Ahmet Yalçınkaya Modern Türk Edebiyatı Güz 2019 31 Ekim 2019 Değerlendirme Yazısı #3 Konu: Vatan yahut Silistre oyununun döneminde hem yasaklanması hem defalarca sahne almasının sebeplerini değerlendiriniz. Tanzimat Edebiyatının İmparatorluk Üzerindeki Etkileri İmparatorluklar da tıpkı İbn Haldun’un da betimlediği gibi yaşayan insanlara benzetilebilirler. Bu süreci göz önüne aldığımızda şahsen Tanzimat Dönemi’ni Osmanlı İmparatorluğu’nun orta yaş sendromu olarak adlandırabileceğimizi düşünüyorum. Çünkü dikkatle incelenirse, Tanzimat Dönemi’nde Osmanlı İmparatorluğu orta yaş sendromundan muzdarip bir erkeğin göstereceği semptomların pek çoğunu bünyesinde barındırmaktadır. Hala iktidarda ve gücünün yerli yerine olduğuna dair kendini kanıtlama ihtiyacı, buna rağmen dış dünyada neler olduğuna gözlerini yavaş yavaş açan merak içerisindeki bakışları ve tabii her şeyden önemlisi kendisinin bile farkında olmadığı gerek diğerlerine gerek kendisine yalan söyleme huyu. Bu bağlamdan ele alarak Osmanlı İmparatorluğu’nun değişim sürecinin başlangıcı olan Tanzimat döneminin edebiyatına damga vurmuş olan “Vatan” isimli eserin neden toplumda hem bu kadar tersine tepki, hem bu kadar sevgi gösterileri yarattığını anlatmaya çalışacağım. Bu konuyu iki temel mesele üzerinden incelemeye çalışacağım: “Kendi kendilerine yalan söyleyen insanların en temel vasıflarından birisi, bu yalanlar ortaya çıktığında verdikleri öfke nöbetleri ve hayranlık dalgalarıdır” ve “Edebiyatın özellikle sahip olduğu etkileyicilik, büyüleyicilik ve öğreticilik vasıfları ile dahiyane yahut keramet vari bir tarafının olduğudur.” Her şeyden evvel belirtilmelidir ki, Tanzimat Dönemi Edebiyatı, birkaç yazar/şair konu dışı bırakıldığında, topluma bir etken olarak değil etmen olarak dahil olduğu kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Daha net bir dille açıklanması gerekirse; bir kaç yazar/şair hariç Tanzimat Dönemi edebiyatçıları topluma etki eden değil, daha çok toplumda yaşanan gelişmelerden etkilenen insanlardır. Bu pencereden meseleyi incelemeye başladığımızda Namık Kemal’in aslında edebi amacı değil öğreticiliği önemseyen ve Batı toplumunu incelediği kadar, diğer yazarların aksine Osmanlılığından çekinmeyen duruşu büyük bi dönem arz etmektedir. Çünkü “Vatan” isimli eseri incelemeye başladığımızda daha karakterlerin isimleri olan İslam, Abdullah ve Sıdkı daha da bir öneme binmektedir. Bu yüzden eser, 1 dönemin baskıcı rejimine aslında sadece kuru bir eleştiriden ibaret değil, bilakis altında daha sonraları çok daha büyük bir önem arz edecek olan ideolojilerin başlangıcını teşkil etmektedir. Sanırım tam olarak bu noktada, yeni bir fikre geçmeden evvel dönemin incelemesini yapmak gerekmektedir. Hali hazırda meşrutiyetin denendiği ve dönemin siyasi gerekçeleri bahane edilerek rafa kaldırıldığı, imparatorluğun geçirdiği yirmi yıllık süreçte gördüğü padişahların daha yumuşak başlı olmalarının tam aksine iktidar oyunlarına fazlası ile hakim ve devlet işlerine istekli bir padişahın iktidarda olduğu, sanırım hepsinden önemlisi Osmanlı Devleti’nde on yıllardır süre gelmiş sistemlerin yavaş yavaş değil -diğer pek çok devlete nispetle- hızlı bir şekilde değiştiği bir dönemden bahsetmekteyiz. Osmanlıda, geçtiğimiz haftalarda yaptığımız okumalardan 28 Mehmet Çelebi ile birlikte başlayan Batı’ya doğru yüzünü dönmenin son evrelerinden birisi olarak; Batı’nın sahip olduğu meziyetleri Osmanlı İmparatorluğu’nun ne şekilde elde edebileceğine dair farklı yanıtların hali hazırda bir kaç kez verilmiş ve bu konuda Namık Kemal demek istediklerini söylemeye yeni başlamış ve anlattıkları toplum nezdinde yankı uyandırıp kendisine takipçi toplamıştır. Bu noktada net bir şekilde iddaa edilebilir ki Namık Kemal’in Vatan isimli tiyatrosunun hem yasaklanıp hem de gösterimine devam etmesinin ilk sebebi, Osmanlı toplumunun siyasi yapısına uygun ve doğru şekilde reklamı yapılmış bir eser olmasındandır. Dönemin padişahı olan Abdülhamit’in ülkeyi bir arada tutmak için kendinden evvelki padişahların zıddına İslami referans ve politikaları demir bir yumruk ile uygulamaya başlamış ve böyle bir ortamda “İslam”ı “vatanperverosmanlıcı” yapan bir kimseye elbette ki müsaade etmemiştir. Özetle toplamak gerekirse, dönemin toplum tarafındaki sıkışmasını çözmek için doğru bi metod seçen Namık Kemal’in, toplumun doğru damarını tuttuğu için bu kadar çok ses getirebildiğini ama öte yandan siyasi konjektür ile uyuşamadığı için yasaklandığını iddaa edebiliriz. Aslında sadece tarihi analizlere dayanan birinci argümanımın yanına bir tane de mantık kullanılarak rasyonelize edilmiş bir anlatı yerleştirmek isterim. Dikkat ile incelenirse toplum nezdinde çalkantılar yaratan olayların pek çoğunun ardından en azından birkaç tane edebiyat ürünün olabildiğini görebiliriz. Sanırım bundandır ki daha Bolşevik Devrimi’nin yapılmasına yıllar varken yazılmış olan Anna Karenina romanında net bir şekilde sosyalist olarak adlandırabileceğimiz “Nikolay Dimitriyeviç Levin” karakterine rastlamamız bizleri şaşırtmamaktadır. Yahut, hürriyet kasidesini okuduktan sonra sokaklara dökülen insanlardan bahsedecek olduğumuzda insanların tamlamanın “Hürriyet” kısmına değil, “Kaside” tarafına odaklandıklarına dikkat çekiyoruz. Şahsen inanıyorum ki, edebiyat insanoğlunun dünyada ürettiği en muhteşem yaratılardan, en büyüleyicilerden bir tanesidir. Yazar tıpkı avı için ağını 2 yavaş yavaş kuran bir örümcek gibi, kitabı dokuyup bizi büyüleyerek uzağına çekmektedir. Konu ile alakasını kuracak olursak Namık Kemal’in sadece halka aşılamaya çalıştığı fikirleri ile değil, kullandığı edebiyat ile de kendisini çekici, ilginç hatta reddedilemez kıldığını düşünüyorum. Tabii bu noktada “Aslında tiyatro bize ait olan bir edebiyat ürünü değildir, Batı’dan kopyalanmıştır” anlatısına da yanıt vermek gerekebilir. Sanıyorum ki bu anlatıda ıskalanılan şey; ister doğuda ister batıda yaşasın, insan evladının hep insan olduğunu unutuyor olmaktır; insanlar hoşlarına giden şeyi daha çok yapmak isteyip canlarını acıtanlardan kaçınmak isterler. Bundan kaynaklıdır ki; dönemin revaçta olan sanat dalı edebiyat için kişinin -ister Frenk olsun, ister Hint- ruhuna dokunduğu için bu kadar popülerleştiğini söyleyebiliriz. Aslında sanıyorum ki bundandır, Namık Kemal’in anlatmaya çalıştığı şey alelade bir üniversite öğrencisi olan ben tarafından bile belli oranda anlaşılabiliyorken yine de okunmaya devam etsin. O dönemin gerçekliğini yaşayan ve kendi hayatını onlara göre anlamlandıran bir “Osmanlı” için eserin vehmini kavramak bana nispetle çok daha kolay olsa dahi, eser hala kendisini okutmaya devam ediyorsa muhtemelen paragrafın başında da belirttiğim gibi kurmaca dünyanın aslında büyüleyici olmasından kaynaklıdır. Bütün bir yazıyı özetlemek gerekirse, şahsen Vatan oyununun döneminde hem yasaklanması hem defalarca sahne almasının sebeplerini iki temel analı üzerine inşa etmeye çalıştım. Bunlardan ilki; Namık Kemal’in dönemin sorunlarına kendi yanıtlarını verirken toplumun nabzını doğru ölçüp, doğru duygulara/fikirlere dokunduğu için eserin bu kadar popülerleştiğini öte yandan siyasi bazı gerçekler ile karşı karşıya kalmanın diğer pek çok değişim taraftarı fikirde olduğu gibi yasaklanmalara desem olacağını anlatmaya çalıştım. İkinci olarak ise; özellikle şahsen inandığım; yazarın/şairin aslında kadim dönemlerin sihirbazı modern dönemlerin bilim insanı gibi davrandığını ve kurmaca dünyası ile kişilerin ruhuna dokunduğunu, onları büyülediğini anlatmaya çalıştım. İnanıyorum ki günümüz dünyasında, Türkiye topraklarında gözlerini açmış olan bizler; geçmişi adilane ama dürüstçe yargılayıp, “Sezar’ın hakkını Sezar’a” vermediğimiz müddetçe hayal ettiğimiz başarıya, rahatlığa ve iktidara ulaşamayacağız. İnsanlar ancak nereden geldiklerini bildikleri noktada geleceği planlayabilirler. Sözlerimi eserden alıntıladığım şu sözler ile bitirmek istiyorum; “"Ecdâdımızın heybeti ma'rûf-u cihândır, Fıtrat değişir sanma bu kan yine o kandır." 3