BİYOKİMYAYA GENEL BAKIŞ BİYOKİMYA BİYOKİMYAYA GENEL BAKIŞ • Vücudun en büyük yapısal komponentleri karbonhidratlar, proteinler ve yağlardır. • Proteinler biyokimyasal reaksiyonları katalize eden yardımcı moleküllere (koenzim ve kofaktör) sahip enzimler gibi katalizörler ve dokuların mimari iskeletine form veren yapı taşlarıdır. • Lipidler biyolojik membranların iskeletinin oluşturan kolesterol ve fosfolipid gibi yapılardır. • Metabolizma kimyasal süreçlerden oluşan karmaşık bir ağdır. • Enerjinin birincil kaynakları karbonhidratlar ve lipidlerdir fakat protein bileşenleri olan amino asitler, sodyum potasyum fosfat ve diğer atomları içeren inorganik moleküller ve mikronütrienler-vitaminler ve eser elementler de enerji kaynaklarıdır. • Biyolojik sistemlerde enerji yakalama mitokondride yer alan oksidatif fosforilasyon yoluyla gerçekleşir. Besinlerin metabolize olması sonucu üretilen enerji ATP formunda dağıtılır ve ısı açığa çıkar. • Oksijen, enerji üretimi için gereklidir, ancak, aynı zamanda toksik de olabilir. Aerobik metabolizma sırasında, piruvat, karbonhidrat, lipid ve amino asit metabolizmasında ortak ara ürün olan asetil koenzim A (asetil-KoA)’ya dönüştürülür. Asetil KoA mitokondri içerisinde yer alan TCA siklusuna katılır. • pH, oksijen basıncı ve inorganik iyon ve tampon konsantrasyonları gibi kimyasal değişkenler, homeostatik durumu belirler. Örneğin, vücut ısısında birkaç derecelik değişim veya pH değişimi hayati fonksiyonları tehdit edici olabilir. • Tokluk durumunda, aktif metabolik yollar glikoliz, glikojen sentezi, lipogenez ve protein sentezidir. Depo edilen enerji açlık durumlarında enerji ihtiyacı için kullanılır. • Açlık durumunda, metabolizma yönü tersine çevrilir. Glikojen ve lipid depoları enerji üretimi için substratların sürekli akışı sağlanarak glikojenolizis ve lipolizis ile yıkılır. • Besin alındığında kan insülin düzeyleri artar, böylece fazla enerjinin depolanması sağlanırken, açlık durumunda artan glukagon düzeyleri ile depolanan enerjinin serbest kalması sağlanır. • Dokular özel fonksiyonları yerine getirir. Bu tür fonksiyonlar kas kasılması, sinir iletimi, kemik oluşumu, bağışıklık, hormonal sinyalizasyon, pH’ın korunması, sıvı ve elektrolit dengesi ve yabancı maddelerin detoksifikasyonunu içerir. Özelleşmiş bileşikler, glikokonjugatlar (glikoproteinler, glikolipidler ve proteoglikanlar) doku organizasyonu ve hücre-hücre iletişimi için gereklidir. • Biyolojik membranlar, bir hücreden diğer hücreye ve tek hücre içerisinde iyon ve metabolit transportu ile sinyal iletiminde önem taşır. • Kan, gazlar, yakıtlar ve metabolitlerin değişimine katılan eşsiz bir transport ortamıdır. Ayrıca, plazma kolay bir şekilde örneklenebilir ve analiz edilir. Bu açıdan metabolizmada bir pencere ve klinik bilgi için zengin bir kaynaktır. METABOLİZMA VE DİYET İLİŞKİSİ www.e-tus.com 2 • Diyetle birlikte alınan karbonhidratlar, yağlar ve proteinler vücudun başlıca yakıt kaynaklarıdır. Bu yakıt kaynakları sindirim ve emilimden sonra enerji için okside olabilme özelliğine sahiptir. • Acil enerji ihtiyacının fazla olduğu durumlarda ise diyetle alınan yakıt maddeleri, vücutta başlıca yağ olmak üzere glikojen halinde de depo edilir. Bir dereceye kadar protein de yakıt olarak kullanılabilir. biyokimyaya genel bakış Yakıt Maddeleri • Yakıtlar vücutta metabolize edildiğinde ısı oluşur ve adenozin trifosfat (ATP) sentezlenir. Yakıtlar C02 ve H20'ya okside olarak enerji üretilir. a. Karbonhidratlar yaklaşık 4 kcal/g üretir. b. Proteinler yaklaşık 4 kcal/g üretir. c. Yağlar iki kattan daha fazla enerji üretirler (9 kcal/g). d. Alkol yaklaşık 7 kcal/g üretir. Genellikle kilo-kalori yerine kalori terimi kullanılmaktadır. Yakıtın oksidasyonu sonucu açığa çıkan ısı, vücut sıcaklığı için gereklidir. Yakıtın metabolizması sonucu oluşan ATP, biyokimyasal reaksiyonlar, kas kasılması ve diğer enerji gerektiren işlemler için kullanılır. A. Vücutta Yakıt Olarak Kullanılan Depolar Triaçilgliserol (trigliserid) a. Triaçilgliserol vücudun başlıca yakıt deposudur. b. Yağ dokusu, yakıtı çok etkili bir şekilde depolar. Gram başına daha fazla kalori ve diğer yakıt depolarından daha az (% 15) su içerir (kas dokusunun ise yaklaşık %80'i sudur). Yağlar daha fazla redükte oldukları için daha fazla enerji verirler. Glikojen • Glikojen depoları az olmakla beraber oldukça önemlidir. a. Karaciğer glikojeni açlığın erken dönemlerinde kan glukoz düzeyini korumada kullanılır. Karaciğer’de yaklaşık 70-100 gr glikojen bulunur ve kan şekeri düzeyini belli bir düzeyde tutabilmek için kanın içine devamlı glukoz bırakır. b. Bir saat süre ile yapılan bir egzersizde karaciğer glikojeninin yarısı kullanılır, ayrıca açlık durumunda azalır, karbonhidrattan zengin bir diyet alındığında artar. c. Kas glikojeni, kas kasılması için okside olur. Vücudumuzda depolanan karbonhidratların en büyük bölümü kas glikojenidir. Çünkü vücudumuzdaki kas kitle oranı karaciğer’e göre daha fazladır. Kastaki glikojen doğrudan kas hücresinde biriktirilerek kas kasılması sırasında ATP sentezinde görev üstlenir. Protein • Proteinler vücutta birçok yapıya (bağ doku, enzim, hormon vb) katılmasının yanı sıra enerji sağlamak için bir dereceye kadar yıkılabilir. Total vücut proteininin yaklaşık üçte biri yıkılabilir. Enerji sağlamak amacıyla çok fazla düzeyde proteinin okside olması vücut fonksiyonlarının ciddi olarak etkilenmesine neden olur. -Kas glikojeni tükendiğinde kan glukozundan yararlanılır. • Günlük enerji tüketimi ve gerekli kalori birçok faktör tarafından etkilenmektedir. • Bazal metabolik hız (BMH), yemekten 12 saat sonar, uyanık fakat dinlenme anında vücudun sadece yaşamsal fonksiyonlarını sürdürmeye yetecek kadar ihtiyacı olan enerji seviyesidir. -Kaba bir değerlendirmeyle: BMH = 24 kcal/kg vücut ağırlığı/gün a. Fiziksel aktivitenin günlük enerji harcamasına ilave edeceği enerji miktarı oldukça değişkendir. Bir kişi, bir dakika yürümekle 5 kalori (kcal) kadar harcayabilirken koşma esnasında bu miktar 20 kaloriye çıkabilmektedir. 3 www.e-tus.com -Bazal metabolizma hızı, canlının yaşı, vücut ağırlığı, boyu, cinsiyeti, çevre faktörleri gibi başlıca etkenlere göre değişkenlik gösterir. BİYOKİMYA b. Oldukça sedanter yaşayan bir kişi için günlük enerji ihtiyacı BMH'ın yaklaşık %30’u kadardır (~2200 kcal/ gün). Daha aktif bir kişi için bu miktar, BMH'ın %50 veya daha fazlası olabilir. BESiNLERiN SiNDiRiMi VE EMiLiMi Karbonhidratların sindirim ve emilimi a. Nişasta, bitkilerdeki karbonhidratın depo formudur ve diyetteki başlıca karbonhidrattır. 1) Tükürük alfa-amilaz (ağızda) ve pankreatik alfaamilaz (bağırsak) sayesinde nişasta disakkaridlere ve oligosakkaridlere parçalanır. 2) Bağırsak epitel hücrelerinin fırçalı kenarlarının yüzeyinde kompleks halde bulunan maltaz ve izomaltaz enzimleri ile nişasta glukoza kadar parçalanır. b. Sukroz (sakkaroz), maltoz ve laktoz (sindirilen disakkaridler), bağırsak epitel hücrelerinin yüzeyindeki komplekslerin bir parçası olan enzimlerce parçalanırlar. 1) Sükraz (sakkaraz) , sukroz (sakkaroz)’u fruktoz ve glukoza çevirir. 2) Laktaz, laktozu glukoz ve galaktoza çevirir. 3) Maltaz, maltozu 2 adet glukoza çevirir. • Ayrıca dekstrinaz enzimi dekstrini glukoza çevirir. Maltoz + H2O (Arpa şekeri) Laktoz + H20 (Süt şekeri) Sükroz + H20 (Çay şekeri) Dekstrin + (n - 1 )H20 Maltaz Laktaz Sükraz Dekstrinaz Glikoz + Glikoz Glikoz + Galaktoz Glikoz + Fruktoz n(Glikoz) c. Monosakkaridler (başlıca Glukoz, fruktoz ve galaktoz), bağırsak epitel hücreleri tarafından emilir ve kana geçer. www.e-tus.com 4 biyokimyaya genel bakış Ağızda Amilaz KH Dekstrin Maltoz Mide Sindirim 12 parmak bağırsağı Sekretin hormonu yok Pankreas uyarılır Kalp Amilaz Üst ana toplar damarı Nişasta+H20 Karaciğer üstü topları Kapı toplar damarı Kan damarı i salgılanır ve kana n verilir c Maltoz+H20 Villus Maltoz Sakkaroz+H20 Sukraz Laktoz+H20 Laktaz maltoz+dekstrin Glikoz+glikoz e b a ğ ı r s a k İnce bağırsak Glikoz+früktoz Glikoz+galaktoz Yağlar a. Triaçilgliserol diyet yağın %90’ ından fazlasını oluşturmaktadır. Geri kalan miktarı kolesterol esterleri, fosfolipidler ve esterleşmemiş (serbest) yağ asitleri oluşturur. Bitkisel ve hayvansal kaynaklı besinlerden elde edilirler. - Triaçilgliseroller ince bağırsakta safra tuzları tarafından emülsifiye edilir ve pankreatik lipaz tarafından triaçilgliserollerin 1. ve 3. C’nuna bağlı yağ asitleri uzaklaştırılır. Hidroliz sonucu 2-monoaçilgliserol ve serbest yağ asitleri oluşur. - Kolesterol esterleri kolesterol esteraz tarafından hidroliz edilirler böylece kolesterol ve serbest yağ asitleri meydana gelir. - 2-monoaçil-gliseroller ve yağ asitleri safra tuzları ile birlikte miçelleri oluşturur. Barsak mukoza hücrelerinin fırçamsı kenar membranına yaklaşırlar ve burada absorbe edilerek tekrar triaçilgliserollere dönüştürülürler. b. Triaçilgliseroller şilomikronlar içinde paketlenerek ince bağırsaktan karaciğere taşınır ve lenfatik sistem yoluyla kana geçerler. Proteinler a. Proteinlerin ağızda kimyasal sindirimi gerçekleşmez. b. Proteinler midede önce pepsin tarafından polipeptit ve amino asite ve daha sonra bağırsakta bir dizi enzim tarafından polipeptit, tripeptit, dipeptit ve amino asitlere kadar sindirilir. -Pankreas tarafından tripsin, kimotripsin, elastaz ve karboksipeptidaz enzimleri üretilir. Bu enzimler ince bağırsakta aktif hale getirilir. -Aminopeptidazlar, dipeptidazlar ve tripeptidazlar bağırsak epitel hücreleri ile ilişkilidir. 5 www.e-tus.com c. Amino asit karışımı bağırsak epitel hücreleri tarafından alınır ve bir kısmı burada metabolize edilirken diğer kalanı ise kana karışır. BİYOKİMYA Proteinlerin sindirimi (midede başlar, ince bağırsakta biter) HC1 Pepsinojen + SU Protein + SU eııterokiııaz Tripsinojen Polipeptit + aminoasitler Tripsin kimotripsin Kimotripsinojen Tripsin ve kimotripsin Küçük polipeptit + SU MİDE Pepsin daha küçük polipeptitler + aminoasitler Aminopeptıdaz ve karboksipeptidaz Daha küçük polipeptitler + SU Tripeptidaz, Dipeptidaz Tripeptitler + Dipeptitler + SU Glikoz Vitamin Amino asit tripeptıt+dipeptit Aminoasitler aminoasitler Yağ molekülü Yağ asidi Gliserol Hücre çekirdeği Şilomikron Kılcal Damar www.e-tus.com 6 Lenf damarı Bağırsakta bulunan besin maddeleri Bağırsak iç yüzeyindeki villuslardaki epitel hücreleri Bağırsak villuslarında bulunan lenf kılcalları ve kan damarları • Glikoz, aminoasitler, yağ asitleri, vitaminler bağırsak epitel hücreleri tarafından absorbe edilerek lenf kılcaklları ve kılcal kan damarları ile dolaşıma katılmaktadır. biyokimyaya genel bakış Dolaşımda Bulunan Sindirim Ürünleri a. Sindirim ürünlerinin kana geçmesinin ardından hormon düzeylerinde farklılıklar görülür. Kan glukoz düzeyinin artması ile insülin düzeyi yükselirken, glukagon düzeyi düşer fakat amino asitlere cevap olarak yükselir. Sonuçta karbonhidrat, yağ ve protein içeren bir yemekten sonra kanda glukagon düzeyi oldukça sabit kalır. b. Bağırsak epitel hücrelerinden absorbe edilen glukoz ve amino asitler hepatik portal ven aracılığıyla karaciğere gider. mg/100 ml YEMEK 120 100 GLUKOZ 80 µU/ml 120 80 İNSÜLİN 40 0 pg/ml 120 GLUKAGON 110 100 90 60 0 60 120 180 240 DAKİKALAR Diyet alımı sonrası glukoz metabolizması 1. Karaciğer dokusunda glukozun akıbeti Karaciğer hücreleri glukozu ihtiyaca göre enerji elde etmek amacıyla okside edebilir ya da fazla glukozu glikojen ve triaçilgliserollere çevirerek depolar. a. Acil enerji ihtiyacı olduğu durumda glukoz, karaciğer dokusunda C02 ve H20'ya okside olur. c. Diyetle alınan fazla glukoz, yağ asitlerine ve gliserole çevrilebilir. Bunlar birleşerek VLDL içinde karaciğerden kana salınan triaçilgliserolleri oluşturur. 2. Diğer dokularda glukozun akıbeti a. Beyin dokusu enerji için glukoza bağımlıdır. Enerji ihtiyacı için ATP üreterek glukozu C02 ve H20'ya okside eder. 7 www.e-tus.com b. Açlık durumunda karaciğerde depo halindeki glikojen, kan glukozunu normal düzeyde tutmak için kullanılır. BİYOKİMYA b. Kırmızı kan hücreleri mitokondri içermez bu yüzden glukozu piruvat ve laktata okside ederek kana salarlar. c. Kas hücreleri glukozu glikojen olarak depolayabilir ve bunu kontraksiyon sırasında kullanabilir. Ayrıca dolaşımdaki glukozu insülin aracılığıyla içine alır ve C02 ve H20'ya okside ederek kontraksiyon için gerekli ATP üretir d. Yağ hücreleri, glukozu insülin tarafından uyarılan bir işlemle içine alır. Bu hücreler glukozu enerji üretmek için okside ederler ve onu triaçilgliserol oluşturmak üzere gliserole dönüştürürler. Diyet alımı sonrası lipoprotein metabolizması 1. Besinlerle birlikte alınan yağlardan üretilen şilomikronların ve karaciğerde glukozdan üretilen VLDL'nin yapılarında bulunan triaçilgliserollerin kapillerlerde lipoprotein lipaz enzimi tarafından sindirilerek yağ asitleri ve gliserole dönüşür. 2. Yağ asitleri, yağ dokusu tarafından alınır ve triaçilgliserollere çevrilerek depolanır. Diyet alımı sonrası amino asit metabolizması • Diyetle alınan proteinlerden elde edilen amino asitler hücrelere girerek bazı yolaklarda kullanılır. -Proteinlerin yapı taşlarıdır. Ribozomlarda meydana gelen protein sentezinde amino asitlere gerek duyulur. Proteinlerin sentezi ve yıkımı süreklilik göstermektedir. -Amino asitler; hem, kreatin fosfat, epinefrin ve DNA ve RNA'nın bazları gibi azotlu bileşiklerin yapısına katılır. -ATP üretmek için okside olur. • Amino asitlerin depo formu yoktur. AÇLIK DURUMU • Yemekten sonra kan glukoz düzeylerinin düşmesi ile insülin seviyesi azalırken glukagon seviyesi artar ve sonuçta depo edilen yakıtların kana salınımı uyarılır. • Açlık durumunda enerji üretimi için gerekli olan glukoz ve keton cisimlerinin sentezi karaciğer dokusunda gerçekleşmektedir. • Kan glukoz düzeylerinin regülasyonunda karaciğer dokusunun rolü çok büyüktür. Beyin ve kırmızı kürelerde glukoz enerji için çok gereklidir. Beyin glukozu, C02 ve H20'ya okside ederken eritrositler piruvat ve laktata okside ederler. www.e-tus.com 8 biyokimyaya genel bakış Glikojenoliz • Glikojenoliz hormonal ve nöral sinyallere yanıt olarak karaciğerde hepatosit hücrelerinde ve kasta miyosit hücrelerinde gerçekleşir ve depo glikojenin yıkımı demektir. Besin alımından yaklaşık 2-3 saat sonra karaciğerde glikojenoliz gerçekleşmeye başlar. Karaciğer heaptosit hücrelerinde glikojen depolarını yıkılmaya başlar ve glukoz kana salınır. Kana karışan glukoz, dokular tarafından alınır ve okside edilir. Glukoneogenez • Uzamış açlıkta hepatik glikojen depoları tükenir ve laktat, piruvat, gliserol, oksalat, α-ketoglutarat ve α-ketoasitlerler gibi prokürsörlerden glukoz sentezlenir. 1. Kan glukoz düzeyinin korunması için glukoneogenez büyük önem taşımaktadır. 4-6 saatlik açlık durumunda karaciğer glukoneogenez işlemine başlar, 24- 30 saat içerisinde, karaciğer glikojen depoları boşalır. 2. Laktat, gliserol, amino asitler, propionat glukoneogenez için karbon kaynakları olmaktadır. a. Laktat en önemli glukoneogenez prekürsörüdür. Egzersiz yapan kastan veya kırmızı küreler tarafından üretilir. b. Yağların ve gliserofosfolipidlerin omurgası olan gliserol yağ dokusunda triaçilgliserollerin yıkımı sonucu elde edilir. c. Amino asitler özellikle alanin kas proteininden elde edilir. (lösin ve lizin hariç diğer glukojenik amino asitler glukoneogenezde kullanılır) 9 www.e-tus.com d. Propionat glukojenik olan tek yağ asitidir. Tek karbon sayılı yağ asitlerinin oksidasyonu sonucu oluşur (minör kaynak). BİYOKİMYA Karaciğer dokularında keton cisimlerinin üretimi 1. Glukagon düzeyleri yükseldikçe yağ dokusu, triaçilgliserol depolarını yağ asitlerine ve gliserole yıkarak kana salar. 2. Beta-oksidasyon işlemiyle karaciğer yağ asitlerini asetil KoA'ya çevirir. 3. Asetil KoA, karaciğer tarafından kullanılarak keton cisimleri (asetoasetat ve β-hidroksibütirat) sentezlenir. Karaciğer keton cisimlerini okside edemez ve onları kana salar. Açlık Durumunda Yağ Dokusu 1. Glukagon düzeyleri yükseldikçe, yağ dokusu triaçilgliserol depoları yıkılır, karaciğer, yağ asitlerini keton cisimlerine ve gliserolü glukoza çevirir. 2. Kas gibi dokular, yağ asitlerini C02 ve H2O'ya okside ederler. Açlık Durumunda Kas Dokusu 1. Kas proteininin yıkımı gerçekleşir. Açlıkta kas proteini yıkılır, amino asitler açığa çıkar; bunlar, kısmen kasta metabolize olur ve başlıca alanin ve glutamin halinde kana salınır. Bağırsak ve böbrek gibi dokular glutamini metabolize ederler. Ürünler (başlıca alanin) karaciğere giderek, karbonları glukoz ve keton cisimlerine ve azotu üreye çevrilir. 2. Yağ asitlerinin ve keton cisimlerinin oksidasyonu gerçekleşir. Yağ asidi oksidasyonu çok arttığında karaciğer tarafından büyük miktarlarda keton cisimciği oluşturulur. Açlıkta keton cisimlerinin düzeyi çok yüksektir. Üretildikleri tek yer karaciğerdir. Ekstrahepatik dokular keton cisimlerini enerji kaynağı olarak kullanabilirken karaciğerin kendisi kullanamaz. Egzersizde kas, kandan gelen glukoz, yağ asitleri ve keton cisimlerini olduğu kadar kendi glikojen depolarını da kullanabilir. UZAMIŞ AÇLIK DURUMU • Uzamış açlıkta bazı metabolik değişiklikler görülmektedir. a. Kas, keton cisimlerini minimum düzeyde kullanarak, enerji üretimi için yağ asitlerini okside eder. b. Keton cisimlerinin kas tarafından kullanımı azaldığından, kandaki keton cisimleri düzeyi yükselir. c. Beyin enerji ihtiyacı için keton cisimlerini kullanarak okside eder. Beynin glukoz kullanımı düzeyi azalırken, %60-70 oranındaki üretilen enerjiyi keton cisimlerinden elde etmeye başlar. d. Karaciğerde meydana gelen glukoneogenez azalır. e. Kas proteini korunur (örn. Glukoneogenez için daha az kas proteini yıkılır). f. Amino asitlerin glukoza çevrilmesindeki azalma nedeniyle uzamış açlıkta amino asit azotundan, bir gecelik açlığa nazaran daha az üre üretilecektir. www.e-tus.com 10 • Uzamış açlıkta yağlar başlıca enerji kaynağıdır. Kısa süreli açlıkta beyin ve eritrosit dışındaki diğer organlar yağ asiti ve ketonları enerji kaynağı olarak kullanırlar. • Açlığın uzamasıyla birlikte vücuttaki fonksiyonel proteinlerin korunması ve yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesi için enerji kaynağı olarak yağ depoları kullanılır. biyokimyaya genel bakış ORGANİK KİMYA Atom • Bir elementin kimyasal ve fiziksel niteliklerini taşıdığı var olabilen en küçük yapı taşıdır. Atom çekirdek ve yörünge olmak üzere iki kısma ayrılır. Bu taneciklerden proton ve nötron atomun çekirdeginde, elektron ise çekirdegin dışındaki yörüngede bulunur. Elektron Proton Nötron Çekirdek • Atom, elektron ve proton sayısı eşit olan elementtir. 1. Yüzden fazla çeşit atom bulunur. Bunların bazıları diğerleriyle birleşerek molekülleri ve bileşikleri oluştururlar. Örneğin bir oksijen atomu, iki hidrojen atomuyla birleşerek bir su molekülü yapar. 95.84 pm 104.45 HİDROJEN BAĞI H20 2. Her atomun ortasında bir çekirdek vardır. Çekirdek, iki parçacıktan oluşur: Proton ve nötron. Üçüncü bir parçacık ise çekirdeğin etrafında dönen elektrondur. b. Protonlar (+) yüklü, elektronlar ise (-) yüklüdür. Nötronların elektrik yükü yoktur (nötrdür). Elektrik yükü zıt olan parçacıklar birbirini çeker. Atom altı parçacıkları birarada tutan bu elektrik yükleridir. c. Atomların elektron ve proton sayıları eşittir ve taşıdıkları elektrik yükü miktarları aynıdır. Bu nedenle atomlar nötrdür ve elektrik yükleri toplamı sıfırdır. 11 www.e-tus.com a. Elektronlar tüm bu parçacıkların en küçüğüdür; kütleleri protonun kütlesinin sadece 1/1840'ı kadardır. BİYOKİMYA d. İyon, bir atomun elektron kazanması veya kaybetmesi durumunda oluşan elektrik yüklü parçacıktır. e. Nötronların bir görevi de protonları bir arada tutmaktır. Nötron sayısı proton sayısına göre göreceli olarak fazla olan çekirdekler, çoğunlukla parçalanır ve radyasyona neden olur. 3. Bir atomdaki protonların sayısına atom numarası denir. Bir elementin atom numarası bilinirse hangi element olduğu söylenebilir. 4. Bir atomdaki proton ve nötronların toplam sayısına o atomun kütle numarası denir. Elektronlar bu hesaba katılmaz, çünkü kütleleri çok düşüktür. Bileşik • İki veya daha fazla elementin kimyasal bir reaksiyonla birleşmesi sonucu özelliklerini kaybederek oluşturdukları yeni maddeye bileşik denir. Örneğin sodyum klorür bir bileşiktir. • İki çeşit bileşik vardır: kovalent ve iyonik bileşik 1. Ametal atomları kararlı yapıya ulaşmak için son yörüngedeki bazı elektronlarını ortaklaşa kullanırlar. Atomlar arasında elektronların ortaklaşa kullanılmasıyla oluşan bağa kovalent bağ, oluşan yapıya da kovalent bileşik denir. Örneğin iki hidrojen atomu elektronlarını ortaklaşa kullanarak aralarında kovalent bağ oluşturur. Böylece her bir hidrojen atomu kararlı hale gelir. Hidrojen gibi birçok ametal başka ametallerle bileşik oluştururlar. CO, H2O, NO2, CO2 bunlardan bazılarıdır. www.e-tus.com 12 biyokimyaya genel bakış • Örneğin H2O molekülünde oksijen atomunun son temek enerji düzeyi dolmamıştır (6 elektron). Hidrojen atomu 1 elektrona sahiptir. Kararlı yapıyı oluşturmak üzere değerlik elektronları paylaşılarak kovalent bağın gerçekleşmesiyle kovalent bileşikler meydana gelir. 3. İyonik bileşikler, metallerle (ısı ve elektriği iletir) ametaller (ısı ve elektriği iletmez) arasında elektron alışverişiyle doğan (+) ve (-) yüklü iyonlar arasındaki elektrostatik kuvvete dayanan kimyasal bağ yapısıdır. Oluşan bağa iyonik bağ denir. Örneğin, NaCl, KCl, NaF, MgCl2 gibi. Elektron alışverişi Elektron ortaklaşa kullanılır İyonik Bağ - İyonik Bileşik Kovalent Bağ - Molekül Bileşik • 3.Molekül, elementleri ya da bileşikleri oluşturan ve onların özgül niteliklerini taşıyan en küçük birim www.e-tus.com 13 BİYOKİMYA Karbon atomlarının isimlendirilmesi • Bir organik bileşikteki karbonlar en okside karbon içeren bileşikten başlayarak numaralandırılır veya Greek harfleriyle gösterilir. En okside grubun yanındaki karbon α karbonudur. OH O I II CH3 - CH – CH2 – C - OH 4 3 2 γ β α 1 • Hidroksi bütirat (β-hidroksibütirat)’ın numaralandırılması Biyokimyasal bileşiklerdeki fonksiyonel gruplar • Fonksiyonel grup büyük bir molekülün bir parçasıdır; kendine özgü kimyasal davranışlara sahip bir atom veya atomlardan meydana gelen bir gruptan meydana gelmiştir. Alkoller, aldehidler, ketonlar, karboksil grupları, anhidridler, sülfidril grupları, aminler, esterler ve amidler. Bütün bunlar biyokimyasal bileşiklerin önemli bileşenleridir. O II —C–H aldehit H H H H H H I I I I H— — —C—C— —C = C— —C C— I I H H H H alkin alken alkan fenil X OH NH2 I I I I I —C— —C— —C— —C— O —C— I I I I I alkil halojenür eter amin alkol (X = F, Cl, Br, I) O O O O II II I II II —C–O–C— —C–NH2 —C–OH —C— I keton karboksilik asit ester amid Biyokimyasal reaksiyonlar www.e-tus.com 14 1. Reaksiyonların sınıflandırması reaksiyona giren fonksiyonel gruplara göre yapılır (örn. Esterleşme, hidroksilasyon, karboksilasyon ve dekarboksilasyonlar). 2. Oksidasyonlar: Sülfidril gruplarının disülfidlere, alkollerin aldehidlere ve ketonlara, aldehidlerin karboksilik asitlere oksidasyonu sıklıkla gözlenir. a. Bu oksidasyonların birçoğu redüksiyonlarla geri döner. b. Oksidasyon reaksiyonlarında, elektronlar kaybedilirken, redüksiyon reaksiyonlarında ise elektronlar kazanılır. biyokimyaya genel bakış c. Besinler okside oldukça, elektronlar serbestleşir ve elektron transport zincirine geçerler. Adenozin trifosfat (ATP) meydana gelir ve vücudun çeşitli fonksiyonlarını yürütmek için enerji sağlanmış olur. KLİNİK BİLGİLER 1. Kistik Fibrozis Hastalığı • Kistik fibrozis ölüme neden olabilen en sık gözlenen genetik bir hastalıktır. Otozomal resesif geçiş gösterir. Beyaz ırkta 25 kişide 1 kişi taşıyıcı olup 2000-3000 yeni doğanda bir kişi hastalıktan etkilenmiştir. Klor iyon kanallarının proteinleri defektlidir ve hem ekrin, hem de ekzokrin gland fonksiyonları etkilenmiştir. Pulmoner hastalıklar (en sık) ve pankreas yetersizliği sıklıkla gözlenir. Besinler özellikle de yağlar ve proteinler kısmen sindirilir, steatore ve buna bağlı nutrisyonel yetersizlikler gelişir. Tanıda yenidoğan taraması (kanda immunreaktif tripsinojen artışı) ter testi (terde sodyum ve klor artışı) ve genetik testler (CFTR geninde mutasyonlar) yapılmaktadır. 2. Nontropikal Sprue (Çölyak) Hastalığı • Tropikal olmayan sprue (yetişkin çölyak hastalığı), tahıl ürünlerinin yapısında bulunan bir protein olan glutene karşı gelişen bir reaksiyon sonucu meydana gelir. Bağırsak epitel hücrelerinda hasar izlenir ve malabsorpsiyon gözlenir. Genel semptomlar; steatore, diyare ve kilo kaybıdır. 3. Kwashiorkor Hastalığı • Kwashiorkor genellikle diyetin kalori yönünden normal, protein yönünden düşük olduğu üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan çocuklarda gözlenir. Diyetteki proteinin yetersiz oluşu, protein sentezinde bir azalmaya neden olacak ve sonuçta bağırsak epitel hücrelerinin rejenerasyonu etkilenecek ve böylece problem malabsorpsiyonla daha da karmaşık hale gelecektir. Hepatomegali ve şiş karın sıklıkla gözlenir. 4. Marasmus • Marasmus, protein ve kalori eksikliği sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Uzun süreli açlıklar, aşırı ağırlık kaybı ve sonunda ölüm görülmektedir. 5. Aşırı Proteinli Diyet Sonucu Gelişen Durumlar • Yüksek protein içerikli beslenme kalori yönünden çok düşükse ve protein düşük biyolojik değere sahipse (örn. Diyette esansiyel amino asitler bulunmuyorsa), negatif azot dengesi gelişir. Vücut proteini amino asitler halinde yıkılır ve glukoza dönüşür. Kalp kasındaki bir azalma ölüme yol açabilir. Alınan protein içeriği yüksek biyolojik değere sahip olsa bile amonyak ve üre düzeyleri artarak böbrekler üzerine baskı oluşturacaktır. 6. Hipertiroidizm 15 www.e-tus.com • Tiroid bezinin fazla hormon sentezlemesi sonucunda ortaya çıkan tabloya hipertiroidi denir. Hipertiroidinin birçok sebebi olmakla beraber, Graves hastalığı, toksik multinodüler guatr ve soliter tiroid adenomu özellikle önemli olanlardır. Hipertiroidizmin en sık gözlenen formlarından biri Graves hastalığıdır. Bu hastalıkta vücut, tiroid bezini uyaran antikorlar üreterek tiroid hormon fazlalığına yol açar. BMH'de artış, büyük tiroid (guatr), çıkıntılı gözler, sinirlilik, tremor, çarpıntı, aşırı terleme ve kilo kaybı ile karakterizedir.