Biz her peygamberi -Allah`ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi

advertisement
Peygamberimizin Hayatından Günümüze
Yansımalar
Bugün Mü’min olarak yaşadığımız itaat
hayatıyla, Kur’ân’ın ve hadislerin bildirmiş
olduğu Peygamber’e itaatteki vasıfların
birbiriyle
örtüşmemesi,
bu
husustaki
noksanlığımızı açık bir şekilde gözler önüne
sermektedir. Peygamber Efendimiz’in dinin
bir unsuru olarak bilinip tanınması gerektiğini
açıktır. Hâl böyle olunca, O’na itaatin vasfını
ortaya koymak hususunda ilk müracaat
etmemiz gereken yer yine, dinin ana kaynağı
olan Kur’ân’ın kendisi olmalıdır. Çünkü
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bütün insanlığı
kendisine itaate, Kur’ân âyetleriyle davet
etmiştir. O’na olan itaatimiz bu âyetlerin
gösterdiği istikamet üzere olmalıdır.
‫ول هي‬
‫لََق ْد َكا َن لَ ُكم يِف رس ي‬
‫اَّلل‬
‫أ‬
‫اَّلل‬
‫ُس َوةٌ َح َسنَةٌ لي َمن َكا َن يَ ْر ُجو َه‬
ْ
َُ ْ
‫اَّللَ َكثيريا‬
‫َوالْيَ ْوَم ْاْل يخَر َوذَ َكَر ه‬
Andolsun ki, Resulullah, sizin için,
Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı
umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için
güzel bir örnektir
Peygambere İtaatin Önemi
Peygamberi sevmek ve ona bağlı olmak,
İslam inancının bir gereğidir. İnanan
mü’minler için şüphesiz en büyük önder ve
şahsiyet Allah Rasülüdür. Kur’an’da Hz.
Peygambere itaat etmemiz emredilmiş ve
itaat pek çok yerde Allah’a itaatla birlikte
zikredilmiştir. Böylece, Hz. Peygambere
itaatin Allah’a itaat demek olduğu defaatle
vurgulanmıştır. Hiç şüphesiz Rasül’e itaat
hayatında olduğu gibi, ölümünden sonra da
farzdır. Bu itaat da elbette onun sünnetine
uyularak gerçekleştirilecektir. (Sünnetin
Dindeki Yeri, Ensar Neşriyat, s.70) Hz.
Peygamber
bir
hadisinde
şöyle
buyurmaktadır: “Bana itaat eden Allah’a
itaat etmiş, bana isyan eden de Allah’a isyan
etmiş demektir. Bana itaat eden benim
emrime uyan kimsedir.”
.(Ahzab,33/21)
(Buhari, Cihad, 4; Müslim, İmare, III,1466)
‫ي‬
َ
‫اع اَّللَ َوَمن تَ َوهَّل فَ َما‬
‫ط‬
‫أ‬
‫د‬
‫ق‬
‫ف‬
‫ول‬
‫س‬
‫ر‬
‫ال‬
‫ع‬
‫ط‬
‫ي‬
َ
َ
ْ ََ
َ
ُ‫ه‬
ُ‫هم ْن ي‬
‫اك َعلَْي يه ْم َح يفيظا‬
َ َ‫أ َْر َس ْلن‬
Kim peygambere itaat ederse Allah'a
itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz
seni onlara bekçi olarak göndermedik
(Nisa, 4/80)
‫وك في َيما َش َجَر بَْي نَ ُه ْم ُثُه َال‬
‫ك الَ يُ ْؤيمنُو َن َح َه‬
َ ‫َّت ُُيَ يك ُم‬
َ ‫فَالَ َوَربي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ه‬
‫ت َويُ َسلي ُمواْ تَ ْسلييما‬
‫ي‬
‫ض‬
‫ق‬
‫ا‬
‫ّم‬
‫ا‬
‫ج‬
‫ر‬
‫ح‬
‫م‬
‫ه‬
‫س‬
‫ف‬
‫َن‬
‫أ‬
‫ِف‬
‫ا‬
‫و‬
‫د‬
‫َي‬
ْ
َ
ُ
َُ
َ َْ
ََ ْ
Hayır, Rabbin hakkı için onlar
aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni
hakem yapıp, sonra da senin verdiğin
hükme, içlerinde bir burukluk duymadan
tam anlamıyla teslim olmadıkça inanmış
olmazlar.
Peygamberin Ahlakı Kur’an’dı
Hz. Aişe validemize, peygamberimizin
ahlakının nasıl olduğu sorulduğunda,
o: "Onun ahlâkı Kur'an'dı" demiştir.
(Nisa, 4/65)
(Müslim, Müsafirun,
129)
Kur’an’a ilk ittiba eden Rasülullah’ın güzel
örneğini ve azim ahlakını kavrayabilmek için
her şeyden önce Kur’an’ın muhkematını
kavramamız,
öncüllerimizi
Kur’an’la
oluşturmamız gerekiyor. Çünkü onun ahlakı
Kur’an’dı. Bunun için Kur’an’ı tanımadan
Rasülullah’ı tanıyamayız.
‫ي‬
‫ي‬
‫الر ُس يل َوَما أ َْد يري َما يُ ْف َع ُل يِب َوَال بي ُك ْم‬
‫ن‬
‫م‬
‫ا‬
‫ع‬
‫د‬
ُّ ْ ْ ‫نت ب‬
ُ ‫قُ ْل َما ُك‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ه‬
‫ه‬
‫ه‬
َ
‫ي‬
‫ب‬
‫م‬
‫ير‬
‫ذ‬
‫ن‬
‫ال‬
‫إ‬
‫ََن‬
‫أ‬
‫ا‬
‫م‬
‫و‬
‫َل‬
‫إ‬
‫ى‬
‫وح‬
‫ي‬
‫ا‬
‫م‬
‫ال‬
‫إ‬
‫ع‬
‫ب‬
‫ت‬
‫أ‬
‫ن‬
‫إ‬
َ
ُّ
ْ
َ
َ
‫ه‬
ٌ ٌ
ََ
َُ َ ُ
De ki: "Ben peygamberlerin ilki değilim,
bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum.
Yalnız bana vahyedilene uyuyorum. Ben,
sadece açık bir uyarıcıyım."
(Ahkaf, 46/9)
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ه‬
‫ض َع ين‬
‫ر‬
‫َع‬
‫أ‬
‫و‬
‫و‬
‫ه‬
‫ال‬
‫إ‬
‫ه‬
‫ل‬
‫إ‬
‫ال‬
‫ك‬
‫ب‬
‫ر‬
‫ن‬
‫م‬
‫ك‬
‫ي‬
‫ل‬
‫إ‬
‫ي‬
‫ُوح‬
‫أ‬
‫ا‬
‫م‬
‫ع‬
َ
َ
‫ه‬
َ
َْ َ
ْ ْ َ َُ َ
َ ْ ‫اتهب‬
‫الْم ْش يركي‬
‫ي‬
َ ُ
Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan
başka ilâh yoktur. Ortak koşanlardan da
yüz çevir.
(Enam, 6/106)
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫اَّللَ َكا َن يِبَا تَ ْع َملُو َن َخبيريا‬
‫ب‬
‫ر‬
‫ن‬
‫م‬
‫ي‬
‫ا‬
‫م‬
‫ع‬
‫ك إي هن ه‬
َ ‫ك ه‬
َ ‫وحى إيلَْي‬
َ ُ َ ْ ‫َواتهب‬
Rabbinden
sana
vahyedilene
uy.
Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan
haberdardır.
(Ahzab, 33/2)
‫أَن ََيْتييَ ُك ُم‬
‫ي‬
‫َح َس َن َما أُن يزَل إيلَْي ُكم يمن هربي ُكم يمن قَ ْب يل‬
‫أ‬
‫ا‬
‫و‬
‫ع‬
ْ ُ ‫َواتهب‬
‫اب بَ ْغتَة َوأَنتُ ْم َال تَ ْشعُُرو َن‬
َ
ُ ‫الع َذ‬
Siz farkında olmadan, ansızın başınıza
azap gelmezden önce, Rabbinizden size
indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tâbi
olun.
Hz. Muhammed’in Örnek Kişiliğinden
Kesitler
1- Davetçiliği
Hz. Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir.
Allah’ın elçisi oluşuyla Allah’tan aldığı
vahiyleri –mesajları- insanlara eksiksiz
iletmiştir. Bunun için ondan, Kur’an’da öğüt
verici, davetçi, tebliğ edici, uyarıcı(nezir), ve
müjdeleyici(beşir) olarak söz edilmektedir.
(Zümer, 39/55)
‫اك إيهال َكافهة ليلن ي‬
‫هاس بَ يشريا َونَ يذيرا َولَ يك هن أَ ْكثَ َر‬
َ َ‫َوَما أ َْر َس ْلن‬
‫الن ي‬
‫هاس َال يَ ْعلَ ُمو َن‬
Biz seni bütün insanlara ancak
müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik;
fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
(Sebe, 34/28)
‫اعيا إي ََّل هي‬
‫ود ي‬
‫اَّلل ِبيي ْذنييه َو يسَراجا ُّمنيريا‬
ََ
Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan
bir kandil olarak (gönderdik).
(Ahzab, 33/46)
‫ي‬
‫َنت إيهال نَ يذ ٌير‬
‫أ‬
‫ن‬
ْ
َ ‫إ‬
Sen sadece bir uyarıcısın
Hz. Peygamberin davetinin başarıya
ulaşmasında; bizzat kendisinin, davet ettiği
dine samimiyetle bağlanması ve bu dinin
prensiplerini kendi hayatında uygulamış
olması gelmektedir. İbadetleri önce kendisi
uygulamış, yasaklara önce kendisi uymuş ve
en yakınlarına tatbik etmiştir. Hiçbir zaman
ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmamış,
çalışmalarını daima sabır, azim, inanç ve
kararlılıkla sürdürmüştür. Hz. Muhammed
faaliyetlerinde af, müsamaha, yumuşaklık,
şefkat ve merhameti; kin, öfke ve zorbalığa
tercih ederdi.
Peygamberimiz hiçbir kimseyi İslam’ı
kabule zorlamamıştır. Çünkü onun görevi
insanları zorla dine sokmak değil; İslam’ı
tebliğ etmek ve uyarmaktır.
(Fatır, 35/23)
2- Doğruluğu
Hz. Peygamber bir doğruluk abidesi idi.
Aynı zamanda doğru insanlardan oluşan bir
toplum oluşturmak onun en büyük hedefiydi.
Önce kendisi “doğruluk örneği” olmuş, bu
konudaki sözleriyle de ümmetini doğruluğa
çağırmıştır. Söyledikleri ile yaptıkları
arasında uyumsuzluk yoktu. Bu konudaki bir
sözü şöyledir:
“Doğru olunuz, doğruluğa yöneltiniz”
Kendisine“Ya Rasulallah! İslam hakkında
bana öyle bir söz söyle ki, onu senden sonra
hiç kimseye sormayayım” diyen bir kişiye
“Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru
ol
demiştir. Doğruluğun zıddı olan
ikiyüzlülük, yalancılık, sahtekarlık gibi kötü
huylardan, insanları Peygamberimiz daima
sakındırmıştır. Doğruluğun iyiliğe, iyiliğin
cennete götüreceğini, yalanın kötülüğe,
kötülüğün ise cehenneme sürükleyeceğini
veciz bir şekilde açıklamıştır. (Buhari, Edep,
69) Hz. Peygamber hiçbir zaman hainlik,
vefasızlık,
ve
sözünde
durmamazlık
(İbn Hanbel, IV,
231)
” (Müslim,
I,
65)
yapmamıştır. Düşmanlarına karşı bile
adaletten ayrılmamıştır.
3- Nezaketi
Hz. Peygamber nazik ve kibar bir kimseydi.
Bu niteliğini hayatı boyunca aile fertlerine,
diğer Müslümanlara , Medine’de kendisini
ziyarete gelen heyetlere, davette bulunduğu
şahıslara ve mektup gönderdiği kimselere
karşı davranışlarında görmek mümkün
olduğu gibi, bunun dışında, müşriklere karşı
davranışlarında
müşahede
etmek
de
mümkündür.
4- Hayata İyimser Bakışı
Hz. Peygamber hayata iyimser bakar ve
etrafındakilere öyle tavsiye ederdi. Yüzünden
tebessüm eksik olmazdı. En sıkıntılı anında
bile üzüntüsünü belli etmez, yanındakilerin
içini karartacak tavır sergilemezdi.
Halbuki o, Mekke döneminde müşriklerin
eziyetlerine ve Medine döneminde de çeşitli
saldırılara ve suikastlara maruz kalmış,
sıkıntılarla karşılaşmıştır.
İnsanoğlu için en büyük felaketlerden biri
olan savaşlarla, silahlı saldırılarla defalarca
karşı karşıya gelmiştir. Aç kaldığı zamanlar
olmuştur.
Bütün bunların yanında, defalarca evlat
acısı yaşamıştır. Hz. Fatıma hariç, diğer
bütün
çocuklarını
sağlığında
iken
kaybetmiştir. Kaynaklar bize kızlarının ve
oğlu İbrahim’in vefatında son derece
üzüldüğünü ve gözlerinden yaşlar aktığını
nakleder
İbrahim’in vefatı esnasında karşısındaki
dağa dönerek şunları söylemiştir: “Ey dağ!
Benim başıma gelen senin başına gelseydi
yıkılıp giderdin. Fakat biz, Allah’ın emrettiği
gibi ‘biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na
döneceğiz’, ‘Hamd Allah’a mahsustur’
deriz
Bu söz, onun karşılaştığı güçlüklerin,
çektiği sıkıntıların boyutunu; bunun yanı sıra
sabrının,
metanetinin,
teslimiyetinin
derecesini ve beşeri yönünü ortaya koyması
bakımından dikkat çekicidir.
.(İbn Sa’d, I, 138; VII, 37)
. (Belazuri, I, 452)
Bütün bu üzüntü ve sıkıntı verici olaylar
onun dünyasını karartmamıştır. Tam tersine
metanetini daima muhafaza etmiştir. Hiçbir
zaman ümitsizliğe kapılmamıştır. Zaten
insanların da, morali bozuk, hayata küsmüş
birisini örnek almak istemeyecekleri tabiidir.
5- Alçak Gönüllülüğü
Hz. Muhammed bir sözünde
ْ َ.ََ‫كيفمَ َتُ فَ ِ َف‬
‫كيفلعََْفق َ ف ل َه ف لََا ْقَف‬
َ ‫مٍَ َأ‬
َ .‫َل‬.‫فم‬
َ ‫فا تَا ل‬
َ ‫ل‬
َ َ‫ْْ فَن‬
‫ََ َد َِف َل َأ َك َف‬
‫ُك‬
“Ben ne bir kralım, ne de zorbayım; bilakis
Kureyş’ten kurutulmuş et yiyen bir kadının
oğluyum.”
demiştir.
Bu sözüyle halktan biri olduğunu
vurgulamıştır. Kendisi Kelime-i Şehadet’te
de ifadesini bulduğu şekliyle “Allah’ın kulu
ve elçisidir.” Bu özellik, onun bütün hayatına
yansımıştır.
Sözgelimi bir topluluğa girdiğinde boş
bulduğu yere oturduğunu görüyoruz.
Gerçekten hayatını bir “devletli” gibi değil
sıradan bir “Allah’ın kulu” olarak yaşamıştır.
(İbn Mace, II, 1101)
Debdebesiz, sade bir hayat tarzını seçen Hz.
Peygamber’in
hayatında “peygamberliğini
kişisel bir menfaat için kullanıldığı da
görülmüş değildir.”
6- Aşırılıklar Karşısındaki Tutumu
Hz. Peygamber, aşırılıklardan hoşlanmaz,
bu tür davranışlardan uzak durur, hiçbir
zaman ifrata kaçan duygu ve düşüncelerin
etkisi altında kalmaz, sahabileri de bu konuda
ikaz ederdi.
İslam’a
söz
getirebilecek,
insanları
usandıracak, İslam’dan nefret ettirecek
davranışları, İslam’ın temel prensiplerini
zedeleyici hareketleri hiç hoş karşılamazdı.
Bu tür olaylar kendisine intikal edince üzülür
ve hatta öfkelenirdi.
Sahabelerden birisi cemaate namaz
kıldırırken uzun sureler okuyarak namazı
iyice uzatır. Bu durumu cemaatten birisi Hz.
Peygamber’e iletir. Bunun üzerine Hz.
Peygamber ayağa kalkarak topluluğa karşı şu
veciz konuşmayı yapar:
َ‫ّلل ت‬..‫عْص فمٍَ ل‬
ََ‫تل فق َك َدد ف‬.‫خْ فل َ فس‬
َ ‫ْاْ ف‬
َ
‫وَ فم ع ف‬
ّ
.
َ
‫ََ ل‬
‫ْْ ف َ َ ت‬
َ
‫َ ل‬
َ ‫وَ فِ َ ع‬.َ ‫ا‬
َ‫تلفم‬.‫َ ف صَْ َإ فِل َ فس‬
َ
ِ‫ُمَ ف ف‬
‫ا‬
‫ل‬
ِ‫ف‬
َ
‫د‬.
‫أ‬
َ
‫ف‬
‫د‬
،
.
‫ع‬
َ
َ َ َ
َ َ ََ
‫ل‬
َ
َ
َ
َ
‫ْفف َف‬
‫ْن‬
َ‫ف‬
ِ
َ
.
.
ٍ
‫م‬
‫ف‬
‫ن‬
ٍ
ّ
‫ل‬
َ َ ‫ََ ل َ َ ل‬
"Sizden kim halka namaz kıldırırsa namazı
hafif (kısa) tutsun. Zîra cemaatte zayıf, sakat
hasta ve ihtiyaç sahibi vardır. Müstakil
kılınca dilediği kadar uzatsın." Olayı anlatan
sahabi, Hz. Peygamber’i o günkü konuşması
esnasındaki kadar öfkeli hiç görmediğini
söylemektedir.
Hz. Peygamber, helal olan iki durumdan
birisini seçmek gerektiğinde kolay olanını
tercih ederdi. İbadetlerin ifasında da insan
takatini zorlamayı hoş karşılamazdı.
7- Güvenilir Oluşu
Güzel ahlakın en önemli özelliklerinden
olan
güvenilirlik,
aynı
zamanda
peygamberlerin genel niteliklerindedir. Hz.
Peygamber gençliğinden itibaren güvenilir
olarak tanınmıştır. O, Mekke’de “elemin” diye anılıyordu.
(İbn Hişam, II, 541)
Mekkeliler, kendisine kıymetli eşyalarını
teslim ederlerdi. Hz. Muhammed bu
emanetlere asla ihanet etmez ve sahiplerine
sağlam bir şekilde iade ederdi.
Emanetlere en zor anında bile hainlik
yapmamıştır. Mekke’den Medine’ye hicret
ederken Hz. Ali’ye emanetleri sahiplerine
teslim etmesini istemiştir.
Burada dikkat çeken bir husus, Mekke’de
Müslümanlar kalmadığına göre emanetlerin
Hz. Muhammed’i öldürmeyi planlayan
müşriklerin oluşudur.
İslam dininin başarıya ulaşmasında Hz.
Peygamber’in güvenilir oluşunun payı
büyüktür. Şayet davranışlarıyla güven
vermeyen birisi olsaydı insanlar onun
etrafında toplanmazdı.
Hz. Peygamber, iman ile güvenilir kimse
olmak arasında sıkı bir bağ bulunduğunu
bildirmiştir. Bu hususla ilgili olarak şöyle
buyurmuştur:
”Kişinin kalbinde iman ve küfür bir arada
bulunmaz. Güvenilirlik ve hainlik de bir
arada olmaz.”
“Mü’min, insanların kendisine güvendiği
kimsedir. Müslüman, dilinden ve elinden
Müslümanların salim olduğu kişidir. Nefsim
kudret elinde bulunan Allah’a andolsun ki,
kötülüklerinden komşusunun emin olmadığı
kimse cennete giremez.”
8- Adaleti
Toplum sevgiyle kaynaşır, adaletle ayakta
durur. Herkesi kucaklayan bir adalet
uygulaması, fertlerin birbiriyle kaynaşmasına
vesile olur. Haksızlık ve adaletsizlik ise
huzursuzluğa ve zulme yol açar. Çünkü hiç
kimse bir başkası tarafından hakkının
çiğnenmesinden hoşlanmaz.
Bunun için Kur’an’da adalet üzerinde çok
durulmuştur. Hz. Peygamber insanlar
arasında
adaleti
gerçekleştirmekle
emrolunmuştur:
(İbn Hanbel, II, 349)
(İbn Hanbel, III, 54)
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫ي‬
‫اءه ْم َوقُ ْل‬
‫و‬
‫َه‬
‫أ‬
‫ع‬
‫ب‬
‫ت‬
‫ت‬
‫ال‬
‫و‬
‫ت‬
‫ر‬
‫ُم‬
‫أ‬
‫ا‬
‫م‬
‫ك‬
‫م‬
‫ق‬
‫ت‬
‫اس‬
‫و‬
‫ع‬
‫اد‬
‫ف‬
‫ك‬
‫ل‬
‫ذ‬
‫ه‬
َ
َ
ُ َ ْ ْ َ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ ُ ْ َ َ ‫فَل‬
‫ي‬
‫ي‬
‫اب وأ ي‬
‫اَّلل يمن كَي‬
‫آمنت َي‬
ٍ
‫اَّللُ َربُّنَا‬
‫م‬
‫ك‬
‫ن‬
‫ي‬
‫ب‬
‫ل‬
‫د‬
‫َع‬
‫ِل‬
‫ر‬
‫ُم‬
‫ت‬
‫ل‬
‫َنز‬
‫أ‬
‫ا‬
‫ِب‬
َ
‫ت ْ َ َْ َ ُ ُ ه‬
‫ه‬
ُْ َ
ُ َ
ُ َ
‫اَّلل‬
‫َوَربُّ ُك ْم لَنَا أ َْع َمالُنَا َولَ ُك ْم أ َْع َمالُ ُك ْم َال ُح هجةَ بَْي نَ نَا َوبَْي نَ ُك ُم ُه‬
‫ََيمع ب ي نَ نَا وإيلَي يه الْم ي‬
‫ص ُري‬
َ ْ َ َْ ُ َ ْ
Ey Muhammed! İşte bunun için insanları
tevhide davet et ve sana emredildiği gibi
dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de
ki: "Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım
ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem
emredildi. Allah bizim de rabbimiz sizin de
Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin
yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim
aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah
hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş
yalnız O'nadır.
Hz. Peygamber faaliyetlerinde daima
adaleti esas almıştır. Peygamberimiz hak
hususunda titiz davranır, kimsenin canına ve
malına zarar vermeyi ve üzerine kul hakkı
geçmesini istemezdi. İstemeden zarar
(Şura, 42/15)
verdiğinde bile, kendisine kısas yapılmasını
isteyerek helalleşirdi.
Hz. Peygamber adaletin zıddı olan zulmü
her vesile ile kötülemiştir.
َ ‫ْاْف‬
‫خف‬
َ :
‫ْْف َ َ ت‬
‫َ َْنَفف‬.‫ََدَففَُُل‬. ‫َ َدفق َ اف ل ل‬. ‫ل ل‬
َ
َ
“Müslüman müslümanın kardeşidir ona
zulmetmez…”
buyurarak her türlü haksızlık ve zulümden
insanları sakındırmıştır.
9- Cömertliği
Her konuda Yüce Kur’an’ın prensiplerini
uygulayan Hz. Peygamber de söz ve
davranışlarında cömertliğe gerekli değer ve
önemi vermiştir.
Öyle ki o, kendisini çok yakından tanıyan
sahabiler
tarafından “insanları
en
cömerdi” olarak tanıtılmış (Müslim, II, 1802)
cömertliğinin Ramazan ayında daha da arttığı
belirtilmiştir. (Buhari, I, 4)
Cömertlik, mal ve imkanı gönüllü olarak ve
karşılık beklemeden gerekli yerlerde ve
(Buhari,
Nikah
45,
Edeb
57,
58,
Feraiz
2;
Müslim,
Birr
28-34,
(2563-2564)
gerektiği ölçüde başkalarının yararına
harcamaktır.
Cömertlik, servet edinme duygusuyla
karşılıksız harcama ve iyilik yapmaktan
kaçınmayı ifade eden “cimrilik” ile, kişinin
kendine ait veya sorumluluğu altındaki mal
veya imkanı gereksiz yere harcamayı ifada
eden ve “israf” diye adlandırılan iki aşırılığın
ortasında bulunur.
َ ‫اْ ف‬
ُ
‫ َدَ فم ع ف‬.‫خْ فقَّعٍ َأا ف َُُل‬
ْ
‫ف‬
ْْ
‫ف‬
ُّ
‫ا‬
ٍ
ُ
‫ف‬
‫ْل‬
ْ
.
‫ف‬
‫د‬
.
‫ل‬
َ
َ
َ
َ
َ
ُ
‫ت‬
َ ‫َُ َ َ َ ل‬
ََ
َ
َ
‫ع‬
‫ع‬
‫ لدف‬،َ َ.ََ‫َف‬
‫د‬
َ
.
ٍ
‫ق‬
ٍ
‫ف‬
ْ
‫د‬
‫ف‬
‫ه‬
َ‫ف‬
‫ك‬
.
‫فقا‬
‫ه‬
‫ل‬
َ
‫ف‬
‫فم‬
‫ه‬
‫ل‬
َ
‫ف‬
‫ا‬
‫أ‬
ٍ
َّ
ِ‫َف‬
‫إ‬
َْ
.
‫أ‬
ُ
ُ
َ
َ
َ
‫ع‬
َ َ َ َ ‫َل‬
َ ‫ع ل َ َ ل َ َ َل ل‬
َ
ُ
‫ لفد‬،َ َََ ََْ‫ف‬
‫ا‬
.
ِ
َ
ْ
ِ‫ف‬
‫د‬
‫ا‬
‫ْن‬
َ
َ‫ف‬
َ َ َ ‫فْ َ ََا َ َ َ ل َ ل‬
َ ‫لفق ل‬.‫َم‬
Hz. Peygamber: “Cimrilikten sakının!
Çünkü cimrilik sizden öncekileri helak etmiş;
onları
birbirini
kanlarını
dökmeye,
haramlarını helal saymaya sevketmiştir.”
buyurarak cimrilikten, “Yiyiniz, içiniz,
tasadduk ediniz, giyininiz. Fakat israf
etmeyerek ve kibirlenmeyerek” (Buhari, I, 33)
buyurarak da israftan sakındırmıştır.
10Müsamahası
(Müslim,
III,
1996)
Hoşgörü Hz. Peygamberin faaliyetlerinde
önemli bir ilkedir. Bu ilkenin temelini de
‫يَ يس ُروا َوال تُ َع يس ُروا َوبَ يش ُروا َوال تُنَ يف ُروا‬
“Kolaylaştırınız,
zorlaştırmayınız.
Müjdeleyiniz,
korkutmayınız”
sözleriyle atmıştır.
Bedevini biri mescidin bir köşesine küçük
abdest bozmaya başlar. Olaya şahid olan
ashabdan bazıları, adama bağırırlar ve
üzerine yürürler. Rahmet Peygamberi, onlara
mani olur ve; “Bırakın (işini görsün)...
Sonra bevlinin üzerine bir kova su dökün;
zira siz güçlük değil, kolaylık göstermek
üzere
gönderildiniz" buyururlar.
Sonra
bedeviyi yanına çağırarak ona şöyle nasihatte
bulunur: “Bu mescidler ne bevil, ne de başka
pislik içindir; buralar, Allah’ı anmak, namaz
kılmak
ve
Kur’an
okumak
için
yapılmıştır”
Hz. Peygamber hoşgörüyü bireyler arasında
tek taraflı değil, karşılıklı uyulması gereken
bir davranış biçimi olarak görmüştür.
(Buhari,
(Buhari; Vudu’,58; Edeb,35).
İlim,
11)
Haksızlığa yol açılmaması, bir kişini sürekli
hoşgörüyü bekleyen, diğerinin ise hoşgörü
göstermek
zorunda
kalan
durumuna
düşmemesi ve toplumun tüm bireyleri
arasında
hoşgörünün
hakim
olması
için “Müsamahalı (hoşgörülü) davran ki
sana da hoşgörülü ile davranılsın
buyurmuştur.
Peygamberde Sizler İçin Güzel Örnekler
Vardır
” (İbn
Hanbel,
I,
248)
‫واي‬
‫ه‬
‫ك لَ َعلى ُخلُ ٍق َعظي ٍم‬
‫ن‬
َ َ
"Muhakkak sen çok yüce bir ahlâk
üzeresin"
(Kalem, 68/4)
‫ول هي‬
‫لََق ْد َكا َن لَ ُكم يِف رس ي‬
‫اَّلل‬
‫أ‬
‫اَّلل‬
‫ُس َوةٌ َح َسنَةٌ لي َمن َكا َن يَ ْر ُجو َه‬
ْ
َُ ْ
‫اَّللَ َكثيريا‬
‫َوالْيَ ْوَم ْاْل يخَر َوذَ َكَر ه‬
Andolsun ki, Resulullah, sizin için,
Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı
umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için
güzel bir örnektir
.(Ahzab,33/21)
‫ول إياله لييطَاع ِبيي ْذ ين ي‬
‫ي‬
ٍ
‫اَّلل‬
‫س‬
‫ر‬
‫ن‬
‫م‬
َ ُ
ُ ‫َوَما أ َْر َس ْلنَا ه‬
Biz her peygamberi -Allah'ın izniyleancak kendisine itaat edilmesi için
gönderdik.
Hz. Peygamberin kişiliği kendi döneminde
olduğu gibi, kendisinden sonraki dönemlerde
de Müslüman toplumların yaşayışı için örnek
olmuştur.
Müslümanların hayatlarının her yönünde
Allah Rasûlü'nü bir örnek model kabul
etmeleri ve kişilik ile karekterlerini bu
modele göre şekillendirmeleri gerekir.
Müslüman kişi hangi makam, statü, konum
ve mevkide olursa olsun Rasülullah’ı örnek
model olarak almalıdır: Bir eğitimci olarak,
bir anne-baba olarak, bir lider-yönetici
olarak, tüccar olarak vb.
Hz.
Peygamberin
örnek
alınmasını
emrederken Allah Teala’nın, onun yaşadığı
dönemin ve coğrafyanın şartlarına göre
yediği yemekleri, kullandığı eşyaları, giydiği
elbiseleri, kısaca onun hayatının şekli yönünü
örnek almalarını kastetmiş olmadığı ve böyle
(Nisa, 4/64)
bir örnek alma biçimi takdim etmediği
açıktır.
Zaten o takdirde Hz. Peygamber’in örnek
alınmasının imkansızlığı ortadadır. Esasında
örnek alınmadaki temel espri de bu değildir.
Şayet öyle düşünülürse bugün binmek için
deve, yemek için hurma, giymek için de
Yemen elbisesi aramak gerekecektir. Aynı
zamanda, Hz. Peygamber’in hayatının şekli
yönünü, mesela kıyafetinin örnek alınması
gerektiğini savunmak, İslam’ın evrenselliği
ile çelişmektedir.
Sözgelimi hayvan derisi giyen Müslüman
bir Eskimo'dan, onun Arabistan sıcağında
giydiği kıyafetini örnek almasını istemek
gerçeklerle bağdaşmaz. Bu sayılan hususların
dinin özüyle alakası yoktur.
Nitekim
Hz.
Muhammed
(s.a.v)
peygamberlikten
önce
ne
yiyorsa
peygamberlikten sonra da aynı şeyleri
yemeye, peygamberlikten önce ne giyiyorsa
peygamber olduktan sonra da onu giymeye
devam etmiştir. Peygamber olduktan sonra
giyim tarzını değiştirdiğine dair kaynaklarda
hiçbir kayıt mevcut değildir.
Dolayısıyla Müslümanlar için örnek
alınması ve hayata geçirilmesi için gereken
şeyler Hz. Muhammed (s.a.v)’in şekli
yönüyle ilgili hususlar değildir.
Bilakis “Kur’an’a uyması, Allah’a itaati,
Sarsılmaz İman’ı ve Salih amelleri, Allah
yolunda mücadelesi, Doğruluğu, Adaleti,
İnsanlara sevgi ve saygısı, Güvenilirliği,
Müsamahası, Barışa verdiği önem,
Yumuşak
huyluluğu,
Çalışkanlığı,
Kanaati,
Şefkat
ve
merhameti,
Cömertliği” gibi faziletlerdir.
Cahiliye karanlığından, Allah’tan aldığı
mesaj(Kur’an)la İslam’ın aydınlığına çıkaran
ve tüm zamanlara örnek bir toplum oluşturan
Hz. Peygamberin Çağrısı bugün hala
geçerliliğini korumaktadır.
Bugün içinde bulunduğumuz modern
çıkmazın çözümü ortadadır: Rasulullah’ın
çağrısına icabet etmek…
(İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel
Mesajı, s.263-283, DİB Yayınları, Ankara 2004 -Bazı değişiklikle ve özetlenerek-)
Download