GEN

advertisement
Gen, DNA'nın bir parçasıdır ve bu
"yönetici“molekül nasıl
göründüğümüzü,vücudumuzda hangi
olayların gerçekleştiğini ve bazen de
hangi hastalıkları geçirmeye eğilimli
olduğunuzu belirler. Başka bir
deyişle,gen DNA zincirindeki belli bir
uzunluktaki birimdir.
DNA (deoksiribonükleik asit),
bükülmüş bir merdiven
görünümünde,çift sarmal yapıda uzun
bir moleküldür. DNA'nın yapısının
keşfedilmesinden sadece yarım yüzyıl
sonra,bugün bilim adamları, genlerin
oluşturduğu"saman yığını" içinde saç
rengi gibi fiziksel özelliklerden
sorumlu gen veya genleri adeta "iğne"
arar gibi aramaktadırlar.
Kromozom DNA' nın özel bir şekilde
paketlenmesi sonucu ortaya çıktığına
göre her kromozomda çok sayıda gen
var demektir. Her bir gen diğerinden
farklı bir şifre içerir ve farklı bir
proteini kodlar. Herkes bütün
özelliklerini ailesinden kalıtır.
“Kalıtım”, anne ve babanızda olan
özelliklerin size geçmesi demektir.
Bu özellikleri taşıyanlar ise aslında
vücuttaki protein adı verilen yapıları
oluşturan şifrelerdir.
Genler
düzenleyici
bölgeler, ekzon
ve intron
bölgelerinden
oluşmaktadır.
Proteinler vücuttaki pek çok işlevi
yerine getiren moleküllerdir. Haberleri
taşırlar, reaksiyonları katalizlerler,
hücrelerin içinde yer alırlar. Proteinler
olmadan yaşam olmaz. Proteinler
amino asit adı verilen küçük yapı
taşlarından oluşmuşlardır ve bu amino
asitlerin ne şekilde dizilip protein
oluşturacaklarının şifresi DNA’da
bulunmaktadır. DNA’da bulunan ve hangi
proteinin ne şekilde üretileceğini
söyleyenler ise genlerdir.
Vücudunuz genlerden aldığı bilgiye
göre gerekli olan proteinleri ne
zaman ve ne şekilde üreteceğine
karar verir. Hangi genin hangi proteini
kodlayacağı belirlidir.
Gen denilen şifre aynı bir kasanın
şifresi gibi yan yana gelen harflerden
oluşmaktadır. Bu harfler dört adet
bazı tanımlamaktadır.
Bu bazlar
adenin, guanin,
sitozin ve timin
olarak
adlandırılmakta ve
A, G, C ve T
kısaltmaları ile
gösterilmektedir.
Şifre ise A, G, C ve
T’nin yan yana
dizilmiş halidir.
Protein kodlamak, gereken
zamanda genin harekete geçerek
doğru şifreyi, proteini üretecek olan
yapılara göndermesi demektir. Sonuç
olarak bir gen, bir proteine karşılık
gelen DNA dizisi olarak
tanımlanabilir. DNA’dan bir protein
oluşturulması gerektiği zaman da
haberci RNA (ribonükleik asit) adı
verilen bir kopya hazırlanır ve kopya
ile istenilen protein üretilir.
Bu kopya, üretilecek olan
protein için bir kalıp görevi görür.
DNA’nın kalıbının çıkarılmasına
‘’transkripsiyon’’ ve bu kalıptan
gerekli proteinin üretilmesine
‘’translasyon’’ adı verilir.
Genler içerdikleri şifreler dolayısıyla
vücuttaki her türlü olayı uzaktan
kumanda sistemi sayılabilecek bir
duyarlılıkla kontrol ederler. Bazı
genler vücuda gerekli kimyasal
yapıların ortaya çıkmasını sağlarken
bazı genler diğer genler üzerinde
düzenleyici olarak şifrelenmiştir. Bu
genlerin çalışabilmesi için bir uyarana
gereksinimleri vardır.
Her gen her hücrede vardır. Ancak
hücrenin özelliğine göre bazı genler
bazı hücrelerde çalışmaz yanı atıl
durumdadır. Örneğin tiroit
hücresinde hormon yapımını kontrol
eden gen, mide hücresinde de vardır
ancak işlev görmemektedir. Zaten
aynı genleri çalışan hücreler bir araya
gelerek dokuları oluştururlar. Diğer
yandan bazı genler ortak gendir ve her
hücrede aynı işlevlere sahiptir.
Çok uzun bir molekül olan DNA
normalde hücre içerisinde paketlenmiş
halde bulunur. Bu paketlemeye
yardımcı olan bazı proteinler vardır.
DNA’nın bu haline kromatin adı verilir.
DNA’nın en sıkı paketlenmiş haline
kromozom denir.İnsan vücudunun
hücrelerinde 23çift kromozom bulunur.
Bunların 23’ü anneden, 23’ü babadan
alınır. Böylece hücrelerde her genin iki
kopyası bulunur.
Gen,
temel fiziksel ve işlevsel
birimidir. Her gen,
veya
molekülü
gibi özel bir işlev taşıyan
belli
bir noktasındaki
dizilerinden oluşur.
, aynı biyolojik işlevleri
yöneltip yöneltmemelerine ve karşılıklı
yapıp yapmamalarına göre
ve alel olmayan genler vardır. Alel genler, aynı
özellik üzerinde etkili olan genlerdir. Homolog
kromozomların aynı lokusunda yer alan, iki
veya bazen daha fazla sayıda alternatif
karakterlerin genlerine "
" denir.
Düzgün ve buruşuk tohum morfolojislerini
belirleyen genler gibi.
Herhangi bir nedenle yapısı değişen
gen, ya fonksiyon göremez yani devre
dışı kalır,ya da aşırı fonksiyon görmeye
başlar. Her iki halde de genin kontrol
ettiği işlevlerde bozulma ortaya çıkar.
Örneğin kan şekerini kontrol eden
insülinin yapımını sağlayan gende
fonksiyon kaybettirici bir değişiklik
olursa insülin yapımı azalır ve bireyde
şeker hastalığı ortaya çıkar.
Genetik yapımız, kan yağlarımızı,
tansiyon yüksekliğimizi, damar
yapılarımızı etkileyerek kalp krizi
üzerinde belirleyici bir rol oynayabilir.
Örneğin “Familyal hiperkolesterolemi”
dediğimiz hastaların kan kolesterol
seviyeleri doğuştan çok yüksektir. Bu
insanların diyet yapması kolesterol
seviyelerini normale düşürmek için
yeterli olmaz ve çok genç denilebilecek
yaşlarında kalp krizi geçirirler.
Şunu unutmayalım ki ailede bir
kişide erken kalp krizi olması mutlaka
diğer bireylerde de sorun olacağı
anlamına gelmez. Örneğin babası
kolesterol yapısı nedeniyle erken kalp
krizi geçiren bir kişi kan yağları ile
ilgili genetik yapısını anne tarafından
almış olabilir. Keza sigara içen bir
babanın erken kalp krizi geçirmesi
eğer birey sigara içmiyorsa onun için
bir risk teşkil etmez.
Canlı vücudunun genlerindeki
hatalar nedeniyle istenilen özellikleri
yerine getirememesi genetik hastalık
tanımlamasına uyar.
Birçok genetik hastalık vardır.
Bunlardan bazıları şöyledir:
Bu hastalıkta deriye renk veren
melanin pigmentinin olmaması rol
oynar. Hatta pigment (renk maddesi)
az olan insanlar da albino olarak
tanımlanmaktadır. Albino hastalarının
derileri çok ince ve beyazdır. Nadir de
olsa zeka geriliğiyle beraber
görülebilmektedir. Albinoların saçları
da beyazdır.
İnsanda fazladan bir kromozom
bulunmasıyla ortaya çıkmaktadır. Fazlalık
kromozomun 21. kromozomun iki tane
olmasından kaynaklandığı tespit
edilmiştir. Down Sendromu hastalarının
belirgin bir yüz şekilleri vardır. Kolaylıkla
diğer insanlardan ayrılabilmektedirler.
Bu hastalarda genellikle zeka oranı
düşüktür. Orta seviyede öğrenme
güçlüğü, konuşma becerilerinde
eksiklikler görülür.
Binde bir oranında görülme ihtimali
olan hastalık özellikle yaşlı
annelerin hamileliklerinde daha sık
görülür.Down Sendromlu hastalar
özel okullarda belirli bir seviyeye
kadar eğitilebilir. Hastaların dil ve
kas problemlerini yenmek için çeşitli
tedavi yöntemleri bulunmaktadır.
Kanın Pıhtılaşmaması hastalığıdır.
Vücut kanın pıhtılaşmasını sağlayan
bazı proteinleri üretememekte ve
bunun sonrasında kanama anlarında
pıhtılaşma olayı görülmemektedir.
Hemofili hastaları yaralandıklarında
kanamaları çoğunlukla doktor
müdahalesiyle durdurulabilmektedir.
Bazı renk tonlarının tam
algılanamamasıdır. Renk körleri
kırmızı,mavi ve yeşil renklerin
tonlarını ayırt etmekte sorun
yaşarlar. Bütün renkleri görmeyen
dünyayı siyah-beyaz tonlarda
algılayan renk körleri ise yok denecek
kadar azdır.
Download