Krizden sonra Hiçbir iyiye gidiş sonsuza kadar devam edemeyeceği gibi hiçbir kriz de sonsuza kadar devam etmez. Dünya bu krizi de tıpkı öncekiler gibi bir şekilde atlatacak. Genellikle kapitalizmde krizler piyasa sisteminin gevşek mekanizmasının yarattığı sapmalar sonucunda ortaya çıkıyor ve sonunda da en büyük sapmayla, yani kumanda ekonomisinin bir süre egemen kılınmasıyla çözülüyor. Bu sefer de durum farklı değil. Kumanda ekonomisine temelden karşı çıkan batılı gelişmiş ülkeler ekonomik sorunlarını çözebilmek için piyasa ekonomisinden bir süreliğine ayrılıp kumanda ekonomisine geri dönerek çözüm üretiyorlar. Şirketlerin kurtarılması, özel kesim kuruluşlarına sermaye enjeksiyonları, devlet yardımları, Merkez Bankası destekleri bu tür faaliyetlerin çeşitli örneklerini oluşturuyor. Verilen devlet garantilerini de sayarsak kapitalizmin şampiyonluğunu yapan ABD’nin ekonomiye verdiği kamu desteğinin oranı GSYH’sının dörtte üçüne yaklaşıyor. Kapitalizmin 1929 Büyük Bunalımından çıkışı da böyle oldu. Her ne kadar Keynes’in ünlü Genel Teorisini yayımladığı tarih olan 1936’da krizden zaten çıkılmaya başlanmış olsa da bu durum kafa karışıklığına neden olmamalı. Çünkü Keynes’in düşünceleri kitabının yayımlanmasından çok daha önce verdiği dersler ve yazdığı diğer kitaplar aracılığıyla yayılmıştı. Krizden çıkışta başvurulan müdahaleci yaklaşımlar o dönemde olumlu sonuçlar verdi ve batı dünyası büyük bunalımı atlattı. Keynesyen modelin getirdiği bu tür müdahaleler sorunu çözmekle birlikte en azından bir süre için kalıcı bir modele dönüşüyor. Örneğin İngiltere’nin büyük bunalım sonrasında ve dünya savaşının ertesinde yaptığı kamu müdahalelerinin yarattığı kumanda ekonomisinden yeniden piyasa ekonomisine dönüşü kırk yıldan fazla zaman aldı. Bu krizden çıkış için yapılanlar da aşağı yukarı aynı yere varacak gibi görünüyor. Batılı ülkelerdeki kamu destekleri o kadar yüksek miktarlara ulaştı ki bunların tekrar eski haline döndürülmesi oldukça uzun zaman alacak. Üstelik küresel sistemin bir daha eski parlak günlerine dönmesinin mümkün olmayacağı ve geri dönüşün bir V ya da U biçiminde değil kanca biçiminde olacağı tahminleri giderek yaygınlaşıyor. Yani küresel sistem bir daha uzun süre 1998 2008 arasındaki parlak çıkışı yaşayamayacak. Eğer bu tahmin doğru çıkarsa o zaman Keynesyen sistemden geri dönüp piyasa ekonomisine gelmek çok da kolay olmayacak. Krizden çıkışla uğraşıldığı için kriz sonrasında nasıl bir model uygulanacağı henüz tam olarak belirlenmiş değil. Buna karşılık bu konuyla ilgili olarak görevlendirilen komitelerdeki çalışmalardan basına yansıyanlar denetimin artacağı, kuralların sıkılaşacağı bir dünyayı tanımlıyor. Küresel sistemin itici gücünü oluşturan batılı ekonomilerin içine girdiği yarı kumanda yarı piyasa sisteminde hareket serbestliğinin kısıtlanacak olması kaçınılmaz görünüyor. Büyük bir olasılıkla reyting şirketleri de çok daha sıkı kurallar uygulayacaklar. Bugünün konusu krizi atlatmak gibi görünse de krizden çıkışın işaretleri ortaya çıkmaya başladıktan sonraki dönemin krizin tekrarlamaması için atılacak adımlarla geçeceğini tahmin etmek zor değil. Bu adımların sıkılığı bizim gibi gelişme yolundaki ülkelere yönelik yabancı sermaye yatırımları ve portföy yatırımlarının gelecekteki miktarlarının da belirleyicisi olacak. Nasıl küresel kriz bütün ülkeleri az ya da çok etkilemişse krizden çıkışta alınacak önlemler de bütün ülkeleri etkileyecek. Reyting şirketlerinin yapacakları kural değişiklikleri borçlanma maliyetlerini ve süresini değiştireceği gibi yabancı sermaye yatırımlarını da kökten etkileyecek. Bugünlerde takılıp kaldığımız “Türkiye krizden az mı etkilenecek çok mu etkilenecek” tartışması çok anlamlı bir tartışma değil. Asıl önemli olan bizim bu krizden sonra uluslar arası yatırımcıların gözünde krizden önceki yerimizi koruyup koruyamayacağımız.