İL: BOLU AY-YIL: KASIM-2011 TARİH: 04/11/2011 (1. HAFTA

advertisement
İL: BOLU
AY-YIL: KASIM-2011
iliği kalmamış ölçüde zayıf olan, kesileceği yere gidemeyecek kadar hasta olan hayvanlar kurban edilemezler
Muhterem Müslümanlar!
TARİH: 04/11/2011 (1. HAFTA)
KURBAN MALİ BİR İBADETTİR
Muhterem Müslümanlar!
İbadetler bedeni, mali, hem bedeni hem mali olmak üzere üç kısma ayrılır. Bugün hutbemde mali ibadetlerden birisi olan kurban ibadetinden bahsetmek istiyorum.
Kurban; Allaha yaklaşmak niyetiyle belli bir zamanda belirli şartları taşıyan hayvanları Allah rızası için
kesmektir. Kurban ibadeti akıllı, buluğa ermiş, mukim
ve belirli bir mali güce sahip olan müslümanlar için yapılması gereken mali bir ibadettir.
Muhterem Müslümanlar!
Sığır, manda, deve gibi büyük baş hayvanlar yedi
kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir. Yedi kişi kesmek için hayvanın ağırlığı önemli değildir. Halk arasında hayvanların büyüklüğüne bakarak bu hayvan üç kişi
çeker, beş kişi çeker gibi söylemler son derece yanlıştır.
Çünkü hutbemim başında okumuş olduğum ayet-i kerimede Cenabı Halk: " Onların ne etleri ne de kanları
Allah'a ulaşır. Fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır"(i) buyurarak kurban ibadetinden maksadın et değil
ihlâs olduğu vurgulanmıştır. Koyun, keçi gibi küçükbaş
hayvanlar ancak bir kişi, sığır ve cinslerinden ise yedi
hisseye kadar kurban edilebilir. Bu hisselerde tek veya
çift olması önemli değildir. Sığır ve manda cinsinden
olan hayvanlar 2 yaşını, deve 5 yaşını tamamladıktan
sonra, koyun ve keçi cinsinden hayvanlar ise bir yaşını
doldurduktan sonra kurban edilirler.
Keseceğimiz kurbanların özürsüz olmaları gerekir. İki gözü veya bir gözü kör olan, dişlerinin çoğu düşmüş veya kulakları kesilmiş olan, boynuzlarının biri veya
ikisi kökünden kırılmış olan, kulağının veya kuyruğunun
yarıdan çoğu veya memelerinin başları kopan, kulakları
veya kuyruğu doğuştan bulunmayan, kemiklerinin içinde
Müslüman Allah'ın verdiği malı Allah
yolunda harcamalıdır. Kesmiş olduğumuz kurbanın etinden fakirler, yetimler, yoksullar, komşular, akrabalar, muhtaçlar istifade ederler. Böylece kurban kesemeyenler de bayram sevincine
ortak olurlar.
Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde, "Âdemoğlu, kurban bayramı günlerinde Allah için kurban kesmekten daha sevimli
bir iş yapmış olamaz."(2) buyurarak mali imkânları yerinde olan Müslümanların Kurban
Bayramı günlerinde kurban kesmelerini istemiştir. Bu nedenle gerekli şartları taşıyanların kurban kesmeleri, dini bir görevdir.
Değerli Müslümanlar!
Kurban ibadetinde asıl olan kişinin kurbanım kesebiliyorsa kendisi kesmesidir, kesemiyor ise ehil birisine kestirmesi uygun olur.
Vekalet yolu ile de kurban kestirilebilir. Türkiye
Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yaparak vekaleten kurban kesim hizmeti
yapmaktadır. Vekalet yoluyla kurban kestirmek
isteyenler bu hizmetten istifade edebilirler.
Muhterem Müslümanlar!
Arafe günü sabah namazından başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazında son bulan teşrik tekbirlerini unutmayalım. Peygamber
Efendimiz bir hadisi şeriflerinde mali imkânları
yerinde olup ta kurban kesmeyenleri ise uyarmaktadır; "Kim mali durumu müsait olduğu
halde kurban kesmezse namazgahımıza yaklaşmasın"(3)
1. Hac, 22/37
2. Tirmizi, "Edahi" 1
3. İbn-i Mace, 3123
Uğur ÖZTÜRK - İmam Hatip
Bolu - Merkez
İL: BOLU
AY-YIL: KASIM-2011
TARİH: 06/11/2011 (BAYRAM
HUTBESİ)
KURBAN BAYRAMI
ve Muhterem Mü'minler!
Bugün dini bayramlarımızın ikincisi olan Kurban
bayramını idrak etmenin sevinç ve heyecanını
yaşıyoruz. Bizleri rahmet ve bereket dolu bayram
günlerine kavuşturan yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun.
Aziz Mü'minler!
Bayramlar, dini ve milli hislerimizi coşturan,
akrabalık bağlarını kuvvetlendiren, komşuluk
ilişkilerini yenileyen, barışma ve kaynaşma
günleridir. Bayramlar, bir gönül medeniyeti olan
İslam'ın yoksulu gözetme, yetimi sevindirme,
muhtaçla paylaşma gibi yüce değerlerini hatırlatan
müstesna günlerdir.
Bu bayrama adını veren kurban, Hz. ibrahim
ve Hz. İsmail örneğinde olduğu gibi ilahi emirlere
kayıtsız teslimiyet göstergesi, hak yolunda
fedakârlığın
bir
nişanesi,
Allah'ın
bize
lütfettiklerinden
O'nun
hoşnutluğu
için
verebilmenin hal ve ifadesidir.
Değerli Müzminler!
Hz. Peygamber (s.a.s), hicretin ikinci yılından
itibaren vefat edinceye kadar her yıl düzenli olarak
kurban kesmiş ve imkânı olan her Müslüman'ın bu
ibadeti yerine getirmesini istemiştir. "Kurban
Bayramı günlerinde kişiyi Allah'a yaklaştıracak
en güzel ve en sevimli işin kurban kesmek
olacağını, kesilen hayvanın kanı yere düşmeden
kişinin Allah katında yüce bir makama
erişeceğini"(i), biz müminlere müjdelemiştir.
Kurbanlarımızı keserken yalnızca Allah rızası için
kesme-liyiz. Çünkü Kuran'ı Kerimde: "O kurbanların
ne etleri, ne de kanları Allah'a ulaşır. O'na sadece
Aziz Müslümanlar!
Kurban ibadetinin yerine getirilmesi
kadar onu ifa ederken gözetilmesi gereken ilkeler
ve amaçlar da önemlidir. Yaratılana şefkat ve
merhamet, temizlik, çevrenin korunması, israftan
kaçınma, Müslümanm her zaman göstermesi
gereken temel duyarlılıklardır. Kurban kesimi
esnasında bu hususlara azami ölçüde riayet
etmemiz, hem dini hem de insani sorumluluklarımızdandır.
sizin takvanız ulaşır."(2) buyrularak, et için,
gösteriş için kesilen kurbanların Allah katında
değer ve kıymetinin olmadığı vurgulanmaktadır.
O halde Keseceğimiz kurbanların etlerini fakirlere
ulaştıralım.
Bu bayram namazından sonra keseceğimiz
kurbanlık hayvanlara eziyet etmeyelim. Ehil
olmayan kimselere kurban kestirmeyelim. Çevre
temizliğine ve halk sağlığına gereken önemi
verelim.
Değerli Kardeşlerim!
Bayramlar, milletçe birlik ve kardeşlik
içinde
yaşayacağımız,
sevinçlerimizi
ve
kederlerimizi paylaşacağımız günlerdir. Öyleyse
bu bayramda da büyüklerimizi, annemizi,
babamızı, yakınlarımızı, komşularımızı ve
dostlarımızı ziyaret edelim, dargınlıklara son
verelim. Sadece yakınlarımızı, dost ve
arkadaşlarımızı değil, çocuk yuvalarında bayram
sevinci yaşamayı bekleyen yavrularımızı, huzur
evlerinde
evlatlarının
yolunu
gözleyen
yaşlılarımızı, türlü dert ve hastalıklarla mücadele
eden kardeşlerimizi de ziyaret ederek bayramın
sevinç ve mutluluğunu onlara da taşıyalım.
Bu duygu ve düşüncelerle Kurban
Bayramınızı tebrik ediyor, ülkemize, İslam
âlemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini
niyaz ediyorum. Bir ayeti kerimeyle hutbeme son
veriyorum; "O halde, Rabbin için namaz kıl,
kurban kes." (3)
1-Tirmizi, "Edahi" 1 2Hacc, 22/37 3Kevser 108/1-3
Ahmet YURGÜL - İmam
Hatip Bolu - Merkez
İL: BOLU
AY-YIL : KASIM - 2011
TARİH: 11/11/2011 (2. HAFTA)
MÜ’MİNLER KARDEŞTİRLER
Muhterem Mü'minler!
İnsan, mahlûkatın en şereflisi olup, sosyal
bir varlıktır. Toplumları oluşturan fertler arasındaki
yardımlaşma ve dayanışma onları birbirine bağlayan
zincir halkaları gibidir. Dinimiz; birlik, beraberlik
ve kardeşliği, önce iman ve düşüncede, sonra amel
ve ahlakta sağlamıştır. Bunun içinde dinimiz
fertlerin
birbirleriyle
yardımlaşma
ve
dayanışmalarını, inanç ve takvadan kaynaklanan
kardeşliğin bir gereği olarak görmektedir. Aynı
şekilde fert ve toplum hayatında iman ve takva
ilkesinin yerleşmesi için bu dayanışma gereklidir.
Resul-i Ekrem Efendimiz, İslam kardeşliğini
şöyle ifade etmektedirler : "Müslüman müslüman'ın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu tehlikeye atmaz. Her kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Her
kim bir müslümanın sıkıntısını giderirse, Allah
da o kimseden kıyamet gününün sıkıntılarından
bir sıkıntısını giderir. Her kim bir müslümanın
kusurunu örterse, Allah da kıyamet gününde
onun kusurunu örter."(i) Ve yine sevgili
Peygamberimiz bir başka hadisi şeriflerinde şöyle
buyurmaktadırlar: "Müslümanlar kardeştirler,
hiç birinin diğeri üzerinde takvadan başka
üstünlüğü yoktur." (2)
Aziz Müslümanlar!
İslam kardeşliğini, peygamber efendimizin
oluşturmuş olduğunu Medine toplumunda çok
net bir şekilde görüyoruz. Bilindiği üzere,
Mekkeli Müslümanlar, müşrikler tarafından çok
ağır işkence ve zulme maruz kaldılar. En tabii
hakları olan ekmek ve sudan bile mahrum edildiler. Eşlerini, çocuklarını ve bütün varlıklarını
bırakıp hicret etmek zorunda kaldılar. Zengin
iken hepsi inançları uğruna bir anda fakir oluverdiler. Resul-i Zişan efendimiz, Hicretten sonra
Medineli Ensar ile Mekkeli Muhacirleri kardeş
ilan etti. Bunun üzerine Medineli Müslümanlar,
her şeylerini onlarla paylaştılar.
Değerli Kardeşlerim!
Müslüman Müslüman'ın kardeşidir. Birbirlerine merhamet etmekte, acımada, elem ve
kederini paylaşmada kardeşçe davranır. Biri ağlarken diğeri gülemez, kardeşi aç iken tok uyuyamaz, kardeşinin rahat ve huzurunu kendi rahat
ve huzuru gibi görür.
Nitekim Cenab-ı Mevla bir kudsi hadiste
şöyle buyurmaktadır: "Benim için birbirini ziyaret eden benim sevgimi kazanmıştır. Benim
için birbirini sevenler benim sevgime mazhar
olmuştur. Benim için birbirine yardım edenler,
muhabbetimi kazanmıştır."(3)
Hutbemi hutbemin başında okuduğum bir
ayet meali ile bitirmek istiyorum. "Müminler
ancak kardeştirler, öyle ise kardeşlerinizin
arasını düzeltin, Allah'a karşı gelmekten
sakının ki size merhamet edilsin."(4)
l-Buhari,"Mezalim"3
2-Camius-sağir,c.2, s.86 3Buharı; Müslim 4Hucurat,49/10
Sadık ÖZKUL - İmam Hatip
Bolu -Merkez
İslam dinini tebliğe memur olan Hz.
Peygamber (s.a.v) bir yandan iman esaslarını
gönüllere nakşederken, diğer yandan bu akide
etrafında toplanan ırkları, ülkeleri, renkleri ve
dilleri farklı olan insanları, "din kardeşliği" altında birleştirip kaynaştırmıştır.
İ
İL: BOLU
AY-YIL: KASIM-2011
TARİH: 18/11/2011 (3. HAFTA)
HOŞGÖRÜ VE İNSAN HAKLARI
aleyhine de olsa hakkı söyle, Her nerede olursan ol
Allah 'tan kork ve kötülüğün arkasından iyilik yap,
bu onu yok eder, insanlara güzel ahlakla
muamelede bulun"^ 1) buyurmuş ve dini kabul eden
ya da etmeyen her türlü insana karşı bu güzel tavrı
göstermiştir.
Kur'an-ı
Kerim'de
de:
"(Ey
Muhammed!) Rabbinin yoluna hikmetle, güzel
öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele
et"{2) buyrulmuştur. Unutulmamalıdır ki insanların
yüzyıllardan beri arzuladıkları huzur, mutluluk,
güven, şefkat, merhamet, dostluk, adalet, kardeşlik,
hoşgörü, fedakarlık, sevgi, saygı gibi erdemler ancak
Kuran ahlakının ve Peygamberimiz (s.a.v.)'in
sünnetinin hakim olduğu toplumlarda en yüksek
seviyede yaşanabilir
Değerli Kardeşlerim!
Değerli Mü'minler!
Hoşgörü,
dinimiz
İslam'ın
ahlaki
özelliklerinden birisidir. Hoşgörü, dünyamızdaki
kültürlerin zengin çeşitliliğini, ifade biçimlerini ve
insan olmanın yollarını kabul etmek, bunlara saygı
göstermek, bunların değerini bilmektir. Yalnızca
ahlaki bir görev değil, aynı zamanda siyasi ve
hukuki bir gerekliliktir. Hoşgörü, kabullenme,
lütfetme veya göz yumma da değildir. Hepsinin
üzerinde, başkalarının evrensel insan haklarının ve
temel özgürlüklerinin tanınmasıyla teşvik edilen
etken bir tavırdır.
Aziz Mü'minler!
Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v)
hem kendi döneminin hem de kendisinden sonra
yaşayan tüm nesillerin sevgisini ve hayranlığını
kazanmış kutlu bir insandır. Allah'ı inkâr eden
insanların bile Peygamberimiz (s.a.v.)'e karşı
kalplerinde bir sevgi ve muhabbet oluşmuştur. Bunun
en önemli sebeplerinden biri, O'nun güzel ahlakı ve
insanlara karşı olan hoşgörülü yaklaşımıdır.
Unutmamak gerekir ki, Peygamberimiz (s.a.v.)
çok akıllı, çok görgülü, güzel ahlaklı ve ince düşünceli
mübarek bir insandı. Onun yaşadığı toplumda
bulunanlar arasında ise bilgisiz, cahil, görgüsü ve aklı
gelişmemiş, hatta iki yüzlü davranarak O'na zorluk
çıkarmak isteyen, doğruları kabul etmekte direnen,
nefisleri ile çatışan bir durumda, Peygamberimiz
(s.a.v.)'e karşı kin besleyen pek çok insan olmuştur.
Elbette ki bu gibi insanlara karşı hoşgörülü olup
anlayış göstermek, oldukça yüksek bir iman ve sabır
gerektirir. Ancak Peygamberimiz (s.a.v.), "Sana
zulmedeni affet, sana küsene git, sana kötülük
yapana iyilik yap,
Yunus Emre "Sevelim sevilelim bu dünya
kimseye kalmaz" diyerek insanın dünyada ki amacının
ne olması gerektiğini açıklıyor. Yüce dinimiz İslam,
insana ve insan hayatına büyük bir önem vermiş, ona
huzurlu bir hayat yaşaması için dokunulmaz haklar
sunmuştur.
İnsan, mümin olsun olmasın, Allahm kulu ve
güzel bir emanetidir. Bundan dolayı insan haysiyet
sahibi olup hürmet edilmeye lâyıktır. İnsanlar arasında, insan olma bakımından herhangi bir fark
görmemek, onları eşit hak ve vazifelere, kıymet ve
değerlere sahip varlıklar olarak kabul etmek, İslâm'ın
temel felsefesidir.
Hoşgörünün olmadığı yerde taassup vardır.
Taassubun da hiç kimseye bir faydası yoktur. Daima
sıkıntı getirir. Aynı dünya üzerinde birlikte yaşadığımız insanlarla iyi geçinme durumundayız.
Çünkü yaşayabileceğimiz başka bir dünya yoktur.
Öyleyse, insan olarak birbirimize karşı anlayışlı
olmaya, hoşgörüye, karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı
bir hayat tablosunu oluşturup devam ettirelim
inşallah.
1-İbrahim Canan, Kütübü sitte, 16/128
2-Nahl, 16/125
Yasin ÇAĞDAŞ -İmam Hatip
Bolu -Merkez
İL: BOLU
etmendir. Çünkü her ne kadar sen O'nu
görmüyorsan da, O seni mutlaka görür. "(4)
cevabım vermiştir.
AY-YIL: KASIM-2011
TARİH:25/11/2011 (4.HAFTA)
AMELLERDE İHLASIN ÖNEMİ
Aziz Cemaat,
İhlâsh olmak, yüce dinimiz İslâm'a göre en
mühim konulardandır. İhlâs, kelime olarak, "Bir şeyi
arındırmak, yürekten bağlılık, iyi niyetli ve samîmî
olmak" anlamlarına gelir. Dînî mânâsı ise," îtikâdî,
amelî ve ahlâkî konularda sadece Allâh-u Teâlâ-nın
rızâsını gözetmek, bunun haricinde bir menfaat
beklememek" demektir. Cenâb-ı Hakk, bu hususta bir
Âyet-i Celîlesi'nde meâlen "İbâdetleri ihlâsh
yapmak, Allah'ın kesin emridir." (i) buyurmaktadır.
Değerli Mü'minler,
Allâh(C.C)'m bütün emirleri, bizleri en
iyiye, en doğruya ulaştırmaya yöneliktir. Bizleri en
iyiye ulaştıracak ibâdetleri yaparken, bu ibâdetlerin
muhtevasını iyi kavramamız lazımdır. Bunun en iyi
yolu da, iyi niyetle ve ihlâsla ibadet etmektir. Bu
hususta Peygamberimiz (s.a.v.), "Ameller,
niyetlere göredir. Herkese, niyet ettiği şey
vardır. Öyleyse, kimin hicreti Allah'a ve
Rasûlü'ne ise, onun hicreti Allah ve
Rasûlü'nedir. Kimin hicreti de, elde edeceği bir
dünyalığa veya nikahlayacağı bir kadına ise,
onun hicreti de, o hicret ettiği şeydir. "(2) Hadîs-i
şerîfi ile, amellerde iyi niyetli olmanın önemine
vurgu yapmaktadır.
Amellerde ihlâsh olmanın bir yolu da, her an
gözetim altında olduğumuzun bilincinde olmaktır.
Çünkü yanımızda hiç kimse bulunmasa da,
Allâh(C.C), bizi görmekte, ne yaptığımızı, hatta ne
yapmak niyetinde olduğumuzu bilmektedir.
Kur'ân -ı Kerîm'de
bu hus us ta " Al lah, gizlediğinizi de, açığa
vurduğunuzu da bilir." (3) buyuruluyor.
Peygamber
Efendimiz
(s.a.v.)
de,
ibâdetlerin
ihlâs
boyutuyla
ilgili
Cebrâil(A.S)"ın,
insan
sıfatında
gelerek
kendisine yönelttiği " İhsan nedir? " sorusuna,
"İhsan Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi ibadet
Muhterem Mü"minler.
İbâdetlerde ihlâsh olmanın zıddı ise riyadır.
Riya, amellerde ikiyüzlülük ve gösteriş yapmaktır.
Riya, ibâdet ve taâtı, Allâh(C.C)'m rızâsı hâricinde
dünyevî, nefsânî menfaatler için yapmaktır. Beşerî
ilişkilerde de ahlâksızlık olarak kabul edilen riya
ve ikiyüzlülük, ibadetle alâkalı olduğunda, daha
büyük ahlâksızlıktır. Riya ile, sadece gösteriş için
ibâdet
yapmanın
sakıncası
konusunda
Peygamber Efendimiz(s.a.v.), "Her kim, duyulsun
diye bir iş işlerse, Allah onun kıymetsizliğini
duyurur. Her kim gösteriş olsun diye bir iş
yaparsa, AUâh"da onun gösteriş yapmasını ve
değersizliğini ortaya çıkarır."(5) buyurmuşlardır.
Aziz Kardeşlerim,
Cenâb-ı
Allâh"m
sevgisini,
rızâsını
kazanmak, vaâd ettiği dünyevî ve uhrevî
nimetlere kavuşmak en büyük hedefimizdir. Bu
hedefe de, gerek ibâdetlerimizde, gerekse diğer
fiillerimizde ihlâsh, iyi niyetli ve samîmî olarak
ulaşabiliriz. Hutbemi, bir Âyet-i Kerîme' nin
mealini vererek bitiriyorum. "O diridir. O'ndan
başka ilah yoktur. O halde sadece Allah'a itaat
ederek (samîmi olarak) O'na ibâdet edin.
Hanıd, Âlemlerin Rabbi'ne mahsustur.'(ö)
1-Beyyine 98/5
2-Buhari, "Nikah"5; Müslim, "İmaret"155
3-Nahl 16/19
4-Buhari, "İman" 1; Müslim, "İman"l
5-Müslim, "Zühd"38
6-Mü"min 40/65
Sedat TÜRK - İmam Hatip Bolu
-Merkez
25.11.2011 Tarihli Hutbe
"Eşimiz, Evladımız, Annemiz ve Kadın
‫َواِذَا بُ ِشَر اَ َح ُد ُه ْم ِِبْْلُنْثٰى ظَلَّ َو ْج ُههُ ُم ْس َوًّدا َوُه َو ََ ِِيم‬
ِِ
‫َح َسنُ ُه ْم ُخلُ ًقا‬
ً َ‫ي إِمي‬
َ ‫ أَ َْ َم ُل الْ ُم ْؤمن‬:)‫قال رسول هللا (صعلم‬
ْ ‫ان أ‬
‫َو ِخيَ ُارَُ ْم ِخيَ ُارَُ ْم لِنِ َسائِ ِه ْم‬
Muhterem Müminler!
Erkek ve kadın olarak insan, Allah’ın yarattığı
en mükemmel varlıktır. Şüphesiz insanın, erkek ve
kadın olarak yaratılmasında sayısız hikmetler
mevcuttur. Yaratılışın kanunu budur. Her şey çift
olarak yaratılmıştır.1
Kur’an-ı Kerim’de ve Sevgili Efendimizin
dilinde, kadınıyla erkeğiyle Müslümanlar birbirlerini
koruyan, birbirlerine destek olan, sevgi ve saygıyla
hayatı paylaşan kardeşler ve dostlar olarak ifade
edilmektedir. “Müslüman müslümanın kardeşidir.
Ona zulmetmez, ihanet etmez, yalan söylemez ve
onu sıkıntıda bırakmaz. Müslümanın kanı (canı),
namusu ve malı dokunulmazdır, saygındır…”2
Şiddet, baskı ve aşağılama hayatın hangi
alanında ve kime karşı olursa olsun büyük bir
zulümdür ve suçtur. Yüce Rabbimiz bizden
hayatımızı, adalet, sadakat, sorumluluk, dürüstlük,
vefa, yardımlaşma, alçak gönüllülük ve merhamet gibi
yüksek ahlaki erdemlerle donatmamızı istemektedir.
Yalan, ihanet, sorumsuzluk, kibir, öfke, nefret ve
işkence gibi eylemlerden ise kesin bir şekilde bizleri
men etmektedir. Zira, “Müslüman, Müslümanın
elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.” 3
Kıymetli Kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz kadınıyla, erkeğiyle,
çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla bütün insanlara büyük
değer vermiştir. Bilhassa kadınlar ve kız çocukları
konusunda özel tavsiyelerde bulunmuştur. Kadınların
ve kız çocuklarının, şiddet, baskı ve aşağılamadan
uzak tutulması için her fırsatta uyarılarda
bulunmuştur. Zira kadın, insanlığın varlık sebebidir.
Yüce dinimizde kadın bütün insanlığın anası Havva,
cesaret ve asaletiyle Asiye, iffet ve temizliğiyle
Meryem, sadâkat ve teslimiyetiyle Hacer, hayatın
zorlukları karşısında eşine verdiği destekle Hatice’dir.
Yine Yüce Dinimizde övülen kadın Peygamber
hikmetini kendisinden tevârüs ettiğimiz Âişe’dir, nesli
Pâki Muhammedî’nin annesi Fâtıma’dır. Annelerimiz,
kız kardeşlerimiz, eşlerimiz olarak kadın her türlü
hürmet ve saygıya layıktır. Nitekim Resûl-i Ekrem
Efendimiz;
“Sizin en hayırlılarınız hanımlarına
karşı en iyi davrananınızdır”4, “Sizden eşine karşı
el kaldıranlarınız, hayırlı kimseler, iyi insanlar
değildir”5 buyurmaktadır.
Muhterem Müslümanlar!
Bugün insanlık, bilhassa kadın hakları
konusunda büyük bir imtihan ile karşı karşıyadır.
Dünyanın hâlâ pek çok yerinde kadınlar; vicdanlara
sığdırılamaz baskı, şiddet ve zorbalıklara maruz
kalmaktadır. Öteden beri kadınlarımıza ve kız
çocuklarımıza yönelik baskı, şiddet ve aşağılamanın
arkasında cehalet, kaba kuvvet ve kadın algısına dair
bir takım yanlış ve köhne görüş ve düşünceler
yatmaktadır. Aslında bütün bunlar câhiliyye devrinin
anlayış ve düşünceleridir.
Nitekim, adalet timsali büyük halife Hz. Ömer,
bu yanlış telakkiyi şu sözüyle açık bir biçimde ortaya
koymuştur: “Biz Cahiliyye döneminde kadınları
insan yerine koymazdık. İslam geldi ve bizden
onlarla en iyi şekilde ilişki ve iletişim kurmamızı
istedi. İşte o zaman biz, onların da bizim
üzerimizde hakları olduğunu anladık.” 6 Câhiliyye
insanının kadını aşağılayan tutum ve tavrını en
çarpıcı ve etkileyici biçimde Cenâb-ı Hak bize
resmetmektedir: “Onlardan birine bir kızının
dünyaya geldiği müjdelendiğinde, içi öfke ile
dolarak yüzü simsiyah kesilir! Kendisine verilen
bu kötü haber yüzünden utanır ve eşinden
dostundan gizlenirdi.”7
İşte câhiliyye insanının acınası ruh hali bu idi.
Kadına karşı yönelen şiddet sebebiyle, çağdaş
câhiliyyenin ruh hali de bundan daha iyi değildir.
Bunda kadını metalaştıran, onu eşya seviyesine
indiren
inkârcı-materyalist
anlayışın
payı
unutulmamalıdır. Manevî değerleri yok sayan, hayatı
hazcılığa indirgeyen yaklaşımın payı da inkâr
edilemez. Kadın ve çocuğa yönelik şiddette,
alkolizmin etkisi de göz ardı edilemez. Bilhassa, Batı
muhitlerinde ortaya çıkan ve giderek dünyanın diğer
bölgelerine de sirayet eden cinsellik ve şiddetin
nesnesi haline getirilmiş kadınların, âhu enînleri,
feryatları insanlığın vicdanını sızlatmaktadır. Bu
realitenin ticarî bir sektöre malzeme edilmesi de yürek
burkan bir trajedidir. İslam ise, bu algıyı tamamen
tersine çevirmiş, kadın ve kız çocuklarının saygıya en
layık kimseler olduğunu insanlığa öğretmiştir.
Muhterem Müminler!
Rabbimiz, haksızlık ve zulmü asla sevmez.
Zulüm ve şiddeti hoş gören hiçbir yaklaşımın,
düşüncenin, geleneğin ve inanışın; kendisine Kuran
ve Sünnet’te yer bulması mümkün değildir. Dinimizin
hedefi, kadını ve erkeğiyle bütünleşmiş, ayrılığı ve
parçalanmayı tasvip etmeyen, herkesin hak ve
hukukunun gözetildiği erdemli bir fert ve toplum inşa
etmektir. Geliniz, kendimizden başlamak üzere,
acısıyla, tatlısıyla ömrümüzü birlikte geçirdiğimiz
eşlerimizi, ailelerimizi, komşularımızı ve tüm çevremizi
elimizden, dilimizden, emin kılalım. Zira mümin, güven
veren emin kimsedir. Geleneğimizdeki, “karıncayı
dahi incitmeme” ilkesi hayatımızın vazgeçilmez
düsturu olsun. Gönül kırmanın Kâbe’yi yıkmaktan
daha büyük bir vebal olarak telakki edildiğini hiçbir
zaman unutmayalım.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
1
Zariyat, 51/49.
Buhârî, Mezâlim, 3;Müslim, Birr, 58;Tirmizî, Birr, 18.
3
Buhari, İman, 4-5; Müslim, İman, 64; Ebu Davud, Cihad,
2; Tirmizi, Kıyame, 52.
4
Tirmizi, Rada’, 11.
5
Ebû Dâvûd, Nikâh 42.
2
6
7
Buhâri, Libâs, 31; Tefsîr 66, 2.
Nahl, 58/59.
Download