DNA ve İnsan Genom Projesi

advertisement
Lİ
SE
Sİ
EG
E
Ö
ZE
L
HAZIRLAYANLAR:
GÜLŞAH GÖRÜCÜ
YAVUZ KÖSTEM
ECE AYTAN
UMUTCAN YAĞAN
DANIŞMAN ÖĞRETMEN : ÇİÇEK DİLSİZ
BORNOVA, 2004-2005
İÇİNDEKİLER
GENOM PROJESİ……………………………………………………………………………3-4
Lİ
SE
Sİ
1)İnsan Genom Projesi nedir………………………………………………………………….4
2)Gen Haritası nedir………………………………………………………………………….4-9
a)Ahlaki kaygılar…………………………………………………………………………..9-10
b)Uygulama aşamasındaki sorunlar………………………………………………………10
EG
E
3)Kromozom nedir?..................................................................................................11-14
4)DNA nedir?............................................................................................................14-15
Ö
ZE
L
5)Gen nedir?.............................................................................................................15-16
a)Vücutta bulunan hücrelerin hepsinde aynı……………………………………………16
genler var mıdır?
b)Genlerin görevi nedir?............................................................................................17
c)Genlerin işlevinde ne gibi değişiklikler.………………………………………………..18
olabilir?
d)Hücre bölünmesi nedir ? Ana hücreden………………………………………….18-19
1
yavru hücreye genetik şifre nasıl taşınmaktadır
6)Gen terapisi nedir?.................................................................................................19-21
Lİ
SE
Sİ
a)Gen terapisinin genel sorunları……………………………………………………...21-23
b)Genlerin vücuda sokulma yöntemleri………………………………………………..23-24
c)Engeller…………………………………………………………………………………24-25
d)İlk gen terapisi………………………………………………………………………….25-27
EG
E
e)Gen Terapisinin riskleri………………………………………………………………..27-36
f)Gen Terapisinin çözüm bekleyen sorunları………………………………………….36-37
Ö
ZE
L
7)Genomun getirdikleri…………………………………………………………………….37-38
8)İnsan Genom Projesinin Tarihçesi……………………………………………………..38-39
9)Bazı Önemli Genler……………………………………………………………………...39-40
10)Akraba Evlilikleri………………………………………………………………………..41-43
11)Kaynakça……………………………………………………………………………………44
2
İNSAN GENOM PROJESİ
Bilim dünyası, yaşamı alt üst edecek yeni bir gelişmeye daha imza atarak insan
DNA'sının şifresini çözmeyi başardı. Çıkarılan "gen haritası" sayesinde kalp ve kanser
Lİ
SE
Sİ
hastalığı tarihe karışacak ve insan yaşamının kalitesi artarak uzayacak. Bilim tarihinde
yeni bir dönüm noktası olan gelişme, bilim adamlarının on yıla yakın süredir üzerinde
çalıştıkları insan genlerinin biyokimyasal şifresinin çözülmesiyle elde edildi.
Eski ABD Başkanı Bill Clinton ve İngiltere Başbakanı Tony Blair yaptıkları ortak
açıklama ile insanın genetik haritasının çözülmesi için yürütülen ''İnsan Genom
Projesi''nin ilk aşaması tamamlandığını bildirdiler. Genlerin deşifre edilmesiyle
Alzheimer'den kansere değin bugüne kadar baş edilemeyen birçok hastalığa çare
EG
E
bulunacak. Yaşam kalitesi artacak, insan ömrü uzayacak.
Eski ABD Başkanı Bill Clinton, uluslararası çalışmalar sonucu insanların genlerinin
haritasının ortaya çıkarılmasını, tarihin en büyük buluşlarından biri olarak nitelendirerek
"Tanrı'nın yaşamı yarattığı dili bugün öğreniyoruz" dedi.
Ö
ZE
L
Clinton, konuşmasında, genlerin haritasının çıkarılmasının, büyük İtalyan matematikçi,
astronom ve fizikçi Galileo Galilei'nin buluşlarıyla eşit öneme sahip olduğunu belirterek,
bu buluşla kanser, şeker, Parkinson ve Alzheimer hastalığının tedavisinde yeni bir devir
açılacağını anlattı. İnsan genlerinin haritasının çıkarılmasının, antibiyotiklerin
bulunuşundan daha büyük bir başarı olduğunu anlatan "Bu, 21'inci yüzyılın ilk dev
teknolojik zaferi" diye konuştu.
Gen haritasının ortaya çıkarılması özellikle Amerikan, İngiliz, Alman ve Japon bilim
3
kuruluşlarının uzun yıllar süren çalışmaları sonucunda sağlandı. Fransız ve Çinli bilim
adamları
da
bu
çalışmaya
katkıda
bulundu.
Her şey 1953 yılında iki bilim adamının canlı hücresinde bir çeşit genetik şifre olan
DNA'yı bulmasıyla başladı. İngiliz bilim adamları Francis Crick ve Amerikalı meslektaşı
Lİ
SE
Sİ
James Watson, DNA'yı bulduklarında ''yaşamın sırrını keşfettikleri'' söylüyorlardı.
Herkes onlara şüpheyle bakıyordu ama yüzde yüz haklıydılar. Hücre çekirdeğinde yer
alan DNA, bir insanın göz renginden ten rengine, vücut yapısından boyuna kadar çeşitli
fiziksel özelliklerini belirlemenin yanı sıra, sağlığı ve yaşam süresi konusunda da önemli
roloynuyordu.
EG
E
1)İnsan Genom Projesi nedir?
18 ülkenin destek verdiği proje, 1990 yılının ekim ayında başladı. Projenin amacı
insanın gen haritasının, yani genetik şifresinin çözülmesidir.
Ö
ZE
L
2)Gen haritası nedir?
Popüler bilim, araştırmalarındaki sınırsızlığını çağımızın belki de en önemli nedenine
“gen” lere yönelterek devam ettirmeye çalışıyor.
İnsan
gen
haritası
projesi,
bitiş
çizgisine
geldi.
Bu Proje, 250 milyon dolarlık maliyeti ile bugüne dek gerçekleştirilen en pahalı, en
kapsamlı bilimsel çalışma. Araştırmayı destekleyenler, haritanın tümüyle çıkartılması
sonucunda, ömrün uzamasının yanı sıra, kanserden kellik sorununun çözümüne,
bunamadan depresyona dek pek çok hastalığın tanım ve tedavisinde köklü
4
değişikliklere gidileceğini ve kader kavramının değişik boyutlara ulaşabileceğini
öngörüyor.
Karşı olanlar ise, insan yaşamında gizliliğin sona ereceğinden, iş ve çalışma hayatında
genetik ırkçılığın başlayacağından kaygı duyuyor. Projenin tamamlanmak üzere olduğu
Lİ
SE
Sİ
şu günlerde kesin olan tek şey, bitiş çizgisini göğüslemenin en çok biyotek
endüstrisinin işine yarayacağıdır. İnsan genlerinin deşifre edilmesi konusunda çalışan
beş laboratuarın yetkilileri, son güne kadar rutin olarak her cuma, sabah saat 11.00'de
birbirlerini
telefonla
arayarak
gelişmeler
hakkında
bilgi
veriyordu.
2000 Mart ayının ortalarında İnsan DNA'sındaki 3.2 milyar dolayındaki kimyasal
molekülün iki milyarı okunmuş durumdaydı. Diğer bir deyişle, çalışmanın yaklaşık üçte
bitmişti.
EG
E
ikisi
Üzerinde 1.100 kişinin (bilgisayar uzmanları, biyologlar ve teknikerlerden oluşan bir
uzman ordusu) çalıştığı projeye on üç yıl önce başlandı. Altı ülkede, on altı laboratuarda
sürdürülen çalışmaların büyük bir kısmı ABD hükümeti ve İngiliz Wellcome Trust
Ö
ZE
L
tarafından finanse edildi. Konuya yakın ilgi duyan ve devletle yarışa kalkan özel sektör
bitiş çizgisini önce göğüslemek için hızını artırınca, özel sektörün soluğunu ensesinde
hisseden kamu görevlileri, günde yirmi dört saat, haftada yedi gün çalışarak dakikada on
iki bin hücresel molekülü okuma hızına ulaştı. Ve haritanın yaklaşık yüzde 90'ı, yüzde
99.9'luk bir doğrulukla açıklandı.
Artık, insan yaşamının temel yasaları belirlenecek; Homo Sapien'lerin yaşam
kaynağının gizi, gün ışığına çıkacak. Açıklanan bilgiler sonucunda, insan genlerinin %
98’inin şempanzeyle benzerlik göstermesi, madde aleminin son halkası olan insanın
belli bir tekamül neticesinde bu noktaya geldiğini ve Evrimleşme modelinin mantıklı
nedenlere dayandığını gösteriyor. Harvard Üniversitesi biyologlarından Walter Gilbert
5
proje hakkında şöyle konuşuyor: ''İnsan olmanın ne anlama geldiği böylece anlaşılacak.''
Bu bilgi tıp konusunda devrim yaratacağı gibi, biyotek endüstrisini de borsanın gözdeleri
arasına
sokacak.
Lİ
SE
Sİ
Apple ilk ev bilgisayarı olarak 1977 yılında piyasaya çıktığı zaman, kimse yıllar sonra
İnternetin yaşantımıza böylesine gireceğini tahmin etmiyordu. Benzer şekilde, insan gen
haritasının tamamının ortaya çıkmasının yaşantımızı ve insan kimliğimizi nasıl
etkileyeceğini hemen tahmin etmemiz çok zor. Ancak tanı ve tedavi açısından doktorlar
müthiş bir bilgi kaynağına kavuşacaklar. Örneğin, bir biyoçipin üzerine kayıtlı bilgilerden,
ileri yaşlarda prostat kanserine, Alzheimer'a yakalanıp yakalanmayacağımızı, hastalık
EG
E
tipine göre vücudumuzun hangi ilaca cevap vereceğini öğrenebileceğiz. Bilim adamları
bir yaranın iyileşmesi, bebeğin organlarının büyümesi, saçların dökülmesi, göz
kenarlarının kırışması durumunda hangi genin devreye girdiğini öğrenecekler. Böylece
bu genlere müdahale ederek tedavi olanağını artıracaklar veya önlem alınmasını
sağlayacaklar. Bebekler, sperm ile yumurta buluşmadan önce tasarlanabilecek.
Ö
ZE
L
İşverenler, eleman alırken genetik yapısına göre adam seçecekler; genetik yapısını
onaylamadıkları kişilere iş vermeyecekler. Cambridge yakınlarındaki Sanger Centre
yetkililerinden John Sulston, şöyle konuşuyor:''Gelecek on yıl, yüz yıl, hatta bin yılda
insanın
gen
haritası
biyolojinin
temelini
oluşturacak.''
Gen haritasında genler ''ATGCCGCGGCTCCTCC'' şeklinde, harflerin yan yana
gelmesiyle tanımlanıyor. Her harf, adenin (adenine), sitosin (cytosine), guanint
(guanine), timin (thymine) gibi bir molekülü temsil ediyor. Deriden kaslara, karaciğerden
akciğere, insan vücudundaki her hücre aynı DNA'nın bir kopyasını taşır. Bir canlı
türünün hücrelerinde bulunan DNA'ların toplamı genomunu oluşturur. ''Genetik Çağı''
olarak isimlendirebileceğimiz çağımızda, homoseksüalite, risk alma, utangaçlık, endişe,
6
kanser, Alzheimer gibi hastalık ve kişilik özelliklerinin her biri için özel bir genin
saptanmasına karşın, bir genin gerçek varolma nedeni proteinlerdir. A'lar, T'ler, C'ler ve
G'ler kodu oluşturur. Üçlü harf takımlarından her biri, hücrenin içindeki özel bir
mekanizmayı belirli bir amino asidi yakalaması için yönlendirir. Örneğin TGG, triptofan
adlı amino asidi yakalamak içindir. Yeterli miktarda amino asidi yan yana getirirseniz,
Lİ
SE
Sİ
protein elde edersiniz (yiyecekleri sindirmesi için mide enzimleri, karbonhidratları
metabolize etmek için insülin, depresyona yol açan beyin kimyasalı, ergenlik çağını
başlatan üreme hormonları gibi). Bu durumda gen bir yönetmelik gibidir. Aradaki fark,
burada talimatların molekül bazında yazılmasıdır. İnsanlarda ortalama seksen bin gen
EG
E
bulunur ve aramızdaki benzerlik, yüzde 99.9 oranındadır. Bu da şu anlama gelmektedir:
Bin kimyasal harfin içinden bir
tanesi, Woody Allen' i Bruce Willis 'ten
ayıran genomu oluşturur. Daha
tamamlanmamasına karşın, İnsan Gen
Haritası Projesi'nin mimarları, biyolojinin ön plana çıkıp, diğer bilim dallarının pabucunu
Ö
ZE
L
dama atacağını ileri sürüyor. Başlangıcında istenmeyen çocuk konumunda olan proje,
daha sonra Enerji Bakanlığı yetkililerinden Charles De Lisi 'nin çabalarıyla yavaş yavaş
biçimlenmeye başladı. İlk başlarda çalışmayı şiddetle eleştiren biyologlar, insan gen
haritasının yüzde doksan yedisinin tek tek saptanamayacağını ileri sürüyorlardı. Bu
''çöp'' DNA'ları çözümlemenin ne anlamı vardı? Özellikle neyin çöp, neyin gen
olduğunun ayırdına varamadıktan sonra, insanın gen haritasını çıkartmak neye yarardı?
Ne var ki, uzun süren tartışmalardan sonra, Amerikan Kongresi'nden de mali kaynak
sağlanınca, bilim adamları 2005 yılında tamamlanacağını öngördükleri projenin temelini
1988 yılında attılar. Bu arada, Mayıs 1988'de gen avcısı J. Craig Venter, Celera adını
verdiği özel şirketi kurarak insan gen haritasını üç yıl içinde tamamlayacağını ileri sürdü.
Bu girişim, Amerikan İnsan Gen Haritası Araştırma Enstitüsü başkanı Francis Collins 'i
7
elini çabuk tutması gerektiği yolunda uyardı. Projenin ortalarında olmaları gerektiği
dönemde, daha yüzde üçünü tamamlamış olmaları Collins'i yıldırmadı; tam tersine
tetikledi. Elemanlarını kontrol ve kanıt aşamalarında fazla oyalanmamaları konusunda
uyardı.
Lİ
SE
Sİ
İnsan gen haritasının tamamlanması ne anlama geliyor? MIT'nin Whitehead
Enstitüsü'nden Eric Lander, bu çalışmayı 1800'lü yılların sonunda hazırlanan
elementlerin periyodik tablosuna benzetiyor. ''Genomik, bence biyolojinin periyodik
tablosu'' diyen Lander, bilim adamlarının tüm olayları bu liste yardımıyla
açıklayacaklarını öne sürüyor. Bu liste bir CD-ROM'a sığabiliyor. Halihazırda,
hastalardan DNA örnekleri alan bilim adamları, floresan moleküller bağladıkları örneği
cam bir çip üzerine serpiştiriyor. Cam çipin üzerinde on bin adet bilinen gen bulunuyor.
EG
E
Lazer ışını floresanı okuduğu zaman, çipin üzerindeki bilinen genlerden hangisinin
hastadan alınan örnekte olduğu anlaşılıyor. Son aylarda bu yöntem yardımı ile kas
tümörlerini, farklı lösemi türlerini, hangi prostat kanseri türünün öldürücü olduğunu,
depresyon geçiren bir beyinden alınan nöron ile normal beyinden alınan nöron
farkı
Ö
ZE
L
arasındaki
teşhis
etmek
mümkün
olabiliyor.
İnsanoğlunun tarihi, DNA'sında kayıtlıdır. ''DNA farklılıklarını
t
belirleyerekkgöçlerin izlediği yolu tespit etmek mümkün'' diye
konuşan Lander, ''Bilim adamları, eski Fenikeli tüccarların
İtalyan limanlarını ziyaret ettikleri zaman geride bıraktıkları
Kromozomları tanıyabiliyor'' diye konuşuyor. Benzer şekilde
genetik veriler, Güney Afrika'da yaşayan Lembaların 2.700
yıl önce Ortadoğu'dan göç eden Yahudi kavminin çocukları olduğu tezini destekliyor.
Connaught 'da yaşayan İrlandalıların yüzde 98'inin dört bin yıl önce
8
İrlanda'ya yerleşen avcı-toplayıcı topluluklardan geldiği de bu şekilde ortaya çıkmış oldu.
aa))A
Ahhllaakkii kkaayyggııllaarr
Yaşam kitabını deşifre etmek ne yazık ki, ahlaki sorunları da beraberinde getiriyor.
Lİ
SE
Sİ
Genetik kodlarımızın anlaşılması, insan türünün insan eliyle şekillendirilmesi olasılığını
da güçlendiriyor. Biyologlar genomik biliminden yararlanarak yedek parça listesi
hazırlayabilirler; ana baba adayları doğmamış çocuklarını ''ısmarlayabilir'', bilim adamları
ellerindeki bilgilerle, istenilen karakterde, vücut yapısında ve bilişsel yetenekte insanlar
üretebilir.
Bu durum, pratikte pek çok sorunu da beraberinde getiriyor. Çocuklarımızı ve kendimizi
EG
E
değiştirmek kolaylaştıkça, değişiklik geçirmemiş olanları kabul etme hoşgörüsünde de
azalma görülebilir. Kent Üniversitesi Hukuk bölümünden Lori Andrews “genetik testler
yardımıyla zekâ kusurlarının, şişmanlığın, kısa boyun (ve diğer istenmeyen özelliklerin)
önceden bilinmesi durumunda, toplumlar, anne ve babası tarafından kusurlarıyla
Ö
ZE
L
doğmasına izin verilen çocukları küçük görmeye başlar mı?” sorusunu soruyor.
Şimdiden bazı doktor ve hemşirelerin, doğumdan önce teşhis edilebilen kusurlarla
dünyaya gelen çocukların anne ve babalarını, ne durumda olacağını bile bile çocuklarını
dünyaya getirdikleri için eleştirdikleri ve kınadıkları görülüyor. Dünyadaki bütün ana
baba adaylarının çocuklarını ısmarladığını varsayarsak, bunların bir araya gelmesinden
ne gibi bir dünya oluşur, şimdiden bilinmez. Bu arada bazı hastalık genlerinin başka
hastalıklara karşı vücuda direnç sağladığı biliniyor. Örneğin, orak hücre anemisi olarak
bilinen bir anemi türü, sıtmaya karşı direnç oluşturuyor. Bu durumda anemiyi yok etmek
için genini ortadan kaldırmak, sıtma salgınına yol açar mı? Bu soruyu daha da
genişletirsek, ''kötü'' genleri nakavt etmek, evrimi nasıl etkiler? İşte üzerinde durulması
gereken en önemli konulardan biri de budur.
9
bb))U
Uyygguullaam
maa aaşşaam
maassıınnddaakkii ssoorruunnllaarr
Genom projesinin başlamasıyla sigorta ve insan kaynakları şirketlerinin genetik ilgileri
insanların aleyhine kullanacakları doğrultusunda kaygılar gittikçe tırmanıyor. Sistematik
Lİ
SE
Sİ
kamu araştırmaları şimdilik ufukta çok büyük tehlikelerin olmadığını varsaysa da,
dedikoduların önünü almak mümkün değil. Pek çok insan, ölümcül bir hastalığın genini
taşıdığı için sigorta şirketleri tarafından aforoz edilebilir. Başka bir kişi, işvereni
tarafından aynı gerekçeyle işten atılabilir. Şu anda ABD'nin otuz dokuz eyaletinde
genetik testlere dayanarak sigorta poliçesini düzenlemek; on beş eyalette de genetik
testlerden elde edilen sonuçlara göre işten çıkartmalar yasaklandı. Ne var ki yasalardaki
açıklardan yararlanan işveren ve sigortacılar, genetik testleri gizliden gizliye incelemeyi
EG
E
sürdürüyor. 1999'da yapılan bir araştırmaya göre ABD'de orta ve küçük ölçekli şirketlerin
yüzde otuzu terfi ve işten çıkartmalarda çalışanlarının genetik testlerinden yararlanıyor.
İnsan Genom Projesi'nin tamamlanması başka bir sorunu daha getirecek. İnsanlar
genlerinin işlevselliğini öğrendikleri anda kendileri hakkında ne düşünecek? Büyük bir
Ö
ZE
L
olasılıkla başlarına gelen tüm olumsuzlukların suçunu genlerine yükleyecekler.
İnsanlarda kaderciliğe karşı büyük bir eğilim olduğunu söyleyen Collins, ''Genom projesi
işte bu kolaycılığı sağlayacak. Genler günah keçisi görevini yüklenecek'' diyor.
Şu anda genomik bilimi doğuş aşamasında. Perde tümüyle kalktığı zaman,
çocuklarımızın
neyle
karşılaşacağı
henüz
bilinmiyor.
Bugün mistik çevreler bile gen konusundaki gelişmeler karşısında şaşkınlığını
gizleyemiyor. Her şeye rağmen, Gen konusu dikkâtle izlenmeye değer.
10
3)Kromozom nedir?
Her canlı gibi insan da trilyonlarca hücreden meydana gelir. Hücre, bitkisel ya da
hayvansal her türlü yaşam biçiminin en küçük birimidir. Her hücre bir sitoplazma ve
Lİ
SE
Sİ
çekirdekten meydana gelir. Çekirdeğin içinde ise kromozom adı verilen ipliksi parçalar
bulunur. Kromozomlar, elektron mikroskobunda İ, V, J harfleri gibi biçimlerde görünür ve
boyutları mikronla ölçülür. Kromozomların sayısı canlı türleride değişiklik gösterir.
Örneğin sirke sineğinde 8, kurbağada 26, farede 42, köpekte 78 kromozom vardır.
İnsanın kromozom sayısı ise 46'dır. 22'si çift otozom kromozomdur. İnsan hücresinde 1
çift de eşeysel kromozom bulunur ve toplam sayı 46 eder. Kromozomlar, molekül
yapıları çok iyi bilinen DNA (dezoksiribonükleik asit) zinciri ile ‘‘histon’’ denilen protein
EG
E
zincirinden oluşur. DNA zincirleri de özgül proteinleri sentezlemekle görevli ‘‘gen’’ adı
verilen birimlerden oluşur.
Döllenme sırasında annenin yumurtasındaki 23 kromozom, babanın spermindeki 23
kromozomla birleşir. İşte bu 46 kromozom insanın yaşamında belirleyici rol oynar.
Ö
ZE
L
Kromozomlarda yer alan ve sayıları 25 bin ile 100 bin arasında olduğu tahmin edilen
genlerin oluşturduğu zincir, kişinin göz renginden boyuna, yaşam süresinden
yakalanacağı hastalıklara kadar pekçok şeyi programlar. Bu genetik programlar, DNA
altünitesi denen (A, T, C, G) kimyasallarıyla programlanır. Bilim adamları özellikle, 21.
kromozomun içindeki 14 geni tam bir saatli bomba olarak niteliyorlar. Bu 14 genden
birinde meydana gelen en ufak bir arıza Alzheimer, epilepsi, Parkinson veya lösemi
hastalığına neden oluyor. Ayrıca halk arasında ‘‘Mongolluk’’ denilen Down sendromu
ortaya çıkabiliyor.
Her insan hücresinde yaşamın yapı taşları kabul edilen 24 çift kromozom bulunuyor.
Gen bilgilerini taşıyan ip biçimindeki kromozomlar uç uca eklenseydi 1.5 metrelik bir
kordon oluştururdu. Kromozomların bozuk oluşumu sonucu, insanın yaşamında değişik
11
dönemlerde, çeşitli hastalıklar ortaya çıkıyor. Bilim adamları, hangi kromozomun bozuk
Bu hastalıklar şu şekilde sıralanabilir;
¾ 1.kromozom
Alzheimer, ağır işitme
¾ 2.kromozom
Lİ
SE
Sİ
olduğunda hangi hastalığa neden olduğunu biliyorlar.
¾ 3.kromozom
Akciğer kanseri
¾ 4.kromozom
EG
E
Belleğin oluşumuyla ilgili bilgiler
Ö
ZE
L
Çeşitli kalıtımsal hastalıklar
¾ 5.kromozom
Akne, saç dökülmesi
¾ 6.kromozom
Diyabet, epilepsi
¾ 7.kromozom
Kronik akciğer iltihabı, şişmanlık
¾ 8.kromozom
Erken yaşlanma
¾ 9.kromozom
Deri kanseri
12
¾ 10.kromozom
Bilinmiyor
¾ 11.kromozom
Diyabet
Metabolizma hastalıkları
¾ 13.kromozom
Göğüs kanseri, retina kanseri
¾ 14.kromozom
Alzheimer
¾ 15.kromozom
¾ 16.kromozom
Crohn hastalığı
¾ 17.kromozom
Göğüs kanseri
Ö
ZE
L
¾ 18.kromozom
EG
E
Doğuştan beyin özrü
Lİ
SE
Sİ
¾ 12.kromozom
Pankreas kanseri
¾ 19.kromozom
Bilinmiyor
¾ 20.kromozom
Bilinmiyor
21.kromozom
Down sendromu, Alzheimer,
Parkinson, lösemi, depresyonlar
22.kromozom
Yeni keşfedildi, kemik iliğinin
13
oluşumu düzenliyor
23.kromozom (Y)
Erkeklik cinsiyetini belirliyor, cinsel organların gelişimini düzenliyor
24.kromozom (X)
Lİ
SE
Sİ
İki adet X kromozomu taşıyan bebek, kız oluyor. Bu kromozomdaki dejenerasyon kas
erimesi, cücelik ve gece körlüğüne yol açıyor.
4) DNA nedir?
Deoksiribonükleik asit DNA, Dünya üzerindeki bütün canlı organizmaların özelliklerini
belirleyen olağanüstü bir kimyasal maddedir. Bir ağacın yapraklarının rengini, bir
kurdun azı dişlerinin büyüklüğünü, bir zürafanın boyunu veya ayak parmaklarımızın
EG
E
şeklini DNA belirler.
DNA, hücre çekirdeklerinin hepsinde bulunan kromozomları oluşturur. Her bir
kromozomda, tek,uzun bir DNA molekülü vardır.Bir DNA molekülü insanın tek bir saç
Ö
ZE
L
telinden binlerce kere daha
ince olduğu halde yüzlerce
ciltlik ansiklopedinin bilgilerini
içermektedir. Bir DNA
molekülünün belirli bir genek
özellik İçeren kesitine GEN
adı verilir.
DNA bir organizmanın oluşuma ilişkin bilgileri taşır. DNA molekülleri, hücre çekirdeğinde
bulunurlar ve vücudumuzda bulunan tüm proteinleri oluşumu sırasındaki kodlanmış
bilgileri içerir. DNA’nın protein yapma işlemi ,inanılmayacak derecede kusursuzdur. DNA
14
molekülü bükülmüş bir merdivene benzer. Her bir hücrenin DNA merdiveni hem
anneden hem babadan gelen genleri içerir. Merdivenin basamakları,timin (T), adenin
(A), sitozin (C), ve guanin ( G),adı verilen bazların kusursuz düzenlenmesiyle oluşur.
Her bir aşamanın tamamlanması için bir baz çifti, belirli bir kombinasyonla eşleşir. T her
zaman A ile, A da her zaman G ile eşleşir. Buna karşılık, C her zaman G ile ve G de her
Lİ
SE
Sİ
zaman C ile eşleşir. BU eşleşme, DNA’nın kendini kopyala işleminde önemli rol oynar.
Kopyalama işlemi başladığında DNA dizeleri çözülür ve baz çiftleri birbirinden ayrılır. Bu
aşamada molekül, açılmakta olan bir fermuara benzer. Daha sonra serbest halde
bulunan timin (T), adenin ( A), guanin (G), ve sitozin ( C),içeren nükleotidler, dizideki
eşleşmemiş bazlara katılırlar. Serbest halde bulunan A’lar T’lerle, serbest halde bulunan
eşleşir.
EG
E
T’lerle A’ lar eşleşir. Aynı şekilde serbest halde bulunan G’ler C’lerle,ve C’ler G’lerle
Dizideki eşleşmemiş moleküllerin her biri, yalnızca belirli bazlarla eşleşeceği için DNA
kendisinin mükemmel bir kopyasını üretebilir. Böylece eskiden tek bir DNA molekülün
Ö
ZE
L
bulunduğu yerde kısa bir süre içinde iki özdeş DNA molekülü ortaya çıkar. DNA’nın
içerdiği bilgiler bu şekilde kopya edilirken, bir hücre bölünebilir ve bir organizmanın nasıl
oluşacağı hakkındaki bilgilerde nesilden nesile geçmiş olur.
5)Gen nedir?
Gen DNA zincirindeki belli bir uzunluktaki birimdir. Kromozom DNA' nın özel bir şekilde
paketlenmesi sonucu ortaya çıktığına göre her kromozomda çok sayıda gen var
demektir. Her bir gen diğerinden farklı bir şifre içerir ve farklı bir proteini kodlar. Eğer
vücutta bir genin kodladığı proteine gereksinim varsa o gen aktif hale geçerek
üzerindeki şifre, haberci RNA adı verilen bir yapı şeklinde kopyalanır. Bu yapı hücrenin
15
sitoplazmasındaki ilgili birimlere gelerek kalıp vazifesi görür ve o proteinin yapımı
EG
E
Lİ
SE
Sİ
sağlanır.
aa))V
Vüüccuuttttaa bbuulluunnaann hhüüccrreelleerriinn hheeppssiinnddee aayynnıı ggeennlleerr vvaarr m
mııddıırr??
Ö
ZE
L
Her gen her hücrede vardır. Ancak hücrenin özelliğine göre bazı genler bazı hücrelerde
çalışmaz yanı atıl durumdadır. Örneğin tiroit hücresinde hormon yapımını kontrol eden
gen, mide hücresinde de vardır ancak işlev görmemektedir. Zaten aynı genleri çalışan
hücreler bir araya gelerek dokuları oluştururlar. Diğer yandan bazı genler ortak gendir ve
her hücrede aynı işlevlere sahiptir.
16
bb))G
Geennlleerriinn ggöörreevvii nneeddiirr??
Genler içerdikleri şifreler dolayısıyla vücuttaki her türlü olayı uzaktan kumanda sistemi
sayılabilecek bir duyarlılıkla kontrol ederler. Bazı genler vücuda gerekli kimyasal
yapıların ortaya çıkmasını sağlarken bazı genler diğer genler üzerinde düzenleyici
Lİ
SE
Sİ
olarak şifrelenmiştir. Bu genlerin çalışabilmesi için bir uyarana gereksinimleri vardır.
Vücudun tiroit hormonuna olan gereksinimi artar yada herhangi bir nedenle kanda tiroit
hormonlarının miktarı azalırsa önce beyinde bulunan hipofizdeki ilgili gen, TSH
hormonunun yapımını sağlar bu hormon kan yoluyla tiroit hücresine ulaşır ve hücrenin
zarına yapışarak çekirdekteki hormon yapımını sağlayacak olan genlere mesaj iletir. Bu
mesajı iletecek olan kimyasal yapılar da başka bir gen tarafından yaptırılmakta ve hücre
EG
E
içindeki miktarı düzenlenmektedir. Çekirdekte bu mesajı alan gen tiroit hormonlarını
yaptırmak üzere gerekli şifreyi RNA adı verilen bir haberci ile hücrenin sitoplazmasına
Ö
ZE
L
gönderir ve hormon yapımı başlar.
17
cc))G
Geennlleerriinn iişşlleevviinnddee nnee ggiibbii ddeeğğiişşiikklliikklleerr oollaabbiilliirr??
Herhangi bir nedenle yapısı değişen gen, ya fonksiyon göremez yani devre dışı kalır,ya
da aşırı fonksiyon görmeye başlar. Her iki halde de genin kontrol ettiği işlevlerde
bozulma ortaya çıkar. Örneğin kan şekerini kontrol eden insülinin yapımını sağlayan
hastalığı ortaya çıkar.
Lİ
SE
Sİ
gende fonksiyon kaybettirici bir değişiklik olursa insülin yapımı azalır ve bireyde şeker
dd)) H
Hüüccrree bbööllüünnm
meessii nneeddiirr ?? A
Annaa hhüüccrreeddeenn yyaavvrruu hhüüccrreeyyee ggeenneettiikk şşiiffrree
nnaassııll ttaaşşıınnm
maakkttaaddıırr??
Canlılar türlerini devam ettirebilmek veya hasara uğramış bölümlerini tamir edebilmek
EG
E
için hücresel seviyede bölünmeye gereksinim duyarlar. Bunun için genetik şifrenin
aynısının yavru hücrelere aktarılması gerekir. Örneğin hormon yapımını da artırmak için
bir tiroit hücresinin bölünmesi gereksin. Bu gereksinim ortaya çıkınca büyüme
faktörlerinden bir kısmı ve TSH hormonu tiroit hücre zarına yapışır ve çekirdeğe çeşitli
Ö
ZE
L
proteinler aracılığıyla bölünme işleminin başlatılması için sinyal gönderir. Bu sinyali alan
özel bir gen aktive olarak protein üretir ve bu protein başka bir geni uyararak bölünme
işlemini başlatır. Bunun için önce çekirdekteki şifreleri taşıyan DNA' nın bir eşinin
yapılması gerekir.
18
Enzim adı verilen özel proteinler daha önce DNA' nın yapısında olduğu belirtilen şeker,
baz ve fosfat birimlerini kopyalama adı verilen bir işlemle orijinal DNA' daki sıraya göre
dizmeye başlar ve işlem bittikten sonra birbirinin tamamen benzeri iki ayrı DNA ortaya
çıkar.
.
Lİ
SE
Sİ
Eğer kopyalama sırasında yanlış bir dizilim olursa başka bir gen devreye girerek bunu
düzeltmeye çalışır, düzeltmezse başka bir gen devreye girerek bölünme işlemini
durdurur böylece yanlış genetik şifrenin yeni oluşacak hücrelere geçmesi önlenir. Şimdi
kopyalama işleminin doğru yapıldığını varsayalım ve gelişmeleri izleyelim. Artık
çekirdekte birbirinin tamamen benzeri olan iki DNA vardır ve bölünme işlemini
durduracak bir emir gelmemişse DNA' lar daha öncede değinildiği gibi paketlenerek 46
çift kromozom haline döner. Diğer bir deyişle birbirinin aynısı olan 23 çift iki takım
EG
E
kromozom ortaya çıkar.
Bu devreden itibaren 23 çift kromozom hücrenin bir ucuna doğru giderken diğer 23 çift
kromozom diğer ucu gitmeye başlar ve hücre ortadan boğumlanıp her birini çevreleyen
Ö
ZE
L
yeni zarla birlikte özellikleri tamamen aynı olan iki ayrı hücre ortaya çıkar.
6)Gen terapisi nedir?
Genlerin tanımlanması ve genetik mühendisliğinde kaydedilen önemli gelişmeler
sonunda bilim adamları artık hastalıklarla savaşabilmek ve onlardan korunabilmek için
bazı
örneklerde
genetik
materyali
değiştirme
aşamasına
geldiler.
Gen terapisinin temel amacı, hücrelerin hastalığa yol açan eksik ya da kusurlu genleri
yerine, sağlıklı kopyalarının hücreye yerleştirilmesidir. Bu işlem, gerçek anlamda bir
devrimdir. Hastaya, genetik bozukluktan kaynaklanan semptomların kontrol edilmesi
ve/veya tedavisi için ilaç verilmiyor. Bunun yerine, sorunun kaynağına inilip hastanın
19
bozuk genetik yapısı düzeltilmeye çalışılıyor.
Çeşitli gen terapisi stratejileri olmakla birlikte, başarılı bir gen terapisi için gereken ortak
temel elemanlar vardır. Bunların en önemlisi hastalığa neden olan genin belirlenmesi ve
klonlanmasıdır. "Human Genome Project" olarak adlandırılan ve insanın gen haritasını
Lİ
SE
Sİ
çıkarmayı amaçlayan proje tamamlandığında, istenilen genlere ulaşmanın çok daha
kolay olacağına inanılmaktadır. Genin tanımlanmasından sonraki aşamada, genin
hedeflenen hücrelere nakledilmesi ve orada ekspresyonu, yani kodladığı proteinin
üretimi gelir. Gen terapisinin öteki önemli elemanlarıysa tedavi edilmek istenilen
hastalığı ve gen nakli yapılacak hücreleri iyi tanımak ve gen naklinin olası yan etkilerini
EG
E
anlamaktır.
Ö
ZE
L
Gen terapisi iki ana kategoride incelenebilir: Eşey hücresi ve vücut hücresi gen terapisi.
Eşey hücresi gen terapisinde, genetik bir bozukluğu önlemek için eşey hücrelerinin
(sperm ya da ovum) genleri değiştirilir. Bu tip terapide, genlerde yapılan değişiklik
kuşaktan kuşağa aktarılabileceğinden, olası bir eşey hücresi gen terapisi hem etik, hem
de teknik sorunlar yaratacaktır. Öte yandan vücut hücresi gen terapisi eşey hücrelerini
etkilemez; sadece ilgili kişiyi etkiler. Günümüzde yapılan gen terapisi çalışmalarının
çoğu
vücut
hücresi
gen
terapisidir.
Gen terapisi aynı zamanda bir ilaç taşıma sistemi olarak da kullanılabilir. Burada ilaç,
nakledilen genin kodladığı proteindir. Bunun için, istenilen proteini kodlayan bir gen,
hastanın DNA'sına yerleştirilebilir. Örneğin ameliyatlarda, pıhtılaşmayı önleyici bir
proteini kodlayan gen, ilgili hücrelerin DNA'sına yerleştirilerek, tehlikeli olabilecek kan
20
pıhtılarının
oluşumu
önlenebilir.
Gen terapisinin ilaç taşınmasında kullanılması, aynı zamanda, hem harcanan güç ve
emeği hem de parasal giderleri azaltabilir. Böylece, genlerin ürettiği proteinleri çok
miktarda elde etmek, bu ürünleri saflaştırmak, ilaç formülasyonunu yapmak ve bunu
EG
E
Lİ
SE
Sİ
hastalara vermek gibi, çok zaman alan karmaşık işlemlere gerek kalmayabilir.
aa))İİllkk G
Geenn TTeerraappiissii
İnsanda ilk gen terapisi denemesini 1990'da Dr. French Anderson gerçekleştirdi. Ex vivo
Ö
ZE
L
gen terapisi stratejisinin kullanıldığı yöntemde, adenozin deaminaz enziminin (ADA)
eksikliğinden kaynaklanan hastalığın tedavisi amaçlanmıştı. ADA eksikliği, çok seyrek
rastlanan genetik bir hastalıktır. Normal ADA geninin ürettiği enzim, savunma sisteminin,
normal fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için gereklidir. ADA eksikliği olan hastalarda
genin yaban tipi kopyası yoktur ve sahip olunan yetersiz ya da mutant kopyalarsa,
işlevsel ADA enzimini üretememektedirler. ADA eksikliğiyle doğan çocuklarda, ciddi
boyutlarda bir savunma sistemi sorunu vardır ve sık sık ağır enfeksiyonlara yakalanırlar.
En ufak bir virüs enfeksiyonu bile yaşamsal tehlike yaratabilir. Eğer tedavi edilmezse,
hastalık
genellikle
çocuğun
birkaç
yıl
içinde
ölümüyle
sonuçlanır.
ADA eksikliğinin ilk insan gen terapisi denemesi olarak seçilmesinin bazı nedenleri
21
vardır. Bu hastalık, tek bir gendeki bozukluktan kaynaklanır ve bu durum olası bir gen
terapisinin başarı ihtimalini arttırır. Ayrıca bu gen, çok daha karmaşık kontroller altındaki
pek çok başka genin aksine, basit bir sistemle kontrol edilmektedir: Sürekli ekspresyon.
Enzimin çok az miktarda üretilebilmesi bile klinik yararlar sağlamakta, yüksek miktarda
üretilmesiyse zarar vermemektedir. Sonuç olarak, üretilecek ADA proteininin miktarının
doğru
şekilde
kontrol
edilmesi
gerekmez.
Lİ
SE
Sİ
çok
Bu ilk insan gen terapisi 2 hasta çocuk üzerinde gerçekleştirildi. Terapide, hastaların
hücreleri (T-lenfosit) alınarak laboratuvar şartlarında doku kültürü yoluyla çoğaltıldı.
Daha sonra normal insan ADA geni, retrovirüs vektörü yardımıyla bu hücrelere
nakledildi. Virüs hücrelere girerek genetik materyale geni yerleştirdi. Genetik olarak
EG
E
başarıyla değiştirilen hücreler seçilerek, yaklaşık 10 gün boyunca çoğaltıldı. Son
aşamada da, düzeltilmiş bu hücreler kan naklini andıran biçimde damardan hastalara
geri verildi. Bu işlem, yani T hücrelerinin hastadan alınması, laboratuvar ortamında
düzeltilmesi ve hastaya geri verilmesi, tedavinin ilk 10 ayı içinde her 6-8 haftada bir
tekrarlandı. Daha sonraysa bu nakillere 6 ile 12 ayda bir devam edildi. Tedavi
iki
Ö
ZE
L
sonucunda
çocukta
da
iyileşme
kaydedildi.
Bu ilk insan denemesinden sonra sistik fibrosis, yüksek serum kolesterolü
(hiperkolesterolemi), bazı kanserler, ve AIDS gibi hastalıklarla başa çıkmak için gen
terapileri
tasarlandı.
Kanser tedavisi için bilim adamları, savunma sistemi
hücrelerini gen terapisi yoluyla değiştirerek kanserli
hücrelerin üzerine göndermeye çalışıyorlar. Amaç,
vücuttan alınan bu hücrelerin, kanserle mücadeleyi
sağlayan genlerle silahlandırılıp tekrar vücuda
verilmesi ve böylece bu hücrelerin kanserle daha iyi savaşmalarını sağlamak. Bu
22
konudaki
klinik
deneyler
sürmektedir.
Alternatif olarak, kanser hücreleri vücuttan alınıp, daha güçlü bir savunma tepkisi
çekebilecek şekilde genetik olarak değiştirilebilir. Bu hücreler daha sonra, bir çeşit
kanser aşısı gibi reaksiyon göstermeleri umuduyla tekrar vücuda verilebilir. Bu konudaki
deneylere
başlanmıştır.
Lİ
SE
Sİ
klinik
Öte yandan tümörlere, bunları bazı antibiyotik ve diğer ilaçlar için çekici kılabilecek
genler de nakledilebilir. Daha sonra yapılacak ilaç tedavisi, sadece bu genleri taşıyan
(yani kanserli) hücreleri öldürecektir. Şu anda bu gibi iki klinik deney, beyin tümörlerinin
tedavisi amacıyla yürütülmektedir.Gen terapisi vücudun savunma hücrelerini AIDS
Ö
ZE
L
EG
E
virüsüne karşı dirençli hale getirmek için de kullanılabilir.
ee))G
Geenn TTeerraappiissiinniinn R
Riisskklleerrii
Virüsler normalde birden fazla hücre çeşidini enfekte edebilirler. Bu nedenle, vücuda
genleri taşıyan virüs kökenli vektörler de, sadece hedeflenen hücreleri değil, başka
hücreleri de enfekte edip, yeni geni bu istenmeyen hücrelere taşıyabilir. Ayrıca, ne
zaman DNA'ya yeni bir gen eklense, bu genin yanlış bir yere yerleşme tehlikesi de
vardır. Bu durum, kansere ya da başka bozukluklara yol açabilir. Bundan başka, DNA
bir tümöre doğrudan doğruya enjekte edildiğinde, ya da gen nakli için lipozom sistemi
23
kullanıldığında, taşınan yabancı genlerin, çok düşük de olsa istemeyerek eşey
hücrelerine girmesi ihtimali vardır. Bu durumda yapılan değişiklik kalıtsal olacak ve
sonraki kuşaklara aktarılacaktır.
Ancak böyle bir duruma hayvan deneylerinde rastlanmamıştır. Başka bir sorun da, nakli
Lİ
SE
Sİ
yapılan genin ekspresyonunun çok yüksek oranda olması ve sonucunda da eksikliği
hastalığa yol açan proteinin yarardan çok zarar getirecek kadar çok miktarda üretilmesi
olasılığıdır.
Bilim adamları, bütün bu riskleri ortadan kaldırmak amacıyla hayvan deneyleri
yapmaktadırlar. Alınan önlemler başarılı olmuştur, şu ana değin insanlara uygulanan
terapilerinde
bu
potansiyel
sorunlar
görülmemiştir.
EG
E
gen
ff))G
Geenn TTeerraappiissiinniinn Ç
Çöözzüüm
mB
Beekklleeyyeenn S
Soorruunnllaarrıı
Ö
ZE
L
İlk sorun, genlerin insana verilmesini sağlayacak daha kolay ve etkili yöntemlerin
bulunmasıdır. Bir başka sorunsa, nakledilen genin hastanın genetik materyalinin
hedeflenen bölgesine yerleşmesini sağlamak ve böylece olası bir kanser ya da başka bir
düzensizlik riskini ortadan kaldırmaktır. Bu konudaki başka bir sorun da, yerleştirilen
yeni genin vücudun normal fizyolojik sinyalleriyle etkin bir biçimde kontrolünün
sağlanmasıdır. Örneğin insülin, doğru zamanda ve doğru miktarda üretilmediği zaman,
hastaya
yarar
yerine
zarar
getirecektir.
Yukarıda açıklanan yöntemler bugüne değin 300 klinik deneyde 6000 hasta üzerinde
kullanılmıştır. Ancak, şu ana değin gerçekten başarılı bir sonuç elde edildiği ileri
sürülemez. Bunun bir nedeni, vektörlerin taşıdıkları genin uzun süreli ekspresyonuna
24
izin vermeyişleri, diğeriyse denemelerde etkinlikten çok güvenliğin ön plana çıkmasıdır.
Ayrıca, denemelerin büyük bir bölümünün kanser hastalarında yapılmış olması yeni bir
sorun
yaratmaktadır:
Hastaların
ölümlerinden
dolayı
tedaviyi
izleyememek.
Şu anki duruma göre, önümüzdeki yıllarda gen terapisindeki eğilim, genleri istenilen
Lİ
SE
Sİ
hücrelere en etkin biçimde taşıyabilecek vektörlerin dizayn edilmesi yolunda olacak gibi
görünüyor. O zaman, gen terapisinin başarılı sonuçlar vereceğine inanabiliriz.
7)GENOMUN GETİRDİKLERİ
Teknoloji insan bedenine girdi. Bunu normal kabul edip direnç göstermemekte yarar var.
Belki ileride bambaşka şeyler gelişecek. Ama bugünlerde önemli bir buluşun heyecanı
EG
E
içinde yaşıyoruz. Dünyanın en gelişmiş altı ülkesinde bulunan 16 laboratuvarda çalışan
1190 uzmanın 13 yıldır peşinde koştuğu genom projesinin tamamlandığı bildirilmekte ve
bu projenin sonuçlanması ile gizli kalan insan genlerinin tümünün deşifre olduğu
açıklanmaktadır. Basit anlamda bir tohum düşünün ektiğiniz zaman nasıl bir fidana
sahip olursunuz bunun bilincindesinizdir. Yalnız bu kez genetik özelliklerin deşifre
Ö
ZE
L
edilmesiyle tüm ayrıntılarla fidanın enini ,boyunu ,yapraklarının adedini ,kıvrımlarının
biçimini ,kaç dalı olacağını ,her bir dalındaki yaprak sayısını bilmek mümkün.
Ayrıca, o tohumda beğenmediğiniz yönlerin tespiti ile gerekli mutasyonla istediğiniz,
arzu ettiğiniz şekilde yeşermesini de sağlayabilme imkanınız mevcut olacak. Anlatılan
şartları günlük yaşamda bireyler üzerinde uygulamak şansını elde edebilsek, bir
anlamda fakirle - zengini , güzellik ile çirkinlik kavramlarını dengeleyebilecek ve eşitlik
ilkesine dayanan genetik adaletin ortaya çıkmasını sağlayabileceğiz. Derin bakış açısı
ile astrolojik etkilerin insan üzerindeki yansımaları bir anlamda kısmen de olsa
düzenlenebilecektir. İnsan için gerekli olan zekanın, aklın, güzelliğin, teminini bir bakıma
25
belirli bir seviyeye getirildiğini düşünelim, acaba zenginlik vasfı nasıl elde edilebilecekti?
Bu çok önemli bir sorun karşısında rızkı oluşturan genlerin de mutasyona uğraması
gerekiyor.
İlahi
bir
nizam
ve
düzeni
deşifre
edebilmek
zoru
başarmak
demektir.
Lİ
SE
Sİ
Ancak makul olmak gerekirse istenileni elde etmek, açıkları, zaafları kapamak dengeli,
stabil bir hale getirmek imkansız gibi görünüyor. Bilim tümüyle sorunlara ulaşabilme
kapasitesini gösterse bile gerek zaman açısından gerekse ekonomik koşullar
bakımından istenileni uygulamak kolay değil. Hatta imkansıza yakın gibi. Bugün bir kalp
ameliyatı için vatandaşların altı ay gibi bir süreye yakın sıra bekledikleri herhalde
hepimiz tarafından bilinen bir olgudur. Bu şartlarda gen haritası çıkarılan bir insanın
EG
E
istenilen niteliklere ne kadar zamanda ulaşabileceğini, arz/talebin karşılanıp
Ö
ZE
L
karşılanamayacağını iyi bir düşünmek gerekiyor.
Her şeye karşın genomun geliştirilmesi sadece,insana ait özellikleri değil onun varlığını
oluşturan enerji alanlarının ve mutlak enerjinin de geninin deşifre edilmesini temin
edebilir. Bu edilimin nihai noktası, bütün vasıf ve manaların ve hiçliğe giden yolun
bulunmasıdır. Genom gelişmelerini sadece insan üzerinde değerlendirmek, sadece
“bilinebilirliğe” kavuşmasını temin etmek popüler bilimin zaferi olarak kabul edilse bile bu
aşamada duraksamak doğru olamaz. Genomun hakkı bu değildir.Amacı da bu şekilde
26
olmamalıdır.Şayet bilimsel nedenlerin üzerinde durulmaz, evrensellik esas alınırsa bilim
bütün gücünü evrensel geni deşifre edebilmek için harcaması gerekecektir. Varlığı
tümüyle algılamak için bilim adamlarının gözlerini gökyüzüne yıldız kümelerinin
manyetik alanlarına dikmesi mantıklı olur. Bilim insanının görevlerinden biri de bütün
yeniliklere açık olması onları uygulama hevesi ve gayreti içinde olmalıdır. Sonsuzluğa
EG
E
Lİ
SE
Sİ
ulaşabilmek belirsizlikten kurtulma anlamına geliyor.
Ö
ZE
L
8)İnsan Genomu Projesinin Tarihçesi
Watson ve Crick'in, DNA çift sarmallı yapısını keşfetmelerinden günümüze dek uzanan
insan genomu projesinin sürecini, aşağıda bulacaksınız. Bu süreç Science ve Nature
Dergilerinden yararlanarak hazırlandı.
1953
James Watson ve Francis Crick DNA'nın ikili sarmal yapısını keşfettiler.
1972
Paul Berg ve arkadaşları ilk Rekombinant DNA molekülünü yarattılar.
27
1977
Harvard Üniversitesi'nden Allan Maxam ve Walter Gilbert ile Britanya Tıp Araştırma
Konseyi'nden Frederick Sanger, birbirlerinden bağımsız olarak DNA dizgesinin
belirlenmesi için yeni yöntemler geliştirdiler.
Lİ
SE
Sİ
1980
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden David Botstein, Stanford Üniversitesi'nden
Ronald Davis ve Utah Üniversitesi'nden Mark Skolnick ile Ray White, RFLP'lere dayalı
tüm insan genom haritasının oluşturulmasına yarayacak bir yöntem önerdiler.
1982
Şimdi Japonya'daki RIKEN'de bulunan Akiyoshi Wada, otomatik dizge önerisinde
1984
EG
E
bulunarak bu yönde robotların oluşturulması için Hitachi'den destek alır.
Columbia Üniversitesi'nden Charles Cantor ve David Schwartz, "atar alanlı elektroforez"
Ö
ZE
L
i geliştirdiler.
Britanya Tıp Araştırma Konseyi bilim adamları, Epstein-Barr virüsünün DNA dizgesini
tümden çözdüler.
1985
California Üniversitesi'nden Robert Sinsheimer, insan gen haritasının çıkartılması
tasarısının uygulanabilirliğini tartışmak üzere bir toplantıya ev sahipliği yaptı.
Cetus Corp. Şirketi'nden Kary Mullis ve meslektaşları, çok sayıda DNA kopyasının elde
edilmesine yarayan "PCR" adlı bir yöntem geliştirdiler.
1986
28
Britanya Tıp Araştırma Konseyi'nden Sydney Brenner, insanın gen haritasının
oluşturulması amacıyla Avrupa Birliği'ne ortaklaşa bir program başlatılması çağrısında
bulundu. Bu arada kendisi, Konsey bünyesi içinde ufak çapta bir gen projesi başlattı.
ABD Enerji Bakanlığı Santa Fe'de insan gen haritasının oluşturulması yönünde bir
toplantıya ev sahipliği yaptı. Salk Enstitüsü'nden Renato Dulbecco, bir gazetede insan
Lİ
SE
Sİ
gen haritasının çıkartılmasına destek verdi.
New York'taki Cold Spring Harbor Laboratuvarı'nda yapılan "Homo Sapienelerin
Moleküler Biyolojisi" adlı toplantıda insan gen haritasının çıkartılmasının yararları ateşli
bir biçimde tartışıldı.
California Teknoloji Enstitüsü'nden Leroy Hood, Lloyd Smith ve arkadaşları ilk otomatik
DN dizge makinesini kamuya duyurdular.
EG
E
Charles DeLisi, 1987 mali yılı bütçesinden 5.3 milyon dolar ayırarak, Enerji Bakanlığı
bünyesinde genetik çalışmalara başladı.
1987
Ö
ZE
L
Walter Gilbert, ABD Ulusal Araştırma Konseyi, gen heyetindeki görevinden istifa ederek,
insan geni haritasının oluşturulması ve veri satışını hedefleyen Genome Corp. ile
çalışmayı tasarladığını bildirdi.
Bir danışmanlık ekibi insan gen haritasının oluşturulması ve genetik dizilimin
belirlenmesi için Enerji Bakanlığı'nın 7 yıl içinde 1 milyar dolarlık bir yatırım yapmasını
istedi.
Washington Üniversitesi'nden David Burke, Maynard Olson ve George Carle,
klonlamaya yarayan YAC'leri üreterek ekleme boyutunu 10 katına çıkarttılar.
Collaborative Research Inc.'den Helen Donis-Keller ve meslektaşları 403 imden oluşan
"ilk" gen haritasını yayımlayarak kredi ve ayrıcalıklar konusunda bir tartışmanın
alevlenmesine yol açtılar.
29
DuPont bilim adamları ışınırlı zincirleme-sonlu dideoksinükleotidlerden oluşan ve DNA
dizgesini hızla belirleyen bir yöntem geliştirdiler.
Applied Biosystems Inc. Şirketi, Hood teknolojisine dayalı, ilk otomatik dizge makinesini
Lİ
SE
Sİ
piyasaya sundu.
1988
Ulusal Araştırma Konseyi, İnsan Genomu Projesi'ni onaylayarak bu alanda yılda 200
milyon dolarlık ek bir ödenek ayrılması ve aşamalı bir yaklaşım uygulanması isteminde
bulundu.
EG
E
Reston, Virginia'daki bir toplantıda destek gören ve o sırada Ulusal Sağlık Enstitüsü'nün
başkan olan James Wyngaarden, insan genomu projesinde sorumluluğun öncelikle
Enstitü'ye verilmesi gerektiğini öne sürerek önderliği Enerji Bakanlığı'ndan devraldı.
İlk genom toplantısı Cold Spring Harbor Laboratuvarı'nda gerçekleştirildi.
Ö
ZE
L
Ulusal Sağlık Enstitüsü "İnsan Genomu Araştırma" bölümünü kurarak başına Watson'u
geçirdi. Watson, genom çalışmalarına ayrılan bütçenin bir bölümünün toplumsal ve törel
konularla ilgili araştırmalar için harcanması gerektiğini bildirdi.
Ulusal Sağlık Enstitüsü ve Enerji Bakanlığı aralarında bir ortak çalışma ve hoşgörü
antlaşması imzaladılar.
1989
Rockefeller Üniversitesi'nden Norton Zinder, İnsan Genomu Projesi ile ilgili ilk program
danışmanlık heyeti toplantısına başkanlık etti.
Olson, Hood, Botstein ve Cantor STS'lerden yararlanılan yeni bir haritalama stratejisinin
ana hatlarını çizdiler.
30
Enerji Bakanlığı ile Ulusal Sağlık Enstitüsü, İnsan Genomu Projesi'nin törel, yasal ve
toplumsal etkilerini incelemek üzere ortak bir heyet oluşturdular.
Ulusal Sağlık Enstitüsü ofisi, devlet destekli Ulusal İnsan Genomu Araştırma Merkezi'ne
taşındı.
Lİ
SE
Sİ
1990
Üç grup tarafından kılcal (kapiler) elektroforezi üretildi. Ekiplerden birine Lloyd Smith
(Nükleik Asitler Araştırması, Ağustos, ikincisine Barry Karger (Analitik Kimya, Ocak),
üçüncüsüne ise Norman Dovichi (Journal of Chromatography, Eylül) önderlik etti.
Ulusal Sağlık Enstitüsü ve Enerji Bakanlığı, 5 yıllık bir plan hazırladılar. Planın hedefleri
arasında eksiksiz bir gen haritasının oluşturulması, her 100 kb'de bir imleri olan fiziksel
bir harita ve 2005 yılına dek örnek organizmalardaki toplam 20 Mb DNA'lık dizgenin
EG
E
belirlenmesi yer alıyordu.
Ulusal Sağlık Enstitüsü, dört örnek organizma üzerinde geniş kapsamlı dizilim belirleme
deneylerine başladı. Organizma örnekleri, Mycoplasma cpricolum, Escherichia coli,
Caenorhabditis elegans ve Saccharomyces cerevisiae idi. Araştırma ekiplerinin her biri
Ö
ZE
L
üç yıl içinde 3 Mb dizgesinin 75 sentten belirlenmesini kabul etti.
İnsan Genomu Projesi'nin resmi olarak başlatıldığı tarihi 1 Ekim olarak ilan ettiler.
Ulusal Biyoteknik Bilgi Merkezi'nden David Lipman, Eugene Myers ve arkadaşları
dizilimlerin sıralanmasıyla ilgili işlemsel süreci içeren BLAST'i yayınladılar.
1991
Ulusal Sağlık Enstitüsü'nden J. Craig Venter, özel genlerin bulunmasına yarayan bir
yöntemi kamuya sundu. Bir ay sonra, Ulusal Sağlık Enstitüsü'nün bu tür kısmi genlerden
binlercesi üzerinde patentli uygulamaya geçtiğini belirtince kıyamet koptu.
Japonlar, pirincin genetik dizilimini belirleme çalışmalarına başladı.
Tennessee, Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı'ndan Edward Uberbacher, çok sayıda gen
31
bulma programlarından ilki olan GRAIL'i üretti.
Dönemin Ulusal Sağlık Enstitüsü Başkanı Bernadine Healy ile kısmi genlerin
patentlenmesi konusundaki bir tartışma sonucunda, Watson Ulusal İnsan Genomu
Araştırma Merkezi'ndeki görevinden istifa etti. Venter Ulusal Sağlık Enstitüsü'nden
ayrılarak, Rockville, Maryland'deki kâr amacı gütmeyen Genom Araştırma Enstitüsü'nü
Lİ
SE
Sİ
kurdu. William Haseltine ise, enstitü ürünlerinin pazarlanması amacıyla kurulan kardeş
şirketi İnsan Genomu Bilimleri'nin başına geçti.
Britanya'nın Wellcome Trust Şirketi, 95 milyon dolarlık bir yatırımla İnsan Genomu
Projesi'ne katıldı.
Caltech'ten Mel Simon ve arkadaşları klonlama için BAC'ler ürettiler.
ABD ve Fransa'dan ekipler ilk fiziksel kromozom haritalarını tamamladılar.
çıkarttılar.
EG
E
Whitehead Enstitüsü'nden David Page ve meslektaşları Y kromozomunun haritasını
Centre d'Etude du Polymorphisme Humain'den Daniel Cohen ile Généthon ve
arkadaşları 21. kromozomun haritasını oluşturdular.
Ulusal Sağlık Enstitüsü ve Enerji Bakanlığı veri ve kaynakların paylaşılması, bu konuda
Ö
ZE
L
hızlı bir iletişimin sağlanması ve araştırmacıların verilerini 6 ay boyunca gizli tutmalarına
olanak tanınması amacıyla bir tüzük yayınladılar.
ABD'li ve Fransız ekipler, fare ve insanın genetik haritalarını tamamladı.
1993
Michigan Üniversitesi'nden Francis Collins, İnsan Genomu Araştırma Merkezi'nin
başkanlığına getirildi.
Ulusal Sağlık Enstitüsü ve Enerji Bakanlığı 1993-98 dönemi için yeniden gözden
geçirilmiş bir tasarı yayınladılar. Tasarının hedefleri arasında, 1998 sonuna dek 80
Mb'lik DNA diziliminin belirlenmesi ve insan genom haritasının da 2005'e dek
tamamlanması yer alıyordu.
32
Wellcome Trust ile Tıp Araştırma Konseyi, ortaklaşa olarak Güney Cambridge'deki
Hinxton Hall Sanger Merkezi'ni açtılar. John Sulston yönetimindeki merkez, uluslararası
konsorsiyumun en önde gelen dizilim belirleme laboratuvarlarından biri konumuna geldi.
Gen Bank'ın veri tabını, resmen Los Alamos'tan Ulusal Biyoteknoloji Bilgi Merkezi'ne
Lİ
SE
Sİ
taşındı.
1994
Lowa Üniversitesi'nden Weffrey Murray, Généthon'dan Cohen ve meslektaşları insan
genomunun genetik bağlantılarını tam olarak gösteren bir harita yayınladılar.
1995
boyaları üretti.
EG
E
California Üniversitesi'nden Richard Mathies ve arkadaşları, geliştirilmiş dizilim belirleme
Michael Reeve ve Carl Fuller, sabit ısılı polimeraz ürettiler.
Genom Araştırma Enstitüsü'nden Venter ve Claire Fraser ile John Hopkins'den Hamilton
Smith, serbest yaşayan bir organizma olan, "Haemophilus influenzae" ile ilgili ilk dizilimi
Ö
ZE
L
yayınladı.
Japon hükümeti, 5 yıllık bir dönem için, Tokai, Tokyo ve Keio Üniversitelerinden çeşitli
dizilim belirleme ekiplerine toplam 15.9 milyon dolarlık bir fon ayırdı.
Stanford Üniversitesi'nden Patrick Brown ve arkadaşları, cam baskı bir mikro dizgeden
yararlanarak, tamamlayıcı DNA araştırmaları üzerine bir rapor yayınladılar.
Whitehead ve Généthon'dan araştırmacılar, (Whitehead'den Lander ve Thomas Hudson
başkanlığında) fiziksel bir insan genom haritası yayınladılar.
1996
Uluslararası İnsan Genomu Projesi'nin ortakları, dizilimle ilgili verilerin 24 saat içinde
kamu veritabanına aktarılmasını kabul ettiler.
33
Ulusal Sağlık Enstitüsü, insan genom dizgesiyle ilgili geniş kapsamlı araştırma yapan
altı ekibe mali destek sağladı.
Afimetriks, DNA yongalarını piyasaya sundu.
Enerji Bakanlığı, BAC klonlarının uçlarındaki dizilimlerin belirlenmesi amacıyla, toplam 5
milyon dolarlık altı pilot proje başlattı.
Lİ
SE
Sİ
Uluslararası bir konsorsiyum, "S. cerevisiae" adlı mayanın tam genetik dizgesini kamuya
açıkladı.
RIKEN'den Yoshihide Hayashizaki ve ekibi, farenin tamamlayıcı DNA'larının tam boy ilk
dizisini tamamladı.
1997
EG
E
Ulusal İnsan Genomu Araştırma Merkezi, terfi ederek, Ulusal İnsan Genomu Araştırma
Enstitüsü'ne dönüştü
Enerji Bakanlığı Ortak Genom Enstitüsü'nü kurdu.
Fred Blattner, Guy Plunkett ve Wisconsin Üniversitesi'nden meslektaşları, 5 Mb'lik E.
Ö
ZE
L
coli'nin DNA dizgesini tamamladılar.
Molecular Dynamics, bir kılcal dizilimini makinesi olan, MegaBACE'yi kamuya tanıttı.
1998
Ulusal Sağlık Enstitüsü, SNP'lerin bulunması amacıyla yeni bir proje başlattığını ilan etti.
Japonya, ABD, AB, Çin ve Güney Kore'den temsilciler, pirinç gen diziliminin belirlenmesi
amacıyla oluşturulacak uluslararası bir ortak çalışmanın ana hatlarını görüşmek üzere
Japonya'nın Tsukuba Kenti'nde bir araya geldiler.
Washington Üniversitesi'nden Phil Green, Brent Ewing ve arkadaşları dizge belirlemede
kullanılan verileri kendiliğinden yorumlayan "phred" adlı bir program yayınladılar.
PE Biosystems Inc. "PE Prissm 3700" adlı kılcal dizgeleme makinesini piyasaya sundu.
34
Vender "Celerra" adlı yeni bir şirketin kurulduğunu ve bu şirketin,
300 milyon dolarlık bir yatırımla, üç yıl içinde insan genom
diziliminin belirleyeceğini bildirdi. Buna karşılık, Wellcome Trust,
İnsan Genomu Projesi'ne ayrılan fon miktarını ikiye katlayıp, 330
milyon dolara çıkartarak, dizge belirleme çalışmalarının üçte birini
Lİ
SE
Sİ
üstlendi. 2001 yılına dek insan genomunun "geçerli bir taslağını"
oluşturmak hedeflendi. Bu arada taslağa son şeklinin verilmesi ile
ilgili tarihi 2005 yılından 2003'e alındı. Sanger Merkezi'nden Sulston
ile Washington Üniversitesi'nden Robert Waterston ve arkadaşları, C. elegans'ın
genetik dizgesini belirleme çalışmalarını tamamladılar.
1999
EG
E
Ulusal Sağlık Enstitüsü, ilk taslağın tamamlanma tarihini yeniden öne alarak, bu kez
2000 baharı olarak belirledi.
Wellcome Trust'un yanısıra on şirket verilerin her üç ayda bir kamuya iletilmesi amacıyla
SNP konsorsiyumunu başlattı.
Ö
ZE
L
Ulusal Sağlık Enstitüsü, üç yıl içinde farenin genom diziliminin belirlenmesi amacıyla,
130 milyon dolarlık bir proje başlattı.
İngiliz, Japon ve Amerikalı araştırmacılar insanın 22 numaralı kromozomunun ilk
dizilimini tamamladılar.
2000
Celera ve arkadaşları, 180 Mb'lik "Drosophila melanogaster" adıyla bilinen meyve
sineğinin genetik dizgesini belirlediler. Böylelikle, bu tarihe dek belirlenmiş en büyük gen
dizgesine imzalarını atan ekip, aynı zamanda Venter'in tartışmalı (shut-gun seqvencing)
"tüm-genom atışı" yönteminin geçerliliğini de kanıtlamış oldular.
Alman ve Japon araştırmacılar başkanlığındaki İnsan Genomu Projesi Konsorsiyumu,
35
21. kromozomun tam dizgesini yayınladı.
Beyaz Saray'da yapılan bir törenle, İnsan Genomu
Projesi ve Celera, ortaklaşa olarak
insanın genetik diziliminin ilk taslağının tamamlandığını
ilan ederek, aralarındaki
sürdüreceklerini belirttiler.
Lİ
SE
Sİ
çekişmenin sona erdiğini ve birlikte çalışmayı
9)HAYATIMIZI YÖNLENDİREN GENLER
EG
E
a) Yetenek Genleri Anneden
Genler üzerinde yapılan son araştırmalar, insanlarda yetenek genlerinin, erkeklerin
annelerinden aldıkları X-kromozomunda bulunduğunu ortaya çıkardı. Alman Ulm
Üniversitesi bilim adamlarının yürüttükleri araştırmada, X-kromozomunda çok sayıda
Ö
ZE
L
yetenek geninin bulunduğunu saptadılar. Ancak Y-kromozomunda yetenek genlerinin
varlığına rastlamadılar.
Bu bulgunun, neden özürlü veya aşırı yetenekli insanlar arasında erkeklerin çoğunlukta
olduğu sorusuna bir cevap olabileceği söyleniyor. Erkeklerde yalnızca bir X-kromozomu
bulunduğundan, her yetenek geninin, ama aynı zamanda her gen bozukluğunun da
doğrudan kendini gösterdiğini söyleyen bilim adamı, iki X-kromozomu taşıyan
kadınlarda ise iki kat daha fazla gen olduğunu, bu genlerin birbirlerini nötrlemeleri
ihtimalinin bulunduğunu kaydedildi.
Genetik olarak bakıldığında, evrimin yükünü erkeklerin taşıdığı belirtiliyor. Yeteneğin çok
36
sayıda gen ve çevre faktörleri ile belirlenen, son derece kompleks bir özellik olduğu ve
cinsiyet kromozomu olmayan kromozomlarda da, X-kromozomunda bulunanların üçte
b)Gevezelik Geni
Lİ
SE
Sİ
biri oranında yetenek geni olduğu kaydedildi.
EG
E
Gevezeliğin de genetik olabileceği ortaya çıktı. Bilim adamları, kadınların daha fazla
konuşmasına bu genin yol açtığını sanıyor. Kadınlarla erkeklerin konuşma
alışkanlıklarındaki farklılık, daha ana karnında kendini belli ediyor.
Kız fötuslar, erkek fötuslara oranla ağızlarını %30 daha fazla oynatıyor. Bu farklılık, ileri
Ö
ZE
L
yaşlarda da sürüyor. Yetişkin bir erkeğin ağzından günde ortalama 12 bin kelime çıkıyor,
kadınlar ise yaklaşık 23 bin kelime sarf ediyor.
İngiliz sosyolog Dianne Hales, cinsiyetlere göre konuşma alışkanlığını da inceledi. Buna
göre kadınlar konuşurken muhataplarının yüzüne daha fazla bakıyor ve iki misli daha
fazla gülümsüyor. Kadınlar, beden dilini daha kolay deşifre ediyor; mimik ve ses
tonundaki değişiklikleri daha hızlı algılıyorlar.
Sonuçta, kadınlar anlatılanları daha kısa bir sürede anlayıp, konuşulan konu hakkında
daha çabuk bilgi sahibi oluyorlar. Kadınlar, çok iyi birer konuşmacı oldukları kadar, iyi
birer dinleyici. Doğuştan sahip oldukları konuşma ve dinleme yetenekleri sayesinde
37
yalanı da derhal yakalayabiliyorlar.
c)İyi Koca Geni
Amerikalı bilim adamları, erkeklerin daha şefkatli ve tek eşli olmasını belirleyen geni
Lİ
SE
Sİ
keşfettiler. ABD'nin Atlanta Kenti'ndeki Emory Üniversitesi bilim adamları Tom Insel ile
Larry Young'ın fare türleri üzerinde yaptıkları araştırma, çok ilginç sonuçlar ortaya
koydu. Sürü halinde veya tam tersine tek başına yaşayan, tek eşli ya da çok eşli gibi
birbirlerinden oldukça farklı yaşam tarzları olan fare türleri arasında yapılan araştırmalar,
tek bir genin erkek cinsin sosyal ve monogam olma gibi özelliklerini belirdiğini kanıtladı.
EG
E
Nature Dergisi'nde yayınlanan araştırma raporuna göre, Insel ve Young, erkek cinsin
davranış biçimleri üzerinde etkili olan genetik faktörleri belirlemek istedi. İki bilim adamı,
bu amaçla normalde anti sosyal ve çok eşli olan laboratuvar faresine bunun tam tersi
özelliklere sahip yani sadakatıyla meşhur, tek eşli ve sosyal bir canlı olan tarla faresi
Ö
ZE
L
geni aşıladı.
Aşılanan laboratuvar faresi, sürü halinde yaşayan ve oldukça sosyal olan tarla faresinin
davranış özelliklerini aynen benimsedi. Yani, hem sosyalleşti, hem de tek eş seçerek,
ona karşı çok sevecen davranmaya başladı.
Bilim adamları, söz konusu genin insan dahil birçok memelide bulunan vasopressin adlı
doğal hormonun salgılanmasına yol açtığını, bu hormonun da erkeklerin saldırganlık,
iletişim kurma yeteneği ve cinsel davranışlarını etkilediğini belirttiler. Tek eşli ve sevecen
tür farelerde, DNA sarmalınının, ötekilere oranla daha uzun olduğu ve dolayısıyla
vasopressin adlı hormon salgısını ateşlediği anlaşıldı.
38
Sosyal olmayan farelerde DNA, daha kısa çıktı. İlk kez yapılan bu deney sonunda;
anatomisi, kimyası ve psikolojisi hakkında çok az şey bilinen beraber yaşama ya da tek
eşe bağlanma gibi sosyal formasyonlar hakkında bilgiler artacak. Yani iyi bir koca nasıl
olunur veya hangi tür erkek iyi koca olur gibi yanıtsız kalan sorulara tatmin edecek yeni
cevaplar üretilebilecek. Bunun yanı sıra otizm, şizofreni ve Alzheimer hastalığı gibi
d)Çapkınlığın Geni Bulundu
Lİ
SE
Sİ
hastalıklara karşı etkili tedaviler geliştirilebilecek.
Aşkın kimyasını enine boyuna araştıran bilim adamları, artık küçük bir genetik müdahale
ile yılların uslanmaz çapkınlarını dünyanın en sadık eşine çevirebilecek. Bazı
EG
E
hayvanların (ve tabii insanların) neden çok eşliliğe yöneldiği sorusuna yanıt arayan bilim
adamları, işin sırrını son dönemde ABD'de geniş çayırlık alanlarda yaşayan bir tür tarla
faresi üzerinde yaptıkları deneyler sonucunda keşfetti.
Cinsel davranış ve tercihlerin beynin kimyasına bağlı olarak geliştiği anlaşıldı. Yani
Ö
ZE
L
bireyi iflah olmaz bir çapkın veya sadık bir aşık yapan şeyler beyinde gizli. Eğer beyin
kimyası, aşk ve tutkuyu birleştirebilen bir yapıdaysa, o beynin sahibi ister istemez
çapkınlığa elveda diyor, gözü ‘ilk göz ağrısı’ ndan başkasını görmüyor.
Deneyin kahramanı tarla fareleri, bilim dünyasında sadakatleriyle ünlü. Eldeki bilgilere
göre bu hayvanlar, cinsel erginlik dönemine girer girmez ilk tanıştıkları eşleriyle
başlattıkları beraberliklerini ömürlerinin sonuna kadar götürüyor. Erkekleri için hiçbir
dişinin aşk oyunu, cilvesi onları yoldan çıkarmaya yetmiyor. Öyle ki, eşi çok erken
yaşlarda ölse bile ömürlerinin geri kalan yıllarını yine de tek başlarına geçirmeyi tercih
ediyor.
39
Bulgularını açıklayan ABD'deki Emory Üniversitesi'nden Dr. Thomas Insel'e göre, aşk
düpedüz bağımlılık. Bu bağımlılığı oluşturan hayvanlar, eşlerini asla terk etmiyor. Bu
beyin kimyası ve sonuçta bağımlılık olgusu, memelilerin de dahil olduğu hayvanlar
aleminin %3'ünde mevcut.
Lİ
SE
Sİ
Sadakat "oxcytocin" ve "vasopressin" denilen iki tür hormonla ilgili. "Oxcytocin" sosyal
davranışlar üzerinde etkili olurken, "vasopressin" hafızayla ilgili. Tarla farelerinde ilk
cinsel beraberlik ve çift oluştuğunda, beyindeki bu iki hormon üretimi artıyor. Yapay
olarak bu hormonların miktarı değiştirilince de paralel olarak farelerin cinsel davranışları
da değişiyor. Dr. Insel, bu hormonların, insan ve çoğu hayvanda olduğunu söylüyor.
Ancak tek eşlilerde, beynin bağımlılık ve özlem duygusunu kontrol eden bölgesinde
EG
E
ortaya çıkıyor.
Yani sadık aşıklar, beyinlerindeki bu hormonal dengeler nedeniyle, partnerlerine bir tür
bağımlı hale geliyorlar. Deneyin bundan sonraki aşamasında sözü edilen sadık aşık
tarla faresinden alınan genler, önüne gelen dişiyle yatan çapkın farelere verildi ve
Ö
ZE
L
sonuçlara bakıldı. Gerçekten de tarla faresinin geni verilen çapkın fareler akıllanıp,
eşlerine son derece sadık aşıklar haline geldi.
Dr. Insel, araştırmalarından insanlar için bir aşk iksiri üretilmesi
gibi bir sonuç çıkmayacağını ancak ebeveynleriyle normal bir
ilişki
geliştiremeyen otistik çocuklar için ilaç yapılabileceğini belirtti.
40
10)Akraba Evlilikleri
Türkiye gibi akraba evliliklerinin yoğun olduğu ülkelerde, sakat bebek doğumları çok sık
görülmektedir. Akraba evliliklerin görülmesinin sebepleri arasında genellikle, aileye ait
Lİ
SE
Sİ
mal varlığının dağılmaması, aile bireyleri arasındaki sevgi ve saygıyı korumak,
akrabaların evlilik ve sosyoekonomik beklentilerinin aynı olması ve karşı cinsle rahat
iletişime girememe gibi etkenler sayılabilir. Akrabalar arasında yapılan evliliğe endogami
denilmektedir.
Kalıtımın taşıyıcısı genlerdir. Bizler nesiller öncesinden gelen atalarımızın bize hediye
ettiği genetik kalıtımla yaşama başlamaktayız. Vücudumuzun büyüyüp gelişmesi ve
EG
E
çalışması genlerimizin kontrolü altındadır. Yaşamın temel taşı olan gen’ler, bir DNA
molekülündeki belirli bir özellik içeren kesitine verilen addır. Her bir gen ya da birkaç gen
kümesi bizdeki bir özelliğin bilgisini içerir. Anne ve babadan eşit olarak geçen genler,
bizdeki tüm yaşam duvarlarını örer. Genler hücrelerde bulunan kromozomların
kısımlarıdır. Dolayısıyla genler, kromozomlarla birlikte çoğalarak, hücre bölündükçe yeni
Ö
ZE
L
hücrelere geçerler. Kişide her genin, biri anneden biri babadan gelmiş olan iki kopyası
(alleli) bulunur. Bazen genin bir kopyasının yapısı bozuktur ve bu bozuk kopya yüzde elli
olasılıkla çocuğuna geçer. Bozuk bir gen, kişinin bazı vücut işlevlerinin bozulmasına
neden olur.
Bir karaktere ait olan özelliğin diğerine baskın olması halinde o karaktere baskın
(dominant) gen , baskın olmayan gen’e resesif (çekinik) gen denir. Bir karakterin
çıkması, iki aynı gen frekansının karşılaşması demektir. Eğer bir hastalığa ait gen
(resesif) anneden aktarılırken, babadan da aynı (resesif) gen ile karşılaşırsa o hastalık
mutlaka doğacak olan çocukta çıkacaktır. Eğer , anneden resesif gen, babadan da
dominant gen karşılaşırsa bu sefer doğacak çocuk da tıpkı anne ve babası gibi
41
hastalığın taşıyıcısı olacak, ama o hastalık açığa çıkmayacaktır. Aynı karakterde iki
resesif genin karşılıklı gelmesi çekinik alleller sonucu hastalık çıkar. Anne ve babadan
iki baskın gen (dominant) alan çocuk (baskın alleller) ise tamamen sağlıklıdır. Dolayısı
ile, akraba evliliklerinde aynı gen yapısına sahip olan ailede , resesif genlerin birbirleriyle
Lİ
SE
Sİ
karşılaşma ihtimalleri, daha fazla olacaktır.
Buna örnek olarak kahverengi ve mavi göz renklerini ele alalım. Kahverengi göz rengi
dominant gen (baskın) olsun , diğeri için de mavi ise (çekinik) resesif gen diyelim. Annebabadan birinin göz renginin mavi (m), diğerinin kahverengi (K) olduğunu düşünelim.
Bebekler anne-babalarından kalıtımla; kahverengi-kahverengi (KK), kahverengi-mavi
(Km), mavi-kahverengi (mK) ve mavi-mavi (mm) genler gibi dört ihtimal almış olurlar. İlk
EG
E
üç durumda bebeğin gözleri kahverengi (baskın renk olduğu için), son şıkta ise mavi
(çekinik renk olduğu için) olacaktır.
KK=K Km=K mK=K mm=m
İnsanlar birçok kalıtsal hastalığın genini taşır. Normal aile yapısında da hamilelikte
Ö
ZE
L
çocuğun hastalıklı doğma olasılığı %25, taşıyıcı olma olasılığı %50, genin bozuk
kopyasını hiç almamış olma olasılığı ise %25'tir. Akraba evliliklerinde aynı soydan
geldikleri için anne ve babanın aynı genin bozuk kopyasını taşıma, yani hastalığın
taşıyıcısı olma olasılığı çok yüksek olduğundan çocuklarında hastalıkların oluşma şansı
çok daha fazladır.
İşte akraba ile evlenme, zararlı baskın ve çekinik genlerin üst üste gelerek frekanslarının
çakışması sonucu ortaya çıkma ihtimalini artırdığından genetik hastalıkların görülmesine
yol açabilmektedir. Bunların çocukta görülmesi için ana ve babanın her ikisinin de en az
bir zararlı çekinik gene sahip olması gerekir. Biraz önceki göz rengi örneğinde olduğu
gibi, mavi göz renginin çekinik genleri, hem anneden hem babadan gelirse, çocuk mavi
42
gözlü olacaktır. Dolayısı ile akraba evliliklerinde aynı gen yapısına sahip olan ailede ,
zararlı (resesif) genlerin birbirleriyle karşılaşma olasılığı fazla olacaktır. Akraba ile
evlenme, kalıtımla geçen hastalıkların bulunduğu ailelerde bu yönden sakıncalıdır.
Böyle durumlarda bazı çekinik genler çakışabilecek ve böylelikle hasta çocukların
Lİ
SE
Sİ
doğma ihtimali artacaktır. Hastalığın çıkması, iki resesif genin karşılık olarak bir araya
gelmesi demektir. Bilindiği üzere resesif genler hastalık taşıyan genlerdir.
Ailede genetik dağılım ,erkek ve kız kardeşlerde, genellikle genlerin yarısı birbirinin
aynıdır. Gen ortaklarının oranları, akrabalık uzaklaştıkça küçülür. Torunlar, dede ve
ninelerin dörtte bir genine sahiptir. Yeğenlerin genleri ise, genellikle amca ve halalarının,
dayı ve teyzelerinin dörtte bir genine eşittir. Daha uzak akrabalıklarda bu oran, kardeş
Ö
ZE
L
EG
E
çocuklarında olduğu gibi sekizde bire düşmektedir.
43
KAYNAKÇA
w
ww
ww
w..ggeenneettiikkbbiilliim
mii..ccoom
m
w
m
ww
ww
w..ttiipp22000000..ccoom
EEggee Ü
mD
Daallıı’’nnddaann D
Ünniivveerrssiitteessii ZZoooolloojjii AAnnaaBBiilliim
Drr.. N
Nuurrşşeenn KKeesskkiinn iillee rrööppoorrttaajj
Ö
ZE
L
EG
E
Lİ
SE
Sİ
The Evaluation of Forensic DNA Evidence, National Academy Press, Washington D.C.
1996
What Every Law Enforcement Officer Should Know About DNA, USA Department of
Justice,
National
Instıtute
of
Justice
DNA ( Deoksiribonükleikasit ) Molekülü, Ahmet F. Yüksel – Barış Yelkenci, Londra
28.02.2000,
www.afyuksel.com
DNA Rüyası (yoksa kabusu mu? ), Prof. Dr. Sevil Atasoy, İstanbul, Haziran 2000
Kriminal Amaçlı DNA Analizleri, Prof. Dr. Sevil Atasoy
44
Download