TÜRKİYE KALKINMA BANKASI A.Ş. FİNANSAL GÜVENLİK AĞININ BİR UNSURU OLARAK MEVDUAT SİGORTASI A. HAKAN ATİK Kd. Uzman GA-04-3-11 ARAŞTIRMA MÜDÜRLÜĞÜ Haziran 2004 ANKARA İÇİNDEKİLER Sayfa No. 1. GİRİŞ ........................................................................................................................ 1 2. FİNANSAL SEKTÖRDE KURUMLARIN (BANKALARIN) ROLÜ ve ÖNEMİ ................... 6 3. FİNANSAL SEKTÖR ve İSTİKRAR SORUNU .............................................................. 10 4. FİNANSAL GÜVENLİK AĞI ........................................................................................ 4.1. Finansal Güvenlik Ağının İçeriği .................................................................................. 4.2. Finansal Güvenlik Ağının İşleyişi .................................................................................. 15 16 19 5. MEVDUAT SİGORTASI, ROLÜ ve KULLANIMI ........................................................... 23 6. BANKACILIK KRİZLERİ ve MEVDUAT SİGORTASI ................................................... 6.1. Tarihsel Gelişim ......................................................................................................... 6.2. Mevduat Sigortasının Avantajları ................................................................................. 6.3. Mevduat Sigortasının Dezavantajları ve Yarattığı Sorunlar ............................................. 6.3.1. Ahlaki Çöküntü (Moral Hazard) .......................................................................... 6.3.2. İstikrarı Bozma ................................................................................................. 6.3.3. Finansal Yükün Paylaşımı .................................................................................. 6.3.4. Politik Sorunlar ................................................................................................. 24 26 28 28 28 31 31 32 7. MEVDUAT SİGORTASI SİSTEMLERİ .......................................................................... 7.1. Uygulamada Mevduat Sigortası Türleri ......................................................................... 7.2. Sigortanın Kapsama Alanı ve Derecesi ......................................................................... 7.3. Mevduat Sigortasının Finansmanı ve Fonlama .............................................................. 7.3.1. Özel veya Kamu Mevduat Sigorta Sistemleri ........................................................ 7.3.2. Ex-ante veya Ex-post Esaslı Fonlama .................................................................. 7.4. Mevduat Sigortası Fonu’nun Yönetimi .......................................................................... 7.5. Mevduat Sigortasının Varlığı Hakkında Halkın Bilgilendirilmesi ........................................ 7.6. Mevduat Sigortası Uygulamalarından Çıkarılan Bazı Sonuçlar ......................................... 33 35 37 40 41 43 45 45 46 8. MEVDUAT SİGORTASI SİSTEMİNİN AMAÇLARI ....................................................... 48 9. MEVDUAT SİGORTASI DİZAYNINDA ÜÇ ÖNEMLİ UNSUR: Şeffaflık, Caydırıcılık, Sorumluluk ................................................................................................................ 58 10. MEVDUAT SİGORTASI: TEORİ ve YAŞANAN DENEYİMLER ...................................... 10.1. Belirgin Mevduat Sigortasının Banka İstikrarı Üzerindeki Etkileri ................................... 10.2. Mevduat Sigortasının Piyasa Disiplini Üzerindeki Etkileri .............................................. 10.3. Mevduat Sigortasının Finansal Gelişme Üzerindeki Etkileri ........................................... 10.4. Mevduat Sigortasının Kriz İdaresinde Oynayacağı Rol ................................................. 62 63 64 67 68 11. MEVDUAT SİGORTASI ve GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER AÇISINDAN ALINACAK BAZI DERSLER ......................................................................................................... 70 12. TÜRK BANKACILIK SİSTEMİ ve MEVDUAT SİGORTASI ........................................... 12.1. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) .................................................................... 72 74 13. GENEL DEĞERLENDİRME .......................................................................................... 75 EK 1: TMSF YÖNETMELİĞİ .............................................................................................. YARARLANILAN KAYNAKLAR ......................................................................................... 84 108 1. GİRİŞ ...Belki, mevduat yatıranlar veya ellerinde kâğıt bulunanlar aşağı yukarı aynı zamanda paralarını istemeye gelirlerdi. Gerçi o mevduatı ilk yatıran parasını alabilirdi; çünkü o para hâlâ orada olurdu. Ya da o mevduat kime borç olarak verilmişse, parayı o alabilirdi. Ama her ikisi birden alamazdı. Bankaların paraya ilişkin mucizesi, yani mevduat yaratmak ve o görevi yapacak kâğıtlar çıkarma mucizesi, aslında pamuk ipliğine bağlı bir şeydi. İstenen şey, mevduat sahipleriyle kâğıt hamillerinin paralarını istemeye efendi efendi küçük gruplar halinde gelmeleriydi. Hepsi birden geldi mi, banka ödeyemezdi. Bankanın ödeyemeyeceği konusunda bir kuşku yayılırsa, bu sefer genellikle hepsi birden çıkagelirdi. Böyle bir şey olduğunda, daha önce para olarak kullanılabilen mevduat ile kâğıtlar, artık işe yaramaz olurdu. İlk gelenlerin mevduatları ya da kâğıtları ödenir, geç gelenler hava alırdı... J. K. GALBRAITH, “Para ” Özellikle son yirmi yıl içinde dünya ekonomisi, tüm sisteme etki eden (systemic) çok sayıda bankacılık krizine sahne olmuş; söz konusu kriz dalgaları, gelişmekte olan ülkeleri ve geçiş sürecindeki ülkeleri olduğu kadar, gelişmiş ülkeleri de bir hayli derinden etkilemiş, iktisadî-sosyal içerikli önemli hasarlara yol açmıştır. Rekabetçi bir piyasa sisteminde, bankalar, sistem finansal krizde olsun ya da olmasın, bir iflâs durumuyla karşı karşıya kalabilmektedir. Hiç şüphe yoktur ki, büyük-ölçekli bankacılık krizlerinin maliyeti ve yıkıcılığı da o denli büyük olmaktadır. Örnek verilecek olursa, kriz yılında kamu borç stoku artışı/GSYİH oranı bir ölçü olarak alındığında, 1997 yılında yaşanan Tayland ve Güney Kore bankacılık krizlerinde maruz kalınan toplam malî (fiscal) zarar GSYİH’nın %30’unu aşmış; Endonezya’da bankacılık krizinin bütçeye getirmiş olduğu yük GSYİH’nın %50’sine ulaşmıştır. Ne var ki, bu tür krizlerin neden olduğu toplam zarar, malî açıdan getirmiş olduğu yükün çok ötesine uzanmaktadır. Her şeyden önce, mevduat sahipleri, mevduat adı altında, istenildiği zaman veya belirli bir vadenin sonunda çekilmek üzere bankalara emanet ettikleri fonlarına erişim imkânını kaybetmekte, kredibilitesi yüksek borçlanıcılar dahi kredi alamadıklarından ötürü iflâsla karşı karşıya kalmakta ve en nihayetinde, malî yapısı güçlü bankalar bile iş dünyasından çekilmeye zorlanmaktadır. Bir kere kriz bankacılık sektörünün ötesine yayıldığında, geniş kapsamlı bir finansal krizi tetiklemesi hiç de güç olmamaktadır. Böyle bir ortamda, borç verme isteğinde ve bununla ilgili enstrümanlara da sahip olan kesim, finansal piyasaların üretkenliğini kaybettiğini görmektedir. Bunun en yeni örneklerinden bir tanesi de yakın geçmişte Türkiye’de yaşanmış, bankacılık sistemindeki zafiyetin, diğer yurtiçi finansal kurumlarda güven ortamını ortadan kaldırması sonucu büyük-ölçekte yabancı sermaye kaçışı olmuş ve ağır bir para krizi ekonomiyi etkisi altına almıştır. Şiddetli bankacılık krizlerinin sonucunda, makroiktisadî istikrar programlarının hedefinden uzaklaşması, büyümenin negatif değerler alması ve yoksulluğun artması sıkça gözlenen olaylar arasındadır. Mevduat (deposit), bir bankanın faaliyetini sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir kaynaktır. Özellikle son dönemde, banka uygulamasında finansal krizlerle birlikte giderek artan bir önem kazanması, belli koşullar altında güvence altına alınması sorununu bankacılık sektörünün önemli bir gündem maddesi yapmıştır. Bankacılık sistemlerinin mevduat çekme veya bankadan kaçış eğilimine karşı hassasiyetinin veya kırılganlığının geniş kabul görmüş olması, etkili ve aynı zamanda istikrarlı bir bankacılık yapısının oluşturulması yönünde politikalar izlenmesine yol açmaktadır. Gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerde; finansal hizmetlerin karşılanmasında veya kurumsal yönetiminde (corporate governance)∗ bankacılığın oynamakta olduğu başat rol, bankaların güçlü bir yapıda olmasını, devletin hayatî bir ilgi odağı haline getirmiştir. Üstelik, doğru bir makroiktisat politikası ile bankaların ∗ İyi bir kurumsal yönetim, mevduat sahiplerinin haklarını korumayı ve diğer hissedarların üzerinde yaratacağı etkiyi dikkate alarak; banka hissedarları, yönetim kurulu üyeleri ve yönetim arasında sorumluluk anlayışını temin etmek suretiyle, bankaların aşırı risk üstlenmesine karşı bir koruyucu rol oynamaktadır. 2 sağlamlığı arasında güçlü bir ilişkinin varlığı, artık, hemen her kesimce kabul edilmektedir. Konuya duyulan bu ilgi, bilgi alış verişiyle ilgili noksanlıklardan kaynaklanan bulaşma (contagion) etkisinin neden olduğu korku ve bir bankanın iflâsının diğer bankaları da etkileyecek ölçüde kriz yaratması gibi olumsuz dış etkiler nedeniyle, son yıllarda yoğunluk kazanmıştır. Ayrıca, finansal istikrarın temini konusu, günümüzde uluslararası boyutta ele alınmaktadır. Bunun temel nedeni, 1990’larda yaşanan finansal krizlerin bir ülkeden diğerine ve bir bölgeden diğer bir bölgeye kısa sürede yayılabilmiş olmasıdır. Dolayısıyle, finansal istikrar, artık bir küresel kamu malı (public good) olarak kabul edilmektedir. Sistemik bankacılık krizlerinin başlattığı geniş çaplı finansal krizlerin mümkün olduğunca uzağında durabilmek ve ortaya çıkabilecek iktisadî ve sosyal boyutu büyük maliyetleri engelleyebilmek amacıyla, hemen her ülke, özellikleri birbirinden farklı finansal güvenlik ağı tesis etmekte, ihtiyaçlar doğrultusunda bunlar üzerinde değişikliğe gitmektedir. Bu güvenlik ağı, esas itibariyle, belirgin ve zımnî mevduat sigortası, merkez kolaylıkları’nı, bankasınca banka kavuşturulmasına sağlanan iflâslarının yönelik ‘son borç verme soruşturulmasına prosedürleri, finansal ve mercii çözüme kurumların düzenlenmesine ve denetlenmesine dönük stratejileri ve IMF gibi çokuluslu kuruluşlardan dış yardım temin etmeye yönelik hazırlıkları içermektedir. Bir mevduat sigorta sisteminin başlıca hedefleri ise, finansal sistemin istikrarına katkı sağlamak ve bankalar iflâs etme noktasına geldiğinde küçük mevduat sahiplerini korumak şeklinde ifade edilmektedir. Mevduat sigortası uygulamasının dayandırıldığı çeşitli argümanlar söz konusudur: Bunlardan bir tanesi piyasa aksaması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Mevduat sahipleri, kendi ihtiyatları açısından, bankaları gözetim altına alma güdüsüne sahiptirler. Fakat, bu tür gözetim veya izlemenin, bir bankaya para yatıran mevduat sahibini korumaktan kaynaklanan büyük boyutlu maliyetleri de kaçınılmaz olmaktadır. Bunun sonucunda bankacılık sisteminin aracılık etme süreci daha az etkili hale 3 gelmektedir. Dolayısıyle, bankaları izleyecek bir tek merkezî kurumun varlığı, etkililiği artırıcı rol oynayacaktır. Mevduat sigortası kurumu, bu durumda, bir bankanın iflâsı halinde zarara katlanacak tek kurum olacağından, izleme yapmak için yeterince motive edilmiş olmaktadır. İkinci argüman bankalardan kaçıştır. Finansal kurumların sağlamlığı hakkında güçlü bir bilgi alış-verişinin bulunmadığı durumlarda, mevduat sahipleri, bankaların sorunları hakkında bir söylenti duyduklarında, bankadan kaçış eğilimine girmektedirler. Eğer bir banka sahip olduğu tüm fonları geri ödeyemez ise, sadece sıranın en önünde yer alan mevduat sahipleri paralarını geri alabilmektedir. Mevduat sigortasının varlığı halinde, artık bankadan kaçış eğilimine girmek için bir neden kalmayacak; zira, mevduat adı altında bankalarda tutulan fonlar mevduat sigortası kurumunca güvence altına alınmış olacaktır. Bir başka argüman ise rekabettir. Eğer sistemde mevduat sigortasına yer verilmemiş ise, mevduat sahipleri, paralarını sadece şöhret sahibi ve güven duygusu yaratabilen büyük bankalara emanet edecektir. Bu bankalar, ilerleyen bölümlerde de ele alınacağı gibi, sahip oldukları büyük makroiktisadî etki nedeniyle, batmak için fazla büyük mütalaa edilmektedir. Bu ise, fonları ne açık ne de zımnî olarak sigorta edileceğinden, küçük bankalar açısından bir rekabet dezavantajı yaratmış olacaktır. Ne var ki, bahsi geçen olumlu etkilerin yanı sıra, mevduat sigortasının finansal sistem üzerinde bir takım yeni riskler empoze edebileceği de akıldan çıkarılmamalıdır. Bunlar, genel olarak, aşırı risk üstlenme (ahlâkî çöküntü) ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ters seçim (adverse selection) başlıkları altında ele alınmaktadır. Bankalar, yüksek borç/öz sermaye oranları nedeniyle aşırı risk üstlenme yönünde bir eğilime sahiptir. Eğer bir banka aşırı risk üstlenirse, elde edilecek gelir bütünüyle banka hissedarları üzerine tahakkuk edecektir. Oysa ki, bir iflâs durumunda oluşacak zarar, hissedarlar ve mevduat sahipleri arasında paylaştırılacaktır. Mevduat sigortasının olmadığı bir durumda ise, bankaların aşırı risk üstleniciliği piyasa mekanizması tarafından kısıtlanmaktadır. 4 Ahlâkî çöküntü problemiyle ilişkili bir diğer olumsuz etki, mevduat sigortası sisteminin avantajlarından olabildiğince yararlanmak isteyen aşırı rizikolu bankaları veya bankerleri ifade etmek amacıyla kullanılan ters seçim riskidir. Zorunlu mevduat sigortası uygulamasının yürürlükte olduğu durumlarda, bu tür girişimciler, bankacılık sektörüne girmeyi son derece cazip görebilir. İsteğe bağlı sigorta uygulamasının olduğu hallerde ise, risk-seven bankerler, sistem içinde büyük bir ihtimalle yer alacaktır. Bu, finansal güvenlik ağının tümüne iki nedenden ötürü zarar verebilecektir: Birincisi, Mevduat Sigortası Kurumunun finansal kapasitesi riske atılmış olacaktır. İkinci olarak, mevduat sahipleri mevduat sigortası sisteminde çok sayıda iştirakçinin yer almasını kötü bir sinyal olarak değerlendirebilecek ve sistemde yer alan bankalara para yatırma konusunda tereddüt duyacaktır. Böylelikle, bankalar, mevduat sigortası sistemine iştirak etmekten caydırılmış ve sistem de başarısızlığa uğramış olacaktır. Netice itibariyle, mevduat sigortasının prensip olarak kabul edilebilir bir uygulama olduğu, zira finansal sistemin istikrarına ve gelişmesine büyük katkı sağladığı bir gerçektir. Fakat, mevduata yüzde 100 garanti sunan bir mevduat sigorta sistemi tesis ederek mümkün olan en üst seviyede güven yaratılması, aşırı risk üstlenme yönünde bir ters motivasyona neden olmaktadır. Teoride ve uygulamada, bu değiş-tokuştan (trade-off)∗ sigortanın kapsama alanını sınırlandırarak yararlanılmasının yerinde olacağına dair geniş bir fikir birliği oluşmuş durumdadır. Hattâ, aşırı risk alınmasından kaçınmak için, risk-ilişkili bir prim sitemi yaratılması seçeneğinin de her zaman için var olduğu akılda tutulmalıdır. Bu araştırmada, yukarıda sıralanan finansal güvenlik ağı unsurları içinde son derece büyük önem taşıyan mevduat sigortası; finansal kurumlar, bankacılık krizleri, finansal istikrar, ahlâkî çöküntü vb. gibi alt başlıklar çerçevesinde incelenmekte; çeşitli ülkelerde ve Türkiye’de uygulanan mevduat sigortası sistemleri, avantajları ve dezavantajlarıyla birlikte yaşanan deneyimler çerçevesinde ele alınarak, söz konusu uygulama hakkında yapılacak olumlu veya olumsuz değerlendirmelerin daha sağlam temeller üzerine oturtulması çabalarına ışık tutulmaya çalışılmaktadır. ∗ Trade-off, “hepsi aynı zamanda elde edilmeyen faktörlerin dengelenmesi” olarak da ifade edilmektedir. 5 2. FİNANSAL SEKTÖRDE KURUMLARIN (BANKALARIN) ROLÜ ve ÖNEMİ Halktan mevduat kabul eden finansal kurumlar olarak bankalar, ödemeler sisteminde yer almaları, mevduat sahipleri ve borç alanlar arasında aracılık rolü oynamaları ve para politikasının intikalinde birer ajan sıfatıyla işlev görmeleri nedeniyle, ekonomide büyük ve ağırlıklı öneme sahiptir. Bankalar, riskin üstlenilmesi ve idaresi konularında aktif katılımcı kurumlar olmalarının yanı sıra, doğaları gereği, likidite ve yükümlülüklerin zamanında ödenememesi problemlerine karşı da aşırı hassas ve kırılgandır. Bunun ana nedeni, kısa-vadeli likit mevduatı daha uzun vadeli, daha az likit kredilere ve yatırımlara dönüştürüyor olmalarıdır. Bankalar, aynı zamanda, risk karakteristiklerini her zaman net biçimde açığa vurmayan, geniş çaplı bir borçlanıcı kitlesine de kredi vermektedir. Faaliyet gösterdiği çevrenin iktisadî gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, hemen her banka üç temel fonksiyonu yerine getirmeyi amaç edinmiştir: i) müşterilerden mevduat kabul etmek ve bu mevduatı saklamak; ii) bir hesaptan para çekilmesine ve başka bir hesaba para transferi yapılmasına izin vermek; ve iii) mevduat adı altında toplanan paranın fazla kısmını talep eden kişi ve/veya kurumlara kredi olarak vermek. Güçlü bir bankacılık sisteminin mevcudiyeti, kısmen, merkez bankasınca gerçekleştirilen kontrole ve büyük ölçüde de güven unsuruna dayanmaktadır. Burada söz konusu edilen güven, mevduatlarının mümkün olan en iyi biçimde gözetileceğine ve arzu ettikleri zaman paralarını geri çekebileceklerine dair müşterilerin duymuş olduğu güvendir. Bankalar, iş aleminde faaliyet gösteren hüsnüniyet sahibi vatandaşlar gibi davranmak konusunda birincil derecede sorumluluk taşımaktadır: Kârlılık asıl amaç olarak varlığını sürdürmekle birlikte, bu amaç, bazı durumlarda başkalarının da menfaatlerini dikkate alan, bilgilendirilmiş ve ahlâkî bir gerekçe adına ikinci planda düşünülebilmektedir. Örneğin, 1970’lerin başlarında, Britanya’da kimi 6 bankalar belirli bazı sektörlere (özellikle emlâk piyasasına) aşırı derecede kredi verirken değerlendirme hatasına düşmüş; İngiltere Merkez Bankası’nın yardımı sayesinde, pek çok küçük banka iflâs etmekten son anda kurtulabilmiştir. Daha sonraları, bankalar, üçüncü-dünya ülkelerini kredilendirmede de bir takım sorunlar yaşamış; bu tür krediler için büyük miktarlara varan karşılık ayırmak zorunda kalmıştır. Bankalar, kredi verdikleri her durumda, fon kaynaklarının müşterilerden emanet olarak aldıkları mevduattan oluştuğunu akıldan çıkarmamalı, bu fonları mümkün olduğunca geri ödenmeme riski en az olan alanlara yönlendirmelidir. Günlük hayatta bankalar, kredi verirken fazla cömert davranmadıkları gerekçesiyle pek çok eleştiri almaktadır. Fakat, zarar etme riskinin yüksek oluşu, çok yüksek bir faiz getirisi söz konusu olsa bile, bankaları avans vermekten çoğu kez alıkoymaktadır. Finansal sektörde faaliyet gösteren kurumların rolü, son zamanlarda akademik çevrelerde yoğun bir ilgi görmüş ve üzerinde bir hayli çalışılmıştır. Bu ilgi, söz konusu kurumların özellikle gelişmiş finansal piyasalarda her geçen gün artan bir şekilde fonksiyon görmesinden kaynaklanmaktadır. Fakat, bunun bir başka gerekçesi olarak da, söz konusu firmaların geçirmekte olduğu başkalaşım gösterilmektedir. 1960’lardan günümüze değin, hemen hemen her iktisadî çevrede finansal sektör gelişme kaydetmekte ve yenilikçi çabalarını devam ettirmektedir. Akademik çevrelerce finansal aracıların (intermediaries) oynadığı rolün önemine ilişkin üzerinde anlaşmaya varılan görüş, bu kurumların en azından iki çok önemli fonksiyon görmekte olduğudur. Birincisi ve başta geleni, bunlar, aktif veya varlık (assets) doğuran veya meydana getiren kurumlardır. Bu aktifler, ya açıkları finanse etmek için kamudan ya da özel sektörden elde edilmekte veya kazanılmaktadır. İkinci durumda, finansal kurumlardan, kendilerine sunulan bir dizi borçlanma fırsatını bir eksper ve bu sektöre özgü öz-kaynak kullanarak elemeden geçirmeleri beklenmektedir. Aslında, bu kurumların ekonomi için taşıdıkları değer, her şeyden önce, ekonomide refah artırıcı projeleri elemeden geçirmek ve finanse etmek konularında sahip oldukları beceride yatmaktadır. Faydalı görülen projeler bu kurumlar tarafından finanse edilir ve kredinin 7 geri ödemesi tamamlanana kadar da izlemeye alınır. Kredilendirme sürecinin ikinci aşamasında, kesintisiz hizmet sunumu ve izleme, pek çok nedenden ötürü kritik önem taşımaktadır. Kredi bir kez kullandırıldı mı, likiditesi azaldığından, esaslı bir çaba sarf etmeden paraya geri çevirmek çoğunlukla zor olmaktadır. Ayrıca, yatırımcılar, çabalarını artırarak ve kredinin önerilen amacına daha uygun nitelikte operasyonel kararlar alarak, kesintisiz izlemeye olumlu karşılık verdikçe, yatırım projelerini finanse etmekle yükümlü firmaların bu tür gözetimi, genellikle girişimden daha yüksek getiri elde edilmesini sağlamaktadır. Her iki durumda da, gözetimci bir kurumun varlığı, bizzat aracının hissedarlarına tahakkuk eden proje getirilerinin performansını artırıcı etki yapmaktadır. İkinci rol, tasarruf kaynaklarının daha yüksek hedefleri gerçekleştirecek yönde kanalize edilmesidir. Buna ise iki farklı yoldan ulaşılmaktadır: Vadesiz mevduat açısından konuya bakıldığında, ödemeler sisteminin etkili bir biçimde çalıştığı durumlarda bile, finansal sektör, atıl kaynakların (mevduatın) kullanımına yönelik kapasite yaratmaktadır. Kurum açısından ise, sektör, yukarıda özetlenen kredilendirme faaliyetini finanse eden bir mekanizma olarak, emanetçilik (mevduat saklama) hizmetleri sunar. Ekonominin geneli için, bu sürecin sonucunda ortaya çıkan ödemeler sistemi, finansal altyapının merkezî bir parçası durumundadır. Nitekim, finansal kurumların takas işleminde (clearing process) merkez olması gerçeği, ödemeler sisteminin doğruluğunu teminat altına almak için, bu kurumlara yönelik düzenleyici ve gözetimsel bir ilgi gösterilmesi gereğine işaret etmektedir. İhbarlı/vadesiz mevduat (sight deposit) işlemlerine yönelik kolaylıklar sunmasının yanı sıra, bu sektör, finansal piyasalarda oluşabilecek diğer talepleri doğrudan karşılayabilecek mevduat taahhütlerinde de bulunmaktadır. Bahsi geçen bu standart tasarruf araçlarının varlığını devam ettirmek açısından, elde edilecek getiri veya kazancın da bankacılık yapan kurumun üstleneceği mevduat yükümlülüğüyle ilişkili risk vb. olumsuzlukları telafi etmeye yetecek tutarda olması gerekmektedir. Özetle ifade edilecek olursa, finansal sektörde faaliyet gösteren kurumlar, kamuya, yeterli derecede fiyatlandırılmış standart finansal varlıklar sunmaktadır. 8 Aracı sıfatıyla herhangi bir finansal kurum, bu hizmetlerin her ikisini de eşzamanlı olarak yerine getirmektedir. Yani, hem kredi vermekte hem de mevduat toplamak suretiyle yükümlülüklerini veya diğer bir deyişle borçlarını artırmaktadır. Aslında, bu işlem, elde tutulan varlıkların vadesi borçların ortalama vadesinden önemli ölçüde farklılaştığı dönemlerde sıkça yapılan bir uygulamadır. Sonuç itibariyle, varlık veya aktif dönüşümüne ilişkin bu standart işlev, kaynak hareketliliğinin yanında, vade dönüşümünü veya değişimini de içermektedir. Finansal kurumların gerçekleştirmiş olduğu bu fonksiyonlar çoğunlukla tamamlayıcı hizmetler olarak değerlendirilirken, zaman zaman, likit olmayan, uzun-vadeli ve riskli yatırım projelerini finanse etmek amacıyla, likiditesi nispeten yüksek borçların (liability) kullanımı, sistemde bir istikrarsızlığa neden olabilmektedir. Ama yine de, finansal kurumların bu faaliyeti, ülke ekonomisinin, tasarrufların katma değeri yüksek üretken reel yatırımlara kanalize edildiği bir konumda bulundurulması sürecinde son derece büyük önem taşımaktadır Diğer taraftan, son yıllarda yapılan akademik çalışmalar, aracılık sektörünün sunduğu hizmetlere iki yeni ilavede bulunmuştur: Bunlardan birincisi risk yönetimi (risk management), diğeri ise her geçen gün artan biçimde karmaşık hale gelen finansal sektöre erişim (access) olarak ifade edilmektedir. Günümüzde, finansal kurumlar, çabalarının önemli bir bölümünü müşteri ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla finansal talepleri ayrıştırmak ve yeniden bir araya getirmek için harcamaktadır. Bu, sadece, söz konusu risk yönetim hizmeti piyasa tarafından değerlendirildiğinde ve yeni kazançlara imkân verdiğinde haklı görülebilecek türden bir işlem olmaktadır. Erişim ise, nispeten yeni bir konudur. Yapılan çalışmalar, finansal sektörde doğrudan katılımın bir hayli yavaş olduğuna işaret etmektedir. Bu, bazı zamanlara mahsus olarak ortaya çıkan ve Anglo-Saxon finansal piyasalar dışında daha sık gözlenen bir durum olarak değerlendirilmektedir. Finansal piyasalara bankalar veya diğer aracı kurumlar vasıtasıyla dolaylı yoldan erişimin hedefe ulaşmak açısından farklı olmadığı, konuyla ilgili çalışma yapanların ortak bulguları arasında yer almaktadır. Kurumların burada oynamakta olduğu anahtar rol, “sahip oldukları uzmanlığı, yatırım fırsatları hakkında müşterilerini bilgilendirmek ve değişik finansal piyasaları kullanmakla ortaya 9 çıkabilecek katılma veya iştirak maliyetlerini azaltmak amacıyla değerlendirmek“ şeklinde ortaya konmaktadır. Aracılık sektörü ile ilgili olarak ileri sürülen bu görüşler, sektör ve ortaya koyduğu performansa ilişkin olarak net bir vizyon oluşturmaktadır. Bu sektör, piyasaya, hem hissedarları hem de mevduat yükümlülüğünü taşımakta olduğu müşterileri namına girmektedir. Ayrıca, aracı kurum, kendi öz sermayesini ve faaliyetlerini finanse etmek için çeşitli özellikteki alacaklılara ait kaynakları kullanmak suretiyle, hem likit olmayan hem de riskli finansal alacaklara yatırım yapmaktadır. 3. FİNANSAL SEKTÖR ve İSTİKRAR SORUNU Finansal istikrarın desteklenmesi, finansal karışıklıkların ekonomi üzerinde yaratacağı etkilerin en aza indirilmesi için kaçınılmazdır. Öte yandan, güçlü ve etkili bir finansal sistem de, piyasanın-sürüklediği (market-driven), verimli ve rekabetçi bir ekonomi yaratılmasına yönelik hedeflere ulaşılmasında son derece kritik rol üstlenmiştir. Dolayısıyle, sağlıklı finansal kurumların -özellikle de bankaların- desteklenmesi, finansal istikrarın önemli bir ön koşulu olarak görülmektedir. Finansal krizler arasında, bankacılık krizleri, öngörülmesi en zor ve aynı zamanda ekonomi üzerinde diğer finansal sektör gruplarından daha uzun süreli ve tahrip edici etkiye sahip olanıdır. Bir bankanın batması, sıradan bir iş talihsizliği değildir. Friedman’ın işaret ettiği gibi, bunun iktisadî faaliyet üzerinde bir değil, iki olumsuz etkisi vardır: Banka hissedarları paralarını, müşteriler ise mevduatlarını kaybederler. Dolayısıyle, her iki kesim de satın alma gücünü yitirir. Ne var ki, batma -veya batma korkusu- para arzında azalma anlamına da gelmektedir. Sağlıklı bir finansal yapıya sahip banka kredi üretirken, sonuçta para demek olan mevduat yaratıyordur. Batmaktan korkan bir banka kredilerini, dolayısıyle de mevduatını kısma yoluna gider. Kredilerini nakde çeviremeyen bankanın dondurmuş olduğu mevduat da artık para olma özelliğini kaybetmiş demektir. Nakde çevirme olayı ise, rezervlerden, 10 kredilerden, mevduattan, dolayısıyle de öteki bankaların para miktarından para çekmek demektir. Dünya genelinde, yeni gelişmekte olan piyasalarda veya sanayileşmiş ülkelerde, neredeyse her gün yeni bir krize tanıklık edilmekte, globalleşen finansal piyasalar bu krizler nedeniyle ağır hasara uğramaktadır. OECD üyesi herhangi bir ülkede ortaya çıkan tipik bankacılık krizinin, bir parça sıkıntı yaratsa da, gönüllü olarak finanse edilmesine karşın, gelişmekte olan pek çok ülkede krizin yayıldığı alan ve maliyeti çok büyük olabilmekte, fakir ülkelerin ödemek zorunda kaldığı bedelin GSYİH’ya oranı yüksek boyutlara ulaşabilmektedir. Ülkeler bankacılık krizleriyle karşı karşıya kaldığında, sektörü ilgilendiren düzenleme ve denetim değişiklikleriyle buna cevap verme eğilimi sergilemektedir ve bu değişikliklerin bir bölümünün diğerlerinden daha etkili olduğunu görmek şaşırtıcı değildir. Finansal istikrarın temini ve devamlılığı, her şeyden önce, hem mikro hem de makro düzeyde uygun bir hareket tarzı benimsenmesini zorunlu kılmaktadır. Konunun mikro boyutu üçlü bir dayanaktan (kurumlar, piyasalar ve altyapı) meydana gelmektedir. O nedenle, önleyici nitelikte dikkat, hem yurtiçi hem de uluslararası finansal sistemi destekleyen bu üç dayanağın her birisinde yoğunlaşmalıdır. Finansal sektörün ekonomide oynamakta olduğu rolün önemi, bu sektörün bir takım düzenlemeler vasıtasıyla gözetimini de kaçınılmaz kılmaktadır. Yukarıda açıklanmaya çalışılan hizmetlerin sunucusu konumundaki finansal kurumlar, pek çok nedenden ötürü, yapısal olarak çabuk zedelenebilir ve malî durumu bozulabilir niteliktedir. Bu kurumlar, ancak eksik veya yetersiz biçimde değerlendirilebilir niteliğe sahip yatırımları başa baş paraya çevrilebileceği düşünülen kısa-vadeli borçlarla finanse etmektedir. Ayrıca, finansal kurumlar, hem borçlanıcılar hem de tasarruf sahipleri açısından karşılıklı fayda sağlayan, son derece yararlı vade dönüşüm hizmetleri vermektedir. Ne var ki, bu tür vade dönüşümleri, finansal kurumların bizzat kendisini tehlikeye maruz bırakabilmektedir. Gerek şirket aktiflerinin pazarlanabilirlik derecesine gerekse bunların gerçek değerinin bilinmesine ilişkin noksanlıklar, bu kurumların ellerinde bulunan direkt alacakların önemli bir bölümünün temel karakteristiğidir. Aynı 11 zamanda, bu kurumların portföyünde yer alan mudiler ve diğer hak sahipleri, muhtemelen, varlıklarının gerçek değerini doğru ve tam bir şekilde belirlemeyi başaramayacaktır. Bununla beraber, söz konusu mevduatçılar ve hak sahipleri, servetlerini, finanse edilen projenin veya gerçekleştirilen finansal anlaşmanın gerçek iktisadî değerini kesintisiz biçimde değerlendirme becerisinden uzak ya da gönülsüz oluşları nedeniyle, bilinçli olarak bu kurumların yönetimine bırakacaktır. Bu yüzden, kurumların borçlarını ve/veya hisselerini ellerinde bulunduranların, bu kurumların sahip olduğu aktiflerin toplam değerini veya aktiflerin değerinin toplam yükümlülüklerinin taahhüt edilen değerinin üzerine çıktığı gerçeğini beyan etmek suretiyle, bu kurumların borçlarını ödeyebilmeye muktedir olduklarını bile, gönüllü olarak ve doğru bir biçimde değerlendirmeleri beklenmemektedir. Her şeye rağmen, mevduat sahipleri veya diğer hamiller (holders), istedikleri zaman mevduatlarını geri çekebilecekleri umuduyla, fonlarını bu kurumlara yatırmaktadır. Bu kişilerin geleceğe dönük yatırım kararları çoğu zaman belirsizlik içermekte ve başlangıçta da net biçimde belirlenememektedir. Bu nedenle, finansal kurumlar, kısa vadeli ancak vade sonu belirsiz kaynaklarla finanse edilmiş uzun vadeli yatırımlar açısından son derece olumsuz bir konumda kalabilmektedir. Para çekme talepleri, çoğu kez olduğu gibi, tamamen tesadüfî olsa, bunları istatistikî olarak öngörmek mümkün olabilmektedir. Ne var ki, eğer mevduat sahipleri kurumun ödeme gücü hakkında bir takım kuşkular taşıyorsa, para çekmeler sistematik hale gelebilmekte ve tüm bankacılık sektörünün yükümlülüklerini yerine getirme gücü ve likiditesi tehlikeye girebilmektedir. Bu türden anî fakat dramatik para çekmeler, çoğu kez, bankacılık panikleri olarak değerlendirilmekte; sadece baskı altındaki kurumun öz sermayesini yok etmekle kalmayıp aynı zamanda iktisadî olarak tutarlı bulunan projeleri fonlayacak ve tatmin edici bir sonuca kadar onları izleyecek olan finansal sektörün kapasitesini de azaltmaktadır. Finansal kurumları yönetenler, sektörün gidişatı hakkında bilgi sahibi olan tüm mevduat sahiplerinin bu şekilde davranacağının farkında olduğundan, portföylerinin değeri hakkında fazla söz etmekten kaçınmaktadır. Dolayısıyle, söz konusu kurum yöneticileri, kendi aktiflerinin değerini tahmin konusunda kritik önem taşıyan bilgiyi 12 kontrole yönelik çaba gösterebilecek ve belki de aktiflerin değer yitirmesine ilişkin bilgileri saklamaya teşvik edilecektir. Bu tür bir davranış biçiminin ardında yatan mantık, bilginin açığa çıkışının ertelenmesinin, aktiflerin yeniden kıymet kazanmasına zaman tanıyacağı ve böylelikle mevduat sahiplerinin erken para çekme arayışı içine girmelerinin önüne geçilebileceğidir. Kurum yöneticilerine göre, yatırımcılar, finansal kurum yönetiminin, arzu edildiği şekilde pazarlanamayan dolaysız alacaklarının (mevduatlarının) değerinde meydana gelecek aşınmayı gizleme eğiliminde ve kapasitesinde olduğunun farkındadır. Dahası, söz konusu yatırımcıların farkında olduğu bir diğer husus, bu tür benzer kurumlarda kaldıraç (leverage) etkisinin bir hayli yüksek oluşudur. Öyle ki, kurumların dolaysız alacaklarının değerinde meydana gelebilecek nispeten küçük bir yüzde azalış, söz konusu kurumların net aktif değerlerinde daha büyük bir yüzde azalışa neden olacaktır. Bu sebepten ötürü, pek çok mudi (depositor), mevduatlarının büyük bir bölümünün vadesiz olarak muhafaza edilmesini talep etmektedir. Eğer olumsuz haberler kurumların dolaysız alacaklarının -diğer bir ifadeyle müşterilerine ait mevduatların- değerine ilişkin herhangi bir şüphe uyandıracak olursa, kurum nezdinde mevduatı bulunanlar (kreditörler), sıkıntıya düşen finansal kurumdan fonlarını geri çekecek bir mekanizmaya sahip bulunmaktadır. Kurum yöneticilerinin, şirketin ödemelerini düzenli olarak gerçekleştirebildiği yönündeki iddialarına rağmen, kreditörler, finansal kurumun net aktiflerinin değer yitirdiğine ilişkin bir hareketi gözlemledikleri takdirde, bu geri çekme işleminin hızlı bir şekilde yerine getirilmesi mümkün olmaktadır. Bankalardan bu tür kaçış eğiliminin önemli bir özelliği, bir kez başladıktan sonra kendi kendisini besler hale gelmesidir. Mevduat kurumunun aktiflerini sattığına (bazı durumlarda söz konusu satış haciz şeklinde gerçekleşebilmektedir) veya çok yüksek oranlar üzerinden borçlandığına ilişkin haberler, mevcut ve potansiyel mevduatçıların kuruma olan güvenini bir kat daha zedeleyecektir. Finansal kurumun, kendisine yeterli zaman tanındığı takdirde tüm yükümlülüklerini yerine getirebileceğine inanan müşterileri bile, kaçış eğilimine katılma güdüsüne sahip bulunmaktadır. Bu kimselerin en büyük endişesi, bankadan kaçış eğilimine uyarak diğer kreditörlerin mevduatlarını 13 çekme girişimleri sonucunda, kendi alacaklarının (mevduatlarının) değerini yitirmesi ve finansal kurumun (bankanın) taahhütlerini yerine getirememe durumuyla karşı karşıya kalmasıdır. Zira, yatırımcılar, kaçış eğilimi devam ederken pazarlanma kabiliyeti yüksek olan dolaysız alacakların öncelikle satılmasından ötürü, likidite kayıplarının katlanarak büyüyeceğini gayet iyi bilmektedir. Öte yandan, bilinç düzeyi daha yüksek seviyede bulunan, sofistike mevduat sahipleri de, herhangi bir kurumun net aktifleri sıfıra yaklaşırken, idarecilerin kurumun varlığını devam ettirebilmesi için daha fazla risk üstlenme eğilimine gireceğinin farkındadır. Böylelikle, doğru olsun ya da olmasın, aktif kalitesinin azalması neticesinde doğabilecek bir iflâs veya ödeme güçlüğü sezgisi, kreditörleri, kurumun net aktiflerini azaltacak yönde hareket etmeye sevk etmek suretiyle, gerçeğe dönüşen bir kehanet halini alabilecektir. Bankadan toplu kaçış eğiliminin neden olacağı olumsuzluk, tek bir mevduat kurumu ve onun müşterileriyle sınırlı kalmayacaktır. Bankacılık sektörünün tamamının veya sektörde yer alan bankaların büyük bir bölümünün toplum nezdinde kazanmış olduğu güvenilirlik zayıflamaya başladığında, bu güven kaybı diğer kurumlara da aynen sirayet etmekte ve bu suretle sorun tüm toplumu ilgilendiren bir boyut ve önem kazanmaktadır. Bu noktada, herhangi bir bankadan kaçış “bankacılık paniği”ne dönüşmektedir. Söz konusu dönüşümün temelinde yatan faktör, yalnızca bir tek kurumda değil, sistemin bütününde güven unsurunu etkisi altına alan kriz mantalitesidir. Krizin bulaşması, esas itibariyle dört farklı yolla gerçekleşmektedir: 1) Finansal açıdan sıkıntıya düşmüş kurumların ellerinde bulunan rezervler, malî yapısı güçlü olan diğer kurumlara geçmeye başlayabilir. Bu bankalar, söz konusu fonları, bağlı firmalara yeniden kredi verme konusunda isteksiz davranmaktadır. 2) Rezerv kaybı finansal kurumların tümünü etkisi altına alabilir. Zira, sıkıntıya düşmüş kurumlardan gerçekleşen nakit kaçışı, sektörün bütününe karşı oluşan güven kaybı nedeniyle, diğer kurumlara yeniden mevduat biçiminde dönememektedir. 14 3) İflâs etmiş finansal kurumlardan alacağı bulunan veya bulunmasından şüphe edilen kurumlar, krizin ikinci aşamasında zor durumda kalabilir. 4) Diğer kurumlarda fonu bulunan kreditörler, kendi kurumlarının da zor duruma düşen kurumların yaşadığı şoka maruz kalabileceği şüphesine kapılabilir ve böylelikle krizle ilgisi bulunmayan kurumlardan toplu para çekme talebi tüm sistemi etkisi altında bırakabilir. Yukarıda sıralanan durumlardan herhangi birisinde, finansal kurumlarda mevduatı bulunan hak sahipleri veya alacaklılar, kapıldıkları şüphenin mantıklı bir dayanağı bulunup bulunmadığını sorgulama gereği duymaksızın, bankalardan veya finansal kurumlardan kaçış eğilimine girebilmektedir. Bu hareket tarzı, özellikle, ulusal veya uluslararası imtiyaza sahip birkaç tane büyük kurumun sektörde bulunduğu durumlarda son derece ciddî sonuçlar doğurabilmektedir. Kurum ne denli büyük olursa, ödeme güçlüğüne düşen herhangi bir finansal kurumun halkın dikkatini çekmesi ve finansal sistemin tümünde ve diğer benzer büyük firmalarda güven ortamını zedelemesi ihtimali de o denli büyük olmaktadır. 4. FİNANSAL GÜVENLİK AĞI Mevduat sigortası ve banka iflâslarının çözümlenmesi, finansal güvenlik ağının iki önemli bölümünü teşkil etmekte; her ikisinin de teşvik edici mahiyette, uyumlu olarak dizayn edilmesi halinde, finansal kırılganlığın oluşması ihtimali ve doğuracağı maliyet en az düzeye indirilebilmektedir. Açık bir mevduat sigortası sisteminin olmadığı ya da elverişli bir açık sigorta sisteminin dizayn edilmediği durumlar, büyük mevduat sahiplerini ve kreditörleri bankaları gözlem altına tutmaya ve piyasayı disipline etmeye teşvik edebilmekte, böylelikle bankaların saldırgan bir tutum içinde risk üstlenmesine engel olmakta, bunun sonucunda finansal kırılganlığı azaltabilmektedir. İflâs etmiş bir bankanın sorunlarının zamanında ve etkili bir biçimde çözüme kavuşturulması, banka iflâsının bankacılık sistemine yükleyeceği malî yükü hafifletebilmektedir. Banka iflâsları çözüm yönteminin teşvik edici mahiyette-uyumlu 15 bir biçimde dizayn edilmesi, bankaların saldırgan bir tavırla risk üstlenmesini ve bu suretle banka iflâslarının gerçekleşmesi ihtimalini sınırlandırabilmekte veya kontrol altına alabilmektedir. Finansal güvenlik ağı, kamu yararı gözeten politikalarla ters düşebilmektedir. Bir yönüyle, finansal güvenlik ağından, küçük mevduat sahiplerini koruma altına alması, bankadan kaçış eğilimine girmelerini engellemesi ve finansal aracılığın çöküşüne engel olması beklenmektedir. Öte yandan, bir finansal güvenlik ağı, bankaların finansal kırılganlıkla sonuçlanabilecek şekilde aşırı risk üstlenmesini en aza indirecek tarzda dizayn edilmelidir. Hem mevduat sigortası hem de banka iflâslarının çözümü, finansal kırılganlığın en az seviyeye indirilmesinde önemli rol oynarken, her birinin uygun biçimde işlev görmesi, bir diğerinin uygun şekilde işlemesine ve finansal güvenlik ağının bütününe sıkı sıkıya bağlıdır. Bir mevduat sigortası sistemi, ancak piyasanın verdiği bunalım sinyalleri üzerine, iflâs etmiş bankanın zamanında ve etkili biçimde çözüme kavuşturulması halinde piyasa disiplinini sürdürebilir ve ahlâkî çöküntüyü mümkün olan en alt seviyeye indirebilir. Yeterince sağlam temeller üzerine oturtulmamış mevduat sigorta sistemleri, bankaları ters yönde cesaretlendirmek suretiyle finansal kırılganlığın artmasına neden olabilecek ve bu suretle, etkili bir biçimde işleyen banka iflâs çözüm planlarına dahi aşırı yük bindirebilecektir. 4.1. Finansal Güvenlik Ağının İçeriği Bankaların ekonomide taşıdığı önem, bankaların iflâsı halinde mevduat sahiplerinin zarara uğrama potansiyeli ve bulaşma riskini hafifletme ihtiyacı ülkeleri bir finansal güvenlik ağı (financial safety net) tesis etmeye yöneltmektedir. Bir finansal güvenlik ağı, genellikle, sağduyulu bir düzenleme ve denetim, en son borç verme mercii ve mevduat sigortası gibi unsurları içermektedir. Finansal güvenlik ağını oluşturan bu unsurlar arasında güç ve sorumluluk dağılımı, bir kamu-yararı tercihi ve her bir ülkenin içinde bulunduğu şartlar meselesidir. Örneğin, bazı ülkeler tüm finansal 16 güvenlik ağı fonksiyonlarını merkez bankası ile ortaklaşa görürken, diğer bazı ülkeler ise bir takım fonksiyonların sorumluluğunu birbirinden ayrı kurumlara yüklemektedir. Finansal sektörün içine girebileceği bir istikrarsızlık ortamının etkileri, globalleşmenin hızlı bir boyut kazandığı günümüzde sadece bir tek kurum, bir tek ülke veya birkaç ülke ile sınırlı kalmamakta, çok kısa bir süre içinde dünya geneline yayılabilmektedir. Bu itibarla, hemen her yerde finansal sistemi ve piyasayı düzenleyici mekanizmalar devreye sokulmakta, sektörde doğabilecek sorunlar global bir boyut kazanmadan çözülmeye çalışılmaktadır. Bu çerçevede, finansal sistemi koruma altına almak için, ayrıntılı bir kurumsal mekanizmalar bütünü olarak finansal güvenlik ağı oluşturulmaktadır. Söz konusu ağ, finansal sektörde ortaya çıkan kaçış eğiliminin önüne geçilmesinde hayli başarılı sonuçlar vermektedir. Nitekim, bu mekanizma sayesinde, çok sayıda ülke, finansal sistem aracılığıyla oluşan şokların yayılmasını önleyen bir düzenleyici yapı geliştirmiştir. Finansal güvenlik ağı, finansal krizin gelişme sürecinde farklı evrelerde işletilebilen veya işletilmesi uygun olacak bir dizi koruyucu önlem olarak görülmektedir. Finansal güvenlik ağı, bankaların kritik önem taşıyan aracılık fonksiyonunu (yani, yatırımlar ve iktisadî gelişme için tasarrufların elde edilebilir hale getirilmesi) ve ulusal ödemeler sistemindeki rolünü koruma altına almak suretiyle, finansal sistemin sürdürülmesini amaçlamaktadır. Mevduat sigortasına ilaveten, bir güvenlik ağı, banka likiditesini sağlamak amacıyla merkez bankasınca gerçekleştirilen kısa-vadeli kredilendirmeyi de kapsamaktadır. Örneğin, A.B.D.’nde likidite desteği iki biçimde olabilmektedir: i) Kısa-vadeli likidite sıkıntısı çektikleri zaman, ödemelerini yerine getirebilen bankalara Federal Rezerv Sistemi hesaplarından nakit şeklinde sağlanan kısa-vadeli krediler ve ii) Ödemeler sisteminin pürüzsüz bir biçimde işleyişini sağlamak amacıyla sağlanan kısa-vadeli açık itibar (overdraft) kredisi. Mevduat sigortasının rolü, ‘banka iflâslarının gerçekleşmesi halinde, mevduat sahiplerini, bankaları iflâs halinde olsa bile, sigorta edilmiş fonlarına en kısa sürede erişmelerini garanti altına alarak bankadan kaçış eğilimine girmelerini önlemek suretiyle, finansal sisteme istikrar kazandırmak’tır. Mevduat sigortası, bankadan kaçış eğilimini önleyerek, paniğin tüm finansal sistem boyunca yayılmasına engel olabilmektedir. Zira, bu tür bir 17 panik, sorunlu bankaların yanı sıra malî bünyesi sağlıklı bankaları da tehdit edebilmektedir. Bankaların topladıkları mevduatı likit olmayan kredilere dönüştürerek aracılık işlevi görmesi nedeniyle, bankacılık sisteminin en sağlıklı gözüken bankaları bile, anî mevduat çekme talepleri karşısında uzun süreli ayakta kalamamaktadır. Geçmişte yaşanan iktisadî krizler, yerinde bir mekanizmaya sahip olmanın mevduat sahiplerinin güvenini tazelemek (reassure) için ne denli önemli olduğunu ortaya koymuştur. 1929 yılında Büyük Bunalım’ın başlamasıyla 1933 yılı sonunda A.B.D.’nde Federal Mevduat Sigorta Kurumu’nun tesis edilmesi arasında geçen sürede, A.B.D.’nde 4,000 adet bankanın iflâs etmesine karşılık 1934 yılında bu sayının sadece 9’la sınırlı kalması, bunun en açık kanıtı durumundadır. Güçlü bir banka denetim mekanizmasının yokluğunda, merkez bankası ve mevduat sigorta sisteminin, kendisini, finansal sistemin sağlığını bozabilecek riskli faaliyetlere girişmiş problemli bankalara finans desteği verirken bulması, kuvvetle muhtemeldir. Bankaların teftiş yoluyla denetim altında tutulmasından ve uluslararası kabul görmüş muhasebe standartlarını kullanan düzenli finansal raporlamadan oluşan basiretli denetim, merkez bankalarının ve mevduat sigortası sistemlerinin gözü-kulağı durumundadır. Kurumların iflâs durumuyla mı karşı karşıya olduklarına ya da sadece likidite probleminden mi etkilendiklerine karar verilmesi, basiretli denetimi kolaylaştırmaktadır. Etkin basiretli denetim olmaksızın, mevduat sigortası ve güvenlik ağını oluşturan diğer unsurlar, dikkatsizce hareket eden ve yüksek getiri elde etmek uğruna aktifleriyle kumar oynarken zarara uğrayabilecek bankaları, söz konusu zarardan alıkoymaktadır. Herhangi bir ülke, etkili bir banka denetim sistemi yerleştirmek için, her şeyden önce bu konuda siyasî iradeye ihtiyaç duymakta ve uluslararası finansal piyasalarda güven kazanma arzusu, bu doğrultuda güçlü bir teşvik olmaktadır. Ayrıca, ihtiyaç duyulan bir başka husus da, yeni sistemin tamamlanmasını sağlayacak, bankacılık denetimi konusunda eğitimli profesyonellerdir. Bu tür bir eğitim, uluslararası finansal 18 kurumların yanı sıra, gelişmiş ülkelerde değişik organizasyonlardan da temin edilebilmektedir. Daha da önemlisi, Basel Bankacılık Denetim Komitesi * , ülkelerin etkili bir basiretli denetim sistemi tesis etmede model olarak kullanabileceği Etkili Bankacılık Gözetimi İçin Temel Prensipler adlı bir rehber geliştirmiş bulunmaktadır. Bundan başka, 1988 yılından itibaren, Basel Komitesi, uluslararası finans piyasalarında faaliyet gösteren bankalara yönelik olarak, minimum sermaye standartları getiren riske-dayalı sermaye-yeterliliği (risk-based capital-adequacy) standartları uygulamaya koymuştur. Düzenleyici nitelikteki sermaye standartları, emniyetli ve sağlam yapılı bir basiretli denetimin ‘olmazsa olmaz’ koşulu olarak görülmektedir. Güçlü sermaye, sorunları hafifletici bir işlev görürken, aynı zamanda spekülasyonun ve riskli davranışların maliyetini artırmaktadır. Zira, yatırımcıların bir bankanın iflâsı halinde çok şey kaybedeceği aşikârdır. Ne var ki, güçlü sermaye yapısı kritik önem taşımasına rağmen, tek başına bir bankayı iflâstan kurtarmaya yeterli olmamaktadır. Sorunlu aktifler, bankanın sermayesini hızlı bir şekilde silip süpürebilmektedir. Dahası, henüz bir geçmişe sahip olmayan, deneyimsiz yöneticileri bulunan yeni kurulmuş bankalar mevcutlara göre daha fazla risklidir. Piyasa tecrübesi bulunmayan, geçiş sürecinde veya gelişmekte olan ülkelerde faaliyet gösteren bankalar da daha büyük risk altındadır. Basel Komite’nin standartları, gelişmiş ülkelerin uluslararası boyutta faaliyet gösteren deneyimli bankalarına uygulanmakta ve Komite, diğer bankalar için sermaye düzeyinin önemli ölçüde yüksek olması gereğinin altını çizmektedir. 4.2. Finansal Güvenlik Ağının İşleyişi Finansal krizin en erken evresi, finansal bir kurumun (bankanın) kendisini ödeme güçlüğü içine düşürecek bir şoka maruz kalmasıyla başlamaktadır. Bu, ekonomideki * Basel Komitesi, G-10’lar olarak bilinen ülkelerin merkez bankası governörlerince 1974 yılı sonunda kurulmuş olup yılda dört kez düzenli olarak toplanmaktadır. Komitenin üyeleri A.B.D., Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İngiltere, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada ve Lüksemburg’lu temsilcilerden oluşmaktadır. Komitede ülkeler, merkez bankaları tarafından ve ayrıca bankacılık sektörü denetiminden resmî olarak sorumlu otorite tarafından temsil edilmektedir. Komitenin, herhangi bir uluslarüstü resmî denetim otoritesine sahip bulunmamasının yanı sıra, kararlarının da yasal gücü yoktur. 19 ters yönlü değişimlerin iflâs ihtimalini artırmasından kaynaklanabilmektedir. Ya da bir başka alternatif olarak, bu durum, kurum bilançosunda yer alan aktiflerin değerinde gözlenen veya tahmin edilen anî bir düşüş neticesinde gerçekleşebilmektedir. Her iki durumda da, kurum gözle görülür bir sermaye kaybına uğramaktadır. Eğer şokun ortaya çıkması, kreditörleri, kurumun yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyeceğini sorgulamaya yöneltiyorsa, o takdirde, likiditeye ve belki de borçları ödeme gücüne ilişkin sorunların tüm finansal sistem geneline yayılmasına yol açacak bir kaçış eğilimi ortaya çıkabilir. Elverişli bir düzenleyici mekanizma veya yapı, pek çok noktada ortaya çıkabilecek karışıklığın neden olacağı olayların önüne geçebilmek, finansal yapının bütünlüğünü ve reel ekonominin sağlığını koruyabilmek amacıyla tesis edilmektedir. Bir finansal güvenlik ağını oluşturan unsurlar, en iyi biçimde, yerine getirecekleri işlevler itibariyle tanımlanmaktadır. Zira, özel bir işleve sahip araçlar (agencies) ülkeden ülkeye farklılık göstermekte ve bazı işlevlerin, belirli bir ülke içinde, araçlar arasında paylaşıldığı durumlar olabilmektedir. Ele alınan finansal güvenlik ağı örneği, birbirinden ayrı biçimde, aşağıda gösterilen aşamalardan oluşmaktadır: 1) İmtiyazlı Olma Fonksiyonu, aşırı derecede ödeme güçlüğüne maruz kalması bir hayli muhtemel gözüken, tedbirsiz, yetersiz veya aldatıcı kurum yöneticilerini kontrol altında tutmak amacıyla tesis edilmektedir. 2) Bazı finansal kurum idarecileri, kendi kurumlarını, taahhütlerini yerine getirme güçlerini riske atacak derecede şoka maruz bırakan çaba içine girebilmektedir. Söz konusu durumun önüne geçmek amacıyla, Basiretli Denetim Fonksiyonu tesis edilmektedir. 3) Basiretli denetimin sıkça görülmeye başlayan iflâs olaylarının önüne geçemediği ve sektörü olumsuz etkileyen şokların devam ettiği durumlarda, Sınırlandırma (Tahdit) Otoritesi vasıtası ile, kreditörler, paralarını kaybetmeden ve finansal 20 kurum iflâsla karşı karşıya kalmadan önce, finansal kurumun lisansı iptal edilmekte veya sınırlandırılmaktadır. 4) Tahdit Otoritesi’nin zarar ve kayıpları önlemede geç kaldığı durumlarda, kamu ya da özel sektör kaynaklarından sağlanan Belirgin ya da Zımnî Sigorta, kreditörleri ve çoğunlukla da mevduat sahiplerini kaçış eğiliminin neden olduğu zararlardan koruma fonksiyonu görmektedir. 5) Mevduat kurumunun beklenmedik bir şekilde aniden kapanması durumunda bile, Sigorta fonksiyonu, birbirine benzer özelliğe sahip oldukları düşünülen diğer kurumlardaki kreditörlerin güvenini muhafaza ederek, bulaşma etkisinin önüne geçebilir. 6) Kaçış eğilimi diğer kurumlarda da ortaya çıksa, yine de, Son Borç Verme Mercii Fonksiyonu, düşük fiyatlardan ve zoraki bir aktif tasfiyesinin önüne geçerek, ödeme gücüne sahip kurumların, mevduat sahiplerinin veya alacaklıların taleplerini karşılayabilmesini kolaylaştırır. 7) Başka iflâsların ortaya çıkması halinde dahi, Para Otoritesi, kamunun nakit para talebinde oluşacak ve finansal sistemin bir bütün halinde elde edebileceği rezervlerin miktarında azalmaya neden olabilecek bir değişikliği önleyebilir. Bu suretle, orijinal şoktan direkt etkilenecek kurumların uğrayacağı zarar da azaltılmış olmaktadır. Belli başlı sanayileşmiş ülkelerde, finansal güvenlik ağını kapsayan değişik özelliğe sahip mekanizmalar, herhangi bir kurumda ortaya çıkabilecek sorunu engelleme konusunda genellikle başarılı olmaktadır ve böylelikle sistemin bütün halinde zarar görmesi önlenmektedir. Örneğin, A.B.D.’nde 1930’larda inşa edilen güvenlik ağı, finansal şokların bir mevduat kurumundan sistemin tümüne taşınmasını ve bulaşmasını hemen hemen ortadan kaldırmış durumdadır. 1987 yılında piyasaların çöküşüyle bağlantılı olarak ortaya çıkan krizde, A.B.D. Merkez Bankası, söz konusu güvenlik hizmetinin finansal sektörde yer alan diğer kurumlara yönelik olarak da sunumda olacağı hususuna açıklık getirmiştir. 21 Ama yine de, bilinmesi gereken önemli bir husus, güvenlik ağının kuruluşunun ilk ve son safhalarında en iyi biçimde işlemekte olduğudur. Finansal sistemin bütünlüğü ve güvenilirliği bakımından anahtar konumundaki imtiyazlılık ve basiretli olma fonksiyonları, sektörün bir bütün olarak sahip olduğu hayli güçlü itibarını, dünya genelinde sürdürebilmesinden sorumludur. Ara sıra ortaya çıkan güven krizleri ise, sadece istisnaî durumları yansıtmaktadır. Aynı şekilde, 1930’lu yıllardan itibaren, bulaşmanın kontrolüne ilişkin en son safhalar, son borç verme mercii ve bir krizin parasal açıdan etkisiz hale getirilmesi fonksiyonlarını kullanmak suretiyle, bir hayli başarılı işlev görmüştür. Bununla beraber, politika belirleyicilerinin ve düzenleyici mekanizmaları idare edenlerin, yukarıda belirtilen dördüncü ve beşinci safhalarla fazla başarı elde edemediklerine dair genel bir kanaat vardır. Bir kurum ya da bütün olarak bir endüstri taahhütlerini yerine getirememe durumuyla karşılaştığında, güvenlik ağının bu bölümünün nasıl işlevde bulunduğuna ilişkin hususlar bir hayli karışıktır. Bazı düzenleyici mekanizmalar, bu gibi durumlarda, problem yaşayan kurumları hızlı bir biçimde kapatırken dahi, iflâs eden kurumlarda mevduatı bulunanları sigorta etmek ve diğer bankalarda mevduatı bulunanlara da gerekli teminatı vermek suretiyle, mevduat sigortasını kullanmada bir hayli başarılıdır. Nadiren, söz konusu düzenleyiciler, problemi çözmek için yalnızca çok küçük miktarda bir kaynak kullanmaktadır. Bu gibi durumlarda, yapılması gerekenin, problemli kurumlardaki sıkıntının giderilmesi ve borçların ödenememesinden kaynaklanan krizin, finans endüstrisinin alt bölümüne taşınması olduğu sıkça iddia edilmektedir. Ne var ki, çoğu kez, problemlerin bir kurumun özel davranışından ziyade başka bir şeyden kaynaklanması durumunda, ortaya çıkan manzara bir hayli olumsuz olmaktadır. Sektörler bulaşma etkisine maruz kalmakta; hükümetler, sistemde yer alan ex-post (gerçekleşen) mevduat garantisi ve kefaletten kaynaklanan büyük faturalar ödemektedir. Sonuç olarak, kurumsal yapı ağır bir zarara uğramaktadır. 22 5. MEVDUAT SİGORTASI, ROLÜ ve KULLANIMI Mevduat Sigortası (deposit insurance), mevduat kabul eden finansal kurumlarda (bankalar) bulunan sigortalı mevduatın, kendisine mevduat yatırılan kurumun iflâsı halinde, mevduat sahibine -bazı durumlarda tahakkuk etmiş faiziyle birlikte- geri ödenmesi garantisidir. Bir mevduat sigortasının temel hedefleri veya amaçları, ülkenin finansal sistemine destek olmak ve bankalar iflâs ettiğinde mevduatlarını kaybetmemeleri için finansal bakımdan daha az bilinçli mevduat sahiplerini korumak şeklinde ortaya konulmaktadır. Tabii ki, bu hedeflere ulaşabilmek için kullanılabilecek değişik alternatifler söz konusu olmaktadır. Bankacılık sektörünün bir ülke ekonomisi için ifade ettiği anlamı ve bu sektörün doğasında var olan istikrarsızlığı dikkate alarak, hükümetler ve sosyal politika planlayıcıları, mevduat sigortasının finansal sektör güvenlik ağı yapısında son derece belirgin bir rol üstlenmiş olduğunu her fırsatta vurgulamaktadır. Bankaların malî yapısının bozulması neticesinde oluşabilecek bir krizden mevduat sahiplerinin etkilenmemesini temin etmek amacıyla kurulmuş bir mevduat sigortasının mevcudiyeti, bir taraftan yatırımcıları korumakta, diğer taraftan da tüm sisteme istikrar aşılamaktadır. Mevduat sigortası, bankacılık sektörü hakkında yeterli ve sağlam bilgi sahibi olamayan mevduat sahiplerinin bir kriz ortamında gerçekleşebilecek zarar ve kayıplarını önlemekte veya en aza indirmekte; pek çok ülkede, geniş kapsamlı bir tüketici koruma programının önemli bir halkası olarak değerlendirilmektedir. Finansal sektör cephesinden konuya bakıldığında; mevduat sigorta sistemi, sektörün fonlama fonksiyonunun sağlam temellere dayandırılmasını sağlamakta ve doğabilecek bir krizin etkisini hafifletmektedir. Malî sıkıntı içine girmiş kurumlar açısından, mevduat sigortası, aktiflerin acil ihtiyaçlara binaen likit hale getirilmesi durumunun önüne geçmek ve bir bankanın iflâsını önlemek amacıyla, bankanın mevduat tabanını (deposit base) istikrarlı bir konuma getirmeyi hedeflemektedir. Diğer kurumlar için 23 ise, mevduat sigortasının mevcudiyeti, bankacılık sektöründe faaliyet gösteren öteki bankalardaki mevduat sahiplerini güvence altına almak suretiyle, bir paniğe engel olan mekanizma olarak görülmektedir. Kısaca, mevduat sigortası, hem herhangi bir banka iflâsının gerçekleşme ihtimalini azaltıcı yönde, hem de bir bankacılık krizinin oluşmasını önleyici yönde, son derece yararlı etkiye sahip bulunmaktadır. Mevduat sigortası uygulamasının savunucuları, bilgi sahibi olmayan ya da en azından yanlış bilgilendirilmiş mevduat sahiplerinin, yukarıda değinilen nedenlerden ötürü, banka bilançolarının gerçek yapısını öğrenemeyecekleri hususunu önemle belirtmektedir. Bu nedenle, mevduat sahipleri, hem iktisadî anlamda rasyonel karar verme becerilerinin sınırlı oluşu, hem de yeterli olmayan bilgi alış-verişleri nedeniyle, koruma talep etmektedir. Bununla birlikte, piyasanın bu özellikleri, gereksiz bankacılık krizlerine ve sektörün kredilendirme kapasitesinde çarpıklığa da yol açabilmektedir. 6. BANKACILIK KRİZLERİ ve MEVDUAT SİGORTASI 1980’lerin başlarından günümüze değin, bankacılık sektöründeki sistemik problemler tüm dünya genelinde tekrarlayan bir şekilde ortaya çıkmakta ve bankacılık sektörünün kırılganlığı ile ekonomi arasındaki bağlantıları anlama ihtiyacı âciliyet kazanmaktadır. Yapılan pek çok olgusal araştırma göstermektedir ki, deneyimler ülkeden ülkeye ve zaman içinde önemli farklılıklar gösterirken, tüm bankacılık krizleri için ortak özellikler sergileyen faktörler söz konusu olabilmektedir. Makroiktisadî çevre veya koşullar, bankacılık krizlerine kaynak teşkil etmede anahtar rol oynamaktadır. Özellikle GSYİH artış oranının düşük seviyelerde kalması, bankacılık sektöründeki risk artışıyla yakın ilişki içinde bulunmaktadır. Bankalar, çok doğal olarak, finansal aracı sıfatıyla bir takım risk-üstlenicilik ihtiva etmekle birlikte, toplam hasıla şoklarına karşı olan incinebilirlik veya kırılganlık, bankacılık sisteminin verimli olmadığının kaçınılmaz bir işareti olmak durumunda da gözükmemektedir. Ne var ki, bankalar, yurtiçi ekonomide gözlenen dalgalanmalar nedeniyle, kredi riskinin bir bölümüne karşı önlem almak durumunda kalabilir. Bu açıdan bakıldığında, sınır-ötesi 24 bankacılık faaliyetlerinin genişlemesinin, bankaların tüm dünya genelinde dayanıklılığını artırıcı etkide bulunması beklenmektedir. GSYİH’ları tipik olarak daha düzensiz seviyelerde bulunan gelişmekte olan küçük ülkeler ise, artan uluslararasılaşmadan özellikle fayda sağlayacaktır. Yapılan araştırmalardan elde edilen bulgulara göre, bankacılık sektöründe problem riskinin artması, yüksek enflasyon oranının bir sonucu olabilmektedir. Zira, yüksek enflasyondan kaynaklanan belirsiz ve yüksek nominal faiz oranları, bankalar açısından vade dönüşümü gerçekleştirmeyi güçleştirmektedir. Nitekim, enflasyonu kontrol altında tutan kısıtlayıcı para politikaları, bankacılık sektörünün istikrarı açısından değerlendirildiğinde, arzu edilebilir olmaktadır. Ne var ki, bu tür politikalar bir enflasyon istikrar programı bağlamında uygulandığında, reel faizlerde keskin bir artışa yol açabilmekte; yüksek reel faizler de bir bankacılık krizi ortaya çıkması ihtimalini güçlendirmektedir. Nitekim, enflasyonla mücadeleyi öngören etkili istikrar programlarının dizaynı ve uygulanması, yurtiçi bankacılık sistemi üzerinde yaratacağı etkilerin dikkatlice değerlendirilmesini gerekli kılmakta ve istikrarı sağlama çabasına girişilmeden önce, bankaların bilançolarını güçlendirecek tedbirlerin ve idarî teşviklerin mutlaka uygulanması gerekmektedir. Diğer yandan, yüksek reel faizler, politik tartışmalarda bankacılık sektörünün kırılganlığının baş suçlularından bir tanesi olarak görülen finansal liberalizasyon sonucu olarak da ortaya çıkabilmektedir. Reel faiz oranlarının kontrol edildiği zamanlarda bile, finansal liberalizasyon derecesinin bankacılık krizlerinin oluşması ihtimalini artırdığına dair -fazla güçlü olmasa da- bir takım bulgular elde edilmiş durumdadır. Açık veya aşikâr bir mevduat sigortası sisteminin varlığı, şüpheye yer bırakmayacak bir biçimde, sistemik bankacılık problemleri oluşması ihtimalini artırmaktadır. Bu bulgu, mevduat sigortasının, kendi-kendini besleyen bankacılık paniklerinin tekrarlanma oranını azaltırken, çoğu kez basiretli denetim ve düzenleme vasıtasıyle başarılı bir şekilde engellenebilen, ahlâkî çöküntüye yol açtığını imâ etmektedir. Nitekim, mevduat sigortası uygulamak suretiyle ahlâkî çöküntü probleminin 25 azaltılması, bankacılık sisteminin güçlendirilmesiyle ilgilenen politikacılar için öncelikli bir konu olmak durumundadır. Aynı zamanda, basiretli bir düzenleme sistemi yürütülürken ihtiyaç duyulacak idarî güç veya yetenek tesis edilirken, açık mevduat sigortası yerine zımnî mevduat sigortası uygulamasına karar vermek tercih edilebilir olmaktadır. 6.1. Tarihsel Gelişim Güçlü bir ekonomik yapı tesis edilebilmesinin önemli koşulları arasında “etkili ve güvenilir bir bankacılık sisteminin oluşturulması” ön plana çıkmakta, bu nedenden ötürü de hükümetler, bankacılık sektörünün düzenlenmesini, özel yatırımcıların mevduatlarının güvence altına alınmasını bir zorunluluk olarak kabul etmektedir. Bankacılık sektörünün genel ekonomi içinde bu denli etkili oluşunun geniş ölçekli sosyal sonuçlar doğurmasından hareketle, A.B.D. hükümeti, Federal Mevduat Sigorta Kurumu’nun (Federal Deposit Insurance Corporation-FDIC) teşkilatlanmasını da içine alan, daha geniş kapsamlı bir bankacılık düzenlemesine yönelik kanun çıkarmıştır. 1933 tarihli Bankacılık Kanunu, esas itibariyle, ‘bankacılık risklerinin azaltılması’ şeklinde algılanmış; getirilen kısıtlamaların pek çoğu sorgulanmakla beraber, FMSK’nun ticarî bankacılık sisteminde güven unsurunu yeniden tesis ettiği düşüncesi yeterince kabul görmüştür. Dünya üzerinde ilk resmî mevduat sigortası sistemi, Büyük Bunalım’ın ardından, bankaların bir daha iktisadî bakımdan güç duruma düşmesinin önüne geçmek ve iflâslarını önlemek amacıyla, 1934 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde tesis edilmiştir. Nitekim, 1930-33 yılları arasında bankacılık sektöründe yaşanan panik, yaklaşık on bin ticarî bankanın iflâsına yol açmıştır. Haliyle, bu tür geniş kapsamlı bir çöküşün etkileri de tüm dünya ölçeğinde hissedilmiş; mevduat sahiplerinin toplam kaybı 1,3 milyar $ seviyesine ulaşmıştır. 26 II. Dünya Savaşı’nın sona ermesini müteakip mevduat sigortası uygulaması A.B.D. dışında da genişlemeye başlamış; 80’li yıllar, çok sayıda OECD üyesi ülkede ve gelişmekte olan ülkede, hayli fazla sayıda mevduat sigortası sistemi uygulamasına tanıklık etmiştir. Bununla beraber, belirtilmesi gereken bir husus, diğer ülkelerin buna harfiyen uymayarak, sigorta işini politikacıların takdirine bırakmayı seçmiş olmasıdır. Örneğin, konuyla ilgili olarak çalışan Avrupalı düzenleyiciler, kanunlardan çok politik düşüncelerle işletilen zımnî sigorta sistemine güven duymuştur. Avrupa’da uygulanan mevduat sigortası, yine de, bir hayli gerçekçi temellere dayalıdır ve yakın geçmişte çok sayıda banka kurtarma operasyonuna yol açmıştır. Diğer taraftan, geçiş sürecindeki ekonomiler de (transition economies), 90’lı yıllarla birlikte mevduat sahiplerinin açık bir biçimde korunmasına yönelik bir takım tedbirleri yürürlüğe koymaya başlamıştır. 1994 yılında Avrupa Birliği’nde yeni yeni şekillenen tek bankacılık piyasasında (single banking market) mevduat sigortası standart hale getirilmiştir. Sonuç itibariyle, finansal sistem, dünya genelinde şu veya bu şekilde uygulanmakta olan önemli bir mevduat sigorta sistemiyle donatılmış bulunmaktadır. İster Avrupa’da olduğu gibi açıkça beyan edilmiş olsun, ister Yeni Zelanda’da olduğu gibi tekzip edilsin, zımnî veya belirgin (açık) mevduat garantisinin varlığı bir gerçektir. Öte yandan, kısmen de olsa bir mevduat sigortası uygulanması gerektiğine dair argümanlar, yaşanan tecrübeler ışığında, meşru bir zemine dayandırılmış gözükmektedir. Nitekim, mevduat sigortası, bankalardan kaçış eğilimini, bankacılık paniklerini ve finansal karışıklıkları azaltmak suretiyle, çok sayıda finansal krizin önüne geçmeyi başarmıştır. Genel olarak, mevduat sigortası, bankerlerin riskli projeleri finanse etmelerine ve girişimcilerin riskli ve fakat potansiyel kâr vaat eden projelerle yatırım yapmalarına rağmen, finansal sistemin bütünlüğünü ve güvenilirliğini korumayı başarabilmiştir. 27 6.2. Mevduat Sigortasının Avantajları Mevduat sigortasının birincil amacı, en sade haliyle, “herhangi bir mevduat kurumunun ciddî ödeme güçlüğü içine düşmesi halinde, mevduat sahiplerinin mevduatlarının akıbeti hakkındaki endişesini ortadan kaldırmak” biçiminde tanımlanmaktadır. Bu durumda, söz konusu problem belirli bir kurumla sınırlı olup domino-etkisi (domino-effect) olarak adlandırılan olayın ortaya çıkışı önlenmiştir. Eş zamanlı olarak, mevduat sigortası sisteminin amacı herkesi eşit biçimde koruma altına almak olmayıp küçük tasarrufçu olarak adlandırılan kesimi öncelikli olarak korumaktır. Zira, küçük tasarrufçular sistem içinde fonlarını yatıracakları en güvenilir ve güçlü mevduat kurumunun hangisi olduğunu tespite yönelik yeterli bilgi toplama ve bu bilgileri analiz etme imkânına sahip olamamaktadır. Bu itibarla, mevduat sigortası uygulaması bu tür tasarrufçuların özellikle gelişmekte olan ülkelerde mağduriyetini önlemek bakımından önemli avantajlar sunmaktadır. 6.3. Mevduat Sigortasının Dezavantajları ve Yarattığı Sorunlar 6.3.1. Ahlâkî Çöküntü (Moral Hazard) Bir ülkenin bankacılık denetleme sisteminin ne denli iyi oluşundan veya o ülkenin sermaye standartlarının yükseklik derecesinden bağımsız bir biçimde, orta vadeli reeskont penceresinden kısa-vadeli kredi kullandırmak (short-term discount-window lending) ve mevduat sigortası gibi finansal güvenlik ağının içinde yer alan unsurların, kötü iş idaresinden kaynaklanan zararların oluşması ihtimalini azaltarak piyasanın işleyişini bozma tehlikesine işaret ettiğine kuşku yoktur. Hal böyle olunca, güvenlik ağı, bir ahlâkî çöküntü hayali yaratmaktadır. Ahlâkî çöküntü , iktisatçıların, herhangi bir şeye (örneğin sigorta veya hükümetin verdiği sübvansiyon) göndermede bulunmak için kullandığı ve finansal risk üstlenicilerin zarar riskine karşı korumalı olduklarında riskli yatırımların getirisini toplayacaklarına dair bir inanca kapılmasına yol açarak, riskli davranışları teşvik eden 28 bir kavramdır. Yükümlülüklerini yerine getirme sıkıntısı çeken finansal kurumlara destek olmak, açık bir şekilde ahlâkî çöküntü ihtiva etmektedir. Dahası, sorunlu ve fakat ödeme gücü yerinde olan kurumlara likidite desteği sağlanması bile, eğer bu uygulama söz konusu kurumları piyasanın gerçeklerine karşı himaye ediyorsa, ahlâkî çöküntü içerebilmektedir. Bir güvenlik ağının dizayn edilmesinde ve işletilmesinde, ülkeler, birbiriyle rekabet eden iki amacı -likidite ve ödeme güçlüğü problemleri artış gösterdiği dönemlerde, ahlâkî çöküntüyü en az düzeye indirirken finansal sistemde istikrarın sağlanması- dengeleme ihtiyacı duymaktadır. Bir güvenlik ağının tasarlanması; eğer piyasanın, ödeme güçlüğü çeken finansal kurumların iflâsına izin vererek ve iflâs etme noktasında olan kurumlara yönelik maliyetler yükleyerek finansal risk üstlenicileri disipline etmesine imkân sağlıyorsa, ahlâkî çöküntünün sınırlandırılmasında çok etkili olabilmektedir. İkinci durumda çözüm, kısa-vadeli likidite desteğine daha yüksek faiz oranları uygulanması gibi kolay bir yöntemle elde edilebilmektedir. Birinci durumda ise, dünya genelinde ülkeler, sistemik sorunlardan uzak durma çabasıyla, batmak için fazla büyük (too big to fail) olduğu düşünülen kurumları çoğu kez korumaya gayret göstermektedir. Ahlâkî çöküntü ve istikrarlı bir finansal sistem arasında kurulacak makul bir denge, piyasa disiplinine ihtiyatsız davranma izni verirken, sistemik bir risk görüntüsü verecek iflâslar için çok sınırlı bir istisna getirecektir. Nitekim, genel olarak, ödeme güçlüğü içinde bulunan bankaların iflâsına izin verilmesi ve hissedarların -eğer bir bankanın açık kalmasına yardım ediliyorsa- hisselerini kaybetmeleri yerinde görülmektedir. Mevduat sigortası uygulamasının bankacılık krizlerini önlemenin en iyi yolu olup olmadığı bir yana bırakılırsa, aslında, hemen her iktisatçı bunun bir ahlâkî çöküntü veya ahlâk-dışı yutturmaca kaynağı olduğu konusunda hemfikirdir. Sigorta uygulamasının olduğu durumda, bundan böyle, bankaların mevduat sahiplerini cezbetme yeteneği, portföylerinin riskini yansıtmayacak ve bu nedenden ötürü bankalar, bir hayli riskli ve fakat aynı zamanda bir hayli de kârlı projeleri finanse etmeye teşvik edilmiş olacaktır. Diğer bir ifadeyle, bankaların karşı karşıya kaldığı yeni manzara, eskisine göre bütünüyle değişmiş olacaktır. Mevduat sahiplerinin, finans kurumunun tüm yükümlülüklerinin hükümetçe sigorta altına alındığına 29 inandıkları andan itibaren, bankanın portföy riskiyle ilişkisi kalmayacaktır. Bu durumda, mudiler, banka mevduatlarını devlet garantili mevduata dönüştürmüş olmaktadır. Dolayısıyle, bundan böyle banka riskine ilişkin endişeye kapılmalarına veya bankanın taahhütlerini yerine getirme gücünü izlemelerine gerek kalmamıştır; zira, artık bankanın bizzat kendisinden değil, hükümetten alacaklı durumundadırlar. Diğer taraftan, banka yönetimi de bu gerçeğin ve doğuracağı etkilerin bütünüyle farkındadır. Banka, bundan böyle, piyasa disipliniyle ilgili kısıtlamalar ve risk-temelli yükümlülük fiyatlaması (risk-based liability pricing) azalırken, riskten bağımsız oranlarla borçlanabilme veya kaynak sağlama yeteneğine kavuşmaktadır. Bu, firmaların risk üstleniciliğini teşvik etmekte, riskli projeleri finanse etme taahhütlerini artırmaktadır. Bazıları, söz konusu durumu finansal sistemin menfaatine yönelik bir gelişme olarak görebilecek iken, sistemin işleyişini açık biçimde değiştirdiği de bir gerçektir. En nihayetinde, mevduat sigortası, bankalar açısından aşırı riski teşvik etmek suretiyle risk üstleniciliği çarpıtmakta ve böylelikle bankanın borçlarını ödeme gücü üzerinde negatif geri-beslemeye (feedback) yol açmaktadır. Mevduat sigortası bankaların iktisadî çöküşüne neden olabileceği gibi, eğer bankaların aldığı risk birbiriyle ilişkili ise, bu durumda, artan bir şekilde sistemik bankacılık krizleri görülmeye başlayacaktır. Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri’nde 80’lerde yaşanan ve genel mevduat sigortası sistemi, finansal liberalizasyon ve başarısız düzenlemelerin bir araya gelmesi suretiyle ortaya çıkan tasarruf ve kredi krizleri, ahlâkî çöküntüye yaygın biçimde örnek gösterilmiştir. Ahlâkî çöküntünün, iyi kurumsal yönetim, bireysel bankaların güçlü risk yönetimi, etkili piyasa disiplini ve sağlam esaslara sahip basiretli düzenleme, denetim ve yasalara yönelik bir çerçeve vasıtasıyle uygun teşvik edicilerin yaratılması ve desteklenmesi suretiyle hafifletilebileceği kabul edilmektedir. Bu öğeler, değiş-tokuş içermekte ve bir arada, işbirliği içinde işledikleri zaman, daha etkili olmaktadırlar. 30 6.3.2. İstikrarı Bozma İktisat teorisine göre, mevduat sigortası, küçük tasarrufçuları asimetrik enformasyon probleminden korumak suretiyle bankacılık sektöründe istikrarı artırabileceği gibi, yine bankaları daha riskli projeler üstlenmeye teşvik etmek suretiyle de sektörde istikrarı azaltabilmektedir. Teorinin iki anlamlı veya muğlak (ambiguous) çıkarsamalarda bulunabileceği ihtimaline karşılık, yaşanan deneyimleri incelemek daha yararlı sonuçlar elde edilmesi bakımından tercih edilen bir durum olmaktadır. Ne var ki, mevduat sigortasının bankacılık sektörünün istikrarı üzerindeki etkilerini ortaya koyacak kapsamlı bir ampirik çalışma mevcut değildir. Mevduat sigortası sistemlerinin yetersiz kaldığı bir başka husus ise, bankacılık sektöründe piyasa rekabetçiliğini azaltması ve bunun neticesinde, dolaylı olarak, ulusal ekonomide finansal kaynakların piyasada etkili bir biçimde tahsis edilmesini engellemesidir. 6.3.3. Finansal Yükün Paylaşımı Diğer taraftan, herhangi bir sigorta sistemiyle ilişkili olarak oluşabilecek finansal yükü kimin omuzlayacağı bir başka sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Maliyeti kimin karşılayacağının bilinmesinin yanında, bunun nasıl fiyatlandırılacağı da ayrı bir merak konusu olmaktadır. Mevduat sigortasının bankaları ve firmaları risk almaya yönelik teşvik edici rol oynaması, etkili olmayan sigorta fiyatlandırmasının bir sonucu olarak görülmektedir. Hükümetlerin sigorta yükümlülüğü kusursuz bir şekilde ve etkili olarak fiyatlandırılabildiği takdirde, teşvikle ilgili pek çok sorunun da ortadan kalkacağı ifade edilmektedir. Ne var ki, dünyanın hiçbir yerinde risk-temelli mevduat sigortası fiyatlandırması yapılabilmiş değildir. Bunun pek çok nedeni vardır: Bir kere, zımnî sigorta uygulamasının yürürlükte olduğu ülkelerde, risk-temelli fiyatlandırma yapmak, doğası gereği (per se), yapılabilir veya mümkün (feasible) olmamaktadır. Bu durum, belirgin sigorta sistemine yönelmeden önce, neredeyse Batı Avrupa’nın tamamını 31 oluşturan pek çok gelişmiş ülkeyi, geçen on yıl ya da daha uzun bir süre boyunca dışta bırakmıştır. İkinci olarak, A.B.D. gibi belirgin sigorta sistemi uygulayan ülkelerde, etkili bir risk-temelli fiyatlandırma sistemi, her bir aktif veya varlık (asset) sınıfı için kusursuz ve dinamik bir risk tahmini yapılmasını gerektirecektir. Bu zor görevle karşılaşan pek çok düzenleyici mekanizma (yakın zamanlara kadar A.B.D.’ndeki FMSK da bunlara dahildi), sigorta işlevini yerine getirmek amacıyla, tek veya düz fiyatlama sitemini tercih etmiştir. Araştırmacılar, riski ihmal etmesi nedeniyle, fiyat sigortası eğiliminden sıkça yakınmakta; buna karşılık, düzenleyici mekanizmaları idare edenler, geleneksel olarak, değişime direnç göstermektedir. İlk grupta yer alanlar, tek sigorta fiyat sisteminin, tutucu veya muhafazakâr firmalardan riskli firmalara ve vergi ödeyen kesimden banka sahiplerine doğru önemli bir servet transferi etkisi yarattığını iddia etmektedir. Yakın zamanda A.B.D.’nde çıkarılan bir yasa ile, risk-temelli bir sistem yasal olarak yapılabilir hale gelmekle kalmamış, aynı zamanda zorunlu hale getirilmiştir. Bununla beraber, bu tür bir yasal düzenlemenin etkisinin ne olacağı hususu da fazla açıklık kazanmamıştır. Sigorta primine ilişkin farklılıklar önemsenmeyecek boyutta olup daha ziyade ad hoc usulde belirlenmektedir. Aslında, dünya finans sektöründe bilimsel temellere dayalı tek bir mevduat sigorta sisteminin varlığından söz etmek mümkün değildir. Bunun pek de şaşırtıcı bir durum olmadığı, konuya taraf kesimlerce yapılan araştırmalarda ortaya atılmıştır. Şöyle ki; “portföy riskinin tam bir doğrulukla elde edilmesi mümkün olmadığına göre, değişken oranlı sigorta da teknik olarak mümkün olamayacaktır” denilmektedir. 6.3.4. Politik Sorunlar Herhangi bir hükümet müdahalesiyle ilgili çeşitli politik sorunların da ortaya çıkabileceğini belirtmekte yarar bulunmaktadır. Mevduat sigortası vb. gibi hükümet programlarının, her zaman için düşük fiyatlandırıldığı geçmişte bazı araştırmacılar tarafından öne sürülmüştür. Söz konusu iddialara göre, hükümet programları değişik tiplerde hükümet müdahalelerini de beraberinde getirmektedir ve bu durum mevduat 32 sigortası için de aynı şekilde geçerli olmaktadır. Hükümetin varlığı ile beraber, özel kararların, hükümetin bir takım endişeleri veya politik faktörler tarafından etkilenmesi ihtimali artmaktadır. Bu, her bir düzenleyici çevre veya şartlar için farklı bir boyutta geçerli olmaktadır ve devletin isteklerini ve değer yargılarını finansal sektör üzerinde uygulama becerisi, hem zaman içinde hem de ülkeden ülkeye değişmektedir. Bununla beraber, hükümetler, genellikle, hem politik nedenlerle hem de daha önce değinilen istikrarı temin etme düşüncesiyle, finansal yapı içinde her yerde ve her zaman için hazır bulunmaktadır. Bu hususun sorunlu olup olmadığı, tartışılmaya devam etmektedir. Pek çok iktisatçı, hükümet müdahalesinin zararlı etkileri olduğunu öne sürmektedir. Bu argümana göre, iktisadî-olmayan faktörler iktisadî kararları etkilediği ölçüde, bu baskılar, ekonomi ve manüpile olan sektör üzerinde ters yönde etkide bulunmaktadır. Bu tür müdahaleden yana olan bir görüş, aksak piyasa koşullarında, özel sektör kararlarının, açık bir şekilde, optimal olmadığına dikkat çekmektedir. Böyle bir durumda, hükümetin oynayabileceği uygun bir rolün varlığı söz konusu edilmektedir. Eğer hükümet, bazı sektörleri doğrudan kredilendirmek veya bunların finansal ihtiyaçlarını sübvanse etmek suretiyle bir takım sosyal hedeflere ulaşmak amacıyla müdahalede bulunuyorsa, o takdirde ekonominin performansını artırabilir ve sosyal refahın bütünü üzerinde olumlu gelişmeler sağlayabilir. Ne var ki, bu görüş, birbirinden farklı yaklaşımlarla ele alınmaktadır. Bazı araştırmacılar, siyasî müdahalenin, nadiren makroiktisadî kazanımlara yol açtığını savunmaktadır. Buna ilave olarak, hükümetin daha büyük bir rol üstlenmesinin, yönetim sorumluluğunu azaltıcı etkide bulunacağı da iddia edilmektedir. Zira, hükümet müdahalesi, aracılığın etkililiğini ve etkinliğini azaltan bir geri-beslemeye (feedback) sebebiyet verecektir. 7. Bir MEVDUAT SİGORTASI SİSTEMLERİ mevduat sigortası sistemi, eğer yetkililerin mevduat sahiplerine karşı sorumluluğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor ve keyfî hareketlerle sonuçlanabilecek isteğe bağlı karar verme serbestisine sınırlandırma getiriyorsa, o takdirde zımnî 33 korumaya tercih edilmektedir. Ne var ki, güvenilir olmak ve ahlâkî çöküntü problemiyle sonuçlanabilecek bozulmalardan uzak durmak için, bu tür bir sigorta sisteminin basiretli bir şekilde dizayn edilmeye, başarılı bir biçimde yürütülmeye ve halk tarafından anlaşılabilir olmaya ihtiyacı vardır. Her şeyden önce, bir mevduat sigortası sistemi, kusursuz muhasebe ve şeffaflık rejimlerini zorunlu kılan etkili yasalar ve güçlü basiretli düzenleme-denetimce desteklenen, mükemmel biçimde dizayn edilmiş finansal güvenlik ağının bir parçası olmak zorunluluğundadır. Herhangi bir mevduat sigortası sistemi benimsenirken veya mevcut bir sistemi yeniden biçimlendirirken atılacak ilk adım, kamu yararı gözeten uygun hedefleri belirlemek ve bu hedeflerin ortaya çıkaracağı etkilerin tam olarak anlaşılmasını temin etmektir. Kamu yararı gözeten hedeflerin belirlenmesiyle uyumlu olarak, politikacılar, sistemin dizaynına etki edebilecek çok çeşitli faktörleri ve koşulları değerlendirmek ihtiyacı duyacaktır. Dikkate alınması gereken söz konusu faktörler ve koşullar arasında, ekonominin durumu, yürürlükte bulunan para ve maliye politikaları, bankacılık sisteminin durumu ve yapısı, halkın tutum ve beklentileri, basiretli düzenleme ve denetimin gücü, yasal çerçeve ve muhasebe ve açıklık yöntemlerinin güçlülüğü ilk sıralarda yer almaktadır. Pek çok durumda, ülkenin içinde bulunduğu koşullar ideal durumu yansıtmayabilmekte ve bu nedenle, mevcut koşullar ile arzu-edilen durumlar arasındaki boşlukların teşhis edilmesi ve elde edilebilir opsiyonların yeterince değerlendirilmesi büyük önem kazanmaktadır. Zira, bir mevduat sigorta sisteminin tesis edilmesi, belli başlı yetersizliklerin veya noksanlıkların giderilmesine çare olamamaktadır. Mevduat sigorta sistemi tesis edilmesine ilişkin bu ön bilgilerin ardından, uygulamada rastlanan mevduat sigortası türlerinin incelemesine geçilebilir. 34 7.1. Uygulamada Mevduat Sigortası Türleri Tasarruf sahiplerinin bankalara emanet etmiş olduğu mevduatın korunmasına yönelik olarak, herhangi bir ülkenin karşı karşıya kalabileceği seçenekleri, en geniş haliyle, altı grupta değerlendirmek mümkündür: i) Korumanın açık şekilde tekzip edildiği ve şeffaflık ve piyasa disiplinine güvenin tam olduğu durum (Yeni Zelanda örneği), ii) Mevduata garanti vermek yerine, iflâs etmiş bir bankanın tasfiyesi süresince, mevduat sahiplerinin alacaklarının, diğer alacaklılara göre yasal bir önceliğe sahip olduğu durum (Avustralya ve Moğolistan örneği), iii) Mevduat sigortasının kapsamına dair bir belirsizliğin söz konusu olduğu durum, iv) Zımnî bir garantinin uygulanmakta olduğu durum, v) Belirgin ve sınırlı bir kapsamı olan sigortanın uygulandığı durum, vi) Tam ve belirgin bir sigortanın uygulandığı, krizde ve kriz sonrasında bulunan ülkelerde yaygın biçimde gözlenen durum . Belli başlı ülkelerdeki uygulamalara bakıldığında, birbirinden önemli farklılıklar arz eden derecelerde mevduat sigortası sistemlerinin benimsenmiş olduğu dikkat çekmektedir. Tablo 1’de görüldüğü üzere, bazı ülkeler belirgin veya sarih, kesin (explicit) bir mevduat sigortası sistemine sahip olmayıp zımnî (implicit) bir sigorta sistemi benimsemişken, diğer bazı ülkelerde ise yaygın kapsamlı bir mevduat sigortası sistemi yürürlükte bulunmaktadır. Zımnî sigorta sistemi, mevduatı korumaya yönelik herhangi bir kural ya da prosedürün, yasal yükümlülük ve korumanın bulunmadığı durumları temsil etmektedir. Yani, bu sistemde devlet, korumaya ilişkin olarak geçici (ad hoc) karar almaktadır. Burada işlem öncesi veya planlanmış (ex-ante) bir finansman uygulaması olmadığı gibi, korumanın derecesi de korumasızdan (non-protection) tam korumalıya (full protection) bir dizi farklılığı içermektedir. 35 TABLO 1: ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE MEVDUAT SİGORTASI UYGULAMALARI ÜLKE SİGORTA UYGULANMAYA TÜRÜ BAŞLADIĞI YIL SİGORTANIN USD* veya EURO CİNSİNDEN ÜST LİMİTİ DÖVİZ TEVDİATINI KAPSAYIP KAPSAMADIĞI BANKALARARASI MEVDUATI KAPSAYIP KAPSAMADIĞI Evet=1 Hayır=0 Evet=1 Hayır=0 100,000 $ 20,000 EUR 1 1 1 0 24,075 $ 20,000 EUR 22,222 EUR 3,565 $’a kadar müşterek kapsam 20,000 EUR 29,435 $ 65,387 $ 19,700 $ 125,000 $ 40,770 $ 9,000 $ 260,800 $ 1,000 EUR’ya kadar %100; takip eden EUR’nun %90’ı. Mevduatın tamamı 20,000 EUR 0 0 0 1 0 0 0 0 1 1 0 0 1 0 1 1 1 0 0 0 0 0 1 0 0 0 1 0 0 0 Açık=1 Zımnî=0 A.B.D. Almanya Avustralya Avusturya Belçika Büyük Britanya Çek Cumhuriyeti 1 1 0 1 1 1 1 1934 1966 / 1979 1974 1982 1994 Danimarka Finlandiya Fransa İsviçre İtalya Kanada Macaristan Norveç Polonya 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1988 1969 1980 1984 1987 1967 1993 1961 1995 TÜRKİYE Yunanistan 1 1 1983 1993 KAYNAK: PARNARGIEVA (2002) * Temmuz 1998 sonu itibariyle $ döviz kuru. Belirgin veya sarih mevduat sigortası sistemi, son yıllarda yaygın bir biçimde kullanım alanı bulmakta, bu sistemi tercih eden ülke sayısı büyük bir artış göstermektedir. Nitekim 1974 yılı itibariyle 12 ülkede bu tür mevduat sigortası uygulanmakta iken, 1999 yılına gelindiğinde ülke sayısı 71’i bulmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde finansal yapının sağlamlaştırılması ve yeniden biçimlendirilmesi çabalarına yardımcı olmayı amaçlayan ve ülke dışından gelen temel öneriler, temelde, belirgin mevduat sigortası uygulanması üzerinde yoğunlaşmaktadır. Uygulamada, belirgin veya açık mevduat sigortası sisteminin politikacılar için cazip görünmesi pek çok nedene dayandırılmakla birlikte, ön plana çıkan gerekçeler şöyle sıralanmaktadır: Kısa dönemde, bütçeden bir harcama yapılmasına ihtiyaç göstermemesi nedeniyle, bu tür sigorta sistemleri, bankalardan kaçış riskini veya 36 paniği azaltmada maliyetsiz denilebilecek bir yaklaşım sergilemektedir. Finansal sektörü istikrara kavuşturmanın ötesinde, bir sigorta sistemi, küçük mudilerin korunması ve küçük bankalara, mevduat toplamada büyük bankalarla rekabet edebilme konusunda bir takım yeni fırsatlar yaratılması gibi diğer siyasî değerleri de özendirebilmektedir. Zira, küçük bankaların kolaylıkla ödeme güçlüğü içine girebileceği kuşkusu, her zaman için gündemdeki yerini korumaktadır. Oysa ki, belirgin olarak uygulanan bir mevduat sigortasının varlığı, küçük bankaların kırılganlığı ile ilgili potansiyel kuşkuları hafifletmede önemli bir işlev görmektedir. Sistem, mevduatın korunmasına yönelik bir takım yasal düzenleme ve prosedürleri bünyesinde barındırmaktadır. Bu sistemde, mevduat sahiplerinin en fazla sigortalı bir limit dahilinde korunması yasal bir yükümlülük olarak kabul edilirken, sigortasız mevduatın korunması kararı ise sigorta eden kurumun keyfiyetine bırakılmaktadır. Diğer taraftan, sistemde korumanın derecesi sınırlı koruma ile tam koruma arasında değişiklik göstermekte; devlet tarafından düzenli ödeme yapılması imkânı ve finansal enjeksiyon dışarıda tutulmamakla birlikte, bankalar, genellikle, prim ödemeleri kanalıyla sistemi finanse etmektedir. Bir bankanın iflâsı halinde, gerekli finansman Mevduat Sigortası Fonu’nca karşılanmaktadır. 7.2. Sigortanın Kapsama Alanı ve Derecesi Etkili bir mevduat sigorta sisteminin oluşturulabilmesi için, politikacılar yasalara veya özel anlaşmalara dayanarak, sigorta edilebilir mevduatın ne olduğu hususuna açıklık getirmeli ve bu konuda herhangi bir şüpheye yer bırakılmamalıdır. Bu yapılırken, yabancı para cinsinden mevduatın ve ülkede yerleşik-olmayanlara ait mevduatın içinde yer aldığı farklı mevduat enstrümanlarının nispî önemi, sistemin kamu yararı gözeten amaçları itibariyle dikkate alınmalıdır. Bir kere uygun mevduatlar seçilince, spesifik mevduatların ve/veya mevduat sahiplerinin kapsam dışında bırakılmasına karar verilebilmektedir. 37 Dünyada çeşitli ülkelerde uygulanmakta olan mevduat sigortası sistemlerinin p ek çoğu, bir bankanın içinde bulunduğu finansal koşulları öğrenme imkânına sahip olduğu düşünülen mevduat sahiplerine ait fonları sigorta kapsamı dışında tutmaktadır. Bu tür mevduata örnek olarak, bankaların sahip olduğu mevduat, kamu kurumlarının mevduatı, menkul kıymet yatırım fonları (mutual funds) gibi profesyonel yatırımcılar ve banka yöneticileriyle çalışanlarına ait mevduat gösterilebilir. Bazı durumlarda, bir bankanın finansal olarak kusursuz bir konumda bulundurulmasından sorumlu bireylere ait mevduatlar da sigorta kapsamı dışında bırakılmaktadır. Bir hayli yüksek getiriye sahip mevduatlar da bazan kapsam dışında tutulabilmekte veya zararın tazmini, borçlu olunan anaparaya daha düşük bir faiz oranı uygulanmak suretiyle sınırlandırılabilmektedir. Sigortanın kapsam alanının ne olduğu hususuna açıklık kazandırıldıktan sonra, kapsam derecesi belirlenebilmektedir. Söz konusu işlem, bankalarda tutulan mevduatın büyüklük dağılımını tanımlayan istatistikî bilgiler gibi konuyla ilgili veya elverişli verilerin incelenmesi yoluyla gerçekleştirilebilmektedir. Bu, politikacılara, kapsam altına alınan mevduat sahiplerinin oranı gibi kapsam derecesinin kesin olarak yeterliliğini değerlendirebilecekleri objektif bir kıstas sunmaktadır. Hangi kapsam derecesi seçilirse seçilsin, hem güvenilir hem de sigortanın diğer dizayn özellikleriyle dahilî bir uyum içinde olmalı ve sistemin kamu yararı gözeten amaçlarını yerine getirmelidir. Hepsinden önemlisi, politikacılar, sigorta kapsamının derecesi ile ahlâkî çöküntü arasındaki ilişkiyi asla göz ardı etmemelidir. Sigorta kapsamına bir sınırlandırma getirmenin çeşitli yolları bulunmaktadır. Genellikle, kapsam, mevduat-başına (per deposit) veya mevduat sahibi-başına (per depositor) cinsinden uygulanmaktadır. Mevduat-başına yönteminin kullanımı, herhangi bir mevduat sahibi tek bir bankada sigortalı limite eşit ya da onun altında bir tutarda çok sayıda hesap açmak suretiyle konulan limiti kolayca aşabileceğinden, sigorta kapsamının sınırlandırılması çabasıyla tezat teşkil edebilmektedir. Kapsam limitini sadece mevduat sahipleri üzerine odaklamak, bu tuzağa düşülmesini engelleyecektir. Fakat bu durumda, ihtiyaç duyulan bilgi de eskisine göre daha büyük olmaktadır. Zira, tek bir mevduat sahibinin elinde bulundurduğu tüm mevduat 38 hesaplarının, mevduat sigortasının gayesine yönelik olarak teşhis edilmesi ve bir araya getirilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, kapsam limitleri banka-başına (per bank) veya tüm bankaları içerecek şekilde uygulanabilmektedir. Kapsam genişliğinin tüm bankaları içine alacak şekilde büyütülmesi, muhtemelen daha fazla piyasa disiplini sağlayacak olmasına rağmen, mevduat sahipleri, riski üye bankalar arasında çeşitlendirmiş olsalar dahi, çoklu banka iflâslarından olumsuz yönde etkilenebilecektir. Bunun neticesinde, söz konusu yaklaşım tarzı bankalardan kaçış potansiyelini artırabilecektir. Mevduat sigortasının tüm üye bankaları kapsayacak şekilde uygulanması, tüm bankalarda açılmış olan mevduat hesaplarına ilişkin ayrıntılı bilgiye ihtiyaç göstermektedir. Bu tip sigorta kapsamı uygulamak, yönetim açısından son derece güç ve maliyetli bir yöntem olmaktadır. Bunun temel nedeni, söz konusu uygulamanın sadece mevduat enstrümanlarının sahipliğine dair çok büyük bir enformasyon akışına ihtiyaç göstermesi değil, aynı zamanda, bankalar iflâs ettiğinde farklı bankalardaki mevduat hesaplarının bir araya getirilmesi için de bir süreç gerektirmesidir. Bu uygulamanın gerekli kıldığı bir başka husus ise, kapsam limitine takvim yılı başına gibi bir zaman unsurunun eklenmesidir. Öte yandan, münferit bir mevduat sahibinin ne zaman sigorta kapsamının sınırına ulaştığını belirlemek için, mevduat sahiplerine yapılan ödemelerin kaydını tutacak bir mekanizmaya da ihtiyaç duyulabilecektir. Dolayısıyle, bu tür bir kapsam sınırlaması, karmaşıklığı ve mevduat sahiplerinin güvenini sarsıcı potansiyel taşıması gibi nedenlerden ötürü fazla yaygın değildir. Enformasyon ihtiyacının makul tutulmasının yanı sıra, sigorta kapsamının etkili bir şekilde sınırlandırılması ve finansal sistemin istikrarına katkı sağlanması veri olarak alındığında, mevduat sigortasını banka başına tek bir mevduat hesabı temelinde uygulamak tercih edilmektedir. Dünya genelindeki uygulamalara bakıldığında görülmektedir ki, bazı ülkeler, sigortalı mevduatın özelliğini ve miktarını dikkate alan, harfi harfine tanımlanmış ve sıkı sistemler kurmuş bulunmaktadır. Burada limitlerin varlığı olağan olmakla birlikte, sigorta altına alınan miktar ülkeden ülkeye değişmektedir. Örneğin, sigorta altına 39 alınan mevduatın üst limiti Norveç’te 260,800 $ iken, A.B.D.’nde 100,000 $, İsviçre’de 19,700 $ seviyesindedir. Pek çok ülkede sigortanın kapsamına yabancı paralar cinsinden açılan mevduat hesapları da dahil edilirken, bankalar-arası mevduatı kapsayan sigorta uygulamasına ise sadece birkaç ülkede rastlanmaktadır. Yabancı para cinsinden mevduatı ve bankalar-arası mevduatı yaygın biçimde sigorta kapsamına alan sistemler, dar kapsamlı sistemlere göre daha kolay zarar görebilmektedir. Nitekim, sigorta kapsamının alanına spesifik bir limit konulmuşsa, o takdirde, sigorta sisteminin bankacılık sektörünün istikrarı üzerindeki olumsuz etkisi hafifletilmiş olmaktadır. 7.3. Mevduat Sigortasının Finansmanı ve Fonlama Sağlam temellere dayalı fonlama anlaşmaları, hem bir mevduat sigortası sisteminin etkililiği hem de kamu güveninin korunması açısından son derece önemlidir. Bir mevduat sigorta sistemi, herhangi bir banka iflâsının ardından mevduat sahiplerinin alacaklarının ödenmesini temin için gerekli olan tüm fonlama mekanizmalarını bünyesinde barındırıyor olmalıdır. Aksi takdirde, yetersiz fonlama banka iflâslarının çözüme kavuşturulması işlemlerinde gecikmelere, maliyetlerde büyük artışlara ve mevduat sigorta sistemlerinin güven yitirmesine yol açabilecektir. Fonlama biçimi, kamu tahsisleri, üye bankalara yönelik tarh olunan primler veya zorunlu olarak toplanan paralar (levies), piyasa borçlanmaları veya bunların kombinasyonlarından oluşabilmektedir. Primler veya zorunlu olarak toplanan paralar, planlanmış (ex-ante) ya da gerçekleşen (ex-post) esaslı olarak değerlendirilebilmektedir∗. Bir mevduat sigorta sisteminin nasıl fonlanacağının kararlaştırılmasından öte, bazı ilave hususların politikacılar tarafından gözden geçirilmesinde sayısız fayda bulunmaktadır. Bunlar arasında, mevduat sigortası meblağlarının (assessments) nasıl belirleneceği, tasdik ∗ Planlanmış ve gerçekleşen miktarlar arasındaki ayrım, iktisat literatüründe bazan “varsayım ve öngörmeye dayanan ve temelde öznel ve tahminî olan” anlamında ex-ante ve “bilgi ve geriye-dönük-bakışa dayanan ve temelde nesnel ve olgusal” anlamında ex-post deyimleriyle gösterilmektedir. 40 edileceği ve toplanacağı; ve farklı türdeki mevduat kabul eden kurumlar için birbirinden bağımsız mevduat sigortası fonlarının kurulmasının uygun olup olmayacağı gibi konular ön plana çıkmaktadır. Sigorta fonuna üye bankalar ve müşterilerinin, etkili bir mevduat sigorta sisteminden doğrudan faydalanmaları nedeniyle, mevduat sigortasının maliyetine katkıda bulunmaları son derece yerinde görülmektedir. Politikacılar, belirlenecek prim düzeylerinin bankacılık sektörünün finansal sağlığı üzerindeki etkisini dikkate almalı ve veri prim oranının uygulanacağı bir kıymet takdir esası seçilmelidir. Burada birinci seçenek sigortalı mevduatlardır. Alternatif olarak, bir bankanın toplam mevduat yükümlülükleri de kullanılabilmektedir. Toplam mevduat yükümlülüklerinin kullanımı yönetimsel olarak daha kolay olmakla birlikte, fonlama açısından sigortasız mevduatlara çok daha fazla bağımlı olan bankaların orantısız primler ödemeleri talep edilebileceğinden, hakkaniyet problemleri oluşması ihtimali de vardır. 7.3.1. Özel veya Kamu Mevduat Sigorta Sistemleri Özel sektörce ya da kamu eliyle doğru bir şekilde yürütülen çok değişik sigorta sistemlerinin varlığından söz etmek mümkündür. Genellikle, bir bankacılık sektörü grubunun değişik biçimleri, özel koruma veya sigorta sistemlerini yönetmektedir. Bu sistemler, çoğu kez, yasalarla kurulmadıkları gibi, işletilmelerine hükümet tarafından herhangi bir katılım veya destek söz konusu değildir ve mevduat sahiplerine ödeme yapma konusunda da yasal bir sorumlulukları bulunmamaktadır. Özel koruma sistemi, eğer banka iflâsları sıkça yaşanmıyorsa ve önemsiz ise, normal zamanlarda etkili bir şekilde işlev görebilmektedir. Genele sirayet etmiş bir iktisadî gerileme durumunda, koruma sistemi baskı altındayken, bu tür bir sistemin zararları absorbe etme kapasitesi ve mevduat sahiplerine ödeme yapma becerisi sorun yaratabilmektedir. Dolayısıyle, özel sistemlerin böyle zamanlarda mevduat sahiplerinin güvenini sürdürebilmesi ihtimali zayıflamaktadır. Bu gibi ortamlarda 41 hükümet, belirli bir himaye kaygısı içinde olmaksızın, güvenlik ağı oluşturmak suretiyle koruma sistemine destek olmak zorunda kalabilecektir. Buna karşın, yasamalı bir desteğe sahip olan özel mevduat sigorta sistemleri de bulunmaktadır. Bu sistemler, mevduat sahiplerine alacaklarını ve haklarını ödemekte ve bunun yanı sıra hükümetten faizli kredi biçiminde yardım alma imkânına da sahip olmaktadırlar. Böylelikle, söz konusu unsurlarla birlikte elverişli bir yapıya büründürülmüş özel mevduat sigorta sistemleri, mevduat sahiplerinin güvenini koruyabilmektedir. Bazı hükümet-destekli kamu sistemleri tam hükümet güvencesi sunmakta, aynı zamanda finansal güvenlik ağının bir parçasının teşkil etmektedir. Bunun bir sonucu olarak, bunalım dönemlerinde dahi mevduat sahiplerinin bu sistemlere olan güveni devam edebilmektedir. Ama yine de, bu tür sistemlerin güvenilirliği, hükümetin mevduat sahiplerine sağlamış olduğu sigortanın arkasında durabilme becerisine bağlı gözükmektedir. Çeşitli ülkelerde uygulanan mevduat sigortası sistemlerinin finanse ediliş biçimleri de birbirine göre farklılık gösterebilmektedir. Şöyle ki; finansmanı-gerçekleştirilmemiş (non-financed) plana sahip sistemlerin veya finansmanı-sağlanmış (financed) planı olan sistemlerin yanı sıra, plansız ya da projesiz sistemler de vardır. Finansmanıgerçekleştirilmemiş sistemler, zımnî sigorta sistemleriyle benzer özellikler taşımaktadır. Ahlâkî çöküntü, devlet tarafından bütünüyle finanse edilmiş sistemlerde daha yaygın gözlenen bir durumdur. Eğer özel sektör tarafından tam finansman sağlanıyorsa, bu gibi durumlarda ahlâkî çöküntü problemi daha ılımlı olmaktadır. Uygulamada, en yaygın finansman biçimi, bir Mevduat Sigorta Fonu tesis edilmesidir. Söz konusu fonun kaynağı, çoğu kez, hükümetin ve bankaların ortaklaşa finansmanı vasıtası ile sağlanmaktadır. Mevduat sigortasının finanse ediliş biçimleri Tablo 2’de yer almaktadır. 42 TABLO 2: MEVDUAT SİGORTASININ FİNANSMAN KAYNAKLARI ÜLKE FİNANSMAN KAYNAĞI YÖNETİM BİÇİMİ ÜYELİK Sadece Bankalar=0 Bankalar ve Devlet=1 Sadece Devlet=2 1 Devlet=1 Ortaklaşa=2 Özel=3 1 Zorunlu=1 İsteğe Bağlı=0 Almanya 0 3 1 Avusturya 1 3 1 Belçika 1 2 1 Büyük Britanya 0 3 1 Çek Cumhuriyeti 0 1 1 Danimarka 1 2 1 Finlandiya 1 3 1 Fransa 0 3 1 İsviçre 0 1 0 İtalya 1 1 1 Kanada 1 1 1 Macaristan 0 1 1 Norveç 1 1 1 Polonya 1 1 1 TÜRKİYE 1 1 1 Yunanistan 0 2 1 A.B.D. 1 KAYNAK: PARNARGIEVA (2002) Sigorta sistemlerinin yapısı içinde son derece önem taşıyan bir husus, primlerin, bankacılık portföyünün taşıdığı riski yansıtmasıdır. 7.3.2. Ex-ante veya Ex-post Esaslı Fonlama Bir rezerv veya fon biriktirilmesi esasına dayanan ex-ante fonlama, bankalarca iktisadî konjonktür boyunca ödenen primlerin yumuşatılmasına imkân sağlamaktadır. Bir rezerv veya fonun oluşumuna ve idamesine tüm bankalar destek verdiğinden, daha sonradan bir iflâs durumuyla yüz yüze gelen bankalar, bu suretle kendi başarısızlıklarının bedelinin ödenmesine peşinen katkıda bulunmuş olmaktadır. Exante fonlamanın kaynakları, üye bankalar üzerine konulan ex-post vergiler veya primler gibi tedbirlerle, kamu kaynaklı kredi imkânlarıyla ve/veya hükümet 43 garantileriyle artırılabilmektedir. Ex-ante fonlama, mevduat sigortacısına ödenen primler başka amaçlar doğrultusunda kullanılamayacağından, bankacılık sisteminden sermaye uzaklaştırılmasına neden olacak bir potansiyel taşımaktadır. Politikacılar exante fonlama yöntemini kullanmaya karar verdiği takdirde, mevduat sigortacısının (deposit insurer) fonların lâyıkıyle yönetilmesini ve zarar oluşur oluşmaz kullanılabilir şekilde hazır tutulmasını temin veya garanti etmesi gerekmektedir. Bu ise, uygun yatırım politikaları ve prosedürlerinin tamamlanması ve kusursuz iç kontrol mekanizmaları, şeffaflık ve raporlama sistemlerinin kurulması sonucunda gerçekleşebilmektedir. Ex-post fonlama, üye bankalardan, sadece iflâs ortaya çıktıktan sonra prim veya benzeri ödemeler yapmalarını talep etmekte ve çoğunlukla da bir iktisadî gerileme süresince tarh edilmektedir. Ex-post fonlama, bankaların her biri, bir üyenin iflâsıyla bağlantılı zarardan uzak durma dürtüsüne sahip olduğundan, bankalar-arası gözetimi iyileştirici rol oynayabilmektedir. Bu çeşit dürtü veya müşevvikler, özellikle az sayıda büyük bankanın hâkim olduğu bankacılık sistemlerinde güçlü olabilmektedir. Kıymet takdirlerinin ve toplanan paraların iflâs-sonrası (post-failure) gerçekleşmesi nedeniyle, eğer diğer fonlama mekanizmaları zamanında ulaşılabilir veya elde edilebilir değil ise, sigortalı mevduat sahiplerinin âcilen tazmin edilmesi daha şüpheli olabilmektedir. Ayrıca, malî sıkıntıya düşecek bankalar, kendi başarısızlıklarıyla ilişkili zararın fonlanmasına destek olmayacaklardır. Bankaların finansal sıkıntıya düşmesi, daha çok, iktisadî gerileme dönemleri süresince ortaya çıkmakta ve kimi koşullarda bu, bankacılık sisteminin ödeme kabiliyetinin zayıflığı nedeniyle, tahammül gösterme baskısı yaratabilmektedir. Bazı durumlarda, eğer mevduat sigortacısı geçici fonlama mekanizmaları, garantiler vb. vasıtasıyle hükümet yardımı gibi diğer kaynaklara ulaşıyorsa, finansal sıkıntının telâfi edilmesi mümkün olabilmektedir. Bu tür yardım sağlamayla ilişkili maliyetlerin, bankalara karşı ileride gerçekleştirilecek kıymet takdirleri vasıtasıyle tazmin ettirilmesinin yerinde olacağı kabul edilmektedir. 44 Uygulamada sık karşılaşılan durum, mevduat sigortası sistemlerinin ex-ante ve ex- post esaslı bir bileşim üzerine kurulmasıdır. Ex-ante ve ex-post fonlamaya ilişkin avantajlar ve dezavantajlar, karışık veya melez fonlama anlaşmalarına genellikle uygulanabilir olma özelliği taşımaktadır. 7.4. Mevduat Sigortası Fonu’nun Yönetimi Mevduat Sigortası gerçekleştirilebileceği Fonu’nun gibi, yönetimi, her ikisinin devlet eliyle ortaklaşa veya katılımıyla özel sektörce da mümkün olabilmektedir. Özellikle finansal bakımdan bankalara bağımlılığın yüksek derecede olduğu ülkelerde, bankacılık sisteminin kolay zarar görebilir bir yapıda olması nedeniyle, mevduat sigortası fonunun devlet tarafından yönetilmesi yaygın bir uygulamadır. Bu ülkelerde bankacılık sektöründe yaşanabilecek en küçük bir istikrarsızlık, ulusal ekonominin bütünü açısından ciddî sonuçlar doğurabilmektedir. Münhasıran bankalar eliyle idare edilen mevduat sigortası sistemlerinden başarılı sonuçlar elde edilmesinin tek yolu, uygulanması bir hayli güç olmakla birlikte, etkili müşterek kontrol için mükemmel bilgi akışının varlığıdır. Çeşitli ülkelerdeki uygulamaların analizi, istisnasız bir biçimde, bankaların sigorta sistemlerine üyeliğinin bir zorunluluk olduğunu göstermektedir. 7.5. Halkın Mevduat Sigortasının Varlığı Hakkında Bilgilendirilmesi Bir mevduat sigortası sisteminin etkili olabilmesi için, halkın, söz konusu sigortanın yararları ve sınırları hakkında yeterli derecede bilgilendirilmesi esas olup mevduat sigorta sisteminin karakteristik özellikleri, sigortanın güvenilirliğinin sürdürülmesi ve güçlendirilmesi açısından, düzenli olarak halka duyurulmak zorundadır. Mükemmel biçimde dizayn edilmiş bir kamu-bilgilendirme programı vasıtası ile, aralarında mevduat sigorta sisteminin 45 ve temel özelliklerinin anlaşılmasını kolaylaştıran ve onu teşvik eden bilginin halka sirayet etmesini de içeren pek çok hedefe ulaşabilmesi mümkün olmaktadır. Bir kamu-bilgilendirme programı, bankacılık sektöründe güven tesis edilmesine veya onun yeniden inşa edilmesine yardımcı olabilecek özellikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Bunun yanı sıra, bu tür bir program, banka iflâsları ortaya çıktığında hayatî önemi haiz enformasyonun halka ulaşmasına yardımcı olmakta; alacakların nasıl tahsil edilebileceği ve tazmin konularında yol gösterici olmaktadır. Kamu-bilgilendirme programı tasarlanırken hedef kitlenin tanımlanması veya teşhis edilmesi kritik önem arz etmektedir. Ön saflarda yer alanların yanı sıra, özellikle operasyonel işlerde görevli banka çalışanları, mevduat sigortası hakkında bilgi sunumunda son derece önemli vasıta konumundadır. Diğer taraftan, kamu-bilgilendirme programında belirtilen hedeflere ulaşılmasında rol oynayacak stratejilerin seçiminde de son derece titiz davranmak gerekmektedir. Banka iflâslarıyla ilgili konulara değinen bir program, gerçek bir iflâs durumu ortaya çıkmadan önce dikkatlice geliştirilmelidir. İyi tasarlanmış bir kamu-bilgilendirme programı, banka iflâslarının potansiyel yıkıcı etkilerini tesirsiz hale getirmeye yardımcı olabileceği gibi, finansal sistemin istikrarına dair güvenin sürdürülmesine de katkı sağlayabilecektir. Halkın bankacılık sistemine olan güveninin yüksek, buna karşın bir mevduat sigortası sisteminin varlığından haberdar oluşun düşük düzeyde bulunduğu ülkelerde, bir yandan kamu güveni muhafaza edilirken diğer yandan belirtilen hedeflere ulaşılmasını sağlamak için, özel haberleşme stratejilerinin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır 7.6. Mevduat Sigortası Uygulamalarından Çıkartılan Bazı Sonuçlar İktisatçılar, dünya genelinde yaşanan, son yıllarda sayıca artış gösteren bankacılık krizlerini ve çeşitli ülkelerde uygulanan birbirinden farklı özelliğe sahip mevduat sigorta sistemlerini akıldan çıkarmadan, mevduat sigortası sistemlerinin yapıları 46 gereği bankacılık krizleri oluşumunu önemli ölçüde etkileyip etkilemediğine karar verme uğraşı içindedir. Uygulamada, söz konusu etki, dizayn edilen sistemin spesifik karakteristiğine sıkı sıkıya bağlı gözükmektedir. Örneğin, mevduat sigortasının kapsamı ne kadar sınırlı olursa -söz konusu sistemin bankaları iflâstan koruma gücü çok fazla olamasa da- ahlâkî çöküntünün ortaya çıkma ihtimali o denli düşük olmaktadır. Benzer şekilde, finanse-edilen bir sistemde verilen garanti, finanseedilmeyen sistemdekine göre daha güvenilir bulunmaktadır. İktisat teorisinin altını çizdiği üzere, diğer değişkenler arasında, GSMH artışı ve kişi başına GSMH bankacılık sektörünün incinebilirliği (vulnerability) üzerinde ters yönlü etkiye sahip iken, reel faiz oranı ve paranın değer yitirmesi olumlu etki yapmaktadır. Enflasyonun ve ticarî koşullardaki değişmenin etkisinin ise son derece önemsiz olduğu ifade edilmektedir. Bazı ülkelerdeki gözlemler, açık mevduat sigortası uygulamasının, o ülkenin sahip olduğu sistemin içinde barındırdığı risk faktörlerine karşılık vermesini etkilediğini ortaya koymuştur. Bu ülkeler, reel faizlerde meydana gelecek artışa, ülke parasının değer yitirmesine ve para krizlerinin neden olduğu problemlere karşı daha hassas ve kırılgandır. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki, mevduat sigortasının bankacılık sektörünün istikrarı üzerindeki etkisi, ülkede uygulanan düzenleyici mekanizmanın kalitesine sıkı sıkıya bağlıdır. İstikrarlı bir bankacılık sistemine sahip olmak için, aşağıda belirtilen hususların yerine getirilmesi büyük önem arz etmektedir. - Sağlam bir hukukî altyapının tesisi; - Nitelikli ve güvenilir anlaşmaların gerçekleştirilmesi; - Bürokrasinin sağlam temeller üzerine oturtulması; - Bürokrasiden kaynaklanan gecikmelerin en aza indirilmesi; ve - Rüşvet ve yolsuzluğun mümkün olan en alt seviyeye indirilmesi. Etkili düzenlemeler ve gözetim gibi kaliteli kurumların varlığı, mevduat sigortası uygulamasının bankacılık sistemi üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerin derecesini hafifletmede önemli rol oynamakta, hattâ söz konusu olumsuzlukların tamamen ortadan kaldırılmasını da sağlayabilmektedir. 47 Dünya genelindeki tüm ülkelerde, özellikle gelişmekte olan ve geçiş sürecindeki ülkelerde, bir takım avantajlara sahip olduğu düşüncesiyle, açık mevduat sigortası sistemlerinin uygulanmasına doğru artan bir eğilim göze çarpmaktadır. Bu avantajlar şu başlıklar altında toplanmaktadır: - Mevduat sahiplerinin koruma altına alınmasının yanı sıra, banka iflâslarının yol açtığı sorunların çözüme kavuşturulmasında daha iyi yönetim prosedürlerine sahiptirler; - En azından kısmî karşılama veya telâfi garantisi verdiğinden, “küçük” mevduat sahiplerinin korunmasında daha etkilidirler; - Halkın bankacılık sistemine olan güveninin tesis edilmesinde ve korunmasında daha büyük katkı sağlarlar; - Sistem içinde yer alan Mevduat Sigortası Fonu, ihtiyaç duyulan kaynakları spesifik bir periyod içinde toplama imkânına sahip bulunmaktadır. Mevduat sigortası sistemine sahip olmayan ülkelerin, mevduat sahiplerinin daha etkili biçimde korunmasını sağlayacak ve bankaların iflâsının önüne geçecek alternatif tasarruf kurumlarına sahip olması gereğinin altı önemle çizilmektedir. Zira, bankacılık sektörünün çoğunlukla devlete ait olduğu ve sağlam bir zımnî sigorta sisteminin bulunduğu ülkeler dışında kalan ekonomilerde, banka iflâslarının gerçekleşmesi ihtimali her zaman için son derece yüksek gözükmektedir. 8. MEVDUAT SİGORTASI SİSTEMİNİN AMAÇLARI Mevduat sigortası uygulaması gerçekleştiren ülkeler, kendi ulusal koşullarını esas almak suretiyle, belirli amaçlar veya hedefler doğrultusunda bu sistemi yerleştirebilmektedir. Sayıları çoğaltılabilecek olmakla birlikte, herhangi bir ülkede mevduat sigortası sistemi tesis edilmesinin belli başlı gerekçeleri şu başlıklar altında toplanmaktadır: 48 i) Mevduatlarının sigortalı kısmının derhal ödenmesini sağlayacak bir mekanizma yaratmak suretiyle, küçük mudilere yönelik tüketici koruması sağlamak; ii) Müsamahasız ve süratli bir şekilde bireysel banka iflâslarıyla ilgilenecek ve bu iflâsların genele yayılmasını önleyecek mahiyette, iflâs etmiş bankaların sorunlarına çözüm getirmeyi amaçlayan bir çerçeve ortaya koyarak, kamu güvenini ve sistemin istikrarını güçlendirmek; iii) Tasarrufları artırmak, iktisadî büyümeyi teşvik etmek; iv) Sektördeki küçük ve yeni bankaların, daha büyük ve/veya kamuya ait bankalarla rekabet etmesini kolaylaştırmak; v) Bir banka veya bankalar grubunun krizin söz konusu olmadığı normal zamanlarda iflâs etmesi durumunda, hükümetin kayıp veya zarara maruz kalışını sınırlandırmak; ve vi) Bankalardan, iflâs durumuyla karşı karşıya kalmış diğer bankaların sorunlarına çözüm bulunmasında destek talep etmek. Özetle ifade edilecek olursa, küçük mevduat sahiplerinin korunması ve sağlam bir çıkış çerçevesi içeren teşvik edici (incentive) yapının güçlendirilmesi, bir Mevduat Sigortası Sistemi benimsemenin başlıca nedenleri olarak ele alınmalıdır. Aralarında Avrupa Birliği’ne üye devletlerin de yer aldığı pek çok ülke, küçük-mevduat sahiplerinin (müşteri) korunmasını, sahip oldukları mevduat sigorta sisteminin ana amacı olarak vurgulamaktadır. Bir mevduat sigortası sisteminden, eğer ihtiva edilen mevduat bankacılık sektörü toplam mevduatının oldukça küçük bir bölümünü oluşturuyorsa, bağımsız ve hattâ çoklu banka iflâslarıyla bile başa çıkması 49 beklenmektedir*. Uygun şekilde dizayn edilmiş bir plan, küçük mevduat sahiplerinin kendi kendini haklı çıkaran kaçış eğilimlerini ortadan kaldırmaya yardımcı olabilir ve böylelikle mevduatın ve bankacılık sisteminin topyekün istikrarına katkı sağlayabilir. Üstelik, istikrarlı bir küçük ve çekirdek mevduat havuzu, bir bankanın acentelik veya imtiyaz (franchise) kıymetini artırabilmekte ve bu suretle bankacılık sistemini verimli tutmaya hizmet eden, zayıf bankaların zamanında ve düzenli olarak sorundan arındırılmasını kolaylaştırmaktadır. Bu yöntemin izlenmesiyle, mevduat sigortası, sektörde yaşama kabiliyeti olmayan (non-viable) bankaların tasfiyesinden ziyade yeniden yapılandırılması suretiyle, kapanmalarını zorlaştıracak daha rasyonel bir sistem de tesis edebilmektedir. Bir mevduat sigortası sistemi, aynı zamanda, içinde küçük bankaların batmak için fazla büyük (too big to fail)∗ ∗ addedilen daha büyük bankalarla yarışmasını destekleyeceği bir rekabet ortamını da teşvik etmektedir. Ne var ki, ülkeler çoğu kez mevduat sigortası için gerçekçi olmayan beklentiler içine girebilmektedir. Mevduat sigortası, siyasî anlamda himaye edilen endüstrilere tercih sunmak için uygun bir vasıta değildir. Üstelik, tüm mevduat kategorilerinde kaçış eğiliminin bertaraf edilmesi, mevduat sigortası açısından uygun veya tutarlı bir amaç olmamaktadır. Kapsamı sınırlı sigorta, büyük hacimli veya çoğunlukla kaçış eğiliminde olan interbank mevduatı (hem yurtiçi hem de yabancı) koruma altına alamayacaktır. Bir kere kriz ortaya çıkınca, kapsamı sınırlı mevduat sigortası, büyük kıymetteki ödemeler sistemini koruyamayacağı gibi kaliteye kaçışı, yurtdışına yönelişi ya da sistemin çöküşünü engelleyemeyecektir. Bu itibarla, iyi dizayn edilmiş bir mevduat sigortası sistemi, olsa olsa, güçlü bir finansal sistemin bileşenlerinden yalnızca bir tanesini teşkil edebilmektedir. * A.B.D.’nde, Banka Sigorta Fonu, 1984-1992 yılları arasında 1,394 adet iflâs etmiş bankanın sorununu başarılı bir biçimde çözmüştür. İflâs etmiş bu bankaların toplam aktifleri, 1984 yılında tüm sigortalı bankaların aktif büyüklüğünün %10’unu, 1992’de ise %6.6’sını oluşturmaktaydı. ∗ ∗ Hükümet yetkilileri, sıkça, bazı bankaları batmak için fazla büyük (BİFB) mütalaa etmektedir. Yani, bu tür bankalar kapatılmak ve tasfiye edilmek için haddinden fazla büyüktür. Söz konusu politikanın lehinde ve aleyhinde olan argümanlar vardır. Bir yandan, BİFB argümanının, çoğunlukla politik nedenlerle, iflâs etmiş bankaları sahiplerinden almamak için öne sürülmüş bir mazeret olarak kullanılması yönünde aşırı bir eğilim vardır. Öte yandan, pek çok bankacılık sistemi fazla yoğunluğa sahiptir ve bir bankanın iflâsı, eğer bu banka bankacılık sisteminin toplam aktiflerinin yüzde 10-20’sinden fazlasını temsil ediyorsa, büyük boyutlara varan sistemik etkilere neden olabilmektedir. 50 Mevduat sigortası sisteminin temelde kamu yararını gözeten amaç veya hedefleri zaman içinde çeşitlilik gösterebilmekte; iktisadî, malî ve/veya sosyal koşullar doğrultusunda yeniden biçimlenebilmektedir. Dolayısıyle, mevduat sigortası sisteminin görevi, işlevi ve yükümlülüğü de bu biçimlenmelere cevap verebilecek şekilde, yetkili makamlarca değiştirilebilmektedir. Dünya genelinde yapılan araştırma, analiz ve müzakerelerin sonucunda, mevduat sigortasına ilişkin olarak, kamu yararını gözeten amaçlar üç temel kategoride toplanmıştır. Bunlardan birincisi, finansal sistem istikrarına katkı sağlamak; ikincisi, finansal bakımdan daha az sofistike veya bilinçli olan mevduat sahiplerini korumak; ve üçüncüsü, diğer amaçlar biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Bazı durumlarda, söz konusu amaçlar daha büyük çaplı amaç veya hedeflerle çok yakın ilişkili olabildiği gibi bunların bir parçasını da oluşturabilmektedir. Bu üç temel amacın detaylarına inildiğinde şu tespitler yapılmaktadır: 1.) Finansal Sistem İstikrarına Katkı Sağlamak Mevduat sigortası sisteminin kamu yararı güden temel bir amacı, ülkenin finansal sistem istikrarının güçlendirilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu amaç, mevduat sahiplerinin, bazı koşullar altında, herhangi bir mevduat kurumuna olan güvenlerini kaybedebilecekleri endişesine dayanmaktadır. ‘Kaçış riski’nin en aza indirilmesi Mevduat sigorta sisteminin bulunmadığı ekonomilerde, mevduat sahiplerinin paralarını yatırmış oldukları kurumun –gerçek veya şüpheli– bir güçlükle karşılaşması durumunda, mevduatlarını çekmek suretiyle bir kaçış eğilimine gireceği kuvvetle muhtemeldir. Bir kez söz konusu kurumdan kaçış başladığında, bu kaçış, muhtemelen diğer kaçışlara öncülük edecektir. Bu gibi durumlarda, malî yapısı güçlü olan ve olmayan kurumlar arasında bir ayrım yapmak, mevduat sahiplerine son derece güç gelebilmektedir. Bu davranış biçimi, genellikle, bulaşma etkisi (contagion effect) olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu davranış biçiminin bir sonucu olarak, güçlü 51 kurumlar, mevduat çekme taleplerini karşılamak amacıyla varlıklarını –çoğu kez düşük fiyatlardan– tasfiye etmeye zorlandıklarında, sıkıntıya düşebilmektedir. Herhangi bir mevduat sigortası sisteminin bankalardan toplu para çekme talebinin önüne geçme becerisi, bir iflâs durumu söz konusu olduğunda, mevduat sahiplerinin kendilerini muhtemel kayıplara karşı korunmalı hissetme derecesine bağlıdır. Burada sigortanın derecesi, sigortalı mevduatın geri ödenme hızı ve garantinin güvenilirliği mevduat sigortası sisteminin finansal istikrarı güçlendirip güçlendiremeyeceğini etkileyecektir. Bununla beraber, geniş kapsamlı bir garanti uygulamak suretiyle finansal istikrarın artırılması ve piyasa disiplininin korunması arasında bir politika değiş-tokuşu (trade-off) ortaya çıkmaktadır. Uzun vadede finansal istikrar, piyasa teşviklerindeki çarpıklıklar azaltılabileceğinden, sigorta kapsamını sınırlandırmak ve piyasa disiplinini teşvik etmek suretiyle güçlendirilebilecektir. Dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, bir mevduat sigortası sisteminin tek başına finansal istikrarı sağlayamayacağıdır. Bu, özellikle, bütün sisteme etki eden kriz durumlarında bir hayli geçerlilik kazanmaktadır. Mevduat sigortası sistemi, gözetimsel ve düzenleyici anlaşmaları ve son borç verme mercii (lender-oflast-resort) kolaylıklarını da içeren düzenli bir finansal güvenlik ağının bir parçası olduğunda daha etkilidir. Diğer taraftan, iflâs ve borçlarını ödeyememe ile ilgili kanunlar ve hükümetin iktisat politikaları da finansal sektördeki problemlerin hafifletilmesinde ve bu problemlerden kaçınılmasında kritik rol oynayacaktır. İflâs etmiş kurumların sorunlarını çözüme yönelik resmî (formel) mekanizmalar yaratılması Bir mevduat sigortası sistemi reformunun uygulanması, o ülkenin iflâs etmiş kurumlarının sorunlarını çözüme kavuşturmaya ilişkin kanun ve mekanizmaları yürürlüğe koyma çabalarıyla da bağlantılı olabilmektedir. Deneyimler, herhangi bir mevduat kurumunun ödeme güçlüğü içine düşmesi sorununun, sıkıntı içine düşmüş kurumların hızlı bir biçimde bozulma eğilimine girmesini önlemek için kendine has bir yöntemle ele alınması gereğine dikkat çekmektedir. Böylelikle, finansal sistemin 52 bütünü üzerinde oluşabilecek olumsuz etkilerin de en aza indirilmesi imkân dahiline girmiş olacaktır. Düzgün bir ödemeler sistemi oluşumuna katkı sağlanması Mevduat sigortası, ödemeler sisteminin düzgün bir şekilde işleyişini sağlamak suretiyle, finansal istikrarı güçlendirmeye yardımcı olmaktadır. Bilindiği üzere mevduat uygulaması, bireylere ve iş çevrelerine, ihtiyaç duyulduğunda para saklama ve çekme imkânı vermektedir. Mevduat sigortası, sistemde güven unsurunu artırarak mevduatın taraflar arasında düzgün bir biçimde transferini kolaylaştırmaktadır. Ödemeler sisteminin işleyebilmesi için; mevduat sahiplerinin, mevduat hesaplarında tuttukları paralarının nakit para kadar sağlam olduğundan kesinlikle emin olmaları gerekmektedir. Ayrıca, bazı mevduat sigortası sistemleri, sorunlu kurumların ödeme işlemlerini garanti etmeyi de içerebilen bir âcil durum finansal yardım biçimi de sunabilmektedir. Bu tür yardımlar, ödeme ve hesap işlemlerinin kesintiye uğramasını da engelleyebilmektedir. Söz konusu uygulama sayesinde, bu yardımlar, sorunlu kurumları düzlüğe çıkarmaya dönük çözüm planları üretecek güvenlik-ağı katılımcıları için zaman kazandırmaktadır. Finansal bir krizin çözülmesi Mevduat sigortası sistemleri, çoğu kez, ülke önemli bir finansal istikrarsızlığa doğru sürüklenmekte olduğunda veya istikrarsızlık içinde bulunduğunda uygulamaya konmaktadır. Finansal sektörde sorunlar yaşanmaya başladığında, mevduat sigortası, kurumların istikrarlı bir mevduat yapısı sürdürebilme becerilerini artırdığı gibi, aynı zamanda, mevduat sahiplerinin fonlarının güvencede olduğunu hissetmesini sağlayan önemli bir araç olmaktadır. Öte yandan, mevduat sigortası sistemi uygulamaya konulduğunda göz önünde bulundurulması gereken bir takım hususlar söz konusu olmaktadır. Daha önce de değinildiği üzere, mevduat sigortası sistemi kendi başına finansal istikrarı yeniden inşa edemez. Aslında, mevduat sigortası, güçlü makroekonomik politikaları, 53 düzenleyici ve denetleyici mekanizmaları, gerekli yasal düzenlemeleri ve son borç verme mercii kolaylıklarını da içeren kapsamlı bir programın parçası olarak uygulamaya konulduğunda daha etkili olacaktır. Bu hususlar, finansal sistemin krizde olup olmamasından bağımsız bir şekilde geçerliliğini korumaktadır. Kısa-dönemli finansal istikrarsızlığı tersine çevirmek amacıyla uygulamaya konulan bir mevduat sigortası sistemi, eğer ahlâkî çöküntü olarak bilinen konu vb. konular dikkate alınmamışsa, uzun-dönemli problemlere yol açabilmektedir. Yine de, finansal kriz dönemlerinde uygulanması çok güç olmakla birlikte, bu türden maliyetleri en aza indirecek mekanizmaların var olduğunun belirtilmesi gerekmektedir. 2.) Finansal Bakımdan Daha Az Sofistike Veya Bilinçli Olan Mevduat Sahiplerini Korumak Mevduat sigortasının kamu yararını gözeten amaçları içinde sıkça söz edilen bir tanesi, finansal bakımdan daha az sofistike veya bilinçli olan mevduat sahiplerinin korunmasıdır. Bu kesim, çoğunlukla, sahip oldukları küçük mevduat hacmi ile diğer mevduat sahiplerinden ayırt edilmektedir. Bu tür mevduat sahiplerinin korunmasının temel nedenleri şu şekilde sıralanmaktadır: Birinci olarak, mevduat sigortası, mevduat sahibi bireyleri sigortalı bir kurumun batmasıyla ilgili olarak ortaya çıkabilecek sonuçlara karşı koruma altına almaktadır. İkincisi, mevduat sigortası karşılığı (provision), sigortalı mevduat sahiplerini, finansal kurumların içinde bulunduğu koşulların izlenmesi ve değerlendirilmesi gibi hayli güç bir işlemin gerçekleştirilmesi yükünden kurtarmaktadır. Mevduat kurumlarıyla ilgili bilgilerin şeffaf olmayışı, finansal bakımdan yeterince sofistike olmayan mevduat sahiplerinin, söz konusu kurumların malî yapısı hakkında bilgi sahibi olmasını ve gerekli analizi yapmasını zorlaştırmaktadır. Oysa ki bu, bilinçli mevduat sahipleri ve diğer alacaklılar açısından sık rastlanan bir durum değildir. Dolayısıyle, daha az sofistike mevduat sahipleri, bilgi akışıyla ilgili bir dezavantaja sahip olabilmektedir. Bir mevduat sigortası sistemi, sofistike olan ve olmayan mevduat sahipleri arasında oluşabilecek haksızlığın 54 giderilmesine yardımcı olabilir ve sonuç olarak kurumlar üzerindeki disiplinin artırılmasını sağlayabilir. Eğer daha az bilinçli mevduat sahiplerini korumak kamu yararı gözeten temel amaç olursa, bu durumda korumanın derecesi o hale gelebilir ki, bilinçli mevduat sahipleri, bir kurumun sorunlu olduğu hissedildiği an kaçış eğilimine girer. Bu, finansal istikrarın kamu yararını güden bir amaç olarak tercih edilmesi ve daha az sofistike olan mevduat sahiplerinin korunmasının tercih edilmesi arasındaki değiş-tokuşun doğası gereği ortaya çıkan bir durumdur. Tam tersine, sınırlı koruma, piyasa disiplinini sağlamak için, finansal bakımdan bilinçli mevduat sahiplerini teşvik edici bir rol oynayabilir. Piyasa disiplininin sağlanması, sigortalı kurumların aşırı riskli davranışlara yönelmelerinin kısıtlanmasına yardımcı olmaktadır. 3.) Kamu Yararını Gözeten Diğer Amaçlar: Finansal istikrarın sağlanması ve daha az sofistike mevduat sahiplerinin korunması, pek çok mevduat sigortası sisteminin birincil amaçları arasında yer almakla beraber, kimi ülkeler bir takım başka kamu yararı güden amaçları da kendi sistemleri için önemli saymaktadır. Bazı durumlarda bu amaçlar ikincil olabileceği gibi, finansal istikrarın teminine çalışmak ya da finansal bakımdan daha az bilinçli mevduat sahiplerinin korunması çabalarının yan ürünü olarak da gözükebilmektedir. Kamu yararı giden diğer amaçlar genel olarak şu başlıklar altında toplanmaktadır: İflâsın (ya da başarısızlığın) maliyetinin yeniden dağıtılması Resmî bir mevduat sigorta sisteminin bulunmadığı ülkelerde, mevduat sahiplerinin güvence altına alınması sorumluluğu, çoğu kez hükümetlere düşmektedir. Açık (explicit) bir mevduat sigortası sisteminin tesis edilmesi, garantinin kapsamının sınırlandırılması ve iflâsın çözüme kavuşturulmasıyla ilişkili maliyetlerin tümünün ya da bir bölümünün, varlığını devam ettiren sağlam kurumlarca karşılanabileceği bir mekanizma yaratılmasını temin etmek suretiyle, hükümetlerin bu tür korumadan 55 kaynaklanan finansal yükümlülüğünü azaltabilecektir. Ne var ki, finansal bakımdan güçlü kurumların iflâsların maliyetine katkıda bulunabilme becerisi, bu kurumların içinde bulunduğu finansal koşullara bağlı olacaktır. Mevduat sigortacıları için, sağlam kurumların destek verme becerisini yansıtması bakımından, sigorta primlerinin ayarlanması gerekebilecektir. Yine de hükümetin, en azından kısa dönemde, oluşacak maliyetin bir bölümünü karşılamak zorunda kalabileceğinin akılda tutulmasında yarar bulunmaktadır. Bankacılıkta rekabet engellerinin azaltılması suretiyle finansal sektörde rekabetçiliğin teşvik edilmesi Mevduat sigortası uygulaması, mevduat kabul eden bankacılık sektörüne yeni firma girişini kolaylaştırarak ve küçük firmaların daha büyük firmalara karşı mevduat toplama açısından mücadele edebilmesine yardım ederek, rekabeti teşvik edebilmektedir. Mevduat korumasının olmadığı durumlarda, mevduat sahipleri, muhtemelen, daha az riskli görülen büyük ve iyi-tanınan kurumlara mevduat yatırmayı tercih edecektir. Bu davranış biçiminin altında çeşitli nedenler yatmaktadır. Bir kere, büyük finans kurumları küçük kurumlara göre daha-çeşitlendirilmiş portföye sahip olabilmektedir. İkinci olarak, büyük kurumlar, batmak için fazla büyük oldukları düşüncesiyle, zımnî (implicit) bir hükümet garantisiyle koruma altına alınabilmektedir. Üçüncüsü, böyle kurumlar, kamuoyu nezdinde uzun bir geçmişe sahip imtiyazlı markalar olarak değerlendirilmekte, itibar görmektedir. Sektöre yeni firma girişlerini ve rekabeti teşvik etmenin yararları ise; i) iktisadî verimliliğin artırılması, ii) düşük faiz oranları ve spreadleri, iii) artan yatırımlar ve iv) iktisadî kalkınma olarak karşımıza çıkabilmektedir. Öte yandan, yukarıda açıklanan hedeflerin benimsenmesi durumunda, mevduat sigortası sisteminin yapısında, ahlakî çöküntü veya ahlak-dışı yutturmaca olarak bilinen hususlara ilişkin bir takım düzenlemelerin yapılması da gerekebilmektedir. Örneğin, herhangi bir ülkenin finans endüstrisinde yeni kurumların oluşumunu teşvik etmek için geniş kapsamlı bir sigorta uygulamasına karar verdiğini düşünelim. Bu durumda, geniş kapsamlı bir mevduat sigortası uygulaması, mevduat sigortası 56 sisteminde oluşabilecek risklerin kontrol altına alınmasını sağlayacak diğer tedbirlerin yanı sıra, piyasanın disipline edilmesinde oluşabilecek aksaklıkların giderilebilmesi için sıkı bir denetim uygulamasını da beraberinde getirecektir. Kamu yararını gözeten bu amaç, hangi kurumların mevduat sigortası sistemine dahil olabileceğine dair bir takım çıkarsamalar taşıyabilmektedir. Buna ilaveten, rekabetin teşviki üzerinde yoğunlaşılması, riski en aza indiren mevduat sigorta sistemlerinin becerisinden, bu sistemlerin icra edilmesi adına taviz vermeyi gerektirebilecektir. Bu durumda, kamu yararının gözetilmesi amacı, mevduat sigortacısının himayesi (mandate) ile çatışabilecektir. İktisadî büyümenin teşvik edilmesi Mevduat sigortası uygulaması, ekonomideki atıl fonların mevduat kurumlarına yönelmesini teşvik edebilir ve bu suretle yeni kredi imkânları ve yatırımlar için kaynak yaratabilir. Kaynak bolluğu sigortalı kurumların kredi faizlerini düşürmelerine neden olacağından, düşük finansman maliyetleri, yatırımların ve diğer iktisadî faaliyetlerin artışını hızlandıracaktır. Ama yine de, mevduat sigortasının iktisadî büyümeyi harekete geçirici etkisinin sadece dolaylı yoldan gerçekleşebileceği hatırdan çıkarılmamalıdır. Resesyonun etkisinin azaltılması Mevduat sigortasının önemli faydalarından bir tanesi de, sigortalı kurumların iflâsı halinde, mevduat sahipleri üzerinde oluşacak zararların etkilerini hafifletebilmesidir. Bu fayda, herhangi bir resesyon zamanında özellikle önem kazanabilmektedir. Ne var ki, bir mevduat sigortası sistemi tesis edilmesinin resesyon gibi makroiktisadî problemlerin çözümüne katkısı sınırlı ölçüde gerçekleşmektedir. Kanun çıkarma, düzenleme ve denetleme sistemlerinin kabulünü kolaylaştırma Bir ülkede mevduat sigortası sisteminin oluşturulması, güçlü bir finansal sistemin sürdürülebilmesi için ihtiyaç duyulan diğer reformların gerçekleştirilmesi ve bunun önünde duran siyasî engellerin ortadan kaldırılması sürecinde, kanun koyucuları motive edebilir. Böyle bir hedef peşinde koşmanın en büyük dezavantajı, sonuç 57 itibariyle geliştirilecek çerçevenin, sadece mevduat sigortasıyla ilgili spesifik konuları yansıtabileceği, genel anlamda finansal istikrarın desteklenmesi için yeterince kapsamlı olmayabileceğidir. Geniş-kapsamlı bir garantiden sınırlı-garantiye geçişin kolaylaştırılması Ülkeler, hükümet veya diğer kamu kuruluşlarınca sağlanan tam mevduat garantisinin terk edilmesi sürecini kolaylaştırmanın bir yolu olarak belirgin-açık (explicit), sınırlıkapsamlı bir mevduat sigortası sistemi uygulamaya koyabilmektedir. Bu gibi durumlarda mevduat sigortası sistemleri, hükümetlerin garanti kapsamını daraltmasına izin verebildiği gibi, halkın ve piyasanın, mevduatın korunmasına yönelik gerekli tutum değişikliğini düzenleyecek bir mekanizma da yaratabilir. Kamu yararı gözeten bu amacın başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi, kusursuz inşa edilmiş bir geçiş programına, sınırlı-kapsam taahhüdüne ve nispî finansal istikrar dönemine ihtiyaç göstermektedir. 9. MEVDUAT SİGORTASI DİZAYNINDA ÜÇ ÖNEMLİ UNSUR: Şeffaflık, Caydırıcılık, Sorumluluk Mevduat sigortası uygulaması, gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, dünya genelinde hızla yaygınlık kazanmaktadır. Herhangi bir mevduat sigortası sistemi oluşturulmasından beklenen birincil fayda, anî finansal panik tehdidini azaltmak veya mümkünse tamamiyle ortadan kaldırmaktır. Bir dizi ikincil fayda veya avantaj ise, bu birincil amaç ile yakın bir ilişki içinde bulunmaktadır. Herhangi bir hükümetin, tüm mevduat sahiplerinin zararlarını telâfi etmeye karar verebileceğine dair açık-uçlu (open-ended) bir zımnî ihtimali ortada bırakmasından ziyade, açık bir şekilde mevduata sigorta güvencesi vermek suretiyle, yükümlülüklerini yerine getirme güçlüğü çeken bankalarda mevduatı bulunanlara karşı gelecekte oluşabilecek taahhütlerini yerine getirebilmesine önemli katkı sağlayacağı, konuya taraf olan tüm kesimlerin ortak beklentisi durumundadır. Öte yandan, mevduat sigortası uygulaması, hükümetlere, ödeme güçlüğü çeken kurumların sorunlarına tam zamanında müdahale etmek açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır. Diğer ikincil faydalar arasında, 58 yeterli derecede bilince sahip olmayan küçük mevduat sahiplerinin korunması ve küçük bankalara, büyük bankalarla rekabet edebilmede yardımcı olunması sayılabilir. Mevduat sigortasının en göze çarpıcı dolaysız maliyeti, bir sigorta kurumunu işletmenin neden olduğu bütçe maliyetleri olarak belirtilmektedir. Fakat, potansiyel dolaylı maliyetlerle karşılaştırıldığında, bu tür maliyetlerin pek de önemli olmadığı sonucuna varılmaktadır. Mevduat sigortasının en başta gelen dolaylı maliyeti, bankaların verimli olmayan risk-üstlenmelerini sübvanse etme potansiyeline sahip oluşundan kaynaklanmakta ve mevduat sahiplerinin bankaların risk-üstlenme seviyelerini izleme ve kontrol etme isteklerini azaltmaktadır. Bu da, doğal olarak, ahlâkî çöküntü problemini gündeme getirmektedir. Yani, olumsuz sonuçlara karşı sigorta tesis edildiği zaman, taraflar daha fazla risk üstlenme yoluna gidecektir. Vergi ödeyen kesimin ahlâkî çöküntüye maruz kalmasını kontrol etmek için, sigortacı, bankaları izleme ve disiplin altına alma sürecine bizzat kendisi dahil olmak veya tarafları vekil tayin etmek zorundadır. Spesifik veya tek (individual) mevduat sigortası uygulamasının ortaya çıkardığı fayda ve maliyet dengesi, bir yönüyle sigortacının risk-alma şansını azaltma becerisine, diğer yönüyle de sigorta uygulayan her bir ülkenin enformasyonel koşulları ve sigorta mukavelesinin şekillendiği çevreyle olan karşılıklı etkileşimine göre değişiklik göstermektedir. Bankaların risk-üstleniciliğini kontrol süreci, üç önemli karakteristiğin varlığını zorunlu kılmaktadır: şeffaflık, caydırıcılık ve sorumluluk. Tam anlamıyla şeffaflık veya açıklıktan söz edebilmek için, kurumların, diğer banka kreditörlerini ya da gözetimcilerini, bir bankanın finansal durumunda ve risk-üstleniciliğinde oluşabilecek değişiklikler hakkında mükemmel ve maliyetsiz biçimde bilgilendirecek düzeyde açık olması gerekmektedir. Mükemmel caydırıcılık, bireysel kreditörlerin veya gözetimcilerin, bilgi akışının etkilerini çok kısa bir sürede idrak ettiği ve kendilerini herhangi bir olumsuz sonucun etkilerine karşı bütünüyle ve maliyetsiz bir şekilde koruyabildiği bir duruma karşılık gelmektedir. Vergi ödeyen kesimin, hükümet görevlilerinin hareketlerini veya davranışlarını yorumlayabildiği ve bu kimselerin söz 59 konusu davranışlarıyla meydana gelen sonuçlardan onları tam anlamıyla sorumlu tutabildiği durumlarda, mükemmel sorumluluk ortaya çıkmaktadır. Doğal olarak, mükemmel veya kusursuz denebilecek niteliğe sahip şeffaflık, caydırıcılık ve sorumluluk unsurları pek de muhtemel gözükmemektedir. Her bir ülkenin kurumsal çevresi veya ortamı, bu boyutlar doğrultusunda birbirine göre daha iyi veya daha kötü performans sergileyebilecektir. Özel sektörde ve kamu kesiminde yer alan taraflardan, banka faaliyetlerini değerlendirerek, bu bankaların risküstleniciliğini disipline ederek ve finansal sorunları derhal çözüme kavuşturarak bankaların uygun tutum ve davranış içinde bulunmasını sağlayacakları beklenmektedir. Dünya genelinde, söz konusu hususlar son derece farklı boyutlarda ortaya çıkabilmektedir. Ülkeler ve kültürler boyunca, şeffaflığa, caydırıcılığa ve sorumluluğa vekâlet etme isteği, kişi başına GSYİH’yla uyumlu bir artış eğiliminde olmakla birlikte, sosyal sermayenin diğer bileşenleri de rolünü sürdürmektedir. Mevduat sigortasıyla ilgili anlaşmalar ve düzenleyici güvenlik ağının diğer bileşenleri, her bir ülkenin kurumsal çevresinde ortaya çıkan zayıf noktaları göz önüne almak zorundadır. Genel anlamda, finansal piyasalar için söz konusu olan kurumsal çevre, dünyanın yüksek gelir düzeyine sahip zengin ülkelerinde büyük ölçüde benzer özellikler taşımaktadır. Fakat kişi başına gelir düzeyi azaldığında, finansal anlaşmalara sahne olan çevre, çeşitlilik kazanma eğilimine girmektedir. Kurumsal koşulların bu çeşitliliği, mevduat sigortasına yönelik olarak önerilen en iyi uygulama biçiminin sahip olduğu özelliklerin, gelişmekte olan ülkelerde, ki bunların sayısı az değildir, amaca zararı dokunan (counter productive) sonuçlar doğurabileceğini ima etmektedir. Aslında, şeffaflık, caydırıcılık ve sorumluluk ilkelerinin yeterince gelişmemiş olduğu ülkelerde etkili bir belirgin veya açık mevduat sigortası planı uygulamak, neredeyse imkânsız gözükmektedir. Her ülkenin mevduat sigorta sistemi üç temel boyuta sahiptir: sistemin özel yönetime ve/veya özel fonlamaya güven derecesi; sigorta sisteminin resmî ve resmî-olmayan kapsam genişliği ve sistemin ödeme güçlüğü içindeki bankalarca geçekleştirilen gizli risk-değiştirme işlemlerine karşı hassasiyeti veya kırılganlığı. 60 Belirgin mevduat sigortası sistemine geçiş sürecinde; dürüst, dikkatli ve çalışkan kamu görevlileri, geçmiş dönemde ülkelerini finansal krizlere açık bırakan, şeffaflık, caydırıcılık ve sorumluluk hususlarındaki bireysel zafiyetlerini hafifletecek mahiyette bir sigorta kapsamını, fonlamasını ve idarî yapıyı benimsemekle yükümlüdür. Örneğin, düşük şeffaflığın düşük düzeyde caydırıcılıkla bir araya geldiği çevrelerde, diğer hissedarların zararlarını birlikte sigorta etmek için, büyük mevduat sahiplerinin ve varlıklı mevduat-dışı kreditörlerin yanı sıra, banka hissedarlarının kişisel aktiflerini de talep etmek, son derece anlamı olmaktadır. Eğer, söz konusu taraflar yalnızca kendilerine ait fonları kaybetmekle kalmayıp bunun yanında bankanın diğer zararlarını da karşılamaya zorlanıyorsa, o takdirde şeffaflık ilkesinin uygulanmasını muhtemelen daha fazla talep edecekler ve gerektiği durumlarda da müdahalede bulunacaklardır. Sorumluluğun düşük seviyelerde kaldığı çevrelerde, mevduat–sigortası yöneticileri, şeffaflığın ve caydırıcılığın derecesini optimum seviyede tutabilmek için, sözleşme türünden teşviklere ihtiyaç duymaktadır. Öte yandan, sorumluluk ve şeffaflığın düşük olduğu ortamlarda ise, fonlama ve yönetim işlemlerinde özel sektör katılımı, güvenlikağı kayıplarına maruz kalmayı disiplin altına alma sürecinde ihtiyaç duyulacak teşviklerin ortaya çıkarılmasına yardım edecektir. Sigortacının sergilemiş olduğu performans anlamlı olarak belirlenebildiği ölçüde, üst düzey yöneticilerin görevli oldukları süre zarfında mevduat-sigortası performanslarının uygun biçimde ölçümüyle bağlantılı olan bir ertelenmiş tazminat fonu tesis etmek, son derece faydalı olabilecektir. Zaman içinde, şeffaflık, caydırıcılık ve sorumluluk kavramları gelişirken, bir ülkenin sahip olduğu güvenlik ağının biçimlendirilmesine ilişkin özellikler de benzer bir gelişim göstermelidir. Sistem, özel sektöre ve kamu kesimine mensup düzenleyicilerin kurumları değerlendirme, risk-üstleniciliği disipline etme ve ödeme problemlerini hemen çözüme kavuşturma kapasitelerindeki iniş ve çıkışlara cevap verebilmelidir. Son olarak, herhangi bir bankacılık krizi ortaya çıkmadan önce mevduat sigortasıyla ilgili kararın verilmesinin son derece büyük önem taşıdığını belirtmekte yarar vardır. Zira, uzmanlar, bankacılık kriziyle mücadele etme yöntemi olarak bir mevduat 61 sigortası sistemi tesis edilmesinin son derece riskli olabileceği üzerinde durmaktadır. Kriz yönetiminde kritik bir husus, bir paniği durdurma konusundaki aceleciliğin, ümitsizce ödeme güçlüğü içine düşmüş kurumları teşhis etme ihtiyacını ikinci plana itmemesi ve bu kurumlara risk-üstleniciliklerini genişletme imkânı vermemesidir. Paniği etkili bir şekilde sona erdirmek için, sadece, taahhütlerini yerine getirme potansiyeline sahip kurumlara likidite önerisinde bulunulması gerektiğinin önemi, her fırsatta ısrarla vurgulanmaktadır. Hükümet garantilerinin ve yerine getirilmeyen taahhütlerin devletçe üstlenildiği diğer desteklerin herhangi bir ayırım gözetilmeksizin rasgele verilmesi, kötü idare edilmiş bankaları veya finans kurumlarını ödüllendirirken, iyi niyetli ve dürüst olanları cezalandırabilmektedir. Bu tür bir politika, piyasa disiplinini ve risk-üstlenme dürtüsünü saptırmakta, hazine üzerine hesapta olmayan yükümlülükler bindirmekte ve gelecek yıllar için yeni ve daha derin krizlere zemin hazırlamaktadır. 10. MEVDUAT SİGORTASI: TEORİ ve YAŞANAN DENEYİMLER Mevduat sigortasının fayda ve maliyetleri, son derece geniş ve kapsamlı bir teorik literatürün analiz konusu olmuş, farklı ülkelere özgü çeşitli bulgular elde edilmiştir. Yapılan çalışmaların ortak amacı, “söz konusu fayda ve maliyetleri dengeleyecek optimum bir mevduat sigorta sistemi ortaya çıkarabilmek” olarak özetlenmektedir. Ne var ki, bir ülkeden diğerine, mevduat sigortası sistemlerinin etkinliğine ilişkin gerçek dünyayı yansıtan ampirik bulgulara ulaşılması son derece güç olmaktadır. Farklı ülkelerde uygulanan mevduat sigortası sistemlerinin ne derece etkili olduğunun belirlenmesine yönelik olarak yapılan araştırmalarda ortaya atılan ampirik sorular dört başlık altında toplanmakta ve bu sorulara verilen cevaplar da ülkelere ve ortamlara göre değişik biçimler almaktadır. Mevduat sigortasını bankacılık sektörünün istikrarı, piyasa disiplini, finansal gelişme ve kriz yönetimi ile ilişkilendiren söz konusu sorular ve bunlara verilen cevaplar ışığında elde edilen bulgular, ana hatları itibariyle aşağıda özetlenmektedir. 62 10.1. Belirgin Mevduat Sigortasının Banka İstikrarı Üzerindeki Etkileri İktisat teorisi, mevduat sigortası uygulamalarıyla elde edilen sonuçlara ilişkin bir takım karışık veya karma mesajlar vermektedir. Bir yönüyle, güvenilir bir mevduat sigortası mevduat sahiplerinin bankalardan kaçış ihtimalini azaltmak suretiyle finansal istikrara katkı sağlamaktadır. Diğer taraftan, sigortalı kurumların risk-üstleniciliği ve sermaye pozisyonları dikkatli bir biçimde gözetim altında tutulmadıkça, mevduat sigortası, uzun vadede bankacılık sektörünün istikrarını zedeleyebileceği gibi, aşırı risk-üstleniciliğe de yol açabilmektedir. Mevduat sigortası ve finansal krizler arasındaki bağlantıyı tespit etmeye yönelik çalışmalardan elde edilen bulgulara göre; √ Belirgin mevduat sigortası uygulaması, bankacılık krizlerinin ortaya çıkması ihtimalini artırmaktadır. √ Yaygın bir sigorta kapsamını bünyesinde barındıran sistemlerde, ahlâkî çöküntü problemiyle uyumlu bir şekilde, kriz gerçekleşmesi ihtimali daha yüksek olmaktadır. √ Sigorta kapsama alanının en yüksek olduğu ülkeler, sigorta kapsama alanının en düşük olduğu ülkelere göre, krize karşı daha hassas ve kırılgan bir konumda bulunmaktadır. √ Hükümet veya yetkili kurumların ödeme güçlüğü problemini çözmek amacıyla açık veya belirgin bir rezerv fonu oluşturduğu ortamlarda, iflâs eğilimi ortaya çıkmaktadır. √ Mevduat sigortasının kamu görevlileri vasıtasıyle işletildiği sistemlerde, bankacılık krizlerinin oluşması ihtimali, sistemin özel sektör eliyle veya özel sektörün de katılımıyla ortaklaşa yönetildiği durumlara göre daha fazla olmaktadır. √ Belirgin mevduat sigortası, özellikle dizayn itibariyle ahlâkî çöküntünün şiddetini artıracak içeriğe sahip ise, ülkenin bir bankacılık krizi yaşaması ihtimalini yükseltmektedir. 63 √ Mevduat sigortasının banka kırılganlığına (fragility) olan katkısı, kurumsal yapının zayıf veya yetersiz olduğu ortamlarda bir hayli önem taşımakla birlikte, bu etki kurumsal çerçevesi sağlam tesis edilmiş ülkelerde dengelenebilmektedir. √ Belirgin mevduat sigorta sistemlerinin, zımnî garantileri bütünüyle veya gerçekten örttüğüne ve ahlâkî çöküntüyü azalttığına ilişkin herhangi bir delil bulunmamaktadır. √ Mevduat sigortası uygulamasını benimseyen ülkelerin böyle bir tercihte bulunmalarının altında yatan temel güdü, diğer ülkelerin de en iyi yöntem olarak böyle bir tercihte bulunmuş olmasıdır. Politikacıların, yetersiz bir biçimde dizayn edilmiş mevduat sigortası sistemi ile bankacılık krizleri arasındaki pozitif korelasyonu dikkate alması ve daima hazırlıklı bulunması gerekmektedir. Mevduat sigortası, doğası gereği, bankaların özel sektöre mensup taraflarca gözetim altında tutulması eğilimini azaltmaktadır. Dolayısıyle, sorun, özel sektör gözetimindeki azalmanın yerini, resmî kimliğe sahip düzenleyici ve denetimci disiplinin ne ölçüde dolduracağı noktasında odaklanmaktadır. 10.2. Mevduat Sigortasının Piyasa Disiplini Üzerindeki Etkileri Şeffaflık derecesi yüksek finansal çevrelerde, mevduat sahipleri, mevduatlarına daha yüksek faiz oranı talep etmek veya mevduatlarını geri çekmek suretiyle, aşırı risk üstlenen bankaları disipline etme imkânı bulabilmektedir. Ne var ki, mevduat sigortası, mevduat sahiplerinin banka sermayesini gözetim altında tutma, kontrol etme vb. konulara olan ilgisini azaltarak, bankaların risk-üstleniciliğini kontrol etme sorumluluğunu düzenleyici sisteme devretmektedir. Mevduat sigortası yöneticilerinin disiplini gevşettikleri durumlarda, bankaların performansı da düşmektedir. Piyasa disiplininin kanıtı, yüksek risk taşıyan bankaların, mevduat sahiplerini cezbedebilmek için daha yüksek faiz oranları teklif etme ihtiyacı duyduğu ölçüde, banka faiz maliyetlerinde yansıtılmaktadır. 64 Bu tür bulguların önemli bir bölümü A.B.D. bankacılık sektörüne aittir. Araştırmalar, mevduat sertifikası gibi kısmen sigortalı enstrümanlara ödenen faiz oranının, banka risklilik derecesiyle birlikte önemli ölçüde yükseldiğini ortaya koymaktadır. Bir başka araştırma bulgusuna göre, mevduat faiz oranı üzerindeki piyasa disiplini, sigortacının garantilerini yerine getirme kabiliyetine ilişkin kuşkular artmaya başladığında, yoğunlaşmaktadır. Bu tür kuşkular, gelişmekte olan ülkelerde her zaman için görülebilmektedir ve hızla artabilme özelliğine sahiptir. Bankalardaki mevduat hacminin büyümesinin daha yüksek risk primlerince geciktirilip geciktirilmediğini ispatlamaya dönük olarak yapılan çalışmalar, sorunlu kurumlarda mevduat artışının yavaşlayacağı beklentisini haklı çıkartan çeşitli bulgular ortaya koymuştur. Arjantin, Şili ve Meksika’daki bankalarda bulunan mevduat, muhasebe verilerinden türetilmiş risk ölçümlerine negatif tepki vermektedir. Ayrıca, mevduat sigortasının daha güvenilir gözüktüğü Şili’de, sigorta kapsamında bulunmayan mevduat sahipleri, banka riskinin etkin bir gözlemcisi olarak hareket etmektedir. 1920’ler ve 1930’lardaki New York şehrinde faaliyet gösteren bankalar örneğinin incelenmesi sonucu elde edilen bulgulara göre; mevduat sahipleri, bankalar arasında, bu bankaların risklilik derecesine dayalı olarak başarılı bir şekilde ayrım yapabilmiş ve fonlarını daha güvenli kurumlara kaydırabilme eğilimi göstermiştir. Benzer şekilde, 1985 yılında Ohio Garanti Fonu krize girdiğinde, Ohio mudileri, sadece devlet garantisine sahip kurumlardan fonlarını çekmiştir. 1980’li yıllar boyunca A.B.D.’deki bireysel tasarruf kurumlarındaki mevduat artışı, bu kurumların tahminî başarısızlık ihtimalleriyle ters yönlü bir ilişki içinde olmuştur. Öyle ki, daha riskli kurumlar daha yavaş mevduat artışı yaşamıştır. Faiz oranlarının ve mevduat artışının disipline edici rolünü inceleyen araştırmaların verdiği sonuçlara göre, açık veya belirgin mevduat sigortası bankaların faiz giderlerini azaltmakta ve bu giderleri bankanın riskine ve likiditesine daha az duyarlı hale getirmektedir. Bununla beraber, bir ülkenin güvenlik ağının genel özelliklerine rağmen, bazı piyasa disiplinleri varlığını sürdürmektedir. 65 Öte yandan, piyasa disiplininin kapsamı veya genişliği, mevduat sigortasının dizayn ediliş biçimine bir hayli duyarlıdır. Piyasa disiplini, bürokratik kalite, bürokratik gecikme, rüşvetin bulunmaması, anlaşmaların uygulanma kalitesi ve yasal etkinlik gibi kriterler kullanılarak ölçülen kurumsal gelişme düzeyi daha üst seviyelerde bulunan ülkelerde, daha güçlü bir yapıya sahiptir. Ne var ki, kurumsal gelişimi sağlam ülkelerde bile, piyasa disiplininin, yüksek kapsama sınırları tesis eden, kapsam alanını interbank mevduatlara kadar genişleten, rezervleri kamu kaynaklarından fonlayan ve tümüyle kamu yönetimince işletilen mevduat sigorta sistemlerince bozulabilmesi, bir başka bulgu olarak ortada durmaktadır. Diğer taraftan, piyasa disiplininin, yabancı para cinsinden mevduatın kapsam altına alınması ve sigorta şirketinin veya girişiminin özel sektörce veya ortaklaşa idaresi gibi özellikler vasıtasıyla güçlendirilebilmesi ve daha cazip hale getirilmesi mümkün olmaktadır. Mevduat sigortasının, gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere, hemen her yerde piyasa disiplininin yerini alabileceği, yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmış durumdadır. Ne var ki, güçlü bir düzenleyici yapıyı bünyesinde barındıran ülkelerde, kaybolan piyasa disiplininin, güçlü düzenleme ve gözetim mekanizmalarınca telâfi edilebilmesi imkânı daha fazla olmaktadır. Buna karşın, sözleşmelerin yapıldığı ortamın koşullarının elverişsiz olduğu ülkeler, mevduat sigortasının yaratacağı olumsuz sonuçlardan muhtemelen daha fazla zarar görecektir. Kimi araştırmacılar, kurumsal olarak yeterince gelişmemiş ülkelerde, açık mevduat sigortasının, piyasa disiplini ve sistemik istikrarsızlık üzerindeki olumsuz etkilerini telâfi etmeye yardımcı olacak bazı avantajlara sahip olabileceğini öne sürmektedir. Örneğin, mevduat sigortasının önemli bir faydası, ‘küçük tasarrufçulara risk- taşımayan bir aktif sunmak’ şeklinde ortaya konulmaktadır. Bu bakış açısına getirilen eleştiriler, bu faydanın, ya küçük tasarrufçuların devlet-garantili aktifleri satın almalarının sağlanması ya da hükümet borçlarıyla desteklenen para piyasası fonlarıyla, daha düşük bir maliyetle de (örneğin finansal istikrarsızlığı artırmadan) elde edilebileceği hususuna odaklanmaktadır. İkinci bir bakış açısı, evrimsel faydalar üzerinde durarak, yeterince gelişmemiş kurumlara sahip ülkelerde, mevduat sigortasının, bankacılık sisteminin finansal aracılığı daha etkili bir şekilde icra etmesine 66 izin vererek, bankacılık sisteminin iyileştirilmesinde bir sıçrama noktası (launching pad) işlevi görebileceğini iddia etmektedir. 10.3. Mevduat Sigortasının Finansal Gelişme Üzerindeki Etkileri Ülkelerin bir mevduat sigortası sistemi benimsemesinin ve uygulamasının altında değişik nedenler yatmaktadır. Bununla beraber, üzerinde hemfikir olunan ortak neden, kamunun resmî bankacılık sistemi içinde sahip olduğu güveni, cari finansal kaynakları genişletmeksizin artırmak suretiyle banka kredilerinin akışkanlığını sağlamak şeklinde ifade edilmektedir. Mevduat sigortası, mudilerin bankacılık sisteminin istikrarına olan güvenine destek olduğu ölçüde, hane halklarının tasarruflarını finansal sistemin kullanımına dönük olarak harekete geçirebilmektedir. Burada akla gelen soru, harekete geçirilen fonların, geliştirilmiş reel yatırım kalıplarını ve genel iktisadî büyüme oranının daha yüksek seviyelerde sürdürülebilirliğini desteklemeye devam edip etmeyeceğidir. Yakın zamanlarda mevduat sigortası uygulamaya başlayan ülkelere, aralarında Afrika ve Latin Amerika’nın finansal gelişme düzeyi düşük ülkeleri de katılmıştır. Açık mevduat sigortasının finansal gelişmeye nasıl destek olduğunu sorgulamaya yönelik çalışmalardan elde edilen bulgulara göre, söz konusu mevduat sigortası sistemi, finansal faaliyet düzeyini ve onun değişkenliğini yalnız güçlü kurumsal gelişmenin varlığı halinde olumlu biçimde etkilemektedir. Eğer, mevduat sigortası düzenlemesi kurumsal çevredeki zafiyetlerin üstesinden gelebilecek bir düzenleyici plan içermiyorsa, bu durumda istikrarsızlık teşvik edilmekte ve finansal gelişme zarar görmektedir. Bir başka analiz göstermektedir ki, mevduat sigortası bankacılık-dışı finansman mekanizmasının gelişimini veya evrimini geciktirmektedir. Diğer taraftan, daha yaygın biçimde mevduat sigortası uygulayan ülkelerin, daha küçük sermaye ve finans piyasalarına ve daha az sayıda kişi başına kamu ticaret şirketine sahip olma eğiliminde oldukları dikkat çekmektedir. 67 Nitekim, kurumsal bakımdan zafiyetleri olan çevrelerde, mevduat sigortasının, finansal gelişimi desteklemekten çok onun gelişimini geciktirdiği görülmektedir. Bu bulgu, kurumsal evrimi hızlandırma arzusuyla mevduat sigortasını benimsemeye zorlanan herhangi bir resmî görevli için ikaz işareti olabilecek niteliktedir. Atılması gereken ilk adım, kendi kurumsal çerçeveleri içinde yer alan şeffaflık, caydırıcılık ve sorumluluk derecelerinin denetimini yürütmek olmalıdır. Arzu edilen sonuçları verecek başarılı bir güvenlik ağı dizaynı bu değişkenleri benimsemeli ve sadece gelişmiş ülkelerdeki başarılı planların seçilmiş elemanlarını kopya etmekten ibaret olmamalıdır. 10.4. Mevduat Sigortasının Kriz İdaresinde Oynayacağı Rol Bankacılık krizlerinin önüne geçebilmek amacıyla gerçekleştirilen en yaygın uygulama, kapsamı geniş bir mevduat sigortası garantisi sunmaktır. Yakın geçmişte bu stratejiyi benimseyen ülkeler arasında, İsveç (1992), Japonya (1996), Tayland (1997), G. Kore (1997), Malezya (1998) ve Endonezya (1998) yer almaktadır. Çok kısa bir süre önce Türkiye, yaşamış olduğu finansal panik ve kriz ortamını sadece banka mevduatlarına garanti vererek değil, fakat Türk bankalarının yerli ve yabancı tüm mevduat-dışı kreditörlerine garanti vermek suretiyle durdurmayı denemiştir. Tüm sisteme etki eden krizlerin önüne geçilmesi için tam kapsamlı garanti uygulamasını savunan kesim, büyük bir alanı kapsayan (sweeping) garantilerin mevduat sahiplerinin daha az risk taşıyan aktiflere yönelmesini durdurmada yardımcı, hattâ elzem olduğunu iddia etmektedir. Tabii ki bu iddia, eğer kriz kendi kendini besleyen bir bankadan kaçış yaratıyorsa doğruluk kazanmaktadır. Ne var ki, pek çok bankadan kaçış eğilimi, daha ziyade, iktisadî dengelerdeki temel zafiyetten kaynaklanmaktadır. Bu durumda, garantilerin kısa vadede sağlayacağı varsayılan yararların, garanti veren hükümetin malî gücüne bağlı olarak değişkenlik göstereceği hususuna dikkat edilmelidir. Ödeme güçlüğüne bağlı olarak ortaya çıkan bankacılık krizlerini bir an evvel sona erdirmek ve iflâsların kısa dönemde yayılmasını önlemek için, hükümet, önemli boyutlarda bir zarar-massetme kapasitesine (loss-absorption capacity) sahip olduğunu göstermek zorundadır. 68 Şurası açıktır ki, güvenli şekilde yaygınlık kazanan bir geniş kapsamlı garanti politikası, bir bankacılık krizi sırasında mevduat sahiplerinin bankalardan kaçışını durdurabilmektedir. Fazla açık olmayan diğer bir husus ise, gelişmekte olan ülkelerdeki hükümetlerin, kriz ortasında bu tür garantileri güvenilir anlamda yaygınlaştırıp yaygınlaştıramayacağıdır. Sistemik iflâsın ulaştığı derinliğe bağlı olarak, geniş kapsamlı garanti uygulamasını başarılı bir biçimde gerçekleştirmenin finansal maliyeti korkunç boyutlara varabilecektir. Geleceğe dönük hesapta olmayan harcamalar ve borç garantileri, ülkenin döviz rezervlerini incelikli bir şekilde aşındırmaktadır. Malî gücü zayıf ülkelerde, finansal anlamda bilinçli kesimler, hükümetin vaatlerine ilgi duymayabilir ve daha güvenli gördükleri kurumlara yönelmeyi sürdürebilir. Bu durumda, geniş kapsamlı garantiler kısa vadede dahi işlev göremez. Geniş kapsamlı mevduat garantilerinin ve diğer kriz-yönetimi stratejilerinin, bankacılık sisteminin sıkıntılarını gidermenin nihaî malî yükü üzerindeki etkisini ortaya koymayı amaçlayan bir çalışmanın bulguları göstermiştir ki, mevduata verilen sınırsız garantiler, sonuca bağlanmamış (open-ended) likidite desteği ve düzenleyicilikten kaçınma, bir bankacılık krizini ortadan kaldırmanın nihaî malî yükünü veya maliyetini önemli ölçüde artırmaktadır. Üstelik, söz konusu çalışma, malî yükler ile iktisadî canlanmanın hızı arasında bir değiş-tokuş (trade-off) olmadığını da göstermektedir. Yani, daha fazla maliyetli bir iş olan hükümetin geri ödenemeyen banka mevduatlarını ödeme sorumluluğunu üzerine alması, daha hızlı bir iktisadî canlanmayı da beraberinde getirmemektedir. Mevduat sahiplerine verilen garantilerin ve düzenleyici mekanizmanın yürürlüğe konulmaması, gerek krizin süresinin kısaltmasında gerekse toplam reel üretimin krizle-bağlantılı düşüşünde önemli ölçüde başarısızlığa uğramaktadır. Ödeme güçlüğü çeken kurumlara likidite desteği sağlanması, bankakredili teşvikleri istikrarsızlığa sürükleyerek krizin süresini uzatıcı etki yapmaktadır. Öyle ki, hem sağlıklı bir intibak süreci geri bırakılmakta hem de ek üretim kaybına neden olunmaktadır. Geniş kapsamlı garantilerin yaratabileceği bir diğer sorun, gelecekte de ortaya çıkabilecek benzer sonuçlarda tekrar kullanılabilecekleri beklentisidir. Bu beklenti, 69 uzun dönemde piyasa disiplinini zayıflatma ve çok daha uzun periyotlar boyunca da finansal sistemi istikrardan uzaklaştırma tehdidini içinde barındırmaktadır. Geniş kapsamlı garanti savunucularının, kriz uzaklaştıktan sonra, gayri resmî sigorta kapsamını güvenilir anlamda yeniden ayarlamanın bir hayli güç olduğunu kabul etmeleri gerekmektedir. Aslında, bir bankacılık krizi yaşanırken mevduat sigortası garantilerinin yaygın biçimde genişletilmesi -ve bu çarenin yabancı ve çok-uluslu kurumlarca şevkle onaylanması gerçeği-, her ülkenin, resmî olarak yardım sözü versin ya da vermesi, bir zımnî mevduat sigortası derecesi taahhüdünde bulunduğu anlamına gelmektedir. Bu, bankacılık krizi atlatıldıktan sonra resmî mevduat sigortasının kapsamını inandırıcı bir şekilde daraltmayı zor ve yıkıcı bir hale getirmektedir. Mevcut baskıları hafifletmek için uzun-vadeli hedefleri bütünüyle bir tarafa bırakmak, bir bankacılık krizinin ortasında bile, etkili olmayan bir yöntemdir. Nitekim, etkili bir kriz yönetiminin üç önemli unsuru vardır: Öncelikle, taahhütlerini yerine getirme ümidini bütünüyle yitirmiş kurumlar belirlenmeli ve bunların risk-üstleniciliği kontrol altına alınmalıdır. İkinci olarak, iflâs noktasına gelmiş kurumlara açık-uçlu veya sonuca bağlanmamış likidite yardımında bulunmak veya bunların kreditörlerini kapsayacak şekilde genişletilmiş garantiler vermek, yeni ve çok daha tehlikeli krizlerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Son olarak, bütünüyle geçici bir âcil önlem olarak tasarlandığında bile, geniş kapsamlı mevduat sigortası garantileri yüksek malî yüke neden olmaktadır. Bu maliyetlere katlanmak, muhtemelen, reel ekonominin bankacılık krizinden hızla çıkmasını engelleyebileceği gibi, ülkenin uğradığı toplam üretim kaybını da kısa sürede hafifletemeyecektir. 11. MEVDUAT SİGORTASI ve GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER AÇISINDAN BAZI DERSLER Bir mevduat sigorta sistemi tesis etmek ya da reformu gerçekleştirmek düşüncesinde olan ülkeler açısından; mevduat sigortasının, tek başına finansal sistemin istikrarını artırabileceğini beklemek fazla iyimser bir yaklaşım olmaktadır. Şurası açıktır ki, 70 sistemde yer alan kurumlar üzerinde disiplin tesis etmek amacıyla piyasanın yardımını talep etmenin yanında sağlam sermaye standartlarını da kapsayan güçlü bir bankacılık denetim sistemine sahip olmadan, mevduat sigortası ve finansal güvenlik ağının diğer unsurları etkili olamayacak ve bir finansal krizi gidermenin sıkıntı ve maliyetleri de artacaktır. Piyasa disiplinini artıracak mekanizmalar arasında, a) gelişmekte olan ülkelerdeki küçük tasarrufçulara yönelik mevduat sigortasının sınırlandırılması, b) iflâs eden bir bankaya yeniden işlerlik kazandırılmasının ardından, sigortasız mevduat sahiplerini ve büyük kreditörleri zarar telâfisinde sıranın en sonunda değerlendirmek ve c) bir banka iflâs ettiğinde hissedarların haklarını veya sermaye paylarını silmek gibi uygulamalar sayılabilir. Ne var ki, yeni gelişen ekonomilerdeki hükümetler, finansal sistem sorun yaşamaya başladığında piyasa iştirakçilerine büyük boyutlarda destek garantisi vermeye devam ettiği veya uluslararası finans kurumları bu tür destekleri istikrarın sağlanması adına yanlış yönlendirilmiş bir çaba içinde teşvik ettiği sürece, ki Asya Krizi’nde bu bir işe yaramamıştır, bu tür yasal reformlar herhangi bir fayda temin etmeyecektir. Aksine, böyle hareketler, sistemin tümüne etki eden bir istikrar artışı sağlamadan, daha büyük boyutta bir ahlâkî çöküntüyle sonuçlanacaktır. Ödeme güçlüğü çeken finans kurumlarının iflâsına izin verilmesi kısa dönemde istikrar artırıcı bir eylem olarak düşünülse bile, bu davranış, zamanla finansal sistemin istikrarını ve gücünü artıracak orta-uzun dönem piyasa disiplinine ilişkin beklentiyi olumsuz etkilemektedir. Bir mevduat sigorta sistemi tesis etme düşüncesi yeni yeni şekillenmekte olan ülkeler açısından, mevduat sigortasının, ahlâkî çöküntüyü sınırlandıracak mekanizmaların ve güçlü bir bankacılık denetim sisteminin yokluğunda herhangi bir finansal sistemin istikrarını desteklemede oynayabileceği sınırlı role ilişkin olarak yapılan bu tanımlama veya vasıflandırmanın belki bir ölçüde caydırıcı ve fakat muhtemelen de iyi bir şey olduğu iddia edilmektedir. Bu konuda ülkelerin temkini elden bırakmadan ağır hareket etmeleri yerinde bir hareket tarzı olarak değerlendirilmektedir. Ülkeler, gerekli denetim mekanizmaları oluşturmadan, finansal destek ve piyasa disiplini olmadan mevduata sigorta güvencesi verme konusunda fazla aceleci davranırlarsa, o takdirde ileride oluşabilecek finansal krizlere açık çek vermiş olacaklardır. Bu tür bir acelecilik, 71 yalnızca, söz konusu ülke ekonomilerinin zayıflamasına neden olacak; bir sonraki kriz döneminde bir taraftan sorunu şiddetlendirirken, diğer taraftan risk-üstleniciliği ve sistemik sorunları artıracak güçlü bir ahlâkî çöküntü ortamı yaratacaktır. Bu kötü bir habermiş gibi görünebilse de, iflâs etmiş bir mevduat sigorta fonuna veya içi boşalmış bir ulusal hazineye göre özümsenmesi daha kolaydır. 12. TÜRK BANKACILIK SİSTEMİ ve MEVDUAT SİGORTASI Türk bankacılık sistemi, 1980 yılını takiben izlenen iktisat politikalarının ışığında bir hayli yol almış, önemli gelişmeler sağlayarak modern bir çizgi yakalamıştır. Nitekim, 1980-1999 döneminde, GSMH sadece 2.7 kat artarken, toplam banka aktiflerindeki büyüme ise 7.2 kattan fazla olmuştur. Dolayısıyle, kazandığı dinamik yapı sayesinde bankacılık sektörü, söz konusu dönemde Türkiye ekonomisinin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Ne var ki, uzun süreli iktisadî dengesizlikler, özellikle kronik yüksek enflasyon, devasa boyutlara varan kamu kesimi borçlanma gereği (PSBR), kamu kesimine ait hisse senedi ve tahvillerin cazibesini artırmak amacıyla getirilen genel vergi kolaylıkları ve istisnaları, bankacılık sektörünün büyümesini ciddî ölçüde sınırlandırmıştır. Bunun yanı sıra, bu çarpıklıklar yüzde 100 garanti sağlayan mevduat sigortası uygulamasıyla da birleşince, Türk bankacılık sisteminin teşvik edici yapısı bozulmuştur. Türk bankacılık sisteminde mevduat sigortasının yüzde 100 garanti veren bir şekilde uygulamaya konulması 1994 yılında yaşanan şiddetli yurtiçi iktisadî kriz sırasında olmuştur. Bazı yurtiçi ticarî bankaların iflâsının açıklanmasının ardından, söz konusu iflâsların diğer bankalara da bulaşma etkisinden endişe duyan ekonomi yönetimi, mevduat hesaplarına tam güvence veren sigorta uygulamasını bankalardan kaçış ve toplu iflâsları önlemenin bir yolu olarak yürürlüğe koymuştur. Mevduatın tamamını garanti altına alan sigorta uygulamasının bankacılık sisteminin risk üstleniciliği üzerinde ne gibi etkilerde bulunduğu, 90’lı yıllarda Türk bankacılık 72 sektörünün içinde bulunduğu koşulların kısa biçimde gözden geçirilmesiyle daha kolay anlaşılmaktadır: Söz konusu dönemde, sistemde yer alan bankalar, normalin çok üzerinde faiz getirisi sağlayan kısa-vadeli kamu kâğıtlarına büyük ilgi göstermiş ve yatırımlarını ağırlıklı olarak bu alana yönlendirmiştir. Bu yatırımlar, öncelikli olarak, mevduat artışı ve dış borçlanma ile finanse edilmiştir. Dolayısıyle, yüzde 100 garanti veren mevduat sigortası sisteminin yürürlüğe konulması, bankaların risklilik derecesinden bağımsız bir şekilde, mevduat hacminin artmasını teşvik etmiştir. Sistemde faaliyet gösteren malî bünyesi sağlıklı olmayan bazı bankalar, likiditelerini yükseltmek ve yükümlülükleriyle ilgili bir takım sorunlarını aşabilmek ümidiyle, yüksek faizli mevduat toplayarak aşırı-riskli projeleri kredilendirme yoluna gitmiştir. Söz konusu aşırı-risk üstlenme, bankacılık sisteminin geneline ilişkin taahhütlerin yerine getirilememesi riskini artırmıştır. Bankacılık sisteminde güven unsurunun muhafaza edilebilmesi ve sistemik bir krizden kaçınılması amacıyla, 1997 yılından Haziran 2002’ye kadar olan dönemde, sayıları yirmiyi bulan banka, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilmiştir. Bu transferlerin ekonomiye birdirmiş olduğu dolaysız malî yük ise 15 milyar $’ı aşmıştır. Bunun yanında, ortaya çıkan bankacılık krizi yurtiçi finansal piyasalara olan güvenin önemli ölçüde zedelenmesine yol açmış ve ülke ekonomisi, 2000-2001 yıllarında, iktisadî krizin tahrip edici etkileriyle karşı karşıya kalmıştır. Son dönemlerde iktisadî istikrarın sağlanması yönündeki olumlu gelişmelerin yanı sıra, bankacılık sektörünün malî yapısının güçlendirilmesi yönünde de iyileşmeler gözlenmiş ve bir takım gelişmeler kaydedilmiştir. Bankacılık sektörünün 2001 yılından 2004 yılı Mart ayına kadar kaydetmiş olduğu gelişime göz atıldığında; sektörün toplam aktif büyüklüğünün 117,7 milyar $’dan 194,1 milyar $’a, mevduatın da 76,6 milyar $’dan 120,6 milyar $’a yükseldiği dikkat çekmektedir. Kaydedilen olumlu gelişmeler, sektörün sermaye yeterliliği ve kârlılık yapısında da net biçimde izlenmiş; 2000 yılı sonu itibariyle yüzde 9.3 olan sermaye yeterlilik rasyosu, 2004 yılının Mart ayında yüzde 34.6’ya ulaşmıştır. Öte yandan, 2000 ve 2001 yıllarını negatif değerler alarak kapatan sektör kârlılığı ise, 2003 yılı sonunda 4,018 milyon $ olmuştur. Ayrıca, sektörün döviz pozisyon uygulaması da yasal sınırlar içinde bulunmaktadır. 73 Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nca (BDDK) 2001 yılı içinde getirilen düzenleme çerçevesinde, tüm bankalar, karşılaştıkları risklerin takip ve denetimini temin bakımından iç denetim ve risk yönetim sistemleri kurmuş; BDDK da yerinden denetim ve uzaktan gözetim faaliyetlerinde risk odaklı denetim yaklaşımını benimsemiştir. Diğer taraftan, Bankalar Kanunu’nun Avrupa Birliği ve uluslararası ilke ve standartlarla uyumlu hale getirilmesi, sistematik bir yapıya kavuşturulması ve günün değişen ihtiyaçlarına cevap verebilmesi amacıyla hazırlanan yeni kanun tasarısı taslağında son aşamaya gelinmiştir. Türk Bankacılık Sisteminde yürürlükte bulunan tam mevduat güvencesinden sınırlı mevduat güvencesine geçilebilmesi, her şeyden önce, • makroiktisadî politikaların güçlendirilmesi, • iktisadî ve malî istikrarın tesis edilebilmiş olması, • bankacılık sektörünün malî yapısının güçlendirilmesi, • sektör üzerinde etkin denetimin sağlanması ve • düzenleme ve gözetim faaliyetini yürütecek bir kurumsal yapının oluşturulması konularıyla yakından ilgili bir tercih olduğundan, yukarıda kısaca bahsedilen, ekonomide ve malî sektörde yaşanan olumlu gelişmeler ışığında, Temmuz 2004 döneminden itibaren tam mevduat güvencesinden sınırlı mevduat güvencesine geçileceği hususu, BDDK’nun 28.05.2004 tarihli basın açıklamasıyla tüm kamu oyuna duyurulmuş bulunmaktadır. 12.1. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, 4389 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Bankalardaki tasarruf mevduatının sigorta edilmesi ile anılan Kanunun 14’üncü maddesi hükümlerine göre hisseleri ve/veya yönetim ve denetimi kendisine intikal eden bankaların malî bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve üçüncü kişilere devri ve anılan Kanun ile kendisine verilen diğer 74 işleri de yapmakla görevli ve yetkili olmak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz olarak kurulmuştur. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, 4389 sayılı Kanunun 15’inci maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Kararıyla yürürlüğe giren 25.12.2001 tarih ve 24621 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Yönetmeliği” dahilinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından idare ve temsil olunmaktadır. Söz konusu Yönetmelik Ek 1’de yer almaktadır. 13. GENEL DEĞERLENDİRME Bankaların çok büyük iktisadî öneme sahip kurumlar olarak değerlendirilmesinin temel nedeni, sayıları bir hayli fazla olan mevduat sahipleriyle borç para talep eden kesim arasında finansal aracılar (financial intermediaries) olarak kritik rol oynamakta oluşudur. Bu şekilde bankalar, son derece cazip araçlar yardımıyla tasarrufu teşvik ederken, sunmuş oldukları farklı hesaplar ve geniş şube ağı vasıtasıyla da fon toplamakta ve bu fonları verimli alanlara kanalize etmektedir. Günümüzün rekabetçi piyasalar sisteminde, bankalar da, sistemin finansal krizde olup olmamasından bağımsız biçimde, iş dünyasının doğası gereği pek çok potansiyel risk tehlikesine maruz kalabilmektedir: Çoğu zaman, sermayelerinden daha ziyade mevduata bağımlı olmaları, ekonominin farklı sektörleriyle ilgili olarak şüpheli hale düşmüş alacaklarının bulunması, yükümlülüklerine göre likiditesi düşük ve fakat vadesi daha uzun olan varlıklara sahip olmaları ve uluslararası işlemlere girişen bankalar açısından, farklı yabancı paralar cinsinden belirlenen varlıklar ve yükümlülükler. Banka muhtemel bir iflâs durumuyla karşılaştığında, bankanın sahipleri ve yöneticileri, sorumluluk almaktan kaçınmayı ümit ediyorlarsa, daha büyük bir risk alabilmektedirler. Bunun sonucunda, çoğu kez kontrol altına alınabilecek olan küçük bir problem, daha büyük boyut kazanabilmekte ve er ya da geç, bankacılık sistemi krize sürüklenebilmektedir. Ayrıca, bankalar arasında olduğu kadar, bankalar 75 ve müşterileri arasında da, tipik biçimde, karmaşık ilişkiler ve karşılıklı bağımlılıklar gelişmekte ve başlangıçta kısmî olma özelliğine sahip problemler, tüm bankacılık sistemine ve oradan da genel ekonomiye yayılabilmektedir. Kuşkusuz, küreselleşen iktisadî ortamda, büyük-ölçekli bankacılık krizlerinin maliyeti ve yıkıcılığı da o denli büyük olmakta ve tüm gelişmiş veya gelişmekte olan piyasaları derinlemesine etkileyebilmektedir. Son yirmi yıl zarfında tüm piyasaları değişik boyutlarda etkileyen finansal krizler ve istikrarsızlık, politikacıların, finansal sistemi güçlü bir şekilde işleten veya muhafaza eden bankaları, onların müşterilerini ve deneticilerini motive eden müşevviklere sahip kurumları ödüllendirmelerine neden olmuştur. Finansal istikrar arayışında olan çok sayıda ülke, bankacılık sistemlerini korumak için Mevduat Sigortası Sistemleri (Deposit Insurance Systems-DIS) benimsemiştir. Etkili bankacılık denetimi ve modern bir yasal düzenleme ve sorumluluk altyapısının desteklediği, kusursuzca dizayn edilmiş bir mevduat sigortası sistemi, finansal bütünlüğü ve istikrarı teşvik edici işlev görmektedir. Bunun aksi durumunda ise, son derece olumsuz sonuçların ortaya çıkabileceği bir istikrarsızlık ortamının kapıda beklemekte olduğunu söylemek, kehanet olmaktan çıkmıştır. Ampirik araştırmalar, pek çok ülkede resmî makamların açık veya belirgin mevduat sigortasını titizlikle takip etmesi gereğinin altını önemle çizmektedir. Kurumsal açıdan zafiyeti bulunan finansal ortamlarda, müstakbel banka krizlerinin gerçekleşme ihtimalini ve krizin derinliğini azaltmayacak mahiyette mevduat sigortası düzeni kurmak son derece güç olmaktadır. Hükümet yetkilileri, mevduat sigortasının güçlü bir finansal sistem yaratılmasına yardımcı olacağına inansalar da, mevduat sigortası bu işlevi ancak anlaşma çevresinin güvenilir zarar kontrol kurumlarına sahip olduğu bir ekonomide yerine getirebilecektir. Mevduata açık bir şekilde güvence veren sigorta sistemini benimsemiş ve fakat kurumları yeterince gelişememiş ülkeler, eğer başarabilirlerse, finansal gelişmeyi sadece çok kısa dönem için sağlayabilirler. Daha uzun dönemde ise, piyasa disiplininin, bankaların borçlarını ödeme gücünü azaltacak, reel iktisadî sermayeyi aşındıracak, finansal kırılganlığı yükseltecek ve finansal gelişmeye engel olacak şekilde zafiyete uğrayacağı kuvvetle muhtemeldir. Bu politika 76 önerisi, son zamanlarda açık mevduat sigortası sistemini benimseyen pek çok ülkenin yetersiz ve zayıf bir anlaşma veya kontrat ortamına sahip olduğu bilindiğinden, tedirginlik yaratmaktadır. Belirgin mevduat sigortası sistemini tesis etmiş ya da bu sistemi benimseme sürecinde olan ülkeler açısından, farklı ülkeleri kapsayan ampirik araştırmalar, program biçimlendirmesine ilişkin son derece faydalı bilgiler ve yaşanan deneyimlerden elde edilen dersler sunmaktadır. Son derece elverişli koşullar altında dahi, mevduat sigortası, bankaların maruz kaldığı özel piyasa disiplininin derecesini hafifletmek suretiyle finansal kırılganlık üzerinde etkili olabilmektedir. Dolayısıyle, söz konusu etkileri hem kontrol hem de telâfi etmek için, sigorta planlamasının belirli özellikleri içeriyor olmasına özen gösterilmelidir. Mevduat sigortasının projelendirilmesinde veya dizaynında atılacak ilk adım, büyük mevduat sahiplerinin, ikinci dereceden alacaklıların ve diğer bankaların fonlarının gerçekten ve kaçınılamaz şekilde riskte olduğunu anlamalarını temin için, uygulanabilir bir sigorta kapsam limiti tesis etmektir. Riske maruz kalma, bankaların risk-üstlenmeye dönük davranışlarını, bunların hükümet marifetiyle düzenlenmelerini izlemek ve kontrol etmek için önemli bir teşvik öğesi konumundadır. Bankalar-arası mevduatları (interbank deposits) özellikle sigorta kapsamı dışında bırakmak, yerinde bir davranış olarak değerlendirilmektedir. Zira, sigorta kapsamının bu tür mevduatları da içerecek şekilde genişletilmesi, bankaları, bir başka bankayı izlememe yönünde teşvik edebilmektedir. İhtiyatlı davranmasını sağlamak amacıyla özel sektöre güçlü teşvikler sağlamak, özel kesim tarafından yürütülen izleme veya denetimin, resmî gözetimin zafiyetlerini ortadan kaldırmasının mutlaka gerekli olduğu zayıf anlaşma çevrelerinde kritik önem taşımaktadır. İkincil dereceden borç ve genişletilmiş hissedar yükümlülüğü gibi ortaklaşa sigorta ve bununla ilgili özel zarar-paylaşım anlaşmaları, bu tür teşvikleri daha etkili hale getirmektedir. Finansal kurumların mevduat sigortası sistemine üyeliğini zorunlu hale getirmek sigorta havuzunun hacmini genişletmekte ve düşük-riskli kurumların sistem dışında bırakılmasını önlemektedir. Bu tür bir uygulama da, yükümlülüklerini düzenli olarak 77 yerine getiren ve iyi yönetilen bankaları, resmî görevlilerin kontrolsüz giden bankaları denetlemesine ve gözetim altında tutmasına yardım edici yönde teşvik etmektedir. Özellikle anlaşma ortamının zayıf olduğu durumlarda, sigorta yapan kurumlar için, özel sektöre mensup tarafların zarar kontrolünde görevlendirilmesi hayatî önem taşımaktadır. Bu prensip, mevduat sigortasını yönetenlerin kimliğine kadar dahi genişlemektedir. Ampirik kanıtlar, kendi gündelik yönetimlerine özel sektörü dahil eden mevduat sigortası planlarının, ahlâkî çöküntü problemini ve finansal kırılganlığı daha etkili biçimde kontrol edebildiğini göstermektedir. Bu, hem özel sektörün hem de kamunun içinde bulunduğu, katlamalı bir yönetim planına işaret etmektedir. Tasarlanan mevduat sigortasının ortaya koyacağı sonuçların seyrinden sorumlu iki sektöre sahip olmak, yönetimin performansını artırıcı mahiyette kontrol ve denge mekanizmaları sunmaktadır. Diğer taraftan, değişik ülkelerde yaşanan deneyimlerin de ortaya koyduğu gibi, mevduat sigortası sistemi kurmakta olan ülkelerin, gözle görülür şekilde ve küçük boyutlu likit rezervlere sahip olması, büyük boyutlu rezerv tutulmasına göre daha avantajlı olmaktadır. Zira, kurumsal yapısı zayıf çevrelerde, geniş hacimli fonların mevduat sahiplerini ve diğer tarafları münferit banka iflâslarının artışı karşısında kayıtsız kalmaya teşvik etmek suretiyle, ahlâkî çöküntü sorununu şiddetlendirdiğine dair yaygın bir kanaat mevcuttur. Neticede, ön-fonlamanın (prefunding) düzeyi ne olursa olsun, malî açıdan zayıf ve taahhütlerini yerine getirme sıkıntısı çeken bankaların veya finans kurumlarının, iflâsları açıklanmadan önce bu rezervleri üzerlerine çekme başarısı göstermeleri sonucu ortaya çıkan kaydedilmemiş zararları karşılamak, çoğu kez mümkün olmamaktadır. Küçük boyutlu rezerv havuzunun tehlikesi, likit kaynak yokluğunun, yetkilileri, ödeme güçlüğü çeken kurumlara tam vaktinde müdahale etmekten alıkoyabilmesi ihtimalidir. Fakat, likidite başka yollarla da temin edilebilmektedir. Fonlanmamış bir mevduat sigorta şirketinin likiditesi, alternatif yollarla, a) hazineden herhangi bir kısıtlamaya bağlı olmayan kredi biçiminde, b) güvenilir dış sigortacılarca tanzim edilmiş reasürans anlaşmasıyla ve c) müşteri tabanından toplayacağı meblağı aktaracak bir otorite vasıtası ile elde edilebilmektedir. 78 Önemli boyutlarda rezerve sahip olunsun ya da olunmasın, nihaî aşamada banka zararlarını telâfi edecek fonların, esas itibariyle, varlığını sürdüren bankalardan temin edileceğinin açık bir biçimde ortaya konması gerekmektedir. Vergi ödeyen kesimin desteği, sadece ve sadece, gerçekliği ispat edilebilir türden bir özel sistemik kriz durumunda beklenmelidir. Sigorta zararlarını rutin olarak vergi ödeyen kesime yüklemeyen bir bankacılık sektörüne duyulan güven, malî bünyesi sağlıklı bankaları, kalitesi yüksek düzene ve diğer bankaları gözetim altında tutmaya teşvik edecektir. Tam tersine, âcil durum fonlamasının hükümet gelirlerinden gerçekleştirileceğine yönelik bir beklenti olduğu sürece, piyasa disiplininden taviz verilecek ve finansal kırılganlık artacaktır. Her şeyden önce, herhangi bir mevduat sigorta sistemi kurulması planlanırken, politikacılar, ahlâkî çöküntü (moral hazard) sorununu mutlaka hesaba katmak zorundadır. Esas itibariyle ahlâkî çöküntü, bankaları, sigortanın olmadığı durumlarda girişebilecekleri daha riskli hareketlere yönlendiren müşevvikleri (incentives) ima etmektedir. Ahlâkî çöküntü, iflâsın eşiğinde olan kurumlar açısından özellikle şiddetli olabilmektedir. Dahası, sigortalı olmaları nedeniyle, mevduat sahipleri bankalarının malî bakımdan sağlıklı olup olmadığını denetleme ve bu konuda daha hassas ve seçici davranma hususunda motive olamamaktadırlar. Bununla beraber, politikacıların, mevduat sigortasının yararlarını inkâr etmeksizin, ahlâkî çöküntüyü sınırlandırmada kullanabilecekleri bir dizi tedbirin varlığı da gözden uzak tutulmamalıdır. Söz konusu tedbirler arasında, nispeten düşük kapsamlı bir sigorta uygulamak; üye bankalardan risk profillerine dayalı prim tahsilinde bulunmak; değişik ortak sigorta (coinsurance) biçimleri uygulamak; mevduat sahiplerinin tercihlerinden hareketle, alacakları kıdem sırasına koymak; banka iflâs ettiğinde sigortasız mevduatlara, diğer kreditörlere ve banka hissedarlarına zarar tahakkuk ettirmek; başarılı kurumsal yönetime destek olmak amacıyla, bankaların yöneticileri ve çalışanları üzerinde kişisel sorumluluk teşviklerini devreye sokmak; sigorta kapsamında bulunan bankalardan, genel kabul görmüş muhasebe uygulamalarını takip etmelerini ve ellerinde yeterli düzeyde sermaye ve sigorta edilmemiş yükümlülük bulundurmalarını talep etmek; şeffaflık ve finansal bilgilerin daha fazla 79 açık olması hususlarını teşvik etmek; ve güçlü bir düzenleme ve denetim sistemi tesis etmek suretiyle, mevduat sigortacılarının maliyetini minimize etmek ön plana çıkmaktadır. Ahlâkî çöküntü problemini denetim altına almayı amaçlayan tedbirlerle bir araya geldiğinde, mevduat sigortası, bir yandan yeterli seviyede disiplini muhafaza etmekte, diğer yandan da finansal istikrara önemli katkı sağlamaktadır. Bu nedenle, siyasetçiler, ülkelerinin tarihi, kültürü, yasal rejimi, siyasî atmosferi, kurumsal anlaşmaları ve mevcut iktisadî ve finansal koşulları verildiğinde, kendi amaçları bağlamında ahlâkî çöküntü ve piyasa disiplini arasındaki en uygun değiş-tokuşu (trade-off) göz önünde bulundurmalıdır. Sınırlı kapsama alanına sahip, etkili ve güvenilir bir mevduat sigorta sisteminin kendisinden beklenen amaçlara uygun biçimde işleyebilmesi için, her şeyden önce, • güçlü bir yasal rejimin varlığı, • emniyetli ve sağlam bir bankacılık sistemini muhafaza etmeyi amaçlayan, istikrarlı bir makroiktisadî ortam ve politikalar, • uygun düzenleme ve etkili denetimin şekillendirdiği bir finansal sistem, • kabul görmüş muhasebe, denetim ve düzenleyici standartlara uyum, ve • etkili bir şeffaflık rejimi koşullarının öncelikle yerine getirilmesi gerekmektedir. İdeal bir durum ele alındığında, mevduat sigortası tesis edilmeden önce, yukarıda belirtilen şartların sağlanmış olması beklenir. Ne var ki, bu, çoğu kez uygulanabilir olmaktan uzak görünmektedir. Bu suretle, bir mevduat sigortası sisteminin başarılı bir şekilde ne zaman ve nasıl devreye sokulacağının üzerinde dikkat ve titizlikle durulması gerekmektedir. Diğer taraftan, etkili bir mevduat sigorta sisteminin çözüm sağlayıcı vasıfları ise şu şekilde sıralanmaktadır. 80 • Mevduat sigortasının üzerine tesis edileceği çerçeve, sigortanın kapsam ve sınırlarını da içerecek şekilde, kendisinden umulan faydaları açıklıkla ortaya koymalıdır. • Mevduat sigorta sisteminde, “zorunlu banka iştiraki” (mandatory bank participation) yer almalıdır. • Mevduat sigortacısı, düzenleyici ve denetleyici kurumlar ve merkez bankasından oluşan “ajanlar” için, açık emirler, tanımlanmış roller ve sorumluluklar bulunmalıdır. Yapılan anlaşmalar, söz konusu ajanlar arasında bir sorumluluk rejimini ve yakın işbirliği ve serbest bilgi akışını da içermelidir. • Mevduat sigortacısı, mevduat sahiplerine karşı olan yükümlülüklerini hızlı bir şekilde yerine getirebilmek için, iyi-tanımlanmış bir fonlama mekanizmasına sahip olmalıdır. • Halk, tedricî olarak güven kazanması için, mevduat sigorta sisteminin anahtar vasıflarıyla ilgili olarak bilgilendirilmelidir. Mevduat sigortası uygulamasında karşılaşılan bir diğer önemli husus ise, sigorta kapsamının genişliği ve limitidir. Mevduat sigortasının kapsamının hangi boyutlara taşınacağı, her şeyden önce, uygulandığı ülkenin finansal istikrarın temin edilmesi hedefi ve disiplini sağlamak için mevduat sahiplerine yönelik olarak devreye sokulan teşvikler arasında denge sağlama istekliliğine ve becerisine sıkı sıkıya bağlıdır. Ne tür mevduatın kapsam altına alınacağına ve hangi derecede limit konulacağına dair karar verilmesi, mevduat sahiplerinin disipline edilmesi ile finansal istikrar arasında bir değiş-tokuşu içermektedir. Gereğinden fazla düşük tutulan limitlerin, finansal kriz halinde bankalardan kaçış eğilimini yatıştırma konusunda başarılı olmaları zayıf bir ihtimal olarak görülmektedir. Ne var ki, çok yüksek seviyede tesis edilen limitler, mevduat sahiplerinin bankaların risk-üstleniciliğini kontrol etmek için harcadıkları çabaları disiplin altına almayı zorlaştırmaktadır. Etkili bir mevduat sigorta sisteminin uygulamasında, genel kabul görmüş standartların benimsenmesi kritik önem taşıyor olsa da, bu standartlar, tek başına finansal sistemin istikrarını güvence altına almak için yeterli olmamaktadır. Mevduat sigortasının, 81 gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, pek çok ülkede varolan finansal güvenlik ağının unsurlarından yalnızca bir tanesini oluşturduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Türk bankacılık sisteminde mevduat sigortasının yüzde 100 garanti veren bir şekilde uygulamaya konulması, 1994 yılında yaşanan şiddetli yurtiçi iktisadî kriz sırasında kaçınılmaz olmuştur. Söz konusu dönem, sistemde yer alan bankaların, normalin çok üzerinde faiz getirisi sağlayan kısa-vadeli kamu kâğıtlarına ilgi göstermesi ve yatırımlarını ağırlıklı olarak bu alana yönlendirmesi gibi uygulamalara tanıklık etmiştir. Söz konusu yatırımlar, öncelikli olarak, mevduat artışı ve dış borçlanma ile finanse edilmiştir. Dolayısıyle, yüzde 100 garanti veren mevduat sigortası sisteminin yürürlüğe konulması, bankaların risklilik derecesinden bağımsız bir şekilde, mevduat hacminin artmasını teşvik etmiştir. Ne var ki, tam mevduat güvencesi, sınırlı bir süre için uygulandığı takdirde iktisadî anlam taşıyan ve şartlar oluştuğunda da son verilmesi gereken bir politika seçeneği olarak kabul piyasalarda edilmektedir. istikrarın Makroiktisadî temini, bankacılık politikaların sisteminin güçlendirilmesi, güçlü bir malî finansal bünyeye kavuşturulması ve sektör üzerinde etkili bir denetim-gözetim-düzenleme faaliyetlerini yerine getirecek kurumsal yapının oluşturulması, söz konusu şartların oluştuğunun en güvenilir kıstasları olarak değerlendirilmektedir. Nitekim, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu-BDDK 28.05.2004 tarihinde yapmış olduğu basın açıklamasında; “Temmuz 2004 döneminde uygulaması başlayacak sınırlı mevduat garantisine göre, her müşterinin her bir bankada açacağı 50 milyar TL’na kadar TL ve döviz cinsinden tasarruf mevduatı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun güvencesi altında olacaktır... Türkiye’de ve Dünya örneklerinde mevduata tam garanti uygulamasına finans sektöründe sistemik bir krizi önlemek veya biran önce sonlandırmak ve oluşabilecek maliyetleri en aza indirmek amacıyla başvurulduğu bilinmektedir... Tam mevduat güvencesinin bir ülkede uzun süre uygulanması ve bu politikanın geçici nitelikten uzaklaşarak kalıcı bir hal alması, piyasa disiplinini zayıflatarak ekonomi üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Bu durum ülkemiz kaynaklarının verimli yatırım ve faaliyet alanlarına kanalize edilmesini önlemekte, tasarruflarımızın ülke kalkınmasına yapacağı katkıyı sınırlandırmaktadır. 82 ...Temmuz 2004 döneminde tam mevduat güvencesinden sınırlı mevduat güvencesine geçiş ekonomide ve malî sektörde sağlanan olumlu değişikliklerin bir sonucu olup Türk bankacılık sektörünün gelişmesinde yeni bir aşama olacaktır” ifadelerine yer vererek, gerekli şartların oluştuğu kanaatinden hareketle, tam mevduat güvencesinden sınırlı mevduat güvencesi uygulamasına geçileceğini tüm kamuoyuna ilan etmiş bulunmaktadır. Sağlam temeller üzerine oturtulmuş bir mevduat sigorta sitemi, bankalardan kaçış eğilimini ve bu tür kaçış eğilimine eşlik eden temel bankacılık faaliyetlerinin yıkıcı etkilerini önemli ölçüde azaltarak, bu hedefleri gerçekleştirebilme imkânına sahip olacaktır. Dahası, mevduat sigortası, ödemeler sisteminin ve kredi mekanizmalarının düzgün bir biçimde işlemesine yardımcı olacağı gibi, sorunlu bankaların ortaya çıkışını da kolaylaştıracaktır. Ne var ki, bir ülkede uygulanmakta olan mevduat sigorta sisteminin oynayacağı spesifik rol, ulaşılmasına çalışılan kamu-yararı gözeten amaçlara sıkı sıkıya bağlı bulunmaktadır. Dizaynına bağlı olarak, mevduat sigortasının ne her zaman için iyi, ne de her zaman için kötü olduğunu iddia etmenin doğru bir yaklaşım olmadığı tüm ilgili çevrelerin üzerinde fikir birliğine vardığı bir husus olmakla birlikte, finansal sistemin istikrarını sağlamak, düzenli bir ödemeler sisteminin oluşumuna katkıda bulunmak, küçük mevduat sahiplerinin menfaatlerini korumak ve piyasa disiplinini güçlendirmek gibi olumlu etkileri dikkate alındığında, bir mevduat sigortası sisteminin kurulması, her an kapıyı çalabilecek finansal krizlerin tehdidi altında bulunan ekonomilerde kolay kolay gözardı edilemeyecek, sağduyulu bir yaklaşım olarak görülmelidir. 83 EK:1 TMSF YÖNETMELİĞİ Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulundan: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Yönetmeliği (Resmi Gazete'nin 18 Mart 2004 tarih ve 25406 sayılı nüshasında yayımlanmıştır) BİRİNCİ KISIM Genel Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak ve Tanımlar Amaç ve Kapsam Madde 1- Bu Yönetmeliğin amacı, 4389 sayılı Bankalar Kanunu uyarınca tasarruf mevduatının sigorta edilmesi, temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi ve/veya hisseleri kendisine intikal eden bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve üçüncü kişilere devri ve anılan Kanun ile kendisine verilen diğer işleri de yapmakla görevli ve yetkili kılınan, kamu tüzel kişiliğini haiz Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun idare ve temsili ile fon mevcudunun kullanılışı ve Fona verilen yetkilerin kullanılmasına ilişkin usul ve esasları, Fonun, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulamasında anılan Kanunun Maliye Bakanlığı tahsil dairesi ve diğer makam, merci ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanmasına ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir. Hukuki Dayanak Madde 2- Bu Yönetmelik, 18/6/1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 12/12/2003 tarihli ve 5020 sayılı Kanun ile değişik 15 inci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarına dayanılarak hazırlanmıştır. Tanımlar Madde 3- Bu Yönetmelikte geçen kavramlardan Kurul ve Başkan tanımları hariç olanlar; 4389 sayılı Bankalar Kanununun 2 nci maddesinde yer alan anlamları ile kullanılmıştır. Ayrıca, Yönetmelikte geçen; Kanun: 4389 sayılı Bankalar Kanununu, Fon: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu, Kuruluş: 4389 sayılı Kanun kapsamındaki banka ve diğer kuruluşları, Kurul: Fon Kurulunu, Alacaklı Amme İdaresi: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu, Tahsil Dairesi: 4389 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin (3) numaralı fıkrası ve (7) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu tatbik etmekle görevli birimlerini ve bu birimlerde daimi ve geçici olarak görevlendirilen her türlü personel ile avukatlık sözleşmesi ile Fon adına vekaletname verilen kişileri, Başkan: Fon Kurulu Başkanını, 6183 sayılı Kanun: 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu, 2004 sayılı Kanun: 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununu ifade eder. İKİNCİ KISIM Fonun İdare ve Temsili Fonun İdare ve Temsili Madde 4- Fonun karar organı Kuruldur. Fon, Başkan tarafından idare ve temsil olunur. BİRİNCİ BÖLÜM Fon Kurulu Kuruluş ve Hukuki Yapısı Madde 5- Fon; Kanun ve ilgili diğer mevzuatla öngörülen görevleri yerine getirmek üzere kurulan bir kamu tüzel kişisidir. Kurul Başkanı, Fonun da başkanıdır. Kurul Başkanı, Kurulca alınan kararların ve mevzuatla verilen görevlerin yürütülmesini sağlamak için her türlü önlemi almakla ve Fonun görev alanına giren konularda diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliğini sağlamakla görevlidir. Başkan, Fonun bütün birimlerinin faaliyetlerini, işlemlerini ve hesaplarını denetlemek, değerlendirmek ve gerektiğinde Fon faaliyetleri ile ilgili olarak kamuoyunu bilgilendirmekle görevli ve yetkilidir. Başkanın görevde bulunmadığı izin, hastalık, seyahat ve diğer hallerde; kanun, kararname ve yönetmelikler çerçevesinde Başkana verilmiş olan görev ve yetkiler, İkinci Başkan tarafından kullanılır. Kurul, Başkan veya bulunmadığı hallerde İkinci Başkanın başkanlığında en az beş üyenin hazır bulunması ile toplanır. Kurul kararları en az dört üyenin aynı yöndeki oyuyla alınır. Görev ve Yetkiler Madde 6- Kurul Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri çerçevesinde kendisine verilen yetkileri kullanır. 84 Fonun faaliyetleri için gereksinim duyulacak personel istihdamına, araç, gereç, malzeme ile gayrimenkullerin satın alınması ve elden çıkarılması ile bunların kiralanmasına ve her türlü hizmet alımına Kurul yetkilidir. Fon Başkan Yardımcıları Madde 7- Fon işlemlerini yürütmede Başkana yardımcı olmak üzere Kurul tarafından üç Fon Başkan Yardımcısı atanabilir. Fon başkan yardımcılarının sorumlu olacakları daire başkanlıkları, Kurul tarafından belirlenir. Başkan yardımcıları, Başkanın emrinde ve onun yardımcısı olup, Fonhizmetlerini, Başkan adına ve Başkanın direktif ve emirleri yönünde, Fonun amaç ve politikaları ile mevzuata uygun bir şekilde düzenler ve yürütür. Görev kapsamındaki hizmet birimlerine gereken talimatları verir ve bunların uygulanmasını takip ve temin eder. İKİNCİ BÖLÜM Fonun Görev ve Yetkileri Fonun Görev ve Yetkileri Madde 8- Fonun görev ve yetkileri aşağıda belirtilmiştir. a) İlgili mevzuat çerçevesinde bankalardaki tasarruf mevduatını sigorta etmek, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan sağlanan verilerle sigorta kapsamındaki mevduatı izlemek, fon mevcudunu yönetmek ve değerlendirmek, b) Fonun menfaatlerini koruyucu anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak, ayrıca Fona ilişkin her türlü uyuşmazlığın adli ve idari merciler ile icra dairelerinde takibi, savunulması ve çözümlenmesi amacıyla gerekli işlemleri yapmak, c) Bankacılık işlemleri yapma ve/veya mevduat kabul etme izni kaldırılan bankaların; yönetim ve denetimini üstlenmek, mevduat sahiplerine sigorta kapsamında bulunan mevduatı doğrudan veya ilan edeceği bir banka aracılığı ile ödemek ve mevduat sahipleri yerine bankanın iflasını istemek, iflas kararı alınması halinde iflas masasına imtiyazlı alacaklı sıfatı ile iştirak etmek, Kanunun uygulaması ile sınırlı olmak üzere 2004 sayılı Kanunda yazılı iflas dairesi ve alacaklılar toplantısı ile iflas idaresi görev ve yetkilerine de sahip olarak bankayı Kanun hükümleri çerçevesinde tasfiye etmek, d) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması, mevcut veya yeni kurulacak bir banka ile birleştirilmesi, devri veya satışı veya gerektiğinde varlıklarının, banka kayıtlarına göre gerçek bir muameleye dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borç ve taahhütlerinin devralınarak satışı, tasfiyesi ve benzeri çalışmaları yapmak, e) Temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona devredilen bankanın sigorta kapsamında bulunan mevduat tutarını aşmamak ve hisselerinin tamamına sahip olmak kaydıyla, sermayesine tekabül eden zararlarının devralınması için gerekli işlemleri yapmak, f) Temettü hariç ortaklık hakları ile yönetimi ve denetimi kendisine devredilen veya hisseleri kendisine intikal eden bankaların bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırılmasını Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulundan talep etmek, g) Bir banka hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve/veya (4) numaralı fıkralarının uygulanmasına neden olan işlemlerde sorumluluğu bulunan banka yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurları ile banka ortakları hakkında alınacak kararlara ilişkin gerekli çalışmaları yapmak, h) Kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına neden olan banka yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlar hakkında alınacak kararlara ilişkin gerekli çalışmaları yapmak, ı) Olağanüstü hallerde Hazine Müsteşarlığından izin almak kaydıyla borçlanmak, j) Olağanüstü hallerde Fon kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından avans almak, k) Fon mevcudunun ihtiyacı karşılayamaması durumunda bankalardan ileride doğacak prim yükümlülüklerine mahsuben bir önceki yılda ödedikleri sigorta primi toplamına kadar avans almak, l) Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ile Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak, m) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacaklar ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ve Kanunun 15 inci madddesinin (7) 85 numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınanlar dahil her türlü alacakları ile ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edebileceği gibi, takibi devam ettirmekten ve/veya davanın takibinden sarfınazar ederek devraldığı alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsiline de karar vermek, n) 6183 sayılı Kanun uyarınca takibine karar verdiği alacaklarına ilişkin her türlü teminatın paraya çevrilmesinde de dilerse anılan Kanun hükümlerini uygulamak, o) Kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince aynı maddenin (4) numaralı fıkrasında belirtilen şekilde kullanılan kaynaklar veya uğranılan zarar, verilen süre içinde iade ve tazmin edilmediği takdirde, bu tür alacaklar hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak, p) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bankalardan devralacağı alacakların takibine alacağın devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden başlamak, r) 6183 sayılı Kanun uygulamasında anılan Kanunun Maliye Bakanlığına, tahsil dairesine ve diğer makam, mercii ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanmak, s) Devraldığı ve dava veya icra takibine konu etmekle görevli ve yetkili olduğu alacakları da dahil olmak üzere Kanunda yazılı her türlü alacakları ile ilgili olarak iskonto da dahil her türlü tasarrufta bulunmak, sulh olmak, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın devralmak ve alacağın yeniden itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere borçlularla anlaşma yapmak ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında Kanunun 14 ve 17 nci maddeleri uyarınca Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri uygulamak veya uygulamamak, dava açmak veya açmamak veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince durdurulmasını mahkemeden istemek, t) Fona borçlu olanların iflası halinde 2004 sayılı Kanunun 221 inci maddesindeki iflas bürosuna Fon temsilcisinin katılımını sağlamak, anılan Kanunun 223 üncü maddesine göre iflas idaresinin üyelerinden biri veya ikisini, göstereceği iki kat aday arasından icra tetkik mercii tarafından seçilmesini talep etmek, u) Fona borçlu olanlar ile tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22. maddesine istinaden yurt dışına çıkış yasağı koydurmak, v) 1- Bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların, banka kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde doğrudan veya dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıkları veya bankayı bu suretle zarara uğrattıkları hali dahil Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülmesi durumunda; a) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimine sahip olduğu iştiraklerinin, b) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine ait olan bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran tüzel kişi ortaklarının, c) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine ait olan bir bankanın gerçek ve tüzel kişi ortaklarının yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulundurdukları şirketlerin, temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimini devralmaya ve şirket anasözleşmesinde belirlenen yönetim, müdürler veya denetim kurulu üyelerinin sayıları ile bağlı kalmaksızın ve imtiyazlı hisselere dayanılarak atanılıp atanmadıklarına bakılmaksızın görevden almak ve/veya üye sayısını artırmak ve/veya eksiltmek suretiyle bu kurullara üye atamaya, 2- a) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevliler aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını doğrudan veya üçüncü kişilere rehnetmek, teminat göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek, karşılığında kredi temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurt içi veya yurt dışı banka ve mali kuruluşlar nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları teminat göstermek ve sair şekillerde kullanmak suretiyle veya başkaca dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, mal, her türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan Fon alacakları hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamaya, b) Bu bendin (2a) altbendinde belirtilen para, mal, her türlü hak ve alacaklara ihtiyati haciz koymaya, muhafaza altına almaya ve bunlardan değeri Fon tarafından belirlenemeyenleri 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 72 nci maddesine göre kurulan takdir komisyonlarının Fon tarafından belirlenecek kurum ve kuruluşlarca hazırlanacak raporları da dikkate alarak tespit edeceği değer üzerinden, alacağına ve/veya bu bankaların Fon tarafından devralınan zararlarına mahsuben devralmaya, c) Bu bendin (2a) altbendinde belirtilen bu alacaklara zararın ve/veya alacağın doğmasına sebebiyet veren haksız işlemin yapıldığı tarihten itibaren 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen oranda gecikme zammı uygulamaya, 86 d) Alacağına ve/veya bankaların Fon tarafından devralınan zararlarına mahsuben devralınmasına karar verilen menkul ve gayrimenkul mallar ile hakları mahkeme kararına gerek olmaksızın Fon adına ilgili sicile tescil ettirmeye, 3- Yapılan işlemlerden tescile tabi olanları tescil ve gerektiğinde ilan ettirmeye yetkilidir. Fon, bu bentte kendisine tanınan yetkileri herhangi bir sözleşme yapmaya ve başkaca bir işleme gerek olmaksızın Kurulun karar almasıyla kullanmaya yetkili olup, Fon bu yetkilerini, banka hisselerinin kısmen veya tamamen üçüncü kişilere satış, devir veya intikalinden sonra da kullanabilir. y) Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden, Kanunun 15 inci maddesi kapsamına giren işlemlerle sınırlı olmak üzere, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, özel kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa her türlü bilgiyi uygun süre ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya münferit olarak almak, defter ve belgeleri istemek, z) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona ait olan bir bankanın hisselerinin üçüncü kişilere devir ve intikali halinde banka tarafından, bankanın eski ortakları, yöneticileri ve denetçileri hakkında açılmış olan dava ve takipleri kanuni halef sıfatıyle kaldığı yerden devam ettirmek, aa) Hisseleri Fona intikal eden bankaların uygun görülecek iştiraklerini devralmak ve Kanunun 15 inci maddesi çerçevesinde yürütülen faaliyetleri sonucunda Fona intikal eden varlıklarla ilgili her türlü işlemi yürütmek, ab) Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve/veya (4) numaralı fıkralarının uygulanması sonucunda hisseleri Fona intikal eden bankaların; mali sistemde güven ve istikrarın sürdürülmesini temin etmek amacıyla, Kurulca gerekli görülen hallerle sınırlı olmak üzere, mali bünyelerinin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılmasını sağlamak için; 1- Sermayelerinin artırılması; 2- Merkez Bankasının görüşünü almak suretiyle kanuni karşılık yükümlülüklerinin cezai faizlerinin de kaldırılması suretiyle ertelenmesi veya düşürülmesi; 3- İştirak, gayrimenkul ve diğer aktiflerinin satın alınması veya bunların teminat olarak alınıp, karşılığında avans verilmesi ya da mevduat yapılması; 4- Alacaklarının ve zararlarının devralınması; 5- Bu şekilde sahip olacağı banka aktifleri ve hisse senetlerinin iskonto veya sair suretlerle üçüncü kişilere satılması; 6- Banka kayıtlarına göre gerçek bir işleme dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borçlarının garanti edilmesi, her türlü alacak ve varlıklarının nakde tahvilinin doğrudan veya yapılacak anlaşmalar çerçevesinde Fon nam ve hesabına kamusal sermayeli olanlar da dahil olmak üzere diğer bankalar veya üçüncü kişiler aracılığıyla sağlanması, gibi her türlü tedbiri uygulamak, ac) Kanuna dayanılarak çıkartılacak yönetmelik, tebliğ, yönerge ve diğer ilgili mevzuatı hazırlamak, ad) Kanunla ve diğer ilgili mevzuatla verilen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Fonun Teşkilatı Teşkilat Madde 9- Fonun merkezi İstanbul'dadır. Fon, daire başkanlıkları şeklinde teşkilatlanmış ana hizmet birimleri ile iç denetim ve yardımcı hizmet birimlerinden oluşur. Fon, ihtiyaç duyulması halinde, Kurul kararıyla, mevcut daire başkanlıklarını birleştirmeye, genişletmeye, kaldırmaya görev yerlerini değiştirmeye veya yeni daire başkanlıkları ve koordinatörlükler kurmaya yetkilidir. Merkez Teşkilatı Madde 10- Fonun merkez teşkilatı aşağıda belirtilen ana hizmet, iç denetim, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinden oluşur. a) Ana hizmet birimleri; 1- Finansman Dairesi Başkanlığı, 2- Hukuk Dairesi Başkanlığı, 3- Tasfiye Dairesi Başkanlığı, 4- Varlık Yönetim Dairesi Başkanlığı, 5- Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı, 6- İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı, 7- İştirakler Dairesi Başkanlığı, 8- Gayrimenkuller Dairesi Başkanlığı. b) İç Denetim birimi; 1- Denetleme Dairesi Başkanlığı. 87 c) Danışma birimleri; 1- Fon Danışmanlığı, 2- Hukuk Danışmanlığı. d) Yardımcı hizmet birimleri; 1- İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı, 2- Kurul Büro Müdürlüğü, 3- Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü, 4- Başkanlık Özel Büro Müdürlüğü, 5- Savunma Uzmanlığı. Kurul- Fon İlişkileri Madde 11- Kurulun çalışma esas ve usulleri ile Kurul ve Kurul üyelerinin Fon birimleri ve personeli ile ilişkileri Kurul tarafından düzenlenir. Ortak Proje ve Çalışma Grupları Madde 12- Fon faaliyetlerinin, etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak amacıyla Kurul kararıyla alt birimler ile geçici veya daimi ortak proje ve çalışma grupları oluşturulabilir. Personel İstihdamı Madde 13- Fon faaliyetleri esas itibariyle sözleşmeli personel eliyle yürütülür. Fon Kurulu Üyeliğine atananlar ile Fon Başkan Yardımcısı, Daire Başkanı ve Daire Başkan Yardımcısı pozisyonlarına atananlar hakkında 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır. Personel istihdamına ilişkin hususlar ile sözleşmeli personelin çalıştırılma esas ve usulleri Kurul tarafından yönergelerle düzenlenir. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Ana Hizmet Birimlerinin Görevleri Finansman Dairesi Başkanlığı Madde 14- Finansman Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Sigorta primleriyle diğer Fon gelirlerini tahsil etmek, süresi içerisinde ödenmeyenleri Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına bildirmek, b) Fonun Türk Lirası ve döviz mevcutlarının verimli bir şekilde nemalandırılması için Kurul tarafından belirlenecek esaslar dahilinde gerekli işlemleri yapmak, c) Olağanüstü hallerde Hazine Müsteşarlığından izin alınması kaydıyla borçlanmaya yönelik işlemleri yapmak, d) Olağanüstü hallerde Fon kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından avans alınması için gerekli çalışmaları yapmak, e) Fon mevcudunun ihtiyacı karşılayamaması durumunda bankalardan ileride doğacak prim yükümlülüklerine mahsuben bir önceki yılda ödedikleri sigorta primi toplamına kadar avans alınmasına yönelik çalışmaları yapmak, f) Fon kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda Hazine Müsteşarlığı tarafından ihraç edilecek Devlet İç Borçlanma Senetlerinin ikrazı yöntemiyle borçlanılmasına yönelik işlemleri yapmak, g) Bankacılık işlemleri yapma ve/veya mevduat kabul etme izni kaldırılan bankaların sigorta kapsamında bulunan ve Tasfiye Dairesi Başkanlığınca miktarı tespit edilen tasarruf mevduatını doğrudan veya ilan edilecek banka aracılığı ile ilgilisine ödemek, bu suretle ödemiş bulunduğu toplam mevduat miktarının iflas masasına imtiyazlı alacak olarak kaydı için Tasfiye Dairesi Başkanlığına durumu bildirmek, h) Kurulca belirlenen hesap planı çerçevesinde, Fon muhasebe kayıtlarına ilişkin gerekli defterleri tutmak ve muhafaza etmek, muhasebe sisteminin düzenli işleyişini takip etmek ve gerekli düzenlemeleri yapmak, ı) Mali hususlarla ilgili olarak dahili kontroller gerçekleştirmek ve aksayan hususların düzeltilmesini ilgililerden talep etmek, j) Fonun mali işleri ile ilgili diğer hizmetleri yürütmek, k) Fonun hazırlayacağı ve ilan edeceği mali konuları içeren rapor ve dokümanları ilgili Dairelerle eşgüdüm içinde hazırlamak, l) Fonun üçüncü kişilere yapacağı her türlü ödemeyi (gider bütçesiyle ilişkili olanlar hariç) ilgili Dairelerle koordineli olarak gerçekleştirmek, m) Fonun yıllık faaliyet raporunu hazırlamak, n) Fon kaynakları ile her türlü alacakları ve bankalardan devralınan alacaklardan yapılan tahsilatları ilgili Daire Başkanlığına bildirmek, o) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak, p) Fonun bankalardan olan alacakları ile bankalardan devralınan zarar miktarlarını Varlık Yönetim, Birinci Tahsilat ve İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlıkları ile birlikte tespit etmek, r) Fonun gelir ve gider tahminlerini yapmak, gider bütçesini hazırlamak ve uygulamasını takip etmek, s) Varlık Yönetim Dairesinin teklifi üzerine Fon bankalarına mevduat yapmak, t) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalarını, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek, u) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. Hukuk Dairesi Başkanlığı 88 Madde 15- Hukuk Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Fonun taraf olduğu her türlü uyuşmazlığın adli ve idari yargı mercii ve icra-iflas daireleri ile diğer idari mercilerde takibini, savunulmasını, Fonun ilgili mevzuat kurallarına göre bu mercilerde temsil edilmesini sağlamak, b) Tasfiye Dairesi Başkanlığı nezdinde Kanunun 16 ncı maddesinin (4) ve (9) numaralı fıkraları gereğince Kurul Kararı ile atanan iflas idarelerince tasfiyeleri yürütülen müflislere ilişkin işlemler hariç olmak üzere, henüz yargı mercilerine intikal etmemiş uyuşmazlıkların, bir hakkın tanınması ya da bir menfaatten vazgeçilmesi yoluyla sulhen çözümünün sağlanması amacıyla ilgili Dairenin görüşü ile birlikte iç düzenlemeler doğrultusunda işlem yapmak, c) Tasfiye Dairesi Başkanlığı nezdinde Kanunun 16 ncı maddesinin (4) ve (9) numaralı fıkraları gereğince Kurul Kararı ile atanan iflas idarelerince tasfiyeleri yürütülen müflislere ilişkin işlemler hariç olmak üzere, takibinde ya da üst dereceli yargı mercilerine intikalinde yarar görülmeyen dava ve icra takiplerinden vazgeçilmesi veya ihtilafın sulhen çözümü konusunda ilgili Dairenin görüşü ile birlikte iç düzenlemeler doğrultusunda işlem yapmak, d) Kurulca açılmasına karar verilen davaları açmak, diğer dairelerden dava açılmak üzere gönderilen dosyalarla ilgili olarak inceleme yaparak dava açılmasını gerekli gördüğü hallerde davayı açmak, ilgililer hakkında alınması istenilen her türlü muhafaza tedbirini almak, ilgililerden mal beyannamesi istemek, ilgili Dairece bildirilen Kanunun 14, 15, 16 ve 17 nci maddeleri uyarınca Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri uygulanması veya uygulanmaması, dava açılması veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince kısmen veya tamamen durdurulmasını mahkemeden istemek, hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların leh ve aleyhine açılan her türlü dava, icra ve iflas takiplerinden Kurulca uygun görülenlerle ilgili işlemleri ve takibini ilgili Daire ile koordineli olarak yürütmek, e) Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan, sigorta kapsamındaki mevduatı Fon tarafından ödenen bankanın iflasının istenmesi ile ilgili davaların açılması için gerekli işlemleri Tasfiye Dairesi Başkanlığı ile birlikte yürütmek, f) Tasfiye Dairesi Başkanlığına gerekli hukuki desteği sağlamak, Fona borçlu olanların iflası halinde 2004 sayılı Kanunun 221 inci maddesindeki iflas bürosuna Fon temsilcisinin katılımını sağlamak, anılan Kanunun 223 üncü maddesine göre iflas idaresinin üyelerinden bir veya ikisinin, göstereceği iki kat aday arasından icra tetkik mercii tarafından seçilmesini talep etmek, g) Fonun menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasını sağlamak, diğer birimlerle işbirliği yapmak, devam eden ve sonuçlanan davalar hakkında ilgili birimlere bilgi vermek, h) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın ortakları, yöneticileri ve denetçileri hakkında açılmış olan ve kanuni ve/veya külli halef sıfatıyla Fon tarafından izlenen dava ve takipler hakkında Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına bilgi vermek ve bu davalar sonucunda alınan ilamları takip ve tahsil işlemleri için Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına göndermek, ı) Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden, Kanunun 15 inci maddesi kapsamına giren işlemlerle sınırlı olmak üzere, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, özel kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa her türlü bilgiyi uygun süre ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya münferit olarak almak, defter ve belgeleri istemek, j) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak, k) Kurul tarafından çıkartılacak yönetmelik, tebliğ, yönerge ve diğer ilgili mevzuatla ilgili olarak Daire Başkanlıklarına ve Kurula hukuki mütalaa vermek, l) Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleri uyarınca yapılacak takip, tahsil ve diğer idari ve hukuki işlemlerde, yapılacak işlem hakkında ilgili Daire ile birlikte Kurula ortak öneri sunmak, m) Birinci ve İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlıklarının bakmakla görevli ve yetkili oldukları alacaklarla ilgili olarak; 1- Bankalardan devralınan alacaklardan aciz belgesine bağlanmış olanlar ile her türlü alacakların takip ve tahsilatı sırasında aciz belgesine bağlananlar hakkında periyodik olarak İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı tarafından verilecek bilgi ve belgelere göre gerektiğinde (gerekli) takip ve tahsilat işlemlerini yapmak, safahatı hakkında ilgili daireye bilgi vermek, 2- Fona intikal eden bankaların takipteki alacak dosyaları ile ilgili bilgi almak, izlemek, değerlendirmek ve bu dosyalardan devralınacak/üstlenilecek olanları sorumluluklarına göre Birinci veya İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı ile koordineli olarak tespit etmek, n) Fona intikal eden bankalardan devralınan alacakların tahsiline ve satışına ilişkin usul ve esasları belirleyen ilgili Daireye hukuki görüş ve mütalaa vermek, o) Fon kaynakları ile her türlü Fon alacaklarının takip ve tahsili hakkında ilgili Daire Başkanlıkları ile koordineli olarak Kurula aylık raporlar sunmak, 89 p) Fonun taraf olduğu adli ve idari takip ve davaların manyetik ortamda takibi amacıyla mevcut bilgi işlem yazılımına güncel ve doğru verilerin girilmesini sağlamak ve ilgili Dairelerin kullanımına sunmak, r) Fon alacakları ile ilgili olarak takip ve dava dosyalarında yapılan tahsilatların, Fon hesabına transferini temin etmek ve ilgili Dairelere bilgi vermek, s) Fon bünyesi dışındaki sözleşmeli avukatların çalışma usul ve esaslarının tespiti, tevzii edilen dosyalarla ilgili olarak rapor alınması ile dava ve takiplerin Fonun belirlediği usul ve esaslar dahilinde yürütülmesini sağlamak, t) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalarını, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek, u) Mali hususları ilgilendiren konular ile yapılan tahsilatları, kullandırılan avansları, alınan ve iade edilen teminat mektuplarını düzenli olarak Finansman Dairesi Başkanlığına bildirmek, v) Hazine alacağı haline gelen alacakların ihtiyaç olması halinde hazine avukatlarınca da takibini sağlamak üzere, ilgili dairelerle koordineli olarak, Kurula öneri götürmek ve gerekli işlemleri tesis etmek, y) Kanunda belirtilen suçlarla ilgili olarak Fon tarafından yapılacak suç duyurularına ilişkin gerekli işlemleri yapmak ve açılacak ceza davalarını yürütmek, z) Başkan tarafından verilecek diğer görevleri yapmak. Tasfiye Dairesi Başkanlığı Madde 16- Tasfiye Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankaların mevduat sahiplerinin, sigorta kapsamında bulunan mevduatını miktar ve şahıs itibarıyla belirleyerek ödenmesini sağlamak üzere Finansman Dairesi Başkanlığına bildirmek ve bu konuda karşılaşılan sorunları çözmek, b) Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankalarla ilgili olarak, Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca Kurulca alınması gereken kararlara ilişkin önerileri hazırlamak, Kurulun bu konuda aldığı kararları ilgili Daire Başkanlıklarına iletmek, c) Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankalar hakkında iflas sürecinin seyrini Hukuk Dairesi Başkanlığı ile birlikte izlemek, d) Tasfiye halindeki ve müflis iştirakler ile Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi uyarınca şirket genel kurulunda tasfiyesine veya feshine karar verilen veya iflası için mahkemeye müracaat edilen iştiraklerin faaliyetlerini izlemek ve değerlendirmek, e) Kanunun 16 ncı maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca iflas dairesi ve alacaklılar toplantısı ile iflas idaresi görev ve yetkilerini kullanmak, f) İflasına karar verilen bankaların ve iştiraklerin iflas idarelerinde görev yapacak kişileri Kurula önermek, Kurul kararına istinaden gerekli işlemleri yapmak, g) Oluşturulacak banka iflas idarelerine, müflis bankaların taşınabilir malları ile evrakının korunması, tasnifi ve inceleme çalışmaları ile kayıt düzeninin kurulması ve tasfiyenin süratli ve etkin bir şekilde yürütülmesi için yardımcı olmak, h) İflas masalarının aktifindeki paralarla tahsil ettiği paraların muhafaza ve nemalandırılması ile ilgili esasları tespit etmek, ı) Kanunun 17 nci maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince şahsen iflasları istenilen banka yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlar ile banka ortaklarından haklarında mahkemece şahsen iflasına karar verilenlerle ilgili gerekli tasfiye işlemlerini yapmak, j) Fon dışındaki alacaklılar tarafından yapılan takip sonucu iflas eden bankalardan olan Fon alacağının, iflas masasına imtiyazlı alacak olarak kaydedilmesini sağlamak, k) Tasfiye halindeki ve Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi kapsamında izlenen iştiraklerin Genel Kurul toplantılarından önce, faaliyet raporları, bilanço, kar/zarar tablolarını inceleyerek Fonu temsilen toplantıya katılacak temsilciyi ve gündem konuları hakkında temsilciye verilecek talimatları belirlemek; yönetim, denetim ve tasfiye kurulu üyelerinin görevden alınması, ibra edilmemesi, aleyhlerine dava açılmasının talep edilmesi, bilanço ve kar/zarar hesaplarının onaylanmaması, bilanço müzakerelerinin ertelenmesinin talep edilmesi hususlarını Kurulun onayına sunmak, gerektiğinde genel kurulların toplantıya çağrılması ve gündeme madde eklenmesi hususunda çalışma yapmak, genel kurul toplantılarında alınan kararları takip etmek ve gerektiğinde iptal davası açılmasını talep etmek, tespit edilen sorunların idari ve hukuki yollardan çözümü için girişimde bulunmak, l) İflas eden iştiraklerin 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılacak olan alacaklılar toplantılarına Fon alacağını temsilen katılacak olan temsilciyi ve yetkilerini belirlemek, Kurulun onayına sunmak ve Kurul kararına istinaden gereken işlemleri yapmak, m) Müflis bankaların tasfiye aşamaları konusunda ilgili makamlara sunulacak raporları hazırlamak, n) Tedricen tasfiye edilmekte olan bankalarla ilgili işlemleri sonuçlandırmak, o) Tasfiye halindeki ve Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi kapsamında izlenen iştiraklerle ilgili olarak Sermaye Piyasası Kurulu ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve diğer mercilerle ilgili işlemleri yürütmek, p) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak, r) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalarını, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek, 90 s) Mevzuata aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına neden olan, banka yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlar hakkında alınacak kararlarla ilgili her türlü hazırlık çalışmasını yaparak bu işlemlere ilişkin karar taslaklarını hazırlamak ve Kurula sunmak; Kurul karar ve eklerinin birer örneğini Hukuk Dairesi Başkanlığına göndermek, t) Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca yapılan ödemeler kapsamında sahte belgeler ile başvuran veya beyanda bulunan kişileri tespit etmek ve gerekli işlemleri tesis etmek üzere Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirmek, u) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. Varlık Yönetim Dairesi Başkanlığı Madde 17- Varlık Yönetim Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Banka sermayesinin doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on ve daha fazlasına veya bu oranın altında olsa dahi bankanın yönetim ve denetim kurullarına üye belirleme imtiyazı veren hisse senedine sahip olan ortaklarından, hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkra hükümleri uygulanan bir bankada pay sahibi olmaları nedeniyle kurucularda aranan nitelikleri kaybeden ortaklar hariç olmak üzere kurucularda aranan nitelikleri taşımayanlar ile bu niteliklerini kaybedenlerin ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun izni olmaksızın pay edinen ortakların temettü dışındaki ortaklık haklarının kullanımı ile ilgili işlemleri yapmak, b) Temettü hariç ortaklık haklarıyla yönetim ve denetimi veya hisseleri Fona intikal eden bankanın tüm varlıkları ile kayıt ve belge güvenliğini sağlamak üzere gerekli her türlü tedbiri almak, c) Kanunun 14 üncü maddesinin (4) numaralı fıkrasının uygulanması sonucu temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Fona devredilen bankaların; 1- Kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince aynı maddenin (4) numaralı fıkrasında belirtilen şekilde kullanılan kaynaklar veya uğranılan zararın iade veya tazmini için gerekli karar taslaklarını hazırlamak ve Kurula sunmak, Kurulun karar ve eklerinin birer örneğini Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirmek, 2- Hisselerinin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ile Kurulca uygun görülecek gerçek veya tüzel kişilere devrine yönelik işlemleri yapmak, 3- Temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona devredilen banksigorta kapsamında bulunan mevduat tutarını aşmamak ve hisselerinin tamamına sahip olmak kaydıyla, sermayesine tekabül eden zararlarının devralınması için gerekli karar taslaklarını hazırlamak ve Kurula sunmak, bilgi için Kurul karar ve eklerinin birer örneğini Hukuk Dairesi Başkanlığına göndermek, 4- Yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakları ile tüzel kişi ortaklarının sermayesinin yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişi hissedarlarından kendilerine, eşlerine ve velayet altındaki çocuklarına ait taşınmaz mal ve iştiraklerini, haczi caiz olan taşınır mal, hak ve alacaklarını ve menkul kıymetlerini ve her türlü kazanç ve gelirleri ve ayrıca bildirimden önceki iki yıl içinde ivazlı veya ivazsız olarak iktisap ettikleri veya devrettikleri taşınmaz mal, haczi caiz taşınır mal, hak, alacak ve menkul kıymetlerini gösterir birer mal beyannamesi vermelerinin sağlanmasıyla ilgili her türlü çalışmayı yaparak bu işlemlere ilişkin karar taslaklarını hazırlamak ve Kurula sunmak; mal beyannameleri ile Kurul karar ve eklerinin birer örneğini Hukuk Dairesi Başkanlığına ve bilgi için Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına göndermek, 5- Yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının malvarlıkları üzerine teminat aranmaksızın ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz kararları ile 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri uyarınca ilgililerin yurtdışına çıkmasını yasaklama dahil, alacaklıların menfaati için zorunlu olan her türlü muhafaza tedbirinin alınması konusunda gerekli işlemleri yaparak bu işlemlere ilişkin karar taslaklarını hazırlamak ve Kurula sunmak; alınacak Kurul kararlarını uygulanması amacıyla Hukuk Dairesi Başkanlığına iletmek, Kurul karar ve eklerinin bir örneğini bilgi için Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına göndermek, 6- Kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince aynı maddenin (4) numaralı fıkrasında belirtilen şekilde kullanılan kaynaklar ve uğranılan zararın verilen süre içinde iade veya tazmin edilmemesi halinde, iade ve tazmin tutarının takip usulünün belirlenmesi için konuyu Kurula sunmak, Kurulun vereceği karara göre, konu hakkında gereği için Hukuk Dairesi Başkanlığına ve/veya Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına bilgi vermek, d) Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve/veya (4) numaralı fıkralarının uygulanması sonucunda hisseleri Kanunun anılan maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca Fona intikal eden bankaların; 1- Mali sistemde güven ve istikrarın sürdürülmesini temin etmek amacıyla, Kurulca gerekli görülen hallerle sınırlı olmak üzere, mali bünyelerinin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılmasını sağlamak için; 1.1 Sermayelerinin artırılması, 1.2 Merkez Bankasının görüşünü almak suretiyle kanuni karşılık yükümlülüklerinin cezai faizlerinin de kaldırılması suretiyle ertelenmesi veya düşürülmesi, 1.3 Alacaklarının, zararlarının devralınmasına karar verilmesi ve Birinci ve İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlıklarına bildirilmesi, 1.4 Aktiflerin ve hisse senetlerinin iskonto veya sair suretlerle üçüncü kişilere satılması, 91 1.5 Banka kayıtlarına göre gerçek bir işleme dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borçlarının garanti edilmesi, 1.6 Her türlü alacak ve varlıklarının nakde tahvilinin sağlanması veya bunların yapılacak anlaşmalar çerçevesinde kamusal sermayeli olanlar da dahil olmak üzere diğer bankalar aracılığıyla Fon nam ve hesabına nakde tahvil edilmesi, gibi her türlü tedbirin uygulanması için Kurulca alınması gereken kararlara ilişkin gerekli çalışmaları yapmak ve önerileri hazırlamak, Kurulca alınan kararları ilgili birimlere bildirmek, 2- Gerektiğinde mali ve teknik yardım sağlamak suretiyle, varlık ve yükümlülüklerini kısmen veya tamamen, mevcut bankalardan istekli olanlara ya da kurulacak bir bankaya devretmek veya bankanın başka bir banka ile birleştirilmesine ilişkin işlemleri yapmak, e) Temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankanın; 1- Uygun görülecek aktiflerini, teşkilatını ve aksine talebi olmayan personeli ile devir tarihi itibarıyla mevduat toplamları en yüksek beş bankaca uygulanan faiz oranları ortalamasını geçmemek üzere işlemiş faizleriyle birlikte sigortaya tabi mevduatını ve pasifte yer alan karşılık kalemlerini mevcut bankalardan istekli olanlara veya bu amaçla yeni kurulacak bir bankaya devretmeye yönelik işlemleri yapmak, 2- Gerekli görülmesi halinde bankacılık işlemleri yapma ve/veya mevduat kabul etme izninin kaldırılması için çalışmalar yapmak, f) Banka hakkında, Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve/veya (4) numaralı fıkralarının uygulanmasına neden olan işlemlerde sorumluluğu bulunan banka yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlar ile banka ortakları hakkında yapılması gereken işlemlere ilişkin karar taslaklarını hazırlamak ve Kurula sunmak; Kurul karar ve eklerinin birer örneğini Hukuk Dairesi Başkanlığına ve bilgi için Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına göndermek, g) Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle faaliyet göstermekte olan bankaların yönetim ve denetiminin doğrudan ya da dolaylı olarak başka bir sermaye grubuna geçmesine yol açan hisse devir ve edinimlerinde, ödenmiş sermayenin devre ilişkin izin tarihinden itibaren bir yıl içinde Kanunun 7 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde belirtilen tutara yükseltilmemesi halinde, hisseleri devralan ortakların temettü hariç ortaklık haklarının kullanımı ile ilgili işlemleri yapmak, h) Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden, Kanunun 15 inci maddesi kapsamına giren işlemlerle sınırlı olmak üzere, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, özel kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa her türlü bilgiyi uygun süre ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya münferit olarak almak, defter ve belgeleri istemek, ı) Fonun bankalardan olan alacakları ile bankalardan devralınan zarar miktarlarını Finansman, Birinci Tahsilat ve İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlıklarıyla birlikte tespit etmek, j) Fona devredilen bankalardan satılanlar için yapılan hisse devir sözleşmeleri kapsamındaki kredi dışı dosyalara ilişkin Fonun yükümlülüğündeki tazmin talepleri hakkında İkinci Tahsilat Dairesi ve Fon işlem ekipleri tarafından sonuçlandırılacak işlemlerde istenilmesi halinde görüş bildirmek, k) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak, l) İhtiyaç hasıl olması halinde Fon bankalarına mevduat yapılmasını Finansman Dairesi Başkanlığına bildirmek, m) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalarını, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek, n) Başkan tarafından verilecek diğer görevleri yapmak. Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı Madde 18- Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ile Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak, b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevliler aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını doğrudan veya üçüncü kişilere rehnetmek, teminat göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek, karşılığında kredi temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurt içi veya yurt dışı banka ve mali kuruluşlar nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları teminat göstermek ve sair şekillerde kullanmak suretiyle veya başkaca dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, mal, her 92 türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacaklar hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak, c) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacaklar ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ve Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınanlar dahil her türlü alacakları ile ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara devam edilip edilmemesi veya davalardan sarfınazar edilerek 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsili hususunda Hukuk Dairesi Başkanlığı ile koordineli olarak Kurula teklifte bulunmak ve Kurulca karar verilmesi halinde gerekli işlemleri yürütmek, d) İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca takip edilmekte iken 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmesine Kurul tarafından karar verilen alacak dosyalarını İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığından devralarak bu alacaklarla ilgili olarak 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak, e) 6183 sayılı Kanun uyarınca takibine karar verdiği alacaklara ilişkin her türlü teminatın paraya çevrilmesinde de dilerse anılan Kanun hükümlerini uygulamak, f) Kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince aynı maddenin (4) numaralı fıkrasında belirtilen şekilde kullanılan kaynaklar veya uğranılan zarar, verilen süre içinde iade ve tazmin edilmediği takdirde, bu tür alacaklar hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak, g) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankalardan devralacağı alacakların takibine, alacağın devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden başlamak, h) Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendi uygulaması ile ilgili olarak Bankalar Yeminli Murakıpları ve diğer kamu kurumlarınca düzenlenen yazı ve raporlar ve sair ihbar ve şikayetler üzerine gerekli işlemleri yapmak, ı) 6183 sayılı Kanun uygulamasında anılan Kanunun Maliye Bakanlığına, tahsil dairesine ve diğer makam, mercii ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanmak, j) 6183 sayılı Kanuna göre takip ettiği ve/veya edeceği alacaklar da dahil olmak üzere Kanunda yazılı her türlü alacaklar ile ilgili olarak iskonto da dahil her türlü tasarrufta bulunmak, sulh olmak, satmak, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın devralmak ve alacağın yeniden itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere Hukuk Dairesi Başkanlığının devam edecek davalar da dahil olmak üzere görüşünü alarak borçlularla anlaşma yapmak ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında Kanunun 14 ve 17 nci maddeleri uyarınca Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri uygulamak veya uygulamamak, dava açılmasını veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince durdurulmasını mahkemeden istemek üzere Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirmek, k) Alacakların takip ve tahsilat işlemleri sonucunda edinilen varlıkları, Gayrimenkuller, İştirakler ve Varlık Yönetim Dairesi Başkanlıklarından ilgili olana intikal ettirmek, l) Fona borçlu olanlar ile tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesine istinaden yurt dışına çıkış yasağı koydurmak, m) 1- Fon, alacağının tahsili bakımından yarar görmesi halinde ve Fona borçlu olup olmadıklarına bakılmaksızın; a) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimine sahip olduğu iştiraklerinin, b) Bu bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran tüzel kişi ortaklarının, c) Gerçek ve tüzel kişi ortaklarının yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulundurdukları şirketlerin ortaklarının; bu şirketlerde sahip oldukları hisselerinin tamamına ve/veya bir kısmına ilişkin temettü hariç, ortaklık hakları ile bu şirketlerin yönetim ve denetimini devralmak ve şirket ana sözleşmesinde belirlenen yönetim, müdürler ve denetim kurulu üyelerini sayılarıyla bağlı kalmaksızın ve imtiyazlı hisselere dayanılarak atanıp atanmadıklarına bakılmaksızın görevden almak ve/veya üye sayısını artırmak ve/veya eksiltmek suretiyle bu kurullarda görev alacak üyeleri belirleyerek Kurulun onayına sunmak ve çalışmalarını izlemek, 2- a) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevliler aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını doğrudan veya üçüncü kişilere rehnetmek, teminat göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek, karşılığında kredi temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurt içi veya yurt dışı banka ve mali kuruluşlar nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları teminat göstermek ve sair şekillerde kullanmak 93 suretiyle veya başkaca dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, mal, her türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan Fon alacaklarının 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsilini sağlamak, b) Yukarıda anılan para, mal, her türlü hak ve alacaklara ihtiyati haciz koymak, muhafaza altına almak ve bunlardan değeri Fon tarafından belirlenemeyenleri 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 72 nci maddesine göre kurulan takdir komisyonlarının Fon tarafından belirlenecek kurum ve kuruluşlarca hazırlanacak raporları da dikkate alarak tespit edeceği değer üzerinden, alacağına ve/veya bu bankaların Fon tarafından devralınan zararlarına mahsuben devralmak, c) Bu alacaklara zararın ve/veya alacağın doğmasına sebebiyet veren haksız işlemin yapıldığı tarihten itibaren 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen oranda gecikme zammı uygulamak, d) Alacağına ve/veya bankaların Fon tarafından devralınan zararlarına mahsuben devralınmasına karar verilen menkul ve gayrimenkul mallar ile hakları mahkeme kararına gerek olmaksızın Fon adına Hukuk Dairesi Başkanlığı ile birlikte ilgili sicile tescil ettirmek, 3- Yapılan işlemlerden tescile tabi olanları tescil ve gerektiğinde ilan ettirmek, 4- Fon alacaklarından; yönetim ve denetimi Fona geçen ve/veya bankacılık yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilgili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından kaldırılan bankalar ile tasfiyeye tabi tutulan veya tasfiye işlemi başlatılan bankaların kaynağını kullanmış olmasından dolayı Fona borçlu olması kaydıyla, Fona intikal eden bir bankadan ilk kredinin ve/veya banka kaynağının kullanılmasından sonra, bu fıkranın 1 inci bendinin (a), (b) ve (c) altbentlerinde belirtilen gerçek ve tüzel kişilerin, edindikleri ve/veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, her türlü mal, hak ve alacaklarının banka kaynağı kullanılmak suretiyle edinildiği ve/veya edindirildiği kabul edilen ve bu gerçek kişiler ile tüzel kişiler tarafından edinilen para, her türlü mal, hak ve alacaklar hakkında Kanun hükümlerini uygulamak, 5- Bu bentte belirtilen yetkileri herhangi bir sözleşme yapmadan ve başkaca bir işleme gerek olmaksızın kullanmak, bu yetkileri, banka hisselerinin kısmen veya tamamen üçüncü kişilere satış, devir veya intikalinden sonra da kullanmaya devam etmek, n) Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden, Kanunun 15 inci maddesi kapsamına giren işlemlerle sınırlı olmak üzere, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, özel kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa her türlü bilgiyi uygun süre ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya münferit olarak almak, defter ve belgeleri istemek, o) Fonun alacaklı olduğu gerçek ve tüzel kişiler hakkında gerekli bilgi ve belgeleri toplamak ve istihbaratı yapmak, p) Fon alacağının 6183 sayılı Kanuna göre takip ve tahsili sırasında kullanılması gereken makbuz, tutanak, fiş ve diğer kağıtların şeklini ve ihtiva edeceği hususları belirlemek, r) Kanunda gösterilen para cezalarının süresi içinde ödenmemesi halinde, bunların vergi dairesince tahsilini sağlamak, s) Faaliyet konuları ile ilgili olarak; Fon tarafından dava açılması gereken hallerde, iddianın ispatına yarayacak her türlü bilgi ve belgeyi toplayarak dava açılmasını sağlamak ve aleyhte açılan davalara ilişkin olarak savunma dosyalarını hazırlamak ve Hukuk Dairesi Başkanlığına göndermek, t) Fona intikal eden bankalardan devralınacak hakim ortaklara ilişkin alacak dosyalarını devir almak ve bunların takip ve tahsilinde uygulanacak politikaları hazırlamak, u) Fona intikal eden bankalardan devralınan dosyalarla ilgili her türlü işlemi yürütmek ve Hukuk Dairesine bildirmek, v) Fonun bankalardan olan alacakları ile bankalardan devralınan zarar miktarlarını İkinci Tahsilat, Finansman ve Varlık Yönetim Dairesi Başkanlıkları ile birlikte tespit etmek, y) Fon kaynakları ile her türlü Fon alacaklarının takip ve tahsili hakkında Hukuk Dairesi Başkanlığı ile koordineli olarak Kurula aylık raporlar sunmak, z) Grup başkanlıkları ve tahsilat ekipleri arasında uygulama birliğini sağlamak üzere gerekli tedbirleri almak, aa) Kurul tarafından belirlenen usul ve esaslar dahilinde tefevvüz, teferruğ ve temellük işlemlerini yapmak, ab) İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığının görev alanıyla ilgili konular da dahil olmak üzere görev alanıyla ilgili olarak Kanuna dayanılarak çıkarılacak yönetmelik, tebliğ, yönerge ve sair mevzuatı, ilgili Dairelerin görüşlerini de almak suretiyle hazırlayarak Kurulun, tahsilat çalışmalarına ilişkin olarak ise uygulama talimatları ve iç genelgeler hazırlayarak ilgili Makamların onayına sunmak, ac) Usul ve esaslarını İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığının görüşünü de almak suretiyle tespit ederek İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı da dahil olmak üzere, tahsilat ekiplerinin performans ölçüm raporlarını hazırlamak, ad) İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı da dahil olmak üzere, bilgi işlem sistemlerinde gerekli değişiklikler ve/veya geliştirmelerle ilgili düzenlemeleri yapmak, bilgi işlem projelerinin yürütülmesini koordine etmek ve bilgi işlem sistemlerindeki yetkilendirmeleri belirlemek ve uygulamak, 94 ae) İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı da dahil olmak üzere, bilgi işlem donanım ve altyapı ihtiyaçlarını belirlemek, bu ihtiyaçların karşılanmasında ilgili birimlerle koordinasyonu sağlamak, af) İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı da dahil olmak üzere, alacak dosyalarının arşivlenmesi ve Takip ve Tahsilat Ekiplerinin arşivdeki dosyalardan sistematik olarak faydalanmalarına ilişkin usul ve esasları tespit etmek, ag) Fon muhasebe sisteminin işletilmesini teminen gerçekleştirilen işlemleri zamanında Finansman Dairesi Başkanlığına bildirmek, ah) Yaptığı işlemlerle ilgili olarak adli veya idari yargı mercilerinde açılan her türlü davayı takip edilmek üzere Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirmek; aı) Mahkemeye sunulan bilirkişi raporunun maddi olgu ve fiili gerçeklerle bağdaşmadığı yönünde kuvvetli emare ve şüphelerin bulunduğu kanaatine ulaşıldığı taktirde, bu bilirkişiler hakkında Hukuk Dairesi Başkanlığına bilgi vermek, aj) Fon alacaklarının tahsilini teminen, Kanun hükümleri çerçevesinde açılan davalarda verilen tedbir kararları uyarınca üzerine tedbir konulan para, her türlü mal, hak ve alacaklar, bu davalara konu alacakların yasal teminatını oluşturup karar kesinleşinceye kadar devam edeceğinden, mahkemece karara bağlanan alacaklar tedbir konulan para, mal ve her türlü hak ve alacakların bedelinden bankanın Fona devrinden önce diğer bankaların ve üçüncü kişilerin lehine tesis edilmiş ve muvazaalı bulunmadığı ilgili tarafından ispat edilmiş sınırlı ayni haklar ile işçi alacakları ve nafakalar dışındakiler imtiyazlı alacak olarak öncelikle tahsilini sağlamak, ak) Borçlu veya borçlunun malları başka mahallerde bulunduğunda, 6183 sayılı Kanun hükümlerinin, kendi tahsilat dairesi aracılığı ile veya tahsil dairesi bulunmadığı hallerde, o mahaldeki Maliye Bakanlığı Tahsil Dairesi tarafından uygulanmasını sağlamak, al) Fonun alacaklısı olduğu icra dosyalarında Fona ödenmesi gereken satış bedellerinin sıra cetvelinin kesinleşmesi beklenmeksizin teminatsız olarak ödenmesini sağlamak, am) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı Madde 19- İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocukları dışında kalan gerçek ve tüzel kişilerden olan alacaklar ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bu gerçek ve tüzel kişilerden olan alacakları ile ilgili olarak 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara devam edilmesi için Hukuk Dairesi Başkanlığına bilgi ve belge vermek, b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların bu hisselerinin üçüncü kişilere satışı, tasfiyesi veya diğer bankalarla birleştirilmesi nedeniyle Fon tarafından gayrinakdi kredilere verilen garanti ile ilgili yükümlülükleri yönetmek ve tasfiye etmek, c) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların leh ve aleyhine açılan her türlü dava, icra ve iflas takiplerinden Kurulca uygun görülenlerle ilgili işlemlerin yürütülmesi ve takibi için Hukuk Dairesi Başkanlığına bilgi ve belge vermek, d) 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmesine Kurul tarafından karar verilen alacak dosyalarını ve bunlarla ilgili bütün belgeleri Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına devretmek, e) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankalardan devralacağı alacakların takibine ilişkin olarak, alacağın devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarını belirleyerek takibi için Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirmek, f) Devralınan ve dava veya iflas takibine konu etmekle görevli ve yetkili olduğu alacaklar da dahil olmak üzere Kanunda yazılı her türlü alacakları ile ilgili olarak iskonto da dahil olmak üzere her türlü tasarrufta bulunmak, sulh olmak, satmak, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın devralmak ve alacağın yeniden itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere Hukuk Dairesi Başkanlığının görüşünü alarak borçlularla anlaşma yapmak ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında Kanunun 14 ve 17 nci maddeleri uyarınca Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri uygulamak veya uygulamamak, dava açmak veya açmamak veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince durdurulmasının talep edilmesini mahkemeden istenmek üzere Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirmek, Alacakların takip ve tahsilat işlemleri sonucunda edinilen varlıkları, Gayrimenkuller, İştirakler ve Varlık Yönetim Dairesi Başkanlıklarından ilgili olana intikal ettirmek, g) Kurul tarafından belirlenen usul ve esaslar dahilinde tefevvüz, teferruğ ve temellük işlemlerini yapmak, h) Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden, Kanunun 15 inci maddesi kapsamına giren işlemlerle sınırlı olmak üzere, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile 95 meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, özel kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa her türlü bilgiyi uygun süre ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya münferit olarak almak, defter ve belgeleri istemek, ı) Fonun alacaklı olduğu gerçek ve tüzel kişiler hakkında gerekli bilgi ve belgeleri toplamak ve araştırmaları yapmak, elde edilen bilgi ve belgeleri Hukuk Dairesi Başkanlığıyla paylaşmak, j) Fona intikal eden bankaların takipteki alacak dosyaları ile ilgili olarak Hukuk Dairesi Başkanlığı ile koordineli olarak bilgi almak, izlemek, değerlendirmek, bunları Hukuk Dairesi Başkanlığı ile paylaşmak ve bu dosyalardan devralınacakları tespit etmek, k) Fona intikal eden bankalardan devralınan ve dava veya iflas takibine konu etmekle görevli ve yetkili olduğu alacak dosyalarıyla ilgili icra takibi ve davalar hariç her türlü işlemi yürütmek, l) Fona intikal eden bankalardan devralınan alacakların tahsilatı ve satışına ilişkin politikaları, usul ve esasları hazırlayarak Hukuk Dairesi Başkanlığının görüşü ile birlikte Kurulun onayına sunmak ve buna göre uygulanmasını yürütmek, m) Fonun bankalardan olan alacakları ile bankalardan devralınan zarar miktarlarını Birinci Tahsilat, Finansman ve Varlık Yönetim Dairesi Başkanlıkları ile birlikte tespit etmek, n) Fon tarafından devralınan alacaklar ile Fonun diğer alacaklarının takip ve tahsili hakkında Hukuk Dairesi Başkanlığı ile birlikte Kurula aylık raporlar sunmak, o) Grup başkanlıkları ve tahsilat ekipleri arasında uygulama birliğini sağlamak üzere gerekli tedbirleri almak, p) Bankalardan devralınan alacaklardan aciz belgesine bağlanmış olanlar ile her türlü alacakların takip ve tahsilatı sırasında aciz belgesine bağlananlar hakkında edinilen bilgi ve belgeleri periyodik olarak gerekli takip ve tahsilat işlemlerini yapmak üzere Hukuk Dairesi Başkanlığına iletmek, r) Yaptığı işlemlerle ilgili olarak adli veya idari yargı mercilerinde açılan her türlü davayı takip edilmek üzere Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirmek, s) Fona devredilen bankaların Fon yükümlülüğünde bulunan gayrinakdi riskleri ile bu bankalardan satılanlar için yapılan hisse devir sözleşmeleri kapsamındaki kredi dışı dosyalara ilişkin tazmin taleplerini sonuçlandırmak, t) Fona borçlu olanlar hakkında, Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı tarafından takip ve tahsil edilenler de dahil olmak üzere gerekli istihbaratı yapmak, bunlar hakkında istihbarat ve mali tahlil raporları düzenlemek, u) Fon kaynakları ile her türlü fon alacaklarından aciz belgesine bağlanmış olanlar ile takip ve tahsilat işlemleri sırasında aciz belgesine bağlananlar hakkında periyodik olarak gerekli takip ve tahsilat işlemlerini yapmak, v) Faaliyet konuları ile ilgili olarak Fon tarafından dava açılması gereken hallerde, iddianın ispatına yarayacak her türlü bilgi ve belgeyi Hukuk Dairesi Başkanlığına göndererek dava açılmasını talep etmek, aleyhte açılan davalara ilişkin olarak savunma dosyalarının hazırlanmasında Hukuk Dairesi Başkanlığına yardımcı olmak, y) Fona borçlu olanlar ile tüzel kişi borçlularının kanuni temsilcileri hakkında 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesine istinaden yurtdışına çıkış yasağı koydurmak, z) Alacak satış süreci ile ilgili planlama, koordinasyon, değerleme ve dokümantasyon çalışmalarını gerçekleştirmek, aa) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankalardan devralacağı alacakların takibine, alacağın devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, hertürlü faiz, komisyon ve sair giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden icra takibi dahil yasal işlemlere başlanması için Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirimde bulunmak, ab) Fona intikal etmiş bankaların kredi alacaklarına ilişkin devralınmış dosyaların tasnif ve tanzimini yapmak, ac) Fon muhasebe sisteminin işletilmesini teminen gerçekleştirilen işlemleri zamanında Finansman Dairesi Başkanlığına bildirmek, ad) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. İştirakler Dairesi Başkanlığı Madde 20- İştirakler Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Her ne suretle olursa olsun Fon tarafından sahip olunan iştirakleri devretmek, birleştirmek, bölmek yeniden yapılandırmak, iştiraklerin tasfiyesine karar vermek ve gerekli gördüğü her türlü işlemi yapmak üzere; "uygulama esas ve usullerini" hazırlamak Kurulun onayına sunmak ve Kurulca alınacak kararları uygulamak, b) İştirakler ile ilgili her türlü inceleme, araştırma ve hisse değerlemesi çalışmaları yapmak veya yaptırmak, c) Fon menfaatinin gerektirdiği hallerle sınırlı olmak üzere yeni şirketlere iştirak edilmesi veya mevcut iştiraklerdeki sermaye payının arttırılması/azaltılması amacına yönelik çalışma yapmak, sermaye artırımına iştirak veya sermaye azaltılması konusunda Kurula öneri götürmek ve Kurulca alınacak kararları uygulamak, d) İştiraklerin Genel Kurul toplantılarından önce, faaliyet raporları, bilanço, kar/zarar tablolarını inceleyerek Fonu temsilen toplantıya katılacak temsilciyi ve gündem konuları hakkında temsilciye verilecek talimatları belirlemek; yönetim ve denetim kurulu üyelerinin görevden alınması ibra edilmemesi, aleyhlerine dava açılmasının talep edilmesi, bilanço ve kar/zarar hesaplarının onaylanmaması, bilanço müzakerelerinin ertelenmesinin talep edilmesi, özel denetçi atanmasının talep edilmesi hususlarını Kurulun onayına sunmak, gerektiğinde genel kurulların toplantıya çağrılması ve gündeme madde eklenmesi hususunda çalışma yapmak, 96 genel kurul toplantılarında alınan kararları takip etmek ve gerektiğinde iptal davası açılmasını Hukuk Dairesi Başkanlığından talep etmek, tespit edilen sorunların idari ve hukuki yollardan çözümü için girişimde bulunmak, e) İştiraklerin yönetim, denetim ve tasfiye kurullarında Fon adına görev alacak olanları belirleyerek Kurul Kararına istinaden atamalarını gerçekleştirmek ve çalışmalarını izlemek, f) İştiraklerin faaliyetlerini izlemek ve değerlendirmek, g) Tasfiye halindeki ve müflis iştirakler ile Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi uyarınca şirket genel kurulunda tasfiyesine veya feshine karar verilen veya iflası için mahkemeye müracaat edilen iştiraklerle ilgili her türlü bilgi, belge, iş ve işlemi Tasfiye Dairesi Başkanlığına devretmek, h) Temettülerin dağıtımını takip etmek ve Fona ait temettüleri zamanında tahsil etmek, ı) İştiraklerin arasında koordinasyonu tesis etmek ve sorunların çözümlerini sağlayacak önlemleri almak, j) Gerektiğinde iştiraklerin iç denetimini yapmak üzere çalışma yürütmek, iştirakler ile ilgili faaliyetlerin yürütülmesi aşamasında doğabilecek hukuki uyuşmazlıkların çözümünü sağlamak için Hukuk Dairesi Başkanlığı ile ortak çalışma yürütmek, faaliyet konuları ile ilgili olarak Hukuk Dairesi Başkanlığından görüş almak, k) İştiraklerle ilgili olarak Sermaye Piyasası Kurulu ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve diğer mercilerle ilgili işlemleri yürütmek, l) Kanunun 14 üncü maddesinin (6) numaralı fıkrasına istinaden kurulacak banka ve şirketlere ilişkin hazırlık çalışmalarını yürütmek, m) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalama, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek, işlemlerin bilgisayar ortamında yürütülmesi için gerekli çalışmaları yapmak, n) Görev alanına giren konularda diğer Daire Başkanlıkları ile koordinasyonlu çalışmak, o) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak, p) Faaliyet konuları ile ilgili olarak Fon tarafından dava açılması gereken hallerde, iddianın ispatına yarayacak her türlü bilgi ve belgeyi Hukuk Dairesi Başkanlığına göndererek dava açılmasını talep etmek, aleyhte açılan davalara ilişkin olarak savunma dosyalarının hazırlanmasında Hukuk Dairesi Başkanlığına yardımcı olmak, r) İştiraklerle ilgili diğer her türlü işlemleri yapmak, s) Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca zamanaşımına uğrayan ve Finansman Dairesi Başkanlığı tarafından gelir kaydedilen hisse senetlerinin, kendisine devrolunmasını müteakip, değer tespitlerini yaptırmak, ilgili mevzuata aykırı olmamak kaydıyla bunların satışını veya muhafazasını temin etmek, t) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. Gayrimenkuller Dairesi Başkanlığı Madde 21- Gayrimenkuller Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Her ne suretle olursa olsun Fon tarafından sahip olunan gayrimenkullerin devir ve tescil işlemlerini yapmak, üçüncü şahıslara satmak ve gerekli tüm işlemleri yapmak üzere; "uygulama esas ve usullerini hazırlamak", Kurulun onayına sunmak ve Kurulca alınacak kararları uygulamak, b) Kısmen veya tamamen Fona ait olan menkul malların, mülkiyetten gayri ayni hakların, özel maliyet bedellerinin, lisans, know-how, işletme hakkı, fikri haklar gibi maddi hakların, deniz, hava ve kara taşıma araçlarının kıymet takdirini, devir, tescil ve sigorta işlemlerini yapmak veya yaptırmak, bunlar üzerinde her türlü tasarrufta bulunmak ve bunları trampa etmek, kiralamak ve satmak üzere; "uygulama esas ve usullerini" hazırlamak, Kurulun onayına sunmak ve Kurulca alınacak kararları uygulamak, c) Hizmete tahsis edilen binalar ve lokaller dahil olmak üzere kısmen veya tamamen Fona ait gayrimenkuller ile teferruatlarının korunması için gerekli tedbirleri almak, sigorta, bakım, onarım, tadilat ve dekorasyon işlemlerini yaptırmak, belirli aralıklarla gayrimenkullerin halihazır durumunu tespit etmek, işgal ve tecavüzlere karşı gerekli yasal işlemleri yapmak, d) Kısmen veya tamamen Fona ait gayrimenkullerin emlak ve çevre temizlik vergisi beyannamelerini vermek ve vergilerini ödemek, yeni iktisap edilen gayrimenkuller ile ilgili olarak değişiklik beyannamelerini vermek, satışı yapılan gayrimenkullerin vergilerinin terkin edilmesini sağlamak, e) Kısmen veya tamamen Fona ait olan gayrimenkullerin gerek görüldüğü hallerde tevhit, ifraz, devir, terk, cins ve isim tashihi ve benzeri işlemlerini yapmak, f) Fon menfaatinin gerektirdiği durumlarda, kısmen Fona ait menkul ve gayrimenkul mallardaki müşterek mülkiyetin sona erdirilmesi için gerekli çalışmaları yapmak, bu hususta Kurula öneri götürmek ve Kurulca alınacak kararları uygulamak, g) Kısmen veya tamamen Fona ait olan gayrimenkullerin tapu, çap, imar durumu, yapı ruhsatı, iskan raporu, emlak ve çevre temizlik vergi beyannameleri, tahakkuk fişleri ve makbuzları, ekspertiz raporu, fotoğraf, halihazır durum raporu gibi belgelerin yer aldığı özlük dosyalarını oluşturmak, h) Arsa ve inşaat halinde olan gayrimenkuller ile ilgili proje geliştirmek, her türlü işlemlerini yürütmek, ı) Gayrimenkullerin iktisap, devir, tevhit, ifraz, terk gibi işlemleri sonrasında giriş, çıkış ve diğer değişiklik kayıtlarının yapılması konusunda Finansman Dairesi Başkanlığıyla müşterek çalışma yürütmek, j) Kısmen veya tamamen Fona ait gayrimenkullerin yönetim giderlerinin, harcamalara katılma paylarının ve benzeri giderlerinin takip ve ödenmesiyle ilgili çalışmaları yapmak, 97 k) Kısmen veya tamamen Fona ait gayrimenkullerden kiraya verilecek olanların emsal ve güncel değerlere göre kira ekspertiz raporlarının yapılmasını sağlamak, bu raporlara göre gerektiğinde kira tespit davası açılmasını Hukuk Dairesi Başkanlığından talep etmek, gayrimenkullerin kiralarını veya ecrimisillerini tahsil etmek, tahliyesi gerekenlerin tahliyesinin sağlanması için Hukuk Dairesi Başkanlığı ile koordineli çalışmak, l) Kurulca verilecek karar doğrultusunda satışa çıkarılacak gayrimenkullerin envanterini hazırlamak, emsal ve güncel değerlere göre ekspertiz raporlarının yapılmasını sağlamak, m) Gerekli görüldüğü hallerde ve mevzuata uygun olduğu takdirde Kurul Kararı ile gayrimenkul yatırım ortaklığı şirketi kurmak, yönetmek ve gayrimenkullerin tamamını veya bir kısmını bu şirkete devretmek, n) Sermaye Piyasası ve diğer mevzuat hükümleri gözetilerek gayrimenkule dayalı yatırım araçları konusunda araştırmalar yapmak, uygun koşulların sağlanması halinde Kurul Kararıyla bu araçlardan yararlanmak, o) İlgili Daire Başkanlıklarınca talep edilmesi halinde, gayrimenkullerin kıymet takdirini yapmak veya yaptırmak, p) Kısmen veya tamamen Fona ait gayrimenkuller ile ilgili diğer her türlü işlemleri yürütmek, r) Görev alanına giren konularda diğer Daire Başkanlıkları ile işbirliği yapmak, s) Fon tarafından dava açılması gereken hallerde iddianın ispatına yarayacak her türlü bilgi ve belgeyi Hukuk Dairesi Başkanlığına göndererek dava açılmasını talep etmek, aleyhte açılan davalara ilişkin olarak savunma dosyalarının hazırlanmasında Hukuk Dairesi Başkanlığına yardımcı olmak ve faaliyet konuları ile ilgili olarak Hukuk Dairesi Başkanlığından görüş almak, t) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak, u) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalama, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek, işlemlerin bilgisayar ortamında yürütülmesi için gerekli çalışmaları yapmak, v) Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca zamanaşımına uğrayan ve Finansman Dairesi Başkanlığı tarafından gelir kaydedilen menkul (hisse senetleri hariç) ve sair varlıkların, kendisine devrolunmasını müteakip, değer tespitlerini yaptırmak, ilgili mevzuata aykırı olmamak kaydıyla bunların satışını veya muhafazasını temin etmek, y) Fon alacaklarının teminatında bulunan ve ilgili dairelerince sigortalanmasında yarar görülen gayrimenkul ile menkullerin sigortalanması işlemini yürütmek, z) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. BEŞİNCİ BÖLÜM İç Denetim Birimi ve Görevleri Denetleme Dairesi Başkanlığı Madde 22- Denetleme Dairesi; Denetleme Dairesi Başkanı ile Denetmen ve Denetmen Yardımcılarından oluşur. Denetleme Dairesi Başkanı, denetmen sıfat ve yetkisini haiz olup, denetmenlerin Başkan adına yönetimi ve çalışmalarının düzenlemesi görevini yerine getirir. Denetleme Dairesi Başkanı, Fonun iç işleyişi bakımından Fon Başkan Yardımcısı statüsündedir. Denetmenlerin görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usul ve esasları, Kurulca çıkarılacak bir yönergeyle belirlenir. Denetmen ve Denetmen Yardımcıları Başkanın emri veya onayı üzerine verilen görev çerçevesinde kalmak kaydıyla ilgililerden bilgi ve belge istemeye yetkilidir. Denetleme Dairesi Başkanlığı, Başkanın emri veya onayı üzerine, Başkan adına aşağıdaki görevleri yürütür. a) Fonun hizmet birimlerinin, yürüttükleri hizmetlerin, Kanuna, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve Fon Kurulu kararları ile diğer mevcut düzenlemelere uygun yürütülüp yürütülmediğini denetlemek ve kontrol etmek, b) Başkanca gerekli görülen hallerle sınırlı olmak üzere, Fon iştirakleri ve Fon bankalarının iştiraklerinde, inceleme, araştırma ve denetimlerde bulunmak. c) Fonun, amaçlarını ve görevlerini daha iyi gerçekleştirmek, mevzuata, plan ve programlara uygun çalışılmasını temin etmek üzere gerekli teklifleri hazırlamak ve Başkana sunmak, d) Denetmen ve denetmen yardımcılarının çalışma programlarını hazırlamak, e) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. ALTINCI BÖLÜM Danışma Birimlerinin Görevleri Fon Danışmanlığı Madde 23- Fon Danışmanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Fona, Kanun ve diğer mevzuatta yer alan düzenlemeler hakkında danışmanlık hizmeti sunmak, b) Uzmanlık alanlarında Başkan tarafından belirlenecek projeleri hazırlamak veya katkıda bulunmak, bu projeleri yürütmek veya yürütülmesine katkıda bulunmak, c) Görevlendirilmeleri halinde diğer kurum ve kuruluşlarla Fon arasındaki işbirliğini sağlamak, d) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. Hukuk Danışmanlığı Madde 24- Hukuk Danışmanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Fon Başkanının talebi halinde ilgili birimlerin hukuki, mali ve cezai sonuçlar doğuracak işlemleri ile Fonla ilgili her türlü düzenlemeler hakkında görüş bildirmek, 98 b) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yerine getirmek. YEDİNCİ BÖLÜM Yardımcı Hizmet Birimlerinin Görevleri İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı Madde 25- İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Fonun iş ve insangücü planlaması ile personel politikasıyla ilgili çalışmaları yapmak, b) Personel sisteminin geliştirilmesi ile ilgili tekliflerde bulunmak, c) Personelin atama, özlük, emeklilik ve benzeri işlemlerini yürütmek, d) Personelin ücret ve diğer mali haklarına ilişkin düzenlemeleri hazırlamak, e) Performans değerlendirme kriterleri ile meslek ilkelerinin tespitine yönelik çalışmalar yapmak, f) Personelin seçilme usul ve esasları, disiplin ve sicil amirlerinin tespiti ile personele ilişkin diğer mevzuat çalışmalarını yürütmek ve uygulamasını sağlamak, g) Çalışma hayatını ilgilendiren mevzuatı izlemek, h) Fonun gider tahminlerini Finansman Dairesi Başkanlığına bildirmek, gider bütçesinin uygulamasını Finansman Dairesi Başkanlığı ile birlikte yürütmek, ı) Kurul kararları çerçevesinde, Fonun Kanundan ve bu Yönetmelikten doğan görevlerinin yerine getirilmesi amacıyla yapılan giderler ile Fonda istihdamına karar verilen sözleşmeli personele ait aylık, yolluk ve benzeri diğer ödemeleri tahakkuk ettirmek ve ödemek, j) Fonun araç, gereç ve malzeme gereksinimlerinin karşılanması ile ilgili hizmetleri yürütmek, k) İhtiyaç duyulan bina ve arazinin kiralanma, satın alma ve sigortalatma işlemlerini yürütmek, l) Temizlik, aydınlatma, ısıtma, bakım, onarım, taşıma ve güvenlik hizmetlerini yapmak veya yaptırmak, m) Genel evrak, arşiv ve haber merkezinin hizmet faaliyetlerini düzenlemek ve yürütmek, n) Fonun bilgi teknolojileri alt yapısı ile Fon içi ve dışı bilgi iletişim sistemlerini tasarlamak, geliştirmek, yönetmek, güvenliğini sağlamak ve teknolojik gelişmelere uygun bir şekilde güncelleştirilmesini temin etmek, teknoloji kullanıcılarının bu husustaki becerilerini geliştirmek, o) Personelin yurt içi ve yurt dışı eğitim planlarını hazırlamak ve uygulamasını sağlamak, personelin kuruma bağlılığını artırıcı sosyal faaliyetlerde bulunmak, p) Fonun kütüphanesini oluşturmak ve işletmek, r) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyaların, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek, s) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. Kurul Büro Müdürlüğü Madde 26- Kurul Büro Müdürlüğünün görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Kurul toplantılarına ilişkin gündemi üyelere dağıtmak, b) Kurul görüşmelerinin kaydını tutmak, bu kayıtları elektronik ortamda veya mevcut teknolojinin imkan vereceği diğer sistemlerde deşifre ederek saklamak, c) Kurulun kararlarını karar defterine kaydetmek, üyelere imzalatmak ve ilgili birimlere göndermek, d) Kurulun iç ve dış haberleşme işlerini yürütmek ve Kurul kararlarıyla ilgili arşivi tutmak, e) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Madde 27- Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünün görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Fonun iletişim becerilerini geliştirmek, kurumsal amaçlar ve politikalar doğrultusunda belirlenen iletişim stratejilerini uygulamak, b) Fonun çalışma alanıyla ilgili hedef grupların düşünce ve görüşlerini öğrenme araçlarını geliştirmek, c) Fon kimliği ve imajıyla ilgili projeleri gerçekleştirmek, d) Fon raporlarının ve yayınlarının basım ve dağıtım hizmetlerini yürütmek, e) Fonun görev alanıyla ilgili düzenlemeleri ilgili birimlerle koordineli olarak Fonun ve ilgililerin kullanımına sunmak, f) Basın bültenlerini hazırlayarak ilgililere sunulmasını sağlamak, g) Fonun basın duyurularının ve açıklamalarının hazırlanmasına yardımcı olmak ve basın yayın organlarına duyurmak, h) Kamuoyunun bilgi gereksiniminin tespitine yönelik anketler yapmak/yaptırmak, ı) Fonun iletişim arşivini oluşturmak ve Fon çalışanlarının kullanımına sunmak, j) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. Başkanlık Özel Büro Müdürlüğü Madde 28- Başkanlık Özel Büro Müdürlüğünün görevleri aşağıda belirtilmiştir. a) Başkanın yazışmalarını yürütmek, b) Başkanın protokol işlerini düzenlemek ve yürütmek, c) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak. Savunma Uzmanlığı Madde 29- Savunma Uzmanlığı, 7126 sayılı Sivil Savunma Kanunu ile diğer kanunlarla verilen görevleri yapar. 99 ÜÇÜNCÜ KISIM Tahsilat ile İlgili Yetkilerin Kullanılması BİRİNCİ BÖLÜM Yetkilerin Kullanılmasından Sorumlu Birimler Grup Başkanlıkları ve Tahsilat Ekipleri Grup Başkanlığı Madde 30- Birinci ve İkinci Tahsilat Daireleri ile Hukuk Dairesi Başkanlıklarına verilen görevler ile 2004 sayılı Kanuna göre yapılacak takip ve tahsilat işlemlerine ilişkin görevleri ve 6183 sayılı Kanunun tahsil dairesine verdiği görev ve yetkileri kullanmak üzere gerekli görülen yerlerde Kurul kararıyla Grup Başkanlıkları kurulabilir. Grup Başkanı Madde 31- Grup Başkanı, bu Yönetmelikle kendisine verilen görevler ile ilgili merciler tarafından kendisine verilen diğer görev ve yetkileri kullanır. Grup Başkanlığının Görevleri Madde 32- Grup Başkanlıkları işlem alanına giren hususlarla ilgili olarak aşağıda belirtilen görevleri yürütür. A- Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca Takip Edilecek İşlemlerde; a) Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan yada dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ile Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak, b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevliler aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını doğrudan veya üçüncü kişilere rehnetmek, teminat göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek, karşılığında kredi temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurt içi veya yurt dışı banka ve mali kuruluşlar nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları teminat göstermek ve sair şekillerde kullanmak suretiyle veya başkaca dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, mal, her türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacaklar hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak, c) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacaklar ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ile Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınanlar dahil her türlü alacakları ile ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara devam etmek veya bunlardan sarfınazar edilmesi durumunda devraldığı alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsilini gerçekleştirmek, d) Borçlunun 6183 sayılı Kanunun 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelelerinin varlığı halinde bu işlemlerin iptali için gerekli delilleri toplayarak iptal davası açılmasını sağlamak ve sonucunu izlemek, e) Hakkında 6183 sayılı Kanuna göre haciz veya ihtiyati haciz kararı alınan borçlunun menkul ve gayrimenkul malları ile alacak ve haklarına haciz uygulamak, f) Ödeme emri tebliğ edilen ve süresi içinde mal bildiriminde bulunmayan borçluların hapsen tazyikini ilgili mahkemeden talep etmek, g) 6183 sayılı Kanuna göre haczedilen menkul ve gayrimenkul mallar ile gemilerin idaresi, işletilmesi, menfaat ve hasılatının toplanması için gerekli tedbirleri almak, h) 6183 sayılı Kanunun 34 üncü maddesine göre ortaklığın feshini istemek, ı) Limited şirketlerden tahsil imkanı bulunmayan alacakların, sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya limited şirket ortaklarından takip ve tahsilini sağlamak, j) Tüzel kişilerle, küçüklerin ve kısıtlıların, cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan alacakların, kanuni temsilcilerin ve teşekkülü idare edenler ile yabancı şahıs veya kurumların Türkiye'deki mümessillerinin şahsi mal varlıklarından takip ve tahsilini sağlamak, 100 k) 6183 sayılı Kanunun 110 ila 114 üncü maddelerinde yazılı bulunan suçları işleyenleri Cumhuriyet Savcılığına bildirmek, l) 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin vermiş olduğu yetkileri kullanmak suretiyle tecil ve taksitlendirme taleplerini incelemeye tabi tutmak, m) 6183 sayılı Kanunun tahsil dairesine verdiği diğer görev ve yetkileri kullanmak. B- İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca Takip Edilecek İşlemlerde; a) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocukları dışında kalan gerçek ve tüzel kişilerden olan alacaklar ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bu gerçek ve tüzel kişilerden olan alacakları ile ilgili olarak 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara devam edilmek üzere gereği için Hukuk Dairesi Başkanlığına bilgi vermek, b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların bu hisselerinin üçüncü kişilere satışı, tasfiyesi veya diğer bankalarla birleştirilmesi nedeniyle Fon tarafından gayrinakdi kredilere verilen garanti ile ilgili yükümlülükleri yönetmek ve tasfiye etmek. C- Hukuk Dairesi Başkanlığınca Takip Edilecek İşlemlerde; Hukuk Dairesi Başkanının önerisi üzerine, Kurulun uygun göreceği işleri yürütmek. D- Ortak Hükümler; Hukuk Dairesi Başkanlığı ile Birinci ve İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlıklarınca takip edilecek işlemlerde, a) Fona intikal eden alacak dosyalarını niteliklerine göre tasnif ederek tahsilat ekiplerine dağıtmak, her bir alacak dosyasının takibine yönelik olarak yapılacak işlemler ve işlem adımları ile bunların tahmini sürelerini içeren bir eylem planı hazırlamak, b) Faaliyet konuları ile ilgili olarak Fon tarafından dava açılması gereken hallerde, iddianın ispatına yarayacak her türlü bilgi ve belgeyi toplayarak dava açılmasını sağlamak ve aleyhte açılan davalara ilişkin olarak savunma dosyalarını hazırlamak ve dava ile ilgili her türlü işlemleri yapmak, c) Fonun alacaklı olduğu gerçek ve tüzel kişiler hakkında gerekli bilgi ve belgeleri toplamak ve araştırmaları yapmak ve bu bilgi ve belgeleri ilgili mercilere aktarmak, d) Borçlular ve tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında yurtdışı çıkış yasağı uygulanmasını ilgili mercilerden talep etmek, e) Alacağın tahsili için 2004 sayılı Kanun hükümleri dairesinde borçlunun iflasını istemek, f) Borçluya ait menkul ve gayrimenkul mallar ile alacak ve hakları araştırmak, borçlunun mal edinme ve mal artışlarını izlemek, g) Bankalardan devralınan alacaklardan aciz belgesine bağlanmış olanlar ile her türlü alacakların takip ve tahsilatı sırasında aciz belgesine bağlananlar hakkında periyodik olarak gerekli takip ve tahsilat işlemlerini yapmak, h) Tahsilat ekiplerinin çalışmalarını günlük olarak izlemek ve kontrol etmek, ı) Alacakların takip ve tahsili hakkında ilgili Daire Başkanlığına rapor sunmak, j) İlgili merciler tarafından verilen diğer görevleri yapmak. Takip ve Tahsilat Ekipleri Madde 33- Fon kaynakları ile Fonun her türlü alacağının, 6183 ve 2004 sayılı Kanunlara göre takip ve tahsilini sağlamak üzere, Grup Başkanı, grup başkanlıkları bünyesinde ihtiyaç duyulan personelden oluşan yeterli sayıda takip ve tahsilat ekipleri kurar. Ekipte yer alan personelden birini ekip başkanı olarak görevlendirir. Ekiplerin Görevi Madde 34- Ekiplerin görevi aşağıda belirtilmiştir. a) 6183 sayılı Kanun uyarınca haczedilen menkul malların cins ve nevilerini, vasıflarını, alametlerini, sayı ve miktarlarını, tahmin edilen değerlerini, haciz sırasında bulunan kişiler ile varsa üçüncü şahısların iddialarını vesair gerekli hususları haciz tutanağı ile tespit etmek, b) Üçüncü şahıslardaki menkul mal, hak ve alacaklardan tutanakla haczi mümkün bulunmayanları, borçlu veya zilyet olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken gerçek ve tüzel kişilere haciz keyfiyetini bir yazı ile tebliğ etmek suretiyle haczetmek, c) Haciz uygulaması sırasında haczin gerektirdiği her türlü zora başvurmak, gerektiğinde ilgili mercilerden yardım istemek, d) 6183 sayılı Kanunun haczi tatbik etmekle görevli ve yetkili olanlara tanıdığı her türlü görev ve yetkiyi kullanmak, e) Adresi bilinmeyen veya bilinen adreslerinden ayrılmış olduğu saptanan borçlularla ilgili olarak adres araştırması yapmak, 101 f) Yapılan takip sonucunda borçlunun haczi caiz malı olmaması veya bulunan malların satış bedelinin borcu karşılamaması halinde borçlu hakkında aciz fişi düzenleyerek veya aciz vesikasına bağlatarak Grup Başkanlığına sunmak, g) Grup Başkanlığınca memur eliyle tebliğ yapılması gerekli görülen hallerde tebliğ işlemini gerçekleştirmek, h) Alacakların takip ve tahsili hakkında tahsilat grup başkanlığına rapor sunmak, ı) Fon kaynak ve alacaklarının takip ve tahsilatı için gerekli tüm yazışma, belge ve dosyaları oluşturmak ve saklamak, j) Grup Başkanlığınca verilen diğer görevleri yapmak. İKİNCİ BÖLÜM Takip ve Tahsilat İşlemlerine İlişkin Usul ve Esaslar Alacak Dosyalarının Devralınması Madde 35- Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacakları ile Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait alacaklar Hukuk Dairesi Başkanlığı ve Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca, bunların dışında kalan gerçek ve tüzel kişilere ait alacaklara ilişkin kredi, takip ve dava dosyaları, İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca belirlenen uzman görevliler ve Hukuk Dairesi Başkanlığı tarafından görevlendirilecek avukatlardan oluşturulacak ekipler tarafından devralınır. Dosyaları devralacak ekiplerin oluşturulmasında, Başkan, gerektiğinde Fonun ve Fona intikal eden bankaların birimlerinde çalışan müfettiş, avukat, denetmen, denetmen yardımcısı ve diğer personelini de bu ekiplerde görevlendirebilir. Gerek olması halinde, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan da bu hususta yapılacak çalışmalara Bankalar Yeminli Murakıpları ve diğer personelin katılımı talep edilir. Dosyaları devralacak ekipler, dosyalarda bulunan kredi sözleşmesi, kredi kararı, teminatlar ve her türlü kefalete ilişkin belgeler, protokoller, ödeme belgeleri, muacceliyet ihbarnamesi, tebligata ilişkin belgeler, takibat, icra ve dava safhasına ilişkin belgeler ile diğer belgeleri banka yetkilileri ve varsa takibatla görevlendirilen avukatın da imzaladığı bir tutanakla tespit ederler. Devralınan Alacak Dosyalarının Takip Usulünün Belirlenmesi Madde 36- Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca devralınan kredi, takip ve dava dosyalarının 6183 sayılı Kanun ve 2004 sayılı Kanundan hangisine göre takip edileceği Hukuk Dairesi Başkanı, Birinci Tahsilat Dairesi Başkanı, ilgili daire başkan yardımcıları ve grup başkanları tarafından oluşturulacak bir dosya değerlendirme komisyonu tarafından belirlenir. Komisyon kararı, Kurul onayına sunulur ve Kurulca karara bağlanır. Takip Usulü Belirlenen Dosyaların Tahsilat Ekiplerine Dağıtılması Madde 37- Dosya Değerlendirme Komisyonu tarafından takip usulü belirlenen dosyalar gereği yapılmak üzere Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı tarafından tahsilat ekiplerine ve Hukuk Dairesi Başkanlığı tarafından ilgili avukatına dağıtılır. Ekiplere dağıtılan dosyalarla ilgili olarak ekip başkanı tarafından bir eylem planı hazırlanır ve hazırlanan eylem planı grup başkanı tarafından ilgili Daire Başkan Yardımcısının onayına sunulur. Devralınan Alacakların Takip ve Tahsilatıyla İlgili Yasal İşlemlere Başlanılması Madde 38- Fon tarafından devralınan alacakların takip ve tahsiline ilgili Tahsilat Daire Başkan Yardımcısı tarafından onaylanan eylem planına istinaden ekiplerce derhal başlanır. Ödemeye Çağrı Mektubu Düzenlenmesi Madde 39- Kurulca 6183 sayılı Kanuna göre takip ve tahsilatı kararlaştırılan alacaklarla ilgili olarak grup başkanlığı tarafından borcun nihai durumu tespit edilerek 6183 sayılı Kanunun 37 nci maddesine göre bir ay içerisinde ödenmesi için borçluya bir ödemeye çağrı mektubu gönderilir. Ödemeye çağrı mektubunda borçlunun adı ve soyadı/unvanı, kullanılan krediye ilişkin banka/şube adı, kredinin nevi, miktarı ve fer'ileri ile teminatlar, kefaletler ve borcun nereye ödeneceğine ilişkin detaylı bilgiler yer alır. Sulh, İskonto ve Her Türlü Tasarrufta Bulunma Madde 40- Fon, 6183 sayılı Kanuna göre takip ettiği ve/veya edeceği alacakları da dahil olmak üzere Kanunda yazılı her türlü alacakları ile ilgili olarak iskonto da dahil olmak üzere her türlü tasarrufta bulunmaya, sulh olmaya, satmaya, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın devralmaya ve alacağın yeniden itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere borçlularla anlaşma yapmaya ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında Kanunun 14 ve 17 nci maddeleri uyarınca Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri uygulayıp uygulamamaya, dava açıp açmamaya veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince durdurulmasını mahkemeden istemeye yetkilidir. Bu yetkinin kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenir. Borçlularla Görüşme Madde 41- Görüşme talebinde bulunan borçlularla, Fon alacaklarının tahsilinde kullanılacak yetkilere ilişkin Kurulca usul ve esasları düzenlenecek işlem yönergesi doğrultusunda işlem yapılarak ilgili mercilere gönderilir. 102 Teminat İsteme Madde 42- Türkiye'de ikametgahı bulunmayan borçlunun durumu Fon alacaklarının tahsilinin tehlikede olduğunu gösteriyorsa, tahsil dairesi kendisinden teminat isteyebilir. Gösterilen teminatın sonradan kısmen ya da tamamen değerini kaybetmesi veya borç miktarının artması halinde, teminatın tamamlanması veya yerine başka bir teminat göstermesi yazı ile borçludan istenilir. Şahsi Kefalet Madde 43- Fon alacaklarının tahsilatı ile ilgili olarak borçlu kişiler muteber bir şahsı müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu olarak gösterebilirler. Şahsi kefalet Kurul tarafından tespit edilecek şartlara uygun olarak tesis olunur. İhtiyati Haciz Madde 44- İhtiyati haciz, Fon alacakları ile ilgili olarak Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen haller ile 6183 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinde belirtilen hallerden herhangi birinin bulunması halinde hiçbir süreyle sınırlı olmaksızın ekip başkanının talebi, grup başkanının teklifi, ilgili Tahsilat Daire Başkan Yardımcısının uygun görüşü ve Daire Başkanının onayı ile haczin ne suretle yapılacağına dair olan hükümlere göre derhal tatbik olunur. Ödeme Emri Madde 45- Fon alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu Grup Başkanı tarafından imzalanan "ödeme emri" ile tebliğ olunur. Ödeme emrinde borcun mahiyeti ve miktarı, nereye ödeneceği, süresinde ödenmediği veya mal bildiriminde bulunulmadığı takdirde borcun cebren tahsil ve borçlunun mal bildiriminde bulununcaya kadar üç ayı geçmemek üzere hapis ile tazyik olacağı, gerçeğe aykırı bildirimde bulunduğu takdirde hapis ile cezalandırılacağı kayıtlı bulunur. Ayrıca, borçlunun 6183 sayılı Kanunun 114 üncü maddesindeki görevleri ve bu görevleri yerine getirmediği takdirde hakkında tatbik edilecek olan ceza ödeme emrinde kendisine bildirilir. Hapsen Tazyik Talebinde Bulunma Yetkisi Madde 46- Kendisine ödeme emri tebliğ edilen borçlunun 7 günlük süre içinde borcunu ödememesi ve mal bildiriminde de bulunmaması halinde, hakkında hapsen tazyik kararının alınmasını sağlamak amacıyla, icra tetkik mercii hakimliğine yazılı talepte bulunma yetkisi Grup Başkanına aittir. Haciz Varakası Madde 47- Haciz işlemleri, tahsilat ekiplerince düzenlenen ve Birinci Tahsilat Dairesi Başkan Yardımcısı tarafından tasdik edilen haciz varakasına dayanılarak yapılır. Haciz varakasında, varakayı düzenleyen grup başkanlığının adı, varakanın düzenlenme tarih ve numarası, borçlunun adı, soyadı veya unvanı, iş ve ikametgah adresleri, ödeme emrinin tebliğ tarihi ve tebliğ şekli, haczin nedeni ve yasal dayanağı, haciz konusu alacağın türü, miktarı ve vadesi gösterilir. Bu varakaların şekli ve ihtiva edeceği diğer bilgiler Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı tarafından belirlenir. Haczedilen Menkul Malların Korunması Madde 48- 6183 sayılı Kanuna göre haczedilen para, kıymetli maden, mücevher, ticari senet, hisse senedi ve tahvil gibi menkul mallar kaybolmalarını ve değiştirilmelerini önleyecek tedbirler alınarak Grup Başkanlığınca muhafaza olunur. Ekiplerce haczolunan sair menkul mallar uygun bir yerde muhafaza altına alınır veya güvenilir bir şahsa veyahut güvenilir bir şahsın kefaleti altında borçlunun veya zilyedin kendisine bırakılır. Ekiplerin grup başkanlığı merkezinin bulunduğu yer dışında haczettikleri menkul mallar gerektiğinde grup başkanlığı merkezine getirilerek muhafaza altına alınır. Menkul Malların Satışı Madde 49- Menkul mallar Grup Başkanlığınca 6183 sayılı Kanuna göre haczin yapıldığı tarihin üçüncü gününden itibaren üç ay içinde Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığının uygun göreceği yerde satışa çıkarılır. Ekiplerce Grup Başkanlığı merkezinin bulunduğu yer dışında haczedilen menkul mallar, haczedildiği yerde satışının güç olacağının anlaşılması halinde Grup Başkanlığınca uygun görülecek yerde satılır. Ödeme Madde 50- Grup Başkanlıkları ve ekiplerce cebri takip sonucunda tahsil edilen tutarlar ile borçlu tarafından rızaen yapılan ödemeler karşılığında borçlu veya ödemeyi yapana bir ödeme belgesi verilir. Tahsil edilen tutarlar Fon tarafından belirlenen bankalar nezdinde bulunan Fon hesabına makbuz karşılığı yatırılır. Ayrıca, borçlu veya ödemeyi yapanlarca Fon tarafından belirlenen bankalar nezdindeki Fon hesabına makbuz karşılığı ödeme yapılabilir. Grup Başkanlıkları ve ekiplerce yapılan tahsilatın aynı gün, bunun mümkün olmaması halinde izleyen ilk iş günü Fon hesabına yatırılması esastır. Tahsilatın yapıldığı gün Fon hesabına yatırılamayan tutarlar, grup başkanı ve/veya ilgili ekip tarafından düzenlenecek bir tutanakla muhafaza altına alınır. Ekiplerin, Grup Başkanlıklarının bulunduğu il dışında yaptıkları tahsilatlar aynı gün bunun mümkün olmaması halinde izleyen ilk iş günü Fon hesabına havale edilir. Satış Komisyonu 103 Madde 51- Haczedilen menkul mallar ile gayrimenkuller ve gemiler ilgili Tahsilat Daire Başkan Yardımcısının başkanlığında grup başkanı ve bir personelden oluşan satış komisyonu tarafından satılır. Bilgi ve Belge Verme Yükümlülüğü Madde 52- Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler Fon tarafından istenecek her türlü bilgiyi uygun süre ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya münferit olarak vermeye, istenecek defter ve belgeleri ibraz etmeye mecburdurlar. Bilgi, bilgi istem yazısının ilgiliye tebliğ tarihinden itibaren 7 günden az olmamak üzere verilecek uygun bir sürede yazı ile istenir. Kanunun 15 inci maddesinin (8) numaralı fıkrası kapsamına giren işlemlerle ilgili olarak Fon tarafından istenecek bilgi ve belgeleri vermeyenler hakkında Kanunun 22 nci maddesinin (5) numaralı fıkrası hükümleri uygulanır. Basılı Kağıtlar Madde 53- Fon kaynaklarının ve her türlü Fon alacaklarının 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsili sırasında kullanılacak makbuz, fiş, tutanak ve diğer kağıtların şekli ve ihtiva edeceği bilgiler Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca belirlenir. DÖRDÜNCÜ KISIM Fonun Kaynakları ile Kullanım Esas ve Usulleri BİRİNCİ BÖLÜM Fon Mevcudunun Yönetimi ve Kaynakları Fon Mevcudunun Yönetimi Madde 54- Fonun mevcudu Kurul tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde değerlendirilir. Fon mevcutlarının değerlendirilmesi veya idari ve tahsilat işlemlerinin yürütülmesi amacıyla Kurulca uygun görülecek bankalar nezdinde hesaplar açılabilir. Fonun Kaynakları Madde 55- Fonun kaynakları; a) Bankaların tasarruf mevduatı tutarı üzerinden kapsamı, tutarı, tarifesi, tahsil şekil ve zamanı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunca belirlenecek sigorta primlerinden, b) Kanunun 10 uncu maddesine göre zamanaşımına uğrayan mevduat, emanet ve alacaklardan, c) Kuruluş izni verilen kuruluşların kurucularının Kanunun 7 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde belirtilen asgari sermayenin yüzde onu tutarında Fona yatıracakları sisteme giriş payından, d) Kanunun 8 inci maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümleri çerçevesinde, devralan bakımından verilen hisse devir izinlerinde, hisseleri devralan ortaklar tarafından, devralınan hisselerin nominal bedelinin veya borsa değeri daha yüksek olduğu takdirde borsa değerinin yüzde biri oranında Fona yatırılacak tutarlardan, e) Kanunun 18 inci maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince gerçekleşen tasfiye süreci sonunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna tevdi edilip, Kurumca on yıl süre ile her yıl başında usulüne göre ilan edilmek suretiyle saklanan değerlerden, son ilan tarihinden itibaren altı ay içinde aranmadığı için Fona irat kaydedilen miktarlardan, f) Kanun hükümlerine aykırılık dolayısıyla hükmolunacak adli para cezaları ile idari para cezalarının yüzde ellisinden, g) Türkiye Bankalar Birliğince alınan özel ve genel nitelikteki tedbirlere zamanında ve tam olarak uymayan üyeleri hakkında Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulunca uygulanan para cezalarından, h) 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrası gereğince tahsil edilen zorunlu karşılık ve umumi disponibilite cezai faizlerinden, ı) Fon mevcudunun gelirleri ile sair gelirlerden oluşur. Fonun Diğer Finansman Kaynakları Madde 56- Fon mevcudunun ihtiyacı karşılayamaması durumunda bankalardan ileride doğacak prim yükümlülüklerine mahsuben bir önceki yılda ödedikleri sigorta primi toplamına kadar avans alınabilir. Bu avans Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunca belirlenecek oran üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte doğacak prim borçlarına mahsup edilir. Olağanüstü hallerde Fon, Hazine Müsteşarlığından izin almak kaydıyla borçlanabileceği gibi ihtiyaç hasıl olduğunda Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen verilmek üzere özel tertip Devlet İç Borçlanma Senedi ihraç edilebilir. Özel tertip Devlet İç Borçlanma Senetlerinin faiz oranları ve geri ödeme şartları da dahil olmak üzere tabi olacağı usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığı ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Fon tarafından müştereken belirlenir. Fon yaptığı borçlanmalar üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahiptir. Mali yıl bütçe kanunlarında yer alan borçlanma ile ilgili hükümler bu senetler için de geçerlidir. Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan Devlet İç Borçlanma Senetlerinden doğan borçlar Bakanlar Kurulu kararı ile tasfiye edilebilir. Olağanüstü hallerde, Fon kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca Fona avans verilir. Alınan avansın vadesi, tutarı, geri ödeme şekil ve şartları ile uygulanacak faiz oranı ve diğer hususlar Fonun görüşü alınarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca belirlenir. 104 İKİNCİ BÖLÜM Fon Kaynaklarının Kullanımı Sigorta Kapsamındaki Mevduatın Ödenmesi ve İflas Talebi Madde 57- Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bir bankadaki, kapsamı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunca belirlenen sigortaya tabi tasarruf mevduatı, Kurulca öngörülecek usul ve esaslar çerçevesinde, Fon tarafından tespit ettirilerek doğrudan doğruya veya ilan edilecek bir banka aracılığı ile ödenir. Fon ödediği tasarruf mevduatı için mevduat sahipleri yerine bankanın doğrudan doğruya iflasını ister. Bu görev ve yetki münhasıran Fona aittir. Bu şekilde yapılacak iflas isteminde 2004 sayılı Kanunun 178 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz. İflas kararı alınması halinde Fon, iflas masasına imtiyazlı alacaklı sıfatıyla iştirak eder ve bu Kanunun uygulanması ile sınırlı olmak üzere 2004 sayılı Kanunda yazılı iflas dairesi ve alacaklılar toplantısı ile iflas idaresi görev ve yetkilerine de sahip olarak bankayı anılan Kanun hükümleri çerçevesinde tasfiye eder. İflasına hükmolunan bankanın Fona olan borçları, masanın nakit durumuna göre 2004 sayılı Kanunun 232 nci maddesinde gösterilen sıra cetvelinin kesinleşmesi beklenilmeksizin ödenir. Bankaların Mali Yapısının Güçlendirilmesi Madde 58- Fon, mali sistemde güven ve istikrarın sürdürülmesini temin etmek amacıyla, Kurulca gerekli görülen hallerle sınırlı olmak üzere, hisseleri kendisine intikal eden bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılmasını sağlamak için sermayelerinin artırılması, iştirak, gayrimenkul ve diğer aktiflerinin satın alınması veya bunların teminat olarak alınıp, karşılığında avans verilmesi ya da mevduat yapılması, alacaklarının, zararlarının devralınması da dahil olmak üzere her türlü tedbiri alabilir. Banka Zararlarının Devralınması Madde 59- Fon, temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi kendisine devredilen bankaların, sigorta kapsamında bulunan mevduat toplamını aşmamak ve hisselerinin tamamına sahip olmak kaydıyla, sermayesine tekabül eden zararlarını devralabilir. Devredilen Aktif ve Pasif Farkının Ödenmesi Madde 60- Fon, temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri kısmen veya tamamen kendisine devredilen bankanın uygun göreceği aktifleri ile sigortaya tabi tasarruf mevduatını ve pasifte yer alan karşılık kalemlerini, kurulacak bir bankaya ya da mevcut bankalardan birine devretmesi durumunda devredilen aktiflerin toplamının devredilen pasiflerin toplamını karşılayamaması halinde aradaki farkı öder. Devralınan zararlar sonucunda hisselerinin tamamına sahip olunamaması halinde, zararın ödenmiş sermaye tutarından düşülmesi suretiyle hesaplanacak sermaye esas alınmak üzere bulunacak hisse bedelinin Kurulca belirlenecek süre içinde banka hissedarlarına ödenmesi karşılığında, hisseleri Fon tarafından devralınır. Devir veya Birleşme Halinde Mali Yardım Yapılması Madde 61- Fon, hisseleri kendisine intikal eden bankaların, varlık ve yükümlülüklerini kısmen veya tamamen, mevcut bankalardan birine veya kurulacak bir bankaya devretmesi veya bankayı isteklisi bulunan başka bir bankayla birleştirilmesi amacıyla mali katkı sağlamaya yetkilidir. Şirket Kurulması Madde 62- Fon, Kanunun 14 üncü maddesinin (6) numaralı fıkrası ile kendisine verilen görevleri, doğrudan veya kendisinin sahip olduğu tüm hak, menfaat ve muafiyetlerden aynı şekilde yararlanan kuruluşu ve sermaye artırımı 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri ile 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 29 uncu maddesi hükmünden muaf ve sermayesinin tamamına sahip olduğu kamu tüzel kişiliğini haiz bir şirket aracılığı ile de gerçekleştirebilir. Banka Kurulması ve Devri Madde 63- Fon, Kanunun 14 üncü maddesinin (6) numaralı fıkrasında yazılı tedbirlerin alınması amacıyla banka kurabilir. Bu amaçla kurulacak bankanın kuruluşunda ve Fon tarafından yapılacak devir ve birleşme işlemlerinde Kanunun 7 nci maddesi, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri ile devir ve birleşmeye tabi tutulacak bankaların toplam aktiflerinin sektör içindeki paylarının %20'yi geçmemesi kaydıyla 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 7, 10, 11 inci maddeleri uygulanmaz. Kuruluşa ilişkin karar Resmi Gazete'de yayımlanır ve banka Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun talebi üzerine Türk Ticaret Siciline tescil edilir. Bu işlemler her türlü vergi, resim ve harçtan istisna tutulur. Bu şekilde kurulan bankaya geçici bir süreyle bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni verilir ve banka verilen izin süresi içinde Kanunun 7 ve 8 inci madde hükümleri uygulanmak suretiyle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunca belirlenecek esas ve usuller dahilinde Fon tarafından üçüncü kişilere devredilir. Fonun Diğer Giderleri Madde 64- Fonun yukarıda belirtilenler dışındaki diğer giderleri Fon kaynaklarından karşılanır. BEŞİNCİ KISIM Çeşitli Hükümler Para, Mal ile Her Türlü Hak ve Alacakların Değerlemesi 105 Madde 65- Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendine göre tespit edilen para, mal, her türlü hak ve alacaklar kamu alacağı sayılır. Fon, tespit edilen bu para, mal, her türlü hak ve alacaklara ihtiyati haciz koymaya ve muhafaza altına almaya ve bunları alacağına ve/veya bu bankaların Fon tarafından devralınan zararlarına mahsuben devralmaya yetkilidir. Bu para, mal, her türlü hak ve alacakların değeri 213 sayılı Vergi Usul Kanunundaki değerlemeye ilişkin hükümlerden de faydalanmak suretiyle Fon tarafından belirlenir. Bunlardan değeri Fon tarafından belirlenemeyenler ise, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Sermaye Piyasası Kurulu ve ilgili meslek kuruluşları mensupları ve ulusal yatırım bankaları ile Kurul tarafından belirlenecek uluslararası ekspertiz ve değerleme kuruluşları tarafından hazırlanacak raporlar da dikkate alınarak 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 72 nci maddesine göre kurulan takdir komisyonları tarafından belirlenir. Para Cezalarının Uygulanması ve Tahsili Madde 66- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kararıyla Kanunun 21 inci maddesine göre verilen idari para cezaları bir taraftan ilgili bankaya tebliğ edilmekle beraber diğer taraftan tahsil ve gelir kaydı için Fona bildirilir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından verilen idari para cezaları muhataba tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde ödenir. Söz konusu cezalar aleyhine yargı yoluna başvurulması halinde, para cezası mahkeme kararının muhataba tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde Fon hesabına yatırılır. Süresi içinde ödenmeyen idari para cezaları ile adli para cezaları 6183 sayılı Kanun hükümleri gereğince vergi daireleri tarafından tahsil edilir. Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulunca verilen para cezaları bir yandan ilgiliye tebliğ edilmekle beraber diğer yandan gelir kaydı için Fona bildirilir. Bu cezalar tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde ödenmediği takdirde Fon tarafından 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil olunur. Vergi dairelerince tahsil edilen idari ve adli para cezalarından Fona ait tutarlar, tahsil tarihinden itibaren bir ay içinde Fon hesabına kaydedilmek üzere, Fonun Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdindeki hesabına yatırılır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası şubelerinin bulunmadığı yerlerde ise muhabirleri aracılığı ile Fon hesabına gönderilir. Kanun uyarınca verilen para cezalarının Fon tarafından tahsil edilen tutarından Fona ait pay düşüldükten sonra kalan kısım Genel Bütçeye gelir olarak kaydedilmek üzere tahsilat tarihini izleyen ayın sonuna kadar Maliye Bakanlığı Merkez Saymanlığı hesabına gönderilir. Kamu ve Özel Kuruluşlardan Yardım ve Destek Talebi Madde 67- Fon, Kanunun 14 üncü maddesi hükmünün uygulanması sonucunda temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri kendisine intikal eden bankalarda, bunların tüm varlıkları ile kayıt ve belgelerinin güvenliklerinin sağlanması amacıyla her türlü tedbiri almaya yetkilidir. Fon aynı zamanda bu amaçla sınırlı olmak üzere kamu kuruluşlarının yardım ve desteğinden yararlanabileceği gibi yapacağı anlaşmalar çerçevesinde bu desteği özel kuruluşlardan da sağlayabilir. Fonun Belge, Kayıt ve Defterleri Madde 68- Fonun işleyiş ve işlemlerine ilişkin olarak alınacak kararlar için bir karar defteri tutulur. Fona ilişkin belge ve yazışmalar usulü dairesinde ayrı ayrı dosyalanır ve saklanır. Fonun muhasebe ve kayıtları Kurulca tespit edilecek yönergeye uygun olarak tutulur. Bilanço, Faaliyet Raporu ve Bilgilendirmeler Madde 69- Fonun hesap dönemi takvim yılıdır. Fon, yıllık bilanço ile gelir ve gider cetvelini, hesap dönemine ilişkin faaliyetlerini, sonraki dönem hakkında görüş ve önerilerini ve alınması gereken önlemleri içeren bir faaliyet raporunu düzenleyerek ilgili Bakana ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderir. Ayrıca, Fon yılda iki kereden az olmamak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunu bilgilendirir. ALTINCI KISIM Son Hükümler Yetki Devri Madde 70- Kurul, haiz olduğu yetkilerden bir bölümünü sınırlarını açıkça belirtmek suretiyle görevlilerine devredebilir. Ayrıca, Başkan, Fon Başkan Yardımcıları ve diğer yöneticiler de, sınırlarını yazılı olarak açıkça belirlemek şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilir. Ancak, yetki devri yetki devredenin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Saklı Hükümler Madde 71- a) Fonun iş ve işlemlerine ilişkin yönergelerde yer alan hükümlerden, bu Yönetmeliğe aykırı olmayanlar uygulanmaya devam eder. b) Bu Yönetmelikte yer almayan ya da açıklık bulunmayan konularda genel hükümleri de dikkate alarak karar vermeye, uygulamayı düzenlemeye ve yönlendirmeye Kurul yetkilidir. Yürürlükten Kaldırılan Yönetmelik Madde 72- 3/8/2001 tarih ve 24482 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Yönetmeliği, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte ek ve değişiklikleri ile birlikte yürürlükten kalkar. 106 Müflis Bankaların İflas İdare Memurları Geçici Madde 1- Tasfiye halindeki müflis bankaların iflas idare memurları yerlerine yenisi atanıncaya kadar bu görevlerini sürdürürler. Geçici Madde 2- Fon, 4743 sayılı Kanuna uygun Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarına ve bu Anlaşmalar kapsamında borçlularla yapılacak finansal yeniden yapılandırma sözleşmelerine ilave finansman sağlamamak kaydıyla taraf olabilir. Ayrıca, Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarına göre yeniden yapılandırılan veya bir itfa planına bağlanan krediler ve diğer alacaklardan Kanunun 15 inci maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre 6183 sayılı Kanun hükümlerine tabi olanları, 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin tecil süresi ve teminat şartlarına bağlı olmaksızın, Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarına göre taksitlendirmeye ve tecil etmeye yetkilidir. Yürürlük Madde 73- Bu Yönetmelik 27/2/2004 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme Madde 74- Bu Yönetmelik hükümlerini Başkan yürütür. 107 YARARLANILAN KAYNAKLAR BECK, Thorsten (2003) ‘The Incentive Compatible Design of Deposit Insurance and Bank Failure Resolution - Concepts and Country Studies’, World Bank Policy Research Working Paper 3043, May 2003. CAPRIO, Jr., Gerard (1997) ‘Safe and Sound Banking in Developing Countries: We’re Not in Kansas Anymore’, World Bank Policy Research Working Paper, Policy Research Department, The World Bank, January 1997. COX, David (1990) Success in Elements of Banking, 6th. edition, Richard Clay Ltd., Bungay, Suffolk. DEMİRGÜÇ-KUNT, Aslı and Enrica DETRAGIACHE (1997) ‘The Determinants of Banking Crises: Evidence from Developed and Developing Countries’, First draft, May 1997, The World Bank. DEMİRGÜÇ-KUNT, Aslı and Edward J. KANE (2001) ‘Deposit Insurance Around the Globe:Where Does It Work?’, http://www2.bc.edu/~kaneeb/depositlnsArndGlobe.PDF DEMİRGÜÇ-KUNT, Aslı and Edward J. KANE (2003) ‘Deposit Insurance: Handle with Care, Central Bank of Chile Working Papers, No. 227, October 2003. FINANCIAL STABILITY FORUM (2000) International Guidance on Deposit Insurance: ‘A Consultative Process’, FSF Working Group on Deposit Insurance, June 2000. http://fsforum.org/publications/Internat_guidance_dep00.pdf FINANCIAL STABILITY FORUM (2001) Guidance for Developing Effective Deposit Insurance Systems, FSF Working Group on Deposit Insurance, September 2001. http://www.fsforum.org/publications/Guidance_deposit01.pdf 108 GALBRAITH, J. Kenneth (1990) Para: Nereden gelir, nereye gider?, Çev. N. Himmetoğlu – B. Çorakçı, Altın Kitaplar Yayınevi, 1990. GARCIA, Gillian (2000) ‘Deposit Insurance and Crisis Management’, IMF Working Paper, March 2000. HARDY, Daniel, C. (1998) ‘Are Banking Crises Predictable?’ Finance & Development, December 1998, International Monetary Fund, Washington, DC. HELFER, R. Tigert (1999) ‘What Deposit Insurance Can and Cannot Do’ Finance & Development, March 1999, International Monetary Fund, Washington, DC. JORDON, Jerry (1995) ‘Regulation and the Future of Banking’, Economic Commentary, Federal Reserve Bank of Cleveland, August 1. MÜSLÜMOV, Alövsat (2002) ‘Deposit Insurance, Market Discipline and Moral Hazard Problem: The Case of Turkish Banking System’, METU International Conference in Economics 2002. PARNARGIEVA, Maja (2002) ‘Deposit Insurance and Banking Stability’, Bulletin, 1/2002, Ministry of Finance of The Republic of Macedonia. SABOURIN, J. P. (2001) ‘Developing Effective Deposit Insurance Systems’, http://www.chicagofed.org/newsandevents/bankstructureconference/ 2001/Sabourin.pdf SANTOMERO, Anthony M. (1997) ‘Deposit Insurance: Do We Need It and Why?’ The Working Paper, 97-35, Financial Institution Center, The Wharton School, University of Pennsylvania. 109 SCHWIERING, Marc (2003) ‘Deposit Insurance’, http://www.hwwwa.de/Projects/IaD_Programmes/IDSPs/Asia_Gateway/ Deposit_Insurance TALWAR, Shri S.P. (2001) Financial Stability and the Role of Banks, Bank Economists’ Conference, New Delhi, 16 January 2001. http://www.rbi.org.in/sec5/18308.pdf http://www.bddk.org.tr http://www.bis.org/bcbs/aboutbcbs.htm http://www.fdic.gov/deposit/deposits/international/guidance/guidance http://www.geocities.com/libertarian_depositinsurance.doc http://www.geocities.com/kstability/learning/banking/fin-stability.html http://www.bom.intnet.mu/bsdannualrep/chapter5.pdf http://www.resbank.co.za/depositinsurance.html 110