Finansal Güvenlik Ağının Bir Unsuru Olarak Mevduat Sigortası

advertisement
TÜRKİYE KALKINMA BANKASI A.Ş.
FİNANSAL
GÜVENLİK AĞININ BİR
UNSURU OLARAK
MEVDUAT SİGORTASI
A. HAKAN ATİK
Kd. Uzman
GA-04-3-11
ARAŞTIRMA MÜDÜRLÜĞÜ
Haziran 2004
ANKARA
İÇİNDEKİLER
Sayfa No.
1. GİRİŞ ........................................................................................................................
1
2. FİNANSAL SEKTÖRDE KURUMLARIN (BANKALARIN) ROLÜ ve ÖNEMİ ...................
6
3. FİNANSAL SEKTÖR ve İSTİKRAR SORUNU ..............................................................
10
4. FİNANSAL GÜVENLİK AĞI ........................................................................................
4.1. Finansal Güvenlik Ağının İçeriği ..................................................................................
4.2. Finansal Güvenlik Ağının İşleyişi ..................................................................................
15
16
19
5. MEVDUAT SİGORTASI, ROLÜ ve KULLANIMI ...........................................................
23
6. BANKACILIK KRİZLERİ ve MEVDUAT SİGORTASI ...................................................
6.1. Tarihsel Gelişim .........................................................................................................
6.2. Mevduat Sigortasının Avantajları .................................................................................
6.3. Mevduat Sigortasının Dezavantajları ve Yarattığı Sorunlar .............................................
6.3.1. Ahlaki Çöküntü (Moral Hazard) ..........................................................................
6.3.2. İstikrarı Bozma .................................................................................................
6.3.3. Finansal Yükün Paylaşımı ..................................................................................
6.3.4. Politik Sorunlar .................................................................................................
24
26
28
28
28
31
31
32
7. MEVDUAT SİGORTASI SİSTEMLERİ ..........................................................................
7.1. Uygulamada Mevduat Sigortası Türleri .........................................................................
7.2. Sigortanın Kapsama Alanı ve Derecesi .........................................................................
7.3. Mevduat Sigortasının Finansmanı ve Fonlama ..............................................................
7.3.1. Özel veya Kamu Mevduat Sigorta Sistemleri ........................................................
7.3.2. Ex-ante veya Ex-post Esaslı Fonlama ..................................................................
7.4. Mevduat Sigortası Fonu’nun Yönetimi ..........................................................................
7.5. Mevduat Sigortasının Varlığı Hakkında Halkın Bilgilendirilmesi ........................................
7.6. Mevduat Sigortası Uygulamalarından Çıkarılan Bazı Sonuçlar .........................................
33
35
37
40
41
43
45
45
46
8. MEVDUAT SİGORTASI SİSTEMİNİN AMAÇLARI .......................................................
48
9. MEVDUAT SİGORTASI DİZAYNINDA ÜÇ ÖNEMLİ UNSUR: Şeffaflık, Caydırıcılık,
Sorumluluk ................................................................................................................
58
10. MEVDUAT SİGORTASI: TEORİ ve YAŞANAN DENEYİMLER ......................................
10.1. Belirgin Mevduat Sigortasının Banka İstikrarı Üzerindeki Etkileri ...................................
10.2. Mevduat Sigortasının Piyasa Disiplini Üzerindeki Etkileri ..............................................
10.3. Mevduat Sigortasının Finansal Gelişme Üzerindeki Etkileri ...........................................
10.4. Mevduat Sigortasının Kriz İdaresinde Oynayacağı Rol .................................................
62
63
64
67
68
11. MEVDUAT SİGORTASI ve GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER AÇISINDAN ALINACAK
BAZI DERSLER .........................................................................................................
70
12. TÜRK BANKACILIK SİSTEMİ ve MEVDUAT SİGORTASI ...........................................
12.1. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ....................................................................
72
74
13. GENEL DEĞERLENDİRME ..........................................................................................
75
EK 1: TMSF YÖNETMELİĞİ ..............................................................................................
YARARLANILAN KAYNAKLAR .........................................................................................
84
108
1. GİRİŞ
...Belki, mevduat yatıranlar veya ellerinde kâğıt bulunanlar aşağı
yukarı aynı zamanda paralarını istemeye gelirlerdi. Gerçi o mevduatı
ilk yatıran parasını alabilirdi; çünkü o para hâlâ orada olurdu. Ya da o
mevduat kime borç olarak verilmişse, parayı o alabilirdi. Ama her ikisi
birden alamazdı. Bankaların paraya ilişkin mucizesi, yani mevduat
yaratmak ve o görevi yapacak kâğıtlar çıkarma mucizesi, aslında
pamuk ipliğine bağlı bir şeydi. İstenen şey, mevduat sahipleriyle kâğıt
hamillerinin paralarını istemeye efendi efendi küçük gruplar halinde
gelmeleriydi. Hepsi birden geldi mi, banka ödeyemezdi. Bankanın
ödeyemeyeceği konusunda bir kuşku yayılırsa, bu sefer genellikle
hepsi birden çıkagelirdi. Böyle bir şey olduğunda, daha önce para
olarak kullanılabilen mevduat ile kâğıtlar, artık işe yaramaz olurdu. İlk
gelenlerin mevduatları ya da kâğıtları ödenir, geç gelenler hava
alırdı...
J. K. GALBRAITH, “Para ”
Özellikle son yirmi yıl içinde dünya ekonomisi, tüm sisteme etki eden (systemic) çok
sayıda bankacılık krizine sahne olmuş; söz konusu kriz dalgaları, gelişmekte olan
ülkeleri ve geçiş sürecindeki ülkeleri olduğu kadar, gelişmiş ülkeleri de bir hayli
derinden etkilemiş, iktisadî-sosyal içerikli önemli hasarlara yol açmıştır.
Rekabetçi bir piyasa sisteminde, bankalar, sistem finansal krizde olsun ya da olmasın,
bir iflâs durumuyla karşı karşıya kalabilmektedir. Hiç şüphe yoktur ki, büyük-ölçekli
bankacılık krizlerinin maliyeti ve yıkıcılığı da o denli büyük olmaktadır. Örnek verilecek
olursa, kriz yılında kamu borç stoku artışı/GSYİH oranı bir ölçü olarak alındığında,
1997 yılında yaşanan Tayland ve Güney Kore bankacılık krizlerinde maruz kalınan
toplam malî (fiscal) zarar GSYİH’nın %30’unu aşmış; Endonezya’da bankacılık krizinin
bütçeye getirmiş olduğu yük GSYİH’nın %50’sine ulaşmıştır.
Ne var ki, bu tür krizlerin neden olduğu toplam zarar, malî açıdan getirmiş olduğu
yükün çok ötesine uzanmaktadır. Her şeyden önce, mevduat sahipleri, mevduat adı
altında, istenildiği zaman veya belirli bir vadenin sonunda çekilmek üzere bankalara
emanet
ettikleri
fonlarına
erişim
imkânını
kaybetmekte,
kredibilitesi
yüksek
borçlanıcılar dahi kredi alamadıklarından ötürü iflâsla karşı karşıya kalmakta ve en
nihayetinde, malî yapısı güçlü bankalar bile iş dünyasından çekilmeye zorlanmaktadır.
Bir kere kriz bankacılık sektörünün ötesine yayıldığında, geniş kapsamlı bir finansal
krizi tetiklemesi hiç de güç olmamaktadır. Böyle bir ortamda, borç verme isteğinde ve
bununla ilgili enstrümanlara da sahip olan kesim, finansal piyasaların üretkenliğini
kaybettiğini görmektedir. Bunun en yeni örneklerinden bir tanesi de yakın geçmişte
Türkiye’de yaşanmış, bankacılık sistemindeki zafiyetin, diğer yurtiçi finansal
kurumlarda güven ortamını ortadan kaldırması sonucu büyük-ölçekte yabancı
sermaye kaçışı olmuş ve ağır bir para krizi ekonomiyi etkisi altına almıştır. Şiddetli
bankacılık krizlerinin sonucunda, makroiktisadî istikrar programlarının hedefinden
uzaklaşması, büyümenin negatif değerler alması ve yoksulluğun artması sıkça
gözlenen olaylar arasındadır.
Mevduat (deposit), bir bankanın faaliyetini sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir
kaynaktır. Özellikle son dönemde, banka uygulamasında finansal krizlerle birlikte
giderek artan bir önem kazanması, belli koşullar altında güvence altına alınması
sorununu bankacılık sektörünün önemli bir gündem maddesi yapmıştır. Bankacılık
sistemlerinin mevduat çekme veya bankadan kaçış eğilimine karşı hassasiyetinin veya
kırılganlığının geniş kabul görmüş olması, etkili ve aynı zamanda istikrarlı bir
bankacılık yapısının oluşturulması yönünde politikalar izlenmesine yol açmaktadır.
Gerek
gelişmiş,
gerekse
gelişmekte
olan
ülkelerde;
finansal
hizmetlerin
karşılanmasında veya kurumsal yönetiminde (corporate governance)∗
bankacılığın
oynamakta olduğu başat rol, bankaların güçlü bir yapıda olmasını, devletin hayatî bir
ilgi odağı haline getirmiştir. Üstelik, doğru bir makroiktisat politikası ile bankaların
∗
İyi bir kurumsal yönetim, mevduat sahiplerinin haklarını korumayı ve diğer hissedarların üzerinde yaratacağı etkiyi dikkate
alarak; banka hissedarları, yönetim kurulu üyeleri ve yönetim arasında sorumluluk anlayışını temin etmek suretiyle,
bankaların aşırı risk üstlenmesine karşı bir koruyucu rol oynamaktadır.
2
sağlamlığı arasında güçlü bir ilişkinin varlığı, artık, hemen her kesimce kabul
edilmektedir.
Konuya duyulan bu ilgi, bilgi alış verişiyle ilgili noksanlıklardan kaynaklanan bulaşma
(contagion) etkisinin neden olduğu korku ve bir bankanın iflâsının diğer bankaları da
etkileyecek ölçüde kriz yaratması gibi olumsuz dış etkiler nedeniyle, son yıllarda
yoğunluk
kazanmıştır.
Ayrıca,
finansal
istikrarın
temini
konusu,
günümüzde
uluslararası boyutta ele alınmaktadır. Bunun temel nedeni, 1990’larda yaşanan
finansal krizlerin bir ülkeden diğerine ve bir bölgeden diğer bir bölgeye kısa sürede
yayılabilmiş olmasıdır. Dolayısıyle, finansal istikrar, artık bir küresel kamu malı (public
good) olarak kabul edilmektedir.
Sistemik bankacılık krizlerinin başlattığı geniş çaplı finansal krizlerin mümkün
olduğunca uzağında durabilmek ve ortaya çıkabilecek iktisadî ve sosyal boyutu büyük
maliyetleri engelleyebilmek amacıyla, hemen her ülke, özellikleri birbirinden farklı
finansal güvenlik ağı tesis etmekte, ihtiyaçlar doğrultusunda bunlar üzerinde
değişikliğe gitmektedir. Bu güvenlik ağı, esas itibariyle, belirgin ve zımnî mevduat
sigortası,
merkez
kolaylıkları’nı,
bankasınca
banka
kavuşturulmasına
sağlanan
iflâslarının
yönelik
‘son
borç
verme
soruşturulmasına
prosedürleri,
finansal
ve
mercii
çözüme
kurumların
düzenlenmesine ve denetlenmesine dönük stratejileri ve IMF gibi çokuluslu kuruluşlardan dış yardım temin etmeye yönelik hazırlıkları
içermektedir. Bir mevduat sigorta sisteminin başlıca hedefleri ise, finansal sistemin
istikrarına katkı sağlamak ve bankalar iflâs etme noktasına geldiğinde
küçük mevduat sahiplerini korumak şeklinde ifade edilmektedir.
Mevduat sigortası uygulamasının dayandırıldığı çeşitli argümanlar söz konusudur:
Bunlardan bir tanesi piyasa aksaması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Mevduat
sahipleri, kendi ihtiyatları açısından, bankaları gözetim altına alma güdüsüne
sahiptirler. Fakat, bu tür gözetim veya izlemenin, bir bankaya para yatıran mevduat
sahibini korumaktan kaynaklanan büyük boyutlu maliyetleri de kaçınılmaz olmaktadır.
Bunun sonucunda bankacılık sisteminin aracılık etme süreci daha az etkili hale
3
gelmektedir. Dolayısıyle, bankaları izleyecek bir tek merkezî kurumun varlığı, etkililiği
artırıcı rol oynayacaktır. Mevduat sigortası kurumu, bu durumda, bir bankanın iflâsı
halinde zarara katlanacak tek kurum olacağından, izleme yapmak için yeterince
motive edilmiş olmaktadır.
İkinci argüman bankalardan kaçıştır. Finansal kurumların sağlamlığı hakkında güçlü
bir bilgi alış-verişinin bulunmadığı durumlarda, mevduat sahipleri, bankaların sorunları
hakkında bir söylenti duyduklarında, bankadan kaçış eğilimine girmektedirler. Eğer bir
banka sahip olduğu tüm fonları geri ödeyemez ise, sadece sıranın en önünde yer alan
mevduat sahipleri paralarını geri alabilmektedir. Mevduat sigortasının varlığı halinde,
artık bankadan kaçış eğilimine girmek için bir neden kalmayacak; zira, mevduat adı
altında bankalarda tutulan fonlar mevduat sigortası kurumunca güvence altına alınmış
olacaktır.
Bir başka argüman ise rekabettir. Eğer sistemde mevduat sigortasına yer verilmemiş
ise, mevduat sahipleri, paralarını sadece şöhret sahibi ve güven duygusu yaratabilen
büyük bankalara emanet edecektir. Bu bankalar, ilerleyen bölümlerde de ele alınacağı
gibi, sahip oldukları büyük makroiktisadî etki nedeniyle, batmak için fazla büyük
mütalaa edilmektedir. Bu ise, fonları ne açık ne de zımnî olarak sigorta edileceğinden,
küçük bankalar açısından bir rekabet dezavantajı yaratmış olacaktır.
Ne var ki, bahsi geçen olumlu etkilerin yanı sıra, mevduat sigortasının finansal sistem
üzerinde bir takım yeni riskler empoze edebileceği de akıldan çıkarılmamalıdır. Bunlar,
genel olarak, aşırı risk üstlenme (ahlâkî çöküntü) ve buna bağlı olarak ortaya
çıkan ters seçim (adverse selection) başlıkları altında ele alınmaktadır. Bankalar,
yüksek borç/öz sermaye oranları nedeniyle aşırı risk üstlenme yönünde bir eğilime
sahiptir. Eğer bir banka aşırı risk üstlenirse, elde edilecek gelir bütünüyle banka
hissedarları üzerine tahakkuk edecektir. Oysa ki, bir iflâs durumunda oluşacak zarar,
hissedarlar ve mevduat sahipleri arasında paylaştırılacaktır. Mevduat sigortasının
olmadığı bir durumda ise, bankaların aşırı risk üstleniciliği piyasa mekanizması
tarafından kısıtlanmaktadır.
4
Ahlâkî çöküntü problemiyle ilişkili bir diğer olumsuz etki, mevduat sigortası sisteminin
avantajlarından olabildiğince yararlanmak isteyen aşırı rizikolu bankaları veya
bankerleri ifade etmek amacıyla kullanılan ters seçim riskidir. Zorunlu mevduat
sigortası uygulamasının yürürlükte olduğu durumlarda, bu tür girişimciler, bankacılık
sektörüne girmeyi son derece cazip görebilir. İsteğe bağlı sigorta uygulamasının
olduğu hallerde ise, risk-seven bankerler, sistem içinde büyük bir ihtimalle yer
alacaktır. Bu, finansal güvenlik ağının tümüne iki nedenden ötürü zarar verebilecektir:
Birincisi, Mevduat Sigortası Kurumunun finansal kapasitesi riske atılmış olacaktır.
İkinci olarak, mevduat sahipleri mevduat sigortası sisteminde çok sayıda iştirakçinin
yer almasını kötü bir sinyal olarak değerlendirebilecek ve sistemde yer alan bankalara
para yatırma konusunda tereddüt duyacaktır. Böylelikle, bankalar, mevduat sigortası
sistemine iştirak etmekten caydırılmış ve sistem de başarısızlığa uğramış olacaktır.
Netice itibariyle, mevduat sigortasının prensip olarak kabul edilebilir bir uygulama
olduğu, zira finansal sistemin istikrarına ve gelişmesine büyük katkı sağladığı bir
gerçektir. Fakat, mevduata yüzde 100 garanti sunan bir mevduat sigorta sistemi tesis
ederek mümkün olan en üst seviyede güven yaratılması, aşırı risk üstlenme yönünde
bir ters motivasyona neden olmaktadır. Teoride ve uygulamada, bu değiş-tokuştan
(trade-off)∗ sigortanın kapsama alanını sınırlandırarak yararlanılmasının yerinde
olacağına dair geniş bir fikir birliği oluşmuş durumdadır. Hattâ, aşırı risk alınmasından
kaçınmak için, risk-ilişkili bir prim sitemi yaratılması seçeneğinin de her zaman için var
olduğu akılda tutulmalıdır.
Bu araştırmada, yukarıda sıralanan finansal güvenlik ağı unsurları içinde son derece
büyük önem taşıyan mevduat sigortası; finansal kurumlar, bankacılık krizleri,
finansal istikrar, ahlâkî çöküntü vb. gibi alt başlıklar çerçevesinde incelenmekte; çeşitli
ülkelerde ve Türkiye’de uygulanan mevduat sigortası sistemleri, avantajları ve
dezavantajlarıyla birlikte yaşanan deneyimler çerçevesinde ele alınarak, söz konusu
uygulama hakkında yapılacak olumlu veya olumsuz değerlendirmelerin daha sağlam
temeller üzerine oturtulması çabalarına ışık tutulmaya çalışılmaktadır.
∗
Trade-off, “hepsi aynı zamanda elde edilmeyen faktörlerin dengelenmesi” olarak da ifade edilmektedir.
5
2. FİNANSAL SEKTÖRDE KURUMLARIN (BANKALARIN) ROLÜ ve
ÖNEMİ
Halktan mevduat kabul eden finansal kurumlar olarak bankalar, ödemeler sisteminde
yer almaları, mevduat sahipleri ve borç alanlar arasında aracılık rolü oynamaları ve
para politikasının intikalinde birer ajan sıfatıyla işlev görmeleri nedeniyle, ekonomide
büyük ve ağırlıklı öneme sahiptir. Bankalar, riskin üstlenilmesi ve idaresi konularında
aktif
katılımcı
kurumlar
olmalarının
yanı
sıra,
doğaları
gereği,
likidite
ve
yükümlülüklerin zamanında ödenememesi problemlerine karşı da aşırı hassas ve
kırılgandır. Bunun ana nedeni, kısa-vadeli likit mevduatı daha uzun vadeli, daha az
likit kredilere ve yatırımlara dönüştürüyor olmalarıdır. Bankalar, aynı zamanda, risk
karakteristiklerini her zaman net biçimde açığa vurmayan, geniş çaplı bir borçlanıcı
kitlesine de kredi vermektedir.
Faaliyet gösterdiği çevrenin iktisadî gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, hemen her
banka üç temel fonksiyonu yerine getirmeyi amaç edinmiştir:
i)
müşterilerden mevduat kabul etmek ve bu mevduatı saklamak;
ii)
bir hesaptan para çekilmesine ve başka bir hesaba para transferi yapılmasına
izin vermek; ve
iii)
mevduat adı altında toplanan paranın fazla kısmını talep eden kişi ve/veya
kurumlara kredi olarak vermek.
Güçlü
bir
bankacılık
sisteminin
mevcudiyeti,
kısmen,
merkez
bankasınca
gerçekleştirilen kontrole ve büyük ölçüde de güven unsuruna dayanmaktadır. Burada
söz konusu edilen güven, mevduatlarının mümkün olan en iyi biçimde gözetileceğine
ve arzu ettikleri zaman paralarını geri çekebileceklerine dair müşterilerin duymuş
olduğu güvendir. Bankalar, iş aleminde faaliyet gösteren hüsnüniyet sahibi
vatandaşlar gibi davranmak konusunda birincil derecede sorumluluk taşımaktadır:
Kârlılık asıl amaç olarak varlığını sürdürmekle birlikte, bu amaç, bazı durumlarda
başkalarının da menfaatlerini dikkate alan, bilgilendirilmiş ve ahlâkî bir gerekçe adına
ikinci planda düşünülebilmektedir. Örneğin, 1970’lerin başlarında, Britanya’da kimi
6
bankalar belirli bazı sektörlere (özellikle emlâk piyasasına) aşırı derecede kredi
verirken değerlendirme hatasına düşmüş; İngiltere Merkez Bankası’nın yardımı
sayesinde, pek çok küçük banka iflâs etmekten son anda kurtulabilmiştir. Daha
sonraları, bankalar, üçüncü-dünya ülkelerini kredilendirmede de bir takım sorunlar
yaşamış; bu tür krediler için büyük miktarlara varan karşılık ayırmak zorunda
kalmıştır.
Bankalar, kredi verdikleri her durumda, fon kaynaklarının müşterilerden emanet
olarak aldıkları mevduattan oluştuğunu akıldan çıkarmamalı, bu fonları mümkün
olduğunca geri ödenmeme riski en az olan alanlara yönlendirmelidir. Günlük hayatta
bankalar, kredi verirken fazla cömert davranmadıkları gerekçesiyle pek çok eleştiri
almaktadır. Fakat, zarar etme riskinin yüksek oluşu, çok yüksek bir faiz getirisi söz
konusu olsa bile, bankaları avans vermekten çoğu kez alıkoymaktadır.
Finansal sektörde faaliyet gösteren kurumların rolü, son zamanlarda akademik
çevrelerde yoğun bir ilgi görmüş ve üzerinde bir hayli çalışılmıştır. Bu ilgi, söz konusu
kurumların özellikle gelişmiş finansal piyasalarda her geçen gün artan bir şekilde
fonksiyon görmesinden kaynaklanmaktadır. Fakat, bunun bir başka gerekçesi olarak
da,
söz
konusu
firmaların
geçirmekte
olduğu
başkalaşım
gösterilmektedir.
1960’lardan günümüze değin, hemen hemen her iktisadî çevrede finansal sektör
gelişme kaydetmekte ve yenilikçi çabalarını devam ettirmektedir.
Akademik çevrelerce finansal aracıların (intermediaries) oynadığı rolün önemine ilişkin
üzerinde anlaşmaya varılan görüş, bu kurumların en azından iki çok önemli fonksiyon
görmekte olduğudur. Birincisi ve başta geleni, bunlar, aktif veya varlık (assets)
doğuran veya meydana getiren kurumlardır. Bu aktifler, ya açıkları finanse etmek için
kamudan ya da özel sektörden elde edilmekte veya kazanılmaktadır. İkinci durumda,
finansal kurumlardan, kendilerine sunulan bir dizi borçlanma fırsatını bir eksper ve bu
sektöre özgü öz-kaynak kullanarak elemeden geçirmeleri beklenmektedir. Aslında, bu
kurumların ekonomi için taşıdıkları değer, her şeyden önce, ekonomide refah artırıcı
projeleri elemeden geçirmek ve finanse etmek konularında sahip oldukları beceride
yatmaktadır. Faydalı görülen projeler bu kurumlar tarafından finanse edilir ve kredinin
7
geri ödemesi tamamlanana kadar da izlemeye alınır. Kredilendirme sürecinin ikinci
aşamasında, kesintisiz hizmet sunumu ve izleme, pek çok nedenden ötürü kritik
önem taşımaktadır. Kredi bir kez kullandırıldı mı, likiditesi azaldığından, esaslı bir çaba
sarf etmeden paraya geri çevirmek çoğunlukla zor olmaktadır. Ayrıca, yatırımcılar,
çabalarını artırarak ve kredinin önerilen amacına daha uygun nitelikte operasyonel
kararlar alarak, kesintisiz izlemeye olumlu karşılık verdikçe, yatırım projelerini finanse
etmekle yükümlü firmaların bu tür gözetimi, genellikle girişimden daha yüksek getiri
elde edilmesini sağlamaktadır. Her iki durumda da, gözetimci bir kurumun varlığı,
bizzat aracının hissedarlarına tahakkuk eden proje getirilerinin performansını artırıcı
etki yapmaktadır.
İkinci rol, tasarruf kaynaklarının daha yüksek hedefleri gerçekleştirecek yönde
kanalize edilmesidir. Buna ise iki farklı yoldan ulaşılmaktadır: Vadesiz mevduat
açısından konuya bakıldığında, ödemeler sisteminin etkili bir biçimde çalıştığı
durumlarda bile, finansal sektör, atıl kaynakların (mevduatın) kullanımına yönelik
kapasite
yaratmaktadır.
Kurum
açısından
ise,
sektör,
yukarıda
özetlenen
kredilendirme faaliyetini finanse eden bir mekanizma olarak, emanetçilik (mevduat
saklama) hizmetleri sunar. Ekonominin geneli için, bu sürecin sonucunda ortaya çıkan
ödemeler sistemi, finansal altyapının merkezî bir parçası durumundadır. Nitekim,
finansal kurumların takas işleminde (clearing process) merkez olması gerçeği,
ödemeler sisteminin doğruluğunu teminat altına almak için, bu kurumlara yönelik
düzenleyici
ve
gözetimsel
bir
ilgi
gösterilmesi
gereğine
işaret
etmektedir.
İhbarlı/vadesiz mevduat (sight deposit) işlemlerine yönelik kolaylıklar sunmasının yanı
sıra,
bu
sektör,
finansal
piyasalarda
oluşabilecek
diğer
talepleri
doğrudan
karşılayabilecek mevduat taahhütlerinde de bulunmaktadır. Bahsi geçen bu standart
tasarruf araçlarının varlığını devam ettirmek açısından, elde edilecek getiri veya
kazancın da bankacılık yapan kurumun üstleneceği mevduat yükümlülüğüyle ilişkili
risk vb. olumsuzlukları telafi etmeye yetecek tutarda olması gerekmektedir. Özetle
ifade edilecek olursa, finansal sektörde faaliyet gösteren kurumlar, kamuya, yeterli
derecede fiyatlandırılmış standart finansal varlıklar sunmaktadır.
8
Aracı sıfatıyla herhangi bir finansal kurum, bu hizmetlerin her ikisini de eşzamanlı
olarak yerine getirmektedir. Yani, hem kredi vermekte hem de mevduat toplamak
suretiyle yükümlülüklerini veya diğer bir deyişle borçlarını artırmaktadır. Aslında, bu
işlem, elde tutulan varlıkların vadesi borçların ortalama vadesinden önemli ölçüde
farklılaştığı dönemlerde sıkça yapılan bir uygulamadır. Sonuç itibariyle, varlık veya
aktif dönüşümüne ilişkin bu standart işlev, kaynak hareketliliğinin yanında, vade
dönüşümünü veya değişimini de içermektedir. Finansal kurumların gerçekleştirmiş
olduğu bu fonksiyonlar çoğunlukla tamamlayıcı hizmetler olarak değerlendirilirken,
zaman zaman, likit olmayan, uzun-vadeli ve riskli yatırım projelerini finanse etmek
amacıyla, likiditesi nispeten yüksek borçların (liability) kullanımı, sistemde bir
istikrarsızlığa neden olabilmektedir. Ama yine de, finansal kurumların bu faaliyeti,
ülke ekonomisinin, tasarrufların katma değeri yüksek üretken reel yatırımlara kanalize
edildiği bir konumda bulundurulması sürecinde son derece büyük önem taşımaktadır
Diğer taraftan, son yıllarda yapılan akademik çalışmalar, aracılık sektörünün sunduğu
hizmetlere iki yeni ilavede bulunmuştur: Bunlardan birincisi risk yönetimi (risk
management), diğeri ise her geçen gün artan biçimde karmaşık hale gelen finansal
sektöre erişim (access) olarak ifade edilmektedir. Günümüzde, finansal kurumlar,
çabalarının önemli bir bölümünü müşteri ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla finansal
talepleri ayrıştırmak ve yeniden bir araya getirmek için harcamaktadır. Bu, sadece,
söz konusu risk yönetim hizmeti piyasa tarafından değerlendirildiğinde ve yeni
kazançlara imkân verdiğinde haklı görülebilecek türden bir işlem olmaktadır.
Erişim ise, nispeten yeni bir konudur. Yapılan çalışmalar, finansal sektörde doğrudan
katılımın bir hayli yavaş olduğuna işaret etmektedir. Bu, bazı zamanlara mahsus
olarak ortaya çıkan ve Anglo-Saxon finansal piyasalar dışında daha sık gözlenen bir
durum olarak değerlendirilmektedir. Finansal piyasalara bankalar veya diğer aracı
kurumlar vasıtasıyla dolaylı yoldan erişimin hedefe ulaşmak açısından farklı olmadığı,
konuyla ilgili çalışma yapanların ortak bulguları arasında yer almaktadır. Kurumların
burada oynamakta olduğu anahtar rol, “sahip oldukları uzmanlığı, yatırım fırsatları
hakkında müşterilerini bilgilendirmek ve değişik finansal piyasaları kullanmakla ortaya
9
çıkabilecek katılma veya iştirak maliyetlerini azaltmak amacıyla değerlendirmek“
şeklinde ortaya konmaktadır.
Aracılık sektörü ile ilgili olarak ileri sürülen bu görüşler, sektör ve ortaya koyduğu
performansa ilişkin olarak net bir vizyon oluşturmaktadır. Bu sektör, piyasaya, hem
hissedarları hem de mevduat yükümlülüğünü taşımakta olduğu müşterileri namına
girmektedir. Ayrıca, aracı kurum, kendi öz sermayesini ve faaliyetlerini finanse etmek
için çeşitli özellikteki alacaklılara ait kaynakları kullanmak suretiyle, hem likit olmayan
hem de riskli finansal alacaklara yatırım yapmaktadır.
3. FİNANSAL SEKTÖR ve İSTİKRAR SORUNU
Finansal istikrarın desteklenmesi, finansal karışıklıkların ekonomi üzerinde yaratacağı
etkilerin en aza indirilmesi için kaçınılmazdır. Öte yandan, güçlü ve etkili bir finansal
sistem de, piyasanın-sürüklediği (market-driven), verimli ve rekabetçi bir ekonomi
yaratılmasına yönelik hedeflere ulaşılmasında son derece kritik rol üstlenmiştir.
Dolayısıyle, sağlıklı finansal kurumların -özellikle de bankaların- desteklenmesi,
finansal istikrarın önemli bir ön koşulu olarak görülmektedir.
Finansal krizler arasında, bankacılık krizleri, öngörülmesi en zor ve aynı zamanda
ekonomi üzerinde diğer finansal sektör gruplarından daha uzun süreli ve tahrip edici
etkiye sahip olanıdır. Bir bankanın batması, sıradan bir iş talihsizliği değildir.
Friedman’ın işaret ettiği gibi, bunun iktisadî faaliyet üzerinde bir değil, iki olumsuz
etkisi vardır: Banka hissedarları paralarını, müşteriler ise mevduatlarını kaybederler.
Dolayısıyle, her iki kesim de satın alma gücünü yitirir. Ne var ki, batma -veya batma
korkusu- para arzında azalma anlamına da gelmektedir. Sağlıklı bir finansal yapıya
sahip banka kredi üretirken, sonuçta para demek olan mevduat yaratıyordur.
Batmaktan korkan bir banka kredilerini, dolayısıyle de mevduatını kısma yoluna gider.
Kredilerini nakde çeviremeyen bankanın dondurmuş olduğu mevduat da artık para
olma özelliğini kaybetmiş demektir. Nakde çevirme olayı ise, rezervlerden,
10
kredilerden, mevduattan, dolayısıyle de öteki bankaların para miktarından para
çekmek demektir.
Dünya genelinde, yeni gelişmekte olan piyasalarda veya sanayileşmiş ülkelerde,
neredeyse her gün yeni bir krize tanıklık edilmekte, globalleşen finansal piyasalar bu
krizler nedeniyle ağır hasara uğramaktadır. OECD üyesi herhangi bir ülkede ortaya
çıkan tipik bankacılık krizinin, bir parça sıkıntı yaratsa da, gönüllü olarak finanse
edilmesine karşın, gelişmekte olan pek çok ülkede krizin yayıldığı alan ve maliyeti çok
büyük olabilmekte, fakir ülkelerin ödemek zorunda kaldığı bedelin GSYİH’ya oranı
yüksek boyutlara ulaşabilmektedir. Ülkeler bankacılık krizleriyle karşı karşıya
kaldığında, sektörü ilgilendiren düzenleme ve denetim değişiklikleriyle buna cevap
verme eğilimi sergilemektedir ve bu değişikliklerin bir bölümünün diğerlerinden daha
etkili olduğunu görmek şaşırtıcı değildir.
Finansal istikrarın temini ve devamlılığı, her şeyden önce, hem mikro hem de makro
düzeyde uygun bir hareket tarzı benimsenmesini zorunlu kılmaktadır. Konunun mikro
boyutu üçlü bir dayanaktan (kurumlar, piyasalar ve altyapı) meydana gelmektedir. O
nedenle, önleyici nitelikte dikkat, hem yurtiçi hem de uluslararası finansal sistemi
destekleyen bu üç dayanağın her birisinde yoğunlaşmalıdır.
Finansal sektörün ekonomide oynamakta olduğu rolün önemi, bu sektörün bir takım
düzenlemeler vasıtasıyla gözetimini de kaçınılmaz kılmaktadır. Yukarıda açıklanmaya
çalışılan hizmetlerin sunucusu konumundaki finansal kurumlar, pek çok nedenden
ötürü, yapısal olarak çabuk zedelenebilir ve malî durumu bozulabilir niteliktedir. Bu
kurumlar, ancak eksik veya yetersiz biçimde değerlendirilebilir niteliğe sahip
yatırımları başa baş paraya çevrilebileceği düşünülen kısa-vadeli borçlarla finanse
etmektedir. Ayrıca, finansal kurumlar, hem borçlanıcılar hem de tasarruf sahipleri
açısından karşılıklı fayda sağlayan, son derece yararlı vade dönüşüm hizmetleri
vermektedir. Ne var ki, bu tür vade dönüşümleri, finansal kurumların bizzat kendisini
tehlikeye maruz bırakabilmektedir. Gerek şirket aktiflerinin pazarlanabilirlik derecesine
gerekse bunların gerçek değerinin bilinmesine ilişkin noksanlıklar, bu kurumların
ellerinde bulunan direkt alacakların önemli bir bölümünün temel karakteristiğidir. Aynı
11
zamanda, bu kurumların portföyünde yer alan mudiler ve diğer hak sahipleri,
muhtemelen, varlıklarının gerçek değerini doğru ve tam bir şekilde belirlemeyi
başaramayacaktır. Bununla beraber, söz konusu mevduatçılar ve hak sahipleri,
servetlerini, finanse edilen projenin veya gerçekleştirilen finansal anlaşmanın gerçek
iktisadî değerini kesintisiz biçimde değerlendirme becerisinden uzak ya da gönülsüz
oluşları nedeniyle, bilinçli olarak bu kurumların yönetimine bırakacaktır. Bu yüzden,
kurumların borçlarını ve/veya hisselerini ellerinde bulunduranların, bu kurumların
sahip
olduğu
aktiflerin
toplam
değerini
veya
aktiflerin
değerinin
toplam
yükümlülüklerinin taahhüt edilen değerinin üzerine çıktığı gerçeğini beyan etmek
suretiyle, bu kurumların borçlarını ödeyebilmeye muktedir olduklarını bile, gönüllü
olarak ve doğru bir biçimde değerlendirmeleri beklenmemektedir.
Her şeye rağmen, mevduat sahipleri veya diğer hamiller (holders), istedikleri zaman
mevduatlarını geri çekebilecekleri umuduyla, fonlarını bu kurumlara yatırmaktadır. Bu
kişilerin geleceğe dönük yatırım kararları çoğu zaman belirsizlik içermekte ve
başlangıçta da net biçimde belirlenememektedir. Bu nedenle, finansal kurumlar, kısa
vadeli ancak vade sonu belirsiz kaynaklarla finanse edilmiş uzun vadeli yatırımlar
açısından son derece olumsuz bir konumda kalabilmektedir. Para çekme talepleri,
çoğu kez olduğu gibi, tamamen tesadüfî olsa, bunları istatistikî olarak öngörmek
mümkün olabilmektedir. Ne var ki, eğer mevduat sahipleri kurumun ödeme gücü
hakkında bir takım kuşkular taşıyorsa, para çekmeler sistematik hale gelebilmekte ve
tüm bankacılık sektörünün yükümlülüklerini yerine getirme gücü ve likiditesi tehlikeye
girebilmektedir. Bu türden anî fakat dramatik para çekmeler, çoğu kez, bankacılık
panikleri olarak değerlendirilmekte; sadece baskı altındaki kurumun öz sermayesini
yok etmekle kalmayıp aynı zamanda iktisadî olarak tutarlı bulunan projeleri
fonlayacak ve tatmin edici bir sonuca kadar onları izleyecek olan finansal sektörün
kapasitesini de azaltmaktadır.
Finansal kurumları yönetenler, sektörün gidişatı hakkında bilgi sahibi olan tüm
mevduat sahiplerinin bu şekilde davranacağının farkında olduğundan, portföylerinin
değeri hakkında fazla söz etmekten kaçınmaktadır. Dolayısıyle, söz konusu kurum
yöneticileri, kendi aktiflerinin değerini tahmin konusunda kritik önem taşıyan bilgiyi
12
kontrole yönelik çaba gösterebilecek ve belki de aktiflerin değer yitirmesine ilişkin
bilgileri saklamaya teşvik edilecektir. Bu tür bir davranış biçiminin ardında yatan
mantık, bilginin açığa çıkışının ertelenmesinin, aktiflerin yeniden kıymet kazanmasına
zaman tanıyacağı ve böylelikle mevduat sahiplerinin erken para çekme arayışı içine
girmelerinin önüne geçilebileceğidir.
Kurum yöneticilerine göre, yatırımcılar, finansal kurum yönetiminin, arzu edildiği
şekilde pazarlanamayan dolaysız alacaklarının (mevduatlarının) değerinde meydana
gelecek aşınmayı gizleme eğiliminde ve kapasitesinde olduğunun farkındadır. Dahası,
söz konusu yatırımcıların farkında olduğu bir diğer husus, bu tür benzer kurumlarda
kaldıraç (leverage) etkisinin bir hayli yüksek oluşudur. Öyle ki, kurumların dolaysız
alacaklarının değerinde meydana gelebilecek nispeten küçük bir yüzde azalış, söz
konusu kurumların net aktif değerlerinde daha büyük bir yüzde azalışa neden
olacaktır. Bu sebepten ötürü, pek çok mudi (depositor), mevduatlarının büyük bir
bölümünün vadesiz olarak muhafaza edilmesini talep etmektedir. Eğer olumsuz
haberler kurumların dolaysız alacaklarının -diğer bir ifadeyle müşterilerine ait
mevduatların- değerine ilişkin herhangi bir şüphe uyandıracak olursa, kurum
nezdinde mevduatı bulunanlar (kreditörler), sıkıntıya düşen finansal kurumdan
fonlarını geri çekecek bir mekanizmaya sahip bulunmaktadır. Kurum yöneticilerinin,
şirketin ödemelerini düzenli olarak gerçekleştirebildiği yönündeki iddialarına rağmen,
kreditörler, finansal kurumun net aktiflerinin değer yitirdiğine ilişkin bir hareketi
gözlemledikleri takdirde, bu geri çekme işleminin hızlı bir şekilde yerine getirilmesi
mümkün olmaktadır.
Bankalardan bu tür kaçış eğiliminin önemli bir özelliği, bir kez başladıktan sonra kendi
kendisini besler hale gelmesidir. Mevduat kurumunun aktiflerini sattığına (bazı
durumlarda söz konusu satış haciz şeklinde gerçekleşebilmektedir) veya çok yüksek
oranlar üzerinden borçlandığına ilişkin haberler, mevcut ve potansiyel mevduatçıların
kuruma olan güvenini bir kat daha zedeleyecektir. Finansal kurumun, kendisine
yeterli zaman tanındığı takdirde tüm yükümlülüklerini yerine getirebileceğine inanan
müşterileri bile, kaçış eğilimine katılma güdüsüne sahip bulunmaktadır. Bu kimselerin
en büyük endişesi, bankadan kaçış eğilimine uyarak diğer kreditörlerin mevduatlarını
13
çekme girişimleri sonucunda, kendi alacaklarının (mevduatlarının) değerini yitirmesi
ve finansal kurumun (bankanın) taahhütlerini yerine getirememe durumuyla karşı
karşıya kalmasıdır. Zira, yatırımcılar, kaçış eğilimi devam ederken pazarlanma
kabiliyeti yüksek olan dolaysız alacakların öncelikle satılmasından ötürü, likidite
kayıplarının katlanarak büyüyeceğini gayet iyi bilmektedir.
Öte yandan, bilinç düzeyi daha yüksek seviyede bulunan, sofistike mevduat sahipleri
de, herhangi bir kurumun net aktifleri sıfıra yaklaşırken, idarecilerin kurumun varlığını
devam ettirebilmesi için daha fazla risk üstlenme eğilimine gireceğinin farkındadır.
Böylelikle, doğru olsun ya da olmasın, aktif kalitesinin azalması neticesinde
doğabilecek bir iflâs veya ödeme güçlüğü sezgisi, kreditörleri, kurumun net aktiflerini
azaltacak yönde hareket etmeye sevk etmek suretiyle, gerçeğe dönüşen bir kehanet
halini alabilecektir.
Bankadan toplu kaçış eğiliminin neden olacağı olumsuzluk, tek bir mevduat kurumu
ve onun müşterileriyle sınırlı kalmayacaktır. Bankacılık sektörünün tamamının veya
sektörde yer alan bankaların büyük bir bölümünün toplum nezdinde kazanmış olduğu
güvenilirlik zayıflamaya başladığında, bu güven kaybı diğer kurumlara da aynen
sirayet etmekte ve bu suretle sorun tüm toplumu ilgilendiren bir boyut ve önem
kazanmaktadır. Bu noktada, herhangi bir bankadan kaçış “bankacılık paniği”ne
dönüşmektedir. Söz konusu dönüşümün temelinde yatan faktör, yalnızca bir tek
kurumda değil, sistemin bütününde güven unsurunu etkisi altına alan kriz
mantalitesidir. Krizin bulaşması, esas itibariyle dört farklı yolla gerçekleşmektedir:
1) Finansal açıdan sıkıntıya düşmüş kurumların ellerinde bulunan rezervler, malî
yapısı güçlü olan diğer kurumlara geçmeye başlayabilir. Bu bankalar, söz konusu
fonları, bağlı firmalara yeniden kredi verme konusunda isteksiz davranmaktadır.
2) Rezerv kaybı finansal kurumların tümünü etkisi altına alabilir. Zira, sıkıntıya
düşmüş kurumlardan gerçekleşen nakit kaçışı, sektörün bütününe karşı oluşan güven
kaybı nedeniyle, diğer kurumlara yeniden mevduat biçiminde dönememektedir.
14
3) İflâs etmiş finansal kurumlardan alacağı bulunan veya bulunmasından şüphe
edilen kurumlar, krizin ikinci aşamasında zor durumda kalabilir.
4) Diğer kurumlarda fonu bulunan kreditörler, kendi kurumlarının da zor duruma
düşen kurumların yaşadığı şoka maruz kalabileceği şüphesine kapılabilir ve böylelikle
krizle ilgisi bulunmayan kurumlardan toplu para çekme talebi tüm sistemi etkisi
altında bırakabilir.
Yukarıda sıralanan durumlardan herhangi birisinde, finansal kurumlarda mevduatı
bulunan hak sahipleri veya alacaklılar, kapıldıkları şüphenin mantıklı bir dayanağı
bulunup bulunmadığını sorgulama gereği duymaksızın, bankalardan veya finansal
kurumlardan kaçış eğilimine girebilmektedir. Bu hareket tarzı, özellikle, ulusal veya
uluslararası imtiyaza sahip birkaç tane büyük kurumun sektörde bulunduğu
durumlarda son derece ciddî sonuçlar doğurabilmektedir. Kurum ne denli büyük
olursa, ödeme güçlüğüne düşen herhangi bir finansal kurumun halkın dikkatini
çekmesi ve finansal sistemin tümünde ve diğer benzer büyük firmalarda güven
ortamını zedelemesi ihtimali de o denli büyük olmaktadır.
4. FİNANSAL GÜVENLİK AĞI
Mevduat sigortası ve banka iflâslarının çözümlenmesi, finansal güvenlik ağının iki
önemli bölümünü teşkil etmekte; her ikisinin de teşvik edici mahiyette, uyumlu olarak
dizayn edilmesi halinde, finansal kırılganlığın oluşması ihtimali ve doğuracağı maliyet
en az düzeye indirilebilmektedir. Açık bir mevduat sigortası sisteminin olmadığı ya da
elverişli bir açık sigorta sisteminin dizayn edilmediği durumlar, büyük mevduat
sahiplerini ve kreditörleri bankaları gözlem altına tutmaya ve piyasayı disipline
etmeye teşvik edebilmekte, böylelikle bankaların saldırgan bir tutum içinde risk
üstlenmesine engel olmakta, bunun sonucunda finansal kırılganlığı azaltabilmektedir.
İflâs etmiş bir bankanın sorunlarının zamanında ve etkili bir biçimde çözüme
kavuşturulması,
banka
iflâsının
bankacılık
sistemine
yükleyeceği
malî
yükü
hafifletebilmektedir. Banka iflâsları çözüm yönteminin teşvik edici mahiyette-uyumlu
15
bir biçimde dizayn edilmesi, bankaların saldırgan bir tavırla risk üstlenmesini ve bu
suretle banka iflâslarının gerçekleşmesi ihtimalini sınırlandırabilmekte veya kontrol
altına alabilmektedir.
Finansal güvenlik ağı, kamu yararı gözeten politikalarla ters düşebilmektedir. Bir
yönüyle, finansal güvenlik ağından, küçük mevduat sahiplerini koruma altına alması,
bankadan kaçış eğilimine girmelerini engellemesi ve finansal aracılığın çöküşüne
engel olması beklenmektedir. Öte yandan, bir finansal güvenlik ağı, bankaların
finansal kırılganlıkla sonuçlanabilecek şekilde aşırı risk üstlenmesini en aza indirecek
tarzda dizayn edilmelidir.
Hem mevduat sigortası hem de banka iflâslarının çözümü, finansal kırılganlığın en az
seviyeye indirilmesinde önemli rol oynarken, her birinin uygun biçimde işlev görmesi,
bir diğerinin uygun şekilde işlemesine ve finansal güvenlik ağının bütününe sıkı sıkıya
bağlıdır. Bir mevduat sigortası sistemi, ancak piyasanın verdiği bunalım sinyalleri
üzerine, iflâs etmiş bankanın zamanında ve etkili biçimde çözüme kavuşturulması
halinde piyasa disiplinini sürdürebilir ve ahlâkî çöküntüyü mümkün olan en alt
seviyeye indirebilir. Yeterince sağlam temeller üzerine oturtulmamış mevduat sigorta
sistemleri, bankaları ters yönde cesaretlendirmek suretiyle finansal kırılganlığın
artmasına neden olabilecek ve bu suretle, etkili bir biçimde işleyen banka iflâs çözüm
planlarına dahi aşırı yük bindirebilecektir.
4.1. Finansal Güvenlik Ağının İçeriği
Bankaların ekonomide taşıdığı önem, bankaların iflâsı halinde mevduat sahiplerinin
zarara uğrama potansiyeli ve bulaşma riskini hafifletme ihtiyacı ülkeleri bir finansal
güvenlik ağı (financial safety net) tesis etmeye yöneltmektedir. Bir finansal güvenlik
ağı, genellikle, sağduyulu bir düzenleme ve denetim, en son borç verme mercii ve
mevduat sigortası gibi unsurları içermektedir. Finansal güvenlik ağını oluşturan bu
unsurlar arasında güç ve sorumluluk dağılımı, bir kamu-yararı tercihi ve her bir
ülkenin içinde bulunduğu şartlar meselesidir. Örneğin, bazı ülkeler tüm finansal
16
güvenlik ağı fonksiyonlarını merkez bankası ile ortaklaşa görürken, diğer bazı ülkeler
ise bir takım fonksiyonların sorumluluğunu birbirinden ayrı kurumlara yüklemektedir.
Finansal sektörün içine girebileceği bir istikrarsızlık ortamının etkileri, globalleşmenin
hızlı bir boyut kazandığı günümüzde sadece bir tek kurum, bir tek ülke veya birkaç
ülke ile sınırlı kalmamakta, çok kısa bir süre içinde dünya geneline yayılabilmektedir.
Bu itibarla, hemen her yerde finansal sistemi ve piyasayı düzenleyici mekanizmalar
devreye sokulmakta, sektörde doğabilecek sorunlar global bir boyut kazanmadan
çözülmeye çalışılmaktadır. Bu çerçevede, finansal sistemi koruma altına almak için,
ayrıntılı
bir
kurumsal
mekanizmalar
bütünü
olarak
finansal
güvenlik
ağı
oluşturulmaktadır. Söz konusu ağ, finansal sektörde ortaya çıkan kaçış eğiliminin
önüne geçilmesinde hayli başarılı sonuçlar vermektedir. Nitekim, bu mekanizma
sayesinde, çok sayıda ülke, finansal sistem aracılığıyla oluşan şokların yayılmasını
önleyen bir düzenleyici yapı geliştirmiştir. Finansal güvenlik ağı, finansal krizin
gelişme sürecinde farklı evrelerde işletilebilen veya işletilmesi uygun olacak bir dizi
koruyucu önlem olarak görülmektedir.
Finansal güvenlik ağı, bankaların kritik önem taşıyan aracılık fonksiyonunu (yani,
yatırımlar ve iktisadî gelişme için tasarrufların elde edilebilir hale getirilmesi) ve ulusal
ödemeler sistemindeki rolünü koruma altına almak suretiyle, finansal sistemin
sürdürülmesini amaçlamaktadır. Mevduat sigortasına ilaveten, bir güvenlik ağı, banka
likiditesini
sağlamak
amacıyla
merkez
bankasınca
gerçekleştirilen
kısa-vadeli
kredilendirmeyi de kapsamaktadır. Örneğin, A.B.D.’nde likidite desteği iki biçimde
olabilmektedir: i) Kısa-vadeli likidite sıkıntısı çektikleri zaman, ödemelerini yerine
getirebilen bankalara Federal Rezerv Sistemi hesaplarından nakit şeklinde sağlanan
kısa-vadeli krediler ve ii) Ödemeler sisteminin pürüzsüz bir biçimde işleyişini sağlamak
amacıyla sağlanan kısa-vadeli açık itibar (overdraft) kredisi. Mevduat sigortasının
rolü, ‘banka iflâslarının gerçekleşmesi halinde, mevduat sahiplerini, bankaları iflâs
halinde olsa bile, sigorta edilmiş fonlarına en kısa sürede erişmelerini garanti altına
alarak bankadan kaçış eğilimine girmelerini önlemek suretiyle, finansal sisteme
istikrar kazandırmak’tır. Mevduat sigortası, bankadan kaçış eğilimini önleyerek,
paniğin tüm finansal sistem boyunca yayılmasına engel olabilmektedir. Zira, bu tür bir
17
panik, sorunlu bankaların yanı sıra malî bünyesi sağlıklı bankaları da tehdit
edebilmektedir.
Bankaların topladıkları mevduatı likit olmayan kredilere dönüştürerek aracılık işlevi
görmesi nedeniyle, bankacılık sisteminin en sağlıklı gözüken bankaları bile, anî
mevduat çekme talepleri karşısında uzun süreli ayakta kalamamaktadır. Geçmişte
yaşanan iktisadî krizler, yerinde bir mekanizmaya sahip olmanın mevduat sahiplerinin
güvenini tazelemek (reassure) için ne denli önemli olduğunu ortaya koymuştur. 1929
yılında Büyük Bunalım’ın başlamasıyla 1933 yılı sonunda A.B.D.’nde Federal Mevduat
Sigorta Kurumu’nun tesis edilmesi arasında geçen sürede, A.B.D.’nde 4,000 adet
bankanın iflâs etmesine karşılık 1934 yılında bu sayının sadece 9’la sınırlı kalması,
bunun en açık kanıtı durumundadır.
Güçlü bir banka denetim mekanizmasının yokluğunda, merkez bankası ve mevduat
sigorta sisteminin, kendisini, finansal sistemin sağlığını bozabilecek riskli faaliyetlere
girişmiş problemli bankalara finans desteği verirken bulması, kuvvetle muhtemeldir.
Bankaların teftiş yoluyla denetim altında tutulmasından ve uluslararası kabul görmüş
muhasebe standartlarını kullanan düzenli finansal raporlamadan oluşan basiretli
denetim, merkez bankalarının ve mevduat sigortası sistemlerinin gözü-kulağı
durumundadır. Kurumların iflâs durumuyla mı karşı karşıya olduklarına ya da sadece
likidite
probleminden
mi
etkilendiklerine
karar
verilmesi,
basiretli
denetimi
kolaylaştırmaktadır. Etkin basiretli denetim olmaksızın, mevduat sigortası ve güvenlik
ağını oluşturan diğer unsurlar, dikkatsizce hareket eden ve yüksek getiri elde etmek
uğruna aktifleriyle kumar oynarken zarara uğrayabilecek bankaları, söz konusu
zarardan alıkoymaktadır.
Herhangi bir ülke, etkili bir banka denetim sistemi yerleştirmek için, her şeyden önce
bu konuda siyasî iradeye ihtiyaç duymakta ve uluslararası finansal piyasalarda güven
kazanma arzusu, bu doğrultuda güçlü bir teşvik olmaktadır. Ayrıca, ihtiyaç duyulan
bir başka husus da, yeni sistemin tamamlanmasını sağlayacak, bankacılık denetimi
konusunda eğitimli profesyonellerdir. Bu tür bir eğitim, uluslararası finansal
18
kurumların yanı sıra, gelişmiş ülkelerde değişik organizasyonlardan da temin
edilebilmektedir.
Daha da önemlisi, Basel Bankacılık Denetim Komitesi
*
, ülkelerin etkili bir
basiretli denetim sistemi tesis etmede model olarak kullanabileceği Etkili Bankacılık
Gözetimi İçin Temel Prensipler adlı bir rehber geliştirmiş bulunmaktadır. Bundan
başka, 1988 yılından itibaren, Basel Komitesi, uluslararası finans piyasalarında faaliyet
gösteren bankalara yönelik olarak, minimum sermaye standartları getiren riske-dayalı
sermaye-yeterliliği (risk-based capital-adequacy) standartları uygulamaya koymuştur.
Düzenleyici nitelikteki sermaye standartları, emniyetli ve sağlam yapılı bir basiretli
denetimin ‘olmazsa olmaz’ koşulu olarak görülmektedir. Güçlü sermaye, sorunları
hafifletici bir işlev görürken, aynı zamanda spekülasyonun ve riskli davranışların
maliyetini artırmaktadır. Zira, yatırımcıların bir bankanın iflâsı halinde çok şey
kaybedeceği aşikârdır. Ne var ki, güçlü sermaye yapısı kritik önem taşımasına
rağmen, tek başına bir bankayı iflâstan kurtarmaya yeterli olmamaktadır. Sorunlu
aktifler, bankanın sermayesini hızlı bir şekilde silip süpürebilmektedir. Dahası, henüz
bir geçmişe sahip olmayan, deneyimsiz yöneticileri bulunan yeni kurulmuş bankalar
mevcutlara göre daha fazla risklidir. Piyasa tecrübesi bulunmayan, geçiş sürecinde
veya gelişmekte olan ülkelerde faaliyet gösteren bankalar da daha büyük risk
altındadır. Basel Komite’nin standartları, gelişmiş ülkelerin uluslararası boyutta
faaliyet gösteren deneyimli bankalarına uygulanmakta ve Komite, diğer bankalar için
sermaye düzeyinin önemli ölçüde yüksek olması gereğinin altını çizmektedir.
4.2. Finansal Güvenlik Ağının İşleyişi
Finansal krizin en erken evresi, finansal bir kurumun (bankanın) kendisini ödeme
güçlüğü içine düşürecek bir şoka maruz kalmasıyla başlamaktadır. Bu, ekonomideki
*
Basel Komitesi, G-10’lar olarak bilinen ülkelerin merkez bankası governörlerince 1974 yılı sonunda kurulmuş olup yılda
dört kez düzenli olarak toplanmaktadır. Komitenin üyeleri A.B.D., Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İngiltere, İspanya,
İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada ve Lüksemburg’lu temsilcilerden oluşmaktadır. Komitede ülkeler, merkez bankaları tarafından
ve ayrıca bankacılık sektörü denetiminden resmî olarak sorumlu otorite tarafından temsil edilmektedir. Komitenin, herhangi
bir uluslarüstü resmî denetim otoritesine sahip bulunmamasının yanı sıra, kararlarının da yasal gücü yoktur.
19
ters yönlü değişimlerin iflâs ihtimalini artırmasından kaynaklanabilmektedir. Ya da bir
başka alternatif olarak, bu durum, kurum bilançosunda yer alan aktiflerin değerinde
gözlenen veya tahmin edilen anî bir düşüş neticesinde gerçekleşebilmektedir. Her iki
durumda da, kurum gözle görülür bir sermaye kaybına uğramaktadır. Eğer şokun
ortaya çıkması, kreditörleri, kurumun yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyeceğini
sorgulamaya yöneltiyorsa, o takdirde, likiditeye ve belki de borçları ödeme gücüne
ilişkin sorunların tüm finansal sistem geneline yayılmasına yol açacak bir kaçış eğilimi
ortaya çıkabilir.
Elverişli bir düzenleyici mekanizma veya yapı, pek çok noktada ortaya çıkabilecek
karışıklığın neden olacağı olayların önüne geçebilmek, finansal yapının bütünlüğünü
ve reel ekonominin sağlığını koruyabilmek amacıyla tesis edilmektedir. Bir finansal
güvenlik ağını oluşturan unsurlar, en iyi biçimde, yerine getirecekleri işlevler itibariyle
tanımlanmaktadır. Zira, özel bir işleve sahip araçlar (agencies) ülkeden ülkeye farklılık
göstermekte ve bazı işlevlerin, belirli bir ülke içinde, araçlar arasında paylaşıldığı
durumlar olabilmektedir.
Ele alınan finansal güvenlik ağı örneği, birbirinden ayrı biçimde, aşağıda gösterilen
aşamalardan oluşmaktadır:
1) İmtiyazlı Olma Fonksiyonu, aşırı derecede ödeme güçlüğüne maruz kalması bir
hayli muhtemel gözüken, tedbirsiz, yetersiz veya aldatıcı kurum yöneticilerini kontrol
altında tutmak amacıyla tesis edilmektedir.
2) Bazı finansal kurum idarecileri, kendi kurumlarını, taahhütlerini yerine getirme
güçlerini riske atacak derecede şoka maruz bırakan çaba içine girebilmektedir. Söz
konusu durumun önüne geçmek amacıyla, Basiretli Denetim Fonksiyonu tesis
edilmektedir.
3) Basiretli denetimin sıkça görülmeye başlayan iflâs olaylarının önüne geçemediği ve
sektörü olumsuz etkileyen şokların devam ettiği durumlarda, Sınırlandırma
(Tahdit) Otoritesi vasıtası ile, kreditörler, paralarını kaybetmeden ve finansal
20
kurum iflâsla karşı karşıya kalmadan önce, finansal kurumun lisansı iptal edilmekte
veya sınırlandırılmaktadır.
4) Tahdit Otoritesi’nin zarar ve kayıpları önlemede geç kaldığı durumlarda, kamu ya
da özel sektör kaynaklarından sağlanan Belirgin ya da Zımnî Sigorta, kreditörleri
ve çoğunlukla da mevduat sahiplerini kaçış eğiliminin neden olduğu zararlardan
koruma fonksiyonu görmektedir.
5) Mevduat kurumunun beklenmedik bir şekilde aniden kapanması durumunda bile,
Sigorta fonksiyonu, birbirine benzer özelliğe sahip oldukları düşünülen diğer
kurumlardaki kreditörlerin güvenini muhafaza ederek, bulaşma etkisinin önüne
geçebilir.
6) Kaçış eğilimi diğer kurumlarda da ortaya çıksa, yine de, Son Borç Verme Mercii
Fonksiyonu, düşük fiyatlardan ve zoraki bir aktif tasfiyesinin önüne geçerek, ödeme
gücüne sahip kurumların, mevduat sahiplerinin veya alacaklıların taleplerini
karşılayabilmesini kolaylaştırır.
7) Başka iflâsların ortaya çıkması halinde dahi, Para Otoritesi, kamunun nakit para
talebinde oluşacak ve finansal sistemin bir bütün halinde elde edebileceği rezervlerin
miktarında azalmaya neden olabilecek bir değişikliği önleyebilir. Bu suretle, orijinal
şoktan direkt etkilenecek kurumların uğrayacağı zarar da azaltılmış olmaktadır.
Belli başlı sanayileşmiş ülkelerde, finansal güvenlik ağını kapsayan değişik özelliğe
sahip mekanizmalar, herhangi bir kurumda ortaya çıkabilecek sorunu engelleme
konusunda genellikle başarılı olmaktadır ve böylelikle sistemin bütün halinde zarar
görmesi önlenmektedir. Örneğin, A.B.D.’nde 1930’larda inşa edilen güvenlik ağı,
finansal şokların bir mevduat kurumundan sistemin tümüne taşınmasını ve
bulaşmasını hemen hemen ortadan kaldırmış durumdadır. 1987 yılında piyasaların
çöküşüyle bağlantılı olarak ortaya çıkan krizde, A.B.D. Merkez Bankası, söz konusu
güvenlik hizmetinin finansal sektörde yer alan diğer kurumlara yönelik olarak da
sunumda olacağı hususuna açıklık getirmiştir.
21
Ama yine de, bilinmesi gereken önemli bir husus, güvenlik ağının kuruluşunun ilk ve
son safhalarında en iyi biçimde işlemekte olduğudur. Finansal sistemin bütünlüğü ve
güvenilirliği bakımından anahtar konumundaki imtiyazlılık ve basiretli olma
fonksiyonları, sektörün bir bütün olarak sahip olduğu hayli güçlü itibarını, dünya
genelinde sürdürebilmesinden sorumludur. Ara sıra ortaya çıkan güven krizleri ise,
sadece istisnaî durumları yansıtmaktadır. Aynı şekilde, 1930’lu yıllardan itibaren,
bulaşmanın kontrolüne ilişkin en son safhalar, son borç verme mercii ve bir krizin
parasal açıdan etkisiz hale getirilmesi fonksiyonlarını kullanmak suretiyle, bir hayli
başarılı işlev görmüştür.
Bununla beraber, politika belirleyicilerinin ve düzenleyici mekanizmaları idare
edenlerin, yukarıda belirtilen dördüncü ve beşinci safhalarla fazla başarı elde
edemediklerine dair genel bir kanaat vardır. Bir kurum ya da bütün olarak bir endüstri
taahhütlerini yerine getirememe durumuyla karşılaştığında, güvenlik ağının bu
bölümünün nasıl işlevde bulunduğuna ilişkin hususlar bir hayli karışıktır. Bazı
düzenleyici mekanizmalar, bu gibi durumlarda, problem yaşayan kurumları hızlı bir
biçimde kapatırken dahi, iflâs eden kurumlarda mevduatı bulunanları sigorta etmek
ve diğer bankalarda mevduatı bulunanlara da gerekli teminatı vermek suretiyle,
mevduat
sigortasını
kullanmada
bir
hayli
başarılıdır.
Nadiren,
söz
konusu
düzenleyiciler, problemi çözmek için yalnızca çok küçük miktarda bir kaynak
kullanmaktadır. Bu gibi durumlarda, yapılması gerekenin, problemli kurumlardaki
sıkıntının giderilmesi ve borçların ödenememesinden kaynaklanan krizin, finans
endüstrisinin alt bölümüne taşınması olduğu sıkça iddia edilmektedir. Ne var ki, çoğu
kez, problemlerin bir kurumun özel davranışından ziyade başka bir şeyden
kaynaklanması durumunda, ortaya çıkan manzara bir hayli olumsuz olmaktadır.
Sektörler bulaşma etkisine maruz kalmakta; hükümetler, sistemde yer alan ex-post
(gerçekleşen) mevduat garantisi ve kefaletten kaynaklanan
büyük faturalar
ödemektedir. Sonuç olarak, kurumsal yapı ağır bir zarara uğramaktadır.
22
5. MEVDUAT SİGORTASI, ROLÜ ve KULLANIMI
Mevduat Sigortası (deposit insurance), mevduat kabul eden finansal kurumlarda
(bankalar) bulunan sigortalı mevduatın, kendisine mevduat yatırılan kurumun iflâsı
halinde, mevduat sahibine -bazı durumlarda tahakkuk etmiş faiziyle birlikte- geri
ödenmesi garantisidir.
Bir mevduat sigortasının temel hedefleri veya amaçları, ülkenin finansal sistemine
destek olmak ve bankalar iflâs ettiğinde mevduatlarını kaybetmemeleri
için finansal bakımdan daha az bilinçli mevduat sahiplerini korumak
şeklinde ortaya konulmaktadır. Tabii ki, bu hedeflere ulaşabilmek için kullanılabilecek
değişik alternatifler söz konusu olmaktadır.
Bankacılık sektörünün bir ülke ekonomisi için ifade ettiği anlamı ve bu sektörün
doğasında var olan istikrarsızlığı dikkate alarak, hükümetler ve sosyal politika
planlayıcıları, mevduat sigortasının finansal sektör güvenlik ağı yapısında son derece
belirgin bir rol üstlenmiş olduğunu her fırsatta vurgulamaktadır. Bankaların malî
yapısının bozulması neticesinde oluşabilecek bir krizden mevduat sahiplerinin
etkilenmemesini
temin
etmek
amacıyla
kurulmuş
bir
mevduat
sigortasının
mevcudiyeti, bir taraftan yatırımcıları korumakta, diğer taraftan da tüm sisteme
istikrar aşılamaktadır. Mevduat sigortası, bankacılık sektörü hakkında yeterli ve
sağlam
bilgi
sahibi
olamayan
mevduat
sahiplerinin
bir
kriz
ortamında
gerçekleşebilecek zarar ve kayıplarını önlemekte veya en aza indirmekte; pek çok
ülkede, geniş kapsamlı bir tüketici koruma programının önemli bir halkası olarak
değerlendirilmektedir.
Finansal sektör cephesinden konuya bakıldığında; mevduat sigorta sistemi, sektörün
fonlama fonksiyonunun sağlam temellere dayandırılmasını sağlamakta ve doğabilecek
bir krizin etkisini hafifletmektedir. Malî sıkıntı içine girmiş kurumlar açısından,
mevduat sigortası, aktiflerin acil ihtiyaçlara binaen likit hale getirilmesi durumunun
önüne geçmek ve bir bankanın iflâsını önlemek amacıyla, bankanın mevduat tabanını
(deposit base) istikrarlı bir konuma getirmeyi hedeflemektedir. Diğer kurumlar için
23
ise, mevduat sigortasının mevcudiyeti, bankacılık sektöründe faaliyet gösteren öteki
bankalardaki mevduat sahiplerini güvence altına almak suretiyle, bir paniğe engel
olan mekanizma olarak görülmektedir. Kısaca, mevduat sigortası, hem herhangi bir
banka iflâsının gerçekleşme ihtimalini azaltıcı yönde, hem de bir bankacılık krizinin
oluşmasını önleyici yönde, son derece yararlı etkiye sahip bulunmaktadır.
Mevduat sigortası uygulamasının savunucuları, bilgi sahibi olmayan ya da en azından
yanlış bilgilendirilmiş mevduat sahiplerinin, yukarıda değinilen nedenlerden ötürü,
banka
bilançolarının
gerçek
yapısını
öğrenemeyecekleri
hususunu
önemle
belirtmektedir. Bu nedenle, mevduat sahipleri, hem iktisadî anlamda rasyonel karar
verme becerilerinin sınırlı oluşu, hem de yeterli olmayan bilgi alış-verişleri nedeniyle,
koruma talep etmektedir. Bununla birlikte, piyasanın bu özellikleri, gereksiz bankacılık
krizlerine ve sektörün kredilendirme kapasitesinde çarpıklığa da yol açabilmektedir.
6. BANKACILIK KRİZLERİ ve MEVDUAT SİGORTASI
1980’lerin başlarından günümüze değin, bankacılık sektöründeki sistemik problemler
tüm dünya genelinde tekrarlayan bir şekilde ortaya çıkmakta ve bankacılık
sektörünün kırılganlığı ile ekonomi arasındaki bağlantıları anlama ihtiyacı âciliyet
kazanmaktadır. Yapılan pek çok olgusal araştırma göstermektedir ki, deneyimler
ülkeden ülkeye ve zaman içinde önemli farklılıklar gösterirken, tüm bankacılık krizleri
için ortak özellikler sergileyen faktörler söz konusu olabilmektedir.
Makroiktisadî çevre veya koşullar, bankacılık krizlerine kaynak teşkil etmede anahtar
rol oynamaktadır. Özellikle GSYİH artış oranının düşük seviyelerde kalması, bankacılık
sektöründeki risk artışıyla yakın ilişki içinde bulunmaktadır. Bankalar, çok doğal
olarak, finansal aracı sıfatıyla bir takım risk-üstlenicilik ihtiva etmekle birlikte, toplam
hasıla şoklarına karşı olan incinebilirlik veya kırılganlık, bankacılık sisteminin verimli
olmadığının kaçınılmaz bir işareti olmak durumunda da gözükmemektedir. Ne var ki,
bankalar, yurtiçi ekonomide gözlenen dalgalanmalar nedeniyle, kredi riskinin bir
bölümüne karşı önlem almak durumunda kalabilir. Bu açıdan bakıldığında, sınır-ötesi
24
bankacılık
faaliyetlerinin
genişlemesinin,
bankaların
tüm
dünya
genelinde
dayanıklılığını artırıcı etkide bulunması beklenmektedir. GSYİH’ları tipik olarak daha
düzensiz
seviyelerde
bulunan
gelişmekte
olan
küçük
ülkeler
ise,
artan
uluslararasılaşmadan özellikle fayda sağlayacaktır.
Yapılan araştırmalardan elde edilen bulgulara göre, bankacılık sektöründe problem
riskinin artması, yüksek enflasyon oranının bir sonucu olabilmektedir. Zira, yüksek
enflasyondan kaynaklanan belirsiz ve yüksek nominal faiz oranları, bankalar açısından
vade dönüşümü gerçekleştirmeyi güçleştirmektedir. Nitekim, enflasyonu kontrol
altında tutan kısıtlayıcı para politikaları, bankacılık sektörünün istikrarı açısından
değerlendirildiğinde, arzu edilebilir olmaktadır. Ne var ki, bu tür politikalar bir
enflasyon istikrar programı bağlamında uygulandığında, reel faizlerde keskin bir artışa
yol açabilmekte; yüksek reel faizler de bir bankacılık krizi ortaya çıkması ihtimalini
güçlendirmektedir.
Nitekim,
enflasyonla
mücadeleyi
öngören
etkili
istikrar
programlarının dizaynı ve uygulanması, yurtiçi bankacılık sistemi üzerinde yaratacağı
etkilerin dikkatlice değerlendirilmesini gerekli kılmakta ve istikrarı sağlama çabasına
girişilmeden önce, bankaların bilançolarını güçlendirecek tedbirlerin ve idarî
teşviklerin mutlaka uygulanması gerekmektedir.
Diğer yandan, yüksek reel faizler, politik tartışmalarda bankacılık sektörünün
kırılganlığının baş suçlularından bir tanesi olarak görülen finansal liberalizasyon
sonucu olarak da ortaya çıkabilmektedir. Reel faiz oranlarının kontrol edildiği
zamanlarda bile, finansal liberalizasyon derecesinin bankacılık krizlerinin oluşması
ihtimalini artırdığına dair -fazla güçlü olmasa da- bir takım bulgular elde edilmiş
durumdadır.
Açık veya aşikâr bir mevduat sigortası sisteminin varlığı, şüpheye yer bırakmayacak
bir biçimde, sistemik bankacılık problemleri oluşması ihtimalini artırmaktadır. Bu
bulgu,
mevduat
sigortasının,
kendi-kendini
besleyen
bankacılık
paniklerinin
tekrarlanma oranını azaltırken, çoğu kez basiretli denetim ve düzenleme vasıtasıyle
başarılı bir şekilde engellenebilen, ahlâkî çöküntüye yol açtığını imâ etmektedir.
Nitekim, mevduat sigortası uygulamak suretiyle ahlâkî çöküntü probleminin
25
azaltılması, bankacılık sisteminin güçlendirilmesiyle ilgilenen politikacılar için öncelikli
bir konu olmak durumundadır. Aynı zamanda, basiretli bir düzenleme sistemi
yürütülürken ihtiyaç duyulacak idarî güç veya yetenek tesis edilirken, açık mevduat
sigortası yerine zımnî mevduat sigortası uygulamasına karar vermek tercih edilebilir
olmaktadır.
6.1. Tarihsel Gelişim
Güçlü bir ekonomik yapı tesis edilebilmesinin önemli koşulları arasında “etkili ve
güvenilir bir bankacılık sisteminin oluşturulması” ön plana çıkmakta, bu nedenden
ötürü de hükümetler, bankacılık sektörünün düzenlenmesini, özel yatırımcıların
mevduatlarının güvence altına alınmasını bir zorunluluk olarak kabul etmektedir.
Bankacılık sektörünün genel ekonomi içinde bu denli etkili oluşunun geniş ölçekli
sosyal sonuçlar doğurmasından hareketle, A.B.D. hükümeti, Federal Mevduat
Sigorta
Kurumu’nun
(Federal
Deposit
Insurance
Corporation-FDIC)
teşkilatlanmasını da içine alan, daha geniş kapsamlı bir bankacılık düzenlemesine
yönelik kanun çıkarmıştır. 1933 tarihli Bankacılık Kanunu, esas itibariyle,
‘bankacılık risklerinin azaltılması’ şeklinde algılanmış; getirilen kısıtlamaların pek çoğu
sorgulanmakla beraber, FMSK’nun ticarî bankacılık sisteminde güven unsurunu
yeniden tesis ettiği düşüncesi yeterince kabul görmüştür.
Dünya üzerinde ilk resmî mevduat sigortası sistemi, Büyük Bunalım’ın ardından,
bankaların bir daha iktisadî bakımdan güç duruma düşmesinin önüne geçmek ve
iflâslarını önlemek amacıyla, 1934 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde tesis
edilmiştir. Nitekim, 1930-33 yılları arasında bankacılık sektöründe yaşanan panik,
yaklaşık on bin ticarî bankanın iflâsına yol açmıştır. Haliyle, bu tür geniş kapsamlı bir
çöküşün etkileri de tüm dünya ölçeğinde hissedilmiş; mevduat sahiplerinin toplam
kaybı 1,3 milyar $ seviyesine ulaşmıştır.
26
II. Dünya Savaşı’nın sona ermesini müteakip mevduat sigortası uygulaması A.B.D.
dışında da genişlemeye başlamış; 80’li yıllar, çok sayıda OECD üyesi ülkede ve
gelişmekte olan ülkede, hayli fazla sayıda mevduat sigortası sistemi uygulamasına
tanıklık etmiştir. Bununla beraber, belirtilmesi gereken bir husus, diğer ülkelerin buna
harfiyen uymayarak, sigorta işini politikacıların takdirine bırakmayı seçmiş olmasıdır.
Örneğin, konuyla ilgili olarak çalışan Avrupalı düzenleyiciler, kanunlardan çok politik
düşüncelerle işletilen zımnî sigorta sistemine güven duymuştur. Avrupa’da uygulanan
mevduat sigortası, yine de, bir hayli gerçekçi temellere dayalıdır ve yakın geçmişte
çok sayıda banka kurtarma operasyonuna yol açmıştır.
Diğer taraftan, geçiş sürecindeki ekonomiler de (transition economies), 90’lı yıllarla
birlikte mevduat sahiplerinin açık bir biçimde korunmasına yönelik bir takım tedbirleri
yürürlüğe koymaya başlamıştır. 1994 yılında Avrupa Birliği’nde yeni yeni şekillenen
tek bankacılık piyasasında (single banking market) mevduat sigortası standart hale
getirilmiştir.
Sonuç itibariyle, finansal sistem, dünya genelinde şu veya bu şekilde uygulanmakta
olan önemli bir mevduat sigorta sistemiyle donatılmış bulunmaktadır. İster Avrupa’da
olduğu gibi açıkça beyan edilmiş olsun, ister Yeni Zelanda’da olduğu gibi tekzip
edilsin, zımnî veya belirgin (açık) mevduat garantisinin varlığı bir gerçektir. Öte
yandan, kısmen de olsa bir mevduat sigortası uygulanması gerektiğine dair
argümanlar,
yaşanan
tecrübeler
ışığında,
meşru
bir
zemine
dayandırılmış
gözükmektedir. Nitekim, mevduat sigortası, bankalardan kaçış eğilimini, bankacılık
paniklerini ve finansal karışıklıkları azaltmak suretiyle, çok sayıda finansal krizin önüne
geçmeyi başarmıştır. Genel olarak, mevduat sigortası, bankerlerin riskli projeleri
finanse etmelerine ve girişimcilerin riskli ve fakat potansiyel kâr vaat eden projelerle
yatırım yapmalarına rağmen, finansal sistemin bütünlüğünü ve güvenilirliğini
korumayı başarabilmiştir.
27
6.2. Mevduat Sigortasının Avantajları
Mevduat sigortasının birincil amacı, en sade haliyle, “herhangi bir mevduat
kurumunun ciddî ödeme güçlüğü içine düşmesi halinde, mevduat
sahiplerinin
mevduatlarının
akıbeti
hakkındaki
endişesini
ortadan
kaldırmak” biçiminde tanımlanmaktadır. Bu durumda, söz konusu problem belirli bir
kurumla sınırlı olup domino-etkisi (domino-effect) olarak adlandırılan olayın ortaya
çıkışı önlenmiştir. Eş zamanlı olarak, mevduat sigortası sisteminin amacı herkesi eşit
biçimde koruma altına almak olmayıp küçük tasarrufçu olarak adlandırılan kesimi
öncelikli olarak korumaktır. Zira, küçük tasarrufçular sistem içinde fonlarını
yatıracakları en güvenilir ve güçlü mevduat kurumunun hangisi olduğunu tespite
yönelik yeterli bilgi toplama ve bu bilgileri analiz etme imkânına sahip olamamaktadır.
Bu itibarla, mevduat sigortası uygulaması bu tür tasarrufçuların özellikle gelişmekte
olan ülkelerde mağduriyetini önlemek bakımından önemli avantajlar sunmaktadır.
6.3.
Mevduat Sigortasının Dezavantajları ve Yarattığı Sorunlar
6.3.1. Ahlâkî Çöküntü (Moral Hazard)
Bir ülkenin bankacılık denetleme sisteminin ne denli iyi oluşundan veya o ülkenin
sermaye standartlarının yükseklik derecesinden bağımsız bir biçimde, orta vadeli
reeskont penceresinden kısa-vadeli kredi kullandırmak (short-term discount-window
lending) ve mevduat sigortası gibi finansal güvenlik ağının içinde yer alan unsurların,
kötü iş idaresinden kaynaklanan zararların oluşması ihtimalini azaltarak piyasanın
işleyişini bozma tehlikesine işaret ettiğine kuşku yoktur. Hal böyle olunca, güvenlik
ağı, bir ahlâkî çöküntü hayali yaratmaktadır.
Ahlâkî çöküntü , iktisatçıların, herhangi bir şeye (örneğin sigorta veya hükümetin
verdiği sübvansiyon) göndermede bulunmak için kullandığı ve finansal risk
üstlenicilerin zarar riskine karşı korumalı olduklarında riskli yatırımların getirisini
toplayacaklarına dair bir inanca kapılmasına yol açarak, riskli davranışları teşvik eden
28
bir kavramdır. Yükümlülüklerini yerine getirme sıkıntısı çeken finansal kurumlara
destek olmak, açık bir şekilde ahlâkî çöküntü ihtiva etmektedir. Dahası, sorunlu ve
fakat ödeme gücü yerinde olan kurumlara likidite desteği sağlanması bile, eğer bu
uygulama söz konusu kurumları piyasanın gerçeklerine karşı himaye ediyorsa, ahlâkî
çöküntü içerebilmektedir. Bir güvenlik ağının dizayn edilmesinde ve işletilmesinde,
ülkeler, birbiriyle rekabet eden iki amacı -likidite ve ödeme güçlüğü problemleri artış
gösterdiği dönemlerde, ahlâkî çöküntüyü en az düzeye indirirken finansal sistemde
istikrarın sağlanması- dengeleme ihtiyacı duymaktadır.
Bir güvenlik ağının tasarlanması; eğer piyasanın, ödeme güçlüğü çeken finansal
kurumların iflâsına izin vererek ve iflâs etme noktasında olan kurumlara yönelik
maliyetler yükleyerek finansal risk üstlenicileri disipline etmesine imkân sağlıyorsa,
ahlâkî çöküntünün sınırlandırılmasında çok etkili olabilmektedir. İkinci durumda
çözüm, kısa-vadeli likidite desteğine daha yüksek faiz oranları uygulanması gibi kolay
bir yöntemle elde edilebilmektedir. Birinci durumda ise, dünya genelinde ülkeler,
sistemik sorunlardan uzak durma çabasıyla, batmak için fazla büyük (too big to fail)
olduğu düşünülen kurumları çoğu kez korumaya gayret göstermektedir. Ahlâkî
çöküntü ve istikrarlı bir finansal sistem arasında kurulacak makul bir denge, piyasa
disiplinine ihtiyatsız davranma izni verirken, sistemik bir risk görüntüsü verecek
iflâslar için çok sınırlı bir istisna getirecektir. Nitekim, genel olarak, ödeme güçlüğü
içinde bulunan bankaların iflâsına izin verilmesi ve hissedarların -eğer bir bankanın
açık kalmasına yardım ediliyorsa- hisselerini kaybetmeleri yerinde görülmektedir.
Mevduat sigortası uygulamasının bankacılık krizlerini önlemenin en iyi yolu olup
olmadığı bir yana bırakılırsa, aslında, hemen her iktisatçı bunun bir ahlâkî çöküntü
veya
ahlâk-dışı yutturmaca kaynağı olduğu konusunda hemfikirdir. Sigorta
uygulamasının olduğu durumda, bundan böyle, bankaların mevduat sahiplerini
cezbetme yeteneği, portföylerinin riskini yansıtmayacak ve bu nedenden ötürü
bankalar, bir hayli riskli ve fakat aynı zamanda bir hayli de kârlı projeleri finanse
etmeye teşvik edilmiş olacaktır. Diğer bir ifadeyle, bankaların karşı karşıya kaldığı
yeni manzara, eskisine göre bütünüyle değişmiş olacaktır. Mevduat sahiplerinin,
finans kurumunun tüm yükümlülüklerinin hükümetçe sigorta altına alındığına
29
inandıkları andan itibaren, bankanın portföy riskiyle ilişkisi kalmayacaktır. Bu
durumda, mudiler, banka mevduatlarını devlet garantili mevduata dönüştürmüş
olmaktadır. Dolayısıyle, bundan böyle banka riskine ilişkin endişeye kapılmalarına
veya bankanın taahhütlerini yerine getirme gücünü izlemelerine gerek kalmamıştır;
zira, artık bankanın bizzat kendisinden değil, hükümetten alacaklı durumundadırlar.
Diğer taraftan, banka yönetimi de bu gerçeğin ve doğuracağı etkilerin bütünüyle
farkındadır. Banka, bundan böyle, piyasa disipliniyle ilgili kısıtlamalar ve risk-temelli
yükümlülük fiyatlaması (risk-based liability pricing) azalırken, riskten bağımsız
oranlarla borçlanabilme veya kaynak sağlama yeteneğine kavuşmaktadır. Bu,
firmaların risk üstleniciliğini teşvik etmekte, riskli projeleri finanse etme taahhütlerini
artırmaktadır. Bazıları, söz konusu durumu finansal sistemin menfaatine yönelik bir
gelişme olarak görebilecek iken, sistemin işleyişini açık biçimde değiştirdiği de bir
gerçektir. En nihayetinde, mevduat sigortası, bankalar açısından aşırı riski teşvik
etmek suretiyle risk üstleniciliği çarpıtmakta ve böylelikle bankanın borçlarını ödeme
gücü üzerinde negatif geri-beslemeye (feedback) yol açmaktadır.
Mevduat sigortası bankaların iktisadî çöküşüne neden olabileceği gibi, eğer bankaların
aldığı risk birbiriyle ilişkili ise, bu durumda, artan bir şekilde sistemik bankacılık krizleri
görülmeye başlayacaktır. Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri’nde 80’lerde yaşanan ve
genel mevduat sigortası sistemi, finansal liberalizasyon ve başarısız düzenlemelerin
bir araya gelmesi suretiyle ortaya çıkan tasarruf ve kredi krizleri, ahlâkî çöküntüye
yaygın biçimde örnek gösterilmiştir.
Ahlâkî çöküntünün, iyi kurumsal yönetim, bireysel bankaların güçlü risk yönetimi,
etkili piyasa disiplini ve sağlam esaslara sahip basiretli düzenleme, denetim ve
yasalara yönelik bir çerçeve vasıtasıyle uygun teşvik edicilerin yaratılması ve
desteklenmesi suretiyle hafifletilebileceği kabul edilmektedir. Bu öğeler, değiş-tokuş
içermekte ve bir arada, işbirliği içinde işledikleri zaman, daha etkili olmaktadırlar.
30
6.3.2. İstikrarı Bozma
İktisat teorisine göre, mevduat sigortası, küçük tasarrufçuları asimetrik enformasyon
probleminden korumak suretiyle bankacılık sektöründe istikrarı artırabileceği gibi, yine
bankaları daha riskli projeler üstlenmeye teşvik etmek suretiyle de sektörde istikrarı
azaltabilmektedir. Teorinin iki anlamlı veya muğlak (ambiguous) çıkarsamalarda
bulunabileceği ihtimaline karşılık, yaşanan deneyimleri incelemek daha yararlı
sonuçlar elde edilmesi bakımından tercih edilen bir durum olmaktadır. Ne var ki,
mevduat sigortasının bankacılık sektörünün istikrarı üzerindeki etkilerini ortaya
koyacak kapsamlı bir ampirik çalışma mevcut değildir.
Mevduat sigortası sistemlerinin yetersiz kaldığı bir başka husus ise, bankacılık
sektöründe piyasa rekabetçiliğini azaltması ve bunun neticesinde, dolaylı olarak,
ulusal ekonomide finansal kaynakların piyasada etkili bir biçimde tahsis edilmesini
engellemesidir.
6.3.3. Finansal Yükün Paylaşımı
Diğer taraftan, herhangi bir sigorta sistemiyle ilişkili olarak oluşabilecek finansal yükü
kimin omuzlayacağı bir başka sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Maliyeti kimin
karşılayacağının bilinmesinin yanında, bunun nasıl fiyatlandırılacağı da ayrı bir merak
konusu olmaktadır.
Mevduat sigortasının bankaları ve firmaları risk almaya yönelik teşvik edici rol
oynaması, etkili olmayan sigorta fiyatlandırmasının bir sonucu olarak görülmektedir.
Hükümetlerin
sigorta
yükümlülüğü
kusursuz
bir
şekilde
ve
etkili
olarak
fiyatlandırılabildiği takdirde, teşvikle ilgili pek çok sorunun da ortadan kalkacağı ifade
edilmektedir. Ne var ki, dünyanın hiçbir yerinde risk-temelli mevduat sigortası
fiyatlandırması yapılabilmiş değildir. Bunun pek çok nedeni vardır: Bir kere, zımnî
sigorta uygulamasının yürürlükte olduğu ülkelerde, risk-temelli fiyatlandırma yapmak,
doğası gereği (per se), yapılabilir veya mümkün (feasible) olmamaktadır. Bu durum,
belirgin sigorta sistemine yönelmeden önce, neredeyse Batı Avrupa’nın tamamını
31
oluşturan pek çok gelişmiş ülkeyi, geçen on yıl ya da daha uzun bir süre boyunca
dışta bırakmıştır. İkinci olarak, A.B.D. gibi belirgin sigorta sistemi uygulayan
ülkelerde, etkili bir risk-temelli fiyatlandırma sistemi, her bir aktif veya varlık (asset)
sınıfı için kusursuz ve dinamik bir risk tahmini yapılmasını gerektirecektir. Bu zor
görevle karşılaşan pek çok düzenleyici mekanizma (yakın zamanlara kadar
A.B.D.’ndeki FMSK da bunlara dahildi), sigorta işlevini yerine getirmek amacıyla, tek
veya düz fiyatlama sitemini tercih etmiştir. Araştırmacılar, riski ihmal etmesi
nedeniyle, fiyat sigortası eğiliminden sıkça yakınmakta; buna karşılık, düzenleyici
mekanizmaları idare edenler, geleneksel olarak, değişime direnç göstermektedir. İlk
grupta yer alanlar, tek sigorta fiyat sisteminin, tutucu veya muhafazakâr firmalardan
riskli firmalara ve vergi ödeyen kesimden banka sahiplerine doğru önemli bir servet
transferi etkisi yarattığını iddia etmektedir.
Yakın zamanda A.B.D.’nde çıkarılan bir yasa ile, risk-temelli bir sistem yasal olarak
yapılabilir hale gelmekle kalmamış, aynı zamanda zorunlu hale getirilmiştir. Bununla
beraber, bu tür bir yasal düzenlemenin etkisinin ne olacağı hususu da fazla açıklık
kazanmamıştır. Sigorta primine ilişkin farklılıklar önemsenmeyecek boyutta olup daha
ziyade ad hoc usulde belirlenmektedir. Aslında, dünya finans sektöründe bilimsel
temellere dayalı tek bir mevduat sigorta sisteminin varlığından söz etmek mümkün
değildir. Bunun pek de şaşırtıcı bir durum olmadığı, konuya taraf kesimlerce yapılan
araştırmalarda ortaya atılmıştır. Şöyle ki; “portföy riskinin tam bir doğrulukla elde
edilmesi mümkün olmadığına göre, değişken oranlı sigorta da teknik olarak mümkün
olamayacaktır” denilmektedir.
6.3.4. Politik Sorunlar
Herhangi bir hükümet müdahalesiyle ilgili çeşitli politik sorunların da ortaya
çıkabileceğini belirtmekte yarar bulunmaktadır. Mevduat sigortası vb. gibi hükümet
programlarının, her zaman için düşük fiyatlandırıldığı geçmişte bazı araştırmacılar
tarafından öne sürülmüştür. Söz konusu iddialara göre, hükümet programları değişik
tiplerde hükümet müdahalelerini de beraberinde getirmektedir ve bu durum mevduat
32
sigortası için de aynı şekilde geçerli olmaktadır. Hükümetin varlığı ile beraber, özel
kararların, hükümetin bir takım endişeleri veya politik faktörler tarafından etkilenmesi
ihtimali artmaktadır. Bu, her bir düzenleyici çevre veya şartlar için farklı bir boyutta
geçerli olmaktadır ve devletin isteklerini ve değer yargılarını finansal sektör üzerinde
uygulama becerisi, hem zaman içinde hem de ülkeden ülkeye değişmektedir. Bununla
beraber, hükümetler, genellikle, hem politik nedenlerle hem de daha önce değinilen
istikrarı temin etme düşüncesiyle, finansal yapı içinde her yerde ve her zaman için
hazır bulunmaktadır.
Bu hususun sorunlu olup olmadığı, tartışılmaya devam etmektedir. Pek çok iktisatçı,
hükümet müdahalesinin zararlı etkileri olduğunu öne sürmektedir. Bu argümana göre,
iktisadî-olmayan faktörler iktisadî kararları etkilediği ölçüde, bu baskılar, ekonomi ve
manüpile olan sektör üzerinde ters yönde etkide bulunmaktadır. Bu tür müdahaleden
yana olan bir görüş, aksak piyasa koşullarında, özel sektör kararlarının, açık bir
şekilde, optimal olmadığına dikkat çekmektedir. Böyle bir durumda, hükümetin
oynayabileceği uygun bir rolün varlığı söz konusu edilmektedir. Eğer hükümet, bazı
sektörleri doğrudan kredilendirmek veya bunların finansal ihtiyaçlarını sübvanse
etmek
suretiyle
bir
takım
sosyal
hedeflere
ulaşmak
amacıyla
müdahalede
bulunuyorsa, o takdirde ekonominin performansını artırabilir ve sosyal refahın bütünü
üzerinde olumlu gelişmeler sağlayabilir. Ne var ki, bu görüş, birbirinden farklı
yaklaşımlarla ele alınmaktadır. Bazı araştırmacılar, siyasî müdahalenin, nadiren
makroiktisadî kazanımlara yol açtığını savunmaktadır. Buna ilave olarak, hükümetin
daha büyük bir rol üstlenmesinin, yönetim sorumluluğunu azaltıcı etkide bulunacağı
da iddia edilmektedir. Zira, hükümet müdahalesi, aracılığın etkililiğini ve etkinliğini
azaltan bir geri-beslemeye (feedback) sebebiyet verecektir.
7.
Bir
MEVDUAT SİGORTASI SİSTEMLERİ
mevduat
sigortası
sistemi,
eğer
yetkililerin
mevduat
sahiplerine
karşı
sorumluluğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor ve keyfî hareketlerle sonuçlanabilecek
isteğe bağlı karar verme serbestisine sınırlandırma getiriyorsa, o takdirde zımnî
33
korumaya tercih edilmektedir. Ne var ki, güvenilir olmak ve ahlâkî çöküntü
problemiyle sonuçlanabilecek bozulmalardan uzak durmak için, bu tür bir sigorta
sisteminin basiretli bir şekilde dizayn edilmeye, başarılı bir biçimde yürütülmeye ve
halk tarafından anlaşılabilir olmaya ihtiyacı vardır. Her şeyden önce, bir mevduat
sigortası sistemi, kusursuz muhasebe ve şeffaflık rejimlerini zorunlu kılan etkili yasalar
ve güçlü basiretli düzenleme-denetimce desteklenen, mükemmel biçimde dizayn
edilmiş finansal güvenlik ağının bir parçası olmak zorunluluğundadır.
Herhangi bir mevduat sigortası sistemi benimsenirken veya mevcut bir sistemi
yeniden biçimlendirirken atılacak ilk adım, kamu yararı gözeten uygun hedefleri
belirlemek ve bu hedeflerin ortaya çıkaracağı etkilerin tam olarak anlaşılmasını temin
etmektir. Kamu yararı gözeten hedeflerin belirlenmesiyle uyumlu olarak, politikacılar,
sistemin dizaynına etki edebilecek çok çeşitli faktörleri ve koşulları değerlendirmek
ihtiyacı duyacaktır. Dikkate alınması gereken söz konusu faktörler ve koşullar
arasında,
ekonominin
durumu,
yürürlükte
bulunan
para
ve
maliye
politikaları, bankacılık sisteminin durumu ve yapısı, halkın tutum ve
beklentileri, basiretli düzenleme ve denetimin gücü, yasal çerçeve ve
muhasebe ve açıklık yöntemlerinin güçlülüğü ilk sıralarda yer almaktadır. Pek
çok durumda, ülkenin içinde bulunduğu koşullar ideal durumu yansıtmayabilmekte ve
bu nedenle, mevcut koşullar ile arzu-edilen durumlar arasındaki boşlukların teşhis
edilmesi ve elde edilebilir opsiyonların yeterince değerlendirilmesi büyük önem
kazanmaktadır. Zira, bir mevduat sigorta sisteminin tesis edilmesi, belli başlı
yetersizliklerin veya noksanlıkların giderilmesine çare olamamaktadır.
Mevduat sigorta sistemi tesis edilmesine ilişkin bu ön bilgilerin ardından, uygulamada
rastlanan mevduat sigortası türlerinin incelemesine geçilebilir.
34
7.1. Uygulamada Mevduat Sigortası Türleri
Tasarruf sahiplerinin bankalara emanet etmiş olduğu mevduatın korunmasına yönelik
olarak, herhangi bir ülkenin karşı karşıya kalabileceği seçenekleri, en geniş haliyle,
altı grupta değerlendirmek mümkündür:
i)
Korumanın açık şekilde tekzip edildiği ve şeffaflık ve piyasa disiplinine güvenin
tam olduğu durum (Yeni Zelanda örneği),
ii)
Mevduata garanti vermek yerine, iflâs etmiş bir bankanın tasfiyesi süresince,
mevduat sahiplerinin alacaklarının, diğer alacaklılara göre yasal bir önceliğe
sahip olduğu durum (Avustralya ve Moğolistan örneği),
iii)
Mevduat sigortasının kapsamına dair bir belirsizliğin söz konusu olduğu durum,
iv)
Zımnî bir garantinin uygulanmakta olduğu durum,
v)
Belirgin ve sınırlı bir kapsamı olan sigortanın uygulandığı durum,
vi)
Tam ve belirgin bir sigortanın uygulandığı, krizde ve kriz sonrasında bulunan
ülkelerde yaygın biçimde gözlenen durum .
Belli başlı ülkelerdeki uygulamalara bakıldığında, birbirinden önemli farklılıklar arz
eden derecelerde mevduat sigortası sistemlerinin benimsenmiş olduğu dikkat
çekmektedir. Tablo 1’de görüldüğü üzere, bazı ülkeler belirgin veya sarih, kesin
(explicit) bir mevduat sigortası sistemine sahip olmayıp zımnî (implicit) bir sigorta
sistemi benimsemişken, diğer bazı ülkelerde ise yaygın kapsamlı bir mevduat sigortası
sistemi yürürlükte bulunmaktadır.
Zımnî sigorta sistemi, mevduatı korumaya yönelik herhangi bir kural ya da
prosedürün,
yasal
yükümlülük
ve
korumanın
bulunmadığı
durumları
temsil
etmektedir. Yani, bu sistemde devlet, korumaya ilişkin olarak geçici (ad hoc) karar
almaktadır. Burada işlem öncesi veya planlanmış (ex-ante) bir finansman uygulaması
olmadığı gibi, korumanın derecesi de korumasızdan (non-protection) tam korumalıya
(full protection) bir dizi farklılığı içermektedir.
35
TABLO 1: ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE MEVDUAT SİGORTASI UYGULAMALARI
ÜLKE
SİGORTA UYGULANMAYA
TÜRÜ
BAŞLADIĞI
YIL
SİGORTANIN
USD* veya EURO
CİNSİNDEN ÜST
LİMİTİ
DÖVİZ
TEVDİATINI
KAPSAYIP
KAPSAMADIĞI
BANKALARARASI
MEVDUATI
KAPSAYIP
KAPSAMADIĞI
Evet=1
Hayır=0
Evet=1
Hayır=0
100,000 $
20,000 EUR
1
1
1
0
24,075 $
20,000 EUR
22,222 EUR
3,565 $’a kadar
müşterek kapsam
20,000 EUR
29,435 $
65,387 $
19,700 $
125,000 $
40,770 $
9,000 $
260,800 $
1,000 EUR’ya kadar
%100; takip eden
EUR’nun %90’ı.
Mevduatın tamamı
20,000 EUR
0
0
0
1
0
0
0
0
1
1
0
0
1
0
1
1
1
0
0
0
0
0
1
0
0
0
1
0
0
0
Açık=1
Zımnî=0
A.B.D.
Almanya
Avustralya
Avusturya
Belçika
Büyük Britanya
Çek Cumhuriyeti
1
1
0
1
1
1
1
1934
1966
/
1979
1974
1982
1994
Danimarka
Finlandiya
Fransa
İsviçre
İtalya
Kanada
Macaristan
Norveç
Polonya
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1988
1969
1980
1984
1987
1967
1993
1961
1995
TÜRKİYE
Yunanistan
1
1
1983
1993
KAYNAK: PARNARGIEVA (2002)
* Temmuz 1998 sonu itibariyle $ döviz kuru.
Belirgin veya sarih mevduat sigortası sistemi, son yıllarda yaygın bir biçimde
kullanım alanı bulmakta, bu sistemi tercih eden ülke sayısı büyük bir artış
göstermektedir. Nitekim 1974 yılı itibariyle 12 ülkede bu tür mevduat sigortası
uygulanmakta iken, 1999 yılına gelindiğinde ülke sayısı 71’i bulmuştur. Gelişmekte
olan ülkelerde finansal yapının sağlamlaştırılması ve yeniden biçimlendirilmesi
çabalarına yardımcı olmayı amaçlayan ve ülke dışından gelen temel öneriler, temelde,
belirgin mevduat sigortası uygulanması üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Uygulamada, belirgin veya açık mevduat sigortası sisteminin politikacılar için cazip
görünmesi pek çok nedene dayandırılmakla birlikte, ön plana çıkan gerekçeler şöyle
sıralanmaktadır:
Kısa
dönemde,
bütçeden
bir
harcama
yapılmasına
ihtiyaç
göstermemesi nedeniyle, bu tür sigorta sistemleri, bankalardan kaçış riskini veya
36
paniği azaltmada maliyetsiz denilebilecek bir yaklaşım sergilemektedir. Finansal
sektörü istikrara kavuşturmanın ötesinde, bir sigorta sistemi, küçük mudilerin
korunması ve küçük bankalara, mevduat toplamada büyük bankalarla rekabet
edebilme konusunda bir takım yeni fırsatlar yaratılması gibi diğer siyasî değerleri de
özendirebilmektedir.
Zira,
küçük
bankaların
kolaylıkla
ödeme
güçlüğü
içine
girebileceği kuşkusu, her zaman için gündemdeki yerini korumaktadır. Oysa ki,
belirgin olarak uygulanan bir mevduat sigortasının varlığı, küçük bankaların kırılganlığı
ile ilgili potansiyel kuşkuları hafifletmede önemli bir işlev görmektedir.
Sistem, mevduatın korunmasına yönelik bir takım yasal düzenleme ve prosedürleri
bünyesinde barındırmaktadır. Bu sistemde, mevduat sahiplerinin en fazla sigortalı bir
limit dahilinde korunması yasal bir yükümlülük olarak kabul edilirken, sigortasız
mevduatın korunması kararı ise sigorta eden kurumun keyfiyetine bırakılmaktadır.
Diğer taraftan, sistemde korumanın derecesi sınırlı koruma ile tam koruma arasında
değişiklik göstermekte; devlet tarafından düzenli ödeme yapılması imkânı ve finansal
enjeksiyon dışarıda tutulmamakla birlikte, bankalar, genellikle, prim ödemeleri
kanalıyla sistemi finanse etmektedir. Bir bankanın iflâsı halinde, gerekli finansman
Mevduat Sigortası Fonu’nca karşılanmaktadır.
7.2. Sigortanın Kapsama Alanı ve Derecesi
Etkili bir mevduat sigorta sisteminin oluşturulabilmesi için, politikacılar yasalara veya
özel anlaşmalara dayanarak, sigorta edilebilir mevduatın ne olduğu hususuna açıklık
getirmeli ve bu konuda herhangi bir şüpheye yer bırakılmamalıdır. Bu yapılırken,
yabancı para cinsinden mevduatın ve ülkede yerleşik-olmayanlara ait mevduatın
içinde yer aldığı farklı mevduat enstrümanlarının nispî önemi, sistemin kamu yararı
gözeten amaçları itibariyle dikkate alınmalıdır. Bir kere uygun mevduatlar seçilince,
spesifik mevduatların ve/veya mevduat sahiplerinin kapsam dışında bırakılmasına
karar verilebilmektedir.
37
Dünyada çeşitli ülkelerde uygulanmakta olan mevduat sigortası sistemlerinin p ek
çoğu, bir bankanın içinde bulunduğu finansal koşulları öğrenme imkânına sahip
olduğu
düşünülen
mevduat
sahiplerine
ait
fonları
sigorta
kapsamı
dışında
tutmaktadır. Bu tür mevduata örnek olarak, bankaların sahip olduğu mevduat, kamu
kurumlarının mevduatı, menkul kıymet yatırım fonları (mutual funds) gibi profesyonel
yatırımcılar ve banka yöneticileriyle çalışanlarına ait mevduat gösterilebilir. Bazı
durumlarda, bir bankanın finansal olarak kusursuz bir konumda bulundurulmasından
sorumlu bireylere ait mevduatlar da sigorta kapsamı dışında bırakılmaktadır. Bir hayli
yüksek getiriye sahip mevduatlar da bazan kapsam dışında tutulabilmekte veya
zararın tazmini, borçlu olunan anaparaya daha düşük bir faiz oranı uygulanmak
suretiyle sınırlandırılabilmektedir.
Sigortanın kapsam alanının ne olduğu hususuna açıklık kazandırıldıktan sonra,
kapsam derecesi belirlenebilmektedir. Söz konusu işlem, bankalarda tutulan
mevduatın büyüklük dağılımını tanımlayan istatistikî bilgiler gibi konuyla ilgili veya
elverişli verilerin incelenmesi yoluyla gerçekleştirilebilmektedir. Bu, politikacılara,
kapsam altına alınan mevduat sahiplerinin oranı gibi kapsam derecesinin kesin olarak
yeterliliğini değerlendirebilecekleri objektif bir kıstas sunmaktadır. Hangi kapsam
derecesi seçilirse seçilsin, hem güvenilir hem de sigortanın diğer dizayn özellikleriyle
dahilî bir uyum içinde olmalı ve sistemin kamu yararı gözeten amaçlarını yerine
getirmelidir. Hepsinden önemlisi, politikacılar, sigorta kapsamının derecesi ile ahlâkî
çöküntü arasındaki ilişkiyi asla göz ardı etmemelidir.
Sigorta kapsamına bir sınırlandırma getirmenin çeşitli yolları bulunmaktadır.
Genellikle, kapsam, mevduat-başına (per deposit) veya mevduat sahibi-başına
(per depositor) cinsinden uygulanmaktadır. Mevduat-başına yönteminin kullanımı,
herhangi bir mevduat sahibi tek bir bankada sigortalı limite eşit ya da onun altında bir
tutarda çok sayıda hesap açmak suretiyle konulan limiti kolayca aşabileceğinden,
sigorta kapsamının sınırlandırılması çabasıyla tezat teşkil edebilmektedir. Kapsam
limitini sadece mevduat sahipleri üzerine odaklamak, bu tuzağa düşülmesini
engelleyecektir. Fakat bu durumda, ihtiyaç duyulan bilgi de eskisine göre daha büyük
olmaktadır. Zira, tek bir mevduat sahibinin elinde bulundurduğu tüm mevduat
38
hesaplarının, mevduat sigortasının gayesine yönelik olarak teşhis edilmesi ve bir
araya getirilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, kapsam limitleri banka-başına (per bank) veya tüm bankaları
içerecek şekilde uygulanabilmektedir. Kapsam genişliğinin tüm bankaları içine
alacak şekilde büyütülmesi, muhtemelen daha fazla piyasa disiplini sağlayacak
olmasına rağmen, mevduat sahipleri, riski üye bankalar arasında çeşitlendirmiş
olsalar dahi, çoklu banka iflâslarından olumsuz yönde etkilenebilecektir. Bunun
neticesinde, söz konusu yaklaşım tarzı bankalardan kaçış potansiyelini artırabilecektir.
Mevduat sigortasının tüm üye bankaları kapsayacak şekilde uygulanması, tüm
bankalarda
açılmış
olan
mevduat hesaplarına ilişkin ayrıntılı
bilgiye
ihtiyaç
göstermektedir. Bu tip sigorta kapsamı uygulamak, yönetim açısından son derece güç
ve maliyetli bir yöntem olmaktadır. Bunun temel nedeni, söz konusu uygulamanın
sadece mevduat enstrümanlarının sahipliğine dair çok büyük bir enformasyon akışına
ihtiyaç göstermesi değil, aynı zamanda, bankalar iflâs ettiğinde farklı bankalardaki
mevduat hesaplarının bir araya getirilmesi için de bir süreç gerektirmesidir. Bu
uygulamanın gerekli kıldığı bir başka husus ise, kapsam limitine takvim yılı başına gibi
bir zaman unsurunun eklenmesidir. Öte yandan, münferit bir mevduat sahibinin ne
zaman sigorta kapsamının sınırına ulaştığını belirlemek için, mevduat sahiplerine
yapılan ödemelerin kaydını tutacak bir mekanizmaya da ihtiyaç duyulabilecektir.
Dolayısıyle, bu tür bir kapsam sınırlaması, karmaşıklığı ve mevduat sahiplerinin
güvenini sarsıcı potansiyel taşıması gibi nedenlerden ötürü fazla yaygın değildir.
Enformasyon ihtiyacının makul tutulmasının yanı sıra, sigorta kapsamının etkili bir
şekilde sınırlandırılması ve finansal sistemin istikrarına katkı sağlanması veri olarak
alındığında, mevduat sigortasını banka başına tek bir mevduat hesabı temelinde
uygulamak tercih edilmektedir.
Dünya genelindeki uygulamalara bakıldığında görülmektedir ki, bazı ülkeler, sigortalı
mevduatın özelliğini ve miktarını dikkate alan, harfi harfine tanımlanmış ve sıkı
sistemler kurmuş bulunmaktadır. Burada limitlerin varlığı olağan olmakla birlikte,
sigorta altına alınan miktar ülkeden ülkeye değişmektedir. Örneğin, sigorta altına
39
alınan mevduatın üst limiti Norveç’te 260,800 $ iken, A.B.D.’nde 100,000 $, İsviçre’de
19,700 $ seviyesindedir. Pek çok ülkede sigortanın kapsamına yabancı paralar
cinsinden açılan mevduat hesapları da dahil edilirken, bankalar-arası mevduatı
kapsayan sigorta uygulamasına ise sadece birkaç ülkede rastlanmaktadır.
Yabancı para cinsinden mevduatı ve bankalar-arası mevduatı yaygın biçimde sigorta
kapsamına alan sistemler, dar kapsamlı sistemlere göre daha kolay zarar
görebilmektedir. Nitekim, sigorta kapsamının alanına spesifik bir limit konulmuşsa, o
takdirde, sigorta sisteminin bankacılık sektörünün istikrarı üzerindeki olumsuz etkisi
hafifletilmiş olmaktadır.
7.3.
Mevduat Sigortasının Finansmanı ve Fonlama
Sağlam temellere dayalı fonlama anlaşmaları, hem bir mevduat sigortası sisteminin
etkililiği hem de kamu güveninin korunması açısından son derece önemlidir. Bir
mevduat sigorta sistemi, herhangi bir banka iflâsının ardından mevduat sahiplerinin
alacaklarının ödenmesini temin için gerekli olan tüm fonlama mekanizmalarını
bünyesinde barındırıyor olmalıdır. Aksi takdirde, yetersiz fonlama banka iflâslarının
çözüme kavuşturulması işlemlerinde gecikmelere, maliyetlerde büyük artışlara ve
mevduat sigorta sistemlerinin güven yitirmesine yol açabilecektir. Fonlama biçimi,
kamu tahsisleri, üye bankalara yönelik tarh olunan primler veya zorunlu olarak
toplanan paralar (levies), piyasa borçlanmaları veya bunların kombinasyonlarından
oluşabilmektedir.
Primler veya zorunlu olarak toplanan paralar, planlanmış (ex-ante) ya da
gerçekleşen (ex-post) esaslı olarak değerlendirilebilmektedir∗. Bir mevduat sigorta
sisteminin nasıl fonlanacağının kararlaştırılmasından öte, bazı ilave hususların
politikacılar tarafından gözden geçirilmesinde sayısız fayda bulunmaktadır. Bunlar
arasında, mevduat sigortası meblağlarının (assessments) nasıl belirleneceği, tasdik
∗
Planlanmış ve gerçekleşen miktarlar arasındaki ayrım, iktisat literatüründe bazan “varsayım ve öngörmeye dayanan ve
temelde öznel ve tahminî olan” anlamında ex-ante ve “bilgi ve geriye-dönük-bakışa dayanan ve temelde nesnel ve olgusal”
anlamında ex-post deyimleriyle gösterilmektedir.
40
edileceği ve toplanacağı; ve farklı türdeki mevduat kabul eden kurumlar için
birbirinden bağımsız mevduat sigortası fonlarının kurulmasının uygun olup olmayacağı
gibi konular ön plana çıkmaktadır.
Sigorta fonuna üye bankalar ve müşterilerinin, etkili bir mevduat sigorta sisteminden
doğrudan
faydalanmaları
nedeniyle,
mevduat
sigortasının
maliyetine
katkıda
bulunmaları son derece yerinde görülmektedir. Politikacılar, belirlenecek prim
düzeylerinin bankacılık sektörünün finansal sağlığı üzerindeki etkisini dikkate almalı ve
veri prim oranının uygulanacağı bir kıymet takdir esası seçilmelidir. Burada birinci
seçenek sigortalı mevduatlardır. Alternatif olarak, bir bankanın toplam mevduat
yükümlülükleri de kullanılabilmektedir. Toplam mevduat yükümlülüklerinin kullanımı
yönetimsel olarak daha kolay olmakla birlikte, fonlama açısından sigortasız
mevduatlara çok daha fazla bağımlı olan bankaların orantısız primler ödemeleri talep
edilebileceğinden, hakkaniyet problemleri oluşması ihtimali de vardır.
7.3.1. Özel veya Kamu Mevduat Sigorta Sistemleri
Özel sektörce ya da kamu eliyle doğru bir şekilde yürütülen çok değişik sigorta
sistemlerinin varlığından söz etmek mümkündür. Genellikle, bir bankacılık sektörü
grubunun değişik biçimleri, özel koruma veya sigorta sistemlerini yönetmektedir. Bu
sistemler, çoğu kez, yasalarla kurulmadıkları gibi, işletilmelerine hükümet tarafından
herhangi bir katılım veya destek söz konusu değildir ve mevduat sahiplerine ödeme
yapma konusunda da yasal bir sorumlulukları bulunmamaktadır.
Özel koruma sistemi, eğer banka iflâsları sıkça yaşanmıyorsa ve önemsiz ise, normal
zamanlarda etkili bir şekilde işlev görebilmektedir. Genele sirayet etmiş bir iktisadî
gerileme durumunda, koruma sistemi baskı altındayken, bu tür bir sistemin zararları
absorbe etme kapasitesi ve mevduat sahiplerine ödeme yapma becerisi sorun
yaratabilmektedir.
Dolayısıyle,
özel
sistemlerin
böyle
zamanlarda
mevduat
sahiplerinin güvenini sürdürebilmesi ihtimali zayıflamaktadır. Bu gibi ortamlarda
41
hükümet, belirli bir himaye kaygısı içinde olmaksızın, güvenlik ağı oluşturmak
suretiyle koruma sistemine destek olmak zorunda kalabilecektir.
Buna karşın, yasamalı bir desteğe sahip olan özel mevduat sigorta sistemleri de
bulunmaktadır. Bu sistemler, mevduat sahiplerine alacaklarını ve haklarını ödemekte
ve bunun yanı sıra hükümetten faizli kredi biçiminde yardım alma imkânına da sahip
olmaktadırlar.
Böylelikle,
söz
konusu
unsurlarla
birlikte
elverişli
bir
yapıya
büründürülmüş özel mevduat sigorta sistemleri, mevduat sahiplerinin güvenini
koruyabilmektedir.
Bazı hükümet-destekli kamu sistemleri tam hükümet güvencesi sunmakta, aynı
zamanda finansal güvenlik ağının bir parçasının teşkil etmektedir. Bunun bir sonucu
olarak, bunalım dönemlerinde dahi mevduat sahiplerinin bu sistemlere olan güveni
devam edebilmektedir. Ama yine de, bu tür sistemlerin güvenilirliği, hükümetin
mevduat sahiplerine sağlamış olduğu sigortanın arkasında durabilme becerisine bağlı
gözükmektedir.
Çeşitli ülkelerde uygulanan mevduat sigortası sistemlerinin finanse ediliş biçimleri de
birbirine göre farklılık gösterebilmektedir. Şöyle ki; finansmanı-gerçekleştirilmemiş
(non-financed) plana sahip sistemlerin veya finansmanı-sağlanmış (financed) planı
olan sistemlerin yanı sıra, plansız ya da projesiz sistemler de vardır. Finansmanıgerçekleştirilmemiş
sistemler,
zımnî
sigorta
sistemleriyle
benzer
özellikler
taşımaktadır. Ahlâkî çöküntü, devlet tarafından bütünüyle finanse edilmiş sistemlerde
daha yaygın gözlenen bir durumdur. Eğer özel sektör tarafından tam finansman
sağlanıyorsa, bu gibi durumlarda ahlâkî çöküntü problemi daha ılımlı olmaktadır.
Uygulamada, en yaygın finansman biçimi, bir Mevduat Sigorta Fonu tesis
edilmesidir. Söz konusu fonun kaynağı, çoğu kez, hükümetin ve bankaların ortaklaşa
finansmanı vasıtası ile sağlanmaktadır.
Mevduat sigortasının finanse ediliş biçimleri Tablo 2’de yer almaktadır.
42
TABLO 2: MEVDUAT SİGORTASININ FİNANSMAN KAYNAKLARI
ÜLKE
FİNANSMAN KAYNAĞI
YÖNETİM BİÇİMİ
ÜYELİK
Sadece Bankalar=0
Bankalar ve Devlet=1
Sadece Devlet=2
1
Devlet=1
Ortaklaşa=2
Özel=3
1
Zorunlu=1
İsteğe Bağlı=0
Almanya
0
3
1
Avusturya
1
3
1
Belçika
1
2
1
Büyük Britanya
0
3
1
Çek Cumhuriyeti
0
1
1
Danimarka
1
2
1
Finlandiya
1
3
1
Fransa
0
3
1
İsviçre
0
1
0
İtalya
1
1
1
Kanada
1
1
1
Macaristan
0
1
1
Norveç
1
1
1
Polonya
1
1
1
TÜRKİYE
1
1
1
Yunanistan
0
2
1
A.B.D.
1
KAYNAK: PARNARGIEVA (2002)
Sigorta sistemlerinin yapısı içinde son derece önem taşıyan bir husus, primlerin,
bankacılık portföyünün taşıdığı riski yansıtmasıdır.
7.3.2. Ex-ante veya Ex-post Esaslı Fonlama
Bir rezerv veya fon biriktirilmesi esasına dayanan ex-ante fonlama, bankalarca
iktisadî konjonktür boyunca ödenen primlerin yumuşatılmasına imkân sağlamaktadır.
Bir rezerv veya fonun oluşumuna ve idamesine tüm bankalar destek verdiğinden,
daha sonradan bir iflâs durumuyla yüz yüze gelen bankalar, bu suretle kendi
başarısızlıklarının bedelinin ödenmesine peşinen katkıda bulunmuş olmaktadır. Exante fonlamanın kaynakları, üye bankalar üzerine konulan ex-post vergiler veya
primler gibi tedbirlerle, kamu kaynaklı kredi imkânlarıyla ve/veya hükümet
43
garantileriyle artırılabilmektedir. Ex-ante fonlama, mevduat sigortacısına ödenen
primler başka amaçlar doğrultusunda kullanılamayacağından, bankacılık sisteminden
sermaye uzaklaştırılmasına neden olacak bir potansiyel taşımaktadır. Politikacılar exante fonlama yöntemini kullanmaya karar verdiği takdirde, mevduat sigortacısının
(deposit insurer) fonların lâyıkıyle yönetilmesini ve zarar oluşur oluşmaz kullanılabilir
şekilde hazır tutulmasını temin veya garanti etmesi gerekmektedir. Bu ise, uygun
yatırım politikaları ve prosedürlerinin tamamlanması ve kusursuz iç kontrol
mekanizmaları,
şeffaflık
ve
raporlama
sistemlerinin
kurulması
sonucunda
gerçekleşebilmektedir.
Ex-post fonlama, üye bankalardan, sadece iflâs ortaya çıktıktan sonra prim veya
benzeri ödemeler yapmalarını talep etmekte ve çoğunlukla da bir iktisadî gerileme
süresince tarh edilmektedir. Ex-post fonlama, bankaların her biri, bir üyenin iflâsıyla
bağlantılı zarardan uzak durma dürtüsüne sahip olduğundan, bankalar-arası gözetimi
iyileştirici rol oynayabilmektedir. Bu çeşit dürtü veya müşevvikler, özellikle az sayıda
büyük bankanın hâkim olduğu bankacılık sistemlerinde güçlü olabilmektedir. Kıymet
takdirlerinin ve toplanan paraların iflâs-sonrası (post-failure) gerçekleşmesi nedeniyle,
eğer diğer fonlama mekanizmaları zamanında ulaşılabilir veya elde edilebilir değil
ise, sigortalı mevduat sahiplerinin âcilen tazmin edilmesi daha şüpheli olabilmektedir.
Ayrıca, malî sıkıntıya düşecek bankalar, kendi başarısızlıklarıyla ilişkili zararın
fonlanmasına destek olmayacaklardır.
Bankaların finansal sıkıntıya düşmesi, daha çok, iktisadî gerileme dönemleri süresince
ortaya çıkmakta ve kimi koşullarda bu, bankacılık sisteminin ödeme kabiliyetinin
zayıflığı nedeniyle, tahammül gösterme baskısı yaratabilmektedir. Bazı durumlarda,
eğer mevduat sigortacısı geçici fonlama mekanizmaları, garantiler vb. vasıtasıyle
hükümet yardımı gibi diğer kaynaklara ulaşıyorsa, finansal sıkıntının telâfi edilmesi
mümkün olabilmektedir. Bu tür yardım sağlamayla ilişkili maliyetlerin, bankalara karşı
ileride gerçekleştirilecek kıymet takdirleri vasıtasıyle tazmin ettirilmesinin yerinde
olacağı kabul edilmektedir.
44
Uygulamada sık karşılaşılan durum, mevduat sigortası sistemlerinin ex-ante ve ex-
post esaslı bir bileşim üzerine kurulmasıdır. Ex-ante ve ex-post fonlamaya ilişkin
avantajlar ve dezavantajlar, karışık veya melez fonlama anlaşmalarına genellikle
uygulanabilir olma özelliği taşımaktadır.
7.4. Mevduat Sigortası Fonu’nun Yönetimi
Mevduat
Sigortası
gerçekleştirilebileceği
Fonu’nun
gibi,
yönetimi,
her
ikisinin
devlet
eliyle
ortaklaşa
veya
katılımıyla
özel
sektörce
da
mümkün
olabilmektedir. Özellikle finansal bakımdan bankalara bağımlılığın yüksek derecede
olduğu ülkelerde, bankacılık sisteminin kolay zarar görebilir bir yapıda olması
nedeniyle, mevduat sigortası fonunun devlet tarafından yönetilmesi yaygın bir
uygulamadır. Bu ülkelerde bankacılık sektöründe yaşanabilecek en küçük bir
istikrarsızlık, ulusal ekonominin bütünü açısından ciddî sonuçlar doğurabilmektedir.
Münhasıran bankalar eliyle idare edilen mevduat sigortası sistemlerinden başarılı
sonuçlar elde edilmesinin tek yolu, uygulanması bir hayli güç olmakla birlikte, etkili
müşterek kontrol için mükemmel bilgi akışının varlığıdır.
Çeşitli ülkelerdeki uygulamaların analizi, istisnasız bir biçimde, bankaların sigorta
sistemlerine üyeliğinin bir zorunluluk olduğunu göstermektedir.
7.5. Halkın Mevduat Sigortasının Varlığı Hakkında Bilgilendirilmesi
Bir mevduat sigortası sisteminin etkili olabilmesi için, halkın, söz konusu sigortanın
yararları ve sınırları hakkında yeterli derecede bilgilendirilmesi esas olup mevduat
sigorta sisteminin karakteristik özellikleri, sigortanın güvenilirliğinin sürdürülmesi ve
güçlendirilmesi açısından, düzenli olarak halka duyurulmak zorundadır.
Mükemmel biçimde dizayn edilmiş bir kamu-bilgilendirme programı vasıtası ile,
aralarında
mevduat
sigorta
sisteminin
45
ve
temel
özelliklerinin
anlaşılmasını
kolaylaştıran ve onu teşvik eden bilginin halka sirayet etmesini de içeren pek çok
hedefe ulaşabilmesi mümkün olmaktadır. Bir kamu-bilgilendirme programı, bankacılık
sektöründe güven tesis edilmesine veya onun yeniden inşa edilmesine yardımcı
olabilecek özellikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Bunun yanı sıra, bu tür bir
program, banka iflâsları ortaya çıktığında hayatî önemi haiz enformasyonun halka
ulaşmasına yardımcı olmakta; alacakların nasıl tahsil edilebileceği ve tazmin
konularında yol gösterici olmaktadır.
Kamu-bilgilendirme programı tasarlanırken hedef kitlenin tanımlanması veya teşhis
edilmesi kritik önem arz etmektedir. Ön saflarda yer alanların yanı sıra, özellikle
operasyonel işlerde görevli banka çalışanları, mevduat sigortası hakkında bilgi
sunumunda son derece önemli vasıta konumundadır.
Diğer taraftan, kamu-bilgilendirme programında belirtilen hedeflere ulaşılmasında rol
oynayacak stratejilerin seçiminde de son derece titiz davranmak gerekmektedir.
Banka iflâslarıyla ilgili konulara değinen bir program, gerçek bir iflâs durumu ortaya
çıkmadan önce dikkatlice geliştirilmelidir. İyi tasarlanmış bir kamu-bilgilendirme
programı, banka iflâslarının potansiyel yıkıcı etkilerini tesirsiz hale getirmeye yardımcı
olabileceği gibi, finansal sistemin istikrarına dair güvenin sürdürülmesine de katkı
sağlayabilecektir.
Halkın bankacılık sistemine olan güveninin yüksek, buna karşın bir mevduat sigortası
sisteminin varlığından haberdar oluşun düşük düzeyde bulunduğu ülkelerde, bir
yandan kamu güveni muhafaza edilirken diğer yandan belirtilen hedeflere ulaşılmasını
sağlamak için, özel haberleşme stratejilerinin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır
7.6. Mevduat Sigortası Uygulamalarından Çıkartılan Bazı Sonuçlar
İktisatçılar, dünya genelinde yaşanan, son yıllarda sayıca artış gösteren bankacılık
krizlerini ve çeşitli ülkelerde uygulanan birbirinden farklı özelliğe sahip mevduat
sigorta sistemlerini akıldan çıkarmadan, mevduat sigortası sistemlerinin yapıları
46
gereği bankacılık krizleri oluşumunu önemli ölçüde etkileyip etkilemediğine karar
verme uğraşı içindedir. Uygulamada, söz konusu etki, dizayn edilen sistemin spesifik
karakteristiğine sıkı sıkıya bağlı gözükmektedir. Örneğin, mevduat sigortasının
kapsamı ne kadar sınırlı olursa -söz konusu sistemin bankaları iflâstan koruma gücü
çok fazla olamasa da- ahlâkî çöküntünün ortaya çıkma ihtimali o denli düşük
olmaktadır. Benzer şekilde, finanse-edilen bir sistemde verilen garanti, finanseedilmeyen sistemdekine göre daha güvenilir bulunmaktadır. İktisat teorisinin altını
çizdiği üzere, diğer değişkenler arasında, GSMH artışı ve kişi başına GSMH bankacılık
sektörünün incinebilirliği (vulnerability) üzerinde ters yönlü etkiye sahip iken, reel faiz
oranı ve paranın değer yitirmesi olumlu etki yapmaktadır. Enflasyonun ve ticarî
koşullardaki değişmenin etkisinin ise son derece önemsiz olduğu ifade edilmektedir.
Bazı ülkelerdeki gözlemler, açık mevduat sigortası uygulamasının, o ülkenin sahip
olduğu sistemin içinde barındırdığı risk faktörlerine karşılık vermesini etkilediğini
ortaya koymuştur. Bu ülkeler, reel faizlerde meydana gelecek artışa, ülke parasının
değer yitirmesine ve para krizlerinin neden olduğu problemlere karşı daha hassas ve
kırılgandır.
Yapılan çalışmalar göstermektedir ki, mevduat sigortasının bankacılık sektörünün
istikrarı üzerindeki etkisi, ülkede uygulanan düzenleyici mekanizmanın kalitesine sıkı
sıkıya bağlıdır. İstikrarlı bir bankacılık sistemine sahip olmak için, aşağıda
belirtilen hususların yerine getirilmesi büyük önem arz etmektedir.
-
Sağlam bir hukukî altyapının tesisi;
-
Nitelikli ve güvenilir anlaşmaların gerçekleştirilmesi;
-
Bürokrasinin sağlam temeller üzerine oturtulması;
-
Bürokrasiden kaynaklanan gecikmelerin en aza indirilmesi; ve
-
Rüşvet ve yolsuzluğun mümkün olan en alt seviyeye indirilmesi.
Etkili düzenlemeler ve gözetim gibi kaliteli kurumların varlığı, mevduat sigortası
uygulamasının bankacılık sistemi üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerin derecesini
hafifletmede önemli rol oynamakta, hattâ söz konusu olumsuzlukların tamamen
ortadan kaldırılmasını da sağlayabilmektedir.
47
Dünya genelindeki tüm ülkelerde, özellikle gelişmekte olan ve geçiş sürecindeki
ülkelerde, bir takım avantajlara sahip olduğu düşüncesiyle, açık mevduat sigortası
sistemlerinin uygulanmasına doğru artan bir eğilim göze çarpmaktadır. Bu
avantajlar şu başlıklar altında toplanmaktadır:
-
Mevduat sahiplerinin koruma altına alınmasının yanı sıra, banka iflâslarının yol
açtığı sorunların çözüme kavuşturulmasında daha iyi yönetim prosedürlerine
sahiptirler;
-
En azından kısmî karşılama veya telâfi garantisi verdiğinden, “küçük” mevduat
sahiplerinin korunmasında daha etkilidirler;
-
Halkın bankacılık sistemine olan güveninin tesis edilmesinde ve korunmasında
daha büyük katkı sağlarlar;
-
Sistem içinde yer alan Mevduat Sigortası Fonu, ihtiyaç duyulan kaynakları spesifik
bir periyod içinde toplama imkânına sahip bulunmaktadır.
Mevduat sigortası sistemine sahip olmayan ülkelerin, mevduat sahiplerinin daha etkili
biçimde korunmasını sağlayacak ve bankaların iflâsının önüne geçecek alternatif
tasarruf kurumlarına sahip olması gereğinin altı önemle çizilmektedir. Zira, bankacılık
sektörünün çoğunlukla devlete ait olduğu ve sağlam bir zımnî sigorta sisteminin
bulunduğu ülkeler dışında kalan ekonomilerde, banka iflâslarının gerçekleşmesi
ihtimali her zaman için son derece yüksek gözükmektedir.
8.
MEVDUAT SİGORTASI SİSTEMİNİN AMAÇLARI
Mevduat sigortası uygulaması gerçekleştiren ülkeler, kendi ulusal koşullarını esas
almak
suretiyle,
belirli
amaçlar
veya
hedefler
doğrultusunda
bu
sistemi
yerleştirebilmektedir. Sayıları çoğaltılabilecek olmakla birlikte, herhangi bir ülkede
mevduat sigortası sistemi tesis edilmesinin belli başlı gerekçeleri şu başlıklar altında
toplanmaktadır:
48
i)
Mevduatlarının sigortalı kısmının derhal ödenmesini sağlayacak bir mekanizma
yaratmak
suretiyle,
küçük
mudilere
yönelik
tüketici
koruması
sağlamak;
ii)
Müsamahasız ve süratli bir şekilde bireysel banka iflâslarıyla ilgilenecek ve bu
iflâsların genele yayılmasını önleyecek mahiyette, iflâs etmiş bankaların
sorunlarına çözüm getirmeyi amaçlayan bir çerçeve ortaya koyarak, kamu
güvenini ve sistemin istikrarını güçlendirmek;
iii)
Tasarrufları artırmak, iktisadî büyümeyi teşvik etmek;
iv)
Sektördeki küçük ve yeni bankaların, daha büyük ve/veya kamuya ait
bankalarla rekabet etmesini kolaylaştırmak;
v)
Bir banka veya bankalar grubunun krizin söz konusu olmadığı normal
zamanlarda iflâs etmesi durumunda, hükümetin kayıp veya zarara maruz
kalışını sınırlandırmak; ve
vi)
Bankalardan, iflâs durumuyla karşı karşıya kalmış diğer bankaların
sorunlarına çözüm bulunmasında destek talep etmek.
Özetle ifade edilecek olursa, küçük mevduat sahiplerinin korunması ve sağlam
bir çıkış çerçevesi içeren teşvik edici (incentive) yapının güçlendirilmesi, bir
Mevduat Sigortası Sistemi benimsemenin başlıca nedenleri olarak ele alınmalıdır.
Aralarında Avrupa Birliği’ne üye devletlerin de yer aldığı pek çok ülke, küçük-mevduat
sahiplerinin (müşteri) korunmasını, sahip oldukları mevduat sigorta sisteminin ana
amacı olarak vurgulamaktadır. Bir mevduat sigortası sisteminden, eğer ihtiva edilen
mevduat bankacılık sektörü toplam mevduatının oldukça küçük bir bölümünü
oluşturuyorsa, bağımsız ve hattâ çoklu banka iflâslarıyla bile başa çıkması
49
beklenmektedir*. Uygun şekilde dizayn edilmiş bir plan, küçük mevduat sahiplerinin
kendi kendini haklı çıkaran kaçış eğilimlerini ortadan kaldırmaya yardımcı olabilir ve
böylelikle mevduatın ve bankacılık sisteminin topyekün istikrarına katkı sağlayabilir.
Üstelik, istikrarlı bir küçük ve çekirdek mevduat havuzu, bir bankanın acentelik veya
imtiyaz (franchise) kıymetini artırabilmekte ve bu suretle bankacılık sistemini verimli
tutmaya hizmet eden, zayıf bankaların zamanında ve düzenli olarak sorundan
arındırılmasını kolaylaştırmaktadır. Bu yöntemin izlenmesiyle, mevduat sigortası,
sektörde yaşama kabiliyeti olmayan (non-viable) bankaların tasfiyesinden ziyade
yeniden yapılandırılması suretiyle, kapanmalarını zorlaştıracak daha rasyonel bir
sistem de tesis edebilmektedir. Bir mevduat sigortası sistemi, aynı zamanda, içinde
küçük bankaların batmak için fazla büyük (too big to fail)∗
∗
addedilen daha büyük
bankalarla yarışmasını destekleyeceği bir rekabet ortamını da teşvik etmektedir.
Ne var ki, ülkeler çoğu kez mevduat sigortası için gerçekçi olmayan beklentiler içine
girebilmektedir. Mevduat sigortası, siyasî anlamda himaye edilen endüstrilere tercih
sunmak için uygun bir vasıta değildir. Üstelik, tüm mevduat kategorilerinde kaçış
eğiliminin bertaraf edilmesi, mevduat sigortası açısından uygun veya tutarlı bir amaç
olmamaktadır. Kapsamı sınırlı sigorta, büyük hacimli veya çoğunlukla kaçış eğiliminde
olan interbank mevduatı (hem yurtiçi hem de yabancı) koruma altına alamayacaktır.
Bir kere kriz ortaya çıkınca, kapsamı sınırlı mevduat sigortası, büyük kıymetteki
ödemeler sistemini koruyamayacağı gibi kaliteye kaçışı, yurtdışına yönelişi ya da
sistemin çöküşünü engelleyemeyecektir. Bu itibarla, iyi dizayn edilmiş bir mevduat
sigortası sistemi, olsa olsa, güçlü bir finansal sistemin bileşenlerinden yalnızca bir
tanesini teşkil edebilmektedir.
*
A.B.D.’nde, Banka Sigorta Fonu, 1984-1992 yılları arasında 1,394 adet iflâs etmiş bankanın sorununu başarılı bir biçimde
çözmüştür. İflâs etmiş bu bankaların toplam aktifleri, 1984 yılında tüm sigortalı bankaların aktif büyüklüğünün %10’unu,
1992’de ise %6.6’sını oluşturmaktaydı.
∗ ∗
Hükümet yetkilileri, sıkça, bazı bankaları batmak için fazla büyük (BİFB) mütalaa etmektedir. Yani, bu tür bankalar
kapatılmak ve tasfiye edilmek için haddinden fazla büyüktür. Söz konusu politikanın lehinde ve aleyhinde olan argümanlar
vardır. Bir yandan, BİFB argümanının, çoğunlukla politik nedenlerle, iflâs etmiş bankaları sahiplerinden almamak için öne
sürülmüş bir mazeret olarak kullanılması yönünde aşırı bir eğilim vardır. Öte yandan, pek çok bankacılık sistemi fazla
yoğunluğa sahiptir ve bir bankanın iflâsı, eğer bu banka bankacılık sisteminin toplam aktiflerinin yüzde 10-20’sinden
fazlasını temsil ediyorsa, büyük boyutlara varan sistemik etkilere neden olabilmektedir.
50
Mevduat sigortası sisteminin temelde kamu yararını gözeten amaç veya hedefleri
zaman içinde çeşitlilik gösterebilmekte; iktisadî, malî ve/veya sosyal koşullar
doğrultusunda
yeniden
biçimlenebilmektedir.
Dolayısıyle,
mevduat
sigortası
sisteminin görevi, işlevi ve yükümlülüğü de bu biçimlenmelere cevap verebilecek
şekilde, yetkili makamlarca değiştirilebilmektedir.
Dünya genelinde yapılan araştırma, analiz ve müzakerelerin sonucunda, mevduat
sigortasına ilişkin olarak, kamu yararını gözeten amaçlar üç temel kategoride
toplanmıştır. Bunlardan birincisi, finansal sistem istikrarına katkı sağlamak; ikincisi,
finansal bakımdan daha az sofistike veya bilinçli olan mevduat sahiplerini korumak;
ve üçüncüsü, diğer amaçlar biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Bazı durumlarda, söz
konusu amaçlar daha büyük çaplı amaç veya hedeflerle çok yakın ilişkili olabildiği gibi
bunların bir parçasını da oluşturabilmektedir.
Bu üç temel amacın detaylarına inildiğinde şu tespitler yapılmaktadır:
1.) Finansal Sistem İstikrarına Katkı Sağlamak
Mevduat sigortası sisteminin kamu yararı güden temel bir amacı, ülkenin finansal
sistem istikrarının güçlendirilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu amaç, mevduat
sahiplerinin, bazı koşullar altında, herhangi bir mevduat kurumuna olan güvenlerini
kaybedebilecekleri endişesine dayanmaktadır.
‘Kaçış riski’nin en aza indirilmesi
Mevduat
sigorta
sisteminin
bulunmadığı
ekonomilerde,
mevduat
sahiplerinin
paralarını yatırmış oldukları kurumun –gerçek veya şüpheli– bir güçlükle karşılaşması
durumunda, mevduatlarını çekmek suretiyle bir kaçış eğilimine gireceği kuvvetle
muhtemeldir. Bir kez söz konusu kurumdan kaçış başladığında, bu kaçış, muhtemelen
diğer kaçışlara öncülük edecektir. Bu gibi durumlarda, malî yapısı güçlü olan ve
olmayan kurumlar arasında bir ayrım yapmak, mevduat sahiplerine son derece güç
gelebilmektedir. Bu davranış biçimi, genellikle, bulaşma etkisi (contagion effect)
olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu davranış biçiminin bir sonucu olarak, güçlü
51
kurumlar, mevduat çekme taleplerini karşılamak amacıyla varlıklarını –çoğu
kez
düşük fiyatlardan– tasfiye etmeye zorlandıklarında, sıkıntıya düşebilmektedir.
Herhangi bir mevduat sigortası sisteminin bankalardan toplu para çekme talebinin
önüne geçme becerisi, bir iflâs durumu söz konusu olduğunda, mevduat sahiplerinin
kendilerini muhtemel kayıplara karşı korunmalı hissetme derecesine bağlıdır. Burada
sigortanın derecesi, sigortalı mevduatın geri ödenme hızı ve garantinin güvenilirliği
mevduat sigortası sisteminin finansal istikrarı güçlendirip güçlendiremeyeceğini
etkileyecektir. Bununla beraber, geniş kapsamlı bir garanti uygulamak suretiyle
finansal istikrarın artırılması ve piyasa disiplininin korunması arasında bir politika
değiş-tokuşu (trade-off) ortaya çıkmaktadır. Uzun vadede finansal istikrar, piyasa
teşviklerindeki çarpıklıklar azaltılabileceğinden, sigorta kapsamını sınırlandırmak ve
piyasa disiplinini teşvik etmek suretiyle güçlendirilebilecektir.
Dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, bir mevduat sigortası sisteminin tek başına
finansal istikrarı sağlayamayacağıdır. Bu, özellikle, bütün sisteme etki eden kriz
durumlarında
bir
hayli
geçerlilik
kazanmaktadır.
Mevduat
sigortası
sistemi,
gözetimsel ve düzenleyici anlaşmaları ve son borç verme mercii (lender-oflast-resort) kolaylıklarını da içeren düzenli bir finansal güvenlik ağının bir parçası
olduğunda daha etkilidir. Diğer taraftan, iflâs ve borçlarını ödeyememe ile ilgili
kanunlar ve hükümetin iktisat politikaları da finansal sektördeki problemlerin
hafifletilmesinde ve bu problemlerden kaçınılmasında kritik rol oynayacaktır.
İflâs etmiş kurumların sorunlarını çözüme yönelik resmî (formel)
mekanizmalar yaratılması
Bir mevduat sigortası sistemi reformunun uygulanması, o ülkenin iflâs etmiş
kurumlarının sorunlarını çözüme kavuşturmaya ilişkin kanun ve mekanizmaları
yürürlüğe koyma çabalarıyla da bağlantılı olabilmektedir. Deneyimler, herhangi bir
mevduat kurumunun ödeme güçlüğü içine düşmesi sorununun, sıkıntı içine düşmüş
kurumların hızlı bir biçimde bozulma eğilimine girmesini önlemek için kendine has bir
yöntemle ele alınması gereğine dikkat çekmektedir. Böylelikle, finansal sistemin
52
bütünü üzerinde oluşabilecek olumsuz etkilerin de en aza indirilmesi imkân dahiline
girmiş olacaktır.
Düzgün bir ödemeler sistemi oluşumuna katkı sağlanması
Mevduat sigortası, ödemeler sisteminin düzgün bir şekilde işleyişini sağlamak
suretiyle, finansal istikrarı güçlendirmeye yardımcı olmaktadır. Bilindiği üzere
mevduat uygulaması, bireylere ve iş çevrelerine, ihtiyaç duyulduğunda para saklama
ve çekme imkânı vermektedir. Mevduat sigortası, sistemde güven unsurunu artırarak
mevduatın taraflar arasında düzgün bir biçimde transferini kolaylaştırmaktadır.
Ödemeler sisteminin işleyebilmesi için; mevduat sahiplerinin, mevduat hesaplarında
tuttukları paralarının nakit para kadar sağlam olduğundan kesinlikle emin olmaları
gerekmektedir.
Ayrıca, bazı mevduat sigortası sistemleri, sorunlu kurumların ödeme işlemlerini
garanti etmeyi de içerebilen bir âcil durum finansal yardım biçimi de sunabilmektedir.
Bu
tür
yardımlar,
ödeme
ve
hesap
işlemlerinin
kesintiye
uğramasını
da
engelleyebilmektedir. Söz konusu uygulama sayesinde, bu yardımlar, sorunlu
kurumları düzlüğe çıkarmaya dönük çözüm planları üretecek güvenlik-ağı katılımcıları
için zaman kazandırmaktadır.
Finansal bir krizin çözülmesi
Mevduat sigortası sistemleri, çoğu kez, ülke önemli bir finansal istikrarsızlığa doğru
sürüklenmekte olduğunda veya istikrarsızlık içinde bulunduğunda uygulamaya
konmaktadır. Finansal sektörde sorunlar yaşanmaya başladığında, mevduat sigortası,
kurumların istikrarlı bir mevduat yapısı sürdürebilme becerilerini artırdığı gibi, aynı
zamanda, mevduat sahiplerinin fonlarının güvencede olduğunu hissetmesini sağlayan
önemli bir araç olmaktadır.
Öte yandan, mevduat sigortası sistemi uygulamaya konulduğunda göz önünde
bulundurulması gereken bir takım hususlar söz konusu olmaktadır. Daha önce de
değinildiği üzere, mevduat sigortası sistemi kendi başına finansal istikrarı yeniden
inşa edemez. Aslında, mevduat sigortası, güçlü makroekonomik politikaları,
53
düzenleyici ve denetleyici mekanizmaları, gerekli yasal düzenlemeleri ve son borç
verme mercii kolaylıklarını da içeren kapsamlı bir programın parçası olarak
uygulamaya konulduğunda daha etkili olacaktır. Bu hususlar, finansal sistemin krizde
olup olmamasından bağımsız bir şekilde geçerliliğini korumaktadır.
Kısa-dönemli finansal istikrarsızlığı tersine çevirmek amacıyla uygulamaya konulan bir
mevduat sigortası sistemi, eğer ahlâkî çöküntü olarak bilinen konu vb. konular
dikkate alınmamışsa, uzun-dönemli problemlere yol açabilmektedir. Yine de, finansal
kriz dönemlerinde uygulanması çok güç olmakla birlikte, bu türden maliyetleri en aza
indirecek mekanizmaların var olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.
2.) Finansal Bakımdan Daha Az Sofistike Veya Bilinçli Olan Mevduat
Sahiplerini Korumak
Mevduat sigortasının kamu yararını gözeten amaçları içinde sıkça söz edilen bir
tanesi, finansal bakımdan daha az sofistike veya bilinçli olan mevduat sahiplerinin
korunmasıdır. Bu kesim, çoğunlukla, sahip oldukları küçük mevduat hacmi ile diğer
mevduat sahiplerinden ayırt edilmektedir. Bu tür mevduat sahiplerinin korunmasının
temel nedenleri şu şekilde sıralanmaktadır: Birinci olarak, mevduat sigortası,
mevduat sahibi bireyleri sigortalı bir kurumun batmasıyla ilgili olarak ortaya
çıkabilecek sonuçlara karşı koruma altına almaktadır. İkincisi, mevduat sigortası
karşılığı (provision), sigortalı mevduat sahiplerini, finansal kurumların içinde
bulunduğu koşulların izlenmesi ve değerlendirilmesi gibi hayli güç bir işlemin
gerçekleştirilmesi yükünden kurtarmaktadır. Mevduat kurumlarıyla ilgili bilgilerin
şeffaf olmayışı, finansal bakımdan yeterince sofistike olmayan mevduat sahiplerinin,
söz konusu kurumların malî yapısı hakkında bilgi sahibi olmasını ve gerekli analizi
yapmasını zorlaştırmaktadır. Oysa ki bu, bilinçli mevduat sahipleri ve diğer alacaklılar
açısından sık rastlanan bir durum değildir. Dolayısıyle, daha az sofistike mevduat
sahipleri, bilgi akışıyla ilgili bir dezavantaja sahip olabilmektedir. Bir mevduat sigortası
sistemi, sofistike olan ve olmayan mevduat sahipleri arasında oluşabilecek haksızlığın
54
giderilmesine yardımcı olabilir ve sonuç olarak kurumlar üzerindeki disiplinin
artırılmasını sağlayabilir.
Eğer daha az bilinçli mevduat sahiplerini korumak kamu yararı gözeten temel amaç
olursa, bu durumda korumanın derecesi o hale gelebilir ki, bilinçli mevduat sahipleri,
bir kurumun sorunlu olduğu hissedildiği an kaçış eğilimine girer. Bu, finansal istikrarın
kamu yararını güden bir amaç olarak tercih edilmesi ve daha az sofistike olan
mevduat sahiplerinin korunmasının tercih edilmesi arasındaki değiş-tokuşun doğası
gereği ortaya çıkan bir durumdur. Tam tersine, sınırlı koruma, piyasa disiplinini
sağlamak için, finansal bakımdan bilinçli mevduat sahiplerini teşvik edici bir rol
oynayabilir. Piyasa disiplininin sağlanması, sigortalı kurumların aşırı riskli davranışlara
yönelmelerinin kısıtlanmasına yardımcı olmaktadır.
3.) Kamu Yararını Gözeten Diğer Amaçlar:
Finansal istikrarın sağlanması ve daha az sofistike mevduat sahiplerinin korunması,
pek çok mevduat sigortası sisteminin birincil amaçları arasında yer almakla beraber,
kimi ülkeler bir takım başka kamu yararı güden amaçları da kendi sistemleri için
önemli saymaktadır. Bazı durumlarda bu amaçlar ikincil olabileceği gibi, finansal
istikrarın teminine çalışmak ya da finansal bakımdan daha az bilinçli mevduat
sahiplerinin korunması çabalarının yan ürünü olarak da gözükebilmektedir.
Kamu yararı giden diğer amaçlar genel olarak şu başlıklar altında toplanmaktadır:
İflâsın (ya da başarısızlığın) maliyetinin yeniden dağıtılması
Resmî bir mevduat sigorta sisteminin bulunmadığı ülkelerde, mevduat sahiplerinin
güvence altına alınması sorumluluğu, çoğu kez hükümetlere düşmektedir. Açık
(explicit) bir mevduat sigortası sisteminin tesis edilmesi, garantinin kapsamının
sınırlandırılması ve iflâsın çözüme kavuşturulmasıyla ilişkili maliyetlerin tümünün ya
da bir bölümünün, varlığını devam ettiren sağlam kurumlarca karşılanabileceği bir
mekanizma yaratılmasını temin etmek suretiyle, hükümetlerin bu tür korumadan
55
kaynaklanan finansal yükümlülüğünü azaltabilecektir. Ne var ki, finansal bakımdan
güçlü kurumların iflâsların maliyetine katkıda bulunabilme becerisi, bu kurumların
içinde bulunduğu finansal koşullara bağlı olacaktır. Mevduat sigortacıları için, sağlam
kurumların destek verme becerisini yansıtması bakımından, sigorta primlerinin
ayarlanması gerekebilecektir. Yine de hükümetin, en azından kısa dönemde, oluşacak
maliyetin bir bölümünü karşılamak zorunda kalabileceğinin akılda tutulmasında yarar
bulunmaktadır.
Bankacılıkta rekabet engellerinin azaltılması suretiyle finansal sektörde
rekabetçiliğin teşvik edilmesi
Mevduat sigortası uygulaması, mevduat kabul eden bankacılık sektörüne yeni firma
girişini kolaylaştırarak ve küçük firmaların daha büyük firmalara karşı mevduat
toplama
açısından
mücadele
edebilmesine
yardım
ederek,
rekabeti
teşvik
edebilmektedir. Mevduat korumasının olmadığı durumlarda, mevduat sahipleri,
muhtemelen, daha az riskli görülen büyük ve iyi-tanınan kurumlara mevduat
yatırmayı tercih edecektir. Bu davranış biçiminin altında çeşitli nedenler yatmaktadır.
Bir kere, büyük finans kurumları küçük kurumlara göre daha-çeşitlendirilmiş portföye
sahip olabilmektedir. İkinci olarak, büyük kurumlar, batmak için fazla büyük oldukları
düşüncesiyle, zımnî (implicit) bir hükümet garantisiyle koruma altına alınabilmektedir.
Üçüncüsü, böyle kurumlar, kamuoyu nezdinde uzun bir geçmişe sahip imtiyazlı
markalar olarak değerlendirilmekte, itibar görmektedir.
Sektöre yeni firma girişlerini ve rekabeti teşvik etmenin yararları ise; i) iktisadî
verimliliğin artırılması, ii) düşük faiz oranları ve spreadleri, iii) artan yatırımlar ve iv)
iktisadî kalkınma olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Öte yandan, yukarıda açıklanan hedeflerin benimsenmesi durumunda, mevduat
sigortası sisteminin yapısında, ahlakî çöküntü veya ahlak-dışı yutturmaca olarak
bilinen hususlara ilişkin bir takım düzenlemelerin yapılması da gerekebilmektedir.
Örneğin, herhangi bir ülkenin finans endüstrisinde yeni kurumların oluşumunu teşvik
etmek için geniş kapsamlı bir sigorta uygulamasına karar verdiğini düşünelim. Bu
durumda, geniş kapsamlı bir mevduat sigortası uygulaması, mevduat sigortası
56
sisteminde oluşabilecek risklerin kontrol altına alınmasını sağlayacak diğer tedbirlerin
yanı sıra, piyasanın disipline edilmesinde oluşabilecek aksaklıkların giderilebilmesi için
sıkı bir denetim uygulamasını da beraberinde getirecektir. Kamu yararını gözeten bu
amaç, hangi kurumların mevduat sigortası sistemine dahil olabileceğine dair bir takım
çıkarsamalar
taşıyabilmektedir.
Buna
ilaveten,
rekabetin
teşviki
üzerinde
yoğunlaşılması, riski en aza indiren mevduat sigorta sistemlerinin becerisinden, bu
sistemlerin icra edilmesi adına taviz vermeyi gerektirebilecektir. Bu durumda, kamu
yararının
gözetilmesi
amacı,
mevduat
sigortacısının
himayesi
(mandate)
ile
çatışabilecektir.
İktisadî büyümenin teşvik edilmesi
Mevduat sigortası uygulaması, ekonomideki atıl fonların mevduat kurumlarına
yönelmesini teşvik edebilir ve bu suretle yeni kredi imkânları ve yatırımlar için kaynak
yaratabilir. Kaynak bolluğu sigortalı kurumların kredi faizlerini düşürmelerine neden
olacağından, düşük finansman maliyetleri, yatırımların ve diğer iktisadî faaliyetlerin
artışını hızlandıracaktır. Ama yine de, mevduat sigortasının iktisadî büyümeyi
harekete geçirici etkisinin sadece dolaylı yoldan gerçekleşebileceği hatırdan
çıkarılmamalıdır.
Resesyonun etkisinin azaltılması
Mevduat sigortasının önemli faydalarından bir tanesi de, sigortalı kurumların iflâsı
halinde, mevduat sahipleri üzerinde oluşacak zararların etkilerini hafifletebilmesidir.
Bu fayda, herhangi bir resesyon zamanında özellikle önem kazanabilmektedir. Ne var
ki, bir mevduat sigortası sistemi tesis edilmesinin resesyon gibi makroiktisadî
problemlerin çözümüne katkısı sınırlı ölçüde gerçekleşmektedir.
Kanun
çıkarma,
düzenleme
ve
denetleme
sistemlerinin
kabulünü
kolaylaştırma
Bir ülkede mevduat sigortası sisteminin oluşturulması, güçlü bir finansal sistemin
sürdürülebilmesi için ihtiyaç duyulan diğer reformların gerçekleştirilmesi ve bunun
önünde duran siyasî engellerin ortadan kaldırılması sürecinde, kanun koyucuları
motive edebilir. Böyle bir hedef peşinde koşmanın en büyük dezavantajı, sonuç
57
itibariyle geliştirilecek çerçevenin, sadece mevduat sigortasıyla ilgili spesifik konuları
yansıtabileceği, genel anlamda finansal istikrarın desteklenmesi için yeterince
kapsamlı olmayabileceğidir.
Geniş-kapsamlı bir garantiden sınırlı-garantiye geçişin kolaylaştırılması
Ülkeler, hükümet veya diğer kamu kuruluşlarınca sağlanan tam mevduat garantisinin
terk edilmesi sürecini kolaylaştırmanın bir yolu olarak belirgin-açık (explicit), sınırlıkapsamlı bir mevduat sigortası sistemi uygulamaya koyabilmektedir. Bu gibi
durumlarda
mevduat
sigortası
sistemleri,
hükümetlerin
garanti
kapsamını
daraltmasına izin verebildiği gibi, halkın ve piyasanın, mevduatın korunmasına yönelik
gerekli tutum değişikliğini düzenleyecek bir mekanizma da yaratabilir. Kamu yararı
gözeten bu amacın başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi, kusursuz inşa edilmiş bir
geçiş programına, sınırlı-kapsam taahhüdüne ve nispî finansal istikrar dönemine
ihtiyaç göstermektedir.
9.
MEVDUAT SİGORTASI DİZAYNINDA ÜÇ ÖNEMLİ UNSUR:
Şeffaflık, Caydırıcılık, Sorumluluk
Mevduat sigortası uygulaması, gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, dünya
genelinde hızla yaygınlık kazanmaktadır. Herhangi bir mevduat sigortası sistemi
oluşturulmasından beklenen birincil fayda, anî finansal panik tehdidini azaltmak veya
mümkünse tamamiyle ortadan kaldırmaktır. Bir dizi ikincil fayda veya avantaj ise, bu
birincil amaç ile yakın bir ilişki içinde bulunmaktadır. Herhangi bir hükümetin, tüm
mevduat sahiplerinin zararlarını telâfi etmeye karar verebileceğine dair açık-uçlu
(open-ended) bir zımnî ihtimali ortada bırakmasından ziyade, açık bir şekilde
mevduata sigorta güvencesi vermek suretiyle, yükümlülüklerini yerine getirme
güçlüğü çeken bankalarda mevduatı bulunanlara karşı gelecekte oluşabilecek
taahhütlerini yerine getirebilmesine önemli katkı sağlayacağı, konuya taraf olan tüm
kesimlerin ortak beklentisi durumundadır. Öte yandan, mevduat sigortası uygulaması,
hükümetlere, ödeme güçlüğü çeken kurumların sorunlarına tam zamanında müdahale
etmek açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır. Diğer ikincil faydalar arasında,
58
yeterli derecede bilince sahip olmayan küçük mevduat sahiplerinin korunması ve
küçük bankalara, büyük bankalarla rekabet edebilmede yardımcı olunması sayılabilir.
Mevduat sigortasının en göze çarpıcı dolaysız maliyeti, bir sigorta kurumunu
işletmenin neden olduğu bütçe maliyetleri olarak belirtilmektedir. Fakat, potansiyel
dolaylı maliyetlerle karşılaştırıldığında, bu tür maliyetlerin pek de önemli olmadığı
sonucuna varılmaktadır. Mevduat sigortasının en başta gelen dolaylı maliyeti,
bankaların verimli olmayan risk-üstlenmelerini sübvanse etme potansiyeline sahip
oluşundan kaynaklanmakta ve mevduat sahiplerinin bankaların risk-üstlenme
seviyelerini izleme ve kontrol etme isteklerini azaltmaktadır. Bu da, doğal olarak,
ahlâkî çöküntü problemini gündeme getirmektedir. Yani, olumsuz sonuçlara karşı
sigorta tesis edildiği zaman, taraflar daha fazla risk üstlenme yoluna gidecektir. Vergi
ödeyen kesimin ahlâkî çöküntüye maruz kalmasını kontrol etmek için, sigortacı,
bankaları izleme ve disiplin altına alma sürecine bizzat kendisi dahil olmak veya
tarafları vekil tayin etmek zorundadır.
Spesifik veya tek (individual) mevduat sigortası uygulamasının ortaya çıkardığı fayda
ve maliyet dengesi, bir yönüyle sigortacının risk-alma şansını azaltma becerisine,
diğer yönüyle de sigorta uygulayan her bir ülkenin enformasyonel koşulları ve sigorta
mukavelesinin şekillendiği çevreyle olan karşılıklı etkileşimine göre değişiklik
göstermektedir.
Bankaların risk-üstleniciliğini kontrol süreci, üç önemli karakteristiğin varlığını zorunlu
kılmaktadır: şeffaflık, caydırıcılık ve sorumluluk. Tam anlamıyla şeffaflık veya
açıklıktan söz edebilmek için, kurumların, diğer banka kreditörlerini ya da
gözetimcilerini, bir bankanın finansal durumunda ve risk-üstleniciliğinde oluşabilecek
değişiklikler hakkında mükemmel ve maliyetsiz biçimde bilgilendirecek düzeyde açık
olması
gerekmektedir.
Mükemmel
caydırıcılık,
bireysel
kreditörlerin
veya
gözetimcilerin, bilgi akışının etkilerini çok kısa bir sürede idrak ettiği ve kendilerini
herhangi bir olumsuz sonucun etkilerine karşı bütünüyle ve maliyetsiz bir şekilde
koruyabildiği bir duruma karşılık gelmektedir. Vergi ödeyen kesimin, hükümet
görevlilerinin hareketlerini veya davranışlarını yorumlayabildiği ve bu kimselerin söz
59
konusu davranışlarıyla meydana gelen sonuçlardan onları tam anlamıyla sorumlu
tutabildiği durumlarda, mükemmel sorumluluk ortaya çıkmaktadır.
Doğal olarak, mükemmel veya kusursuz denebilecek niteliğe sahip şeffaflık,
caydırıcılık ve sorumluluk unsurları pek de muhtemel gözükmemektedir. Her bir
ülkenin kurumsal çevresi veya ortamı, bu boyutlar doğrultusunda birbirine göre daha
iyi veya daha kötü performans sergileyebilecektir. Özel sektörde ve kamu kesiminde
yer alan taraflardan, banka faaliyetlerini değerlendirerek, bu bankaların risküstleniciliğini disipline ederek ve finansal sorunları derhal çözüme kavuşturarak
bankaların
uygun
tutum
ve
davranış
içinde
bulunmasını
sağlayacakları
beklenmektedir. Dünya genelinde, söz konusu hususlar son derece farklı boyutlarda
ortaya çıkabilmektedir. Ülkeler ve kültürler boyunca, şeffaflığa, caydırıcılığa ve
sorumluluğa vekâlet etme isteği, kişi başına GSYİH’yla uyumlu bir artış eğiliminde
olmakla birlikte, sosyal sermayenin diğer bileşenleri de rolünü sürdürmektedir.
Mevduat sigortasıyla ilgili anlaşmalar ve düzenleyici güvenlik ağının diğer bileşenleri,
her bir ülkenin kurumsal çevresinde ortaya çıkan zayıf noktaları göz önüne almak
zorundadır. Genel anlamda, finansal piyasalar için söz konusu olan kurumsal çevre,
dünyanın yüksek gelir düzeyine sahip zengin ülkelerinde büyük ölçüde benzer
özellikler taşımaktadır. Fakat kişi başına gelir düzeyi azaldığında, finansal anlaşmalara
sahne olan çevre, çeşitlilik kazanma eğilimine girmektedir. Kurumsal koşulların bu
çeşitliliği, mevduat sigortasına yönelik olarak önerilen en iyi uygulama biçiminin sahip
olduğu özelliklerin, gelişmekte olan ülkelerde, ki bunların sayısı az değildir, amaca
zararı dokunan (counter productive) sonuçlar doğurabileceğini ima etmektedir.
Aslında,
şeffaflık,
caydırıcılık
ve
sorumluluk
ilkelerinin
yeterince
gelişmemiş olduğu ülkelerde etkili bir belirgin veya açık mevduat sigortası
planı uygulamak, neredeyse imkânsız gözükmektedir.
Her ülkenin mevduat sigorta sistemi üç temel boyuta sahiptir: sistemin özel yönetime
ve/veya özel fonlamaya güven derecesi; sigorta sisteminin resmî ve resmî-olmayan
kapsam genişliği ve sistemin ödeme güçlüğü içindeki bankalarca geçekleştirilen gizli
risk-değiştirme işlemlerine karşı hassasiyeti veya kırılganlığı.
60
Belirgin mevduat sigortası sistemine geçiş sürecinde; dürüst, dikkatli ve çalışkan
kamu görevlileri, geçmiş dönemde ülkelerini finansal krizlere açık bırakan, şeffaflık,
caydırıcılık ve sorumluluk hususlarındaki bireysel zafiyetlerini hafifletecek mahiyette
bir sigorta kapsamını, fonlamasını ve idarî yapıyı benimsemekle yükümlüdür.
Örneğin, düşük şeffaflığın düşük düzeyde caydırıcılıkla bir araya geldiği çevrelerde,
diğer hissedarların zararlarını birlikte sigorta etmek için, büyük mevduat sahiplerinin
ve varlıklı mevduat-dışı kreditörlerin yanı sıra, banka hissedarlarının kişisel aktiflerini
de talep etmek, son derece anlamı olmaktadır. Eğer, söz konusu taraflar yalnızca
kendilerine ait fonları kaybetmekle kalmayıp bunun yanında bankanın diğer zararlarını
da karşılamaya zorlanıyorsa, o takdirde şeffaflık ilkesinin uygulanmasını muhtemelen
daha fazla talep edecekler ve gerektiği durumlarda da müdahalede bulunacaklardır.
Sorumluluğun düşük seviyelerde kaldığı çevrelerde, mevduat–sigortası yöneticileri,
şeffaflığın ve caydırıcılığın derecesini optimum seviyede tutabilmek için, sözleşme
türünden teşviklere ihtiyaç duymaktadır. Öte yandan, sorumluluk ve şeffaflığın düşük
olduğu ortamlarda ise, fonlama ve yönetim işlemlerinde özel sektör katılımı, güvenlikağı kayıplarına maruz kalmayı disiplin altına alma sürecinde ihtiyaç duyulacak
teşviklerin ortaya çıkarılmasına yardım edecektir. Sigortacının sergilemiş olduğu
performans anlamlı olarak belirlenebildiği ölçüde, üst düzey yöneticilerin görevli
oldukları süre zarfında mevduat-sigortası performanslarının uygun biçimde ölçümüyle
bağlantılı olan bir ertelenmiş tazminat fonu tesis etmek, son derece faydalı
olabilecektir.
Zaman içinde, şeffaflık, caydırıcılık ve sorumluluk kavramları gelişirken, bir ülkenin
sahip olduğu güvenlik ağının biçimlendirilmesine ilişkin özellikler de benzer bir gelişim
göstermelidir. Sistem, özel sektöre ve kamu kesimine mensup düzenleyicilerin
kurumları değerlendirme, risk-üstleniciliği disipline etme ve ödeme problemlerini
hemen çözüme kavuşturma kapasitelerindeki iniş ve çıkışlara cevap verebilmelidir.
Son olarak, herhangi bir bankacılık krizi ortaya çıkmadan önce mevduat sigortasıyla
ilgili kararın verilmesinin son derece büyük önem taşıdığını belirtmekte yarar vardır.
Zira, uzmanlar, bankacılık kriziyle mücadele etme yöntemi olarak bir mevduat
61
sigortası sistemi tesis edilmesinin son derece riskli olabileceği üzerinde durmaktadır.
Kriz yönetiminde kritik bir husus, bir paniği durdurma konusundaki aceleciliğin,
ümitsizce ödeme güçlüğü içine düşmüş kurumları teşhis etme ihtiyacını ikinci plana
itmemesi ve bu kurumlara risk-üstleniciliklerini genişletme imkânı vermemesidir.
Paniği etkili bir şekilde sona erdirmek için, sadece, taahhütlerini yerine getirme
potansiyeline sahip kurumlara likidite önerisinde bulunulması gerektiğinin önemi, her
fırsatta ısrarla vurgulanmaktadır. Hükümet garantilerinin ve yerine getirilmeyen
taahhütlerin devletçe üstlenildiği diğer desteklerin herhangi bir ayırım gözetilmeksizin
rasgele verilmesi, kötü idare edilmiş bankaları veya finans kurumlarını ödüllendirirken,
iyi niyetli ve dürüst olanları cezalandırabilmektedir. Bu tür bir politika, piyasa
disiplinini ve risk-üstlenme dürtüsünü saptırmakta, hazine üzerine hesapta olmayan
yükümlülükler bindirmekte ve gelecek yıllar için yeni ve daha derin krizlere zemin
hazırlamaktadır.
10.
MEVDUAT SİGORTASI: TEORİ ve YAŞANAN DENEYİMLER
Mevduat sigortasının fayda ve maliyetleri, son derece geniş ve kapsamlı bir teorik
literatürün analiz konusu olmuş, farklı ülkelere özgü çeşitli bulgular elde edilmiştir.
Yapılan çalışmaların ortak amacı, “söz konusu fayda ve maliyetleri dengeleyecek
optimum bir mevduat sigorta sistemi ortaya çıkarabilmek” olarak özetlenmektedir. Ne
var ki, bir ülkeden diğerine, mevduat sigortası sistemlerinin etkinliğine ilişkin gerçek
dünyayı yansıtan ampirik bulgulara ulaşılması son derece güç olmaktadır.
Farklı ülkelerde uygulanan mevduat sigortası sistemlerinin ne derece etkili olduğunun
belirlenmesine yönelik olarak yapılan araştırmalarda ortaya atılan ampirik sorular dört
başlık altında toplanmakta ve bu sorulara verilen cevaplar da ülkelere ve ortamlara
göre değişik biçimler almaktadır. Mevduat sigortasını bankacılık sektörünün
istikrarı, piyasa disiplini, finansal gelişme ve kriz yönetimi ile ilişkilendiren söz
konusu sorular ve bunlara verilen cevaplar ışığında elde edilen bulgular, ana hatları
itibariyle aşağıda özetlenmektedir.
62
10.1. Belirgin Mevduat Sigortasının Banka İstikrarı Üzerindeki Etkileri
İktisat teorisi, mevduat sigortası uygulamalarıyla elde edilen sonuçlara ilişkin bir
takım karışık veya karma mesajlar vermektedir. Bir yönüyle, güvenilir bir mevduat
sigortası mevduat sahiplerinin bankalardan kaçış ihtimalini azaltmak suretiyle finansal
istikrara katkı sağlamaktadır. Diğer taraftan, sigortalı kurumların risk-üstleniciliği ve
sermaye pozisyonları dikkatli bir biçimde gözetim altında tutulmadıkça, mevduat
sigortası, uzun vadede bankacılık sektörünün istikrarını zedeleyebileceği gibi, aşırı
risk-üstleniciliğe de yol açabilmektedir. Mevduat sigortası ve finansal krizler arasındaki
bağlantıyı tespit etmeye yönelik çalışmalardan elde edilen bulgulara göre;
√
Belirgin mevduat sigortası uygulaması, bankacılık krizlerinin ortaya çıkması
ihtimalini artırmaktadır.
√ Yaygın bir sigorta kapsamını bünyesinde barındıran sistemlerde, ahlâkî çöküntü
problemiyle uyumlu bir şekilde, kriz gerçekleşmesi ihtimali daha yüksek olmaktadır.
√ Sigorta kapsama alanının en yüksek olduğu ülkeler, sigorta kapsama alanının en
düşük olduğu ülkelere göre, krize karşı daha hassas ve kırılgan bir konumda
bulunmaktadır.
√ Hükümet veya yetkili kurumların ödeme güçlüğü problemini çözmek amacıyla açık
veya belirgin bir rezerv fonu oluşturduğu ortamlarda, iflâs eğilimi ortaya çıkmaktadır.
√ Mevduat sigortasının kamu görevlileri vasıtasıyle işletildiği sistemlerde, bankacılık
krizlerinin oluşması ihtimali, sistemin özel sektör eliyle veya özel sektörün de
katılımıyla ortaklaşa yönetildiği durumlara göre daha fazla olmaktadır.
√ Belirgin mevduat sigortası, özellikle dizayn itibariyle ahlâkî çöküntünün şiddetini
artıracak içeriğe sahip ise, ülkenin bir bankacılık krizi yaşaması ihtimalini
yükseltmektedir.
63
√ Mevduat sigortasının banka kırılganlığına (fragility) olan katkısı, kurumsal yapının
zayıf veya yetersiz olduğu ortamlarda bir hayli önem taşımakla birlikte, bu etki
kurumsal çerçevesi sağlam tesis edilmiş ülkelerde dengelenebilmektedir.
√ Belirgin mevduat sigorta sistemlerinin, zımnî garantileri bütünüyle veya gerçekten
örttüğüne ve ahlâkî çöküntüyü azalttığına ilişkin herhangi bir delil bulunmamaktadır.
√
Mevduat sigortası uygulamasını benimseyen ülkelerin böyle bir tercihte
bulunmalarının altında yatan temel güdü, diğer ülkelerin de en iyi yöntem olarak
böyle bir tercihte bulunmuş olmasıdır.
Politikacıların, yetersiz bir biçimde dizayn edilmiş mevduat sigortası sistemi ile
bankacılık krizleri arasındaki pozitif korelasyonu dikkate alması ve daima hazırlıklı
bulunması gerekmektedir. Mevduat sigortası, doğası gereği, bankaların özel sektöre
mensup taraflarca gözetim altında tutulması eğilimini azaltmaktadır. Dolayısıyle,
sorun, özel sektör gözetimindeki azalmanın yerini, resmî kimliğe sahip düzenleyici ve
denetimci disiplinin ne ölçüde dolduracağı noktasında odaklanmaktadır.
10.2. Mevduat Sigortasının Piyasa Disiplini Üzerindeki Etkileri
Şeffaflık derecesi yüksek finansal çevrelerde, mevduat sahipleri, mevduatlarına daha
yüksek faiz oranı talep etmek veya mevduatlarını geri çekmek suretiyle, aşırı risk
üstlenen bankaları disipline etme imkânı bulabilmektedir. Ne var ki, mevduat
sigortası, mevduat sahiplerinin banka sermayesini gözetim altında tutma, kontrol
etme vb. konulara olan ilgisini azaltarak, bankaların risk-üstleniciliğini kontrol etme
sorumluluğunu düzenleyici sisteme devretmektedir. Mevduat sigortası yöneticilerinin
disiplini gevşettikleri durumlarda, bankaların performansı da düşmektedir.
Piyasa disiplininin kanıtı, yüksek risk taşıyan bankaların, mevduat sahiplerini
cezbedebilmek için daha yüksek faiz oranları teklif etme ihtiyacı duyduğu ölçüde,
banka faiz maliyetlerinde yansıtılmaktadır.
64
Bu tür bulguların önemli bir bölümü A.B.D. bankacılık sektörüne aittir. Araştırmalar,
mevduat sertifikası gibi kısmen sigortalı enstrümanlara ödenen faiz oranının, banka
risklilik derecesiyle birlikte önemli ölçüde yükseldiğini ortaya koymaktadır. Bir başka
araştırma bulgusuna göre, mevduat faiz oranı üzerindeki piyasa disiplini, sigortacının
garantilerini yerine getirme kabiliyetine ilişkin kuşkular artmaya başladığında,
yoğunlaşmaktadır. Bu tür kuşkular, gelişmekte olan ülkelerde her zaman için
görülebilmektedir ve hızla artabilme özelliğine sahiptir.
Bankalardaki mevduat hacminin büyümesinin daha yüksek risk primlerince geciktirilip
geciktirilmediğini ispatlamaya dönük olarak yapılan çalışmalar, sorunlu kurumlarda
mevduat artışının yavaşlayacağı beklentisini haklı çıkartan çeşitli bulgular ortaya
koymuştur. Arjantin, Şili ve Meksika’daki bankalarda bulunan mevduat, muhasebe
verilerinden türetilmiş risk ölçümlerine negatif tepki vermektedir. Ayrıca, mevduat
sigortasının daha güvenilir gözüktüğü Şili’de, sigorta kapsamında bulunmayan
mevduat sahipleri, banka riskinin etkin bir gözlemcisi olarak hareket etmektedir.
1920’ler ve 1930’lardaki New York şehrinde faaliyet gösteren bankalar örneğinin
incelenmesi sonucu elde edilen bulgulara göre; mevduat sahipleri, bankalar arasında,
bu bankaların risklilik derecesine dayalı olarak başarılı bir şekilde ayrım yapabilmiş ve
fonlarını daha güvenli kurumlara kaydırabilme eğilimi göstermiştir. Benzer şekilde,
1985 yılında Ohio Garanti Fonu krize girdiğinde, Ohio mudileri, sadece devlet
garantisine sahip kurumlardan fonlarını çekmiştir. 1980’li yıllar boyunca A.B.D.’deki
bireysel tasarruf kurumlarındaki mevduat artışı, bu kurumların tahminî başarısızlık
ihtimalleriyle ters yönlü bir ilişki içinde olmuştur. Öyle ki, daha riskli kurumlar daha
yavaş mevduat artışı yaşamıştır.
Faiz oranlarının ve mevduat artışının disipline edici rolünü inceleyen araştırmaların
verdiği sonuçlara göre, açık veya belirgin mevduat sigortası bankaların faiz giderlerini
azaltmakta ve bu giderleri bankanın riskine ve likiditesine daha az duyarlı hale
getirmektedir. Bununla beraber, bir ülkenin güvenlik ağının genel özelliklerine
rağmen, bazı piyasa disiplinleri varlığını sürdürmektedir.
65
Öte yandan, piyasa disiplininin kapsamı veya genişliği, mevduat sigortasının dizayn
ediliş biçimine bir hayli duyarlıdır. Piyasa disiplini, bürokratik kalite, bürokratik
gecikme, rüşvetin bulunmaması, anlaşmaların uygulanma kalitesi ve yasal etkinlik gibi
kriterler kullanılarak ölçülen kurumsal gelişme düzeyi daha üst seviyelerde bulunan
ülkelerde, daha güçlü bir yapıya sahiptir. Ne var ki, kurumsal gelişimi sağlam
ülkelerde bile, piyasa disiplininin, yüksek kapsama sınırları tesis eden, kapsam alanını
interbank mevduatlara kadar genişleten, rezervleri kamu kaynaklarından fonlayan ve
tümüyle kamu yönetimince işletilen mevduat sigorta sistemlerince bozulabilmesi, bir
başka bulgu olarak ortada durmaktadır. Diğer taraftan, piyasa disiplininin, yabancı
para cinsinden mevduatın kapsam altına alınması ve sigorta şirketinin veya girişiminin
özel sektörce veya ortaklaşa idaresi gibi özellikler vasıtasıyla güçlendirilebilmesi ve
daha cazip hale getirilmesi mümkün olmaktadır.
Mevduat sigortasının, gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere, hemen her yerde piyasa
disiplininin yerini alabileceği, yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmış durumdadır.
Ne var ki, güçlü bir düzenleyici yapıyı bünyesinde barındıran ülkelerde, kaybolan
piyasa disiplininin, güçlü düzenleme ve gözetim mekanizmalarınca telâfi edilebilmesi
imkânı daha fazla olmaktadır. Buna karşın, sözleşmelerin yapıldığı ortamın
koşullarının elverişsiz olduğu ülkeler, mevduat sigortasının yaratacağı olumsuz
sonuçlardan muhtemelen daha fazla zarar görecektir.
Kimi araştırmacılar, kurumsal olarak yeterince gelişmemiş ülkelerde, açık mevduat
sigortasının, piyasa disiplini ve sistemik istikrarsızlık üzerindeki olumsuz etkilerini telâfi
etmeye yardımcı olacak bazı avantajlara sahip olabileceğini öne sürmektedir.
Örneğin, mevduat sigortasının önemli bir faydası, ‘küçük tasarrufçulara risk-
taşımayan bir aktif sunmak’ şeklinde ortaya konulmaktadır. Bu bakış açısına getirilen
eleştiriler, bu faydanın, ya küçük tasarrufçuların devlet-garantili aktifleri satın
almalarının sağlanması ya da hükümet borçlarıyla desteklenen para piyasası
fonlarıyla, daha düşük bir maliyetle de (örneğin finansal istikrarsızlığı artırmadan)
elde edilebileceği hususuna odaklanmaktadır. İkinci bir bakış açısı, evrimsel faydalar
üzerinde durarak, yeterince gelişmemiş kurumlara sahip ülkelerde, mevduat
sigortasının, bankacılık sisteminin finansal aracılığı daha etkili bir şekilde icra etmesine
66
izin vererek, bankacılık sisteminin iyileştirilmesinde bir sıçrama noktası (launching
pad) işlevi görebileceğini iddia etmektedir.
10.3. Mevduat Sigortasının Finansal Gelişme Üzerindeki Etkileri
Ülkelerin bir mevduat sigortası sistemi benimsemesinin ve uygulamasının altında
değişik nedenler yatmaktadır. Bununla beraber, üzerinde hemfikir olunan ortak
neden, kamunun resmî bankacılık sistemi içinde sahip olduğu güveni, cari finansal
kaynakları
genişletmeksizin
artırmak
suretiyle
banka kredilerinin akışkanlığını
sağlamak şeklinde ifade edilmektedir. Mevduat sigortası, mudilerin bankacılık
sisteminin istikrarına olan güvenine destek olduğu ölçüde, hane halklarının
tasarruflarını finansal sistemin kullanımına dönük olarak harekete geçirebilmektedir.
Burada akla gelen soru, harekete geçirilen fonların, geliştirilmiş reel yatırım kalıplarını
ve genel iktisadî büyüme oranının daha yüksek seviyelerde sürdürülebilirliğini
desteklemeye devam edip etmeyeceğidir.
Yakın zamanlarda mevduat sigortası uygulamaya başlayan ülkelere, aralarında Afrika
ve Latin Amerika’nın finansal gelişme düzeyi düşük ülkeleri de katılmıştır. Açık
mevduat sigortasının finansal gelişmeye nasıl destek olduğunu sorgulamaya yönelik
çalışmalardan elde edilen bulgulara göre, söz konusu mevduat sigortası sistemi,
finansal faaliyet düzeyini ve onun değişkenliğini yalnız güçlü kurumsal gelişmenin
varlığı halinde olumlu biçimde etkilemektedir. Eğer, mevduat sigortası düzenlemesi
kurumsal
çevredeki
zafiyetlerin
üstesinden
gelebilecek
bir
düzenleyici
plan
içermiyorsa, bu durumda istikrarsızlık teşvik edilmekte ve finansal gelişme zarar
görmektedir. Bir başka analiz göstermektedir ki, mevduat sigortası bankacılık-dışı
finansman mekanizmasının gelişimini veya evrimini geciktirmektedir. Diğer taraftan,
daha yaygın biçimde mevduat sigortası uygulayan ülkelerin, daha küçük sermaye ve
finans piyasalarına ve daha az sayıda kişi başına kamu ticaret şirketine sahip olma
eğiliminde oldukları dikkat çekmektedir.
67
Nitekim, kurumsal bakımdan zafiyetleri olan çevrelerde, mevduat sigortasının,
finansal gelişimi desteklemekten çok onun gelişimini geciktirdiği görülmektedir. Bu
bulgu, kurumsal evrimi hızlandırma arzusuyla mevduat sigortasını benimsemeye
zorlanan herhangi bir resmî görevli için ikaz işareti olabilecek niteliktedir. Atılması
gereken ilk adım, kendi kurumsal çerçeveleri içinde yer alan şeffaflık, caydırıcılık ve
sorumluluk derecelerinin denetimini yürütmek olmalıdır. Arzu edilen sonuçları verecek
başarılı bir güvenlik ağı dizaynı bu değişkenleri benimsemeli ve sadece gelişmiş
ülkelerdeki başarılı planların seçilmiş elemanlarını kopya etmekten ibaret olmamalıdır.
10.4. Mevduat Sigortasının Kriz İdaresinde Oynayacağı Rol
Bankacılık krizlerinin önüne geçebilmek amacıyla gerçekleştirilen en yaygın uygulama,
kapsamı geniş bir mevduat sigortası garantisi sunmaktır. Yakın geçmişte bu stratejiyi
benimseyen ülkeler arasında, İsveç (1992), Japonya (1996), Tayland (1997), G. Kore
(1997), Malezya (1998) ve Endonezya (1998) yer almaktadır. Çok kısa bir süre önce
Türkiye, yaşamış olduğu finansal panik ve kriz ortamını sadece banka mevduatlarına
garanti vererek değil, fakat Türk bankalarının yerli ve yabancı tüm mevduat-dışı
kreditörlerine garanti vermek suretiyle durdurmayı denemiştir.
Tüm sisteme etki eden krizlerin önüne geçilmesi için tam kapsamlı garanti
uygulamasını savunan kesim, büyük bir alanı kapsayan (sweeping) garantilerin
mevduat sahiplerinin daha az risk taşıyan aktiflere yönelmesini durdurmada yardımcı,
hattâ elzem olduğunu iddia etmektedir. Tabii ki bu iddia, eğer kriz kendi kendini
besleyen bir bankadan kaçış yaratıyorsa doğruluk kazanmaktadır. Ne var ki, pek çok
bankadan kaçış eğilimi, daha ziyade, iktisadî dengelerdeki temel zafiyetten
kaynaklanmaktadır. Bu durumda, garantilerin kısa vadede sağlayacağı varsayılan
yararların, garanti veren hükümetin malî gücüne bağlı olarak değişkenlik göstereceği
hususuna dikkat edilmelidir. Ödeme güçlüğüne bağlı olarak ortaya çıkan bankacılık
krizlerini bir an evvel sona erdirmek ve iflâsların kısa dönemde yayılmasını önlemek
için, hükümet, önemli boyutlarda bir zarar-massetme kapasitesine (loss-absorption
capacity) sahip olduğunu göstermek zorundadır.
68
Şurası açıktır ki, güvenli şekilde yaygınlık kazanan bir geniş kapsamlı garanti
politikası, bir bankacılık krizi sırasında mevduat sahiplerinin bankalardan kaçışını
durdurabilmektedir. Fazla açık olmayan diğer bir husus ise, gelişmekte olan
ülkelerdeki hükümetlerin, kriz ortasında bu tür garantileri güvenilir anlamda
yaygınlaştırıp yaygınlaştıramayacağıdır. Sistemik iflâsın ulaştığı derinliğe bağlı olarak,
geniş kapsamlı garanti uygulamasını başarılı bir biçimde gerçekleştirmenin finansal
maliyeti korkunç boyutlara varabilecektir. Geleceğe dönük hesapta olmayan
harcamalar ve borç garantileri, ülkenin döviz rezervlerini incelikli bir şekilde
aşındırmaktadır. Malî gücü zayıf ülkelerde, finansal anlamda bilinçli kesimler,
hükümetin vaatlerine ilgi duymayabilir ve daha güvenli gördükleri kurumlara
yönelmeyi sürdürebilir. Bu durumda, geniş kapsamlı garantiler kısa vadede dahi işlev
göremez.
Geniş kapsamlı mevduat garantilerinin ve diğer kriz-yönetimi stratejilerinin, bankacılık
sisteminin sıkıntılarını gidermenin nihaî malî yükü üzerindeki etkisini ortaya koymayı
amaçlayan bir çalışmanın bulguları göstermiştir ki, mevduata verilen sınırsız
garantiler, sonuca bağlanmamış (open-ended) likidite desteği ve düzenleyicilikten
kaçınma, bir bankacılık krizini ortadan kaldırmanın nihaî malî yükünü veya maliyetini
önemli ölçüde artırmaktadır. Üstelik, söz konusu çalışma, malî yükler ile iktisadî
canlanmanın hızı arasında bir değiş-tokuş (trade-off) olmadığını da göstermektedir.
Yani, daha fazla maliyetli bir iş olan hükümetin geri ödenemeyen banka mevduatlarını
ödeme sorumluluğunu üzerine alması, daha hızlı bir iktisadî canlanmayı da
beraberinde getirmemektedir. Mevduat sahiplerine verilen garantilerin ve düzenleyici
mekanizmanın yürürlüğe konulmaması, gerek krizin süresinin kısaltmasında gerekse
toplam
reel
üretimin
krizle-bağlantılı
düşüşünde
önemli
ölçüde
başarısızlığa
uğramaktadır. Ödeme güçlüğü çeken kurumlara likidite desteği sağlanması, bankakredili teşvikleri istikrarsızlığa sürükleyerek krizin süresini uzatıcı etki yapmaktadır.
Öyle ki, hem sağlıklı bir intibak süreci geri bırakılmakta hem de ek üretim kaybına
neden olunmaktadır.
Geniş kapsamlı garantilerin yaratabileceği bir diğer sorun, gelecekte de ortaya
çıkabilecek benzer sonuçlarda tekrar kullanılabilecekleri beklentisidir. Bu beklenti,
69
uzun dönemde piyasa disiplinini zayıflatma ve çok daha uzun periyotlar boyunca da
finansal sistemi istikrardan uzaklaştırma tehdidini içinde barındırmaktadır. Geniş
kapsamlı garanti savunucularının, kriz uzaklaştıktan sonra, gayri resmî sigorta
kapsamını güvenilir anlamda yeniden ayarlamanın bir hayli güç olduğunu kabul
etmeleri gerekmektedir. Aslında, bir bankacılık krizi yaşanırken mevduat sigortası
garantilerinin yaygın biçimde genişletilmesi -ve bu çarenin yabancı ve çok-uluslu
kurumlarca şevkle onaylanması gerçeği-, her ülkenin, resmî olarak yardım sözü versin
ya da vermesi, bir zımnî mevduat sigortası derecesi taahhüdünde bulunduğu
anlamına gelmektedir. Bu, bankacılık krizi atlatıldıktan sonra resmî mevduat
sigortasının kapsamını inandırıcı bir şekilde daraltmayı zor ve yıkıcı bir hale
getirmektedir.
Mevcut baskıları hafifletmek için uzun-vadeli hedefleri bütünüyle bir tarafa bırakmak,
bir bankacılık krizinin ortasında bile, etkili olmayan bir yöntemdir. Nitekim, etkili bir
kriz yönetiminin üç önemli unsuru vardır: Öncelikle, taahhütlerini yerine getirme
ümidini bütünüyle yitirmiş kurumlar belirlenmeli ve bunların risk-üstleniciliği kontrol
altına alınmalıdır. İkinci olarak, iflâs noktasına gelmiş kurumlara açık-uçlu veya
sonuca bağlanmamış likidite yardımında bulunmak veya bunların kreditörlerini
kapsayacak şekilde genişletilmiş garantiler vermek, yeni ve çok daha tehlikeli krizlerin
ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Son olarak, bütünüyle geçici bir âcil önlem
olarak tasarlandığında bile, geniş kapsamlı mevduat sigortası garantileri yüksek malî
yüke neden olmaktadır. Bu maliyetlere katlanmak, muhtemelen, reel ekonominin
bankacılık krizinden hızla çıkmasını engelleyebileceği gibi, ülkenin uğradığı toplam
üretim kaybını da kısa sürede hafifletemeyecektir.
11.
MEVDUAT SİGORTASI ve GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER
AÇISINDAN BAZI DERSLER
Bir mevduat sigorta sistemi tesis etmek ya da reformu gerçekleştirmek düşüncesinde
olan ülkeler açısından; mevduat sigortasının, tek başına finansal sistemin istikrarını
artırabileceğini beklemek fazla iyimser bir yaklaşım olmaktadır. Şurası açıktır ki,
70
sistemde yer alan kurumlar üzerinde disiplin tesis etmek amacıyla piyasanın yardımını
talep etmenin yanında sağlam sermaye standartlarını da kapsayan güçlü bir
bankacılık denetim sistemine sahip olmadan, mevduat sigortası ve finansal güvenlik
ağının diğer unsurları etkili olamayacak ve bir finansal krizi gidermenin sıkıntı ve
maliyetleri de artacaktır. Piyasa disiplinini artıracak mekanizmalar arasında, a)
gelişmekte olan ülkelerdeki küçük tasarrufçulara yönelik mevduat sigortasının
sınırlandırılması, b) iflâs eden bir bankaya yeniden işlerlik kazandırılmasının ardından,
sigortasız mevduat sahiplerini ve büyük kreditörleri zarar telâfisinde sıranın en
sonunda değerlendirmek ve c) bir banka iflâs ettiğinde hissedarların haklarını veya
sermaye paylarını silmek gibi uygulamalar sayılabilir.
Ne var ki, yeni gelişen ekonomilerdeki hükümetler, finansal sistem sorun yaşamaya
başladığında piyasa iştirakçilerine büyük boyutlarda destek garantisi vermeye devam
ettiği veya uluslararası finans kurumları bu tür destekleri istikrarın sağlanması adına
yanlış yönlendirilmiş bir çaba içinde teşvik ettiği sürece, ki Asya Krizi’nde bu bir işe
yaramamıştır, bu tür yasal reformlar herhangi bir fayda temin etmeyecektir. Aksine,
böyle hareketler, sistemin tümüne etki eden bir istikrar artışı sağlamadan, daha
büyük boyutta bir ahlâkî çöküntüyle sonuçlanacaktır. Ödeme güçlüğü çeken finans
kurumlarının iflâsına izin verilmesi kısa dönemde istikrar artırıcı bir eylem olarak
düşünülse bile, bu davranış, zamanla finansal sistemin istikrarını ve gücünü artıracak
orta-uzun dönem piyasa disiplinine ilişkin beklentiyi olumsuz etkilemektedir.
Bir mevduat sigorta sistemi tesis etme düşüncesi yeni yeni şekillenmekte olan ülkeler
açısından, mevduat sigortasının, ahlâkî çöküntüyü sınırlandıracak mekanizmaların ve
güçlü bir bankacılık denetim sisteminin yokluğunda herhangi bir finansal sistemin
istikrarını desteklemede oynayabileceği sınırlı role ilişkin olarak yapılan bu tanımlama
veya vasıflandırmanın belki bir ölçüde caydırıcı ve fakat muhtemelen de iyi bir şey
olduğu iddia edilmektedir. Bu konuda ülkelerin temkini elden bırakmadan ağır hareket
etmeleri yerinde bir hareket tarzı olarak değerlendirilmektedir. Ülkeler, gerekli
denetim mekanizmaları oluşturmadan, finansal destek ve piyasa disiplini olmadan
mevduata sigorta güvencesi verme konusunda fazla aceleci davranırlarsa, o takdirde
ileride oluşabilecek finansal krizlere açık çek vermiş olacaklardır. Bu tür bir acelecilik,
71
yalnızca, söz konusu ülke ekonomilerinin zayıflamasına neden olacak; bir sonraki kriz
döneminde bir taraftan sorunu şiddetlendirirken, diğer taraftan risk-üstleniciliği ve
sistemik sorunları artıracak güçlü bir ahlâkî çöküntü ortamı yaratacaktır. Bu kötü bir
habermiş gibi görünebilse de, iflâs etmiş bir mevduat sigorta fonuna veya içi boşalmış
bir ulusal hazineye göre özümsenmesi daha kolaydır.
12.
TÜRK BANKACILIK SİSTEMİ ve MEVDUAT SİGORTASI
Türk bankacılık sistemi, 1980 yılını takiben izlenen iktisat politikalarının ışığında bir
hayli yol almış, önemli gelişmeler sağlayarak modern bir çizgi yakalamıştır. Nitekim,
1980-1999 döneminde, GSMH sadece 2.7 kat artarken, toplam banka aktiflerindeki
büyüme ise 7.2 kattan fazla olmuştur. Dolayısıyle, kazandığı dinamik yapı sayesinde
bankacılık sektörü, söz konusu dönemde Türkiye ekonomisinin gelişiminde önemli bir
rol oynamıştır.
Ne var ki, uzun süreli iktisadî dengesizlikler, özellikle kronik yüksek enflasyon, devasa
boyutlara varan kamu kesimi borçlanma gereği (PSBR), kamu kesimine ait hisse
senedi ve tahvillerin cazibesini artırmak amacıyla getirilen genel vergi kolaylıkları ve
istisnaları, bankacılık sektörünün büyümesini ciddî ölçüde sınırlandırmıştır. Bunun yanı
sıra, bu çarpıklıklar yüzde 100 garanti sağlayan mevduat sigortası uygulamasıyla da
birleşince, Türk bankacılık sisteminin teşvik edici yapısı bozulmuştur.
Türk bankacılık sisteminde mevduat sigortasının yüzde 100 garanti veren bir şekilde
uygulamaya konulması 1994 yılında yaşanan şiddetli yurtiçi iktisadî kriz sırasında
olmuştur. Bazı yurtiçi ticarî bankaların iflâsının açıklanmasının ardından, söz konusu
iflâsların diğer bankalara da bulaşma etkisinden endişe duyan ekonomi yönetimi,
mevduat hesaplarına tam güvence veren sigorta uygulamasını bankalardan kaçış ve
toplu iflâsları önlemenin bir yolu olarak yürürlüğe koymuştur.
Mevduatın tamamını garanti altına alan sigorta uygulamasının bankacılık sisteminin
risk üstleniciliği üzerinde ne gibi etkilerde bulunduğu, 90’lı yıllarda Türk bankacılık
72
sektörünün içinde bulunduğu koşulların kısa biçimde gözden geçirilmesiyle daha kolay
anlaşılmaktadır: Söz konusu dönemde, sistemde yer alan bankalar, normalin çok
üzerinde faiz getirisi sağlayan kısa-vadeli kamu kâğıtlarına büyük ilgi göstermiş ve
yatırımlarını ağırlıklı olarak bu alana yönlendirmiştir. Bu yatırımlar, öncelikli olarak,
mevduat artışı ve dış borçlanma ile finanse edilmiştir. Dolayısıyle, yüzde 100 garanti
veren
mevduat sigortası
sisteminin
yürürlüğe
konulması, bankaların
risklilik
derecesinden bağımsız bir şekilde, mevduat hacminin artmasını teşvik etmiştir.
Sistemde faaliyet gösteren malî bünyesi sağlıklı olmayan bazı bankalar, likiditelerini
yükseltmek ve yükümlülükleriyle ilgili bir takım sorunlarını aşabilmek ümidiyle, yüksek
faizli mevduat toplayarak aşırı-riskli projeleri kredilendirme yoluna gitmiştir. Söz
konusu aşırı-risk üstlenme, bankacılık sisteminin geneline ilişkin taahhütlerin yerine
getirilememesi riskini artırmıştır. Bankacılık sisteminde güven unsurunun muhafaza
edilebilmesi ve sistemik bir krizden kaçınılması amacıyla, 1997 yılından Haziran
2002’ye kadar olan dönemde, sayıları yirmiyi bulan banka, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu’na (TMSF) devredilmiştir. Bu transferlerin ekonomiye birdirmiş olduğu dolaysız
malî yük ise 15 milyar $’ı aşmıştır. Bunun yanında, ortaya çıkan bankacılık krizi yurtiçi
finansal piyasalara olan güvenin önemli ölçüde zedelenmesine yol açmış ve ülke
ekonomisi, 2000-2001 yıllarında, iktisadî krizin tahrip edici etkileriyle karşı karşıya
kalmıştır.
Son dönemlerde iktisadî istikrarın sağlanması yönündeki olumlu gelişmelerin yanı sıra,
bankacılık sektörünün malî yapısının güçlendirilmesi yönünde de iyileşmeler gözlenmiş
ve bir takım gelişmeler kaydedilmiştir. Bankacılık sektörünün 2001 yılından 2004 yılı
Mart ayına kadar kaydetmiş olduğu gelişime göz atıldığında; sektörün toplam aktif
büyüklüğünün 117,7 milyar $’dan 194,1 milyar $’a, mevduatın da 76,6 milyar $’dan
120,6 milyar $’a yükseldiği dikkat çekmektedir. Kaydedilen olumlu gelişmeler,
sektörün sermaye yeterliliği ve kârlılık yapısında da net biçimde izlenmiş; 2000 yılı
sonu itibariyle yüzde 9.3 olan sermaye yeterlilik rasyosu, 2004 yılının Mart ayında
yüzde 34.6’ya ulaşmıştır. Öte yandan, 2000 ve 2001 yıllarını negatif değerler alarak
kapatan sektör kârlılığı ise, 2003 yılı sonunda 4,018 milyon $ olmuştur. Ayrıca,
sektörün döviz pozisyon uygulaması da yasal sınırlar içinde bulunmaktadır.
73
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nca (BDDK) 2001 yılı içinde
getirilen düzenleme çerçevesinde, tüm bankalar, karşılaştıkları risklerin takip ve
denetimini temin bakımından iç denetim ve risk yönetim sistemleri kurmuş; BDDK da
yerinden denetim ve uzaktan gözetim faaliyetlerinde risk odaklı denetim yaklaşımını
benimsemiştir. Diğer taraftan, Bankalar Kanunu’nun Avrupa Birliği ve uluslararası ilke
ve standartlarla uyumlu hale getirilmesi, sistematik bir yapıya kavuşturulması ve
günün değişen ihtiyaçlarına cevap verebilmesi amacıyla hazırlanan yeni kanun tasarısı
taslağında son aşamaya gelinmiştir.
Türk Bankacılık Sisteminde yürürlükte bulunan tam mevduat güvencesinden
sınırlı mevduat güvencesine geçilebilmesi, her şeyden önce,
•
makroiktisadî politikaların güçlendirilmesi,
•
iktisadî ve malî istikrarın tesis edilebilmiş olması,
•
bankacılık sektörünün malî yapısının güçlendirilmesi,
•
sektör üzerinde etkin denetimin sağlanması ve
•
düzenleme ve gözetim faaliyetini yürütecek bir kurumsal yapının oluşturulması
konularıyla yakından ilgili bir tercih olduğundan, yukarıda kısaca bahsedilen,
ekonomide ve malî sektörde yaşanan olumlu gelişmeler ışığında, Temmuz 2004
döneminden
itibaren
tam
mevduat
güvencesinden
sınırlı
mevduat
güvencesine geçileceği hususu, BDDK’nun 28.05.2004 tarihli basın açıklamasıyla
tüm kamu oyuna duyurulmuş bulunmaktadır.
12.1. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, 4389 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin (1)
numaralı fıkrası uyarınca Bankalardaki tasarruf mevduatının sigorta edilmesi ile
anılan Kanunun 14’üncü maddesi hükümlerine göre hisseleri ve/veya yönetim ve
denetimi kendisine intikal eden bankaların malî bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden
yapılandırılması ve üçüncü kişilere devri ve anılan Kanun ile kendisine verilen diğer
74
işleri de yapmakla görevli ve yetkili olmak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz olarak
kurulmuştur.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, 4389 sayılı Kanunun 15’inci maddesinin (4) numaralı
fıkrası uyarınca; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Kararıyla yürürlüğe giren
25.12.2001 tarih ve 24621 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan “Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu Yönetmeliği” dahilinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
tarafından idare ve temsil olunmaktadır. Söz konusu Yönetmelik Ek 1’de yer
almaktadır.
13.
GENEL DEĞERLENDİRME
Bankaların çok büyük iktisadî öneme sahip kurumlar olarak değerlendirilmesinin
temel nedeni, sayıları bir hayli fazla olan mevduat sahipleriyle borç para talep eden
kesim arasında finansal aracılar (financial intermediaries) olarak kritik rol oynamakta
oluşudur. Bu şekilde bankalar, son derece cazip araçlar yardımıyla tasarrufu teşvik
ederken, sunmuş oldukları farklı hesaplar ve geniş şube ağı vasıtasıyla da fon
toplamakta ve bu fonları verimli alanlara kanalize etmektedir.
Günümüzün rekabetçi piyasalar sisteminde, bankalar da, sistemin finansal krizde olup
olmamasından bağımsız biçimde, iş dünyasının doğası gereği pek çok potansiyel risk
tehlikesine maruz kalabilmektedir: Çoğu zaman, sermayelerinden daha ziyade
mevduata bağımlı olmaları, ekonominin farklı sektörleriyle ilgili olarak şüpheli hale
düşmüş alacaklarının bulunması, yükümlülüklerine göre likiditesi düşük ve fakat
vadesi daha uzun olan varlıklara sahip olmaları ve uluslararası işlemlere girişen
bankalar
açısından,
farklı
yabancı
paralar
cinsinden
belirlenen
varlıklar
ve
yükümlülükler. Banka muhtemel bir iflâs durumuyla karşılaştığında, bankanın
sahipleri ve yöneticileri, sorumluluk almaktan kaçınmayı ümit ediyorlarsa, daha büyük
bir risk alabilmektedirler. Bunun sonucunda, çoğu kez kontrol altına alınabilecek olan
küçük bir problem, daha büyük boyut kazanabilmekte ve er ya da geç, bankacılık
sistemi krize sürüklenebilmektedir. Ayrıca, bankalar arasında olduğu kadar, bankalar
75
ve müşterileri arasında da, tipik biçimde, karmaşık ilişkiler ve karşılıklı bağımlılıklar
gelişmekte ve başlangıçta kısmî olma özelliğine sahip problemler, tüm bankacılık
sistemine ve oradan da genel ekonomiye yayılabilmektedir. Kuşkusuz, küreselleşen
iktisadî ortamda, büyük-ölçekli bankacılık krizlerinin maliyeti ve yıkıcılığı da o denli
büyük olmakta ve tüm gelişmiş veya gelişmekte olan piyasaları derinlemesine
etkileyebilmektedir.
Son yirmi yıl zarfında tüm piyasaları değişik boyutlarda etkileyen finansal krizler ve
istikrarsızlık, politikacıların, finansal sistemi güçlü bir şekilde işleten veya muhafaza
eden bankaları, onların müşterilerini ve deneticilerini motive eden müşevviklere sahip
kurumları ödüllendirmelerine neden olmuştur. Finansal istikrar arayışında olan çok
sayıda ülke, bankacılık sistemlerini korumak için Mevduat Sigortası Sistemleri
(Deposit Insurance Systems-DIS) benimsemiştir. Etkili bankacılık denetimi ve
modern bir yasal düzenleme ve sorumluluk altyapısının desteklediği, kusursuzca
dizayn edilmiş bir mevduat sigortası sistemi, finansal bütünlüğü ve istikrarı teşvik
edici işlev görmektedir. Bunun aksi durumunda ise, son derece olumsuz sonuçların
ortaya çıkabileceği bir istikrarsızlık ortamının kapıda beklemekte olduğunu söylemek,
kehanet olmaktan çıkmıştır.
Ampirik araştırmalar, pek çok ülkede resmî makamların açık veya belirgin mevduat
sigortasını titizlikle takip etmesi gereğinin altını önemle çizmektedir. Kurumsal açıdan
zafiyeti bulunan finansal ortamlarda, müstakbel banka krizlerinin gerçekleşme
ihtimalini ve krizin derinliğini azaltmayacak mahiyette mevduat sigortası düzeni
kurmak son derece güç olmaktadır. Hükümet yetkilileri, mevduat sigortasının güçlü
bir finansal sistem yaratılmasına yardımcı olacağına inansalar da, mevduat sigortası
bu işlevi ancak anlaşma çevresinin güvenilir zarar kontrol kurumlarına sahip olduğu
bir ekonomide yerine getirebilecektir. Mevduata açık bir şekilde güvence veren
sigorta sistemini benimsemiş ve fakat kurumları yeterince gelişememiş ülkeler, eğer
başarabilirlerse, finansal gelişmeyi sadece çok kısa dönem için sağlayabilirler. Daha
uzun dönemde ise, piyasa disiplininin, bankaların borçlarını ödeme gücünü azaltacak,
reel iktisadî sermayeyi aşındıracak, finansal kırılganlığı yükseltecek ve finansal
gelişmeye engel olacak şekilde zafiyete uğrayacağı kuvvetle muhtemeldir. Bu politika
76
önerisi, son zamanlarda açık mevduat sigortası sistemini benimseyen pek çok ülkenin
yetersiz ve zayıf bir anlaşma veya kontrat ortamına sahip olduğu bilindiğinden,
tedirginlik yaratmaktadır.
Belirgin mevduat sigortası sistemini tesis etmiş ya da bu sistemi benimseme
sürecinde olan ülkeler açısından, farklı ülkeleri kapsayan ampirik araştırmalar,
program
biçimlendirmesine
ilişkin
son
derece
faydalı
bilgiler
ve
yaşanan
deneyimlerden elde edilen dersler sunmaktadır. Son derece elverişli koşullar altında
dahi, mevduat sigortası, bankaların maruz kaldığı özel piyasa disiplininin derecesini
hafifletmek suretiyle finansal kırılganlık üzerinde etkili olabilmektedir. Dolayısıyle, söz
konusu etkileri hem kontrol hem de telâfi etmek için, sigorta planlamasının belirli
özellikleri içeriyor olmasına özen gösterilmelidir.
Mevduat sigortasının projelendirilmesinde veya dizaynında atılacak ilk adım, büyük
mevduat sahiplerinin, ikinci dereceden alacaklıların ve diğer bankaların fonlarının
gerçekten
ve
kaçınılamaz
şekilde
riskte
olduğunu
anlamalarını
temin
için,
uygulanabilir bir sigorta kapsam limiti tesis etmektir. Riske maruz kalma, bankaların
risk-üstlenmeye dönük davranışlarını, bunların hükümet marifetiyle düzenlenmelerini
izlemek ve kontrol etmek için önemli bir teşvik öğesi konumundadır. Bankalar-arası
mevduatları (interbank deposits) özellikle sigorta kapsamı dışında bırakmak, yerinde
bir davranış olarak değerlendirilmektedir. Zira, sigorta kapsamının bu tür mevduatları
da içerecek şekilde genişletilmesi, bankaları, bir başka bankayı izlememe yönünde
teşvik edebilmektedir. İhtiyatlı davranmasını sağlamak amacıyla özel sektöre güçlü
teşvikler sağlamak, özel kesim tarafından yürütülen izleme veya denetimin, resmî
gözetimin zafiyetlerini ortadan kaldırmasının mutlaka gerekli olduğu zayıf anlaşma
çevrelerinde kritik önem taşımaktadır. İkincil dereceden borç ve genişletilmiş hissedar
yükümlülüğü gibi ortaklaşa sigorta ve bununla ilgili özel zarar-paylaşım anlaşmaları,
bu tür teşvikleri daha etkili hale getirmektedir.
Finansal kurumların mevduat sigortası sistemine üyeliğini zorunlu hale getirmek
sigorta havuzunun hacmini genişletmekte ve düşük-riskli kurumların sistem dışında
bırakılmasını önlemektedir. Bu tür bir uygulama da, yükümlülüklerini düzenli olarak
77
yerine getiren ve iyi yönetilen bankaları, resmî görevlilerin kontrolsüz giden bankaları
denetlemesine ve gözetim altında tutmasına yardım edici yönde teşvik etmektedir.
Özellikle anlaşma ortamının zayıf olduğu durumlarda, sigorta yapan kurumlar için,
özel sektöre mensup tarafların zarar kontrolünde görevlendirilmesi hayatî önem
taşımaktadır. Bu prensip, mevduat sigortasını yönetenlerin kimliğine kadar dahi
genişlemektedir. Ampirik kanıtlar, kendi gündelik yönetimlerine özel sektörü dahil
eden mevduat sigortası planlarının, ahlâkî çöküntü problemini ve finansal kırılganlığı
daha etkili biçimde kontrol edebildiğini göstermektedir. Bu, hem özel sektörün hem
de kamunun içinde bulunduğu, katlamalı bir yönetim planına işaret etmektedir.
Tasarlanan mevduat sigortasının ortaya koyacağı sonuçların seyrinden sorumlu iki
sektöre sahip olmak, yönetimin performansını artırıcı mahiyette kontrol ve denge
mekanizmaları sunmaktadır.
Diğer taraftan, değişik ülkelerde yaşanan deneyimlerin de ortaya koyduğu gibi,
mevduat sigortası sistemi kurmakta olan ülkelerin, gözle görülür şekilde ve küçük
boyutlu likit rezervlere sahip olması, büyük boyutlu rezerv tutulmasına göre daha
avantajlı olmaktadır. Zira, kurumsal yapısı zayıf çevrelerde, geniş hacimli fonların
mevduat sahiplerini ve diğer tarafları münferit banka iflâslarının artışı karşısında
kayıtsız kalmaya teşvik etmek suretiyle, ahlâkî çöküntü sorununu şiddetlendirdiğine
dair yaygın bir kanaat mevcuttur. Neticede, ön-fonlamanın (prefunding) düzeyi ne
olursa olsun, malî açıdan zayıf ve taahhütlerini yerine getirme sıkıntısı çeken
bankaların veya finans kurumlarının, iflâsları açıklanmadan önce bu rezervleri
üzerlerine çekme başarısı göstermeleri sonucu ortaya çıkan kaydedilmemiş zararları
karşılamak, çoğu kez mümkün olmamaktadır. Küçük boyutlu rezerv havuzunun
tehlikesi, likit kaynak yokluğunun, yetkilileri, ödeme güçlüğü çeken kurumlara tam
vaktinde müdahale etmekten alıkoyabilmesi ihtimalidir. Fakat, likidite başka yollarla
da temin edilebilmektedir. Fonlanmamış bir mevduat sigorta şirketinin likiditesi,
alternatif
yollarla, a) hazineden herhangi bir kısıtlamaya bağlı olmayan kredi
biçiminde, b) güvenilir dış sigortacılarca tanzim edilmiş reasürans anlaşmasıyla ve c)
müşteri tabanından toplayacağı meblağı aktaracak bir otorite vasıtası ile elde
edilebilmektedir.
78
Önemli boyutlarda rezerve sahip olunsun ya da olunmasın, nihaî aşamada banka
zararlarını telâfi edecek fonların, esas itibariyle, varlığını sürdüren bankalardan temin
edileceğinin açık bir biçimde ortaya konması gerekmektedir. Vergi ödeyen kesimin
desteği, sadece ve sadece, gerçekliği ispat edilebilir türden bir özel sistemik kriz
durumunda beklenmelidir. Sigorta zararlarını rutin olarak vergi ödeyen kesime
yüklemeyen bir bankacılık sektörüne duyulan güven, malî bünyesi sağlıklı bankaları,
kalitesi yüksek düzene ve diğer bankaları gözetim altında tutmaya teşvik edecektir.
Tam tersine, âcil durum fonlamasının hükümet gelirlerinden gerçekleştirileceğine
yönelik bir beklenti olduğu sürece, piyasa disiplininden taviz verilecek ve finansal
kırılganlık artacaktır.
Her şeyden önce, herhangi bir mevduat sigorta sistemi kurulması planlanırken,
politikacılar, ahlâkî çöküntü (moral hazard) sorununu mutlaka hesaba katmak
zorundadır. Esas itibariyle ahlâkî çöküntü, bankaları, sigortanın olmadığı durumlarda
girişebilecekleri daha riskli hareketlere yönlendiren müşevvikleri (incentives) ima
etmektedir. Ahlâkî çöküntü, iflâsın eşiğinde olan kurumlar açısından özellikle şiddetli
olabilmektedir. Dahası, sigortalı olmaları nedeniyle, mevduat sahipleri bankalarının
malî bakımdan sağlıklı olup olmadığını denetleme ve bu konuda daha hassas ve seçici
davranma hususunda motive olamamaktadırlar.
Bununla beraber, politikacıların, mevduat sigortasının yararlarını inkâr etmeksizin,
ahlâkî çöküntüyü sınırlandırmada kullanabilecekleri bir dizi tedbirin varlığı da gözden
uzak tutulmamalıdır. Söz konusu tedbirler arasında, nispeten düşük kapsamlı bir
sigorta uygulamak; üye bankalardan risk profillerine dayalı prim tahsilinde bulunmak;
değişik ortak sigorta (coinsurance) biçimleri uygulamak; mevduat sahiplerinin
tercihlerinden hareketle, alacakları kıdem sırasına koymak; banka iflâs ettiğinde
sigortasız mevduatlara, diğer kreditörlere ve banka hissedarlarına zarar tahakkuk
ettirmek; başarılı kurumsal yönetime destek olmak amacıyla, bankaların yöneticileri
ve çalışanları üzerinde kişisel sorumluluk teşviklerini devreye sokmak; sigorta
kapsamında bulunan bankalardan, genel kabul görmüş muhasebe uygulamalarını
takip etmelerini ve ellerinde yeterli düzeyde sermaye ve sigorta edilmemiş
yükümlülük bulundurmalarını talep etmek; şeffaflık ve finansal bilgilerin daha fazla
79
açık olması hususlarını teşvik etmek; ve güçlü bir düzenleme ve denetim sistemi tesis
etmek suretiyle, mevduat sigortacılarının maliyetini minimize etmek ön plana
çıkmaktadır.
Ahlâkî çöküntü problemini denetim altına almayı amaçlayan tedbirlerle bir araya
geldiğinde, mevduat sigortası, bir yandan yeterli seviyede disiplini muhafaza etmekte,
diğer yandan da finansal istikrara önemli katkı sağlamaktadır. Bu nedenle,
siyasetçiler, ülkelerinin tarihi, kültürü, yasal rejimi, siyasî atmosferi, kurumsal
anlaşmaları ve mevcut iktisadî ve finansal koşulları verildiğinde, kendi amaçları
bağlamında ahlâkî çöküntü ve piyasa disiplini arasındaki en uygun değiş-tokuşu
(trade-off) göz önünde bulundurmalıdır.
Sınırlı kapsama alanına sahip, etkili ve güvenilir bir mevduat sigorta sisteminin
kendisinden beklenen amaçlara uygun biçimde işleyebilmesi için, her şeyden önce,
•
güçlü bir yasal rejimin varlığı,
•
emniyetli ve sağlam bir bankacılık sistemini muhafaza etmeyi amaçlayan, istikrarlı
bir makroiktisadî ortam ve politikalar,
•
uygun düzenleme ve etkili denetimin şekillendirdiği bir finansal sistem,
•
kabul görmüş muhasebe, denetim ve düzenleyici standartlara uyum, ve
•
etkili bir şeffaflık rejimi
koşullarının öncelikle yerine getirilmesi gerekmektedir. İdeal bir durum ele
alındığında, mevduat sigortası tesis edilmeden önce, yukarıda belirtilen şartların
sağlanmış olması beklenir. Ne var ki, bu, çoğu kez uygulanabilir olmaktan uzak
görünmektedir. Bu suretle, bir mevduat sigortası sisteminin başarılı bir şekilde ne
zaman ve nasıl devreye sokulacağının üzerinde dikkat ve titizlikle durulması
gerekmektedir.
Diğer taraftan, etkili bir mevduat sigorta sisteminin çözüm sağlayıcı vasıfları ise şu
şekilde sıralanmaktadır.
80
•
Mevduat sigortasının üzerine tesis edileceği çerçeve, sigortanın kapsam ve
sınırlarını da içerecek şekilde, kendisinden umulan faydaları açıklıkla ortaya
koymalıdır.
•
Mevduat
sigorta
sisteminde,
“zorunlu
banka
iştiraki”
(mandatory
bank
participation) yer almalıdır.
•
Mevduat sigortacısı, düzenleyici ve denetleyici kurumlar ve merkez bankasından
oluşan “ajanlar” için, açık emirler, tanımlanmış roller ve sorumluluklar
bulunmalıdır. Yapılan anlaşmalar, söz konusu ajanlar arasında bir sorumluluk
rejimini ve yakın işbirliği ve serbest bilgi akışını da içermelidir.
•
Mevduat sigortacısı, mevduat sahiplerine karşı olan yükümlülüklerini hızlı bir
şekilde yerine getirebilmek için, iyi-tanımlanmış bir fonlama mekanizmasına sahip
olmalıdır.
•
Halk, tedricî olarak güven kazanması için, mevduat sigorta sisteminin anahtar
vasıflarıyla ilgili olarak bilgilendirilmelidir.
Mevduat sigortası uygulamasında karşılaşılan bir diğer önemli husus ise, sigorta
kapsamının genişliği ve limitidir. Mevduat sigortasının kapsamının hangi boyutlara
taşınacağı, her şeyden önce, uygulandığı ülkenin finansal istikrarın temin edilmesi
hedefi ve disiplini sağlamak için mevduat sahiplerine yönelik olarak devreye sokulan
teşvikler arasında denge sağlama istekliliğine ve becerisine sıkı sıkıya bağlıdır. Ne tür
mevduatın kapsam altına alınacağına ve hangi derecede limit konulacağına dair karar
verilmesi, mevduat sahiplerinin disipline edilmesi ile finansal istikrar arasında bir
değiş-tokuşu içermektedir. Gereğinden fazla düşük tutulan limitlerin, finansal kriz
halinde bankalardan kaçış eğilimini yatıştırma konusunda başarılı olmaları zayıf bir
ihtimal olarak görülmektedir. Ne var ki, çok yüksek seviyede tesis edilen limitler,
mevduat sahiplerinin bankaların risk-üstleniciliğini kontrol etmek için harcadıkları
çabaları disiplin altına almayı zorlaştırmaktadır.
Etkili bir mevduat sigorta sisteminin uygulamasında, genel kabul görmüş standartların
benimsenmesi kritik önem taşıyor olsa da, bu standartlar, tek başına finansal sistemin
istikrarını güvence altına almak için yeterli olmamaktadır. Mevduat sigortasının,
81
gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, pek çok ülkede varolan finansal güvenlik ağının
unsurlarından yalnızca bir tanesini oluşturduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Türk bankacılık sisteminde mevduat sigortasının yüzde 100 garanti veren bir şekilde
uygulamaya konulması, 1994 yılında yaşanan şiddetli yurtiçi iktisadî kriz sırasında
kaçınılmaz olmuştur. Söz konusu dönem, sistemde yer alan bankaların, normalin çok
üzerinde faiz getirisi sağlayan kısa-vadeli kamu kâğıtlarına ilgi göstermesi ve
yatırımlarını ağırlıklı olarak bu alana yönlendirmesi gibi uygulamalara tanıklık etmiştir.
Söz konusu yatırımlar, öncelikli olarak, mevduat artışı ve dış borçlanma ile finanse
edilmiştir. Dolayısıyle, yüzde 100 garanti veren mevduat sigortası sisteminin
yürürlüğe konulması, bankaların risklilik derecesinden bağımsız bir şekilde, mevduat
hacminin artmasını teşvik etmiştir.
Ne var ki, tam mevduat güvencesi, sınırlı bir süre için uygulandığı takdirde iktisadî
anlam taşıyan ve şartlar oluştuğunda da son verilmesi gereken bir politika seçeneği
olarak
kabul
piyasalarda
edilmektedir.
istikrarın
Makroiktisadî
temini,
bankacılık
politikaların
sisteminin
güçlendirilmesi,
güçlü
bir
malî
finansal
bünyeye
kavuşturulması ve sektör üzerinde etkili bir denetim-gözetim-düzenleme faaliyetlerini
yerine getirecek kurumsal yapının oluşturulması, söz konusu şartların oluştuğunun en
güvenilir kıstasları olarak değerlendirilmektedir.
Nitekim, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu-BDDK 28.05.2004
tarihinde yapmış olduğu basın açıklamasında;
“Temmuz 2004 döneminde uygulaması başlayacak sınırlı mevduat garantisine göre,
her müşterinin her bir bankada açacağı 50 milyar TL’na kadar TL ve döviz cinsinden
tasarruf mevduatı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun güvencesi altında olacaktır...
Türkiye’de ve Dünya örneklerinde mevduata tam garanti uygulamasına finans
sektöründe sistemik bir krizi önlemek veya biran önce sonlandırmak ve oluşabilecek
maliyetleri en aza indirmek amacıyla başvurulduğu bilinmektedir... Tam mevduat
güvencesinin bir ülkede uzun süre uygulanması ve bu politikanın geçici nitelikten
uzaklaşarak kalıcı bir hal alması, piyasa disiplinini zayıflatarak ekonomi üzerinde
olumsuz etki yaratmaktadır. Bu durum ülkemiz kaynaklarının verimli yatırım ve
faaliyet alanlarına kanalize edilmesini önlemekte, tasarruflarımızın ülke kalkınmasına
yapacağı katkıyı sınırlandırmaktadır.
82
...Temmuz 2004 döneminde tam mevduat güvencesinden sınırlı mevduat güvencesine
geçiş ekonomide ve malî sektörde sağlanan olumlu değişikliklerin bir sonucu olup
Türk bankacılık sektörünün gelişmesinde yeni bir aşama olacaktır”
ifadelerine yer vererek, gerekli şartların oluştuğu kanaatinden hareketle, tam
mevduat güvencesinden sınırlı mevduat güvencesi uygulamasına geçileceğini tüm
kamuoyuna ilan etmiş bulunmaktadır.
Sağlam temeller üzerine oturtulmuş bir mevduat sigorta sitemi, bankalardan kaçış
eğilimini ve bu tür kaçış eğilimine eşlik eden temel bankacılık faaliyetlerinin yıkıcı
etkilerini önemli ölçüde azaltarak, bu hedefleri gerçekleştirebilme imkânına sahip
olacaktır. Dahası, mevduat sigortası, ödemeler sisteminin ve kredi mekanizmalarının
düzgün bir biçimde işlemesine yardımcı olacağı gibi, sorunlu bankaların ortaya çıkışını
da kolaylaştıracaktır. Ne var ki, bir ülkede uygulanmakta olan mevduat sigorta
sisteminin oynayacağı spesifik rol, ulaşılmasına çalışılan kamu-yararı gözeten
amaçlara sıkı sıkıya bağlı bulunmaktadır.
Dizaynına bağlı olarak, mevduat sigortasının ne her zaman için iyi, ne de her
zaman için kötü olduğunu iddia etmenin doğru bir yaklaşım olmadığı tüm
ilgili çevrelerin üzerinde fikir birliğine vardığı bir husus olmakla birlikte, finansal
sistemin istikrarını sağlamak, düzenli bir ödemeler sisteminin oluşumuna katkıda
bulunmak, küçük mevduat sahiplerinin menfaatlerini korumak ve piyasa disiplinini
güçlendirmek gibi olumlu etkileri dikkate alındığında, bir mevduat sigortası sisteminin
kurulması, her an kapıyı çalabilecek finansal krizlerin tehdidi altında bulunan
ekonomilerde kolay kolay gözardı edilemeyecek, sağduyulu bir yaklaşım olarak
görülmelidir.
83
EK:1
TMSF YÖNETMELİĞİ
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulundan:
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Yönetmeliği
(Resmi Gazete'nin 18 Mart 2004 tarih ve 25406 sayılı nüshasında yayımlanmıştır)
BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak ve Tanımlar
Amaç ve Kapsam
Madde 1- Bu Yönetmeliğin amacı, 4389 sayılı Bankalar Kanunu uyarınca tasarruf mevduatının sigorta edilmesi,
temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi ve/veya hisseleri kendisine intikal eden bankaların mali
bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve üçüncü kişilere devri ve anılan Kanun ile kendisine
verilen diğer işleri de yapmakla görevli ve yetkili kılınan, kamu tüzel kişiliğini haiz Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun idare ve temsili ile fon mevcudunun kullanılışı ve Fona verilen yetkilerin kullanılmasına ilişkin usul ve
esasları, Fonun, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulamasında anılan
Kanunun Maliye Bakanlığı tahsil dairesi ve diğer makam, merci ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanmasına
ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.
Hukuki Dayanak
Madde 2- Bu Yönetmelik, 18/6/1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 12/12/2003 tarihli ve 5020
sayılı Kanun ile değişik 15 inci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarına dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
Madde 3- Bu Yönetmelikte geçen kavramlardan Kurul ve Başkan tanımları hariç olanlar; 4389 sayılı Bankalar
Kanununun 2 nci maddesinde yer alan anlamları ile kullanılmıştır. Ayrıca, Yönetmelikte geçen;
Kanun: 4389 sayılı Bankalar Kanununu,
Fon: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu,
Kuruluş: 4389 sayılı Kanun kapsamındaki banka ve diğer kuruluşları,
Kurul: Fon Kurulunu,
Alacaklı Amme İdaresi: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu,
Tahsil Dairesi: 4389 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin (3) numaralı fıkrası ve (7) numaralı fıkrasının (b)
bendinde belirtilen alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanunu tatbik etmekle görevli birimlerini ve bu birimlerde daimi ve geçici olarak görevlendirilen her türlü
personel ile avukatlık sözleşmesi ile Fon adına vekaletname verilen kişileri,
Başkan: Fon Kurulu Başkanını,
6183 sayılı Kanun: 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu,
2004 sayılı Kanun: 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununu
ifade eder.
İKİNCİ KISIM
Fonun İdare ve Temsili
Fonun İdare ve Temsili
Madde 4- Fonun karar organı Kuruldur. Fon, Başkan tarafından idare ve temsil olunur.
BİRİNCİ BÖLÜM
Fon Kurulu
Kuruluş ve Hukuki Yapısı
Madde 5- Fon; Kanun ve ilgili diğer mevzuatla öngörülen görevleri yerine getirmek üzere kurulan bir kamu
tüzel kişisidir. Kurul Başkanı, Fonun da başkanıdır.
Kurul Başkanı, Kurulca alınan kararların ve mevzuatla verilen görevlerin yürütülmesini sağlamak için her türlü
önlemi almakla ve Fonun görev alanına giren konularda diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliğini sağlamakla
görevlidir. Başkan, Fonun bütün birimlerinin faaliyetlerini, işlemlerini ve hesaplarını denetlemek,
değerlendirmek ve gerektiğinde Fon faaliyetleri ile ilgili olarak kamuoyunu bilgilendirmekle görevli ve
yetkilidir.
Başkanın görevde bulunmadığı izin, hastalık, seyahat ve diğer hallerde; kanun, kararname ve yönetmelikler
çerçevesinde Başkana verilmiş olan görev ve yetkiler, İkinci Başkan tarafından kullanılır. Kurul, Başkan veya
bulunmadığı hallerde İkinci Başkanın başkanlığında en az beş üyenin hazır bulunması ile toplanır. Kurul
kararları en az dört üyenin aynı yöndeki oyuyla alınır.
Görev ve Yetkiler
Madde 6- Kurul Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri çerçevesinde kendisine verilen yetkileri kullanır.
84
Fonun faaliyetleri için gereksinim duyulacak personel istihdamına, araç, gereç, malzeme ile gayrimenkullerin
satın alınması ve elden çıkarılması ile bunların kiralanmasına ve her türlü hizmet alımına Kurul yetkilidir.
Fon Başkan Yardımcıları
Madde 7- Fon işlemlerini yürütmede Başkana yardımcı olmak üzere Kurul tarafından üç Fon Başkan Yardımcısı
atanabilir. Fon başkan yardımcılarının sorumlu olacakları daire başkanlıkları, Kurul tarafından belirlenir.
Başkan yardımcıları, Başkanın emrinde ve onun yardımcısı olup, Fonhizmetlerini, Başkan adına ve Başkanın
direktif ve emirleri yönünde, Fonun amaç ve politikaları ile mevzuata uygun bir şekilde düzenler ve yürütür.
Görev kapsamındaki hizmet birimlerine gereken talimatları verir ve bunların uygulanmasını takip ve temin eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Fonun Görev ve Yetkileri
Fonun Görev ve Yetkileri
Madde 8- Fonun görev ve yetkileri aşağıda belirtilmiştir.
a) İlgili mevzuat çerçevesinde bankalardaki tasarruf mevduatını sigorta etmek, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumundan sağlanan verilerle sigorta kapsamındaki mevduatı izlemek, fon mevcudunu yönetmek
ve değerlendirmek,
b) Fonun menfaatlerini koruyucu anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak, ayrıca Fona ilişkin
her türlü uyuşmazlığın adli ve idari merciler ile icra dairelerinde takibi, savunulması ve çözümlenmesi amacıyla
gerekli işlemleri yapmak,
c) Bankacılık işlemleri yapma ve/veya mevduat kabul etme izni kaldırılan bankaların; yönetim ve denetimini
üstlenmek, mevduat sahiplerine sigorta kapsamında bulunan mevduatı doğrudan veya ilan edeceği bir banka
aracılığı ile ödemek ve mevduat sahipleri yerine bankanın iflasını istemek, iflas kararı alınması halinde iflas
masasına imtiyazlı alacaklı sıfatı ile iştirak etmek, Kanunun uygulaması ile sınırlı olmak üzere 2004 sayılı
Kanunda yazılı iflas dairesi ve alacaklılar toplantısı ile iflas idaresi görev ve yetkilerine de sahip olarak bankayı
Kanun hükümleri çerçevesinde tasfiye etmek,
d) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden
yapılandırılması, mevcut veya yeni kurulacak bir banka ile birleştirilmesi, devri veya satışı veya gerektiğinde
varlıklarının, banka kayıtlarına göre gerçek bir muameleye dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borç ve
taahhütlerinin devralınarak satışı, tasfiyesi ve benzeri çalışmaları yapmak,
e) Temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona devredilen
bankanın sigorta kapsamında bulunan mevduat tutarını aşmamak ve hisselerinin tamamına sahip olmak kaydıyla,
sermayesine tekabül eden zararlarının devralınması için gerekli işlemleri yapmak,
f) Temettü hariç ortaklık hakları ile yönetimi ve denetimi kendisine devredilen veya hisseleri kendisine intikal
eden bankaların bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırılmasını Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulundan talep etmek,
g) Bir banka hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve/veya (4) numaralı fıkralarının uygulanmasına neden
olan işlemlerde sorumluluğu bulunan banka yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür,
genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurları ile banka ortakları hakkında alınacak
kararlara ilişkin gerekli çalışmaları yapmak,
h) Kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına neden olan banka yönetim kurulu ve kredi komitesi
başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlar hakkında
alınacak kararlara ilişkin gerekli çalışmaları yapmak,
ı) Olağanüstü hallerde Hazine Müsteşarlığından izin almak kaydıyla borçlanmak,
j) Olağanüstü hallerde Fon kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasından avans almak,
k) Fon mevcudunun ihtiyacı karşılayamaması durumunda bankalardan ileride doğacak prim yükümlülüklerine
mahsuben bir önceki yılda ödedikleri sigorta primi toplamına kadar avans almak,
l) Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların;
yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu
ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde
bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları,
kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan
alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından
devralınanlar ile Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon
tarafından devralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak,
m) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı
olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya
da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden,
yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları
bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacaklar ile hisseleri Fona intikal eden diğer
bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ve Kanunun 15 inci madddesinin (7)
85
numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınanlar dahil her türlü alacakları
ile ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın
tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edebileceği gibi, takibi devam ettirmekten ve/veya davanın
takibinden sarfınazar ederek devraldığı alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve
tahsiline de karar vermek,
n) 6183 sayılı Kanun uyarınca takibine karar verdiği alacaklarına ilişkin her türlü teminatın paraya çevrilmesinde
de dilerse anılan Kanun hükümlerini uygulamak,
o) Kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince aynı maddenin (4) numaralı
fıkrasında belirtilen şekilde kullanılan kaynaklar veya uğranılan zarar, verilen süre içinde iade ve tazmin
edilmediği takdirde, bu tür alacaklar hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak,
p) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bankalardan devralacağı alacakların takibine alacağın
devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair
giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden başlamak,
r) 6183 sayılı Kanun uygulamasında anılan Kanunun Maliye Bakanlığına, tahsil dairesine ve diğer makam,
mercii ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanmak,
s) Devraldığı ve dava veya icra takibine konu etmekle görevli ve yetkili olduğu alacakları da dahil olmak üzere
Kanunda yazılı her türlü alacakları ile ilgili olarak iskonto da dahil her türlü tasarrufta bulunmak, sulh olmak,
alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir sınırlamaya tabi
olmaksızın devralmak ve alacağın yeniden itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere borçlularla anlaşma
yapmak ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında Kanunun 14 ve 17 nci maddeleri uyarınca Kurulca
belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri uygulamak veya uygulamamak, dava açmak veya
açmamak veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince durdurulmasını mahkemeden
istemek,
t) Fona borçlu olanların iflası halinde 2004 sayılı Kanunun 221 inci maddesindeki iflas bürosuna Fon
temsilcisinin katılımını sağlamak, anılan Kanunun 223 üncü maddesine göre iflas idaresinin üyelerinden biri
veya ikisini, göstereceği iki kat aday arasından icra tetkik mercii tarafından seçilmesini talep etmek,
u) Fona borçlu olanlar ile tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22.
maddesine istinaden yurt dışına çıkış yasağı koydurmak,
v) 1- Bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran
ortakların, banka kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde doğrudan veya
dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıkları veya bankayı bu suretle zarara uğrattıkları hali dahil Fon alacağının
tahsili bakımından yarar görülmesi durumunda;
a) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimine sahip olduğu
iştiraklerinin,
b) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine ait olan bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı
olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran tüzel kişi ortaklarının,
c) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine ait olan bir bankanın gerçek ve tüzel kişi ortaklarının yönetim ve
denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulundurdukları şirketlerin,
temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimini devralmaya ve şirket anasözleşmesinde belirlenen
yönetim, müdürler veya denetim kurulu üyelerinin sayıları ile bağlı kalmaksızın ve imtiyazlı hisselere
dayanılarak atanılıp atanmadıklarına bakılmaksızın görevden almak ve/veya üye sayısını artırmak ve/veya
eksiltmek suretiyle bu kurullara üye atamaya,
2- a) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya
dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi
komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevliler aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını
doğrudan veya üçüncü kişilere rehnetmek, teminat göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek,
karşılığında kredi temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurt içi veya yurt dışı banka ve mali kuruluşlar
nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları teminat göstermek ve sair şekillerde kullanmak
suretiyle veya başkaca dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, mal, her
türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan Fon alacakları
hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamaya,
b) Bu bendin (2a) altbendinde belirtilen para, mal, her türlü hak ve alacaklara ihtiyati haciz koymaya, muhafaza
altına almaya ve bunlardan değeri Fon tarafından belirlenemeyenleri 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 72 nci
maddesine göre kurulan takdir komisyonlarının Fon tarafından belirlenecek kurum ve kuruluşlarca hazırlanacak
raporları da dikkate alarak tespit edeceği değer üzerinden, alacağına ve/veya bu bankaların Fon tarafından
devralınan zararlarına mahsuben devralmaya,
c) Bu bendin (2a) altbendinde belirtilen bu alacaklara zararın ve/veya alacağın doğmasına sebebiyet veren haksız
işlemin yapıldığı tarihten itibaren 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen oranda gecikme zammı
uygulamaya,
86
d) Alacağına ve/veya bankaların Fon tarafından devralınan zararlarına mahsuben devralınmasına karar verilen
menkul ve gayrimenkul mallar ile hakları mahkeme kararına gerek olmaksızın Fon adına ilgili sicile tescil
ettirmeye,
3- Yapılan işlemlerden tescile tabi olanları tescil ve gerektiğinde ilan ettirmeye
yetkilidir.
Fon, bu bentte kendisine tanınan yetkileri herhangi bir sözleşme yapmaya ve başkaca bir işleme gerek
olmaksızın Kurulun karar almasıyla kullanmaya yetkili olup, Fon bu yetkilerini, banka hisselerinin kısmen veya
tamamen üçüncü kişilere satış, devir veya intikalinden sonra da kullanabilir.
y) Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden, Kanunun 15 inci maddesi kapsamına giren
işlemlerle sınırlı olmak üzere, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile
meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, özel
kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa her türlü bilgiyi uygun süre
ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya münferit
olarak almak, defter ve belgeleri istemek,
z) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona ait olan bir bankanın hisselerinin üçüncü kişilere devir ve intikali
halinde banka tarafından, bankanın eski ortakları, yöneticileri ve denetçileri hakkında açılmış olan dava ve
takipleri kanuni halef sıfatıyle kaldığı yerden devam ettirmek,
aa) Hisseleri Fona intikal eden bankaların uygun görülecek iştiraklerini devralmak ve Kanunun 15 inci maddesi
çerçevesinde yürütülen faaliyetleri sonucunda Fona intikal eden varlıklarla ilgili her türlü işlemi yürütmek,
ab) Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve/veya (4) numaralı fıkralarının uygulanması sonucunda hisseleri Fona
intikal eden bankaların; mali sistemde güven ve istikrarın sürdürülmesini temin etmek amacıyla, Kurulca gerekli
görülen hallerle sınırlı olmak üzere, mali bünyelerinin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılmasını sağlamak
için;
1- Sermayelerinin artırılması;
2- Merkez Bankasının görüşünü almak suretiyle kanuni karşılık yükümlülüklerinin cezai faizlerinin de
kaldırılması suretiyle ertelenmesi veya düşürülmesi;
3- İştirak, gayrimenkul ve diğer aktiflerinin satın alınması veya bunların teminat olarak alınıp, karşılığında avans
verilmesi ya da mevduat yapılması;
4- Alacaklarının ve zararlarının devralınması;
5- Bu şekilde sahip olacağı banka aktifleri ve hisse senetlerinin iskonto veya sair suretlerle üçüncü kişilere
satılması;
6- Banka kayıtlarına göre gerçek bir işleme dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borçlarının garanti
edilmesi, her türlü alacak ve varlıklarının nakde tahvilinin doğrudan veya yapılacak anlaşmalar çerçevesinde Fon
nam ve hesabına kamusal sermayeli olanlar da dahil olmak üzere diğer bankalar veya üçüncü kişiler aracılığıyla
sağlanması,
gibi her türlü tedbiri uygulamak,
ac) Kanuna dayanılarak çıkartılacak yönetmelik, tebliğ, yönerge ve diğer ilgili mevzuatı hazırlamak,
ad) Kanunla ve diğer ilgili mevzuatla verilen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Fonun Teşkilatı
Teşkilat
Madde 9- Fonun merkezi İstanbul'dadır. Fon, daire başkanlıkları şeklinde teşkilatlanmış ana hizmet birimleri ile
iç denetim ve yardımcı hizmet birimlerinden oluşur. Fon, ihtiyaç duyulması halinde, Kurul kararıyla, mevcut
daire başkanlıklarını birleştirmeye, genişletmeye, kaldırmaya görev yerlerini değiştirmeye veya yeni daire
başkanlıkları ve koordinatörlükler kurmaya yetkilidir.
Merkez Teşkilatı
Madde 10- Fonun merkez teşkilatı aşağıda belirtilen ana hizmet, iç denetim, danışma ve yardımcı hizmet
birimlerinden oluşur.
a) Ana hizmet birimleri;
1- Finansman Dairesi Başkanlığı,
2- Hukuk Dairesi Başkanlığı,
3- Tasfiye Dairesi Başkanlığı,
4- Varlık Yönetim Dairesi Başkanlığı,
5- Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı,
6- İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı,
7- İştirakler Dairesi Başkanlığı,
8- Gayrimenkuller Dairesi Başkanlığı.
b) İç Denetim birimi;
1- Denetleme Dairesi Başkanlığı.
87
c) Danışma birimleri;
1- Fon Danışmanlığı,
2- Hukuk Danışmanlığı.
d) Yardımcı hizmet birimleri;
1- İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı,
2- Kurul Büro Müdürlüğü,
3- Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü,
4- Başkanlık Özel Büro Müdürlüğü,
5- Savunma Uzmanlığı.
Kurul- Fon İlişkileri
Madde 11- Kurulun çalışma esas ve usulleri ile Kurul ve Kurul üyelerinin Fon birimleri ve personeli ile ilişkileri
Kurul tarafından düzenlenir.
Ortak Proje ve Çalışma Grupları
Madde 12- Fon faaliyetlerinin, etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak amacıyla Kurul
kararıyla alt birimler ile geçici veya daimi ortak proje ve çalışma grupları oluşturulabilir.
Personel İstihdamı
Madde 13- Fon faaliyetleri esas itibariyle sözleşmeli personel eliyle yürütülür. Fon Kurulu Üyeliğine atananlar
ile Fon Başkan Yardımcısı, Daire Başkanı ve Daire Başkan Yardımcısı pozisyonlarına atananlar hakkında 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır. Personel istihdamına ilişkin hususlar
ile sözleşmeli personelin çalıştırılma esas ve usulleri Kurul tarafından yönergelerle düzenlenir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ana Hizmet Birimlerinin Görevleri
Finansman Dairesi Başkanlığı
Madde 14- Finansman Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Sigorta primleriyle diğer Fon gelirlerini tahsil etmek, süresi içerisinde ödenmeyenleri Birinci Tahsilat Dairesi
Başkanlığına bildirmek,
b) Fonun Türk Lirası ve döviz mevcutlarının verimli bir şekilde nemalandırılması için Kurul tarafından
belirlenecek esaslar dahilinde gerekli işlemleri yapmak,
c) Olağanüstü hallerde Hazine Müsteşarlığından izin alınması kaydıyla borçlanmaya yönelik işlemleri yapmak,
d) Olağanüstü hallerde Fon kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasından avans alınması için gerekli çalışmaları yapmak,
e) Fon mevcudunun ihtiyacı karşılayamaması durumunda bankalardan ileride doğacak prim yükümlülüklerine
mahsuben bir önceki yılda ödedikleri sigorta primi toplamına kadar avans alınmasına yönelik çalışmaları
yapmak,
f) Fon kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda Hazine Müsteşarlığı tarafından ihraç edilecek Devlet İç
Borçlanma Senetlerinin ikrazı yöntemiyle borçlanılmasına yönelik işlemleri yapmak,
g) Bankacılık işlemleri yapma ve/veya mevduat kabul etme izni kaldırılan bankaların sigorta kapsamında
bulunan ve Tasfiye Dairesi Başkanlığınca miktarı tespit edilen tasarruf mevduatını doğrudan veya ilan edilecek
banka aracılığı ile ilgilisine ödemek, bu suretle ödemiş bulunduğu toplam mevduat miktarının iflas masasına
imtiyazlı alacak olarak kaydı için Tasfiye Dairesi Başkanlığına durumu bildirmek,
h) Kurulca belirlenen hesap planı çerçevesinde, Fon muhasebe kayıtlarına ilişkin gerekli defterleri tutmak ve
muhafaza etmek, muhasebe sisteminin düzenli işleyişini takip etmek ve gerekli düzenlemeleri yapmak,
ı) Mali hususlarla ilgili olarak dahili kontroller gerçekleştirmek ve aksayan hususların düzeltilmesini ilgililerden
talep etmek,
j) Fonun mali işleri ile ilgili diğer hizmetleri yürütmek,
k) Fonun hazırlayacağı ve ilan edeceği mali konuları içeren rapor ve dokümanları ilgili Dairelerle eşgüdüm
içinde hazırlamak,
l) Fonun üçüncü kişilere yapacağı her türlü ödemeyi (gider bütçesiyle ilişkili olanlar hariç) ilgili Dairelerle
koordineli olarak gerçekleştirmek,
m) Fonun yıllık faaliyet raporunu hazırlamak,
n) Fon kaynakları ile her türlü alacakları ve bankalardan devralınan alacaklardan yapılan tahsilatları ilgili Daire
Başkanlığına bildirmek,
o) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak,
p) Fonun bankalardan olan alacakları ile bankalardan devralınan zarar miktarlarını Varlık Yönetim, Birinci
Tahsilat ve İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlıkları ile birlikte tespit etmek,
r) Fonun gelir ve gider tahminlerini yapmak, gider bütçesini hazırlamak ve uygulamasını takip etmek,
s) Varlık Yönetim Dairesinin teklifi üzerine Fon bankalarına mevduat yapmak,
t) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalarını, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek,
u) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
Hukuk Dairesi Başkanlığı
88
Madde 15- Hukuk Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Fonun taraf olduğu her türlü uyuşmazlığın adli ve idari yargı mercii ve icra-iflas daireleri ile diğer idari
mercilerde takibini, savunulmasını, Fonun ilgili mevzuat kurallarına göre bu mercilerde temsil edilmesini
sağlamak,
b) Tasfiye Dairesi Başkanlığı nezdinde Kanunun 16 ncı maddesinin (4) ve (9) numaralı fıkraları gereğince Kurul
Kararı ile atanan iflas idarelerince tasfiyeleri yürütülen müflislere ilişkin işlemler hariç olmak üzere, henüz yargı
mercilerine intikal etmemiş uyuşmazlıkların, bir hakkın tanınması ya da bir menfaatten vazgeçilmesi yoluyla
sulhen çözümünün sağlanması amacıyla ilgili Dairenin görüşü ile birlikte iç düzenlemeler doğrultusunda işlem
yapmak,
c) Tasfiye Dairesi Başkanlığı nezdinde Kanunun 16 ncı maddesinin (4) ve (9) numaralı fıkraları gereğince Kurul
Kararı ile atanan iflas idarelerince tasfiyeleri yürütülen müflislere ilişkin işlemler hariç olmak üzere, takibinde ya
da üst dereceli yargı mercilerine intikalinde yarar görülmeyen dava ve icra takiplerinden vazgeçilmesi veya
ihtilafın sulhen çözümü konusunda ilgili Dairenin görüşü ile birlikte iç düzenlemeler doğrultusunda işlem
yapmak,
d) Kurulca açılmasına karar verilen davaları açmak, diğer dairelerden dava açılmak üzere gönderilen dosyalarla
ilgili olarak inceleme yaparak dava açılmasını gerekli gördüğü hallerde davayı açmak, ilgililer hakkında alınması
istenilen her türlü muhafaza tedbirini almak, ilgililerden mal beyannamesi istemek, ilgili Dairece bildirilen
Kanunun 14, 15, 16 ve 17 nci maddeleri uyarınca Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza
tedbiri uygulanması veya uygulanmaması, dava açılması veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan
anlaşma süresince kısmen veya tamamen durdurulmasını mahkemeden istemek, hisseleri kısmen veya tamamen
Fona intikal eden bankaların leh ve aleyhine açılan her türlü dava, icra ve iflas takiplerinden Kurulca uygun
görülenlerle ilgili işlemleri ve takibini ilgili Daire ile koordineli olarak yürütmek,
e) Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan, sigorta kapsamındaki mevduatı Fon
tarafından ödenen bankanın iflasının istenmesi ile ilgili davaların açılması için gerekli işlemleri Tasfiye Dairesi
Başkanlığı ile birlikte yürütmek,
f) Tasfiye Dairesi Başkanlığına gerekli hukuki desteği sağlamak, Fona borçlu olanların iflası halinde 2004 sayılı
Kanunun 221 inci maddesindeki iflas bürosuna Fon temsilcisinin katılımını sağlamak, anılan Kanunun 223 üncü
maddesine göre iflas idaresinin üyelerinden bir veya ikisinin, göstereceği iki kat aday arasından icra tetkik mercii
tarafından seçilmesini talep etmek,
g) Fonun menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve
sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasını sağlamak, diğer birimlerle işbirliği yapmak, devam eden ve
sonuçlanan davalar hakkında ilgili birimlere bilgi vermek,
h) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın ortakları, yöneticileri ve denetçileri hakkında
açılmış olan ve kanuni ve/veya külli halef sıfatıyla Fon tarafından izlenen dava ve takipler hakkında Birinci
Tahsilat Dairesi Başkanlığına bilgi vermek ve bu davalar sonucunda alınan ilamları takip ve tahsil işlemleri için
Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına göndermek,
ı) Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden, Kanunun 15 inci maddesi kapsamına giren
işlemlerle sınırlı olmak üzere, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile
meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, özel
kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa her türlü bilgiyi uygun süre
ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya münferit
olarak almak, defter ve belgeleri istemek,
j) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak,
k) Kurul tarafından çıkartılacak yönetmelik, tebliğ, yönerge ve diğer ilgili mevzuatla ilgili olarak Daire
Başkanlıklarına ve Kurula hukuki mütalaa vermek,
l) Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleri uyarınca yapılacak takip, tahsil ve diğer
idari ve hukuki işlemlerde, yapılacak işlem hakkında ilgili Daire ile birlikte Kurula ortak öneri sunmak,
m) Birinci ve İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlıklarının bakmakla görevli ve yetkili oldukları alacaklarla ilgili
olarak;
1- Bankalardan devralınan alacaklardan aciz belgesine bağlanmış olanlar ile her türlü alacakların takip ve
tahsilatı sırasında aciz belgesine bağlananlar hakkında periyodik olarak İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı
tarafından verilecek bilgi ve belgelere göre gerektiğinde (gerekli) takip ve tahsilat işlemlerini yapmak, safahatı
hakkında ilgili daireye bilgi vermek,
2- Fona intikal eden bankaların takipteki alacak dosyaları ile ilgili bilgi almak, izlemek, değerlendirmek ve bu
dosyalardan devralınacak/üstlenilecek olanları sorumluluklarına göre Birinci veya İkinci Tahsilat Dairesi
Başkanlığı ile koordineli olarak tespit etmek,
n) Fona intikal eden bankalardan devralınan alacakların tahsiline ve satışına ilişkin usul ve esasları belirleyen
ilgili Daireye hukuki görüş ve mütalaa vermek,
o) Fon kaynakları ile her türlü Fon alacaklarının takip ve tahsili hakkında ilgili Daire Başkanlıkları ile koordineli
olarak Kurula aylık raporlar sunmak,
89
p) Fonun taraf olduğu adli ve idari takip ve davaların manyetik ortamda takibi amacıyla mevcut bilgi işlem
yazılımına güncel ve doğru verilerin girilmesini sağlamak ve ilgili Dairelerin kullanımına sunmak,
r) Fon alacakları ile ilgili olarak takip ve dava dosyalarında yapılan tahsilatların, Fon hesabına transferini temin
etmek ve ilgili Dairelere bilgi vermek,
s) Fon bünyesi dışındaki sözleşmeli avukatların çalışma usul ve esaslarının tespiti, tevzii edilen dosyalarla ilgili
olarak rapor alınması ile dava ve takiplerin Fonun belirlediği usul ve esaslar dahilinde yürütülmesini sağlamak,
t) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalarını, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek,
u) Mali hususları ilgilendiren konular ile yapılan tahsilatları, kullandırılan avansları, alınan ve iade edilen
teminat mektuplarını düzenli olarak Finansman Dairesi Başkanlığına bildirmek,
v) Hazine alacağı haline gelen alacakların ihtiyaç olması halinde hazine avukatlarınca da takibini sağlamak
üzere, ilgili dairelerle koordineli olarak, Kurula öneri götürmek ve gerekli işlemleri tesis etmek,
y) Kanunda belirtilen suçlarla ilgili olarak Fon tarafından yapılacak suç duyurularına ilişkin gerekli işlemleri
yapmak ve açılacak ceza davalarını yürütmek,
z) Başkan tarafından verilecek diğer görevleri yapmak.
Tasfiye Dairesi Başkanlığı
Madde 16- Tasfiye Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankaların mevduat sahiplerinin, sigorta
kapsamında bulunan mevduatını miktar ve şahıs itibarıyla belirleyerek ödenmesini sağlamak üzere Finansman
Dairesi Başkanlığına bildirmek ve bu konuda karşılaşılan sorunları çözmek,
b) Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankalarla ilgili olarak, Kanunun 16 ncı
maddesi uyarınca Kurulca alınması gereken kararlara ilişkin önerileri hazırlamak, Kurulun bu konuda aldığı
kararları ilgili Daire Başkanlıklarına iletmek,
c) Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankalar hakkında iflas sürecinin seyrini
Hukuk Dairesi Başkanlığı ile birlikte izlemek,
d) Tasfiye halindeki ve müflis iştirakler ile Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi uyarınca şirket genel
kurulunda tasfiyesine veya feshine karar verilen veya iflası için mahkemeye müracaat edilen iştiraklerin
faaliyetlerini izlemek ve değerlendirmek,
e) Kanunun 16 ncı maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca iflas dairesi ve alacaklılar toplantısı ile iflas idaresi
görev ve yetkilerini kullanmak,
f) İflasına karar verilen bankaların ve iştiraklerin iflas idarelerinde görev yapacak kişileri Kurula önermek, Kurul
kararına istinaden gerekli işlemleri yapmak,
g) Oluşturulacak banka iflas idarelerine, müflis bankaların taşınabilir malları ile evrakının korunması, tasnifi ve
inceleme çalışmaları ile kayıt düzeninin kurulması ve tasfiyenin süratli ve etkin bir şekilde yürütülmesi için
yardımcı olmak,
h) İflas masalarının aktifindeki paralarla tahsil ettiği paraların muhafaza ve nemalandırılması ile ilgili esasları
tespit etmek,
ı) Kanunun 17 nci maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince şahsen iflasları istenilen banka yönetim kurulu ve
kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden
memurlar ile banka ortaklarından haklarında mahkemece şahsen iflasına karar verilenlerle ilgili gerekli tasfiye
işlemlerini yapmak,
j) Fon dışındaki alacaklılar tarafından yapılan takip sonucu iflas eden bankalardan olan Fon alacağının, iflas
masasına imtiyazlı alacak olarak kaydedilmesini sağlamak,
k) Tasfiye halindeki ve Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi kapsamında izlenen iştiraklerin Genel Kurul
toplantılarından önce, faaliyet raporları, bilanço, kar/zarar tablolarını inceleyerek Fonu temsilen toplantıya
katılacak temsilciyi ve gündem konuları hakkında temsilciye verilecek talimatları belirlemek; yönetim, denetim
ve tasfiye kurulu üyelerinin görevden alınması, ibra edilmemesi, aleyhlerine dava açılmasının talep edilmesi,
bilanço ve kar/zarar hesaplarının onaylanmaması, bilanço müzakerelerinin ertelenmesinin talep edilmesi
hususlarını Kurulun onayına sunmak, gerektiğinde genel kurulların toplantıya çağrılması ve gündeme madde
eklenmesi hususunda çalışma yapmak, genel kurul toplantılarında alınan kararları takip etmek ve gerektiğinde
iptal davası açılmasını talep etmek, tespit edilen sorunların idari ve hukuki yollardan çözümü için girişimde
bulunmak,
l) İflas eden iştiraklerin 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılacak olan alacaklılar toplantılarına Fon
alacağını temsilen katılacak olan temsilciyi ve yetkilerini belirlemek, Kurulun onayına sunmak ve Kurul kararına
istinaden gereken işlemleri yapmak,
m) Müflis bankaların tasfiye aşamaları konusunda ilgili makamlara sunulacak raporları hazırlamak,
n) Tedricen tasfiye edilmekte olan bankalarla ilgili işlemleri sonuçlandırmak,
o) Tasfiye halindeki ve Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi kapsamında izlenen iştiraklerle ilgili olarak
Sermaye Piyasası Kurulu ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve diğer mercilerle ilgili işlemleri yürütmek,
p) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak,
r) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalarını, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek,
90
s) Mevzuata aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına neden olan, banka yönetim kurulu ve kredi komitesi
başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlar hakkında
alınacak kararlarla ilgili her türlü hazırlık çalışmasını yaparak bu işlemlere ilişkin karar taslaklarını hazırlamak
ve Kurula sunmak; Kurul karar ve eklerinin birer örneğini Hukuk Dairesi Başkanlığına göndermek,
t) Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca yapılan ödemeler kapsamında sahte belgeler ile başvuran veya beyanda
bulunan kişileri tespit etmek ve gerekli işlemleri tesis etmek üzere Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirmek,
u) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
Varlık Yönetim Dairesi Başkanlığı
Madde 17- Varlık Yönetim Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Banka sermayesinin doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on ve daha fazlasına veya bu oranın altında olsa dahi
bankanın yönetim ve denetim kurullarına üye belirleme imtiyazı veren hisse senedine sahip olan ortaklarından,
hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkra hükümleri uygulanan bir bankada pay sahibi
olmaları nedeniyle kurucularda aranan nitelikleri kaybeden ortaklar hariç olmak üzere kurucularda aranan
nitelikleri taşımayanlar ile bu niteliklerini kaybedenlerin ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun izni
olmaksızın pay edinen ortakların temettü dışındaki ortaklık haklarının kullanımı ile ilgili işlemleri yapmak,
b) Temettü hariç ortaklık haklarıyla yönetim ve denetimi veya hisseleri Fona intikal eden bankanın tüm varlıkları
ile kayıt ve belge güvenliğini sağlamak üzere gerekli her türlü tedbiri almak,
c) Kanunun 14 üncü maddesinin (4) numaralı fıkrasının uygulanması sonucu temettü hariç ortaklık hakları ile
yönetim ve denetimi Fona devredilen bankaların;
1- Kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince aynı maddenin (4) numaralı
fıkrasında belirtilen şekilde kullanılan kaynaklar veya uğranılan zararın iade veya tazmini için gerekli karar
taslaklarını hazırlamak ve Kurula sunmak, Kurulun karar ve eklerinin birer örneğini Hukuk Dairesi Başkanlığına
bildirmek,
2- Hisselerinin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ile Kurulca uygun görülecek gerçek veya tüzel
kişilere devrine yönelik işlemleri yapmak,
3- Temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona devredilen
banksigorta kapsamında bulunan mevduat tutarını aşmamak ve hisselerinin tamamına sahip olmak kaydıyla,
sermayesine tekabül eden zararlarının devralınması için gerekli karar taslaklarını hazırlamak ve Kurula sunmak,
bilgi için Kurul karar ve eklerinin birer örneğini Hukuk Dairesi Başkanlığına göndermek,
4- Yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakları ile
tüzel kişi ortaklarının sermayesinin yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişi hissedarlarından kendilerine,
eşlerine ve velayet altındaki çocuklarına ait taşınmaz mal ve iştiraklerini, haczi caiz olan taşınır mal, hak ve
alacaklarını ve menkul kıymetlerini ve her türlü kazanç ve gelirleri ve ayrıca bildirimden önceki iki yıl içinde
ivazlı veya ivazsız olarak iktisap ettikleri veya devrettikleri taşınmaz mal, haczi caiz taşınır mal, hak, alacak ve
menkul kıymetlerini gösterir birer mal beyannamesi vermelerinin sağlanmasıyla ilgili her türlü çalışmayı
yaparak bu işlemlere ilişkin karar taslaklarını hazırlamak ve Kurula sunmak; mal beyannameleri ile Kurul karar
ve eklerinin birer örneğini Hukuk Dairesi Başkanlığına ve bilgi için Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına
göndermek,
5- Yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının
malvarlıkları üzerine teminat aranmaksızın ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz kararları ile 5682 sayılı Pasaport
Kanununun 22 nci maddesi hükümleri uyarınca ilgililerin yurtdışına çıkmasını yasaklama dahil, alacaklıların
menfaati için zorunlu olan her türlü muhafaza tedbirinin alınması konusunda gerekli işlemleri yaparak bu
işlemlere ilişkin karar taslaklarını hazırlamak ve Kurula sunmak; alınacak Kurul kararlarını uygulanması
amacıyla Hukuk Dairesi Başkanlığına iletmek, Kurul karar ve eklerinin bir örneğini bilgi için Birinci Tahsilat
Dairesi Başkanlığına göndermek,
6- Kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince aynı maddenin (4) numaralı
fıkrasında belirtilen şekilde kullanılan kaynaklar ve uğranılan zararın verilen süre içinde iade veya tazmin
edilmemesi halinde, iade ve tazmin tutarının takip usulünün belirlenmesi için konuyu Kurula sunmak, Kurulun
vereceği karara göre, konu hakkında gereği için Hukuk Dairesi Başkanlığına ve/veya Birinci Tahsilat Dairesi
Başkanlığına bilgi vermek,
d) Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve/veya (4) numaralı fıkralarının uygulanması sonucunda hisseleri Kanunun
anılan maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca Fona intikal eden bankaların;
1- Mali sistemde güven ve istikrarın sürdürülmesini temin etmek amacıyla, Kurulca gerekli görülen hallerle
sınırlı olmak üzere, mali bünyelerinin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılmasını sağlamak için;
1.1 Sermayelerinin artırılması,
1.2 Merkez Bankasının görüşünü almak suretiyle kanuni karşılık yükümlülüklerinin cezai faizlerinin de
kaldırılması suretiyle ertelenmesi veya düşürülmesi,
1.3 Alacaklarının, zararlarının devralınmasına karar verilmesi ve Birinci ve İkinci Tahsilat Dairesi
Başkanlıklarına bildirilmesi,
1.4 Aktiflerin ve hisse senetlerinin iskonto veya sair suretlerle üçüncü kişilere satılması,
91
1.5 Banka kayıtlarına göre gerçek bir işleme dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borçlarının garanti
edilmesi,
1.6 Her türlü alacak ve varlıklarının nakde tahvilinin sağlanması veya bunların yapılacak anlaşmalar
çerçevesinde kamusal sermayeli olanlar da dahil olmak üzere diğer bankalar aracılığıyla Fon nam ve hesabına
nakde tahvil edilmesi,
gibi her türlü tedbirin uygulanması için Kurulca alınması gereken kararlara ilişkin gerekli çalışmaları yapmak ve
önerileri hazırlamak, Kurulca alınan kararları ilgili birimlere bildirmek,
2- Gerektiğinde mali ve teknik yardım sağlamak suretiyle, varlık ve yükümlülüklerini kısmen veya tamamen,
mevcut bankalardan istekli olanlara ya da kurulacak bir bankaya devretmek veya bankanın başka bir banka ile
birleştirilmesine ilişkin işlemleri yapmak,
e) Temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden
bankanın;
1- Uygun görülecek aktiflerini, teşkilatını ve aksine talebi olmayan personeli ile devir tarihi itibarıyla mevduat
toplamları en yüksek beş bankaca uygulanan faiz oranları ortalamasını geçmemek üzere işlemiş faizleriyle
birlikte sigortaya tabi mevduatını ve pasifte yer alan karşılık kalemlerini mevcut bankalardan istekli olanlara
veya bu amaçla yeni kurulacak bir bankaya devretmeye yönelik işlemleri yapmak,
2- Gerekli görülmesi halinde bankacılık işlemleri yapma ve/veya mevduat kabul etme izninin kaldırılması için
çalışmalar yapmak,
f) Banka hakkında, Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve/veya (4) numaralı fıkralarının uygulanmasına neden
olan işlemlerde sorumluluğu bulunan banka yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür,
genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlar ile banka ortakları hakkında yapılması
gereken işlemlere ilişkin karar taslaklarını hazırlamak ve Kurula sunmak; Kurul karar ve eklerinin birer örneğini
Hukuk Dairesi Başkanlığına ve bilgi için Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına göndermek,
g) Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle faaliyet göstermekte olan bankaların yönetim ve denetiminin
doğrudan ya da dolaylı olarak başka bir sermaye grubuna geçmesine yol açan hisse devir ve edinimlerinde,
ödenmiş sermayenin devre ilişkin izin tarihinden itibaren bir yıl içinde Kanunun 7 nci maddesinin (2) numaralı
fıkrasının (d) bendinde belirtilen tutara yükseltilmemesi halinde, hisseleri devralan ortakların temettü hariç
ortaklık haklarının kullanımı ile ilgili işlemleri yapmak,
h) Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden, Kanunun 15 inci maddesi kapsamına giren
işlemlerle sınırlı olmak üzere, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile
meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, özel
kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa her türlü bilgiyi uygun süre
ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya münferit
olarak almak, defter ve belgeleri istemek,
ı) Fonun bankalardan olan alacakları ile bankalardan devralınan zarar miktarlarını Finansman, Birinci Tahsilat ve
İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlıklarıyla birlikte tespit etmek,
j) Fona devredilen bankalardan satılanlar için yapılan hisse devir sözleşmeleri kapsamındaki kredi dışı dosyalara
ilişkin Fonun yükümlülüğündeki tazmin talepleri hakkında İkinci Tahsilat Dairesi ve Fon işlem ekipleri
tarafından sonuçlandırılacak işlemlerde istenilmesi halinde görüş bildirmek,
k) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak,
l) İhtiyaç hasıl olması halinde Fon bankalarına mevduat yapılmasını Finansman Dairesi Başkanlığına bildirmek,
m) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalarını, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek,
n) Başkan tarafından verilecek diğer görevleri yapmak.
Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı
Madde 18- Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların;
yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu
ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde
bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları,
kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan
alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından
devralınanlar ile Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon
tarafından devralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak,
b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı
olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi
komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevliler aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını
doğrudan veya üçüncü kişilere rehnetmek, teminat göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek,
karşılığında kredi temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurt içi veya yurt dışı banka ve mali kuruluşlar
nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları teminat göstermek ve sair şekillerde kullanmak
suretiyle veya başkaca dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, mal, her
92
türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacaklar hakkında
6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak,
c) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı
olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya
da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden,
yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları
bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacaklar ile hisseleri Fona intikal eden diğer
bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ve Kanunun 15 inci maddesinin (7)
numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınanlar dahil her türlü alacakları
ile ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın
tahsiline yönelik davalara devam edilip edilmemesi veya davalardan sarfınazar edilerek 6183 sayılı Kanun
hükümlerine göre takip ve tahsili hususunda Hukuk Dairesi Başkanlığı ile koordineli olarak Kurula teklifte
bulunmak ve Kurulca karar verilmesi halinde gerekli işlemleri yürütmek,
d) İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca takip edilmekte iken 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil
edilmesine Kurul tarafından karar verilen alacak dosyalarını İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığından devralarak
bu alacaklarla ilgili olarak 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak,
e) 6183 sayılı Kanun uyarınca takibine karar verdiği alacaklara ilişkin her türlü teminatın paraya çevrilmesinde
de dilerse anılan Kanun hükümlerini uygulamak,
f) Kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince aynı maddenin (4) numaralı
fıkrasında belirtilen şekilde kullanılan kaynaklar veya uğranılan zarar, verilen süre içinde iade ve tazmin
edilmediği takdirde, bu tür alacaklar hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak,
g) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankalardan devralacağı alacakların takibine, alacağın
devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair
giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden başlamak,
h) Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendi uygulaması ile ilgili olarak Bankalar Yeminli
Murakıpları ve diğer kamu kurumlarınca düzenlenen yazı ve raporlar ve sair ihbar ve şikayetler üzerine gerekli
işlemleri yapmak,
ı) 6183 sayılı Kanun uygulamasında anılan Kanunun Maliye Bakanlığına, tahsil dairesine ve diğer makam,
mercii ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanmak,
j) 6183 sayılı Kanuna göre takip ettiği ve/veya edeceği alacaklar da dahil olmak üzere Kanunda yazılı her türlü
alacaklar ile ilgili olarak iskonto da dahil her türlü tasarrufta bulunmak, sulh olmak, satmak, alacağına mahsuben
menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın devralmak ve
alacağın yeniden itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere Hukuk Dairesi Başkanlığının devam edecek
davalar da dahil olmak üzere görüşünü alarak borçlularla anlaşma yapmak ve borçlularla yaptığı anlaşmalar
kapsamında Kanunun 14 ve 17 nci maddeleri uyarınca Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza
tedbiri uygulamak veya uygulamamak, dava açılmasını veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma
süresince durdurulmasını mahkemeden istemek üzere Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirmek,
k) Alacakların takip ve tahsilat işlemleri sonucunda edinilen varlıkları, Gayrimenkuller, İştirakler ve Varlık
Yönetim Dairesi Başkanlıklarından ilgili olana intikal ettirmek,
l) Fona borçlu olanlar ile tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22
nci maddesine istinaden yurt dışına çıkış yasağı koydurmak,
m) 1- Fon, alacağının tahsili bakımından yarar görmesi halinde ve Fona borçlu olup olmadıklarına
bakılmaksızın;
a) Hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimine sahip olduğu
iştiraklerinin,
b) Bu bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran
tüzel kişi ortaklarının,
c) Gerçek ve tüzel kişi ortaklarının yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte
elinde bulundurdukları şirketlerin ortaklarının;
bu şirketlerde sahip oldukları hisselerinin tamamına ve/veya bir kısmına ilişkin temettü hariç, ortaklık hakları ile
bu şirketlerin yönetim ve denetimini devralmak ve şirket ana sözleşmesinde belirlenen yönetim, müdürler ve
denetim kurulu üyelerini sayılarıyla bağlı kalmaksızın ve imtiyazlı hisselere dayanılarak atanıp atanmadıklarına
bakılmaksızın görevden almak ve/veya üye sayısını artırmak ve/veya eksiltmek suretiyle bu kurullarda görev
alacak üyeleri belirleyerek Kurulun onayına sunmak ve çalışmalarını izlemek,
2- a) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya
dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi
komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevliler aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını
doğrudan veya üçüncü kişilere rehnetmek, teminat göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek,
karşılığında kredi temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurt içi veya yurt dışı banka ve mali kuruluşlar
nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları teminat göstermek ve sair şekillerde kullanmak
93
suretiyle veya başkaca dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, mal, her
türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan Fon alacaklarının
6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsilini sağlamak,
b) Yukarıda anılan para, mal, her türlü hak ve alacaklara ihtiyati haciz koymak, muhafaza altına almak ve
bunlardan değeri Fon tarafından belirlenemeyenleri 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 72 nci maddesine göre
kurulan takdir komisyonlarının Fon tarafından belirlenecek kurum ve kuruluşlarca hazırlanacak raporları da
dikkate alarak tespit edeceği değer üzerinden, alacağına ve/veya bu bankaların Fon tarafından devralınan
zararlarına mahsuben devralmak,
c) Bu alacaklara zararın ve/veya alacağın doğmasına sebebiyet veren haksız işlemin yapıldığı tarihten itibaren
6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen oranda gecikme zammı uygulamak,
d) Alacağına ve/veya bankaların Fon tarafından devralınan zararlarına mahsuben devralınmasına karar verilen
menkul ve gayrimenkul mallar ile hakları mahkeme kararına gerek olmaksızın Fon adına Hukuk Dairesi
Başkanlığı ile birlikte ilgili sicile tescil ettirmek,
3- Yapılan işlemlerden tescile tabi olanları tescil ve gerektiğinde ilan ettirmek,
4- Fon alacaklarından; yönetim ve denetimi Fona geçen ve/veya bankacılık yapma ve mevduat kabul etme izin
ve yetkileri ilgili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından
kaldırılan bankalar ile tasfiyeye tabi tutulan veya tasfiye işlemi başlatılan bankaların kaynağını kullanmış
olmasından dolayı Fona borçlu olması kaydıyla, Fona intikal eden bir bankadan ilk kredinin ve/veya banka
kaynağının kullanılmasından sonra, bu fıkranın 1 inci bendinin (a), (b) ve (c) altbentlerinde belirtilen gerçek ve
tüzel kişilerin, edindikleri ve/veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, her türlü mal, hak ve
alacaklarının banka kaynağı kullanılmak suretiyle edinildiği ve/veya edindirildiği kabul edilen ve bu gerçek
kişiler ile tüzel kişiler tarafından edinilen para, her türlü mal, hak ve alacaklar hakkında Kanun hükümlerini
uygulamak,
5- Bu bentte belirtilen yetkileri herhangi bir sözleşme yapmadan ve başkaca bir işleme gerek olmaksızın
kullanmak, bu yetkileri, banka hisselerinin kısmen veya tamamen üçüncü kişilere satış, devir veya intikalinden
sonra da kullanmaya devam etmek,
n) Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden, Kanunun 15 inci maddesi kapsamına giren
işlemlerle sınırlı olmak üzere, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile
meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, özel
kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa her türlü bilgiyi uygun süre
ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya münferit
olarak almak, defter ve belgeleri istemek,
o) Fonun alacaklı olduğu gerçek ve tüzel kişiler hakkında gerekli bilgi ve belgeleri toplamak ve istihbaratı
yapmak,
p) Fon alacağının 6183 sayılı Kanuna göre takip ve tahsili sırasında kullanılması gereken makbuz, tutanak, fiş ve
diğer kağıtların şeklini ve ihtiva edeceği hususları belirlemek,
r) Kanunda gösterilen para cezalarının süresi içinde ödenmemesi halinde, bunların vergi dairesince tahsilini
sağlamak,
s) Faaliyet konuları ile ilgili olarak; Fon tarafından dava açılması gereken hallerde, iddianın ispatına yarayacak
her türlü bilgi ve belgeyi toplayarak dava açılmasını sağlamak ve aleyhte açılan davalara ilişkin olarak savunma
dosyalarını hazırlamak ve Hukuk Dairesi Başkanlığına göndermek,
t) Fona intikal eden bankalardan devralınacak hakim ortaklara ilişkin alacak dosyalarını devir almak ve bunların
takip ve tahsilinde uygulanacak politikaları hazırlamak,
u) Fona intikal eden bankalardan devralınan dosyalarla ilgili her türlü işlemi yürütmek ve Hukuk Dairesine
bildirmek,
v) Fonun bankalardan olan alacakları ile bankalardan devralınan zarar miktarlarını İkinci Tahsilat, Finansman ve
Varlık Yönetim Dairesi Başkanlıkları ile birlikte tespit etmek,
y) Fon kaynakları ile her türlü Fon alacaklarının takip ve tahsili hakkında Hukuk Dairesi Başkanlığı ile
koordineli olarak Kurula aylık raporlar sunmak,
z) Grup başkanlıkları ve tahsilat ekipleri arasında uygulama birliğini sağlamak üzere gerekli tedbirleri almak,
aa) Kurul tarafından belirlenen usul ve esaslar dahilinde tefevvüz, teferruğ ve temellük işlemlerini yapmak,
ab) İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığının görev alanıyla ilgili konular da dahil olmak üzere görev alanıyla ilgili
olarak Kanuna dayanılarak çıkarılacak yönetmelik, tebliğ, yönerge ve sair mevzuatı, ilgili Dairelerin görüşlerini
de almak suretiyle hazırlayarak Kurulun, tahsilat çalışmalarına ilişkin olarak ise uygulama talimatları ve iç
genelgeler hazırlayarak ilgili Makamların onayına sunmak,
ac) Usul ve esaslarını İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığının görüşünü de almak suretiyle tespit ederek İkinci
Tahsilat Dairesi Başkanlığı da dahil olmak üzere, tahsilat ekiplerinin performans ölçüm raporlarını hazırlamak,
ad) İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı da dahil olmak üzere, bilgi işlem sistemlerinde gerekli değişiklikler
ve/veya geliştirmelerle ilgili düzenlemeleri yapmak, bilgi işlem projelerinin yürütülmesini koordine etmek ve
bilgi işlem sistemlerindeki yetkilendirmeleri belirlemek ve uygulamak,
94
ae) İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı da dahil olmak üzere, bilgi işlem donanım ve altyapı ihtiyaçlarını
belirlemek, bu ihtiyaçların karşılanmasında ilgili birimlerle koordinasyonu sağlamak,
af) İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı da dahil olmak üzere, alacak dosyalarının arşivlenmesi ve Takip ve
Tahsilat Ekiplerinin arşivdeki dosyalardan sistematik olarak faydalanmalarına ilişkin usul ve esasları tespit
etmek,
ag) Fon muhasebe sisteminin işletilmesini teminen gerçekleştirilen işlemleri zamanında Finansman Dairesi
Başkanlığına bildirmek,
ah) Yaptığı işlemlerle ilgili olarak adli veya idari yargı mercilerinde açılan her türlü davayı takip edilmek üzere
Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirmek;
aı) Mahkemeye sunulan bilirkişi raporunun maddi olgu ve fiili gerçeklerle bağdaşmadığı yönünde kuvvetli
emare ve şüphelerin bulunduğu kanaatine ulaşıldığı taktirde, bu bilirkişiler hakkında Hukuk Dairesi Başkanlığına
bilgi vermek,
aj) Fon alacaklarının tahsilini teminen, Kanun hükümleri çerçevesinde açılan davalarda verilen tedbir kararları
uyarınca üzerine tedbir konulan para, her türlü mal, hak ve alacaklar, bu davalara konu alacakların yasal
teminatını oluşturup karar kesinleşinceye kadar devam edeceğinden, mahkemece karara bağlanan alacaklar
tedbir konulan para, mal ve her türlü hak ve alacakların bedelinden bankanın Fona devrinden önce diğer
bankaların ve üçüncü kişilerin lehine tesis edilmiş ve muvazaalı bulunmadığı ilgili tarafından ispat edilmiş sınırlı
ayni haklar ile işçi alacakları ve nafakalar dışındakiler imtiyazlı alacak olarak öncelikle tahsilini sağlamak,
ak) Borçlu veya borçlunun malları başka mahallerde bulunduğunda, 6183 sayılı Kanun hükümlerinin, kendi
tahsilat dairesi aracılığı ile veya tahsil dairesi bulunmadığı hallerde, o mahaldeki Maliye Bakanlığı Tahsil Dairesi
tarafından uygulanmasını sağlamak,
al) Fonun alacaklısı olduğu icra dosyalarında Fona ödenmesi gereken satış bedellerinin sıra cetvelinin
kesinleşmesi beklenmeksizin teminatsız olarak ödenmesini sağlamak,
am) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı
Madde 19- İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı
olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya
da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden,
yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları
bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocukları dışında kalan gerçek ve tüzel kişilerden olan alacaklar
ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bu gerçek ve tüzel kişilerden olan alacakları ile ilgili olarak 2004
sayılı Kanun hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara devam
edilmesi için Hukuk Dairesi Başkanlığına bilgi ve belge vermek,
b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların bu hisselerinin üçüncü kişilere satışı, tasfiyesi
veya diğer bankalarla birleştirilmesi nedeniyle Fon tarafından gayrinakdi kredilere verilen garanti ile ilgili
yükümlülükleri yönetmek ve tasfiye etmek,
c) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların leh ve aleyhine açılan her türlü dava, icra ve iflas
takiplerinden Kurulca uygun görülenlerle ilgili işlemlerin yürütülmesi ve takibi için Hukuk Dairesi Başkanlığına
bilgi ve belge vermek,
d) 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmesine Kurul tarafından karar verilen alacak
dosyalarını ve bunlarla ilgili bütün belgeleri Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığına devretmek,
e) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankalardan devralacağı alacakların takibine ilişkin olarak,
alacağın devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve
sair giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarını belirleyerek takibi için Hukuk Dairesi Başkanlığına
bildirmek,
f) Devralınan ve dava veya iflas takibine konu etmekle görevli ve yetkili olduğu alacaklar da dahil olmak üzere
Kanunda yazılı her türlü alacakları ile ilgili olarak iskonto da dahil olmak üzere her türlü tasarrufta bulunmak,
sulh olmak, satmak, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir
sınırlamaya tabi olmaksızın devralmak ve alacağın yeniden itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere Hukuk
Dairesi Başkanlığının görüşünü alarak borçlularla anlaşma yapmak ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında
Kanunun 14 ve 17 nci maddeleri uyarınca Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri
uygulamak veya uygulamamak, dava açmak veya açmamak veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan
anlaşma süresince durdurulmasının talep edilmesini mahkemeden istenmek üzere Hukuk Dairesi Başkanlığına
bildirmek,
Alacakların takip ve tahsilat işlemleri sonucunda edinilen varlıkları, Gayrimenkuller, İştirakler ve Varlık
Yönetim Dairesi Başkanlıklarından ilgili olana intikal ettirmek,
g) Kurul tarafından belirlenen usul ve esaslar dahilinde tefevvüz, teferruğ ve temellük işlemlerini yapmak,
h) Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden, Kanunun 15 inci maddesi kapsamına giren
işlemlerle sınırlı olmak üzere, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile
95
meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, özel
kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa her türlü bilgiyi uygun süre
ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya münferit
olarak almak, defter ve belgeleri istemek,
ı) Fonun alacaklı olduğu gerçek ve tüzel kişiler hakkında gerekli bilgi ve belgeleri toplamak ve araştırmaları
yapmak, elde edilen bilgi ve belgeleri Hukuk Dairesi Başkanlığıyla paylaşmak,
j) Fona intikal eden bankaların takipteki alacak dosyaları ile ilgili olarak Hukuk Dairesi Başkanlığı ile koordineli
olarak bilgi almak, izlemek, değerlendirmek, bunları Hukuk Dairesi Başkanlığı ile paylaşmak ve bu dosyalardan
devralınacakları tespit etmek,
k) Fona intikal eden bankalardan devralınan ve dava veya iflas takibine konu etmekle görevli ve yetkili olduğu
alacak dosyalarıyla ilgili icra takibi ve davalar hariç her türlü işlemi yürütmek,
l) Fona intikal eden bankalardan devralınan alacakların tahsilatı ve satışına ilişkin politikaları, usul ve esasları
hazırlayarak Hukuk Dairesi Başkanlığının görüşü ile birlikte Kurulun onayına sunmak ve buna göre
uygulanmasını yürütmek,
m) Fonun bankalardan olan alacakları ile bankalardan devralınan zarar miktarlarını Birinci Tahsilat, Finansman
ve Varlık Yönetim Dairesi Başkanlıkları ile birlikte tespit etmek,
n) Fon tarafından devralınan alacaklar ile Fonun diğer alacaklarının takip ve tahsili hakkında Hukuk Dairesi
Başkanlığı ile birlikte Kurula aylık raporlar sunmak,
o) Grup başkanlıkları ve tahsilat ekipleri arasında uygulama birliğini sağlamak üzere gerekli tedbirleri almak,
p) Bankalardan devralınan alacaklardan aciz belgesine bağlanmış olanlar ile her türlü alacakların takip ve
tahsilatı sırasında aciz belgesine bağlananlar hakkında edinilen bilgi ve belgeleri periyodik olarak gerekli takip
ve tahsilat işlemlerini yapmak üzere Hukuk Dairesi Başkanlığına iletmek,
r) Yaptığı işlemlerle ilgili olarak adli veya idari yargı mercilerinde açılan her türlü davayı takip edilmek üzere
Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirmek,
s) Fona devredilen bankaların Fon yükümlülüğünde bulunan gayrinakdi riskleri ile bu bankalardan satılanlar için
yapılan hisse devir sözleşmeleri kapsamındaki kredi dışı dosyalara ilişkin tazmin taleplerini sonuçlandırmak,
t) Fona borçlu olanlar hakkında, Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı tarafından takip ve tahsil edilenler de dahil
olmak üzere gerekli istihbaratı yapmak, bunlar hakkında istihbarat ve mali tahlil raporları düzenlemek,
u) Fon kaynakları ile her türlü fon alacaklarından aciz belgesine bağlanmış olanlar ile takip ve tahsilat işlemleri
sırasında aciz belgesine bağlananlar hakkında periyodik olarak gerekli takip ve tahsilat işlemlerini yapmak,
v) Faaliyet konuları ile ilgili olarak Fon tarafından dava açılması gereken hallerde, iddianın ispatına yarayacak
her türlü bilgi ve belgeyi Hukuk Dairesi Başkanlığına göndererek dava açılmasını talep etmek, aleyhte açılan
davalara ilişkin olarak savunma dosyalarının hazırlanmasında Hukuk Dairesi Başkanlığına yardımcı olmak,
y) Fona borçlu olanlar ile tüzel kişi borçlularının kanuni temsilcileri hakkında 5682 sayılı Pasaport Kanununun
22 nci maddesine istinaden yurtdışına çıkış yasağı koydurmak,
z) Alacak satış süreci ile ilgili planlama, koordinasyon, değerleme ve dokümantasyon çalışmalarını
gerçekleştirmek,
aa) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankalardan devralacağı alacakların takibine, alacağın
devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, hertürlü faiz, komisyon ve sair
giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden icra takibi dahil yasal işlemlere başlanması için
Hukuk Dairesi Başkanlığına bildirimde bulunmak,
ab) Fona intikal etmiş bankaların kredi alacaklarına ilişkin devralınmış dosyaların tasnif ve tanzimini yapmak,
ac) Fon muhasebe sisteminin işletilmesini teminen gerçekleştirilen işlemleri zamanında Finansman Dairesi
Başkanlığına bildirmek,
ad) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
İştirakler Dairesi Başkanlığı
Madde 20- İştirakler Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Her ne suretle olursa olsun Fon tarafından sahip olunan iştirakleri devretmek, birleştirmek, bölmek yeniden
yapılandırmak, iştiraklerin tasfiyesine karar vermek ve gerekli gördüğü her türlü işlemi yapmak üzere;
"uygulama esas ve usullerini" hazırlamak Kurulun onayına sunmak ve Kurulca alınacak kararları uygulamak,
b) İştirakler ile ilgili her türlü inceleme, araştırma ve hisse değerlemesi çalışmaları yapmak veya yaptırmak,
c) Fon menfaatinin gerektirdiği hallerle sınırlı olmak üzere yeni şirketlere iştirak edilmesi veya mevcut
iştiraklerdeki sermaye payının arttırılması/azaltılması amacına yönelik çalışma yapmak, sermaye artırımına
iştirak veya sermaye azaltılması konusunda Kurula öneri götürmek ve Kurulca alınacak kararları uygulamak,
d) İştiraklerin Genel Kurul toplantılarından önce, faaliyet raporları, bilanço, kar/zarar tablolarını inceleyerek
Fonu temsilen toplantıya katılacak temsilciyi ve gündem konuları hakkında temsilciye verilecek talimatları
belirlemek; yönetim ve denetim kurulu üyelerinin görevden alınması ibra edilmemesi, aleyhlerine dava
açılmasının talep edilmesi, bilanço ve kar/zarar hesaplarının onaylanmaması, bilanço müzakerelerinin
ertelenmesinin talep edilmesi, özel denetçi atanmasının talep edilmesi hususlarını Kurulun onayına sunmak,
gerektiğinde genel kurulların toplantıya çağrılması ve gündeme madde eklenmesi hususunda çalışma yapmak,
96
genel kurul toplantılarında alınan kararları takip etmek ve gerektiğinde iptal davası açılmasını Hukuk Dairesi
Başkanlığından talep etmek, tespit edilen sorunların idari ve hukuki yollardan çözümü için girişimde bulunmak,
e) İştiraklerin yönetim, denetim ve tasfiye kurullarında Fon adına görev alacak olanları belirleyerek Kurul
Kararına istinaden atamalarını gerçekleştirmek ve çalışmalarını izlemek,
f) İştiraklerin faaliyetlerini izlemek ve değerlendirmek,
g) Tasfiye halindeki ve müflis iştirakler ile Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi uyarınca şirket genel
kurulunda tasfiyesine veya feshine karar verilen veya iflası için mahkemeye müracaat edilen iştiraklerle ilgili her
türlü bilgi, belge, iş ve işlemi Tasfiye Dairesi Başkanlığına devretmek,
h) Temettülerin dağıtımını takip etmek ve Fona ait temettüleri zamanında tahsil etmek,
ı) İştiraklerin arasında koordinasyonu tesis etmek ve sorunların çözümlerini sağlayacak önlemleri almak,
j) Gerektiğinde iştiraklerin iç denetimini yapmak üzere çalışma yürütmek, iştirakler ile ilgili faaliyetlerin
yürütülmesi aşamasında doğabilecek hukuki uyuşmazlıkların çözümünü sağlamak için Hukuk Dairesi Başkanlığı
ile ortak çalışma yürütmek, faaliyet konuları ile ilgili olarak Hukuk Dairesi Başkanlığından görüş almak,
k) İştiraklerle ilgili olarak Sermaye Piyasası Kurulu ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve diğer mercilerle
ilgili işlemleri yürütmek,
l) Kanunun 14 üncü maddesinin (6) numaralı fıkrasına istinaden kurulacak banka ve şirketlere ilişkin hazırlık
çalışmalarını yürütmek,
m) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalama, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek,
işlemlerin bilgisayar ortamında yürütülmesi için gerekli çalışmaları yapmak,
n) Görev alanına giren konularda diğer Daire Başkanlıkları ile koordinasyonlu çalışmak,
o) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak,
p) Faaliyet konuları ile ilgili olarak Fon tarafından dava açılması gereken hallerde, iddianın ispatına yarayacak
her türlü bilgi ve belgeyi Hukuk Dairesi Başkanlığına göndererek dava açılmasını talep etmek, aleyhte açılan
davalara ilişkin olarak savunma dosyalarının hazırlanmasında Hukuk Dairesi Başkanlığına yardımcı olmak,
r) İştiraklerle ilgili diğer her türlü işlemleri yapmak,
s) Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca zamanaşımına uğrayan ve Finansman Dairesi Başkanlığı tarafından gelir
kaydedilen hisse senetlerinin, kendisine devrolunmasını müteakip, değer tespitlerini yaptırmak, ilgili mevzuata
aykırı olmamak kaydıyla bunların satışını veya muhafazasını temin etmek,
t) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
Gayrimenkuller Dairesi Başkanlığı
Madde 21- Gayrimenkuller Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Her ne suretle olursa olsun Fon tarafından sahip olunan gayrimenkullerin devir ve tescil işlemlerini yapmak,
üçüncü şahıslara satmak ve gerekli tüm işlemleri yapmak üzere; "uygulama esas ve usullerini hazırlamak",
Kurulun onayına sunmak ve Kurulca alınacak kararları uygulamak,
b) Kısmen veya tamamen Fona ait olan menkul malların, mülkiyetten gayri ayni hakların, özel maliyet
bedellerinin, lisans, know-how, işletme hakkı, fikri haklar gibi maddi hakların, deniz, hava ve kara taşıma
araçlarının kıymet takdirini, devir, tescil ve sigorta işlemlerini yapmak veya yaptırmak, bunlar üzerinde her türlü
tasarrufta bulunmak ve bunları trampa etmek, kiralamak ve satmak üzere; "uygulama esas ve usullerini"
hazırlamak, Kurulun onayına sunmak ve Kurulca alınacak kararları uygulamak,
c) Hizmete tahsis edilen binalar ve lokaller dahil olmak üzere kısmen veya tamamen Fona ait gayrimenkuller ile
teferruatlarının korunması için gerekli tedbirleri almak, sigorta, bakım, onarım, tadilat ve dekorasyon işlemlerini
yaptırmak, belirli aralıklarla gayrimenkullerin halihazır durumunu tespit etmek, işgal ve tecavüzlere karşı gerekli
yasal işlemleri yapmak,
d) Kısmen veya tamamen Fona ait gayrimenkullerin emlak ve çevre temizlik vergisi beyannamelerini vermek ve
vergilerini ödemek, yeni iktisap edilen gayrimenkuller ile ilgili olarak değişiklik beyannamelerini vermek, satışı
yapılan gayrimenkullerin vergilerinin terkin edilmesini sağlamak,
e) Kısmen veya tamamen Fona ait olan gayrimenkullerin gerek görüldüğü hallerde tevhit, ifraz, devir, terk, cins
ve isim tashihi ve benzeri işlemlerini yapmak,
f) Fon menfaatinin gerektirdiği durumlarda, kısmen Fona ait menkul ve gayrimenkul mallardaki müşterek
mülkiyetin sona erdirilmesi için gerekli çalışmaları yapmak, bu hususta Kurula öneri götürmek ve Kurulca
alınacak kararları uygulamak,
g) Kısmen veya tamamen Fona ait olan gayrimenkullerin tapu, çap, imar durumu, yapı ruhsatı, iskan raporu,
emlak ve çevre temizlik vergi beyannameleri, tahakkuk fişleri ve makbuzları, ekspertiz raporu, fotoğraf,
halihazır durum raporu gibi belgelerin yer aldığı özlük dosyalarını oluşturmak,
h) Arsa ve inşaat halinde olan gayrimenkuller ile ilgili proje geliştirmek, her türlü işlemlerini yürütmek,
ı) Gayrimenkullerin iktisap, devir, tevhit, ifraz, terk gibi işlemleri sonrasında giriş, çıkış ve diğer değişiklik
kayıtlarının yapılması konusunda Finansman Dairesi Başkanlığıyla müşterek çalışma yürütmek,
j) Kısmen veya tamamen Fona ait gayrimenkullerin yönetim giderlerinin, harcamalara katılma paylarının ve
benzeri giderlerinin takip ve ödenmesiyle ilgili çalışmaları yapmak,
97
k) Kısmen veya tamamen Fona ait gayrimenkullerden kiraya verilecek olanların emsal ve güncel değerlere göre
kira ekspertiz raporlarının yapılmasını sağlamak, bu raporlara göre gerektiğinde kira tespit davası açılmasını
Hukuk Dairesi Başkanlığından talep etmek, gayrimenkullerin kiralarını veya ecrimisillerini tahsil etmek,
tahliyesi gerekenlerin tahliyesinin sağlanması için Hukuk Dairesi Başkanlığı ile koordineli çalışmak,
l) Kurulca verilecek karar doğrultusunda satışa çıkarılacak gayrimenkullerin envanterini hazırlamak, emsal ve
güncel değerlere göre ekspertiz raporlarının yapılmasını sağlamak,
m) Gerekli görüldüğü hallerde ve mevzuata uygun olduğu takdirde Kurul Kararı ile gayrimenkul yatırım
ortaklığı şirketi kurmak, yönetmek ve gayrimenkullerin tamamını veya bir kısmını bu şirkete devretmek,
n) Sermaye Piyasası ve diğer mevzuat hükümleri gözetilerek gayrimenkule dayalı yatırım araçları konusunda
araştırmalar yapmak, uygun koşulların sağlanması halinde Kurul Kararıyla bu araçlardan yararlanmak,
o) İlgili Daire Başkanlıklarınca talep edilmesi halinde, gayrimenkullerin kıymet takdirini yapmak veya
yaptırmak,
p) Kısmen veya tamamen Fona ait gayrimenkuller ile ilgili diğer her türlü işlemleri yürütmek,
r) Görev alanına giren konularda diğer Daire Başkanlıkları ile işbirliği yapmak,
s) Fon tarafından dava açılması gereken hallerde iddianın ispatına yarayacak her türlü bilgi ve belgeyi Hukuk
Dairesi Başkanlığına göndererek dava açılmasını talep etmek, aleyhte açılan davalara ilişkin olarak savunma
dosyalarının hazırlanmasında Hukuk Dairesi Başkanlığına yardımcı olmak ve faaliyet konuları ile ilgili olarak
Hukuk Dairesi Başkanlığından görüş almak,
t) Görev alanına giren hususlarla ilgili mevzuatı hazırlamak ve Kurulun onayına sunmak,
u) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyalama, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek,
işlemlerin bilgisayar ortamında yürütülmesi için gerekli çalışmaları yapmak,
v) Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca zamanaşımına uğrayan ve Finansman Dairesi Başkanlığı tarafından gelir
kaydedilen menkul (hisse senetleri hariç) ve sair varlıkların, kendisine devrolunmasını müteakip, değer
tespitlerini yaptırmak, ilgili mevzuata aykırı olmamak kaydıyla bunların satışını veya muhafazasını temin etmek,
y) Fon alacaklarının teminatında bulunan ve ilgili dairelerince sigortalanmasında yarar görülen gayrimenkul ile
menkullerin sigortalanması işlemini yürütmek,
z) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
BEŞİNCİ BÖLÜM
İç Denetim Birimi ve Görevleri
Denetleme Dairesi Başkanlığı
Madde 22- Denetleme Dairesi; Denetleme Dairesi Başkanı ile Denetmen ve Denetmen Yardımcılarından oluşur.
Denetleme Dairesi Başkanı, denetmen sıfat ve yetkisini haiz olup, denetmenlerin Başkan adına yönetimi ve
çalışmalarının düzenlemesi görevini yerine getirir. Denetleme Dairesi Başkanı, Fonun iç işleyişi bakımından Fon
Başkan Yardımcısı statüsündedir. Denetmenlerin görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usul ve esasları,
Kurulca çıkarılacak bir yönergeyle belirlenir.
Denetmen ve Denetmen Yardımcıları Başkanın emri veya onayı üzerine verilen görev çerçevesinde kalmak
kaydıyla ilgililerden bilgi ve belge istemeye yetkilidir.
Denetleme Dairesi Başkanlığı, Başkanın emri veya onayı üzerine, Başkan adına aşağıdaki görevleri yürütür.
a) Fonun hizmet birimlerinin, yürüttükleri hizmetlerin, Kanuna, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve
Fon Kurulu kararları ile diğer mevcut düzenlemelere uygun yürütülüp yürütülmediğini denetlemek ve kontrol
etmek,
b) Başkanca gerekli görülen hallerle sınırlı olmak üzere, Fon iştirakleri ve Fon bankalarının iştiraklerinde,
inceleme, araştırma ve denetimlerde bulunmak.
c) Fonun, amaçlarını ve görevlerini daha iyi gerçekleştirmek, mevzuata, plan ve programlara uygun çalışılmasını
temin etmek üzere gerekli teklifleri hazırlamak ve Başkana sunmak,
d) Denetmen ve denetmen yardımcılarının çalışma programlarını hazırlamak,
e) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
ALTINCI BÖLÜM
Danışma Birimlerinin Görevleri
Fon Danışmanlığı
Madde 23- Fon Danışmanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Fona, Kanun ve diğer mevzuatta yer alan düzenlemeler hakkında danışmanlık hizmeti sunmak,
b) Uzmanlık alanlarında Başkan tarafından belirlenecek projeleri hazırlamak veya katkıda bulunmak, bu
projeleri yürütmek veya yürütülmesine katkıda bulunmak,
c) Görevlendirilmeleri halinde diğer kurum ve kuruluşlarla Fon arasındaki işbirliğini sağlamak,
d) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
Hukuk Danışmanlığı
Madde 24- Hukuk Danışmanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Fon Başkanının talebi halinde ilgili birimlerin hukuki, mali ve cezai sonuçlar doğuracak işlemleri ile Fonla
ilgili her türlü düzenlemeler hakkında görüş bildirmek,
98
b) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yerine getirmek.
YEDİNCİ BÖLÜM
Yardımcı Hizmet Birimlerinin Görevleri
İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı
Madde 25- İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığının görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Fonun iş ve insangücü planlaması ile personel politikasıyla ilgili çalışmaları yapmak,
b) Personel sisteminin geliştirilmesi ile ilgili tekliflerde bulunmak,
c) Personelin atama, özlük, emeklilik ve benzeri işlemlerini yürütmek,
d) Personelin ücret ve diğer mali haklarına ilişkin düzenlemeleri hazırlamak,
e) Performans değerlendirme kriterleri ile meslek ilkelerinin tespitine yönelik çalışmalar yapmak,
f) Personelin seçilme usul ve esasları, disiplin ve sicil amirlerinin tespiti ile personele ilişkin diğer mevzuat
çalışmalarını yürütmek ve uygulamasını sağlamak,
g) Çalışma hayatını ilgilendiren mevzuatı izlemek,
h) Fonun gider tahminlerini Finansman Dairesi Başkanlığına bildirmek, gider bütçesinin uygulamasını
Finansman Dairesi Başkanlığı ile birlikte yürütmek,
ı) Kurul kararları çerçevesinde, Fonun Kanundan ve bu Yönetmelikten doğan görevlerinin yerine getirilmesi
amacıyla yapılan giderler ile Fonda istihdamına karar verilen sözleşmeli personele ait aylık, yolluk ve benzeri
diğer ödemeleri tahakkuk ettirmek ve ödemek,
j) Fonun araç, gereç ve malzeme gereksinimlerinin karşılanması ile ilgili hizmetleri yürütmek,
k) İhtiyaç duyulan bina ve arazinin kiralanma, satın alma ve sigortalatma işlemlerini yürütmek,
l) Temizlik, aydınlatma, ısıtma, bakım, onarım, taşıma ve güvenlik hizmetlerini yapmak veya yaptırmak,
m) Genel evrak, arşiv ve haber merkezinin hizmet faaliyetlerini düzenlemek ve yürütmek,
n) Fonun bilgi teknolojileri alt yapısı ile Fon içi ve dışı bilgi iletişim sistemlerini tasarlamak, geliştirmek,
yönetmek, güvenliğini sağlamak ve teknolojik gelişmelere uygun bir şekilde güncelleştirilmesini temin etmek,
teknoloji kullanıcılarının bu husustaki becerilerini geliştirmek,
o) Personelin yurt içi ve yurt dışı eğitim planlarını hazırlamak ve uygulamasını sağlamak, personelin kuruma
bağlılığını artırıcı sosyal faaliyetlerde bulunmak,
p) Fonun kütüphanesini oluşturmak ve işletmek,
r) Daireye ait çalışma düzenini, görev bölümünü, dosyaların, kayıt ve arşivleme yöntemlerini belirlemek,
s) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
Kurul Büro Müdürlüğü
Madde 26- Kurul Büro Müdürlüğünün görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Kurul toplantılarına ilişkin gündemi üyelere dağıtmak,
b) Kurul görüşmelerinin kaydını tutmak, bu kayıtları elektronik ortamda veya mevcut teknolojinin imkan
vereceği diğer sistemlerde deşifre ederek saklamak,
c) Kurulun kararlarını karar defterine kaydetmek, üyelere imzalatmak ve ilgili birimlere göndermek,
d) Kurulun iç ve dış haberleşme işlerini yürütmek ve Kurul kararlarıyla ilgili arşivi tutmak,
e) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü
Madde 27- Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünün görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Fonun iletişim becerilerini geliştirmek, kurumsal amaçlar ve politikalar doğrultusunda belirlenen iletişim
stratejilerini uygulamak,
b) Fonun çalışma alanıyla ilgili hedef grupların düşünce ve görüşlerini öğrenme araçlarını geliştirmek,
c) Fon kimliği ve imajıyla ilgili projeleri gerçekleştirmek,
d) Fon raporlarının ve yayınlarının basım ve dağıtım hizmetlerini yürütmek,
e) Fonun görev alanıyla ilgili düzenlemeleri ilgili birimlerle koordineli olarak Fonun ve ilgililerin kullanımına
sunmak,
f) Basın bültenlerini hazırlayarak ilgililere sunulmasını sağlamak,
g) Fonun basın duyurularının ve açıklamalarının hazırlanmasına yardımcı olmak ve basın yayın organlarına
duyurmak,
h) Kamuoyunun bilgi gereksiniminin tespitine yönelik anketler yapmak/yaptırmak,
ı) Fonun iletişim arşivini oluşturmak ve Fon çalışanlarının kullanımına sunmak,
j) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
Başkanlık Özel Büro Müdürlüğü
Madde 28- Başkanlık Özel Büro Müdürlüğünün görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Başkanın yazışmalarını yürütmek,
b) Başkanın protokol işlerini düzenlemek ve yürütmek,
c) Başkan tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
Savunma Uzmanlığı
Madde 29- Savunma Uzmanlığı, 7126 sayılı Sivil Savunma Kanunu ile diğer kanunlarla verilen görevleri yapar.
99
ÜÇÜNCÜ KISIM
Tahsilat ile İlgili Yetkilerin Kullanılması
BİRİNCİ BÖLÜM
Yetkilerin Kullanılmasından Sorumlu Birimler
Grup Başkanlıkları ve Tahsilat Ekipleri
Grup Başkanlığı
Madde 30- Birinci ve İkinci Tahsilat Daireleri ile Hukuk Dairesi Başkanlıklarına verilen görevler ile 2004 sayılı
Kanuna göre yapılacak takip ve tahsilat işlemlerine ilişkin görevleri ve 6183 sayılı Kanunun tahsil dairesine
verdiği görev ve yetkileri kullanmak üzere gerekli görülen yerlerde Kurul kararıyla Grup Başkanlıkları
kurulabilir.
Grup Başkanı
Madde 31- Grup Başkanı, bu Yönetmelikle kendisine verilen görevler ile ilgili merciler tarafından kendisine
verilen diğer görev ve yetkileri kullanır.
Grup Başkanlığının Görevleri
Madde 32- Grup Başkanlıkları işlem alanına giren hususlarla ilgili olarak aşağıda belirtilen görevleri yürütür.
A- Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca Takip Edilecek İşlemlerde;
a) Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların;
yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu
ortakların yönetim ve denetimini doğrudan yada dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde
bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları,
kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan
alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından
devralınanlar ile Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon
tarafından devralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak,
b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı
olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi
komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevliler aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını
doğrudan veya üçüncü kişilere rehnetmek, teminat göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek,
karşılığında kredi temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurt içi veya yurt dışı banka ve mali kuruluşlar
nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları teminat göstermek ve sair şekillerde kullanmak
suretiyle veya başkaca dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, mal, her
türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacaklar hakkında
6183 sayılı Kanun hükümlerini uygulamak,
c) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı
olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya
da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden,
yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları
bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacaklar ile hisseleri Fona intikal eden diğer
bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ile Kanunun 15 inci maddesinin (7)
numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınanlar dahil her türlü alacakları
ile ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın
tahsiline yönelik davalara devam etmek veya bunlardan sarfınazar edilmesi durumunda devraldığı alacağın
kaldığı yerden 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsilini gerçekleştirmek,
d) Borçlunun 6183 sayılı Kanunun 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelelerinin varlığı
halinde bu işlemlerin iptali için gerekli delilleri toplayarak iptal davası açılmasını sağlamak ve sonucunu
izlemek,
e) Hakkında 6183 sayılı Kanuna göre haciz veya ihtiyati haciz kararı alınan borçlunun menkul ve gayrimenkul
malları ile alacak ve haklarına haciz uygulamak,
f) Ödeme emri tebliğ edilen ve süresi içinde mal bildiriminde bulunmayan borçluların hapsen tazyikini ilgili
mahkemeden talep etmek,
g) 6183 sayılı Kanuna göre haczedilen menkul ve gayrimenkul mallar ile gemilerin idaresi, işletilmesi, menfaat
ve hasılatının toplanması için gerekli tedbirleri almak,
h) 6183 sayılı Kanunun 34 üncü maddesine göre ortaklığın feshini istemek,
ı) Limited şirketlerden tahsil imkanı bulunmayan alacakların, sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya
limited şirket ortaklarından takip ve tahsilini sağlamak,
j) Tüzel kişilerle, küçüklerin ve kısıtlıların, cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından
tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan alacakların, kanuni temsilcilerin ve
teşekkülü idare edenler ile yabancı şahıs veya kurumların Türkiye'deki mümessillerinin şahsi mal varlıklarından
takip ve tahsilini sağlamak,
100
k) 6183 sayılı Kanunun 110 ila 114 üncü maddelerinde yazılı bulunan suçları işleyenleri Cumhuriyet Savcılığına
bildirmek,
l) 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin vermiş olduğu yetkileri kullanmak suretiyle tecil ve taksitlendirme
taleplerini incelemeye tabi tutmak,
m) 6183 sayılı Kanunun tahsil dairesine verdiği diğer görev ve yetkileri kullanmak.
B- İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca Takip Edilecek İşlemlerde;
a) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı
olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya
da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden,
yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları
bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocukları dışında kalan gerçek ve tüzel kişilerden olan alacaklar
ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bu gerçek ve tüzel kişilerden olan alacakları ile ilgili olarak 2004
sayılı Kanun hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara devam
edilmek üzere gereği için Hukuk Dairesi Başkanlığına bilgi vermek,
b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların bu hisselerinin üçüncü kişilere satışı, tasfiyesi
veya diğer bankalarla birleştirilmesi nedeniyle Fon tarafından gayrinakdi kredilere verilen garanti ile ilgili
yükümlülükleri yönetmek ve tasfiye etmek.
C- Hukuk Dairesi Başkanlığınca Takip Edilecek İşlemlerde;
Hukuk Dairesi Başkanının önerisi üzerine, Kurulun uygun göreceği işleri yürütmek.
D- Ortak Hükümler;
Hukuk Dairesi Başkanlığı ile Birinci ve İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlıklarınca takip edilecek işlemlerde,
a) Fona intikal eden alacak dosyalarını niteliklerine göre tasnif ederek tahsilat ekiplerine dağıtmak, her bir alacak
dosyasının takibine yönelik olarak yapılacak işlemler ve işlem adımları ile bunların tahmini sürelerini içeren bir
eylem planı hazırlamak,
b) Faaliyet konuları ile ilgili olarak Fon tarafından dava açılması gereken hallerde, iddianın ispatına yarayacak
her türlü bilgi ve belgeyi toplayarak dava açılmasını sağlamak ve aleyhte açılan davalara ilişkin olarak savunma
dosyalarını hazırlamak ve dava ile ilgili her türlü işlemleri yapmak,
c) Fonun alacaklı olduğu gerçek ve tüzel kişiler hakkında gerekli bilgi ve belgeleri toplamak ve araştırmaları
yapmak ve bu bilgi ve belgeleri ilgili mercilere aktarmak,
d) Borçlular ve tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında yurtdışı çıkış yasağı uygulanmasını ilgili
mercilerden talep etmek,
e) Alacağın tahsili için 2004 sayılı Kanun hükümleri dairesinde borçlunun iflasını istemek,
f) Borçluya ait menkul ve gayrimenkul mallar ile alacak ve hakları araştırmak, borçlunun mal edinme ve mal
artışlarını izlemek,
g) Bankalardan devralınan alacaklardan aciz belgesine bağlanmış olanlar ile her türlü alacakların takip ve
tahsilatı sırasında aciz belgesine bağlananlar hakkında periyodik olarak gerekli takip ve tahsilat işlemlerini
yapmak,
h) Tahsilat ekiplerinin çalışmalarını günlük olarak izlemek ve kontrol etmek,
ı) Alacakların takip ve tahsili hakkında ilgili Daire Başkanlığına rapor sunmak,
j) İlgili merciler tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
Takip ve Tahsilat Ekipleri
Madde 33- Fon kaynakları ile Fonun her türlü alacağının, 6183 ve 2004 sayılı Kanunlara göre takip ve tahsilini
sağlamak üzere, Grup Başkanı, grup başkanlıkları bünyesinde ihtiyaç duyulan personelden oluşan yeterli sayıda
takip ve tahsilat ekipleri kurar. Ekipte yer alan personelden birini ekip başkanı olarak görevlendirir.
Ekiplerin Görevi
Madde 34- Ekiplerin görevi aşağıda belirtilmiştir.
a) 6183 sayılı Kanun uyarınca haczedilen menkul malların cins ve nevilerini, vasıflarını, alametlerini, sayı ve
miktarlarını, tahmin edilen değerlerini, haciz sırasında bulunan kişiler ile varsa üçüncü şahısların iddialarını
vesair gerekli hususları haciz tutanağı ile tespit etmek,
b) Üçüncü şahıslardaki menkul mal, hak ve alacaklardan tutanakla haczi mümkün bulunmayanları, borçlu veya
zilyet olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken gerçek ve tüzel kişilere haciz keyfiyetini bir yazı ile tebliğ
etmek suretiyle haczetmek,
c) Haciz uygulaması sırasında haczin gerektirdiği her türlü zora başvurmak, gerektiğinde ilgili mercilerden
yardım istemek,
d) 6183 sayılı Kanunun haczi tatbik etmekle görevli ve yetkili olanlara tanıdığı her türlü görev ve yetkiyi
kullanmak,
e) Adresi bilinmeyen veya bilinen adreslerinden ayrılmış olduğu saptanan borçlularla ilgili olarak adres
araştırması yapmak,
101
f) Yapılan takip sonucunda borçlunun haczi caiz malı olmaması veya bulunan malların satış bedelinin borcu
karşılamaması halinde borçlu hakkında aciz fişi düzenleyerek veya aciz vesikasına bağlatarak Grup Başkanlığına
sunmak,
g) Grup Başkanlığınca memur eliyle tebliğ yapılması gerekli görülen hallerde tebliğ işlemini gerçekleştirmek,
h) Alacakların takip ve tahsili hakkında tahsilat grup başkanlığına rapor sunmak,
ı) Fon kaynak ve alacaklarının takip ve tahsilatı için gerekli tüm yazışma, belge ve dosyaları oluşturmak ve
saklamak,
j) Grup Başkanlığınca verilen diğer görevleri yapmak.
İKİNCİ BÖLÜM
Takip ve Tahsilat İşlemlerine İlişkin Usul ve Esaslar
Alacak Dosyalarının Devralınması
Madde 35- Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da
dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini
doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve
iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve
üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri
Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacakları ile Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı
fıkrasının (b) bendinde belirtilen kişilere ait alacaklar Hukuk Dairesi Başkanlığı ve Birinci Tahsilat Dairesi
Başkanlığınca, bunların dışında kalan gerçek ve tüzel kişilere ait alacaklara ilişkin kredi, takip ve dava dosyaları,
İkinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca belirlenen uzman görevliler ve Hukuk Dairesi Başkanlığı tarafından
görevlendirilecek avukatlardan oluşturulacak ekipler tarafından devralınır.
Dosyaları devralacak ekiplerin oluşturulmasında, Başkan, gerektiğinde Fonun ve Fona intikal eden bankaların
birimlerinde çalışan müfettiş, avukat, denetmen, denetmen yardımcısı ve diğer personelini de bu ekiplerde
görevlendirebilir. Gerek olması halinde, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan da bu hususta
yapılacak çalışmalara Bankalar Yeminli Murakıpları ve diğer personelin katılımı talep edilir.
Dosyaları devralacak ekipler, dosyalarda bulunan kredi sözleşmesi, kredi kararı, teminatlar ve her türlü kefalete
ilişkin belgeler, protokoller, ödeme belgeleri, muacceliyet ihbarnamesi, tebligata ilişkin belgeler, takibat, icra ve
dava safhasına ilişkin belgeler ile diğer belgeleri banka yetkilileri ve varsa takibatla görevlendirilen avukatın da
imzaladığı bir tutanakla tespit ederler.
Devralınan Alacak Dosyalarının Takip Usulünün Belirlenmesi
Madde 36- Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığınca devralınan kredi, takip ve dava dosyalarının 6183 sayılı
Kanun ve 2004 sayılı Kanundan hangisine göre takip edileceği Hukuk Dairesi Başkanı, Birinci Tahsilat Dairesi
Başkanı, ilgili daire başkan yardımcıları ve grup başkanları tarafından oluşturulacak bir dosya değerlendirme
komisyonu tarafından belirlenir. Komisyon kararı, Kurul onayına sunulur ve Kurulca karara bağlanır.
Takip Usulü Belirlenen Dosyaların Tahsilat Ekiplerine Dağıtılması
Madde 37- Dosya Değerlendirme Komisyonu tarafından takip usulü belirlenen dosyalar gereği yapılmak üzere
Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı tarafından tahsilat ekiplerine ve Hukuk Dairesi Başkanlığı tarafından ilgili
avukatına dağıtılır. Ekiplere dağıtılan dosyalarla ilgili olarak ekip başkanı tarafından bir eylem planı hazırlanır ve
hazırlanan eylem planı grup başkanı tarafından ilgili Daire Başkan Yardımcısının onayına sunulur.
Devralınan Alacakların Takip ve Tahsilatıyla İlgili Yasal İşlemlere Başlanılması
Madde 38- Fon tarafından devralınan alacakların takip ve tahsiline ilgili Tahsilat Daire Başkan Yardımcısı
tarafından onaylanan eylem planına istinaden ekiplerce derhal başlanır.
Ödemeye Çağrı Mektubu Düzenlenmesi
Madde 39- Kurulca 6183 sayılı Kanuna göre takip ve tahsilatı kararlaştırılan alacaklarla ilgili olarak grup
başkanlığı tarafından borcun nihai durumu tespit edilerek 6183 sayılı Kanunun 37 nci maddesine göre bir ay
içerisinde ödenmesi için borçluya bir ödemeye çağrı mektubu gönderilir.
Ödemeye çağrı mektubunda borçlunun adı ve soyadı/unvanı, kullanılan krediye ilişkin banka/şube adı, kredinin
nevi, miktarı ve fer'ileri ile teminatlar, kefaletler ve borcun nereye ödeneceğine ilişkin detaylı bilgiler yer alır.
Sulh, İskonto ve Her Türlü Tasarrufta Bulunma
Madde 40- Fon, 6183 sayılı Kanuna göre takip ettiği ve/veya edeceği alacakları da dahil olmak üzere Kanunda
yazılı her türlü alacakları ile ilgili olarak iskonto da dahil olmak üzere her türlü tasarrufta bulunmaya, sulh
olmaya, satmaya, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir
sınırlamaya tabi olmaksızın devralmaya ve alacağın yeniden itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere
borçlularla anlaşma yapmaya ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında Kanunun 14 ve 17 nci maddeleri
uyarınca Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri uygulayıp uygulamamaya, dava açıp
açmamaya veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince durdurulmasını mahkemeden
istemeye yetkilidir. Bu yetkinin kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenir.
Borçlularla Görüşme
Madde 41- Görüşme talebinde bulunan borçlularla, Fon alacaklarının tahsilinde kullanılacak yetkilere ilişkin
Kurulca usul ve esasları düzenlenecek işlem yönergesi doğrultusunda işlem yapılarak ilgili mercilere gönderilir.
102
Teminat İsteme
Madde 42- Türkiye'de ikametgahı bulunmayan borçlunun durumu Fon alacaklarının tahsilinin tehlikede
olduğunu gösteriyorsa, tahsil dairesi kendisinden teminat isteyebilir.
Gösterilen teminatın sonradan kısmen ya da tamamen değerini kaybetmesi veya borç miktarının artması halinde,
teminatın tamamlanması veya yerine başka bir teminat göstermesi yazı ile borçludan istenilir.
Şahsi Kefalet
Madde 43- Fon alacaklarının tahsilatı ile ilgili olarak borçlu kişiler muteber bir şahsı müteselsil kefil ve
müşterek müteselsil borçlu olarak gösterebilirler. Şahsi kefalet Kurul tarafından tespit edilecek şartlara uygun
olarak tesis olunur.
İhtiyati Haciz
Madde 44- İhtiyati haciz, Fon alacakları ile ilgili olarak Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b)
bendinde belirtilen haller ile 6183 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinde belirtilen hallerden herhangi birinin
bulunması halinde hiçbir süreyle sınırlı olmaksızın ekip başkanının talebi, grup başkanının teklifi, ilgili Tahsilat
Daire Başkan Yardımcısının uygun görüşü ve Daire Başkanının onayı ile haczin ne suretle yapılacağına dair olan
hükümlere göre derhal tatbik olunur.
Ödeme Emri
Madde 45- Fon alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde
bulunmaları lüzumu Grup Başkanı tarafından imzalanan "ödeme emri" ile tebliğ olunur.
Ödeme emrinde borcun mahiyeti ve miktarı, nereye ödeneceği, süresinde ödenmediği veya mal bildiriminde
bulunulmadığı takdirde borcun cebren tahsil ve borçlunun mal bildiriminde bulununcaya kadar üç ayı geçmemek
üzere hapis ile tazyik olacağı, gerçeğe aykırı bildirimde bulunduğu takdirde hapis ile cezalandırılacağı kayıtlı
bulunur. Ayrıca, borçlunun 6183 sayılı Kanunun 114 üncü maddesindeki görevleri ve bu görevleri yerine
getirmediği takdirde hakkında tatbik edilecek olan ceza ödeme emrinde kendisine bildirilir.
Hapsen Tazyik Talebinde Bulunma Yetkisi
Madde 46- Kendisine ödeme emri tebliğ edilen borçlunun 7 günlük süre içinde borcunu ödememesi ve mal
bildiriminde de bulunmaması halinde, hakkında hapsen tazyik kararının alınmasını sağlamak amacıyla, icra
tetkik mercii hakimliğine yazılı talepte bulunma yetkisi Grup Başkanına aittir.
Haciz Varakası
Madde 47- Haciz işlemleri, tahsilat ekiplerince düzenlenen ve Birinci Tahsilat Dairesi Başkan Yardımcısı
tarafından tasdik edilen haciz varakasına dayanılarak yapılır.
Haciz varakasında, varakayı düzenleyen grup başkanlığının adı, varakanın düzenlenme tarih ve numarası,
borçlunun adı, soyadı veya unvanı, iş ve ikametgah adresleri, ödeme emrinin tebliğ tarihi ve tebliğ şekli, haczin
nedeni ve yasal dayanağı, haciz konusu alacağın türü, miktarı ve vadesi gösterilir.
Bu varakaların şekli ve ihtiva edeceği diğer bilgiler Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı tarafından belirlenir.
Haczedilen Menkul Malların Korunması
Madde 48- 6183 sayılı Kanuna göre haczedilen para, kıymetli maden, mücevher, ticari senet, hisse senedi ve
tahvil gibi menkul mallar kaybolmalarını ve değiştirilmelerini önleyecek tedbirler alınarak Grup Başkanlığınca
muhafaza olunur.
Ekiplerce haczolunan sair menkul mallar uygun bir yerde muhafaza altına alınır veya güvenilir bir şahsa veyahut
güvenilir bir şahsın kefaleti altında borçlunun veya zilyedin kendisine bırakılır.
Ekiplerin grup başkanlığı merkezinin bulunduğu yer dışında haczettikleri menkul mallar gerektiğinde grup
başkanlığı merkezine getirilerek muhafaza altına alınır.
Menkul Malların Satışı
Madde 49- Menkul mallar Grup Başkanlığınca 6183 sayılı Kanuna göre haczin yapıldığı tarihin üçüncü
gününden itibaren üç ay içinde Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığının uygun göreceği yerde satışa çıkarılır.
Ekiplerce Grup Başkanlığı merkezinin bulunduğu yer dışında haczedilen menkul mallar, haczedildiği yerde
satışının güç olacağının anlaşılması halinde Grup Başkanlığınca uygun görülecek yerde satılır.
Ödeme
Madde 50- Grup Başkanlıkları ve ekiplerce cebri takip sonucunda tahsil edilen tutarlar ile borçlu tarafından
rızaen yapılan ödemeler karşılığında borçlu veya ödemeyi yapana bir ödeme belgesi verilir. Tahsil edilen tutarlar
Fon tarafından belirlenen bankalar nezdinde bulunan Fon hesabına makbuz karşılığı yatırılır. Ayrıca, borçlu veya
ödemeyi yapanlarca Fon tarafından belirlenen bankalar nezdindeki Fon hesabına makbuz karşılığı ödeme
yapılabilir.
Grup Başkanlıkları ve ekiplerce yapılan tahsilatın aynı gün, bunun mümkün olmaması halinde izleyen ilk iş günü
Fon hesabına yatırılması esastır. Tahsilatın yapıldığı gün Fon hesabına yatırılamayan tutarlar, grup başkanı
ve/veya ilgili ekip tarafından düzenlenecek bir tutanakla muhafaza altına alınır.
Ekiplerin, Grup Başkanlıklarının bulunduğu il dışında yaptıkları tahsilatlar aynı gün bunun mümkün olmaması
halinde izleyen ilk iş günü Fon hesabına havale edilir.
Satış Komisyonu
103
Madde 51- Haczedilen menkul mallar ile gayrimenkuller ve gemiler ilgili Tahsilat Daire Başkan Yardımcısının
başkanlığında grup başkanı ve bir personelden oluşan satış komisyonu tarafından satılır.
Bilgi ve Belge Verme Yükümlülüğü
Madde 52- Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler Fon tarafından istenecek her türlü bilgiyi
uygun süre ve ortamda (yazı, mikrofilm, mikrofiş, manyetik ortam v.b. suretle ya da on-line gibi), sürekli veya
münferit olarak vermeye, istenecek defter ve belgeleri ibraz etmeye mecburdurlar.
Bilgi, bilgi istem yazısının ilgiliye tebliğ tarihinden itibaren 7 günden az olmamak üzere verilecek uygun bir
sürede yazı ile istenir. Kanunun 15 inci maddesinin (8) numaralı fıkrası kapsamına giren işlemlerle ilgili olarak
Fon tarafından istenecek bilgi ve belgeleri vermeyenler hakkında Kanunun 22 nci maddesinin (5) numaralı
fıkrası hükümleri uygulanır.
Basılı Kağıtlar
Madde 53- Fon kaynaklarının ve her türlü Fon alacaklarının 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsili
sırasında kullanılacak makbuz, fiş, tutanak ve diğer kağıtların şekli ve ihtiva edeceği bilgiler Birinci Tahsilat
Dairesi Başkanlığınca belirlenir.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Fonun Kaynakları ile Kullanım Esas ve Usulleri
BİRİNCİ BÖLÜM
Fon Mevcudunun Yönetimi ve Kaynakları
Fon Mevcudunun Yönetimi
Madde 54- Fonun mevcudu Kurul tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde değerlendirilir. Fon
mevcutlarının değerlendirilmesi veya idari ve tahsilat işlemlerinin yürütülmesi amacıyla Kurulca uygun
görülecek bankalar nezdinde hesaplar açılabilir.
Fonun Kaynakları
Madde 55- Fonun kaynakları;
a) Bankaların tasarruf mevduatı tutarı üzerinden kapsamı, tutarı, tarifesi, tahsil şekil ve zamanı Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunca belirlenecek sigorta primlerinden,
b) Kanunun 10 uncu maddesine göre zamanaşımına uğrayan mevduat, emanet ve alacaklardan,
c) Kuruluş izni verilen kuruluşların kurucularının Kanunun 7 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d)
bendinde belirtilen asgari sermayenin yüzde onu tutarında Fona yatıracakları sisteme giriş payından,
d) Kanunun 8 inci maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümleri çerçevesinde, devralan bakımından verilen hisse
devir izinlerinde, hisseleri devralan ortaklar tarafından, devralınan hisselerin nominal bedelinin veya borsa
değeri daha yüksek olduğu takdirde borsa değerinin yüzde biri oranında Fona yatırılacak tutarlardan,
e) Kanunun 18 inci maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince gerçekleşen tasfiye süreci sonunda Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumuna tevdi edilip, Kurumca on yıl süre ile her yıl başında usulüne göre ilan
edilmek suretiyle saklanan değerlerden, son ilan tarihinden itibaren altı ay içinde aranmadığı için Fona irat
kaydedilen miktarlardan,
f) Kanun hükümlerine aykırılık dolayısıyla hükmolunacak adli para cezaları ile idari para cezalarının yüzde
ellisinden,
g) Türkiye Bankalar Birliğince alınan özel ve genel nitelikteki tedbirlere zamanında ve tam olarak uymayan
üyeleri hakkında Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulunca uygulanan para cezalarından,
h) 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrası gereğince
tahsil edilen zorunlu karşılık ve umumi disponibilite cezai faizlerinden,
ı) Fon mevcudunun gelirleri ile sair gelirlerden
oluşur.
Fonun Diğer Finansman Kaynakları
Madde 56- Fon mevcudunun ihtiyacı karşılayamaması durumunda bankalardan ileride doğacak prim
yükümlülüklerine mahsuben bir önceki yılda ödedikleri sigorta primi toplamına kadar avans alınabilir. Bu avans
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunca belirlenecek oran üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte
doğacak prim borçlarına mahsup edilir.
Olağanüstü hallerde Fon, Hazine Müsteşarlığından izin almak kaydıyla borçlanabileceği gibi ihtiyaç hasıl
olduğunda Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen verilmek üzere özel tertip Devlet İç Borçlanma Senedi ihraç
edilebilir. Özel tertip Devlet İç Borçlanma Senetlerinin faiz oranları ve geri ödeme şartları da dahil olmak üzere
tabi olacağı usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığı ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Fon
tarafından müştereken belirlenir. Fon yaptığı borçlanmalar üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahiptir. Mali yıl
bütçe kanunlarında yer alan borçlanma ile ilgili hükümler bu senetler için de geçerlidir. Hazine Müsteşarlığınca
Fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan Devlet İç Borçlanma Senetlerinden doğan borçlar Bakanlar Kurulu kararı ile
tasfiye edilebilir.
Olağanüstü hallerde, Fon kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasınca Fona avans verilir. Alınan avansın vadesi, tutarı, geri ödeme şekil ve şartları ile uygulanacak faiz
oranı ve diğer hususlar Fonun görüşü alınarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca belirlenir.
104
İKİNCİ BÖLÜM
Fon Kaynaklarının Kullanımı
Sigorta Kapsamındaki Mevduatın Ödenmesi ve İflas Talebi
Madde 57- Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bir bankadaki, kapsamı Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunca belirlenen sigortaya tabi tasarruf mevduatı, Kurulca öngörülecek usul ve
esaslar çerçevesinde, Fon tarafından tespit ettirilerek doğrudan doğruya veya ilan edilecek bir banka aracılığı ile
ödenir.
Fon ödediği tasarruf mevduatı için mevduat sahipleri yerine bankanın doğrudan doğruya iflasını ister. Bu görev
ve yetki münhasıran Fona aittir. Bu şekilde yapılacak iflas isteminde 2004 sayılı Kanunun 178 inci maddesinin
ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz.
İflas kararı alınması halinde Fon, iflas masasına imtiyazlı alacaklı sıfatıyla iştirak eder ve bu Kanunun
uygulanması ile sınırlı olmak üzere 2004 sayılı Kanunda yazılı iflas dairesi ve alacaklılar toplantısı ile iflas
idaresi görev ve yetkilerine de sahip olarak bankayı anılan Kanun hükümleri çerçevesinde tasfiye eder.
İflasına hükmolunan bankanın Fona olan borçları, masanın nakit durumuna göre 2004 sayılı Kanunun 232 nci
maddesinde gösterilen sıra cetvelinin kesinleşmesi beklenilmeksizin ödenir.
Bankaların Mali Yapısının Güçlendirilmesi
Madde 58- Fon, mali sistemde güven ve istikrarın sürdürülmesini temin etmek amacıyla, Kurulca gerekli
görülen hallerle sınırlı olmak üzere, hisseleri kendisine intikal eden bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesi
ve yeniden yapılandırılmasını sağlamak için sermayelerinin artırılması, iştirak, gayrimenkul ve diğer aktiflerinin
satın alınması veya bunların teminat olarak alınıp, karşılığında avans verilmesi ya da mevduat yapılması,
alacaklarının, zararlarının devralınması da dahil olmak üzere her türlü tedbiri alabilir.
Banka Zararlarının Devralınması
Madde 59- Fon, temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi kendisine devredilen bankaların, sigorta
kapsamında bulunan mevduat toplamını aşmamak ve hisselerinin tamamına sahip olmak kaydıyla, sermayesine
tekabül eden zararlarını devralabilir.
Devredilen Aktif ve Pasif Farkının Ödenmesi
Madde 60- Fon, temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri kısmen veya tamamen
kendisine devredilen bankanın uygun göreceği aktifleri ile sigortaya tabi tasarruf mevduatını ve pasifte yer alan
karşılık kalemlerini, kurulacak bir bankaya ya da mevcut bankalardan birine devretmesi durumunda devredilen
aktiflerin toplamının devredilen pasiflerin toplamını karşılayamaması halinde aradaki farkı öder.
Devralınan zararlar sonucunda hisselerinin tamamına sahip olunamaması halinde, zararın ödenmiş sermaye
tutarından düşülmesi suretiyle hesaplanacak sermaye esas alınmak üzere bulunacak hisse bedelinin Kurulca
belirlenecek süre içinde banka hissedarlarına ödenmesi karşılığında, hisseleri Fon tarafından devralınır.
Devir veya Birleşme Halinde Mali Yardım Yapılması
Madde 61- Fon, hisseleri kendisine intikal eden bankaların, varlık ve yükümlülüklerini kısmen veya tamamen,
mevcut bankalardan birine veya kurulacak bir bankaya devretmesi veya bankayı isteklisi bulunan başka bir
bankayla birleştirilmesi amacıyla mali katkı sağlamaya yetkilidir.
Şirket Kurulması
Madde 62- Fon, Kanunun 14 üncü maddesinin (6) numaralı fıkrası ile kendisine verilen görevleri, doğrudan
veya kendisinin sahip olduğu tüm hak, menfaat ve muafiyetlerden aynı şekilde yararlanan kuruluşu ve sermaye
artırımı 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri ile 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun
29 uncu maddesi hükmünden muaf ve sermayesinin tamamına sahip olduğu kamu tüzel kişiliğini haiz bir şirket
aracılığı ile de gerçekleştirebilir.
Banka Kurulması ve Devri
Madde 63- Fon, Kanunun 14 üncü maddesinin (6) numaralı fıkrasında yazılı tedbirlerin alınması amacıyla banka
kurabilir. Bu amaçla kurulacak bankanın kuruluşunda ve Fon tarafından yapılacak devir ve birleşme işlemlerinde
Kanunun 7 nci maddesi, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri ile devir ve birleşmeye tabi tutulacak
bankaların toplam aktiflerinin sektör içindeki paylarının %20'yi geçmemesi kaydıyla 4054 sayılı Rekabetin
Korunması Hakkında Kanunun 7, 10, 11 inci maddeleri uygulanmaz.
Kuruluşa ilişkin karar Resmi Gazete'de yayımlanır ve banka Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun
talebi üzerine Türk Ticaret Siciline tescil edilir. Bu işlemler her türlü vergi, resim ve harçtan istisna tutulur. Bu
şekilde kurulan bankaya geçici bir süreyle bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni verilir ve
banka verilen izin süresi içinde Kanunun 7 ve 8 inci madde hükümleri uygulanmak suretiyle Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunca belirlenecek esas ve usuller dahilinde Fon tarafından üçüncü kişilere
devredilir.
Fonun Diğer Giderleri
Madde 64- Fonun yukarıda belirtilenler dışındaki diğer giderleri Fon kaynaklarından karşılanır.
BEŞİNCİ KISIM
Çeşitli Hükümler
Para, Mal ile Her Türlü Hak ve Alacakların Değerlemesi
105
Madde 65- Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendine göre tespit edilen para, mal, her
türlü hak ve alacaklar kamu alacağı sayılır. Fon, tespit edilen bu para, mal, her türlü hak ve alacaklara ihtiyati
haciz koymaya ve muhafaza altına almaya ve bunları alacağına ve/veya bu bankaların Fon tarafından devralınan
zararlarına mahsuben devralmaya yetkilidir. Bu para, mal, her türlü hak ve alacakların değeri 213 sayılı Vergi
Usul Kanunundaki değerlemeye ilişkin hükümlerden de faydalanmak suretiyle Fon tarafından belirlenir.
Bunlardan değeri Fon tarafından belirlenemeyenler ise, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, İstanbul
Menkul Kıymetler Borsası, Sermaye Piyasası Kurulu ve ilgili meslek kuruluşları mensupları ve ulusal yatırım
bankaları ile Kurul tarafından belirlenecek uluslararası ekspertiz ve değerleme kuruluşları tarafından
hazırlanacak raporlar da dikkate alınarak 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 72 nci maddesine göre kurulan takdir
komisyonları tarafından belirlenir.
Para Cezalarının Uygulanması ve Tahsili
Madde 66- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kararıyla Kanunun 21 inci maddesine göre verilen idari
para cezaları bir taraftan ilgili bankaya tebliğ edilmekle beraber diğer taraftan tahsil ve gelir kaydı için Fona
bildirilir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından verilen idari para cezaları muhataba tebliğ
edildiği tarihten itibaren bir ay içinde ödenir. Söz konusu cezalar aleyhine yargı yoluna başvurulması halinde,
para cezası mahkeme kararının muhataba tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde Fon hesabına yatırılır.
Süresi içinde ödenmeyen idari para cezaları ile adli para cezaları 6183 sayılı Kanun hükümleri gereğince vergi
daireleri tarafından tahsil edilir. Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulunca verilen para cezaları bir yandan
ilgiliye tebliğ edilmekle beraber diğer yandan gelir kaydı için Fona bildirilir. Bu cezalar tebliğ tarihinden itibaren
otuz gün içinde ödenmediği takdirde Fon tarafından 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil olunur. Vergi
dairelerince tahsil edilen idari ve adli para cezalarından Fona ait tutarlar, tahsil tarihinden itibaren bir ay içinde
Fon hesabına kaydedilmek üzere, Fonun Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdindeki hesabına yatırılır.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası şubelerinin bulunmadığı yerlerde ise muhabirleri aracılığı ile Fon hesabına
gönderilir.
Kanun uyarınca verilen para cezalarının Fon tarafından tahsil edilen tutarından Fona ait pay düşüldükten sonra
kalan kısım Genel Bütçeye gelir olarak kaydedilmek üzere tahsilat tarihini izleyen ayın sonuna kadar Maliye
Bakanlığı Merkez Saymanlığı hesabına gönderilir.
Kamu ve Özel Kuruluşlardan Yardım ve Destek Talebi
Madde 67- Fon, Kanunun 14 üncü maddesi hükmünün uygulanması sonucunda temettü hariç ortaklık hakları ile
yönetim ve denetimleri veya hisseleri kendisine intikal eden bankalarda, bunların tüm varlıkları ile kayıt ve
belgelerinin güvenliklerinin sağlanması amacıyla her türlü tedbiri almaya yetkilidir. Fon aynı zamanda bu
amaçla sınırlı olmak üzere kamu kuruluşlarının yardım ve desteğinden yararlanabileceği gibi yapacağı
anlaşmalar çerçevesinde bu desteği özel kuruluşlardan da sağlayabilir.
Fonun Belge, Kayıt ve Defterleri
Madde 68- Fonun işleyiş ve işlemlerine ilişkin olarak alınacak kararlar için bir karar defteri tutulur. Fona ilişkin
belge ve yazışmalar usulü dairesinde ayrı ayrı dosyalanır ve saklanır. Fonun muhasebe ve kayıtları Kurulca tespit
edilecek yönergeye uygun olarak tutulur.
Bilanço, Faaliyet Raporu ve Bilgilendirmeler
Madde 69- Fonun hesap dönemi takvim yılıdır. Fon, yıllık bilanço ile gelir ve gider cetvelini, hesap dönemine
ilişkin faaliyetlerini, sonraki dönem hakkında görüş ve önerilerini ve alınması gereken önlemleri içeren bir
faaliyet raporunu düzenleyerek ilgili Bakana ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonuna
gönderir. Ayrıca, Fon yılda iki kereden az olmamak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe
Komisyonunu bilgilendirir.
ALTINCI KISIM
Son Hükümler
Yetki Devri
Madde 70- Kurul, haiz olduğu yetkilerden bir bölümünü sınırlarını açıkça belirtmek suretiyle görevlilerine
devredebilir. Ayrıca, Başkan, Fon Başkan Yardımcıları ve diğer yöneticiler de, sınırlarını yazılı olarak açıkça
belirlemek şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilir. Ancak, yetki devri yetki devredenin
sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Saklı Hükümler
Madde 71- a) Fonun iş ve işlemlerine ilişkin yönergelerde yer alan hükümlerden, bu Yönetmeliğe aykırı
olmayanlar uygulanmaya devam eder.
b) Bu Yönetmelikte yer almayan ya da açıklık bulunmayan konularda genel hükümleri de dikkate alarak karar
vermeye, uygulamayı düzenlemeye ve yönlendirmeye Kurul yetkilidir.
Yürürlükten Kaldırılan Yönetmelik
Madde 72- 3/8/2001 tarih ve 24482 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
Yönetmeliği, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte ek ve değişiklikleri ile birlikte yürürlükten kalkar.
106
Müflis Bankaların İflas İdare Memurları
Geçici Madde 1- Tasfiye halindeki müflis bankaların iflas idare memurları yerlerine yenisi atanıncaya kadar bu
görevlerini sürdürürler.
Geçici Madde 2- Fon, 4743 sayılı Kanuna uygun Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarına ve bu
Anlaşmalar kapsamında borçlularla yapılacak finansal yeniden yapılandırma sözleşmelerine ilave finansman
sağlamamak kaydıyla taraf olabilir. Ayrıca, Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarına göre
yeniden yapılandırılan veya bir itfa planına bağlanan krediler ve diğer alacaklardan Kanunun 15 inci maddesinin
(3) numaralı fıkrasına göre 6183 sayılı Kanun hükümlerine tabi olanları, 6183 sayılı Kanunun 48 inci
maddesinin tecil süresi ve teminat şartlarına bağlı olmaksızın, Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve
Anlaşmalarına göre taksitlendirmeye ve tecil etmeye yetkilidir.
Yürürlük
Madde 73- Bu Yönetmelik 27/2/2004 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 74- Bu Yönetmelik hükümlerini Başkan yürütür.
107
YARARLANILAN KAYNAKLAR
BECK, Thorsten (2003) ‘The Incentive Compatible Design of Deposit Insurance and
Bank Failure Resolution - Concepts and Country Studies’, World Bank Policy
Research Working Paper 3043, May 2003.
CAPRIO, Jr., Gerard (1997) ‘Safe and Sound Banking in Developing Countries: We’re
Not in Kansas Anymore’, World Bank Policy Research Working Paper, Policy
Research Department, The World Bank, January 1997.
COX, David (1990) Success in Elements of Banking, 6th. edition, Richard Clay Ltd.,
Bungay, Suffolk.
DEMİRGÜÇ-KUNT, Aslı and Enrica DETRAGIACHE (1997) ‘The Determinants of
Banking Crises: Evidence from Developed and Developing Countries’, First draft,
May 1997, The World Bank.
DEMİRGÜÇ-KUNT, Aslı and Edward J. KANE (2001) ‘Deposit Insurance Around the
Globe:Where Does It Work?’,
http://www2.bc.edu/~kaneeb/depositlnsArndGlobe.PDF
DEMİRGÜÇ-KUNT, Aslı and Edward J. KANE (2003) ‘Deposit Insurance: Handle with
Care, Central Bank of Chile Working Papers, No. 227, October 2003.
FINANCIAL STABILITY FORUM (2000) International Guidance on Deposit Insurance:
‘A Consultative Process’, FSF Working Group on Deposit Insurance, June 2000.
http://fsforum.org/publications/Internat_guidance_dep00.pdf
FINANCIAL STABILITY FORUM (2001) Guidance for Developing Effective Deposit
Insurance Systems, FSF Working Group on Deposit Insurance, September
2001. http://www.fsforum.org/publications/Guidance_deposit01.pdf
108
GALBRAITH, J. Kenneth (1990) Para: Nereden gelir, nereye gider?,
Çev. N. Himmetoğlu – B. Çorakçı, Altın Kitaplar Yayınevi, 1990.
GARCIA, Gillian (2000) ‘Deposit Insurance and Crisis Management’,
IMF Working Paper, March 2000.
HARDY, Daniel, C. (1998) ‘Are Banking Crises Predictable?’ Finance &
Development, December 1998, International Monetary Fund, Washington, DC.
HELFER, R. Tigert (1999) ‘What Deposit Insurance Can and Cannot Do’ Finance &
Development, March 1999, International Monetary Fund, Washington, DC.
JORDON, Jerry (1995) ‘Regulation and the Future of Banking’,
Economic Commentary, Federal Reserve Bank of Cleveland, August 1.
MÜSLÜMOV, Alövsat (2002) ‘Deposit Insurance, Market Discipline and Moral Hazard
Problem: The Case of Turkish Banking System’, METU International
Conference in Economics 2002.
PARNARGIEVA, Maja (2002) ‘Deposit Insurance and Banking Stability’, Bulletin,
1/2002, Ministry of Finance of The Republic of Macedonia.
SABOURIN, J. P. (2001) ‘Developing Effective Deposit Insurance Systems’,
http://www.chicagofed.org/newsandevents/bankstructureconference/
2001/Sabourin.pdf
SANTOMERO, Anthony M. (1997) ‘Deposit Insurance: Do We Need It and Why?’
The Working Paper, 97-35, Financial Institution Center, The Wharton School,
University of Pennsylvania.
109
SCHWIERING, Marc (2003) ‘Deposit Insurance’,
http://www.hwwwa.de/Projects/IaD_Programmes/IDSPs/Asia_Gateway/
Deposit_Insurance
TALWAR, Shri S.P. (2001) Financial Stability and the Role of Banks, Bank Economists’
Conference, New Delhi, 16 January 2001.
http://www.rbi.org.in/sec5/18308.pdf
http://www.bddk.org.tr
http://www.bis.org/bcbs/aboutbcbs.htm
http://www.fdic.gov/deposit/deposits/international/guidance/guidance
http://www.geocities.com/libertarian_depositinsurance.doc
http://www.geocities.com/kstability/learning/banking/fin-stability.html
http://www.bom.intnet.mu/bsdannualrep/chapter5.pdf
http://www.resbank.co.za/depositinsurance.html
110
Download