Parkinson Hastalığı Etiyopatogenezi

advertisement
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri
Nörolog Olmayanlar İçin Nöroloji
Sempozyum Dizisi No: 42 • Ocak 2005; s. 263-268
Parkinson Hastalığı Etiyopatogenezi
Doç. Dr. Hülya Apaydın
PARKİNSON HASTALIĞI
Parkinson hastalığı (PH) patolojisi substansiya nigranın (SN) özellikle
posterior putamenle bağlantılı kompakta kısmında, lokus seruleus ve vagus
sinirinin dorsal motor çekirdeğinde melanin içeren pigmentli dopaminerjik
nöronların %60-80’den fazlasının kaybı, sağlam kalan nöronların sitoplazmasında Lewy cismi (LC) adı verilen eozinofilik inklüzyonların varlığı, nigrostriatal yolda %80’in üzerinde dopamin eksikliği ve buna bağlı olarak putamen
ve kaudat çekirdekten oluşan striatumda kolinerjik aktivitenin göreceli olarak
artmasıdır. Otonom sistem yapılarında ve premotor ve ek motor korteksin
piramidal hücrelerinde de hafif derecede kayıp söz konusudur. Glia hücreleri
dejenere olmaz, ancak nöron kaybı sırasında aktif hale geçerek trofik faktörler salmak üzere protektif rol oynarlar. Parkinson hastalığına tanı koydurucu
olan LC’leri fosforillenmiş nörofilamentler, ubikuitin, alfa-sinüklein, DYT1
gen ürünü torsin A proteini, fosfolipidler ve diğer hücre iskeleti yapı taşlarını
içerir. SN nöronları yaşa bağlı olarak ta azalır, ayrıca PH tanısı için gerekli LC
sayısı tanımlanmamıştır. LC’leri Alzheimer hastalığında ve başka nörodejeneratif hastalıklarda da saptanır. 60 yaş sonrası bireylerin %10’unda rastlantısal
LC’leri gözlenmiştir ve preklinik parkinsonizmi yansıtır.
Dopamin, beyin korteksini bazal gangliyonlardan geçerek talamusa ve
tekrar frontal kortekse bağlayan motor döngüyü modüle eder: nigrostriyatal yolun striatumdaki dopamin 1 (D1) reseptörü taşıyan ve P maddesi ile
modüle olan GABAerjik nöronlar üzerine eksitasyon etkisiyle buradan bazal
gangliyonların veri çıkış yapıları olan globus pallidus interna (GPi) ve substansiya nigranın retikülata parçasına (SNr) uzanan direkt yolu inhibe eder
ve striatumdaki dopamin 2 (D2) reseptörü taşıyan ve enkefalinin modüle
ettiği GABAerjik nöronları inhibe eder. Ancak Parkinson hastalığında SN’nın
kompakta (SNk) kısmındaki dopaminerjik nöron dejenerasyonundan dolayı
263
• Hülya Apaydın
striatumdaki D1 reseptörü taşıyan nöronlar direkt yolak üzerinden veri çıkış
yapılarını yeterince inhibe edemezler. D2 reseptörü taşıyan nöronlar ise yeterince inhibe olmadığından serbestleşerek aşırı GABA salınımı ile veri çıkış
yapılarına doğru endirekt yolakta yer alan- globus pallidus eksterna (GPe)
üzerine inhibitör etkilerini arttırırlar. GPe normalde subtalamik çekirdek
(STN) üzerinde GABAerjik inhibitör etkiye sahiptir, ancak PH’da baskılanmış olduğundan, hem STN hem de GPi üzerine inhibitör etkisi azalmıştır.
STN disinhibisyon sonucu serbestleşir ve aşırı glutamat salınımı ile GPi ve
SNr üzerine güçlü eksitasyon yapar. GPi ve SNr bazal gangliyonların veri
çıktılarını GABAerjik inhibitör bağlantılarla ventrolateral talamusa iletirler.
Özetle PH’nın fizyopatolojik belirleyici özelliği, D1 reseptörleriyle ilişkili olan
direkt yolun aktivitesinin azalması, D2 reseptörleriyle ilişkili indirekt yolun
aktivitesinin artması, dolayısıyla subtalamik çekirdek (STN) ve GPi’da aktivite
artmasıdır. Sonuçta PH’da talamokortikal projeksiyon nöronları baskılanarak
presantral motor alanlar az uyarılır (Şekil 1), klinik tabloda akinezi ve rijidite
ortaya çıkar. Parkinson hastalığında beyin omurilik sıvısında homovalinik asit
Şekil 1. Bazal gangliyonların motor döngüsü
264
Parkinson Hastalığı Etiyopatogenezi •
düzeyleri santral dopamin yıkımının göstergesidir.
Pozitron emisyon tomografisi (PET) dopamin kimyasındaki değişiklikleri
görüntüleyebilmek için iyi bir araçtır. Dopamin reseptörleri ve dopamin taşıyıcı (transporter) moleküller için geliştirilen işaretli maddeler (radyoligand)
Parkinson hastalığındaki sinaps öncesi ve sonrası nörokimyasal kusurları
incelemeye imkan tanır. PET incelemesinde dopaminin geri alımını gösteren
levodopanın 18F-dopa ile işaretlenmesi hastalığın erken ve geç evresindeki
hastalar arasında farklar olduğunu ortaya koymuştur. Parkinson hastalığının
hafif evresinde putamendeki ileri doğru ileti akımının azalması, ileri ve şiddetli evresinde ise ileri doğru artması gösterilmiştir. Hastalığın ilerlemesiyle
ve kronik ilaç tedavisiyle levodopa etkisindeki belirgin değişiklikler motor
dalgalanmalara yol açmaktadır. PET çalışmaları Parkinson hastalarında
zihinsel işlevler yapılırken frontostriyatal döngülerde belirgin kusur ortaya
koymuştur ve dopamin eksikliği bazal gangliyonlardan kortekse gelen akımı
bozmaktadır. Tek foton emisyon bilgisayarlı tomografisi (SPECT) striatumun
dopaminerjik aktivitesini değerlendiren bir başka görüntülemedir ve bu
teknikte dopamin taşıyıcılarına bağlanan 123I β-CIT ligantı yaygın biçimde
kullanılır. SPECT ile hastalığın ilerlemesi 123I β-CIT, 123I-FP ve 123I -IPT kullanılarak gösterilebilir ve striatumda dopamin taşıyıcısı eksikliğini yansıtır.
123I β-CIT tutulumundaki göreceli azalma hem asimetriktir
Striatumda
hem de putamende kaudattan daha yüksektir. Marek ve ark. 15 ay izlem sonucunda hastalığın erken evresinde 123I β-CIT tutulumunda yılda ortalama %
12 kayıp bildirmişlerdir. 123I β-CIT SPECT ile in vivo görüntüleme çalışmaları
yapıldığında Parkinson hastalarında putamende ligand tutulumunda %50–70
oranında azalma gösterilmiştir.
Parkinson hastalığının sebebi bilinmez; genetik yatkınlık ve çevre toksinlerinin ortak etki ederek seçici olarak SNk hücrelerinde hasar geliştirebildikleri
multifaktoriyel bir hastalıktır. II. Dünya savaşı gazilerinden ikiz olanlarda tek
ve çift yumurta ikizleri arasında benzer konkordans saptanmıştır. Söz konusu
ikizlerin kayıtları genetik etkilerin, Parkinson hastalığı 50 yaş sonrası başladığında anlamlı olmadığına ama 50 yaş öncesi başlamışsa güçlü olduğuna
işaret etmiştir. Yakın zamanda iyi kaydedilmiş, PH’nın otozomal dominant
geçiş gösterdiği sülaleler bildirilmiş ise de son derece nadirdir. Bunlar arasında geniş bir sülalede ilk kez alfa-sinüklein (ASN) mutasyonuna bağlı ailevi
parkinsonizm geliştiği anlaşıldıktan sonra otozomal dominant parkinsonizm
patogenezinde bugün için toplam 5 gen; a-sinüklein, a-sinüklein triplikasyonu, ubikuitin karboksi terminal hidrolaz L1 (UCH- L1), SNCAIP ve NR4A2
265
• Hülya Apaydın
(Nurr1) ve gen lokusları sırasıyla kromozom 4q21, 4p15, 4p14-16.2, 5q23 ve
2q22-23 olmak üzere bildirilmiştir, 100 civarında aileyi kapsarlar. ASN nöron
membranlarını hasara uğrattığı bilinen peroksit oluşumunu kataliz eder, ASN
mutasyonları bozulmuş dopamin depolanmasına yol açar ve transglutaminin
başlattığı agresyon LC oluşumuna yol açar. ASN’in dopaminerjik hücre dejenerasyonundaki rolü ailevi olmayan olgularda da ASN kusuru aranmasına yol
açmıştır. Ailevi PH’ında haplo yetersizlik varlığı ASN geninde klinik tablonun
ağırlığıyla ilişkilendirilir. Yakın zamanda parkin adı verilen, lokusu kromozom 6q25.2-27 olan bir genin otozomal resesif geçişli genç yaşta başlayan ve
tüm genetik geçişli parkinsonizm olgularının %10-20’sinden sorumlu olduğu
bildirilmiştir. Bu genin ekson eksilme mutasyonları sporadik Parkinson olgularında da bildirilmiştir. Son olarak otozomal resesif geçişli DJ- 1 geninin lokusu
1p36 olarak bildirilmiştir ve tüm genetik geçişli olguların %2’sinden sorumlu
olduğu sanılmaktadır. Tablo 1’de parkinsonizmin kalıtsal tipleri özetlenmiştir.
Mitokondriyel DNA’nın genetiği anlaşıldıktan sonra anneden geçiş gösteren
PH sergileyen bazı aileler dikkati çekmiştir. Çocuklarda PH başlangıç yaşının anneye göre daha erken olduğu (antisipasyon), 5 ailede mitokondriyel
Tablo 1. Parkinsonizmin kalıtsal tipleri
Lokus
Kr. bölgesi
Gen
PARK1
4q21-23
α-sinuklein
dominant
4 aile
PARK2
6q25.2-27
Parkin
resesif
% 10- 20 (< 50 yaş)
PARK3
2p13
?
dominant
PARK4
4p15
α-sinuklein triplikasyonu dominant
Görülme sıklığı
birçok aile
1 aile
PARK5
4p14
UCH- L1
dominant
PARK6
1p35-36
?
resesif
birçok aile
PARK7
1p36
DJ- 1
resesif
% 2 (< 45 yaş)
PARK8
12p11.2-q13.1
?
dominant
birçok aile
PARK9
1p36
?
dominant
1 aile
PARK10
1p32
?
dominant
birçok aile
PARK 11
2q
?
dominant
65 aile
1 aile
Sinfilin-1
5q23
SNCAIP
dominant
2 aile
Nurr1
2q22-23
NR4A2
dominant
10 aile
Mitokondri NADH kompleks 1 mitokondriyel
266
Kalıtım şekli
Parkinson Hastalığı Etiyopatogenezi •
DNA’da NADH kompleks1 gen kusuru saptanmıştır. Bu kusur elektron transportu zincirinde rol alan eksitotoksisite potansiyelini arttırmaktadır. Ancak bu
kusurun kalıtsal primer mi yoksa çevre faktörlerine sekonder mi geliştiği ya
da eksikliğin bu iki unsurun birleşmesinden mi ortaya çıktığı bilinmemektedir.
Ailevi olmayan Parkinson hastalarında trombositlerde kompleks 1 düşüklüğü
saptanmaktadır ancak bu yönde mutasyona uğradığı düşünülen hastalarda
anneden geçiş gösterilememiştir. Genetik araştırmalar manganez superoksit
dismutaz genini, N-asetil transferaz 2, E2 alt birimi alfa-ketoglutarat kompleksinin en alt birimini, alfa 1 antikimotripsin gen polimorfizmini, α-2 makroglobin geni ve MAO-B intron 13 alel polimorfizmini, katekol-O-metil transferaz,
glutatyon transferaz, nNOS ve İNOS genlerini, NFKB1 genini, demire ilişkin
genleri, paraoksonaz 1 sistemini ve bunların polimorfizmlerini de içermektedir. CYP2D6 polimorfizmi yaşlanma ile ilişkilidir. Ancak dinukleotid tekrar
belirleyicileri CYP2D6’ya yakın kromozom 22q13’te yer almaktadır. Hipoteze göre Parkinson hastalığında genetik yatkınlık da 22. kromozomda 22q13
lokusunda yer almaktadır ve bu gen de araştırılmaktadır. Bir çalışmada 137
PH olgusunda epsilon E3/epsilon E3; epsilon E2/epsilon E2’ye göre epsilon
E4 apolipoprotein aleli taşıyanların hastalık başlangıç yaşının nispeten daha
erken olduğu bulunmuştur. Alzheimer hastalarının aksine ApoE4 Parkinson
demansı ile ilişkili bulunmamıştır. Bir çalışmada tau geni haplotipleri araştırılmış Parkinson hastalarında H1/H1 genotipi sıklığı yüksek bulunmuştur.
PH’da oksidatif reaksiyonlardan kaynaklanan serbest radikal toksisitesi
olduğuna dair kanıtlar mevcuttur. SN’da yüksek dopamin içeriği ve onun oksidasyonunu kolaylaştıran demir miktarının artmış, serbest radikal oluşumuna
karşı koruyucu olan glutatyon düzeylerinin azalmış olması ve kompleks 1
eksikliğine ilişkin mitokondriyel solunum yetmezliği hücrelerin seçici olarak oksidatif stresle zedelenebilir ve dejenerasyona yatkın olmasına yol açar.
Dopamin oksidasyon reaksiyonları ile metabolize olur ve serbest radikaller
doğurur. Serbest radikaller oluşunca membran lipidleriyle anında etkileşirler
ve lipid peroksidasyonu yaparlar, membran zarar görür ve hücre ölümü olur.
Diğer yandan SN nöronları NMDA reseptörleri taşır ve eksitasyon etkisine
sahip glutamaterjik uyarıları hem beyin korteksinden hem de subtalamik
çekirdekten alır. Eksitatör amino asit reseptörleri aktive olunca hücre içine kalsiyum girer ve bu da nöronal nitroz oksit sentazı aktive eder ve peroksinitrit
oluşur, sonuçta nörotoksisite gelişir.
Önemli bir hipotez de apoptozis adı verilen ve hücrenin içsel genetik
programları aracılığıyla gerçekleşen hücre ölümüdür. Parkinson hastalığında
267
• Hülya Apaydın
dopamin nöronlarının apoptozisteki olası rolü nöron hücre ölümünün gözlenmesinden kaynaklanır. Deneysel parkinsonizm geliştirilen bazı hayvan modellerinde apoptoz dopamin nöronlarında başlatılabilmiştir.
1 metil 4 fenil, 1,2,3,6 tetrahidropiridin (MPTP), iv. uyuşturucuya eklenen
bir madde olarak verilince PH’na benzer tabloya yol açar, eşlik eden yaygın ya
da çeşitli odaklarda zehirlenme bulgusu olmaz. MPTP ön toksindir, MPP+’ye
dönüşerek kompleks 1’in aktivitesini inhibe ederek sinaptozomal adenozin
trifostat eksilmesi oluşturarak toksik olur. Bu dönüşümde MAO-B enzimi rol
alır. Deney hayvanına MPTP ile birlikte MAO-B inhibitörü verilince parkinsonizm gelişmez. MAO-B inhibitörlerinin PH’nda potansiyel koruyucu etkisi
kabul görmüştür. Proapoptotik olan Bax proteini MPTP sonrası SN hücrelerinde birikmektedir. MPTP’ye maruz bırakılan hayvanlarda Bax’ın yok edilmesiyle dopaminerjik dejenerasyon önlenmiştir.
Bir çok prevalans çalışmasında kafein ve sigara tüketimiyle PH gelişmesi ters orantılı ilişkilendirilmiştir. Deneysel modellerde de sigara içmenin
PH’ndan koruyucu etkisini gösteren kanıtlar elde edilmiştir. Kafeinin adenozin reseptör antagonisti gibi, tütünün ise MAO-B enziminin düzeyini azaltarak
etki ettiği sanılmaktadır. Tarımda kullanılan rotenon içeren ilacın mitokondri
toksini şeklinde etki ederek PH’na yol açtığı sanılmaktadır.
KAYNAKLAR
1.
Jankovic J. Pathophysiology and clinical assessment of parkinsonian symptoms and signs. In: Pahwa R, Lyons
KE, Koller WC, eds. Handbook of Parkinson’s disease. Third ed. New York: Marcel Dekker. 2003, p:71-107.
2.
Marek K, Seibyl J. Neuroimaging in Parkinson’s disease. In: Pahwa R, Lyons KE, Koller WC, eds. Handbook of
Parkinson’s disease. Third ed. New York: Marcel Dekker. 2003, p:179-202.
3.
Gearing M, Mira SS. Neuropathology of movement disorders: an overview. In: Watts RL, Koller WC, eds. Movement Disorders: Neurologic Principles and Practice. 2nd ed. New York: McGraw-Hill. 2004, p:143-158.
4.
DeLong MR, Juncos JL. Parkinson’s disease and other movement disorders. In: Kasper DL, Braunwald E, Fauci
AS, Hauser SL, Longo DL, Jameson JL, eds. Harrison’s Principles of Internal Medicine. 16th ed. Chapter 351.
New York: McGraw-Hill. 2005, p:2406-2424.
5.
Maraganore DM. Epidemiology and genetics of Parkinson’s disease. In: Adler CH, Ahlskog JE, eds. Parkinson’s
Disease and Movement Disorders: Diagnosis and Treatment Guidelines for the Practicing Physician. Totowa,
New Jersey: Humana Press. 2000, p:85-90.
6.
LeWitt PA. Parkinson’s disease: etiologic considerations. In: Adler CH, Ahlskog JE, eds. Parkinson’s Disease and
Movement Disorders: Diagnosis and Treatment Guidelines for the Practicing Physician. Totowa, New Jersey:
Humana Press. 2000, p:91-100.
7.
Suchowersky O. Parkinson’s disease: etiology and treatment. Continuum: Lifelong Learning in Neurology
2004;10(3):15-42.
268
Download