin büyümesi, astım, tiroid hastalıkları ve kanser riskinin arttığı bildirilmiştir (22). 6 O Kandemir Tablo I. GD ürünlerin neden olduğu hastalıkların interlökinlerle ilişkisi. Yükselen interlökinler Neden olduğu hastalıklar IL-6 Romatoid artrit, iltihabi barsak hastalığı, osteoporoz, multiple skleroz, çeşitli kanserler (multiple myelom and prostat kanseri) IL-13 Allerji, allerjik rinit, ALS (Lou Gehrig's disease) MIP-1b otoimmün hastalıklar, kolit IL-12p70 İltihabi barsak hastalığı, multiple skleroz Ayrıca GD ürünler vücutta Ig G, Ig E antikorlarını ve interlökinleri artırarak bir takım hastalıklara neden olur. GD ürünlerin neden olduğu bazı olumsuz etkiler hayvanlar üzerinde de gösterildi (Tablo II). Tablo II. Deney hayvanlarında yapılan çalışmalarda GD ürünlerin neden olduğu durumlar (13). GD bezelyeler farelerde akciğer hasarına neden oldu GD soya ile beslenen sıçanlarda ölüm, düşük doğum ağırlığı ve kısırlık 5 kat daha fazla görüldü (10). GD patates sıçanlarda kansere neden oldu (12) GD soya ile beslenen erkek farelerin sperm hücrelerinde hasar ve kısırlık meydana geldi (24, 30) Sindirim sistemimizde yaşayan yararlı bakterilerin GD besinlerden DNA alabilecekleri anlaşıldı GD soya ile beslenen sıçan embryosunda DNA fonksiyonunun değiştiği gösterildi GD besinler sıçan ve farelerde böbrek, karaciğer, kalp ve dalak hasarına neden oldu (24). Amerikan çiftçileri GD mısır ile besledikleri inek ve domuzlarda kısırlık problemi olduğunu bildirdiler. Bt mısır sıçanda bağışıklık sistemi hastalıklarına neden oldu: artrit, osteoporoz, iltihabi barsak hast GD pamuk tohumu ile beslenen bufalolarda düşük, prematür doğum ve ölüme kadar varan ciddi sağlık problemleri bildirildi (3). 7 O Kandemir Altın Pirinç: Asyada altın pirinç tarımı Avitamini eksikliği olan hastalar için ve özellikle beslenme bozukluğu olan Asyanın geri kalmış ülkelerinde hayat kurtarıcı olacağı ileri sürüldü ve IRRI (International Rice Research Institute) bu tek ürün projesini yürüttü. Ancak altın pirincin, A vitamini eksikliğini gideremediği hatta ciddi olarak artırdığı bildirilmiştir. Avit yağda eriyen vitamindir, A vitaminine dönüştürme işlemi için yağ ve az miktarda çinko da gereklidir. Geri kalmış ülkelerde beslenme bozukluğu olan insanlar elementler ve yağ oranı düşük besinlerle beslendiklerinden pirinç Avitden zengin bile olsa β karoten A vitaminine dönüştürülemez. Bu ülkelerde isal de sık görüldüğünden altın pirinçten A vitamini elde edilmesi zordur. Dahası altın standart β karoten ve A vitamini ihtiyacının, biyo-çeşitliliği olan besinlerden sağlanmasıdır. Altın pirinç üretimi gibi tek ürüne yönelik tarımın desteklenmesi, halkın diyetindeki çeşitliliği yok ettiğinden beslenme bozukluğunu daha da artırmıştır. Bunun dışında Asya köylerinde bulunan binlerce doğal pirinç türü yok olmuş, yerine IRRI tarafından hibrid altın pirinç üretimi teşvik edilmiştir. Son çıkan bilimsel yayınların vurguladığı gerçek şudur: Asyadaki beslenme bozukluğunun asıl sebebi besin çeşitliliğinin yok olmasıdır. Aslında yok edilen lokal bitki türleri, özel besin değerine sahiptir ve o ülkelerin kültürüdür (16). Pirinç çamuru içine buğday, mısır ve patates tozları katılan hamur yapılır ve yuvarlanır. Makine tarafından aşırı ince kesitler yapılır. Kesilen cipsler taşıyıcı bantda arka arkaya yürütülür ve kalıplara basilar. Birbirine uyan şekil kazanır. Kızgın yağ içine atılır, toz tatlandırıcı püskürtülerek kurutulur. İçinde izin verilen dozun 500 katı acrylamide vardır. Patates fırınlanırsa kızarmışdan100 kat daha fazla acrylamide bulunmuştur. Isıya bağlı 800’den fazla bileşik oluşmaktadır. Bunların 52’si potansiyel karsinojenlerdir. Heterocyclic amines (HCAs), polycyclic aromatic hydrocarbons (PAHs), and advanced glycation end products (AGEs), bunların en çok bilinenleridir. Hayvancılık Alanındaki Gelişmeler: Dünyada hayvancılık üzerinde modern biyoteknoloji yöntemlerinin kullanılmasıyla yapılan genetik modifikasyon uygulamaları bitkilerde yapılan çalışmalara göre daha yavaş gelişmektedir ve ticareti bitkisel ürünlere göre oldukça zordur. Üstün özellikte hayvan elde etmek için yapay tohumlama, embriyo transferleri ve embriyo veya hücre çekirdeğine mikroinjeksiyon, gen transferi ve klonlama, nukleus füzyonu teknikleri kullanılır (8). Bu konuda yapılanlarla ilgili olumlu ve olumsuz birçok görüş vardır. (14, 17). Brake ve Vlachos Bt mısır ile beslenen broilerlerde izogenik mısır ile beslenen broilere göre yemden yararlanma oranını istatistiki olarak önemli derecede düşük bulmuşlardır (7). Taylor ve arkdaşları ise Bt kanola küspesi kullandıkları broilerlerde kontrol grubuna göre kesim sonuçları ile vücut kompozisyon değerleri açısından istatistiki olarak önemli bir fark olmadığını göstermişlerdir (28). Aulrich ve arkadaşları, yumurtacı tavuklar ve broilerleri %50 oranında Bt mısır içeren rasyonla ve konvansiyonel olarak yetiştirilen Cesar mısır çeşidi ile beslemişlerdir, bu iki yem grubu arasında sindirilebilirlik ve enerji muhtevaları açısından önemli bir fark olmadığını bildirmişlerdir (4). GD ürünlerin hayvan sağlığını olumsuz etkilediğini gösteren çalışmalar da vardır. 8 O Kandemir Memelilerde yapılan çalışmalarda GD ürünlerden en çok karaciğer ve böbreğin etkilendiği gösterilmiştir. GD ürünlerin özellikle infant döneminde daha etkili olduğu gösterilmiştir. İmmatür gut epiteli makromoleküler geçişe daha müsaitdir. İmmun sistem 3-5 yaşına kadar yeteri kadar gelişmemiştir. Çok az miktarda glyphosate verilen hayvan embriyolarında merkezi sinir sisteminde hücre ölümü, mikrosefali, göz defektleri, böbrek gelişiminde bozukluklar görülmüş, yenidoğan ölümleri, lupus, deri ve solunum sistemi hastalıkları gözlenmiştir. Soya formüllü mama ile beslenen bebeklerin vücut ağırlığının belirgin olarak daha az olduğunu gösteren deneysel çalışmalar yapılmıştır. Bebeklikden sonraki dönemlerde davranış bozukluğu, besin allerjisi, pubertede kızlarda adet görmeme, erken puberte, erkeklerde göğüslerin büyümesi, astım, tiroid hastalıkları ve kanser riskinin arttığı bildirilmiştir (22). 2013’de Toxikology dergisinde yayınlanan bir derleme makalede glyphosate’ın insan sağlığına etkileri ve hastalıkların etyolojisindeki yeri, cheliac hastalığı gibi otoimmun hastalıklardaki rolü gibi konularda yapılmış çalışmalardan bahsedilmektedir. Tiroid kanseri, Parkinson hastalığından ölüm ve Cheiac hastalığı ile tüketilen GD buğday, soya ve mısır tüketimi arasında doğrudan ilişki olduğu bildirilmektedir (42). Son zamanlarda biyoteknoloji araştırmaları ile 300 süt ineğine (Holstein) insan geni verilerek lizozim içeren anne sütü eşdeğeri süt üretildiği, bunun da 10 yıl içinde anne sütüne alternatif formül olacağı ileri sürülmektedir. Bu konuda yeteri kadar çalışma ve veri bulunmadığından güvenli olmadığı yönünde görüşler mevcuttur. (29). Genetiği Değiştirilmiş ürünlerin % 62’si gelişmiş ülkelerde, % 38’i gelişmekte olan ülkelerde üretilir. Bu ülkeler: ABD (%74), Arjantin (%15), Kanada (%10), Avustralya, Meksika, İspanya, Fransa, Güney Afrika ve Çin (%1)’dir. Dünyada birçok ülke GD ürünlerle ilgili yasal düzenlemelere ihtiyaç duymuştur. AB (Avrupa Birliği) 1997 yılından itibaren transgenik gıdalar ile ilgili düzenlemeler yapmaya başlamıştır. Etiketleme bunların içinde önemli bir başlıktır. AB’nin 97/258/EEC no’lu direktifi ile, GDO‘lu gıdaların zorunlu etiketlenmesi ve insan sağlığı için tehlike oluşturmamasını garanti altına almayı amaçlar (http://ec.europa.eu). GDO’ların etiketlenme zorunluluğu ve uluslararası eşik değerleri Tablo III’de verilmiştir. Tablo III. Ülkelerin etiketleme ile ilgili eşik değerleri, Viljoen, 2005. Ülke AB (27) Norveç Rusya Avustralya/Y Zellanda Etiketleme Zorunlu Zorunlu % Eşik Değeri İşaret % 0.9 GM %2 GM Zorunlu % 0.9 GM Zorunlu % 1.0 GM 9 O Kandemir Brezilya Zorunlu % 1.0 GM Çin Zorunlu % 1.0 GM İsrail Zorunlu % 0.9 GM Suudi Arabistan Zorunlu % 1.0 GM İsviçre Zorunlu % 1.0 GM Güney Kore Zorunlu % 3.0 GM Endonezya Zorunlu % 5.0 GM Tayvan Zorunlu % 5.0 GM Tayland Zorunlu % 5.0 GM Japonya Zorunlu % 5.0 GM ABD Zorunlu değil % 5.0 Organic Kanada Zorunlu değil % 5.0 Taslak mevzuatta zorunlu değil % 1.0 Güney Afrika Filipinler Zorunlu değil N/A non–GE, GE29 non-GM N/A ABD, GDO’lu ürünlerin etiketlenmesine, Arjantin, Brezilya ve Latin Amerika gibi ülkelerde tarımsal biyoteknoloji teknikleri yaygın bir şekilde uygulanırken, Meksika'da GD bitki ve hayvan ürünleri ile ilgili bilimsel çalışma dahi yapmak yasaktır. Ülkemizde "Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimat" Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (mülga) tarafından hazırlanmış, 14.5.1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir, Biyogüvenlik Kanunu ise 18.03.2010 tarihinde kabul edilmiş, 26.03.2010 tarih ve 27533 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. GDO’larla ilgili uluslararası en önemli yaklaşım Kartagena Biyogüvenlik Protokolünde ortaya konmuş ve benimsenmiştir. Bu protokol 11 Eylül 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir [13-15]. Protokol, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından 2004 yılında imzalanmıştır. Bu- gün bu protokolü imzalamayan ülkeler halen mevcut- tur [16]. Protokolün imzalanmasından sonraki dönemde ülkemizde Biyogüvenlik Kanunu 18 Mart 2010 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş, 26 Mart 2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 26 Eylül 2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir [17]. Kanuna göre; [Madde 3]: “İnsan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı göz önünde bulundurularak GDO ya da ürünlerinin ithalatı, ihracatı, deneysel amaçlı serbest bırakılması, piyasaya sürülmesiyle genetiği değiştirilmiş mikroorganizmaların kapalı alanda kullanımına, bilimsel esaslara göre yapılacak risk değerlendirmesine göre karar 10 O Kandemir verilir. Risk değerlendirme sonuçlarına göre risk oluşturmayacağı belirlenen başvurular için verilen kararın geçerlilik süresi on yıldır” [Madde 5]: şkin aşağıdaki fiillerin yapılması yasaktır : • GDO ve ürünlerinin onay alınmaksızın piyasaya sürülmesi, • GDO ve ürünlerinin, kurul kararlarına aykırı olarak kullanılması veya kullandırılması, • Genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi, • GDO ve ürünlerinin kurul tarafından piyasaya sürme kapsamında belirlenen amaç ve alan dışında kullanımı, GDO ve ürünlerinin bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması (39). Genetiği değiştirilmiş ürün endüstrisi zamanla artmaktadır. Dünyada GDO‟lu ürünlerin ekim alanı 1996‟da 1,7 milyon hektar iken 2000 yılında 44,2 milyon hektara çıkmıştır. 23 ülkede yapılan bir araştırmada ise 2007 yılındaki ekim alanı toplam 143 milyon hektar olduğu bulunmuştur (40, 41). GD ürünleri üreten, dev firmalar: Monsanto, Syngenta, Bayer, Dow ve DuPont dünya pazarını ellerinde tutarlar ve bunların faaliyeti organik üreticilerin şansını azaltır. Monsanto bunların en büyüğüdür ve 1980’lerden beri ürettiği GD tohumlarla ilgili 674 biyoteknoloji patenti almıştır. Araştırma ve geliştirmeye günde 2,6 milyon dolar üzerinde yatırım yaptığını açıklamıştır. Çevreye verdiği zararlarla ilgili davalar için 10 milyon dolar bütçe ayırmıştır. Mosanto, büyük deprem felaketinden sonra GD tohumlarını Haiti’ye vermeye çalışmış, Haiti çiftçileri birleşip GD tohumları yakmışlardır. Macaristan’da GD tohumlarıyla ilgili radikal bir karar alınmış ve GD tohumları imha etmişlerdir. Almanya’da da ciddi yasaklar getirilmiştir. 2011’de Kanada’da yapılan bir çalışmada GD ürünlerin glyphosate (GLYP) and gluphosinate (GLUF), ve Bt toksinleri anne ve fetus kanlarında da gösterilmiştir. (2). Şimdi bir daha düşünmek gerekiyor. İnsan genomu bozuluyor mu? Bizim halkımızın tarım ve hayvancılıkla ile ilgili zengin bir birikimi olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Geleneksel tarım ve hayvancılık desteklenmeli, doğal yolla elde edilen tohumlara sahip çıkılmalı, Batıdan gelen her yenilik araştırılıp denenmeden kabul görmemelidir. Sağlıkçı olarak ilk yapmamız gereken ülkemizde tiroid kanseri, otoimmün hastalıklar, allerji, infertilite gibi GDO ile yakından ilişkisi olan hastalıkların sıklığı ve GDO’lu ürün kullanımı ile ilişkisini araştırmalıyız. Tarım ve sağlık ile ilgili bakanlıklar düzeyinde üretilen ve ithal edilen tohumların kontrolü yapılmalı, organik tarım yapmak isteyen çiftçiler desteklenmelidir. Biyoteknoloji ile ilgili bütün çalışmalar Biyoloji, Genetik, Patoloji, Toksikoloji, Ziraat, Gıda.. gibi disiplinler arasında planlanmalı, tez çalışmaları planlanmalı, 11 O Kandemir ülkemiz ve gezegenimiz açısından fayda-zarar hesabı yapılarak kullanımına karar verilmelidir. REFERANSLAR 1. Ademola A . Response to issues on GM agriculture in Africa: Are transgenic crops safe? BMC Res Notes. 2011; 4: 388. 2. Aris A, Leblanc S. Maternal and fetal exposure to pesticides associated to genetically modified foods in Eastern Townships of Quebec, Canada. Reprod Toxicol. 2011 May;31(4):528-33. Epub 2011 Feb 18 3. Ashish Gupta et. al., "Impact of Bt Cotton on Farmers’ Health (in Barwani and Dhar District of Madhya Pradesh)," Investigation Report, Oct–Dec 2005. 4. Aulrich K, Böhme H, Daenicke R, Halle I, Flachowsky G.. Genetically modified feeds in animal nutrition. 1st communication:Bacillus thuringiensis (Bt) corn in poultry, pig and ruminant nutrition. Arch Anim Nutr 54(3):183-195, 2001. 5. Bernstein IL, Bernstein JA, Miller M, Tierzieva S, Bernstein D I, Lummus Z, Selgrade M K, Doerfler D L, and Seligy V L. "Immune responses in farm workers after exposure to Bacillus thuringiensis pesticides," Environmental Health Perspectives 107, no. 7: 575–582, 1999. 6. Benachour N, Seralini G-E. 2009. Glyphosate formulations induce apoptosis and necrosis in human umbilical, embryonic, and placental cells. Chem Res Toxicol 22:97-105. 7. Brake J, Vlachos D. 1998. Evaluation of transgenic event 176 ‘‘Bt’’ corn in broiler chickens. Poultry Sci 77:648 – 653. 8. Chesne P, Adenot PG, Viglietta C, Baratte M, Boulanger L, Renard JP. Cloned rabbits produced by nuclear transfer from adult somatic cells. Nature Biotechnol., 70: 366-369, 2002. 9. Cömert N. Avrupa Birliği Ülkelerinde ve Türkiye’de Tarımsal Biyoteknoloji ve Bu Alandaki Yasal Düzenlemeler. 17.Dönem AB Uzmanlık Eğitim Tezi. Ankara Üniversitesi, Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi (ATAUM), 2010. 10. Dallegrave E, Mantese FD, Oliveira RT, Andrade AJM, Dalsenter PR, Langeloh A. 2007. Pre- and postnatal toxicity of the commercial glyphosate formulation in Wistar rats. Arch Toxicol 81:665-73. 11. Editorial [about BSE] “End of an era”. NEW SCIENTIST , 4 November 2000. 12. Ewen SWB, Pusztai A. Effect of diets containing genetically modified potatoes expressing Galanthus nivalis lectin on rat small intestine. The Lancet, Volume 354, Issue 9187, 16 October, Pages 1353-1354, 1999. 13. Flávia Bittencourt Brasil1, LavíNia Leal Soares LLS, Faria TS, Boaventura GT, Sampaio FJB, Ramos CF. The Impact of Dietary Organic and Transgenic Soy on the Reproductive System of Female Adult Rat. The Anatomical Record: Advances in Integrative Anatomy and Evolutionary Biology. Volume 292, Issue 4, pages 587–594, April 2009. 14. Fischer RL, Miller PS, Blodget SS, Kitt SJ. Nebraska Swine Report, compiled by Duane Reese, Extension Swine Specialist, Department of Animal Science, University of Nebraska–Lincoln. Published by Cooperative, Published in 12 O Kandemir 2003. 15. Gasnier C, Dumont C, Benachour N, Clair E, Chagnon MC, Séralini GE: Glyphosate-based herbicides are toxic and endocrine disruptors in human cell lines. Toxicology, 262:184-191,2009. 16. Grain. http://www.grain.org/article/entries/10-grains-of-delusion-golden-riceseen-from-the-ground Biothai (Thailand), CEDAC (Cambodia), DRCSC (India), GRAIN, MASIPAG (Philippines), PAN-Indonesia and UBINIG (Bangladesh) : 25 February 2001. 17. Hammond BG, Vicini JL, Hartnell GF, Naylor MW, Knigth CD, Robinson EH, Fuchs RL, Padgette SR. The feeding value of soybeans fed to rats, chickens, catfish and dairy cattle is not altered by genetic incorporation of glyphosate tolerance. J Nutr 126:717 – 727,1996. 18. Ho, M.W. & Tappeser, B. (1997). Potential contributions of horizontal gene transfer to the transboundary movement of living modified organisms resulting from modern biotechnology. In Transboundary Movement of Living Modified Organisms Resulting from Modern Biotechnology: Issues and Opportunities for Policy-Makers (K.J. Mulongoy, ed.) pp.171-193, International Academy of the Environment, Switzerland. 19. Ho, M.W. et al., "Gene Technology and Gene Ecology of Infectious Diseases" Microbial Ecology in Health and Disease 10: 33-39, 1998. 20. Kees P. Risks from GMOs doe to horizontal gene transfer. Environ Biosafety Res. 7 123-149,2008. 21. Netherwood T , Martín-Orúe SM, O'Donnel AG, Gockling S , Graham J , MathersJC &Gilbert HJ . Assessing the survival of transgenic plant DNA in the human gastrointestinal tract. Nature Biotechnology 22, 204 - 209 2004. 22. Martinez J, Lewi JE. An Unusual Case of Gynecomastia Associated With Soy Product Consumption. Endocrine Practice. 2008;14(4):415-418, 2008. 23. Nielsen, K.M., A.M. Bones, K. Smalla, and J. D. van Elsas. Horizontal gene transfer from transgenic plants to terrestrial bacteria – a rare event? FEMS Microbiological Reviews 22: 79-103, 1998. 24. Seralini GE, Cellier D, Spiroux de Vendomois J. 2007, "New analysis of a rat feeding study with a genetically modified maize reveals signs of hepatorenal toxicity". Arch Environ Contam Toxicol. 2007;52:596-602; 25. Stella G. Uzogara. The impact of genetic modification of human foods in the 21st century: A review Original Research Article . Biotechnology Advances, Volume 18, Issue 3,179-206, May 2000. 26. Stotzky, G.J. Persistence and biological activity in soil of insecticidal proteins from Bacillus thuringiensis and of bacterial DNA bound on clays and humic acids. Journal of Environmental Quality 29:691-705, 2000. 27. Suurkula J. Genetically Engineered Crops - A Threat to Soil Fertility? Published on March 21, 20001, last revised on Dec 14, 2010. 28. Taylor ML, Stanisiewski EP, Riordan SG, Nemeth MA, George B, Hartnell GF. 2004c. Comparison of broiler performance when fed diets containing Roundup Ready (event RT73), nontransgenic control, or commercialcanola meal. Poult Sci 83:456 – 461. 29. Tubitak, (2004), Biyoteknoloji ve Gen Teknolojileri Stratejesi, Vizyon 2023 13 O Kandemir Projesi, Ağustos 2004, Ankara 30. Vecchio, L. , Cisterna, B. , Malatesta, M. , Martin, T.E. , Biggiogera, Ultrastructural analysis of testes from mice fed on genetically modified soybean. M. European journal of histochemistry : EJH Volume 48, Issue 4, October, Pages 448-454,2004. 31. Vendômois JS, Roullier F, Cellier D and Séralini GE. "A comparison of the effects of three GM corn varieties on mammalian health" . International Journal of Biological Sciences 5(7):706-726, 2009. 32. WHO Library Cataloguing-in-Publication Data, Modern food biotechnology, human health and development: an evidence-based study. ISBN 92 4 159305 9 (NLM classification: WA 695) © World Health Organization 2005. 33. Genetically modified foods overview. By: Rich, Alex K., Warhol, Tom, Salem Press Encyclopedia, January, 2016. 34. Ergin SÖ, Yaman H:Genetiği değiştirilmiş gıdalar ve insan sağlığı üzerine etkileri. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi 2(2), 261-274. 2013. 35. Mckay D, Davies M.J. News & Comment. Trends in Biotechnology; V(19)11:437. 2001. 36. Aris A, Leblanc S: Maternal and fetal exposure to pesticides associated to genetically modified foods in Eastern Townships of Quebec, Canada. Reprod Toxicol. May;31(4):528-33. 2011. 37. Engeseth JN, Safety of Genetically engineered foods. In: Helferich WG, Winters K (eds). Toxicology of Foods. CRC Press, Boca Raton, FL, 2000: 77-89. 38. Seralini GE, Cellier D, de Vendomois JS. New analysis of a rat feeding study with a genetically modified maize reveals signs of hepatorenal toxicity. Archives of environmental cortamination and toxicology. Arc Environ Contam Toxi- col 2007; 52:596-602. 39. Dilek Aslan. Halk sağlığı bakış açısı ve genetiği değiştirilmiş organizmalar. Hacettepe Tıp Dergisi, 42:110-114, 2011. 40. Holst-Jensen A. Testing for Genetically Modified Organisms: Past, Present and Future Perspectives. Biotechnology Advances 2009; 27,1071-1082 41. Cardarelli P, Branguınho M.R, Ferreira R.T.B, Cruz F.B, Gemal A.B. Detection of GMO in Food Products in Brazil: The INCQS Experience. Food Control 2005; 16:859-866. 42. Samsel A, Seneff S. Glyphosate, pathways to modern diseases II: Celiac sprue and gluten intolerance. Interdiscip Toxicol. Vol. 6(4): 159–184, 2013.