EMBRİYOLOJİ Embriyoloji 2 hücre ile başlar. Spermium ve ovum birleşirler ve zigotu oluştururlar. Canlı yaşamı çeşitli mekanizmalarla (hücre bölünmesi, hücre göçü, hücre büyümesi ve farklanması) ontogeni adı verilen bir dizi evreleri içerir. Bu evreler iki ana gruba ayrılır: 1. Prenatal gelişim evreleri 2. Postnatal gelişim evreleri 1. Prenatal gelişim evreleri: a. Gametogenez: Spermatagonez ve oogenez(erkek ve dişi gametlerin oluşum evresi) b. Fertilizasyon ( döllenme ): Erkek cins hücreleri spermiumlardan bir tanesi şanslı spontan olarak ovumu döller ve iki haploid hücreden diploid zigot oluşur. Zigot oluştuktan sonra bir dizi bölünmeye uğrar. Buna yarıklanma evresi denir. c. Yarıklanma evresi: Zigot çok hücreli hale gelir. d. Bilaminar Germ Diski Oluşumu: Endoderm ve ektoderm bu evrede oluşur. e. Trilaminar Germ Diski Oluşumu: Her 3 germ yaprağı da bu evrede oluşur. f. Organogenez: Organların gelişim basamağı g. Organların histolojik olarak farklanması Organogenez ve organların histolojik olarak farklanması prenatal dönemde başlar postnatal döneme sarkar ve 25 yaşında tamamlanır. 2. Postnatal gelişim evreleri: a. Neonatal(yeni doğan dönem) b. Bebek (infant) c. Çocukluk d. Ergenlik (puberte) e. Gençlik (adolesans) f. Erginlik (adult) g. Yaşlılık (senilite) Gametogenez Döllenmenin olabilmesi için erkek ve dişi hücrelerinin olgunlaşması gerekir. İşte bu olgunlaşma evresine gametogenez denir. Gametogenezin erkekte gelişenine spermatogenez dişide gelişenine oogenez adı verilir. Sonuçta oluşan olgun eşey hücreleri haploid sayıda kromozom ve DNA içeren hücrelerdir. SPERMATOGENEZ Pubertaya kadar tüm erkek cins ya da eşey hücreleri spermatagonium evresinde dinlenme halinde kalırlar. Spermatogenez pubertayla birlikte başlar ( 13–16 yaş ) ve erkelerde hızı yavaşlamakla birlikte yaşlılığın son dönemlerine kadar sürebilir. 1. Spermatositogenez 2. Mayoz bölünme 3. Spermiyogenez 1 Spermatositogenez’de spermatogonium A’lar bir dizi mitoz bölünme gerçekleştirirler ve sürekli spermatogonium A’ları oluştururlar. Bu bölünmenin sonucunda oluşan spermatogonium A’ların bir kısmı mitoz bölünme göstererek spermatogonium B’leri oluşturur. Oluşan spermatogonium B’ler mitoz bölünme ile primer spermatositi meydana getirirler. Spermatogonium B’ye dönüşemeyen spermatogonium A’lar stem hücre olarak kalır. Spermatositogenez burada tamamlanır. Daha sonra primer spermatositler 1. mayoz bölünmeye ( 1.mayoz bölünmeye redüksiyon = indirgenme bölünmesi de denir ) girerler ve sekonder spermatositi oluştururlar. 1. mayozun çok uzun profaz evresi vardır. 22 gün civarında sürer. 1. mayozun profaz evresinde krossing-over oluşur ve genetik çeşitlilik sağlanır. Spermatogonium A mitoz mitoz Spermatogonium A Spermatogonium B Primer Spermatosit (2n) I.mayoz Sekonder spermatosit (n) II. mayoz Spermatit I. mayozun başında diploid kromozomlu iken I. Mayozun sonunda haploid kromozom sayısı olur. Haploid kromozoma sahipken diploid miktarda DNA’ya sahiptir. Daha sonra sekonder spermatositin II. mayozu geçirmesi ile de spermatit adı verilen hücreler oluşur. II. mayozda kromozom sayısı değişmez ancak DNA sayısı yarıya iner. Daha sonra spermiyogenez başlar. 2 SPERMİYOGENEZ Spermiyogenez sırasında spermatitler sertoli hücreleri ile bir iş birliği yaparlar. Spermatitten olgun spermium oluşumuna kadar geçen süreç sertoli hücresi sitoplâzmasında gerçekleşir. Yeni oluşan spermatitler birbirlerine protoplazmik köprüler ile bağlıdırlar. Bu bağlantıları ile birlikte sertoli hücresi sitoplâzmasına doğru girerler ve burada bir dizi gelişim evresi geçirirler. Bu evreler: Golgi evresi: Spermatit granüler ER’sinde üretilen hidrolitik enzimler golgi kompleksine gelir. Çeşitli değişiklikler geçirerek golginin trans yüzünden salınırlar. Bu granüllere “proakrozomal granül” adı verilir. Bu granüller birleşerek akrozom vesiküllerini oluştururlar. Bu akrozomal vezikül çekirdek zarına yapışık olarak yerleşir. Bu vezikül aynı zamanda spermiumun ön kutbunu da belirler. Bu evrede sentrioller çekirdek bölgesinden uzaklaşır ve bir tanesi flagellumun aksonemini ( 9 çift periferde, 2 tane merkezde mikrotubulus yapısı içeren, kuyruğun iskeletini oluşturan yapı ) oluşturur. Başlık ( Şapka ) evresi: Bu evrede akrozom vezikülü büyür ve vezikülün zarı çekirdeği kısmen sarar. Son büyüklüğüne ulaştığında bu yapı artık akrozom olarak bilinir. . Akrozom evresi: Akrozom yapımı tamamlanmıştır. Çekirdek koyu renkli, küçük, armut şekilli bir yapı kazanmıştır. Bu arada distal sentriolden çıkan mikrotubuluslar aksonem denilen yapıyı oluşturur ve kuyruk uzamaya başlar. Mitokondriumlar (Mt) boyun bölgesinde aksonemi çevrelerler. Spermiumun flagellumu meydana gelir. Maturasyon (olgunlaşma) evresi: Mitokondriden oluşan bir kılıf gerekli enerjiyi sağlar. Spermatitler bu evrede birbirlerinden ayrılırlar. Bunlar arasındaki protoplazmik köprüler ortadan kalkar ve fazla stoplazmik kısımlar atılır. Bu atılan sitoplâzma parçalarına “rezidüel body” adı verilir. Bu rezidüel bodyler sertoli hücresi tarafından fagosite edilirler. Oluşan yeni hücreler olgun spermiumlardır. Seminifer tübül lümenine atılırlar. Bunların hareket ve dölleme yetenekleri yoktur. Hareket yeteneklerini ductus epididimis’te (yardımcı bezlerin salgıları ile ); dölleme yeteneklerini ( kapasitasyon ) ise dişi genital kanallarda kazanırlar. 3 Spermium, dişi boşaltım yollarında ise süper aktivasyon yeteneği kazanır. Bu spermiumlardan en güçlüsü seçilerek ovumu döller. Baş kısmını akrozom sarar. Akrozom hidrolitik enzimleri içerir. Bunlar ovumun zona pellicudasını delme yetisindeki enzimlerdir. Dolayısıyla fertilizasyon için gereklidir. Akrozom içinde yer alan hidrolitik enzimlerin başlıcaları şunlardır: 1Hyaluronidaz 2Nöraminidaz 3Aril sülfataz 4Asit fosfotaz 5Akrozin ( tripsin benzeri proteaz ) Spermiumun kuyruk kısmı 4 parçadan oluşur. Boyun bölgesi baş kısmını kuyruk bölgesine bağlar. Boyun bölgesinde başlayan aksonem kuyruk boyunca uzanır. Orta parça aksonemin çevresinde çok sayıda mitokondri ile çevrilidir. Hareket için orta parçanın son bölgesinde bir kalınlaşma yer alır. Bu kalınlaşmaya annulus adı verilir. Bu kalınlaşma mitokondrili orta parçanın bittiğinin göstergesidir. Esas parça kuyruğun en uzun parçasıdır. Esas parçada aksonemin çevresinde bir fibröz kılıf bulunmaktadır. Son parçada sadece aksonem bulunur. ERKEK GENİTAL SİSTEMİ Bir çift testis, boşaltım kanalları ve yardımcı bezlerden oluşur. Testis içerisinde seminifer tubulus (=tubulu seminiferi contorti=kıvrımlı seminifer tubulusları) adını verdiğimiz yapılar vardır. Spermiyogenez bu tubulusların lümeninde gerçekleşir. Bir seminifer tübülü enine kestiğimizde şöyle bir dizilim görülür; Tabanda spermatogoniumlar vardır. Üstte spermatosit 1’ler,onun üstünde spermatosit 2’ler ve en üstte de spermatitler vardır. Aralarında şekilsiz sertoli hücreleri bulunur. Spermatogenez seminifer tubulusların farklı yerlerinde farklı sürelerde biter. Bu yüzden sürekli bir sperm üretimi vardır. 4 Sertoli Hücreleri Uzun, prizmatik, büyük hücrelerdir. Lateral hücre membranları birbirleriyle bağlantı kompleksleri kurarak tubulus lümenini iki kompartımana ayırırlar. Bu bölmelerin altta olanına bazal kompartıman üstte lümene yakın kısmına adluminal kompartıman denir. Bu sertoli hücrelerinin arasında oluşan bağlantı kompleksleri aynı zamanda kan-testis bariyerini de oluşturur. Bariyer? → Kromozom sayısı indirgenmiş spermatogenik hücreler vücut immun sistemi (kandaki antikorlar) tarafından yabancı hücre olarak algılanır. Çünkü kandaki hücrelerden farklı sayıda kromozom içerir. Bunu önlemek için de bu hücrelerle kan arasında bir bariyer oluşturulması gerekir. 5 Fonksiyonları: 1. Kan-testis bariyerini oluşturur. 2. Spermatit hücrelerin desteklenmesini ve bağlanmasını sağlar. 3. ABP (=androjen binding protein) salgılar. Androjen (= testosteron) dıştaki bağ dokuya verilir. Spermatogenezin olaylanabilmesi için testosteron gereklidir. 4. Spermatit stoplazmik artıklarının fagosite edilmesi 5. MİF salgılar (= Müller inhibiting factor * Dişi embriyoda Müller kanalının baskılanmasını ve inhibe edilerek wolf kanalının kullanılmasını sağlar). 6. İnhibin salgılar ( Hipofizden FSH salgılanmasını inhibe eder. Dolayısıyla da spermatogenez hızını kontrol eder → FSH kanda azalınca testesteron da azalır, spermatogenez yavaşlar.) 7. Lümene verilen früktozdan(→ beslenmeyi sağlar) zengin semeni( = ejekülat = testis sıvısı) salgılar. 8. Testiküler transferrin salgılanır. Spermiumların demir ihtiyacını karşılar ( demiri kandan alır.) Leydig Hücreleri İnterstisyel alanda bulunurlar. Tek görevi vardır: testesteron salgılar. Testesteron steroid yapıda bir hormondur. Dolayısıyla leydig hücreleri steroid sentezi yapan hücre yapısına sahiptir. *SER, lipit ve tübüler kristalı mitokondri; bu üç yapı steroid sentezinden sorumlu hücrelerde bulunan yapılardır. OOGENEZ ve OVULASYON Oogenez sonucunda ovum oluşur ve oogenez olayı ovaryumda gerçekleşir. Ovum ovaryumlarda oluşturulur ve tuba uterinaya verilir. Dişi genital sisteminde bir çift ovaryum bir çift tuba uterina ve bir de uterus vardır. Uterus vagina ve dış genital organlarla devam eder. Oogenez olayı ovaryumda gerçekleşir. Oluşan ovum tuba uterinanın fimbria adlı çıkıntıları tarafından kapılır ve tuba uterina içine alınır. Tuba uterinanın 2/3 üst kısmında fertilizasyon oluşur ve zigot meydana gelir. Uterusa kadar olan bölge yarıklanır. Uterus duvarına yaklaştığı anda blastosit evresi oluşur. Gelen zigot uterus duvarlarına tutunur. Dişide ovulasyon menarş ile başlar. Pubertada gerçekleşir ve menopoza kadar devam eder. Bu durum her 28 günde bir tekrarlanır. Bu 28 gün (+,-) bir hafta değişebilir. Ovaryumların iki işlevi vardır. Oogenez ve siteroidogenez. Yani ovaryumlar aynı zamanda bir endokrin organdır. Östrojen, progesteron ve az miktarda testosteron sentezlerler. OOGENEZ İki evrede gerçekleşir. 1. Doğum öncesi olgunlaşma evresi (prenatal) 2. Doğum sonrası olgunlaşma evresi (postnatal) Prenatal olgunlaşma evresinde premordial germ hücreleri genetik olarak dişi olan gonadlarda mitozla çoğalarak oogoniumları meydana getirir. Bu arada oogoniumun bir kısmı mitozla bölünürken bir kısmı da büyüyerek primer oositleri oluşturur. Primer oositlerin DNA’ları replike olur ve I. Mayoz bölünmenin profaz safhasına girerler. Bu gelişimin 3. ayında gerçekleşir. 5. ayda toplam oogonium sayısı 7 milyon civarına ulaşır. Bu dönemde hem oogoniumlarda hem de primer oositlerde atrezi görülür. Bu gerileme sonucunda eşey hücreleri dejenere olurlar ve 8. ayda oogoniumların tamamı dejenere olur. Sağlam kalan primer oositlerin tamamı 8. ayda I. Mayoz bölünmenin profazına girerler. Primer oositler TKYE hücreleri ile çevrelenerek premordial folikülleri oluştururlar. 6 Postnatal olgunlaşma evresinde doğuma yakın tüm primer oositler I. Mayozun profazını tamamlarlar. Ancak I.metafaz yerine dictiyoten adı verilen bir dinlenme evresine girerler. Primer oositler bu evrede uzun süre kalırlar. I. Mayoz bölünmeyi pubertadan hemen önce ilk ovulasyon sırasında tamamlarlar, bu uzun süreli dinlenmeyi sağlayan TKYE hücrelerinden salınan OMİ(oosit maturasyon inhibitörü) dir. Doğumda tüm primer oosit sayısı 700 bin ile 2 milyon arasındadır. Pubertaya ulaşmış bir genç kızda her iki ovaryumda toplam 400bin oosit vardır. Puberta ile birlikte hipotalamustan gonodotropin relasing hormon (GnRH) salgılanır. Bu da adenohipofizden LH ve FSH salgılanmasını uyarır. FSH, foliküllerin büyümesini sağlar. LH ise ovulasyonu indükler. LH’ın pik yaptığı gün 28 günlük periyodun 14. günüdür. Bu 14. günde ovulasyon gerçekleşir. Buna ovaryal siklus adı verilir. 0–14 gün: Foliküler evredir bu evrede FSH baskındır ve foliküller gelişir. 14. gün: LH maksimuma ulaşır. Ovulasyon gerçekleşir. Ve ovumun atıldığı bölgede LH etkisi ile corpus luteum oluşur. 14–28 gün: Ovaryal siklusun eşzamanlısı. Uterus endometriumu dediğimiz mukozada meydana gelir. İlk 14 günde endometriumda östrojen etkisiyle bazı değişikler oluşur. Östrojen poliferatif bir hormondur. Dolayısıyla endometriumda poliferasyona neden olarak endometrium duvarına kalınlaşma sağlar. 14. günde ovaryal siklusta LH pik yaptığı anda corpus luteum oluşur. Corpus luteumdan progesteron ağırlıklı salgı yapılır. Buda endometriumda sekresyona neden olur. Bu evreye sekresyon evresi denir. Ovulasyonda fertilizasyon olmuşsa 5–6 gün sonra endometrium duvarına endometriuma implante olur. Glikojen ise gömülü blastositin beslenmesini sağlar. 7 Folikül Gelişimi: Primordiyal foliküllerin farklanmasıyla başlar. Farklanma başlamadan önce folikül 30 mikrometre çaplıdır. Tek katlı yassı folikül epiteli ile çevrilidir. Primer oosit büyür ve çevre folikül epiteli önce tek katlı kübik daha sonra tek katlı prizmatik şekil kazanır. Bu aşamadan sonra çevre folikül epiteli çok katlı bir yapı kazanır. Tek katlı folikül hücreleri ile çevrili foliküllere tek katlı primer folikül, çok katlı folikül hücreleri ile çevrili foliküle de çok katlı primer folikül adı verilir. Çok katlı folikül epiteli çevresinde ovaryum bağ dokusundan gelen teka tabakası oluşur. Bu aşamada oosit ile folikül hücrelerinin birlikte oluşturduğu bir zar olan zona pellicuda oosit ile folikül hücreleri arasında gelişir. Teka tabakası bol miktarda kan damarı ve çok sayıda hücre içeren bir teka interna tabakasını ve bunun dışında sıkı bağ dokusu yapısındaki teka externa tabakasını oluşturur. Teka interna hücreleri daha sonra steroid sentezleyen hücrelere dönüşürler. Ancak teka externa hücreleri fibroblast benzeri yapılarını korurlar. Folikül hücreleri çoğalarak granülosa adını alır. Folikülün bir tarafında çoğalarak oositi folikülün bir köşesine iterler. Yani oosit folikül içerisinde exentrik olarak yerleşir. Bu aşamada folikül 0,2 mikrometre çapa ulaşmıştır ve folikül hücreleri arasında içi sıvı dolu boşluklar oluşmaya başlar. Bu sıvıya folikül sıvısı ya da likör folikülü adı verilir. Bu sıvı hyalurinik asitten zengindir. Ayrıca yapısında steroid ve gonodotropik hormonları barındırır. Sıvı miktarı arttıkça içi sıvı dolu boşluklar birleşir ve at nalı şeklinde antrum adı verilen bir tek boşluğu oluşturur bu yüzden bu foliküle antral folikül (= seconder folikül = vesiküler folikül) adı verilir. Bundan sonraki aşamada folikül büyümeye devam eder, antrum genişler, folikül sıvısı miktarı artar. Granülosa hücreleri oosite yakın bölgede çok tabakalı, folikülün diğer bölgelerinde tek ya da az tabakalı olarak gözlenir. Bu foliküle ise graff folikülü (=tersiyer folikül) adı verilir. Graff folikülünde oosit kendini foliküle bağlayan hücrelerle birlikte folikülün içerisine doğru bir tepecik oluşturur. Bu yapıya cumulus oophorius (yumurta tepeceği) adı verilir. Bunun yanı sıra granülosa hücrelerinden oluşan ışınsal düzenlenmiş tek tabakalı hücre grubu oositi çevreler. Bu tabakaya da corona radiata verilir. Bu aşamada primer oositin çapı 125-150um bir büyüklüğe ulaşmıştır. Tüm folikülün çapı 20 mm dir. Oositi foliküle bağlayan granülosa hücreleri arasında folikül sıvısı birikmeye başlar, hücreler arası bağlantı zayıflar ve oosit folikülle bağlantısını kopararak folikül içerisinde yüzmeye başlar. Yine bu aşamada graff folikülü ovaryum yüzeyinde 1cm'lik bir çıkıntı yapar. Folikül duvarı incelir ve damarsız bir yapı kazanır. Teka interna hücreleri östrojenleri sentezlemeye başlar. 8 OVULASYON LH pik yapar. Tersiyer folikülü stigma denilen tepeciği oluşturur. Bu tepecik ovaryum yüzeyine doğrudur. Stigmada kan damarı bulunmaz. Ovulasyon LH piki ile oluşur ve I. Mayoz bölünme ya ovulasyondan hemen önce ya da ovulasyon sırasında tamamlanır. Bu I.mayoz bölünme sonunda bir seconder oosit bir tanede polar cisimcik oluşur her ikisi de 23 kromozoma sahiptir ve 2n sayıda DNA içerir. Seconder oosit II. Mayoz bölünmeye girer ve II. mayozun fertilizasyonla tamamlanan stigma LH piki ile balon şeklinde şişer ve 1dk içerisinde yırtılır. Seconder oosit bir miktar folikül sıvısı corona radiatası ile birlikte periton boşluğuna atılır ve burada tuba utherinanın fimbriaları tarafından yakalanır ve tüp içerisine alınır. 9 Corpus Luteum Oluşumu: Ovulasyonda seconder oosit atıldıktan sonra graff folikülünün kalan kısmında teka interna içeriye doğru çöküntüler yapar. Teka damarları yırtılır ve ortaya çıkan kan, folikül içerisine dolar. Dolayısıyla oluşan bu yapı “corpus luteum hemorojiam” adı verilir. Granülosa ve teka hücreleri büyür ve içlerine lipit ve lutein pigmenti birikir. Lutein sarı renkli bir madde olduğu için oluşan bu yapıya corpus luteum (sarı cisim) adı verilir. Oluşan bu yapı östrojen ve progesteron salgılar. Eğer gebelik gerçekleşmiş ise corpus luteum gebelik corpus luteumu adını alır ve işlevini gebeliğin 9–10. haftalarına kadar sürdürür. 9–10. haftalardan sonra gerilemeye başlar. Ancak gerilemesine rağmen az miktarlarda salgı aktivitesini korur. Bu aşamada salgıları arasında relaxin denilen hormon vardır. Relaxin uterus kaslarının gevşemesini sağlar. Eğer gebelik meydana gelmemiş ise corpus luteum varlığını 10 gün kadar sürdürür ve sonra yok olur. Bu yapıya mensturasyon corpus luteumu adı verilir. Yok olmasının nedeni plasentadan hCG(human corionic gonodotropin) salınımının olmamasıdır. Kaybolduktan sonra yerine corpus ablicans adını verdiğimiz beyaz noktacık kalır. GENİTAL SİKLUS Her 28 günde bir; ovaryum ve endometriumda olaylanan döngüsel değişiklerdir. Hormonların kontrolü altındadır. Adenohipofizden(Hipofizin ön lobu) salınan gonadotropinler genital siklusu kontrol ederler. Bu hormonlar arasında negatif feedback etkileşimi vardır. İlk 14 günde; FSH ve LH etkisiyle ovaryumda “foliküler evre” olaylanır. Bu evrede FSH hormonu baskındır. Dolayısıyla da foliküllerin gelişimi uyarılır. 14. günde LH pik yapar ve ovulasyon gerçekleşir. 14. günden sonra LH baskındır ve corpus luteum gelişimini gerçekleştirir. Dolayısıyla da bu evreye “luteal evre” denir. Buraya kadar gerçekleşen olaylar ovaryumda gerçekleşir ve ovaryal siklus adını alır. Ovaryal siklusa eşzamanlı ve hormonal olarak bununla doğrudan ilişkili bir siklus da endometriumda gerçekleşir. Buna “menstural siklus” adı verilir. Siklusun 5–14. günleri arasında FSH etkisiyle foliküllerden östrojen salgılanır. Östrojen proliferatif (hücre bölünmesini indükleyen) bir hormondur ve uterus endometriumunda proliferasyona (mitoza) neden olur. Siklusun 5–14. günleri arasında endometriumun mensturasyonla dökülmüş kısmı yenilenir. 10 Ovulasyondan sonra corpus luteum oluşumunu takiben, corpus luteumdan salgılanan progesteron etkisi altında endometriumda salgı aktivitesi artar. Endometrium bezleri bol miktarda glikojen üretmeye başlarlar. Bu evreye “sekresyon evresi” denir. 27. gün civarında corpus luteumun gerilemesiyle progesteron salgısı azalır ve sonuçta endometrium damarlarında değişiklikler olmaya başlar. Spiral arterler saatlerce süren kontraksiyonlar (kasılmalar) yapmaya başlar ve kan endometriumun fonksiyonel tabakasına gitmez. Kansız kalan endometriumun fonksiyonel tabakası beyaz bir renk alır. Bu evreye “iskemi evresi = premenstrual evre” adı verilir. Fonksiyonel tabaka nekroza uğrar ve menstural siklusun 1–5. günlerinde dökülür. Bu olaya mensturasyon bu evreye de “mensturasyon evresi” denir. Endometriumun dökülen fonksiyonel tabakası 5. günden itibaren östrojen etkisi altında tekrar yenilenir. Bu döngünün uzunluğu kişiden kişiye değişebilir (±1 hafta ). Bu 1 haftalık fark yalnızca proliferasyon evresinde ortaya çıkabilir. Sekresyon evresinin uzunluğu sabittir. 11 FERTİLİZASYON Tuba uterinanın ampulla bölgesinde erkek ve dişi gametlerin kaynaşmasıyla gerçekleşir. Spermiumlar dişi genital yollarında 24 saat canlı kalabilmektedir. Yine seconder oositte ovulasyondan sonra 12–24 saat arasında canlı kalmaktadır. Spermium dişi genital sistemine girdiğinde döllenme yeteneğinde değildir. Yani henüz kapasitasyon kazanmamıştır. Kapasitasyon dişi genital yollarında kazanılır ve 7 saat sürer. Kapasitasyon sırasında spermiumun akrozom bölgesindeki glikoprotein kılıf ve seminal plazma proteinleri ortamdan uzaklaştırılır. Kapasitasyon tamamlanması akrozom reaksiyonunun tamamlanmasına izin verir. Akrozom reaksiyonu sırasında şu maddeler salgılanır Hyalurinidaz: corona radiata bariyerinin geçilmesini sağlar. Tripsin benzeri maddeler: zona pellicudayı eritirler Akrozin: spermiumun zona pellicuda içinden geçmesini sağlar. Fertilizasyon 3 evrede gerçekleşir; 1. Corona radiataya penetrasyon: dişi genital yollarındaki 200–300 milyon spermiumdan sadece 300–500 tanesi bölgeye ulaşabilir. Bunlardan sadece bir tanesi ovumu dölleme şansına sahiptir. 2. Zona pellicuda’ya penetrasyon: dişi gamet çevresindeki bu bariyer akrozomun iç membranındaki enzimlerin yardımıyla delinir. Spermiumdan zona pellicudaya temas ettiği anda hemen buna bağlanır ve içeri girer. Zona pellicudanın geçirgenliği bu temasla birlikte değişir. Bu değişme oositten lizozomal enzimlerin salınmasını başlatır ve zona pellicudanın yapısını değiştirir. Buna zona reaksiyonu denir ve bu olay spermiumların türe özgü reseptör bölgelerini inaktive eder. Dolayısıyla zona pellicudaya pek çok spermium tutunmuş iken yalnızca bir tanesinin penetrasyonuna izin verilir. 3. Oosit ve spermium membranlarının kaynaşması: spemium ve oosit membranları penetrasyonu sırasında kaynaşır ve spermium hücre membranını dışarıda bırakarak sadece baş ve kuyruk kısmı ile birlikte içeri girer. II. mayoz bölünme tamamlanır. Bu giriş ile birlikte yumurta hücresinde 3 değişiklik olur. a. cortical reaksiyon ve zona reaksiyonu gerçekleşir. b. II. Mayozun tamamlanması: II. Mayoz tamamlandığında bir oosit bir de II. polar cisim ortaya çıkar. Bu hücreler 22+X kromozom sayısına sahiptir. c. Yumurtanın metabolik olarak aktivasyonu: Bunu sağlayan etmen bilinmemektedir. Muhtemelen bu etken spermiumdan salgılanmaktadır. Penetrasyondan sonra spermiumda erkek pronucleusu oluşur. Erkek ve dişi pronucleusları kaynaşır. Bu kaynaşmadan önce her iki pronucleusda DNA replikasyonu olur. Bunun nedeni ilk bölünmeden sonra meydana gelen 2 hücrenin DNA miktarının diploid olabilmesi içindir. Kromozomlar iğ iplikçikleri üzerinde yerleşirler ve oluşan 46 kromozomun 23’ü bir hücreye 23’ü diğer hücreye gider. Oluşan iki hücreden diploid sayıda kromozom ve diploid DNA bulunur. Fertilizasyonun 3 sonucu vardır: 1. Diploid sayıda kromozomun sağlanması 2. Eşey belirlenir. 3. Yarıklanmanın başlatılmasıdır. 12 A-Sekonder Oosit B-Fertilizasyon C-Erkek Pronukleusu DPronukleusların Kaynaşması E-Zigotun oluşumu YARIKLANMA 13 Zigot 2 hücreli yapı kazandıktan sonra seri mitoz geçirir ve her oluşan hücrenin hacmi gittikçe küçülür. Küçülen bu hücrelere “blastomer” adı verilir. 3–4 bölünmeden sonra zigot bir dut tanesini andırır. Bu evreye “ morula” evresi adı verilir. Morula oluşumu fertilizasyondan sonra 3. güne denk düşer ve bu morula uterusa giriş yapmadan önceki zamandır. Morula 12–16 sayı arasında hücre içerir. Bir grup merkezi yerleşimli hücre grubudur ve “iç hücre kitlesi” adını alır. Diğer grup hücreler ise periferde yerleşmiştir ve “dış hücre kitlesi” adını alır. Bu evrede zigotun çevresinde hala zona pellicuda vardır. Bu hücre kitlesi daha sonra embriyonun dokularını oluşturacak hücre grubudur. Dış hücre kitlesi ise trofoblast adını alır. Daha sonra plasentanın yapısını oluşturur. BLASTOSİT OLUŞUMU Morula uterusa girdiğinde zona pellicudadan içeriye sıvı girişi başlar ve iç hücre kitlesinin hücreleri arasında toplanır. Hücreler arasındaki boşluk büyür ve tek bir boşluk olan “blastosöl” ü oluşturur. İç hücre kitlesine aynı zamanda embriyoblast adı da verilir. Bu aşamada ( blastosit oluştuğunda ) zona pellicuda da ortadan kalkar ve implantasyon aşaması başlar. ZİGOTUN YARIKLANMASI VE BLASTOSİST OLUŞUMU 14 İMPLANTASYON Fertilizasyondan sonra 6. günde blastositin embriyoblast kutbunda bulunan trofoblast hücreleri endometrium epiteline tutunur ve bunlar arasına penetre olmaya başlar. penetrasyon ve epitel hücrelerinin erozyonu trofoblast hücrelerinden salgılanan proteolitik enzimlerle sağlanır. Böylece gelişimin 1. haftasının sonunda zigot mukozaya gömülmeye başlar. BİLAMİNAR GERM DİSKİ Blastositin gömülmesi 1.haftanın sonunda başlar ve 2. haftanın sonuna kadar devam eder. Bu aşamada sinsityotrofoblastlar tarafından salgılanan hCG hormonu erken gebelik tanısı için kullanılır. Gelişimin; 8.gününde; blastosit endometrium stroması içine kısmen gömülmüştür. Embriyoblastın üstündeki tabakada trofoblast iki bölgeye ayrılmıştır. Dışta sinsityotrofoblast ve içte sitotrofoblast tabakaları bulunur. Sinsityotrofoblast tabakasında çok nucleuslu ve hücre sınırları belli olmayan bir yapı vardır. Sitotrofoblast tabakası ise tek nucleuslu hücrelerden oluşur. Embriyoblast tabakası da iki tabakalı bir yapı kazanır. Bunlardan yüksek prizmatik hücrelerden oluşmuş olan üstteki tabaka epiblast tabakasıdır. Alttaki tabaka ise küçük kübik hücrelerden oluşmuştur ve bu da hipoblast tabakasıdır. Bu iki tabaka düz bir disk oluşturduğundan ötürü “bilaminar germ diski” adı verilir. Epiblast tabakası amnion boşluğuna bakarken, hipoblast tabakası blastosit boşluğuna bakmaktadır. Epiblast tabakası içerisinde amnion boşluğu denilen boşluk meydana gelir. Epiblasttan köken alan amnioblastlar bu boşluğu çevreler. Alt sınırını ise epiblast yapar. İmplantasyon bölgesine yakın endometrial dokuda ödem gelişir. Bezler bol glikojen ve lipid içerirler. Bol kan damarı da burada yer alır. 9.günde; blastosit endometriuma daha da gömülmüştür. Endometrium epitelinin dejenere olduğu bölgelerde fimbrin I tıkaç oluşmuştur. Trofoblastlar daha da gelişirler. Bu; özellikle embriyonel kutupta daha da belirgindir. Sinsityotrofoblast içerisinde küçük vakuoller ortaya çıkmaya başlar ve bu vakuoller birleşerek lakünaları meydana getirir. Bu nedenle 9. gündeki evreye “lakuner evre” adı verilir. Abembriyonel kutupta hipoblasttan köken alan hücreler polifere olarak blastosit boşluğunu çevreler ve bundan sonra bu boşluk “exosölom boşluğu” (primitif vitellüs kesesi) adını alır. Bu boşluğu çevreleyen zar ise exosölom zarı (heuser zarı) adını alır. Bu boşluğun tavanını ise hipoblast tabakası çevrelemektedir. 10.günde; konseptus (=embriyoyu ve embriyo dışındaki yapıları oluşturacak dokular) endometriuma tamamen gömülmüştür. Sinsityotrofoblast içindeki lakünalar iyice büyümüştür. 15 11.-12.günlerde; 11.günde blastosit endometriuma tümüyle gömülmüştür. Uterusun lümenine doğru küçük bir çıkıntı oluşturur, lakünalar arasında bağlantı sağlamıştır. Bu embriyonel kutupta daha belirgin gözlenir. Sinsityotrofoblast tabakası endometrium stromasının daha derinlerine doğru ilerler. Maternal sinozoidlerle bağlantı kurar. Bu kapilleri aşındırır ve lakünalar bu anneye ait kapillerle lakünalar arasında bağlantı sağlanır. Maternal kan, lakünalara doğru akmaya başlar ve utheroplesantal dolaşım başlamış olur. Aynı zamanda yeni bir hücre populasyonu sitotrofoblastın iç yüzeyi ile exosölom boşluğunun dış yüzü arasında belirir. Bu yapıya extraembriyonik mezoderm adı verilir. Hemen sonra extraembriyonik mezoderm içinde boşluklar görülmeye başlar. Bu boşluklar birleşerek extraembriyonik sölomu meydana getirir. Extraembriyonik mezodermin sitotrofoblast tarafı ise amnionu çevreleyen kısmı extraembrionik somatik mezoderm adını alır. Vitellüs kesesini çevreleyen kısmı ise extraembriyonik splenik mezoderm adını alır. Bu arada endometrium hücreleri büyür. İçleri glikojen ve lipitle dolar. Bunun yanı sıra hücreler arası boşluk damar kökenli sıvı ile dolar ve ödem gelişir. Bu değişikliklere “decudia reaksiyonu” adı verilir. Bu reaksiyon ilk olarak embriyo çevresinde görülür daha sonra tüm endometriuma yayılır. 13.günde; endometrium yüzeyi tamamen iyileşmiştir. Bu günde seyrek de olsa lakünal boşlukların kan akımının artması nedeniyle bir kanama meydana gelebilir. Bu menstural siklusun tam 28. gününe denk geldiği için gebelik yaşının saptanmasını önleyebilir, menstural kanama ile karıştırılabilir. 13. gün villus yapılarının görülmesi ile karakterizedir. Sitotrofoblast hücreleri proliferasyon geçirerek sinsityotrofoblast içine doğru parmak şeklinde çıkıntı yapar. Bu sırada hipoblast hücreleri yeni hücreler üretir. Bunlar eksosölom membranının iç yüzeyi boyunca göç eder. Burada yeni bir boşluk meydana gelir. Bu boşluğa seconder vitellüs kesesi adı verilir. Bu boşluk primer vitellüs kesesinden daha küçüktür. Bunun dışındaki extraembriyonik sölom genişler ve corion boşluğunu oluşturur. Bundan sonra sitotrofoblastın iç yüzeyini döşeyen extraembriyonik mezoderm “corion plağı” adını alır. Embriyo bağlantı sapı ile corion boşluğu içerisinde yer alır. Bu bağlantı sapı daha sonra umblical kordonu meydana getirir. TRİLAMİNAR GERM DİSKİ Üç tabakalı germ diskinin oluşmasına “gastrulasyon” denir. 3.haftanın başında gerçekleşir. Gastrulasyon epiblast tabakasının yüzeyinde primitif çizgi oluşumu ile başlar ve çizginin sefalik sonunda primitif düğüm dediğimiz yapı meydana gelir. Bu primitif düğümün tam ortasında bir tane primitif çukur vardır. Primitif çizgi bölgesindeki blast hücreleri alttaki boşluğa doğru göç etmeye başlarlar ve bu olaya “invaginasyon” denir. Göç eden bu hücreler intraembriyonik mezodermi meydana getirir. Epiblast tabakası ise ektoderm tabakasını oluşturur. Bunun yanı sıra göç eden epiblast hücrelerinin bir kısmı hipoblast hücreleri ile yer değiştirerek hipoblast tabakasının bulunduğu yerden intraembriyonik endoderm tabakasını oluşturur. Dolayısıyla germ diski 3 tabakalı bir yapı kazanır: ektoderm, mezoderm, endoderm. Bu tabakaların kökeni epiblast hücreleridir. 3. haftanın başında embriyon diski yassı ve yuvarlaktır. Mezoderm hücrelerinin çoğalması ile disk sefalik bölgede genişler, kaudal bölgede ise aynı kalır. 4. haftadan sonra mezoderm üretimi yavaşlar, primitif çizgi körelir ve ortadan kalkar. 16 GELİŞİMİN 3. HAFTASI A-NÖRAL PLAK OLUŞUMU B ve C-DEJENERE OLAN NOTOKORDUN VENTRAL DUVARI D-NOTOKORDAL PLAKTAN NOTOKORD OLUŞUMU E-EMBRİYONİK MEZODERMİN 3 BÖLGEYE AYRILMASI NOTOCORD OLUŞUMU 16.günde primitif çizgiden invajine olan mezenşim hücreleri baş kısmına göç eder. Procordal plağa oluşan notocord uzantısını yapar. Bu gerçekleşirken primitif çukur ileriye doğru uzanarak bir lümen oluşturur ve notocord kanalı gelişir. Notocord tüp benzeri bir yapıdır. Daha sonra ağzı oluşturacak bölgede orofarangial membran ile sınırlıdır. Kuyruk bölgesindeki sınırı ise kloaka membranı adını alır. Notocord embriyonun ilkel eksenini belirler ve ona diklik sağlar. Notocord kanalının tabanı ektoderme tavanı ise endoderme yapışıktır. 18.günde notocordun tabanı ve endodermde erimeler meydana gelir. Notocord tabanı bu erimeler ile tamamen ortadan kalkar ve kısa bir süre için amnion ve vitellüs keseleri arasında neuronterik kanal yoluyla bağlantı sağlanır. Tabanı eridikten sonra notocord plağı haline dönüşür. Notocord oluştuğunda alttaki endoderm tekrar sürekliliğini kazanır ve neuronterik kanal yok olur. 17 3.haftanın sonunda notocord tümüyle oluşur. Notocordun iki önemli işlevi vardır; 1. Columna vertebralisi oluşturur. Vertebralar geliştikten sonra notocord dejenere olarak ortadan kalkar. 2. Üstündeki ektodermi indükleyerek MSS’nin başlangıcı olan nöral plağın gelişimini başlatır. Bu arada vitellüs kesesini extraembriyonik mezoderm içinde yaptığı girinti ile allantois oluşur. Parmak benzeri bir çıkıntıdır. Erken dönemde kan yapımına katılır, geç dönemde ise idrar kesesi yapısına katılır. 18 TROFOBLAST İLERİ GELİŞİMİ 3.haftanın başlangıcında trofoblast primer villus ile karakterizedir. Primer villus yapısında ortada sitotrofoblast hücreleri çevrede sinsityotrofoblast hücreleri yer alır. İlerleyen gelişimde mezoderm hücreleri villus merkezine göç ederek bir mezodermal öz oluştururlar. Bu yapıya da seconder villus adı verilir. İlerleyen evrelerde mezoderm hücrelerinden kan hücreleri ve kan damarları gelişir ve mezoderm tabakası decudia yönünde büyür. Bu yapıya tersiyer villus denir ve bu doku decudia ile bağlantı kurar. Oluşan kapiller corion plağı kapilleri ile bağlantı kurar. Böylece 4. haftada kalp atımı başladığında villus sistemi embriyoyu oksijen ve besin maddeleri ile desteklemeye hazırdır. Corion plağından decudia basalise uzanan villuslar stem villus ya da anchoring villus adını alır. Bu villuslardan çıkan yan dallar ise terminal villus adını alır ve anne ile yavru arasındaki madde alışverişi bunlar ile sağlanır. EMRİYONER DÖNEM (3–8.HAFTALAR) Ektodermden Gelişen Yapılar: 3. haftanın başında alttaki notocordun indüksiyonu ile nöral plak gelişir. Bu olaya nörolasyon adı verilir. 3. haftanın sonunda nöral plağın kenarları yükselerek nöral katlantıları yapar. Nöral plağın ortasında ise nöral yarık oluşur. Katlantılar ortada çizgide kaynaşır ve nöral tüp gelişir. Tüpün baş bölgesinde anterior nöropor, kuyruk bölgesinde ise posterior nöropor adını verdiğimiz boşlukları içerir. Anterior nöropor 25. günde posterior nöropor 27.günde kapanır ve nörolasyon tamamlanır. Nöral Krista: Nöral katlantılar yükselip kaynaştığında nöral ektodermin tepe kısımları ayrık ve bu tepe kısımları sonradan nöral kristayı oluşturur. Nöral kristadan şu yapılar gelişir; duyu ve otonomik ganglionlar 5–7–9–10. cranial sinirlerin bazı ganglionları schwann hücreleri meninksler melanositler adrenal medulla craniofascial yapıların kemik ve bağ dokusu Nöral tüp kapandığında buradaki ektoderm kalınlaşması ortaya çıkar. Bunlardan biri otik plak ve diğeri ise lens plağıdır. Otik plak kulakları; lens plağı ise gözleri meydana getirir. Dolayısıyla birer çifttirler. Ektoderm Germ Tabakasının İleri Farklanmasıyla; 1. Merkezi Sinir Sistemi 2. Periferik Sinir Sistemi, Göz, Kulak, Burnun duyu epitelyumu 3. Epidermis, Kıl, Tırnak ve buna bağlı yapılar 4. Meme bezleri ve Hipofiz Bezi 5. Dişin mine tabakası Mezodermden Gelişen Yapılar: 17.günde orta çizgiye yakın mezoderm hücreleri polifere olarak kalınlaşmış bir yapı olan paraxial mezodermi oluşturur. Daha lateraldeki mezoderm ise ince kalır ve lateral plak olarak adlandırılır. Mezodermin ileri gelişmesi ile iki tane yapı meydana gelir ve paraxial mezoderm ile visceral mezoderm arasında kalan kısım ise ana ya da intermediate mezoderm olarak adlandırılır. 1. amnionu çevreleyen parietal mezoderm 2. vitellüs kesesini çevreleyen visceral(splenik) mezoderm 19 Somit Gelişimi: 3.haftanın başında paraxial mezodermden somit adı verilen yapılar gelişir. Bunlar ilk olarak baş bölgesinde ortaya çıkarlar daha sonra baş kuyruk yönünde her gün 3 tane olmak üzere gelişirler. 5.haftanın sonunda 42–44 çift somit gelişir. 4 tane occipital 8 tene cervical 12 tane thoracic 5 tane lumbal 5 tane sacral 8–12 tane coccygeal Bu dönemde embriyo yaşı; somit sayısıyla belirlenir. Somit Faklanması: 4.haftanın başında somitlerin ventral ve medial duvarlara sklerotomu oluşturur ve buda mezenşimi oluşturur. Dorsal somit duvarı ise dermayotomu yapar ve buradan myotom gelişir, bir kısmından da dermatom gelişir. Dolayısıyla her somit kendi sklerotomu, myotomu ve dermatomuna sahip olur. Ara mezodermden nefrotom gelişir. Nefrotomdan ise nefrojenik kordon gelişir ve daha sonra uriner sistem oluşur. Parietal ve visceral mezodermden seröz membranlar gelişir. 3.haftanın başında visceral mezoderm hücrelerinden anjioblastlar farklanır. Anjioblastlar ise kümeler oluşturarak kan damarlarını yaparlar. (anjiogenesis=kan damarı oluşumu) Endodermden Gelişen Yapılar: Endodermin anteriorundan ön bağırsak kaudal bölgesinden son bağırsak ve ikisi arasındaki bölgeden ise orta barsak gelişir. Baş kısmında buccofaringeal membran ile sınırlıdır, kuyruk kısmında ise cloaca membranı ile sınırlıdır. Endodermden; mide. barsak ve solunum yolları epiteli tiroid, paratiroid bezleri karaciğer ve pankreas parankiması tonsil ve tyhmusun retiküler stroması idrar kesesi ve urethra epiteli tympanic boşluk( kulak içindeki) ve östaki borusu (kulak ve ağzı bağlar) epiteli FETAL DÖNEM 3.aydan doğuma kadar olan süredir. Fetüs Gelişimi: CR (crown rump) uzunluğu ile belirlenir. CR uzunluğu; fetüsün ortalama uzunluğudur Ya da CH (crown hell) uzunluğu ile de belirlenir. CH uzunluğu; baş topuk uzunluğudur. Uzunluk artışı 3.4.5. aylarda olur. Fetüsün ağırlıklı artışı ise en çok son 2 ayda olur. Gebelik süresi en son menstural kanama ile 280 gün (=40 hafta) fertilizasyona göre ise 266 gün (=38 hafta)dür. Aylık Değişiklikler: 3.ayın başında baş, CR uzunluğunun yarısını oluşturur. 5. ayda ise baş CR uzunluğunun 1/3 ü kadardır. CH uzunluğunun ¼ ü kadardır. 3.ayda yüz insanı andırmaya başlar. Gözler yanlarda yerleşiktir. Kulaklar normal yerlerinde çıkmışlardır ve extremiteler vücutta orantılı büyüklüklerine ulaşmışlardır. 12. haftada fetüsün cinsiyeti dışardan belli olur. 3.ayın sonunda refleks aktivitesi gösterir. Bu da kasların geliştiğinin göstergesidir. 4– 5.aylarda fetüs hızla uzar. Gebeliğin ilk yarısında CR uzunluğu 15 cm dir. 5.ayın sonunda ise ağırlık ancak 500 gr kadardır. 5.ayda fetüs hareketi anne tarafından hissedilmeye başlar. 6. 20 ayda deri kırmızı renkli ve buruşuktur. Bunun nedeni deri altında bağ dokusu oluşmamış olmasıdır. Doğumdan hemen önce deri vernix caseose denilen yağlı beyaz bir madde ile kaplanır. Fetüs ağırlığı doğumda 3000–3400 gr arasındadır. CR uzunluğu 36 cm CH uzunluğu 50 cm.dir. Anormal Fetal Büyüme: Fetal uzunluk ve ağırlık çok değişkendir. Fetüsün beklenen ağırlığından %10 veya daha fazla eksik olması durumuna IUGR(intrautherin growth retartasyon) denir. Bu tip bebekler SGA(small for gestinational age)adını alır. Bu tip bebeklerde nörolojik bozukluklar, konjinital malformasyonlar, hipoglisemi, hipokalsemi riski artar ve her 10 bebekten 1’i bu sendroma sahiptir. Prenatal Diagnozi(tanı): 1. En ucuz ve en tehlikesizi ultrasonografi’dir. Plesantal ve fetal büyüklüğü çoklu gebeliklerin ve malformasyonları belirlemek için kullanılır (ör; nöral tüp defekti ). 2. Amniosentez: Bir iğne yardımı ile anne karnından amnion kesesine girilerek 20–30 ml amnion sıvısı alınır. Amnion sıvısının alfa-fetoprotein miktarı ölçülür. Bu proteinin yüksek konsantrasyonlarda bulunması yavrunun nöral tüp defekti ya da spina bifidalı olduğunun göstergesidir. Sıvı içinde yer alan fetal hücreler kültür ortamında çoğaltılarak kromozom anomalileri için analiz edilir. Bu teknikler şu durumlarda kullanılmalıdır; a. geç yaşta gebelik (35 yaş sonrası ) b. ailede nöral tüp defektli bir kişi var ise c. daha önceki çocuklarda Down Sendromu gibi anomaliler var ise d. herhangi bir ebeveynde kromozom bozukluğu varsa e. annede X’e bağlı taşınan resesif taşıyıcılık varsa FETAL MEMBRANLAR Fetal membranlar ve plasenta fetüsü anneden ayıran yapılardır. Ancak bunlar aracılığıyla yapılan madde ve gaz alışverişi fetüsün büyümesini ve gelişmesini sağlar. Fetal membranlar; amnion, vitellüs, corion ve allantois keseleridir. Zigottan gelişirler. Vitellüs ve allantois haricinde hiçbirisi embriyo yapısına katılmaz. Göbek kordonu 5. haftada ilkel göbek halkasını oluşturur. Bu yapıyı oluşturan elemanlar şunlardır; 2 arter ve 1 vena içeren göbek damarları ile allantoisi içeren bağlantı sapı vitellüs kesesi damarları ve vitellüs sapı intraembriyonik ve extraembriyonik sölom boşluklarını birleştiren kanal 10. haftada ilkel göbek kordonu gelişir ve 3. ayın sonunda çevresi Wharton peltesi dediğimiz mezenşimal bağ dokusu ile çevrili 2 arter ve 1 venden oluşan esas göbek kordonu gelişir. Fetüste kirlenen kan 2 arter aracılığıyla plasentaya taşınır. Temizlenen kan ise vena aracılığıyla fetüse taşınır. AMNİON KESESİ-PLASENTA 21 Amnion Sıvısı: Erken dönemde amnion sıvısı az miktarda amnioblastlar tarafından üretilir. Sıvının büyük bölümü ise difüzyon yoluyla gelen, anneye ait doku sıvısıdır. Bunun difüzyonu decudia parietal iste gerçekleşir. Bunun yanı sıra fetüse ait solunum yollarından da günde 300–400 ml kadar amnion sıvısı üretilir 12.haftadan sonra fetüs amnion sıvısı içerisine idrar vermeye başlar. Amnion sıvısı 10.haftada 30 ml kadardır. 20.haftada 350 ml ve 37.haftada 700–1000 ml arasındadır amnion sıvısının su içeriği her 3 saatte bir değişir. Gebeliğin son dönemlerinde günlük 400 ml amnion sıvısı içerir. Amnion sıvısının az miktarda olması oligohidroaminoz olarak adlandırılır. Plesantal yetmezlik sonucunda oluşur. Böbreklerin gelişmemesi durumunda da ortaya çıkar. Amnion sıvısının fazla olması ide polihidroamnioz olarak adlandırılır. MSS bozukluğuna sahip fetüslerde fetüs su içermediğinden sıvıda fazlalık olur. Amnion Sıvısının Önemi: 1. embriyonun simetrik gelişimini sağlar. 2. embriyonun amnion kesesi duvarına yapışmasını önler. 3. embriyoyu dış darbelere karşı korur. 4. embriyonun vücut ısısını sabit tutar. 5. kas-iskelet sisteminin gelişmesini sağlar. 6. akciğer gelişimine katkıda bulunur. Vitellüs Kesesi: Başlangıçta corion kesesi içerisinde küçük bir kesedir. Embriyonun kıvrılması sırasında dorsal kısmı ilkel barsak kanalını yapacak şeklinde embriyo içine alır. 10.haftada orta barsağa bir sap ile bağlıdır. Kesenin sap kısmı önce göbek halkasına daha sonrada ilkel göbek kordonunda yer alır. Amnion kesesinin genişleyip corionla birleşmesi sonucu sapından kopar ve küçük bir yapı olarak bir süre varlığını sürdürür ve sonra da ortadan kalkar. Vitellüs kesesinin önemi: a. 2 ve3.haftalarda uteroplesantal dolaşım başladığında embriyoya besin maddelerinin taşınmasında rol alır. b. 3. haftada kan yapına katılır c. 6. haftada karaciğer kan yapmaya başlayıncaya kadar bu kan yapımı işlevini sürdürür. d. 4. haftada dorsal kısmı ilkel barsak yapısına katılır. e. 3. haftada duvarında primordial germ hücreleri üretilir. Allantois Kesesi: iki kısımdan oluşur; fetal plasenta maternal plasenta Maternal plasenta decudia’dan gelişir. Konseptusunun bulunduğu bölgeye göre farklı tipleri vardır. Konseptus, embriyoyu da içeren embriyo dışı yapıların tamamına denir 1. konseptusun hemen altındaki decudia basalis 2. konseptusun üzerini örten decudia capsularis 3. bu ikisinin dışında kalan kısım decudia parietalis Bu üç yapı maternal plasentayı meydana getiren yapılardır. Konseptus büyüdükçe uterus duvarından lümene doğru çıkıntı yapar. Bu çıkıntı karşı tarafın decudia parietalisi ile birleşir. 22. haftada decudia capsularis dejenere olur ve maternal plasenta decudia basalis tarafından yapılır. 22 Fetal plasenta: Corion kesesinden gelişir. 8. haftaya kadar corion villusları kesenin tüm yüzeyini kaplar. Corion kesesi büyüdükçe decudia capsularis ile ilişkili villuslar baskıya uğrar ve dejenere olur ve düz corion veya corion leave dediğimiz yapı oluşur. Decudia basalis ile ilişkili villuslar artarlar ve villus corionu ya da corion frondosumu yaparlar. Bazı corion villusları decudia basalise tutunurlar ve stem villus veya anchoring villusları oluştururlar. plasenta membranı 4 tabakadan oluşur. Bunlar dıştan içe doğru; sinsityotrofoblast sitotrofoblast corion villuslarının bağ dokusu fetüs kapiller endoteli Bu dörtlü yapı plasenta bariyerini oluşturur. 20. haftadan sonra membran incelir. Bunun nedeni ise sitotrofoblast ve bağ dokusunun kaybolmasıdır. Fetal plasenta Dolaşımı: Kirli kan göbek kordonundan 2 arter yoluyla plasentaya gelir. Corion tabakasına girdiğinde ışınsal dallar verir. Bu ışınsal dalların her biri bir anchoring villus içine girer ve burada da dallanarak yan villuslar içerisinde arterovenöz kapiller ağı oluşturur. Burada temizlenen kan bir tane vena aracılığıyla fetüse geri götürülür. Maternal plasenta Dolaşımı: Villuslar arası boşluğa anne kanı 80–100 tane spiral arter yoluyla gelir. Boşluk tavanına basınçla fışkırır. Daha sonra villus yüzeyinden yavaş yavaş aşağıya doğru akar ve bu akma sırasında fetüs kanı ile anne kanı arasında madde alışverişi gerçekleştirilir. Kirlenen anne kanı ise tekrar endometrial venler yoluyla anne dolaşımına geri gider. Tam gelişmiş bir plasentada villuslar arası boşlukta 150 ml kadar kan bulunur. Bu kan her dakikada 3–4 kez yenilenir. Plasenta İşlevi: 3 temel işlevi vardır. 1. Metabolizma işlevi: Erken gebelik döneminde glikogen, kolesterol ve yağ asitlerini üreterek embriyonun beslenmesini sağlar. 2. Taşıma işlevi: 4 mekanizma ile gerçekleşir. Bunlar; 1- basit difüzyon 2- kolaylaştırılmış difüzyon 3- aktif transport 4- pinositoz Taşınan maddeler ise gazlar (oksijen, karbondioksit, karbonmonoksit), besinler, vitaminler, glikoz, hormonlar, elektrolitler, antikorlar, ilaçlar, enfeksiyon ajanları vb. 3. Endokrin işlevi: En tipik salgılanan hormon hCG dir. Bu hormon ikinci bir menstural döngüyü engeller. Corpus luteumun sürekliliğini sağlar. Diğer bir hormon hPL(human plesantal lactogen) dir. hPL ye hSC (human corionic somatomamotropin)de denir. Bu hormonların yanı sıra steroid hormon sentezi de yapılır. Bunlar progesteron ve östrojendir. DOĞUM 4 evrede gerçekleşir; 1. Dilatasyon (genişleme) : Uterusun cervix bölgesi genişlemeye başlar ve 2–3 dakikalık aralıklarda gerçekleşen kontraksiyonlarla baş gösterir. Cervix kanalı tam olarak açıldığında sona erer. 2. Atılma: İlk doğumlarda 50 dk, ikinci ve daha sonraki doğumlarda 20 dk sürer. 3. plasenta safhası: plasenta ve fetal membranların atılmasıdır. 10 dakikadan az sürer. 4. İyileşme: Myometrium kasılmaları spiral arterlerin kanamasını durudur ve kan kaybı önlenir. Doğumdan sonraki kanama 2 dk sürer. 23 ÇOKLU GEBELİKLER Başlıca çoğul gebelik nedenleri; 1. Anovulasyona sahip kadınlarda tedavi amaçlı olarak kullanılan gonadotropinlerin veya diğer ilaçların etkisiyle birden fazla seconder oosit atılır ve çoklu gebelik ortaya çıkabilir. 2. Kontraseptifler (doğum kontrol hapları) uzun süre alındıktan sonra bırakılırsa ovaryumda birden fazla seconder oosit atılmasına neden olur. Bu da çoklu gebeliğe neden olabilir. 3. Anne genotipine ve yaşına bağlı olarak ortaya çıkabilir. 4. IVF (invitro fertilizasyon) ve ET(embriyo transferi) yöntemi ile çoklu gebelikler ortaya çıkabilir. İkizlik: İki tane zigottan gelişirse dizigotik ikizlik (fraternal ikizlik), tek bir zigottan gelişirse monozigotik (benzer) ikizlik oluşur. Dizigotik ikizlik: genetiğe bağlıdır. Sıklığı ırklara göre değişir Monozigotik ikizlik: tüm ırklarda aynı sıklıkla gözlenir. İKİZLİK Dizigotik ikizlik gelişimi: 2 adet seconder oosit 2 ayrı spermium tarafından döllenir. Gelişen ikizlerin cinsi aynı ya da farklı olabilir. Blastositler uterusa aralıklı gömülürlerse ikizler iki ayrı amnion ve iki ayrı corion kesesine ve iki ayrı plasentaya sahip olurlar. Ancak blastositler yakın gömülürlerse iki ayrı amnion keseleri, birbirine bitişik iki corion kesesi ve bir tane plasentaları olur. Monozigotik ikizlik gelişimi: Ovulasyonla atılan bir seconder oosit bir spermium tarafından döllenir. İkizler benzer genotip ve fenotipe sahiptirler. Şu alternatiflerle meydana gelebilir; 1. Zigot iki blastomerli evreden morula evresine kadar olan dönemde ikiye ayrılır ve iki blastosit oluşur. Monozigotik ikizliğin %35’i bu şekilde meydana gelir. 2. Blastosit iç hücre kitlesinin iki eşit parçaya ayrılmasıyla meydana gelir. %60’ı bu tip gelişimle olur. Bu tip gebelikte 2 ayrı amnion, ortak corion ve plasenta vardır. 3. 2.i haftada embriyon diskinin enine 2 eşit parçaya bölünmesi ile gelişebilir. Buna monoamniotik ikizler denir. Bir amnion, bir corion ve bir plasenta vardır. Oluşma sıklığı %4 civarındadır. Bu tip ikizlerde göbek kordonu çok sıklıkla dolanır ve ikizlerden biri ya da her ikisi birden ölebilir. 24 Monozigotik ikizde blastosit veya embriyon diskinin tam olarak ayrılmaması sonucunda yapışık ikizler meydana gelir. Üçüzlük: 1. Tek bir zigottan gelişebilir. Embriyonik blastomer 3 eşit parçaya bölünür ve 3 tane birbirine benzer yavru oluşur. 2. İki zigottan gelişebilir. Zigotların biri ayrı gelişir, bir tanesi ikiye bölünür. Bunun sonucunda bir tane farklı, iki tane benzer yavru oluşur. 3. Üç ayrı seconder oosit, üç ayrı spermium tarafından döllenir ve üç ayrı yavru oluşur. Verilen bu örnekler dördüz, beşiz ve altızlık içinde geçerlidir. DOĞUŞTAN MALFORMASYONLAR Yapısal, fonksiyonel, davranışsal ya da kalıtsal olabilir. 3 tane etkeni vardır. 1. Genetik Etkenler ( genetik faktörlerin neden olduğu bozukluklar ): Tüm doğuştan anomalilerin 1/3’üne neden olurlar. Kromozom çiftleri sayısal ya da yapısal iki tür değişikliğe uğrayabilir. Sayısal Anomaliler: Genellikle non-disjunction ( kromozomların ayrılmaması ) sonucunda meydana gelir. Kromozom sayısındaki eksiklik ya da fazlalık aneuploidi (poliploidi) olarak adlandırılır. a. Monozomi: Bir otozomal kromozomun eksik olması durumudur. Bu tip yavrular genellikle ölür. Dolayısıyla da rastlanma sıklığı çok düşüktür. %99’u kendiliğinden düşer. %1 i ise Turner Sendromlu genotipe sahip olur. b. Trizomi: Bilinen çift kromozom yerine 3 kromozom bulunması durumudur. Nedeni non dis-junction’dır. 23 çift kromozomlu cins hücresi yerine 24 kromozomlu cins hücresi oluşur. c. Poliploidi: Kromozomların tüm sayı katlarını içerirler. En çok bilineni 69 kromozomlu triploidi’dir. II. Mayoz sırasında ikinci polar cismin ayrılmamasından veya bir oositin iki spermiumla aynı anda döllenmesinden gerçekleşir. Teraploidi (23x4=92 kromozom)de 92 kromozom gözlenir. Yapısal kromozom anomalileri: Çevre faktörlerinin etkisiyle kromozom kopması sonucunda oluşur. Bu etkenler radyasyon, ilaçlar, kimyasallar gibi etkenlerdir. a. Translokasyon: Kopan kromozom parçasının homolog olmayan kromozoma geçmesidir. Örneğin 21. kromozom ile 14. kromozom arasında translokasyon oluşursa kişi(yavru) fenotipi normal görülür. Bu kişilere dengeli translokasyon taşıyıcıları denir. b. Delesyon: Bir kromozomdan kopan parçanın kaybolmasıdır. Örneğin 5. kromozomun kısa parçası koparsa cirudi cat (kedi miyavlaması) ortaya çıkar. Bu tip kişiler mikrosefali ve zekâ geriliğine ve doğuştan kalp hastalığına sahiptirler. c. Halka kromozom: Bir delesyon tipidir. Kromozomun her iki son ucu kopup kaybolur. Kalan uçlar birleşerek halka yapısı oluştururlar. Mikro delesyon çok küçük oranda kromozom kayıplarıdır. 2. Çevre Faktörlerinin Neden Olduğu Anomaliler: Anomaliye neden olan çevre faktörlerine teratojenler denir. Bunlar sigara içme, kafein, alkol, andojen, antibiyotik, antikoagülan ve birçok ilaçlardır. Anomalilerin % 7-10’unu oluşturur. 3. Multifaktoriyal Kalıtım Anomalileri(genetik-çevrenin birlikte etkileşimi) : yarık dudak, yarık damak gibi anomaliler bu yolla ortaya çıkar. Nöral tüp defektleri, doğuştan kalça çıkığı, pilor stenozu bu yolla ortaya çıkar. 25