DİYANET DERGİSİ (DİNİ, İLMİ, AIII..AKİ, EDEBI, MESI.EKl AYLlK ClLT: 10 - SAY!: 114-115 KASIM- ARALIK 1971 DERGİ) TEVEKKÜL VE RIZK Yıi:knp Diyanet 'üSTÜN İşleri Başkanlığı Baş Müfettişi T evekkül ve ı:ıartıara nzk, insanın hayatiyyetini devam ettirebilmesi için, gerekli riayet edip etmemesi yönünden birbiriyle yakinen ilgili iki mefhumdur. Bu mevzu, İslam'da münaka§alı ,;.e mühiın bir mes'ele olan "KAZA ve KADER"le ilgilidir. Kaza ve kader, üzerinde çok çetin münakaı:ıalar cereyan etmi§, birtalom i'tikil.di mezheplerin doğınasma sebep olmu§, mÜhiın bir konudur. TEVEKKüL kelimesi, "VEKELE" kökünden türemi§ tefe'ul biibından mastardır. Terketmek, bırakmak, Alliih'a teslim <:>lmak, kendini O'na havale etmek manasma gelmekte, Cenab-ı Haklt'm isimlerinden biri olarak beyan buyurulan "el-Vektlü" ise, kullarm nzıklarmı üzerine alan, koruyucu, kefil kar§Ilığl olarak kullanılrnaktadır. Vekele, tefe'ul babmdan "Ala" harf-i cerri ile kullanıldığı zaman, Alli'l.h'a teslim olmak, tevekltül etmek manasma gelmekte, Kur'an-ı Kerim'de bu §ekilde varit olmuı:ı bulunmaktadır. Bu kelime Kur'an-ı Kerim'de -"vekele" kökünden- takriben 80 yerde, tefe'ul babının muhtelif sigalarmdan 56 yerde, "el-Vektl" §eklinde sıfat olarak takriben 24 yerde geçmekte ve diğ'erleri de çe§itli bablardan kullanılmı§ bulunmaktadır. Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de, bu kelime kullanıln:lamakla beraber, Allalı'a güvenme, inanma ve tavsiye ve te§Vik edilmekte, bu hususta kısaalar anlatılmakta ve mis§.ller verilmektedir. İslam'daki tevekkül anlayı§ı, insan olmanın ve BİR ALLAH'a inanem tabii neticesidir. Çünkü ferdin, kendi dı§mda, kudreti her §eyi ihata eden bir varlığ-a inanması, O'na tamamen teslimiyyetini icabettirmelttedir. Mevcut olan her §eyi, bir ''KÜN" emriyle yoktan var eden O'dur. Varlıklar hususunda son söz O'na aittir. Dönü§ O'nadır, her §ey O'na muhtaçtır. O, hiçbir ııeye muhtaç degildir. Bir mü'minin inancı bu olunca, Allah'a güvenmesi, i§inin sonucunu O'na terketmesi, tabii bir neticedir. ''Mü'minler ancak onlardır ki, Allah anıldığı zaman yürekleri titrer, karşı­ larında ayetleri olmnunca (bu) imanlarını artırır. Onlar ancak Rab'lerine güvenip dayananlardır."l Diğ'er taraftan akla durgunluk veren harikalığ-ına rağınen, insanoğ-lu da Allah ve ki'l.inat kar§Ismda aciz bir varlıktır. !nsanm hariltalığı, fiziki kuvvetinde değ'il, dü§üncesinde ve tedbirli davram§mdadır. Ne kadar mütefekltir ve ne kadar müdebbir olursa olsun, insanoğ-lu her an ölümle kar§! kar§lyadır. Ve her insan mutlaka ölmektedir. !nsanm bizzat kendisi ile ilgili birçok hadisede kendisinin bir te'siri olmaml§tır. Kendisini alakadar eden birçok hAdise iradesinin, hatta arzusunun dı§mda olmu§tur ve olınaktadır. Soğ'uk gibi, sıcak gibi (1) 414 En!a.l - 2. " olag-an tehlikelere gög-tls germesi ba§lı ba§Ula bir mes'ele iken, bir de fırtına, sel, yangın ve zelzele gibi olağanüstü afetler kar§lsmda aldığı bütün tedbirlerin bo§a gittiğille çok zaman §ahit olmaktadır. İnsanın gücü, kuvveti hudutludur. Buna mukabil hayatına kastedebilecek etkenler sayılamayacak kadar çoktur; ne zaman, nereden, nasıl geleceği belli olmaz..Mesela giinümüzde trafik kazaları gibi... Çe§itli ilıtinıaller gözönünde tutularak alman ted~irler tesirsiz kalmakta, fertlerin gelen felaketler kar§lsmda eli kolu bağlı,_ seyirci·· durumuna dü§tiiğü anlar olmaktadır. Bir arkada§lmız son Gediz felaketinde yüzlerce insan, gözlerinin önünde yandığı halde, seyirci olmaktan ba§ka bir §ey yapamadıklarını gözya§lariyle nakletmi§ti. Böylece, kendi aczine ve §ahsı ile ilgili hususlarda, kendi dı§Ulda "Üstiin bir lruvvet"in söz sahibi olduğuna inanan bir insan için, tevekkül bir ·ı§lk ve bir ümit kaynağıdır. Bu manılda tevekkül Allah'a itinıat ve teslimiyyettir. Böyle bir dayanaktan yoksun olan insanın, gücünün ve takatmm dı§Ulda kalan hususlarda §Üphe, tereddüt ve korku ile ba§ba§a kalarak hayat için gerekli olan gücünü ve kuvvetini yitireceği ıl§ikardır. Acıl{an yiyecek, susayan su, ܧÜyen giyecek, baliğ olan e§ arayacak. Böylelikle hayatın devamı mümkün olacaktır. Tabiatın işleyi§i budur. İslam insandan tabiatının, takatmm üstünde bir §ey istememi§tir; Yemek, içmek canlının hayat §artı olduğuna göre, bunlan temin etmek için esbaba tevessül etmesi de vazifesidir. Sebeplere yapı§ıp, üzerine dü§eni yaptıktan sonra, ümitle bekleyen insan, ümitsiz insandan elbette daha güçlüdür. Gücünün yetmediği hususlarda, sabır ve tevekkül etmeyip de kainata kafa tutmak, kime ne kazandırmı§ ve kılinatın hangi kanununu deği§tirmi§tir? Kainatm bazı kanuniarına hükmetmek, yine kılinatın kanunianna yani "Sünnet-i İlahiyeye" uymak suretiyle mümkün olabilir. Bu kanuniann dı§Ula çllian. kimse helılkini çabukla§tmnaktan ba§ka bir §ey yapml§ olmaz. Bu manada tevekkül, imanın miyii.n, müslümamu §iarıdır. Yukanda izah §ekilde akll ve mantıkidir. İslam, ölçü, aıru ve mantık dinidir. İslam, akıl ve mantık dinidir derken, men§ei akıl ve mantıktır §eklinde anla§ılınama­ lıdır. Bundan maksat, İslam'ın her hükmünün ve izahının salim· ı:.kla uygunluğunu ifadedir. Bilindiği gibi İslamdalti Kaza - Kader, tevekkül ve rızk mes'eleleri çe§itli §ekillerde izah edilmiştir. Birçok ltimse l;ıu mevzulan fıtratına, temayülüne, akıl, fikir ve bilgi seviyesine göre açıklamı§tır. Fertler çoğu zaman anlayabildllileri ve kendilerine uygun dü§en izah tarzlanın beninıserler. Bu mevzuda böyle olmu§, çe§itli izah tarzları, cemiyette kabül gönnܧ ve taraftar bulmu§tur. Ba§langıçtan beri İslam topluluklannda, zaman zaman bu .ve bunun gibi konularda -bilhassa dı§ tesirlerle-- zararlı ve yanlı§ izah tarzlannın yapıldığı ve bunlann belli çevrelerde muayyen sürelerde yayıldığı ve revaç bulduğu bir gerçektir. Bu kabil yanlı§ izah tarzlannın İslam topluluklan arasmda yayılması, cidden zararlı olmu§, hatta bu yüzden İslam'a bile hücuın edilmi§tir. Halbuki İkbal'in dediği gibi: İslam bezatı hud için aybi ne daret Her aybi ki hest der müsülınantl mast. edildiği , "Müslümanlıg-m haddizatında her ayıp hiçbir aybı ve kusuru yoktur. Mevcut olan ve kusur bizim (kendimizde), müslümanlı!ı anlayı§lmızdadır." 415 Tevekkül'den neyin, kastedildiğ-ini en güzel beyan eden §Üphesiz Allah (C.C.) m kelamı ve Rasiilullah (S.A.S.) in hadisleridir. Bu hususa geçmeden tevekkül hakkında birbirine zıt iki görüşü zikretmek yerinde olur. Tevekkül; ferdin arzu ettiği bir §eyin meydana gelmesi için, üzerine dü§eni, elinden geleıii yapmasından, gereken §artlan hazırlamasından sonra, neticeyi Allah (C.C.) a havale etmesidir. Mehmet Akif merhumun dilinde bu anlayış; "Allah'a dayan, sa'ye sanı, hilrmete ram ol, Yol varsa budur, bilmiyorum ba§ka çıkar yoL" şeklinde ifadesini bulmu§tur ki, İslılm'da, tevekkül anlayı§l da budur. Kur'an-ı Kerim'de de bu tarzda ifade edilmiştir. ndnci görüşte ise tevekkül, bir i§in olması için hiçbir cehd-ü gayret sarfetmeden ve bir teşebbüste bulunmadan, "Kısmetim ayağıma gelir'' diyerek neticeyi Allah'a havale etmektir ki, bunu doğ"rulayacak, çalışmayı, mücadeleyi, esbaba tevessülü men' eden tek bir ayet-i kerime mevcut- değildir. Bilakis Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de; ''Hakika.ten insan i9in kendi 9ahştığından ba§ka (bir şey) yoktur.''2 bu- yurmuştur. Kur'an-i Kerim'de "vekele" köklinden ve muhtelif bablardan birçok yerde geçen bu kelimeden kastedilen manaları aşağıdaki şeltilde gruplandınnak mümkündür: 1 - Allah'a inanınayı ve O'na güvenmeyi teşvik eden, Allılh'ın kullanna kefil ve vekll olduğ-unu ifade eden ayet-i l{ertmeler. 2 -Hz. Muhamıned Mustafa (S.A.S.) ve bütün Peygamberlerin kendilerine verilen tebliğ" vazifesini, türlü fedakarlıklara göğüs gererek yerine getirdikten sonra, insaniann ililhi hakikatlan kabili etmemeleri, onlara hakaret etmeleri, canıanna kasdetmeğe kalln§malan neticesinde me'yus olan Peygamberleri teselli için nazil olan ayet-i kerimeler: "De ki: Allah bana yeter. Güvenli,) dayanacaklar da ancak O'na güvenip dayanır (lar) .''a "Kim Allah'dan korkarsa (Allah) ona bir 9ıkış yeri ihsan eder. Onu hatır-u hayaline gelmeyecek bir ellietten rızıklandırır. Kim Allah'a güvenip dayanırsa; O, kendisine yeter.''4 "Ölmek şamndan olmayan, O ile tesbih (ve O'nu tenzih) et.''s Bakıy (Teala) ya güvenip dayan. O'nu Cenab-ı Hak kendi kudretinden bahsettikten ve deliller sıraladıktan sonra şöyle buyuruyor: kilinatın hanıd azametine ait ''İşte Rabbınız olan Allah. O'ndan başka hi9bir İlii.h yoktıır. Her şeyi ya- ratan O'dur. O'na knllnk edin. O her mutlak bir vekildir.''6 (2) Necm - (3) (4) Zümer Talak - 40. 38. 2, 3 (5) Furkan - 58. (6) En'iim - 2. 416 şeyin üstünde (güvenilip) dayanılacalt Di~er bir ayet-i kerimede Allah'ın kudret ve azametine dikkati çekerek; "O, doğunun da batının da Rabbıdır. O'ndan başlro. biçbir l1Ah yok. O halde (işlerinde) güvenecek ve dayanacak ancak O'nu bil, O'nu tanı."? buyuruluyor. Dü§Ünmeyen, inanınayan, üstelik §Öyle hitabediliyor: Rasıllü ile alay etmeye kalkanlar için "Gördün mü o heva (ve heves) smı ilah edinen kimseyi? rine (Habibim) sen mi bir bekçi (kefil) olacaksın ?"s Şimdi onun üze- "Şüphesiz ki o kitabı insanlarm faidesi jçin, hak(kın ikamesine bir sebep) olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse bu kendi lehinedir. Kim de saparsa Itenili zararına sapmı~ olur. Sen (Habibim) onların üzerinde bir vekil değilsin."o Rasıllünün olanlar için tebliğ Cenab-ı vazifesini yapmasından sonra ihanet Hak §öyle buyuruyor: "Onun için sen onlardan yiiz çevir. Onlara dayan. Allah bir vekil (kefil) olarak yeter."ıo aldırı~ etme. etme niyetinde A.I.lı1h'a güvenip !nsanlara Cenab-ı Hallli'ın sonsuz va'dleri varken ve onlara çok mü§filt ve büyük bir Peygamber gönderdiği halde, hala inanrİıayanlar için RasCılünü teselli ederek §öyle buyuruyor: "(Habibim, sana iman etmekten) yiiz çevirirlerse de ki: Bana Allah yeter. O'ndan başka hiçbir ilılh yok. Ben ancak O'na güvenip dayandıın. O, büyiilt artıın sahibidir.'' 1.1 Yukarıda verdiğimiz misallerden de anla§ıldığı gibi, tebliğ sırasında Peygamberlerin riayet edecekleri en önemli husus, verilen vazifesi ifa etmelt, elinden geleni yapmak, sonra da §Üphe ve tereddüde dܧmeden Allah'a güvenınektir. Ayrıca §Üphe ve tereddütten uzak olarak kararlılığı ve sebatı te§Vilt için, sevgili Rasıllüne Cenab-ı Halt §öyle buyuruyor: "İş· hususunda onlarla müşavere et. Bir kere de aznıettin ıni, :u·tık güvenip dayan. Çünkü Allah kendine güvenip dayananları sever.''12 A.I.lı1h'a AI-i !mran su:ı;esinin 173, 174:. · ayetlerinin ve sebeb-i nüzCılünün izahı ve onun tebliğeisi Hz. Muhammed ·(S.A.S.) in tevekkül anlayı§mı ortaya koyacak mahiyettedir: İslam'ın "Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine '(Dü§IDanlarmız olan) insanlar, karşı büyiilt ordular hazırladı. O halde onlardan korkun' dedi de (bu söz) onların bilılki!ı iınamnı artt:ırdı. Ve 'Allah bize yeter, o ne güzel vekildir' de- size diler.''ıa "Bunun üzerine kendilerine biçbir fenalık dolrnnnıadan Allah'dan bir nimet ve fazi (u ticaret) le geri döndüler. Böylece A.I.lı1h'ın rızasına da uymuş bulundular. Allah çok büyük bir liitf-u inılyet sahibidir.'' (7) (8) (9) (10) (ll) (12) (13) Müzemmil - 9 Furlmn - 43. Zümer - ·11. Nisii.' - 81. Tevbe - 129. Al-i tınran - 159. Al-l İmran - 173, 174. 417 Sebeb-i nüzru.tı: Mekkell mü§l'iklerin reisi EM. Süfyan, Uhut muharebesinin sonunda RasOlullah (S.A.S.) e; ''Bedir muharebesinin yıldönümünde, yine Bedir'de bulu§acağız." demi§. Peygamberimiz de, "İnşaallah" buyurmu§tu. O gün gelince Ebu Süfyan Mekkell mü§riklerle hazırlanarak yola çıktı. Fakat kalbine Allah bir korku dü§ürdüğü için, geri dönme çareleri aramağa ba§ladı. !§te bu sırada Naim bin Mes'ud isimli zata rastladı, ona dedi ki: "Ben vaktiyle §öyle, §öyle demi§tim. Fakat §imdi gitmekten çekiniyorum. Sana on deve vereyim. Medine'ye git, bizim çok büyük kuvvetler hazırladığımizdan bahsederek müslümanlan korkut. Onlan harbe çıkınarnağa te§vi ket." Naim bu teklifi kabOl etti. Medine'ye gelince gördü ki müslümanlar hunımalı bir sefer hazırlı~ içerisindeler. Naim onlardan bazılarına; ''Muharebeye mi çıkıyorsunuz? Fakat dü§man size kar§l bayük bir ordu hazırlıidı. Eğer harbe çıkarsanız valiahi hiçbiriniz sağ ltalıİı.azsınız." dedi. Bu söz MüslÜmanlar arasında yayılıp, Rasfiluilah'a ula§ınca; "Benimle bir kişi dahi çılmıasa, karşılarına yalnız başıİıia çıkacağım." diye yemin etti. Maiyetindeki yetmi§ suvari ile beraber, "Hasbünallah ve ni'mel vekil" diyerek Bedir mevkiine kadar gittiler. Orada sekiz gece· sekiz gündüz dü§maııı beklediler. Gelen giden olmadı. Kuruian panayırda birtakım karlı alı§verişler yaparak Medine'ye. döndüler. Bu harekata küçük Bedir dendi. ݧte Cenilb-ı Hak RasOlünün ve mü'minlerin bu kararlılığını ve cesaretini beğendiği için bu ayet-i kerimeleri inzal buyurdu. ..\ Burada dikkat edilecek husus §Udur: Hz. Peygamber (S.A.S.) ve O'nun §erefli eshabı, kendilerine yalan. olarak, mübalağalı bir tarzda bildirilen dü§IDan kar§lsında her §eyi bir tarafa bıralnp Allah'a sığınarak, "Allah ne güzel vekil" demi§lerdir. Bilakis yapılacak bir harbde, o devir için gerekli bütün esbaba tevessül ederek, hazırlıklarını yaptıktan, kılıçlarını lru§aıııp atıanna atladık­ tan sonra hep birliltte, "Allah bize yeter, O ne güzel vekililir.'' diyerek harb meydanına hareket etmişler, bu suretle eeladetlerini ve kahramanlıklarını isbat etıni§lerdir. Rasfılullah'm ömrünün harb hazırlıklarıyla geçtiği ve mübarek elleriyle bizzat "hendek" kazdığı tarihen sabit olmu§ bir gerçektir. Bu hususta daha sarih bir neticeye varmak için hadis-i §erif üzerinde de bir nebze duralım: naltledeceğimiz §U iki "Bir şahıs (gelerek) : 'Ya RasOlallah, devemi bağlayayım da mı tavekkül edeyim, yoksa salıvereyim de mi tevekkül edeyim 'l' dedi. Rastilııllah, '(Deveni) bağla ve (sonra) t.evekkül et; bnynrdtL"14 "Sizler eğer Alliih'n Telila/ya hakkıyla tevekkül etmi§ olsanız, (açlığından) karın birbirine yapı§ıl\: olarak yiyecek aramağa gidip (sonra) doln_doln geri dönen kuşlar gibi rızı!damlınlırsmız.''1s Birinci hadiste Rasulullah, tevekkülü; esbaba riayetsizllk, tedbirsizlilt §eklinde anlamak isteyen görüşü §fipheye yer bırakmayacak §ekilde nefyetmi§, böylece İslam'ın tevekkül anlayı§ını tesbit etmi§tir. İkinci hadiste ise hakiki tesllmiyyet ve tevekltülü tavsiye ederek, yuvapinekleyerek yiyecek bekleyen aciz bir ku§U değil de, acıkınca sebeplere yapl§arak nzık toplamaya giden ve karnını doyurarak geri dönen bir ku§U misal vermiştir. sında (14) (15) 418 Tirmizi. Tirmizt, Ahmed ve Hakim. 1 !slAm.'ı en gUzel anlayan ve en mükemmel bir §ekilde tatbik eden Hz. ömer (R.A.) in, tevekkül iddia ederek namaz dı§lnda mescitte oturan §ahıslara kamçısını göstererek §U me§hur sözü söylediği rivayet edilir: "Hiçbiriniz gökten gümü§ yağmadığını bilip dururken, 'Allah'ım bana rızık ver' diyerek nzık aramayı terkedip asla oturmasın. Zira Cenab-ı Hak, 'Artık o namaz kılının­ ca yeryüzüne dağılın, Allah'ın fazlından (nasip) arayın.' buyurmu§tur." altın "O halde onun (dünyanın) üzerinde yürüyün. Ve O'nun (Alliih'ın) nzkın­ dan yiyin.''16 Canlılar ·~ alemi için cari olan "Adetullah"a göre, yürürneğe gücü olan yürüyecelt ve karnını doyuracak, bu cehdi göstermeyen ise aç kalmağa, biç değilse muhtaç olmağa mahkUm olacaktır. İslam'da ona buna yük olmak (asalaklık), bilhassa dilencilik asla tecviz edilmemi§, bilakis bu gibi hareketlere tevessül edenler yerilmi§, kınanmı§tır. Bu gibi hareketler mü'minin §erefini, haysiyyetini rencide eder. Halbuki onun §eref ve izzeti Allah'ın ve Rasülü'nün izzetiyle birlikte zikredilmi§tir. "Halbuki şeref, kuvvet ve galibiyyet Allaiı'ındır. Peygamberinindir. 1\lü'- minlerindir.''ır Buhari ve MUslim'de lullah (S.A.S.); İbn-i ömer'den nakledilen bir hadis-i §erifte Rasü- ''Üstteki el alttaki elden (veren el alan elden) daha mu§tur. hayırlıdır.'' buyur- Bubiiri'de nakledilen bir hadis-i §erifte ise §Öyle buyuruluyor: "Sizden biriniz ipini alarak dağa gidip bir arka odun getirir ve onu satarsa Allah onmıla. o şahsı korur (utandırmaz). Bu, istediği şey kendisine verilse de verilmesc de insanlardan dilenmesinden dalıa hayırlıdır.''ıs Enes İbn-i Mil.lik Hazretleri tarafından bu hususta nakledilen bir hadis-i §erif çok dilekat çekici, o nisbette de yol göstericidir. Buyuruluyor ki: "Kendisine (bir §ey isternek üzere) gelen ensardan bir §ahsa, Rasülullah; 'Evinde hiçbir şey yok mu?' dedi. O da; 'Bir kısmıni üzerimize örttüğümüz, bir kısmını da yere serdiğimiz bir örtü ile su içtiğimiz bir lmp var' dedi. Rasülullalı, 'Getir onları bana' dedi. Onlan getirdi. Rasülullah alarak (huzurunda bulunanlara), 'Bmıla.n kim satın alır?' dedi. Bir §ahıs, 'O ikisini bir dirheme alırım' dedi. Diğer bir §ahıs, 'Ben iki dirheme alırım' deyince Rasülullah e§yalan ona verdi. !ki dirhemi ensardan olan o §ahsa verirken şöyle buyurdu: 'Bunun bir dirhemiyle yiyecek al ve !:)ocuklarını doyur. Bir dirhemiyle de bir keser al bana getir.' (Keseri getirince) kendi eliyle o kesere ağaçtan bir sap takarak ona verdi: 'Haydi git odun getir sat, seni onbeş gün görmeyeceğim.' dedi. Adam gitti. Bu zaman zarfında odun getirdi sattı. On dirhem kazandı. Bir kısmı ile giyecek, bir kısmı ile de yiyecek aldı. Bunun üzerine Rasülullah ona; '(ݧte) bu, kıyamet gününde, yüzünde bir lelte olarak gözükecek olan dilenmenden da1ıa hayırlulır•• .' buyurdu." (Bu hadisi Ebü Davut, Tirmizi, Nesei ve İbn-iMiice naldetmi§tir.) (16) Mülk - 16. .(17) Münll.fikuun (18) 8. Riya.zü's-sa.Iihtn cllt • ı. 419 · Bu hadts-i şerifin ışıjp. altuıda diyebiliriz ki: Bizden herhangi bir teyen kimseye kar§l üç şekilde davranmak mümkündür: 1 -Üç-beş kuruş 2 - Ona, "Çalı§, verip niçin ııey is- savuııturnıak. çalı§lnlyorsun ?" diyerek nasihatta bulunmak. 3 - Ona çaltııma araç ve gereel temin ederek, çalışma vasatı hazırlamak, böylece onu, eelniyete yük olmaktan kurtanp faydalı bir unsur haline gelmesini sağlamalt. Üçüncü şekildeki davranış en mükemmel ve ideal alanıdır. Rasf.ılullah da kar§! böyle davranmış, ona yapacağı işi göstererek bu ݧ için gereldi malzemeyi bizzat temin etıniştir. Günümüzde bu mes'ele "imkan" işidir.. Devletin ve inıltii.nı geni§ olanlann fakiriere lmr§ı davranışı bu şekilde olmalıdır. sahılbeye Burada "Sofiyye"den şu fıkrayı naltlederclt mevzuumuza son verelim: Meşhur sofi Şakik-i Belhl ticaret için uzun bir sefere hazırlanır, yola çık­ madan önce dostu İbrahim Edhem Hazretlerine giderek uzun bir sefere çık­ makta oldugunu söyleyerek veda eder. Aynlır. ··Daha birkaç gün geçmeden caınide kar§tla§ll'lar. İbrahim Edhem Hazretleri; "Hayrola,. alelaeele yolundan dönüşünün sebebi ne?" der. Bunun üzerine Şakik; "Yolculuğumda acaib bir olayla karşıla§tım. Bunun üzerine s~ferden döndüm" der ve olayı şöyle anlatır: "Yolculuk sebebiyle hayli yoruldum, bir memlekete var:uıca istirahat etmek için tenha bir yer aramağa başladım. Bir harabeye girdim. Uzanıp tam ıstira­ hat edeceğim sırada kar§lmda hareketsiz duran bir kuş dikkatiini çekti. Kendi kendime, 'Bu tenha yerde, bu hareketsiz ve kör lm§ nasıl yaşayabillyor, acaba bunun rızkını kim temin ediyor?' dedim. Çok geçmedi bir de ne göreyim, ağzuıda gıda ta§lyan bir başka kuş geldi ve !lma kuşu birkaç kere gelip gitmek suretiyle doyurdu. Bunun üzerine, 'Buradaki şu kör ve hareketsiz kuşu doyuran Allah (C.C.) beni de doyurur.' dedim. Seferden döndüm, ticaretten vazgeçtim." derıo. !. Edhem; "Yazıklar olsun sana ya Şakik" der. "Hareketsiz, başkalaruıııı muhtaç kör bir kuş gibi olmayı kendine nasıl reva gördün? Kendisi için, kör ve ltötürümler için çalışan diğer kuş gibi olsayduı daha iyi olmaz mıydı? Veren elin alan elden üstün oldugunu bilnı.iyor musun?" Şakik bu sözlerden utanır. Fikrinden dönerelt tekrar ticarete başlar. yardımuıa !slam'dalti tevekkül ve kanaat yukarıdan beri anlatılan ölçü içerisindedir. Ve zarüridir. Hiçbir. dinde ve hiçbir sistemde çalışma, İslam'da olduğu kadar teşvik ve çalışanlar tebcil edilmemiştir: "Hiııbir kimse elinin Çalışmayı teşvik mümkün (19) (!lO) 420 emeğinden için bu hadis-i değildir. Müııkiletü'l-fakr-Yusuf Sahih-i Buhari. Kardavi. daha hayırlı şeriften bir lokma daha veciz yemeıniştir."2o bir ifade bulmak