TÜRKiYE DiYANET VAKFI YAYlNLARI 1172 iSLAM'DA iNSAN MODELi ve .. . HZ. PEYGAMBER ORNEGI ~ (Kutlu Doğum Haftası ANKARA 1995 : 1993) İSLAM'IN İNSAN GÖRÜŞÜ IŞIGINDA işçi HAKLARI Doç. Dr. Hayati HÖKELEKLİ Din, insanla Allah arasında kurulan bir ilişkidir. Dinin sebebi ve kayAllah, muhatabı ve mükellefi ise insandır. İnsanın yaratılış mahiyeti, özellikleri ve buna uygun düşen hak ve sorumluluklan şüphe­ siz ki, en doğru şekilde Allah tarafından bilinir. Çünkü Allah insanın ve bütün kilinat düzeninin yaratıcısıdır; "Yaratan bilmez olur mu?" (Mülk, 671 14) ayetinin ifade ettiği gibi, insanın kendisi hakkında edineceği bilginin en sağlam ve güvenilir olanı Yaratıcı'nın bize bildirdikleridir. nağı Fert ya da toplumu ilgilendiren hangi insani konu olursa olsun, genel bir insan görüşünden hareket edilmezse kolay anlaşılmaz. Bu bakımdan, İslamda işçi hakları incelenirken, İslam'ın insan görüşü, genel anlamda insanın hak ve sorumluluklanyla ilgili bazı belirlemelerine başvurmak gerekli görünmektedir. A. İNSANlN VARLIK YAPISI VE ÖZELLİKLERİ İnsanın varlık yapısında, biri diğeriyle ayrılmaz bir bütün teşkil eden iki temel unsur vardır. İnsan bedeni, Allah tarafından bazı işlemlere tabi tutularak belli bir kıvama sokulmuş olan "toprak"tan yaratılmıştır (bkz. Al-i İmran, 3/59; En'am, 6/2; A'raf, 7 /12; Hicr, 15/26, 28, 33; Rüm, 30/20; Secde, 32/7-9; Saffat, 37 /ll; Sad, 38/71). Aslı toprak olan insan bedenine Allah kendi ruhundan üflemiştir (bkz. Hicr, 15/29; Secde, 32/9; Sad, 38/72) ve böylece beşeri varlık şekillenmiştir. O halde insan sıradan bir varlık değildir; o, kendi zatında ilahi olanı barın­ dırmaktadır. İnsanın varlık modeli, ilahi isim ve sıfatıann kendisine yansıdığı en üstün örnektir. Hz. Peygamber (a.s.)'ın; "ALLah Adem'i kendi sılretinde yarattı" (Buhari, İsti'zan, 1; Müslim, Birr, 1 15) anlamındaki hadisi bu gerçeği dile getirmektedir. ile insan, kainattaki varlıklar sıralamasının en üst O, Allah'ın en şerefli ve üstün varlığıdır (bkz. İsra, 17 /70; Tin, 951 4) ve diğer bütün varlıklar insana yardımcı kılınmıştır (Bakara, 2/29). Varlıklar dizisi içerisinde insana üstünlük kazandıran özellik, kendisini iki alanda açığa vurur. Birincisi, "bilgi edinme Bu yapı özelliği halkasını oluşturur. --KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - - 2 3 3 - - kabiliyeti"dir. İnsan, Allah'ın kendisine verdiğ;i akıl gücü sayesinde alemin sırlarını keşfetme, tabiatı yöneten kanunlara vakıf olma, eşyanın gizli ve örtülü hakikatına ulaşma kabiliyeti taşımaktadır. İnsan bu kabiliyeti ile meleklerden de üstün bir konuma yükselme imkanı bulmuştur. Bu yüzden Allah meleklerin Adem'e secde etmesini istemiş, İblis dışında bütün melekler ona secde etmişlerdir (bkz. Bakara, 2/3034). İnsanı farklı ve üstün kılan ikinci özellik ise, "bagımsız davranma, seçme kabiliyeti"ne sahip olmasıdır. Melekler de dahil kainattaki bütün yaratıklar, Allah'ın önceden belirledigi bir program ve düzen içerisinde kendi görev ve faaliyetlerini yerine getirirler ve asla bunun dışına çıka­ mazlar. Oysa ki, insana kendi davranışları içerisinde bagımsız davranabilme özelligi verilmiştir. Allah meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" diyerek, ilk insanın yaratılışında onlan hazır bulundurduğunda melekler: "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz!" (Bakara, 2/30) diyerek tereddütlerini dile getirdiler. Y<i_rıi, insandaki bagımsız hareket edebilme gücünün doguracagı tehlikeli sonuçlardan endişe duydular. Nitekim, Hz. Adem ve Havva'nın Cennetten düşüşlerine yol açan gelişmeler, insan tabiatındaki bagımsız davranma ve Allah'ın emrine aykırı hareket edebilme gücünü açıga çıkarmıştır (bkz. A'raf, 7 /22; Taha, 20/12ı). İnsan potansiyel olarak iyi ya da kötüyü seçme ve gerçekleştirme özelligine sahiptir; varlık yapısında onu her iki yöne de sürükleyen güçlerle donatılmış ve dengelenmiştir. "İnsanın şahsiyetine (nejse) ve onu şekaıendirene andolsun ki, Allah ona bozukluğunu ve iyiliğini işlemiş­ tir... " (Şems, 9 ı /7- ı O) anlamındaki ayet, insandaki bu iki yönlü hassas dengeye işaret etmektedir. Bu bakımdan, kişinin davranışlarının sorumlulugu yalnızca kendisine ilittir. İnsan kendi istek ve iradesiyle hangi yöne yönelmeyi uygun görürse, Allah'da onu o yöne çevirmektedir (bkz. Nisa, 4/ ı ı5). Bu ilahi kanun fertler için oldugu kadar, toplum ve millet hayatı için de geçerlidir: "Bir millet kendi durumunu değiştirmedik­ çe, Allah onlann durumunu değiştirmez" (Ra'd, ı3/l ı; Enfal, 8/53). Aynı şekilde insan Allah'ın varlıgına ve birligine inanıp O'na itaat etmeye kabiliyetli (bkz. Rüm, 30 /30; A'raf, 71 ı 72- ı 73) oldugu kadar, isyan ve inkara da güç yetirebilmektedir. - - 2 3 4 - - - - - - - - - - - - - - K U T L U DOGUM-- B. İNSAN VE İNSANLAR 1) Eşitlik İlkesi: İslam'a göre, bütün insanların fıtratı, mahiyeti aynı ortak özelliklerle donatılmıştır. Bu bakımdan, arasında bir farklılık ve eşitsizlikten söz edilemez. Herşeyden sanlar aynı bir ana-babadan türemiştir: "Ey insanlarİ Biz sizi ve dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız yaratılış insanlar önce, in- bir erkek için sizi kabileZere ve milletZere ayırdık.. " (Hucurat, 49/13. Ayrıca bkz. Nisa, 4/1; Zümer, 39/ 1). Bu anlamda insan olarak kimsenin kimseye tabii özellikler bakımından bir üstünlüğü yoktur. Hz. Peygamber'in, Veda Haccı hutbesinde söylediği rivayet edilen şu ifadeler de aynı gerçeği dile getirmektedir: .. "İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur... " (Müslim, Hacc 147; Tecrid tre., X/401). İnsan olarak kadın ve erkek arasında da bir fark yoktur; her ikisi de insan cinsine dahil olmaları bakımından eşittirler. Erkeklerin hak ve üstünlüklerinden bahseden ayetlerden (Bakara, 2/228; Nisa, 4/34) anlaşılması gereken şey, bir mahiyet ve yaratılış üstünlüğü değil, bir görev ve etkinlik üstünlüğüdür. Nitekim, yapılan iyi işlerin karşılığının, kadın­ erkek ayırımı yapılmaksızın aynı ölçülerde verileceği birçok ayette zikredilmektedir (bkz. Nisa, 4/32; Nahl, 16/97; Ahzab, 33/35). İnsanların değişik tabii gruplar içerisinde yer almaları, belli bir topluüyesi bulunmaları da onlara bir üstünlük ve imtiyaz sağlamaz (Hucurat, 49/11); kendilerini bu durumda gören insanlar psikolojik bir yanılsama içerisine düşmüş olanlardır. luğun 2) Üstünlük ilkesi: İslam'a göre, insanların doğuştan sahip oldukları tabii özellikler ve bağlarla değil, fakat kazanılan, çalışarak elde edilen ve gerçekleştirilen şu iki konuda gerçek bir üstünlük elde etmeleri mümkündür: yeteneği, insanın en değerli ölçüsüne göre kişinin değeri artar. "De ki! Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer, 39/9) ve "Eğer bilmiyorsanız, bilgi sahibi insanlara sorun" (Nahl, 16/43) anlamındaki ayetler bu yöndeki üstünlüğe işaret etmektedir. a) Bilgiye dayanan üstünlük: Bilgi edinme ve asil özelliğidir. Bunu geliştirme b] İmiin samimiyetine dayanan üstünlük: Gerçek iman, insanın kendi tam bir değişmeyi ve yeniden gerektiren ciddi bir tutumdur. Kişide iman kökleştikçe, Allah karşısındaki sorumluluk duygusu da artar; buna bağlı olarak davpsikolojik eğilimlerini aşarak, kişiliğinde yapılanınayı --KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - - 2 3 5 - - ranışiara ahlak ve fazilet ölçüsü hakim olmaya başlar. Bu durum "takva'' terimi ile ifade edilir. İşte İslam'daki üstünlük ilkesinin en önemli göstergesi bu takva derecesidir: "..AlLah katında en değerli olanı­ nız, ahlak ve jaziletçe (takva) en üstününüzdür" (Hucurat, 49/ 13). Hz. Peygamber de, insanlarm AJlah katında en degerli olanının, O'na en çok saygı gösteren oldugunu belirterek, İslam'da bunun dışında bir üstünlüge yer olmadıgını açıklamıştır (bkz. Müslim, Hacc 147; Tecrid tre., Xl 401 vd.) İlim şu ve imandaki samirniyet derecesine dayanan bir üstünlük ilkesi, ayette bir arada zikredilmektedir: "AlLah, içinizden iman etmiş olan- larla, kendilerine ilim verilmiş olanıann derecelerini yükseltir.. " (Mücadele, 58/ ı 1). 3) İnsanlararası Ferdi Farklılıklar: İnsanların zeka, güç-kuvvet, cinsiyet, yetenek, mal-mülk .. gibi doguştan elde edilen tabii özellikler bakımından farklılıklar gösterdikleri bilinmektedir. Kur'an-ı Kerim'e göre, bu durum toplumdaki işlerin sağ­ lıklı olarak yürütülmesi, insanlararası ilişkilerin gelişmesi açısından gereklidir: "..Dünya hayatında onlann geçimWderini aralannda biz taksim ettik ve onlardan kimini ötekilere derecelerle üstün kıldık ki, biri diğerine iş gördürebilsin" (Zuhrüf, 43/32). Ayrıca, kişilerin sahip oldukları özellik ve yetenekleri nasıl ve ne şekilde kulllanacaklarının sınanması da ilahi hikmetin bir başka yönüdür: "... Size verdiği şeylerde sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur" (En'am, 6/ 165). C. İNSANlN TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİ İslam insana dört temel hak ve hürriyet tanır; bunların yerli yerinde kullanılması kişinin kendi irade ve çabasına baglıdır. a) Hayat Hakkı: Dünyaya her gelen insan çok tabii olarak varlıgını sürdürme hakkına sahiptir; bu hakkı meşru bir sebep olmaksızın onun elinden almak çok büyük bir insanlık suçudur: "Kim yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir cana kıyarsa sanki bütün insanlan öldürmüş gibidir ve kim de onun hayatını kurtanrsa bütün insanlan hayata kavuş­ turmuş gibidir" (Maide, 5/32). b) Din ve İnanç Hürriyeti: İnanma, şahsi ve rıza ve içten bir teslimiyere dayandığı ölçüde bir değer ifade eder. Kişinin irade ve tercihini, hür ve serbest kararını hiçe sayan, baskı altına alan ya da ortadan kaldıran - - 2 3 6 - - - - - - - - - - - - - - - K U T L U DOGUM-- bir anlayış ve uygulama İslam tarafından hiç tasvip edilmemiştir. " .. Dinde zorlama yoktur.. " (Bakara, 2/256) ve "De ki: Hak Rabbinizdendir, dileyen inansın, dileyen inkar etsin" (Kehf, ı8/29) gibi ayetler bu hürriyeti açıkça ortaya koyarlar. Hz. Peygamber (a.s.)'ın taşıdığı "tebliğ" görev ve sorumluluğunun sınırlan da aynı prensibe göre belirlenmiştir. O, yalnızca bildirmek ve anıatmakla görevliydi. Onun gönüller üzerinde bir baskı yapmaya yetkisi yoktu. İnsanların başına bir bekçi ya da gözcü olarak gönderilmemişti. Zorbalık yapamazdı. Sadece doğruyu hatırlatacaktı (bkz. Al-i İmran, 3/20; Nisa, 4/80; Maide, 5/92, 99; En'am, 6/107; Nahl, ı6/35; Rüm, 30/53; Zümer, 39/4ı: Şura, 42/48; Zariyat, 5ı/45). c) Mal Kazanma ve Sahip Olma Hürriyeti: İslam, özel mülkiyet ve servet edinmeyi meşru sınırlar içerisinde kabul ve teşvik eder. Her insan çalıştığının karşılığını almalı (bkz. Necm, 53/39) ve kendi malı üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunabilmelidir. Mal ve servet, Allah'ın insanlara bir iyilik ve nimetidir; her kişi çalışıp çabalayarak kendi kıs­ metinin peşinde olmalıdır (bkz. Cum'a, 62/10; Müzzemmil, 73/20; Mülk, 67/ ı5). d) İnsanlık Şeref ve Haysiyetini Koruma Hakkı: İnsan Allah'ın en şerefli ve üstün varlığı (İsra, ı 7 /70) olduğuna göre, tabii olarak saygıya layıktır. Onun manevi varlığı ve kişiliğini zedeleyecek, ırz, namus ve haysiyetine, şeref ve saygınlığına yönelik her türlü saldırı önlenmelidir. Bu yüzden, insanlara maddi eziyet ve işkence yapılamıyacağı gibi, aşağı­ lanıpalaya da alınamaz. D. İNSANlN SORUMLULUKLARI VE GÖREVLERİ İnsan başıboş, sorumsuz ya da eğlence olsun diye yaratılmamıştır; varoluşun bir anlam ve gayesi vardır (bkz. Kıyamet, 75/36; Al-i İmran, 3/19ı: Sad 38/27; Mü'minün, 23/ ı ı5). O halde insanın yaratılış gayesi ve bu dünyadaki asıl görevi nedir? Şüphesiz ki bu, kendi Yaratan'ına "kulluk"tur. "Cinleri ve insanlan ancak bana kulluk etmeleri için yarattım" (Zariyat, 5 ı 156) anlamındaki ayette bu açıkça ifade edilmiştir. İnsan yeryüzünde "Allah'ın halifesi" olmaya adaydır (bkz. Bakara, 2/30: En'am, 6/ 165): O'nun adına tasarrufta bulunma ve yeryüzünde hükmetme görev ve yetkisiyle donatılmışır. Bu yolda insan, "Allah'ın dinine yardım etmek" (Hadid, 57 /25; Saf, 6ı/ ı4) suretiyle "Yeryüzünü imar etme" (Hüd, ll/6ı) ye orada ahlaki temellere dayalı adaletli bir sosyal düzen kurmakla yükümlüdür. Bu kendisine tevdi edilmiş olan öyle büyük bir "emanet"tir ki, göklere, yerlere ve dağlara sunulduğu --KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - - 2 3 7 - - zaman onlar bunun sorumlulugundan korkup kaçmışlar, fakat insan bunu yüklenmiştir (Ahzab, 33/72; Haşr, 59/21). Bu bakımdan insanın bu emaneti hakkıyla yerine gelirebilmesi için çok ciddi çaba ve gayret göstermesi bu ugurda malını, canını, en sevdigi şeyleri geride bırakacak (bkz. Tevbe, 9/24) olgunluğ;a ulaşması gerekmektedir. "Cihad" kavramı en genel anlamıyla, bu kutsal görev uğ;runda yapılan bütün insani çabaların adıdır. Cihad, kişinin kendi nefsinde ve bütün yeryüzünde ilahi bir düzenin kurulması için var gücüyle çalışma, mücadele etmedir. Yeryüzü insan için bir rahat ve eğlenme yeri olmayıp, bir cihad ve yanş alanıdır. Kimin gerçek insanlık ve kulluk seviyesine ulaşabileceginin anlaşılabilmesi için düzenlenmiş bir imtihan ve deneme alanıdır (bkz. Mülk, 67 /2). E. İSLAM'DA İŞÇİ HAKLARI 1) İş ve Çalışmanın Önemi: İş ve çalışma insan hayatının aynlmaz bir boyutudur. Kişinin dünya hayatında geçimini saglayabilmesi yanın­ da, kabiliyellerin açıga çıkması, saklı güç ve imkanların gerçekleştiril­ mesi iş ve çalışmaya baglıdır. Bu yüzden dünya hayatı Allah tarafından, uyku, dinlenme ve eglenme ile birlikte iş ve çalışmanın yer aldıgı bir tertip üzere düzenlenmiştir: "Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Öyleyse yerin sırtlannda dolaşın, Allah'ın verdiği nzıktan yeyin; sonunda dönüş O'rıadır" (Mülk, 671 15). "Gündüzü (eşyayı} gösterici kıldık ki, Rabbinizden bir lütUf arayasınız" (İsra, 171 12). Esasen, "Yeryüzünü imiir etme" (Hüd, ı 1/61) insanın bu dünyadaki görevinin önemli bir parçasıdır. Allah, bunun gerçekleşmesi için gerekli olan bütün imkanları insanın hizmetine sunmuştur. Üretici olan ve insanlara faydası dokunan kişi, Allah'a olan baglılıgını sürdürdügü sürece, Allah'ın halifesi olma sıfatına hak kazanacaktır (Nur, 24/55). , İslam her insana aynı hak ve hürriyetleri tanır; bunun karşıligında da Allah'a kul olmaya davet eder. Kulluk, belli söz, kural ve uygulama ile sınırlı degildir; insanın bütün iş ve davranışlarını yöneten içten sağ­ lam bir niyet ve kişiyi her durumda ilahi alemle temasa geçiren yüce bir duygunun konusu olarak yaşanır. Bu yerleşik niyet ve duygu varoldukça, kişinin yaptığı her iş bir kulluk ifadesi olacaktır. Allah'a inanan ve bu inancına baglıkalarak bir üretim faaliyetinde bulunan kimse, yalnız bu işin dünyadaki maddi ve manevi karşılığını almakla kalmayacak, aynı zamanda dini bakımdan da bir sevap kazanmış olacaktır (bkz. Al-i İmran, 3/57). 2) işbölümü ve Dayanışma: Dünyayı imar etme hususunda her in- - 238 - - - - - - - - - - - - - - K U T L U DOGUM-- sanın katkısı kendi ölçülerinde olacaktır. Çünkü, yaratılışta insanlar güç, ka.biliyet ve çeşitli özellikler bakımından farklı derecelerde yaratıl­ mışlardır (bkz. İsnl, 17 /21; Nahl, 16/71; Zuhruf, 43/32; En'am,. 6/ 165). Dolayısıyla herkesin yapacagı iş de biri digerinden farklı olacaktır. Böylece toplum hayatının ihtiyaç duydugu çeşitli işkolları, meslek ve zanaatlerin gelişmesi bu sayede mümkün olmuştur. Ayrıca bu durum, insanları birbirine yaklaştıran, herkesi başkalarına bagıınlı kıldıgı için sosyal ilişkileri geliştirip güçlendiren bir faktördür. İslam, iktisadi farklılaşmayı bir sosyal gerçek olarak kabul eder. Bu, iktisadi faaliyetin canlılıgı için gereklidir. Fakat servet, kabiliyet ve güç farklılaşması bir üstünlük sebebi olmayıp, sadece bir imtihan vesilesidir (En' am, 6/ 165). Toplum için faydalı olan hangi iş olursa olsun, hakkıyla yapıldıgı zaman bir deger ifade eder. Şeref ve üstünlük işin kendisinde degil, o işin hangi ilkelere göre, nasıl ve ne şekilde yerine getirildigi ile ilgilidir. İlahi rıza gözetilerek yapılan ve başkalarına faydası olan her iş ve meslek faaliyeti geçerlidir. Önemli olan bu işin en iyi şekilde yerine getirilmesidir. İnsanın şeref ve degerini yfikselten yaptıgı işten çok, bu ilkeler ışıgında işini iyi yapınasıdır. 3) Ekmeğin Kutsallığı: İslam insanı kainata hükmetıneye memur gördügü gibi, ondaki üretici kuvvete yani eınege büyük bir önem atfeder. İslam, eınegi maddi ve ınanevi yönleriyle ele alır. Ahlaki davranış olarak vasıflandırılabilecek olan ınanevi emek, "salih aınel" olarak ad-· landırılır. Maddi ınanada emek ise, bir üretim faktörüdür ve daha çok fiziki çabayı gerektirir. Geniş manasıyla insan eınegi onun kilinat içerisindeki yerini belirler. Hangi tür iş olursa olsun, emek sarfedilen bir konuda insanın bunun karşıligını alınası en tabii hakkıdır. Çünkü insanın soruınlulugunu biçimlendiren ve onun degerini belirleyen bu emektir. "İnsan için ancak kendi çalıştığının (karşılığı) vardır" (Necın, 53/39; Mülk, 671 15) anlamındaki ayet bu hakkın dokunulaınazlığına işaret etmektedir. Bir üretim faktörü olarak emek, iktisadi faaliyetin en önemli unsurudur. İslam eınegi, üretim ve hayatın en hayırlı aracı olarak kabul eder. En iyi kazanç, el eıneginin ürünü alanıdır: "Hiç kimse kendi emeği ile kazandığmdan daha hayırlı bir şey yememiştir" (Buhari, Büyu' 15) diyen Hz. Peygamber (a.s.), kişinin çalışmasını, üretimde bulunmasını ve ailesini geçindirmesini, Allah yolunda cihad ve gündüzleri oruç geceleri naınazla geçirme ile bir tutmuştur (Buhari, Nafakat, 1). Buradan, üretime yönelik eınegin ibadet önemini haiz oldugu sonucunu çıkarabiliriz. En --KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - - 2 3 9 - - kötü şartlar altında bile olsa çalışmak, başkalarına yük olmaktan daha iyi görülmüştür: "Kişinin sırtında odun taşıyarak geçimini sağlaması, versin veya vermesin birisinden birşey istemesinden daha hayırlıdır" (Buhar!, Büyü', 15). 4j İşçi Hakiarı: İslam'ın kendi insan görüşü çerçevesinde an1am kazanan işçi haklan iki ana başlık altında ele alınabilir: başında "ücret" gelir. Her insanın çalıştığı­ tam olarak alması ilahi bir ilkedir. Bu durumda ücret, iş­ çinin en başta gelen, en dokunulmaz hakkıdır. Çalışan kişiye ne kadar ücret verileceği önceden belirlenmelidir (Nesai, K. 35, B. 44) ve geciktirilmeksizin ücret zamanında verilmelidir. Hz. Peygamber bir hadisinde: "İşçiye ücretini alınteri kurumadan ödeyiniz" (İbn Mace, Rehin, 4) ifadesiyle, bunun önemine dikkat çekmektedir. Bir diğer hadiste ise, ödeyebilecek durumda olduğu halde kişinin borcunu ödemeyi geciktirmesinin zulüm olduğu belirtilmiştir (Buhari, Havalat, 1-2). İşçinin ücretini geciktirmek bile büyük bir vebal iken, onu hiç ödememenin çok büyük sorumluluğunu şu kutsi hadis dile getirmektedir: "ALlah TeôHi a) Maddi Haklar: Bunun nın karşılığını şöyle buyurdu: Üç kişi vardır ki, kıyamet günü beni karşılannda bulacaklardır.. (Bunlardan İcare, biri de) işçi tutup da ücretini vermeyendir" (Buhari, 10). b) Manevi Haklar: İşçi, her insan gibi saygı duyulması ve önem verilmesi gereken birisidir. İşçinin hayatı ve sağlığı, en az işvereninki kadar değerlidir. Hayat ve sağlık göz göre göre işe feda edilemez. Bu bakırndan iş ve çalışma şartları insan şeref ve izzetine uygun tarzda düzenlenmiş olmalıdır. Herşeyden önce iş, onu yapacak olan kişinin gücünü aşmamalıdır. Kerim'de: "ALlah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasım yüklemez" (Bakara, 2/286) anlarnındaki ayet, insana gücünü aşan ve hayatını tehlikeye sokan bir işin yaptınlmasına izin verilerneyiceğini ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber (a.s.) da: "Hizmetçileriniz sizin kardeş­ Kur'an-ı leri.rüzdir. AlLah onları ellerinizin altına verdi, dileseydi sizi onların eli altı­ na sokabilir-di. Kimin elinin altında bir kardeşi bulunuyor-sa, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara kaldıramıyacaklan işi yü/demesin, eğer yüklerseniz kendilerine yardım ediniz" (Buhar!, İman 22, Edeb 44, Itk 16; Müslim, Eyman 38, 40; Ebü Davud, Edeb 124) şek­ linde işverenleri uyarmaktadır. Burada Hz. Muhammed (a.s.) kölelerin ve hizmetçilerin durumuna temas etmiştir. Onlar için gerekli olan ölçü bu olunca, hür işçilere de çok tabii olarak aynı şekilde davranılrnası ge- - 2 4 0 - - - - - - - - - - - - - - - K U T L U DOGUM--. rektiği kendiliğinden anlaşılır. Bu ayet ve hadisler, herkesin güç ve kabiliyetine uygun düşen işlerde çalıştırılması ilkesini ortaya koymaktadır. Her insandan her türlü iş beklenmez. Eğer insanların bilgi, güç ve kabiliyetleri dikkate alınmazsa, o işten iyi bir verim alınamıyacağı da açık bir gerçektir. İşçi ile işveren arasında kardeşçe insani ilişkiler kurulması, "iş banen başta gelen şartıdır. İslam, insanlar arasındaki eşitliği ve kardeşliği ısrarla savunmak suretiyle, toplumun her kesiminde barışı ve dayanışmayı öngörmektedir. Böyle bir insanlık ve kardeşlik anlayışı içerisinde işçisine, kendi refah seviyesine yakın bir yaşama imkanı ve işçi­ sinin ruh ve beden sağlığını en iyi şekilde dikkate alan bir iş ortamı hazırlayan işveren, her bakımdan rahat edecektir. Böyle bir çalışma ortamında işçi de, patronunun işini kendi işi gibi bilecek ve işine dört elle sarılarak, işini zevkle yapacaktır. Böylece, en ileri seviyede bir üretim artışı ve verimlilik elde edilmiş olacaktır. şı"nın İşçi, namaz ve oruç gibi farz ibadetleri ve sünnet türü taatleri yerine getirme ve yeteri kadar dinlenme hakkına sahipir. İşveren belki o anda işlerin yoğun olması yüzünden, namazı cemaatle kılınınasma izin vermeyebilir. Ancak tek olarak kılınması mümkün olmayan Cuma ve Bayram namazlan bundan müstesnadır. Eğer yakında bir mescid varsa, iş­ çinin ücretinden ibadet süresi için bir kesinti yapılmaz. Çünkü bu büyük bir zaman kaybına yol açmaz. Belli aralıklarla işçinin dinlenmesi, hatta kısa süreli bazı sportif faaliyetlerde bulunması çalışma verimini artırabilir. 5) İşçinin Görev ve Sorumlululcları: Her sistemde haklar ve görevler karşılıklıdır. İslam anlayışı işçiye yukarıda ken, buna karşılık şu belirtilen haklan öngörürkonularda da sorumluluk yüklemektedir: a) Aldığı Ücreti Hale Etmek: Çalışan her müslüman helcil lokmanın peşinde olmalıdır. Bunun için işçi de işini gereği şekilde yapmalı, ücretin en iyi şekilde vermelidir. Kişinin elde ettiği kazancın mahiyeti, onun Allah'la ilişkilerinin kendisi için doğuracağı sonuçları etkileyen önemli bir faktördür. Dualannın nasıl kabul göreceğini soran Enes b. Malik'e Rasülullah (a.s.)'ın cevabı uyarıcı ve aydınlatıcıdır: karşılığını "Enes, helCil kazan, duan kabul olur; zira kişi ağzına haram bir lokma götürürse kırk gün duası kabul olunmaz" (Tecrid tre., VI/357). b) İşin Sorumluluğunil Ü~enmelc: İş, işçiye tevdi edilen bir emanettir; bunun sorumluluğunun şuurunda olmak gerekir. Çünkü insan yaptığı ---KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - - - 241 - - her işten dolayı Allah'ın huzurunda hesaba çekilecektir (Nahl, 16/93). Hz. Peygamber (a.s.)'ın şu hadisi de bu sorumluluğa dikkat çekmektedir: "Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden sorumlusunuz .. Çalışan kişi de işverenin malının bekçisidir." (Buhari, İstikraz, 20). c) İşini İyi ve Sağlam Yapmak: Böyle bir sorumluluk duygusu içerisin- de işçinin, yaptığı işi iyi ve sağlam yapması, hileli yollara başvurmaması gerekir. Hz. Peygamber: "Bize hile yapan, bizi aldatan bizden değildir" (Müslim, İman, 164; Ebu Davud, Büyü', 50; Tirmizi, Büyü', 72) anlamındaki hadisiyle müslümanlar arasındaki her türlü muamelelerde düıüst ve özenli davranmanın gereğine işaret etmiştir. Daha başka hadislerde de, işini sağlam ve itinalı yapan, mesleğinde dikkatli ve becerikli dan kimselerin bu durumundan Allah'ın hoşnut kaldığı belirtilmektedir ·camiü's-Sağir, II, 286, 290). - - 2 4 2 - - - - - - - - - - - - - - K U T L U DOGUM--