TBMM B:67 20 . 2 . 2008 O: 2 Tabii, bizim Medeni Kanun'umuz, biliyorsunuz, vakıflarla ilgili, 101 ve 117'nci maddeler arası vakıfları düzenliyor. Bence bir eksiği de yok, onu da söyleyeyim, burada söz alan milletvekili arka­ daşlarımız da bunu aşamalarda belirttiler. Aynı şekilde, yine 2762 sayılı Yasa'da da, 1936'da yürür­ lüğe giren yasada da konu çok net bir şekilde düzenlenmiş. Tabii, arada değişiklikler de yapılmış. Şunu diyemeyiz ya da şunu dememiz mümkün değil: Yani, bizim vakıflar mevzuatımız eksik­ tir. Burada, gerek Lozan'da hüküm altına alınmış olan azınlıklarımızın haklarını da ihlal eden hü­ kümler vardır, vatandaşlarımızın vakıf kurmasını engelleyen hükümler vardır ve vakıf mevzuatımızda yetersizlikler vardır gibi bir düşünce doğru değil. Dört dörtlük, gerçekten bugüne kadar ihtiyaçları da karşılamış olan bir mevzuatımız var, yani bunu çok net bir şekilde söyleyebilirim. Yani, mevzuatlar, işte değişikliklerle birden fazla yasa hâlinde, işte karışıklık var falan denebi­ lir, o gerekçe gösteriliyor, ama bu arada şu da oluyor, birini düzelteyim derken diğer taraftan eksik­ likler, yanlışlıklar yapılıyor ve konu çok daha tehlikeli bir boyuta getirilmiş kanunda. Peki, niye bu kanun geldi? Şimdi, buradaki tartışmalar içerisinde çok sık söylenen bir şey var, o da Avrupa Birliği, Avrupa Birliğinin Vakıflar Kanunu'nu bizden istediği, talep ettiği. Zaten 22'nci Dönemde de o şekilde gelmişti. Şimdi, Avrupa Birliği niye bunu bizden istiyor diye düşündüğümüzde, böyle bir soru sorarak ve cevaplarını da kısaca vermeye çalışarak gittiğimizde, yani Avrupa Birliğinin ve Avrupa ülkelerinin vakıflar konusunda bizden çok gelişmiş olduğunu, mevzuatlarının çok daha uygar olduğunu ve do­ layısıyla, Avrupa Birliğine de girmeye çalışıyoruz; onlarla, işte görüşmelerimiz var, ilerleme rapor­ ları var, sözlerimiz var, o mevzuatın Türk hukukuna da uyarlanması gerekiyor; böyle gelişmiş bir vakıflar mevzuatları var, bizler de adapte olmamız gerekir mi diyeceğiz? Öyle mi arkadaşlar? Yani, burada söylendi, ben, tekrar kısaca belirteyim: Avrupa Birliğinde böyle bir mevzuat yok Yunanistan dışında. Yani, baktığımız zaman, Avrupa Birliği müktesebatında vakıflar diye bir şey pek yok, Kopenhag Kriteri eri'nde de yok. Yani, Avrupa Birliğinin içinde olan çok gelişmiş bir mevzuatı da buraya alarak bir uyum içerisinde bu konuyu değerlendirmemiz müm­ kün değil. Şimdi, o zaman bu Kanun niye geldi? Mevzuatımız yeterliyse, Avrupa Birliğinin de Av­ rupa'nın da ülkelerin de Türkiye'ye bu konuda bizim vakıflar mevzuatımız çok gelişmiş, bizimle uyumlu olacaksınız gibi bir düşüncesi de olması mümkün değilse -çünkü, onlarda böyle bir şey yoko zaman, niye geldi arkadaşlar? Kısaca, bunu da vatandaşlarımızın anlaması açısından belirtmek is­ tiyorum. Çünkü çok tartışılıyor. Bu konu, sadece bugünün konusu değil. Yani, yılları da bırakın, yüz yılları almış olan bir konu. Bizim ne zaman Avrupa'yla aramızda bir ilişki olmuşsa, daha Osmanlı döneminden, 1856'dan Isla­ hat Fermanı'ndan -burada da daha önce belirtilmişti- gelen bir olay bu, ne zaman ilişkimiz olmuşsa, bizim karşımıza hep bu vakıflar ve azınlıklar sorunu çıkarılmış. 1856'da bundan yüz elli yıl evvel, hatta yüz elli iki yıl evvel, o zaman Islahat Fermam'nı istemişler bizden, o Kırım Savaşı sonrası, Paris Konferansı öncesi, İngiltere, Fransa ve Avusturya. Islahat Fermanı'na bakarsanız, orada da bugün bu Vakıflar Kanunu'nda konuştuğumuz, tartış­ tığımız "Ya, bu yanlış, bunu getirmeyin." dediğimiz konular var, azınlıklar var ve vakıflar var. Şimdi, aradan yıllar geçmiş, işte Birinci Dünya Savaşı sonrasında da Türkiye, biliyorsunuz, iş­ gale uğramış ve İstanbul Hükümeti tarafından imzalanan, ama, sonra ulusal Kurtuluş Savaşı'mızla yırtıp attığımız bir Sevr Anlaşması var. O Sevr Anlaşması'na da baktığımızda, onun ilgili bölümle­ rine, 140'ıncı maddesine baktığımızda, orada da yine bugün konuştuğumuz konular var. Yani, orada da bu insanlar, bizim karşımıza, yine vakıfları, azınlıkları getirmiş, bu hakları getirmiş, bu taleplerde -38-