1 TANZİMAT DÖNEMİ 1839-1871 1861’e kadar olan dönem Abdülmecit tahtında geçti. İktidar merkezi Saray’dan Bâb-i ‘Âlî’ye, bürokrasiye geçti. İstanbul’da politika oluşturma sürecinde yabancıların, özellikle de İngilizler’in nüfuzu fazlasıyla arttı. 3 Kasım 1839 Hariciye Nazırı Reşit Paşa Gülhane Hatt-ı Şerifi’ni Sultan adına okudu. Burada şu unsurlar öne çıkıyordu: i. Teba’anın can, namus ve mal emniyeti: Klâsik liberal düşünce + bürokratların Sultan’a karşı kendilerini koruma gayreti ii. İltizam’ın yerini alacak yeni bir vergilendirme sistemi iii. Zorunlu askerlik iv. Muhtelif dinlerden tüm Teba’a için yasa önünde eşitlik: Yabancıları etkileme gayreti yanı sıra ayrılıkçıları önleme düşüncesi Bu gelişme Osmanlı’ya dış müdahalelere karşı 15 yıl kadar bir rahatlama sağladı. Mısır Bunalımına Çözüm: 1839’da Mehmet Ali’nin evlatlığı İbrahim Paşa’nın Nizip’te Osmanlı Ordusu karşısında aldığı son galibiyet üzerine Rusya, Avusturya, Prusya, Fransa ve İngiltere’den oluşan Beşli durumu müzakere etmeye başladı, Fransa hariç dört güç 15 temmuz 1840’ta Bâb-ı ‘Âlî ile Sultan’a destek anlaşması imzaladı, nihayet 1841’de Mehmet Ali Mısır valiliğinin babadan oğula geçmesi karşılığında Mısır dışında işgal ettiği kuzey topraklarından çekildi, 1914’e kadar Mısır ismen Osmanlı’da kaldı. Lübnan: 1843’ten itibaren Osmanlı Lübnan’da Kanton sistemini başlattı. O gün Hristiyanlar ve Dürziler arasında başlatılan sistem daha sonraları sûret ve muhteva değişiklikleri ile devam etti. Kırım Savaşı (1853-56): Beytü’l-lahm’daki Kamame Kilisesi’ni Ortodoks Kilisesi adına kontrol imtiyazı tartışmasından başlayarak Rusya Mayıs 1853’te İmparatorluğun üçte birinden fazla nüfusunu oluşturan tüm Ortodoks ahali üzerinde himaye hakkı istedi ve red cevabı alınca Temmuz ayında Eflâk ve Boğdan’a girdi. İngiltere ise 28 Mart 1854’ten itibaren Osmanlı yanında savaşa dahil oldu. Avusturya’nın da savaşa dahil olma ihtimaline binaen Ruslar 1854 Temmuz’unda Eflak ve Boğdan’dan çekildiler, bunun üzerine hedefsiz kalan İngiliz-Fransız güçleri Kırım’a çıktı, Sivastapol ele geçirilmesine rağmen ağır zayiat verilmiş oldu. Sonunda Şubat-Mart 1856’da toplanan Paris barış konferansında Osmanlı’ya danışılmadan şu kararlar empoze edildi: i. Karadeniz’in Osmanlı kıyıları dahil askerî güç ve techizattan arındırılması ii. Rusya’nın Eflâk ve Boğdan’daki nufuzuna son verilmesi iii. Osmanlı’nın bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün Avrupa’nın büyük güçlerince güvence altına alınması Böylelik’le Osmanlı Avrupa Güçlerinin koruması! altına giriyordu. Bu çerçevede 1839 Tanzimat Fermanı’nın İngiliz ve Fransız büyükelçileri tarafından biraz daha genişletilmesiyle Islahat Fermanı ilan edildi. Bu gelişmeler Osmanlı’ya 20 yıl kadar bir nefes alma imkanı sağladı. Doğu Sorununun Tekrarı: 1860’da Lübnan’da Marûnîlerle Dürzîler arasında arasında ve yine Şam’da genel Müslümanlarla Hristiyanlar arası çatışmaları müteakip 2 Fransız müdahalesiyle Lübnan’da Hristiyanların çoğunlukta olduğu bölgeler Hristiyan bir Mutasarrıf’a bağlı özerk bir vilayet haline geldi. Bir kere daha, kötüleşen Osmanlı yönetimi ve yayılan milliyetçilik duygularının sebep olduğu isyan Büyük Güçler’in Osmanlı otoritesi aleyhinde müdahalesi ile sonuçlanmıştı. Aynı kalıp 1866-1868 Girit isyanında da Girit eyalet idaresinde Hristiyanların nüfuzunun artmasıyla sonuçlandı. Benzer ayaklanmalar 1853, 1860-62 ve 1875’te de Bosna-Hersek ve Karadağ’da yaşandı. Tanzimat Reformları Askerî reformlar: Mısır örneğinden esinlenerek 1845’te zorunlu askerlik başlatıldı, 5 ilâ 22 yıl arası sürüyordu. Başlangıçta İstanbul ahalisi ve göçebeler muaf tutuldu, Hristiyanlar başta olmak üzere Müslümanlara da yüksek meblağla “bedelli” imkanı tanınıyordu. Ayrıca eyaletlerdeki birlikler merkezileşme doğrultusunda doğrudan Serasker’e bağlandı, yerel liderlerin (âyan) askerî nüfuzu böylelikle kırıldı. Abdülaziz döneminde (1861-76) donanma güçlendirildi ise de, teknolojik ve personel altyapısı olmadığı için donanmanın bir varlık göstermesi söz konusu olmadı. Bürokratik reformlar: Avrupa ve özellikle Fransa örnek alınarak bir dizi bakanlık ve danışma kurulu kuruldu. Bakanlıklar arasında gerek reformların dışarıdan alınıyor olması ve gerekse askeri gücün zayıflaması sebebiyle diplomatlara daha fazla iş düşmesinden dolayı Hariciye Nezareti dönemin en önemli bakanlığıdır. Bu dönemde özellikle yapılacak yasaların münakaşası, idari soruşturmalar ve temyiz mahkemesi olarak danışma kurulları hayata geçti, kurullar Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye adıyla başlayarak, Meclis-i Âli-i Tanzimat ve Devlet Şûrâsı yapıları ile evrim geçirdi. Bunlar eyaletten valilerce tercih edilen kişiler olup, seçimle işbaşına gelmiyordu, ayrıca hükümeti veya Sultan’ı denetleme yetkileri yoktu. Ancak “istişare” mefhumunun yeniden canlanmasına katkıda bulundukları söylenebilir. Taşra Yönetimi ve Vergi Sistemi: Vergilendirme ve taşra yönetiminde deneme yanılmayı andıran gel-gitler yaşandı. 1840’da iltizam ilga edilerek doğrudan vergilendirmeye geçildikten sonra bundan verim alınamaması üzerine iltizam tekrar yürürlüğe kondu. Vergi toplama kaygısıyla taşranın idaresinde 1850 başlarında merkezîleşme doğrultusunda adımlar atıldı ve bunun için ordu komutanlarına görevler verildi, bu da muhtemelen idarede inisyatifin sivillerden askere geçmesine katkıda bulundu. Bu adımda da verimsizlik görülünce 1858’de valilerin yetkileri iade edildi. 1858 Arazi Kanunnamesiyle (mîrî) devlet arazileri tapuyla şahıslara geçmeye başladı. 1864 Vilayet Nizamnamesi ile taşra yönetiminde hiyerarşi vilayet (eyalet)sancak (il)- kaza-nahiye-kariye şeklinde düzenlendi. Dönemin önemli adımlarından biri bürokratlarla-yerel eşrafın bir araya geldiği vilâyet ve sancak meclislerinin oluşturulması ile, Hristiyanlardan cizyenin kaldırılması oldu. Adli işlemler ve laik yasalar: Yasa yapımında laikleşme süreci devam etti. Aile hukuku dışında neredeyse tüm yasalar laikleşti. Gayrimüslim cemaatlerin hiyerarşik yapıları da dönüşerek kilise denetiminden çıkmaya başladı, bu durum ayrılıkçı görüşlerin gayrimüslim teba arasında daha fazla yer edinmesine sebep oldu. 3 Laik Eğitim: Laikleşme eğitimde de sürdü. Daha önce Sultan Mahmut’un başlattığı geleneksel ilk mektep üzerine meslek okulu benzeri Rüşdiyeler 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yayıldı. 1869 Maarif Nizamnamesi ile büyük köy ve kasabalara Rüşdiye, kentlere İdadi ve vilayet merkezlerine Sultani açılması kararı verildi, Sultani ancak iki adet açılabildi, Galatasaray ve Darüşşafaka. Okullaşma II. Abdülhamid döneminde hız kazandı, Meşrutiyet ve Cumhuriyet kadroları buralardan yetişti. 19. yüzyılda 4 tür okul oluştu: i. geleneksel medrese ve mektepler; ii. Laik devlet okulları; Azınlık cemaat okulları; iv. Misyoner okulları. Ekonomik Bütünleşmenin Artması: Tanzimat dönemi Avrupa’da “yüzyıl ortası ekonomik canlanma dönemine” rastladığından Osmanlı dış ticaret hacmi her yıl %5’in üzerinde arttı, dış ticaret ve ödemeler dengesi açıkları müzminleşti. Dış borçlanma Kırım harbiyle 1854’te başladı, 1870’lerde neredeyse %100’e ulaşan borç faizleri hazine gelirlerinin üçte birinden fazlasını çekmeye başlayınca dış borçların çevrilememesi sorunu ortaya çıktı. Dış borçlanmaya yönelten en büyük etken 16. yüzyıldan beri yapılagelmekte olan tağşiş’in (paranın içindeki altın ya da gümüş oranının düşürülmesi) yeni dış ticaret rejiminde derhal hissedilir hale gelmesinden dolayı terk edilmesiydi. Değişik ayarlarda paraların tedavülde olması ve bunların çekilememesi neticesi ülke genelinde Avusturya, Fransız ve Rus paraları da sağlam akçe olarak kullanılmaya başlanmıştı. 1840-85 arasında kaime adı verilen devlet tahvilleri piyasada iskonto edilerek kağıt para niyetine kullanıldı. Dönemin önemli bir gelişmesi bankacılığın temellerinin atılması oldu. Ermeni, Rum ve Musevi bankerlerin yetersizliği 1856’da Osmanlı devletinin desteğiyle önce bir İngiliz girişimi olarak kurulan, 1863’te ise İngiliz-Fransız ortak hüviyetini alan Osmanlı Bankası’nın kuruluşuna yol açtı. Kültürel Değişimler: Dönem özellikle bürokratik kültürde değişimlere yol açtı, giyimden dünyaya bakışa kadar Hariciye ve diğer bürokrasi Avrupalılaşma süreci yaşadı. Aynı durum Saray’ı da etkiliyordu, Abdülaziz 1867’de bir ilke imza atarak Fransa ve İngiltere’ye resmi ziyaret yaptı. Ancak üst bürokrasi de Reşit, Âli, Fuat, Ahmet Cevdet ve Mithat Paşa gibileri Avrupaî usulleri belki daha iyi kavrarken, alt bürokraside daha ziyade anlamadan taklitçilik yayılmış ve bu da bürorasi ile halkın arasının açılmasına neden olmuştu. Reformlara Muhalefet: Reformlar halkın mutabakatı ile yapılmadığı ve empoze edildiği, ayrıca reformların gayri-müslim azınlıkların zenginleşmesine yaradığı gözlemlendiği için bu politikalar hiçbir zaman halk tarafından desteklenmedi. Reformlara muhalefet zaman zaman patlak veren popüler vakaların dışında asıl olarak yeni doğan matbuat vasıtasıyla oldu. Özellikle 1862’de Şinasî’nin çıkarmaya başlayıp sonra Namık Kemal’e devrettiği Tasvir-i Efkâr, Ali Suavi’nin çıkardığı Muhbir ve Ziya (Paşa) ile Namık Kemal tarafından çıkarılan Hürriyet bunlar arasında sayılabilir. İlk sansür de 1865’te çıkarılan bir basın yasası ile getirildi. Bunlar arasında Namık Kemal yeni liberal değerlerle İslâmî geleneği birleştirmeye çalışmasıyla dikkat çekti. Fransızca patrie, liberty ve nation terimlerinin yerine vatan, hürriyet ve millet terimlerini kullandı, oluşturduğu yeni terminoloji sonraki Müslüman kuşaklar tarafından geniş biçimde kullanıldı. Namık Kemal ayrıca anayasal ve parlamenter bir yönetim biçimi getirmeyi amaçlayan ve İtalyan Carbonari örgüt yapılanmasını esas alan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli bir cemiyetin de kurucusu oldu. 1865’te Şinasi’nin ülkeyi terk etmek zorunda kalıp Paris’e gitmesi yanısıra, hükümet tarafından memuriyet tayini kılıfı ile sürgüne gönderilen Ziya (Paşa) ve Namık Kemal Mısır’da 4 Hidivlik hakkı elinden alındığı için muhalefete katılmış bulunan Mehmet Ali’nin torunu Mustafa Fazıl Paşa’nın daveti üzerine Paris’te buluştular. Mustafa Fazıl’ın isimlendirmesiyle kendilerine “Jön Türk” dendi. Bunların başlattığı birliktelik ancak beş yıl gibi kısa bir süre devam etmiş olsa da daha sonraki dönemin meşrutiyet hareketine damgasını vurmuş oldular. Burada Jön Türk hareketinin başlangıcının İslâmî değerleri yok etmek üzere yola çıkmış bir hareket değil, aksine “Avrupa liberalizmi ile İslâmî geleneği kaynaştırmaya girişen bir akıl yürütme yolu” olduğunu görüyoruz. 1873-1878 Bunalımı ve Sonuçları: i. Tanzimat’ın önde gelen şahsiyetleri Fuat ve Âli Paşaların sırasıyla 1869 ve 1871’de ölümleri aynı zamanda Kırım savaşından beri 20 yıldır gerçekleştirilmekte olan yüksek faizli dış borçlanma sarmalının sürdürülemez hale gelmesiyle aynı yıllara rastlıyordu. Avrupa’da 1873-1896 arası yaşanan büyük finansal bunalım borçların sürdürelemezliğine son vuruşu yapmıştı. ii. Bir diğer önemli gelişme de 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılması Batılı Güçler nezdinde Osmanlı siyasal varlığının daha bir göz ardı edilebilir hale gelmesine sebep olmuştu. iii. Üçüncü bir gelişme olarak Fransa’nın Prusya karşısında 1870-71 savaşında aldığı yenilgi Rusya’nın elini güçlendirmişti. Ekonomik durumun kötüleşmesiyle hükümet vergileri daha da artırdı ve bu durumun Balkanlarda ortaya çıkardığı genel hoşnutsuzluk ayrılıkçı fikirlerle birleşince BosnaHersek ve Bulgaristan’ın Hristiyan tebasının isyanına yol açtı. Bundan faydalanan Rusya ve Avusturya-Macaristan 30 Aralık 1875’te “Andrassy notası” ile BosnaHersek’te yabancı denetimi istedi. Meşrutiyet Devrimi: Bu ortamda 30 Mayıs 1876’da Mithat Paşa’nın da içinde bulunduğu bir hükümet darbesi ile Abdülaziz tahttan indirilerek daha önceden Namık Kemal, Ziya Paşa ve Mithat Paşa ile teması olan veliaht Murat, V. Murat olarak tahta geçirildi. 5 Haziran 1876’da Abdülaziz intihar etti? 10 gün sonra ise kabine toplantısını basan bir kolağası darbeci Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı ve başkalarını öldürdü. 15 Temmuz’da Devlet Şûrasında bir anayasa ilânı kararı alınmakla birlikte V. Murat’ın aklî dengesinin bozulmasıyla! bu işler yarıda kaldı ve 1 Eylül 1876’da kardeşi II. Abdülhamit tahta çıkarıldı. Nihayet 23 Aralık 1876’da Kanûn-u Esâsî (anayasa) ilan edildi. V. Murat 3 aylık sultanlığı sırasında Sadrazam Rüştü Paşa’nın telkinleriyle Yeni Osmanlılar’a verdiği sözde durmayarak anayasa ilân etmekten vazgeçmişti. İlan edilen anayasa 1831 Belçika ve 1850 Prusya anayasalarından esinlenmişti, ancak Sultan’a meclis aleyhinde kullanabileceği bir çok imtiyaz tanıyordu. Rusya ile savaş: Balkanlardaki gelişmeler 30 Haziran 1876’da Sırbistan’ın Osmanlı’ya karşı akim kalan savaş ilanı ile devam etti. İngiltere’nin girişimiyle toplanan Balkanlar’a ilişkin bir konferans ilk toplantısını 23 Aralık 1876’da İstanbul’da yaptı. Ancak aynı gün Bâb-ı Âli Kanun-u Esasî’yi ilan etti ve bununla birlikte tüm tebaa zaten eşitlenmiş olacağından Balkanlar’da başkaca bir ıslahata gerek kalmadığını duyurdu. BU gelişme üzerine Avusturya’ya Bosna-Hersek’i işgal etme izni veren Rusya 24 Nisan 1877’de Osmanlı’ya savaş ilan etti. Osmanlı Mayıs’tan Aralık ayına kadar Romanya-Bulgaristan sınırı yakınlarında Plevne’de direniş 5 gösterdi ise de Şubat ayında Ruslar Yeşilköy’e ulaştılar. 3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması Romanya, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ devletlerini ortaya çıkardığı gibi, doğuda da Batum, Kars, Ardahan ve Doğubeyazıt’ın Ruslara bırakılması sonucunu getirdi. Ayrı gelişmeler olarak Bosna-Hersek Avusturya tarafından, Kıbrıs da İngiltere tarafından işgal edildi. Bunlar tam 40 yıl sonra tümüyle bitecek İmparatorluğun sondan bir önceki büyük kayıpları oldular. Anlaşmayı Rusya lehine fazla abartılı bulan İngiltere ve Avusturya’nın tehditleriyle Haziran 1878’de Berlin Konferansı toplandı, sonuçta sadece yeni Balkan devletlerinin toprak kazançları biraz törpülenmiş oldu. 1878 Berlin Konferansı ayrıca 1814 Viyana ile başlayan Avrupalı Güçler konferanslarının da sonuncusu oldu. Osmanlı Avrupa’dan neredeyse atılmış oluyordu. Muhtemel Müzakere Konuları Bu başlık altında müzakere edilebilecek çok sayıda nokta olmakla birlikte, aşağıdaki konuların özellikle tartışılması kanaatindeyim. 1. Jön Türk hareketi sonradan kazandığı vasıfların aksine esas itibarıyla “İslamcı” niteliği ile öne çıkan bir hareket mi idi? 2. Tanzimat döneminde başlanan ve sonra özellikle II. Abdülhamid döneminde yaygınlaşan lâik okullarda yetişenler Osmanlı’nın kuruluş ülkülerine zıt bir ideolojiye sahip oldular. Bu okullardaki eksik ne idi? 3. II. Abdülhamid’in 1878 savaşındaki pozisyonu ne idi? Savaşı meşrutiyeti askıya almak için bahane olarak kullandı mı? 4. Abdülaziz intihar mı etti, öldürüldü mü?