1 Zikrin önemi ve marifetullah, 10, 11, 12 Şubat 2017 www.kalpehli.com ِالرحيم َّ ِالر ْْحن َّ بِ ْسمِهللا َِ َْجَع ي َِ السالَحِم َع َِ اَ ْْلَ ْم حدِ ِلِ َربِ الْ َعالَم َّ ي َو ْ ص ْحبهِ أ َّ الصالَِةح َو َ لى َسيد ِنَ حُمَ َّمدِ َوآلهِ َو ZİKRİN ÖNEMİ VE MARİFETULLAH Zikir, "anmak, hatırlamak, gaflet ve unutma halinde olmamak, namaz kılmak ve dua etmek" gibi manalara gelir. Sûfîler ıstılahında ise, “Allah'ı (c.c.) belirli cümleler veya kelimelerle anmak” demektir. Zikir, yüce Mevlâ'dan başka her şeyi gönülden çıkarmak, Rabb'in huzuruyla gönlün itmi’nan bulmasıdır. Zikir, yüce Allah'ın kalplerimize koyduğu bir sır ve emanettir. O sırra ulaşanlara, bu emaneti koruyanlara ne mutlu... Kur'an ve Sünnet'te farklı zikir çeşitlerinden bahsedilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) bütün zikir çeşitlerini bizzat yapmıştır. O, tek başına zikir yaptığı gibi cemaat halinde de zikir yapmıştır. Gizli zikrin yanında, açık zikri de icra etmiştir. Ashabın meşrebine uygun olarak kendilerine zikir öğretmiş, kimine gizli, kimine açık zikri tavsiye etmiştir. Ayrıca herkesin yapması gereken zikir çeşitlerini de belirtmiştir.1 Her insanın farklı beklenti ve endişeleri vardır. İnsanoğlu beklentilerine ulaşmak ve endişelerinden kurtulmak ister, bunun için her yolu dener. Sonu ölüm ve son durağı ahiret olan insan için en büyük hedef, yüce yaratıcısının hoşnutluğuna ulaşmaktır. Böylece ebedî saadet yurdu cennete girmek ve Allah Teâlâ’nın cemalini görmek nasip olur. Yüce Allah'ın bir kulundan razı olması en büyük saadettir. Bu nimet, cennetten daha büyüktür. İnsanın gerçekten endişelenmesi gereken en büyük tehlike, İlâhî sevgi ve rahmetten mahrum kalıp, ebediyen yüce Allah'ın gazabı altında bulunmak ve O’nun cemâlini hiç görememektir. Bu azap, cehennemden daha şiddetlidir. Dünyadaki bütün korkular ve sıkıntılar bunun yanında hiç kalır. Kim Allah Teâlâ’nın rahmetiyle bu azaptan kurtulup ilâhî himayeye girerse o kimse hedefine ulaşmış ve gerçek bir zafer elde etmiş olur. İşte bu büyük hedefe ulaşmanın ve gerçek zafere kavuşmanın yolu zikirdir. Kur’an ve Sünnet, kurtuluş kapısı olarak zikri göstermiştir. Kalbin bitmeyen huzuru zikre bağlanmıştır. Zikir bütün hayır kapılarının anahtarı yapılmıştır. Zikirsiz Allah dostluğu mümkün değildir. Bütün ibadet çeşitleri bir tür zikirdir. Ancak asıl zikir, kalbin derinliklerine inen ve onu fetheden zikirdir. Bu zikrin sonucu kalbin yüce Allah’ı tanıması, O’na bağlanması ve O’ndan başkasını aramamasıdır. Arifler bu hali gerçek hürriyet olarak tarif etmişler, bütün şerefi onda görmüşler ve bir ömür boyu onu ele geçirmek için çalışmışlardır. Kur’an ve Sünnet bizlere ısrarla zikri emretmektedir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) zikir meclislerini cennet bahçelerine benzetmiş ve herkesi bu bahçenin meyvelerini toplamaya davet etmiştir. 2 Zikirle İlgili Âyetler “Siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim.”3 “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.”4 “O gerçek akıl sahipleri ayakta dururken, otururken, yanları üzere yatarken (her vakit) Allah’ı zikrederler. (Onlar şöyle dua ederler: ) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” 5 Zikirle İlgili Hadisler Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bir gün ashabına, “Rabbinizin katında derecenizi en çok yükselten, sizi en temiz kılan, altın ve gümüş tasadduk etmekten daha iyi olan, Allah yolunda savaşa çıkıp da düşmanlarla kıyasıya savaşmaktan bile daha üstün olan iyi amelinizi size bildireyim mi?” diye sordu. Sahâbe-i kirâm, 1 Rahmet Kapısı, Yeni Başlayanlar İçin İslâm ve Tasavvuf, Siraceddin Önlüer - Bekir Sel, Şadırvan Yayınları, sf.129. 2 Edep Bir Taç İmiş, Doç. Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.249-250. 3 Bakara, 2/152. 4 Ahzâb, 33/41. 5 Âl-i İmrân, 3/191. 2 Zikrin önemi ve marifetullah, 10, 11, 12 Şubat 2017 www.kalpehli.com “Elbette ey Allah’ın Resûlü” dediler. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), “Allah’ı zikretmektir” buyurdu.6 Sahâbe-i kirâmdan Ebû Saîd Hudrî (r.a) naklediyor: Bir gün Peygamber Efendimiz’e (s.a.v), “Ey Allah’ın Resulü! Kıyamet günü Allah Teâlâ katında en kıymetli olan amel hangisidir?” diye soruldu. Peygamberimiz (s.a.v), “Allah’ı çokça zikredenlerin amelidir” buyurdu. Ben, “Ey Allah’ın Resûlü! Allah yolunda cihad edenin amelinden de mi üstündür?” diye sordum. Resûlullah (s.a.v), “Kılıcı parçalanıp kana bulanıncaya kadar savaşsa bile, Allah’ı zikredenin derecesi ondan daha üstündür” buyurdu. 7 Ebü’d-Derdâ hazretlerinin (r.a) naklettiği bir hadis de şöyledir: Allah Resûlü Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ, kıyamet günü yüzleri apaydınlık, inci minberler üzerinde oturan ve herkes tarafından kendilerine gıpta edilen bir topluluk gönderecektir. Onlar ne peygamberdirler ne de şehidlerdir.” O sırada hemen bir bedevî dizleri üzerine çöküp Peygamber Efendimiz’e (s.a.v), “Ne olur, onları bize anlat da tanıyalım” diye âdeta yalvardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: “Onlar çeşitli kabilelerden, çeşitli ülkelerden Allah için birbirlerini sevip bir araya gelen ve Allah’ı samimiyet (ihlâs) içinde zikredenlerdir.”8,9 Zikirle İlgili Allah Dostlarının Sözleri Süfyan-ı Sevri (k.s.): “Her şeyin bir cezası vardır, Allah’ı tanıyan ârifbillah’ın cezası zikirden kesilmesidir. (Maşûku anmamak ve hatırlayamamak âşıka verilen cezadır)” Ebu Süleyman Dârânî (k.s.): “Cennette bir ova var, kul Allah’ı zikre başladı mı melekler bu sahaya ağaç dikmeye başlarlar. Bazan meleklerden biri ağaç dikme işine ara verir. Neden duruyorsun? diye sorulunca, namına ağaç diktiğim şahıs zikre ara verdi, (fütur getirdi) de ondan, diye cevap verirler.” Avn b. Abdullah (k.s.): “Zikir meclisleri gönüllere şifadır. İnsanlık Allah’ın zikredilmediği bir zamanla yüzyüze gelirse yemin ederim ki toptan mahvolur. Gafil insanlar içinde Allah’ı zikreden bir adam ric’at etmiş bir orduyu tek başına kurtaran bir askere benzer.” Abdülhakim Hüseyni (k.s.): “Kalp, Allah’ın zikrini yaptığı zaman, bütün vücut da onunla zikir yapar, kalp ölmüşse vücut ölüdür.” Zünnûn Mısrî (k.s.): “Hakkıyla Allah’ı zikreden kimse zikir esnasında her şeyi unutur. Her şeyi unutmasına karşılık olarak sadece Allah’ı hafızasında tutar.” Vehb bin Münebbih (r.a.): “Cesedi ölenlere ağlayıp da kalbi ölenlere ağlamayan insanların aklına şaşıyorum! Halbuki kalbin ölmesi en büyük bir musibettir.” 10 Cennet Bahçeleri Efendimiz s(.a.v) zikir halkalarını cennet bahçeleri olarak nitelendirmiştir. Nitekim birgün Resûlullah Efendimiz (s.a.v), ashabına, 6 Muvatta’, Kur’an, 24; Tirmizî, Daavât, 6; Ahmed, Müsned, 5/195; 6/447. 7 Tirmizî, Daavât, 5; Ahmed, el-Müsned, 3/75 Hâkim, el-Müstedrek, 1/497. 8 Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 10/77. 9 Altın Silsile [Sâdât-ı Kirâm], Semerkand Yayınları, sf.28. 10 Allah Dostlarından Yaşayan Sözler, Muzaffer Taşyürek, Semerkand Yayınları. 3 Zikrin önemi ve marifetullah, 10, 11, 12 Şubat 2017 www.kalpehli.com "Cennet bahçelerine uğradığınız zaman oradan bolca İstifade edin; içine girin, yiyin için" buyurdular. Ashab, "Bu cennet bahçeleri neresidir?" diye sorduklarında, Peygamber Efendimiz (s.a.v), "Zikir halkalarıdır"11 diye cevap verdiler. Zikir bahçelerinde, ilâhî aşk, muhabbet, rahmet, sekînet, nur, ihlâs, edep, tövbe, gözyaşı, sevgi, feyiz, meleklerin teşrifi, istiğfarı ve hayır duası gibi mânevî meyveler mevcuttur. Zikrin Faydaları Zikir vuslat yoludur. Zikir kulu yüce Rabb'ine yaklaştırır. Zikir insanın mârifetini ve muhabbeti artırır, mânevî derecesini yükseltir. İhlâsla yapılan zikir kul ile Rabb'i arasındaki bütün perdeleri kaldırır, engelleri aştırır. Resûlullah Efendimiz'in (s.a.v) belirttiği gibi, zikirdeki bu özellik hiçbir amelde yoktur. 12 Zikir kalbin cilâsıdır, kulu mânevî kirlerden temizler, içindeki gafleti yok eder. Kalp zikrin nurları ile aydınlanır ve parlar. Bu nur insanın bütün vücuduna yayılır, her organ ondan bir pay alır, nurlanır, vücut Allah sevgisiyle tatlanır. Zikir nurları içinde kaybolan kimsenin yüzü güzel, sözü tatlı olur. Bakışı feyiz akıtır, gülüşü huzur verir. Her hali hayrı yansıtır. Bu kimse yeryüzünde Allah Teâlâ'nın canlı şahididir. Kendisine bakana Allah'ı zikrettirir, hayrı sevdirir. Zikir mânevî zevk kapılarını açar. Zikir sayesinde kul Cenâb-ı Hak ile özel sohbet ve muhabbet eder. Allah Teâlâ zikredenin en yakın dostu ve sohbet arkadaşı olur, kalbini şenlendirir, onu doyumsuz ve benzersiz zevklere ulaştırır. Büyük âriflerden İbrahim b. Edhem (rah.) bu zevki şöyle tarif eder: "Yüce Rabbim kendisini seven ve çokça zikreden dostlarının kalbine öyle bir zevk koymuştur ki, eğer dünya sultanları bunun ne kadar tatlı olduğunu bilselerdi onu ele geçirmek için bütün ordularıyla ariflerin kalbine hücum ederlerdi. Ancak Allah dostları onu gizlerler, sultanlar da ondan habersizdirler." Zikir kalbi şenlendirir, kalpten gamı, kederi, stresi giderir. Âlemlerin Rabbi ile huzur bulmuş kalpten boş sıkıntılar ve yersiz korkular çeker gider. Kalbi zikir ile şenlenmiş bir kul hiçbir zaman yalnızlık ve gelecek korkusu yaşamaz, rızık endişesine düşmez. Zindana atılsa saraydaki gibi rahat eder. Zikir kalpteki imanı kuvvetlendirir, kalbe mânevî hayat ve neşe verir, kalpten şek ve şüpheyi giderir; böylece insan inandığı şeyleri tereddütsüz kabul eder, Allah'a teslimiyeti tam olur, yakîni artar, ihlâsı elde eder. O zaman ibadetler tatlı ve kolay olur. Kul taklitten kurtulur. Balık için su ne ise, kalp için de zikir odur. Zikirsiz kalp ölür. Kalbi ölü bir insandan hayırlı ve tatlı işler çıkmaz. Zikir, kalbi şeytanın vesvese, hile ve hâkimiyetinden kurtarır. Allah Teâlâ şeytanı "hannâs" sıfatıyla tanıtmıştır.13 Hannâs, "sinsi, korkak, boş bulunca dalan, karşı durunca kaçan" demektir. Şeytan kalbi boş bulunca dalar, kalp zikre geçince hemen kaçar. Zikir devam ettiği sürece şeytan kalbe yol bulamaz. Kalbe girmek ister fakat zikrin nuru onu yakar. Böylece insan en büyük düşmanından kurtulmuş olur. Şeytanı yakan zikir ihlâsla edep üzere yapılan ve gafletten uzak olan zikirdir. İçinde Allah rızâsı ve edep bulmayan zikir, kalpten şeytanı değil, ilâhî rahmeti uzaklaştırır. Şeytanı kalbimizden, işimizden, evimizden, ailemizden, çocuklarımızdan, soframızdan uzaklaştırmak istiyorsak, bunun tek yolu ihlâsla zikirdir. Zikir kötülüklere karşı en sağlam bir kaledir, insanı haramlardan kurtarır. Zikirle meşgul olan bir kalp ve dil, gıybet, yalan, laf taşıma, fitne yayma gibi haram ve boş işlere vakit bulamaz. Zikirle meşgul olmayan kimsenin boş işlerden korunması mümkün değildir. Kalbe gelen günah arzularını zikirle söndürme ve hayra yönlendirme imkânı vardır. Zikirle desteklenen kalp iyiyi kötüyü farkeder. Zikir bütün zamanlarda ve mekânlarda yapılabilir. Zikrin dışındaki her ibadetin belirlenmiş bir zamanı ve şekli varken, zikir için herhangi bir zaman ve mekân sınırlaması yoktur. Bazı yer ve zamanlarda dil ile zikir yapılamaz ise de kalple zikre hiçbir engel yoktur. Zikir kalbin kapılarını açar. Allah Teâlâ'yı çokça zikreden kul, zikrin nuru ile kendisini tanır, kalbini, ruhunu ve diğer mânevî cevherlerini keşfeder. Onları çalıştırır, geliştirir ve kullanır. Onlarla yepyeni ilimler elde eder, kalp gözü açılır, dünyanın ve 11 Tirmizî, Daavât, 82; Ahmed, Müsned, 3/150. 12 Tirmizî, Daavât, 6; İbnMâce, Edeb, 53; Ahmed, Müsned, 1/190. 13 Nâs 114/4. 4 Zikrin önemi ve marifetullah, 10, 11, 12 Şubat 2017 www.kalpehli.com âhiretin gerçek yönünü görür. Allah Teâlâ'nın kâinattaki tecellilerini ve sanatını seyreder. Böylece yüce Allah'a imanı ve muhabbeti artar. Ona hayran olur, sevgi ve tazimle teslim olur. Zikir insana rahmet kapılarını açar. Kul yüce Rabb'ini zikrettiği sürece O'nun nazarı ve rahmeti altında bulunur. Allah Teâlâ kendisini genişlik ânında çokça zikreden kullarını dar ve zor zamanında yalnız bırakmaz, dua ve isteğini boş çevirmez. Onu özel olarak destekler. Zikir kula semanın kapılarını açar. Zikir meclislerine ilâhî rahmet, nur ve feyiz iner. Melekler zikredenlerin meclisine gelir, onların affı için Allah'a yalvarırlar. Zikreden kimseyi Allah Teâlâ kendi katındaki melekler arasında zikreder, melekler onu tanır ve kendisiyle dost olurlar. Böylece kulun göklerde ismi anılır, cismi tanınır, hatırı sayılır. Zikir insana cennet kapılarını açar. Allah Teâlâ'yı çokça zikreden mümin erkek ve kadınlara yüce Rabbimiz mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.14 Bu mükâfat cennet ve cemâlullahtır. Zikir mahşer günü zafer biletidir. Dünyada çok zikredenler âhirette çok gülerler. Allah Teâlâ mahşerde zikir ehlini özel himayesine alır, rahmet gölgesinde gölgelendirir. ResûlullahEfendimiz'in (s.a.v) müjdelediği gibi, Allah Teâlâ'yı çokça zikreden erkek ve kadınların hesabı kolay olur.15 Zikir insanı en büyük felâket olan cehennem ateşinden korur. Peygamber Efendimiz (s.a.v), insanı ateşten kurtaracak en güzel amelin zikir olduğunu müjdelemiştir.16 Allah Teâlâ, müminleri kalplerine yerleşen kelime-i tevhid ve zikir üzere dünyada ve âhirette sabit tutacağını haber vermiştir.17 Kulun yüce Rabb'ini zikretmesi öyle büyük bir sermayedir ki ömründe bir kere olsun samimi olarak "lâ ilâhe illallah" diyen kimse, bu zikrin bereketine ebedî ateşte kalmayıp cennete girecektir. 18 Zikre ait bu müjdeler herkes içindir. Erkek-kadın, genç-ihtiyar, fakir-zengin herkes bu nimetlere davet edilmiştir. Kul kalbi ve diliyle ne kadar zikir çeker ve buna devam ederse o derece ilâhî ikram ve müjdelere ulaşır. Allah dostları iman ve namazdan sonra en fazla zikrin üzerinde durmuşlardır. Çünkü onlar zikirle elde edilecek nimetleri bizzat tatmışlar, onun kalp hastalıklarına kesin ilâç olduğunu görmüşler ve zikri herkese tavsiye etmişlerdir. Kısaca, Allah Teâlâ'yı zikir kalbin hayatıdır, tadıdır, ilâcıdır, gıdasıdır, cilâsıdır. Zikirsiz kalp zayıflar, hastalanır, kararır, kapanır, katılaşır, sonunda ölür. Bu halden yüce Allah'a sığınırız. 19, 20 Kıssa: Allah'ı Zikret Hamid el-Esved (k.s) şöyle anlatıyor: İbrahim b. Havvâs (k.s) ile bir yolculuktaydım. Yılanı çok olan bir yere geldik, Ibrahim Havvâs torbasını yere bıraktı ve oturdu. Ben de oturdum. Gece olup hava soğuyunca yılanlar birer ikişer çıkmaya başladılar. Ben korkudan, "Yâ şeyh!" diye bağırdım. Hazret, "Allah'ızikret" dedi. Ben de zikrettim, yılanlar geridöndüler. Biraz sonra tekrar ortaya çıktılar, ben yine kendisine seslendim. O aynı şeyi söyledi. "Allah'ı zikret" dedi. Bu hal sabaha kadar devam etti. Sabah olunca İbrahim Havvâs kalktı ve yürüdü, ben de peşinden yürüdüm. Bir de baktım ki şeyhin yattığı yerde büyükçe bir yılan kıvrılmış duruyor. Kendisine, "O yılan senin yanındayken ne hissettin?" diye sordum. Hazret, "Hiç bir şey. Çoktandır bu geceki gibi güzel bir gece geçirmedim" dedi. 21, 22 14 Ahzâb, 33/35. 15 Müslim, Zikir, 4; Tirmizî, Daavât, 128, Ahmed, Müsned, 2/323. 16 Tirmizî, Daavât, 6; İbnMâce, Edeb, 53. 17 İbrahim, 14/27. 18 Buhârî, İmân, 34; Müslim, İmân, 325; Tirmizî, Sıfâtu Cehennem, 9; Ahmed, Müsned, 5/236; İbnHibbân, Sahîh, nr. 200. 19 Zikrin fazileti, çeşitleri ve şekilleriyle ilgili geniş bilgi ve deliller için bk. Münzirî, et-Tergîbve't-Terhîb, 2/365-509 (Beyrut 1996, tahkikli baskı); İbn Kayyim, el-Vâbilü's-Saybi, 99 vd. (Beyrut 1997); Abdülkadir İsâ, Hakâik ani't-Tasavvuf, s. 130-234. 20 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.202-207. 21 Kuşeyrî, Kuşeyrf Risâlesi, s. 438-439. 22 Seyrimde Bir Şehre Vardım, Allah Dostlarından Kıssalar, Ruhan Umut, Hâcegân Yayınları, sf.43. 5 Zikrin önemi ve marifetullah, 10, 11, 12 Şubat 2017 www.kalpehli.com Müminin Kalbi Büyük Bir Hazinedir İman, marifet, Kur'an gibi değerli mücevherlerle doludur. Şeytan da bu hazineye girmek isteyen bir hırsız gibidir. O hazineyi hırsızdan korumak, kapılarını sağlamlaştırmak ve gediklerini kapatmakla mümkündür. Kapı ve gedik yerlerini bilmeyen kimse elbette hazineyi koruyamaz. Şeytanı defetmek de onun giriş yollarını bilmekle mümkündür. Şeytanın kalbe girmesi, kalbin Allah'tan gafil ve zikirden uzak olması bakımındandır. Bu kalp, zikre döndüğü zaman, şeytan geri çekilir. Bunun delili ise, "O kovulmuş şeytandan Allah'a sığın"23 âyet-i celilesidir. İmam Mücâhid (rh.a), Nas suresinin 4. âyeti olan, "Sinsi şeytanın şerrinden..." âyetinin tefsirinde şöyle demiştir: "O, insanın kalbine iyice yayılıp hâkim olmak ister. Kul, yüce Allah'ı zikredince siner, çekilir. Allah'tan gafil olunca da kalbine yayılıp hâkim olur."24 Büyük ârif İmam Gazâlî (k.s) der ki: "Kalpten şeytanın vesvesesini atmak, ancak o vesveseyi veren şeyden başkasını kalbe koymakla mümkündür. Allah'ın zikrinden başka da kalbe her ne korsan, şeytanın vesvesesine yardımcı olabilir. Kalbi şeytanın vesvesesinden koruyan, ancak Allah'ı anmaktır. Allah'ı anmakta şeytanın nasibi yoktur. Her şey ancak zıddı ile tedavi edilir. Şeytan vesvesesinin zıddı da Allah'ı anmak ve O'ndan yardım dilemektir." 25 Tasavvufun en önemli özelliklerinden olan zikir, insanı gafletten koruyan manevi bir zırhtır. İnsan ancak zikir sayesinde huzur bulur. Zikre devam eden insanların kalbinde dünyaya karşı duyulan rağbet zayıflar ve yerini Allah sevgisine terkeder. Zikir gafleti kovmaktan ibarettir. Zikir, gafletten kurtulmaktır. Zikretmek, gaflet, unutma, kalp ve Rab arasında engel olan perdelerden kurtulmaktır. Zikir, kalbin hayatıdır, tadıdır, ilacıdır, gıdasıdır. Zikirsiz kalp zayıflar, hastalanır, kararır, katılaşır ve sonunda ölür. Kalplerimizi Allah'tan gafil olma tehlikesinden ancak Allah'ın zikri ile koruyabiliriz. Kalbin paslanması, zikirden gafil ve nisyan neticesinde görülür ki bu da ancak zikir ile cilalanıp parlatılır. Bir de günahlar sebebiyle kirlenmesi vardır. O zaman günahların kirini tövbe ve istiğfarla temizlemek lazımdır. Şu halde kalbin cilası iki şeyle mümkündür: Biri tövbe ve istiğfar, diğeri de zikir. Şunu unutmamak gerekir ki, zikir bir ilaçtır. Oda ehil olan bir tabipten, yani bir mürşidi kâmilden alınır. Kalp paslanınca da paslı ayna gibi eşyayı olduğu gibi içine alamaz. Hakk'ı bâtıl, bâtılı Hak görebilir. Pas çoğalınca düşünce ve anlayış bozulur. Hakk'ı kabul edemediği gibi bâtılı da inkâr edemez. Böylece felaket çukurlarında helâk olur gider. Bu da gaflet ve nefsin arzularına uymaktan gelir. Bu hal ise kalbin nurunu söndürür ve basiret denilen kalp gözünün körlüğüne sebep olur. Şöyle denilmiştir: Zikir kalbe iyice yerleşince, şeytan kalbe yaklaştığında zikrin nurundan çarpılır. Aynen bazı insanların kendisine yanaşan şeytana çarpıldığı gibi. Diğer şeytanlar onun başına toplanıp, "Buna ne oldu?" diye sorarlar; "Onu insan çarptı" denir.26 Büyük müfessir Fahreddin er-Râzî (rh.a) şöyle diyor: "İnsanların cehenneme girmelerinin birinci sebebi Allah Teâlâ'nın zikrinden gafil olmalarıdır. Cehennem azabından kurtulmanın sebebi de Allah'ın zikridir. Çünkü kalp Allah'ı zikirden gafil olup dünyaya daldığında kendilerine hırs kapıları açılır, artık dünyanın peşinde koşarak, zulmetten zulmete, gafletten gaflete düçar olurlar. Ne zaman ki kalbine zikir ve ilâhî marifet kapısını açıp marifetullah hâsıl olursa helâk ve hüsrandan kurtulurlar. Böylece mükevvenatın sahibini bilmeye başlar ve selâmete ulaşırlar." 27 Ferîdüddin Attâr (k.s) der ki, "Allah'ı unuttuğun an, yoldaşın şeytan olur." Atâullah İskenderî (k.s) ise şöyle der: "Şeytanın sana düşman oluşu, Allah'a yönelmen içindir."28 Zikrin Kısımları Zikir, hem kalp hem de dil ile yapılır. İmam Nevevî (rh.a), el-Ezkâr adlı eserinde demiştir ki: “Zikir, hem kalp hem de dil ile olur. Zikrin en faziletlisi, her ikisiyle birlikte yapılanıdır. Kalp ve dilden biriyle yapıldığı takdirde, kalp ile yapılan zikir, yalnız dil ile yapılan zikirden daha üstün ve daha faziletlidir.” 29 23 Nahl 16/98. 24 Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu'l-Kulûb, 1/113; Gazâlî, İhyâu Ulûmi'd-Din, 2/1394. 25 Gazâlî, İhyâu Ulûmi'd-Dîn, 2/1394. 26 Kuşeyrî, Risâle, s. 225. 27 Abdülkadir İsa, Hakâik ani't-Tasavvuf, s. 123; lldırar-Çağıl, Seyyid Abdülhakim Elhüseynî ve Nakşibendî Tarikatı, s. 198. 28 Kalbin Hastalıkları, Siraceddin Önlüer, Semerkand Yayınları, c.1, sf.65-67. 29 Nevevî, el-Ezkâr, s. 8. 6 Zikrin önemi ve marifetullah, 10, 11, 12 Şubat 2017 www.kalpehli.com Büyük müfessir Fahreddin er-Râzî, “Siz beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin” 30 ayet-i celilesini tefsir ederken şöyle demiştir: “Allah Teâlâ bu âyette zikir ile şükrü bir arada anmıştır. Zikir de şükür gibi üç çeşittir. Bunlar, dil, kalp ve bedenle yapılan zikirlerdir. Dil ile zikir, yüce Allah’ı güzel isimleriyle anmak, O’na hamdetmek, tesbihte bulunmak, Kur’ân-ı Kerîm’i okumak ve dua etmektir. Kalp ile zikir de yüce Allah’ı gönülden anmaktır. Bu bir nevi tefekkürdür. Beden ile zikir ise vücudun bütün organlarının Allah’ın emirlerini yerine getirmeleri ve yasaklarından sakınmaları ile olur. Bu da kişinin kendi vücudunun organlarını Allah’ın yolunda bulundurması ile mümkündür.” 31, 32 Gizli Zikir Gizli zikir, şanı büyük bir iştir. Hak yolcusu sâlikin kalbi bu zikirle nurlanır. Yollar, bu zikirle kısalır. Zikirde esas olan gizliliktir. Çünkü zikredilen Hak Teâlâ’dır. O ise kuluna şah damarından daha yakındır. Nitekim Cenâb-ı Hak, “Biz ona/insana, boynundaki şah damarından daha yakınız ” 33 ve, “Her nerede olursanız olunuz, Allah sizinle beraberdir” 34 buyurmaktadır. O halde sesi yükseltmeye gerek yok. Rivayete göre, bir yolculuk esnasında sahabiler yüksek sesle tekbir getiriyorlardı. Onları işiten Resûlullah Efendimiz (s.a.v), buyurdu ki: “Böyle sesinizi yükseltip kendinizi yormayın. Siz kulağı sağır veya uzaktaki birini çağırmıyorsunuz. Sizler, gizli, açık her şeyinizi işiten, size çok yakın olan ve hep sizinle beraber bulunan Allah’ı zikrediyorsunuz. ”35 Cüneyd-i Bağdâdî’nin (k.s) şöyle dediği nakledilmiştir: “Hafaza meleklerinin dahi bilmediği amellerden biri, kalp ile zikirdir. Bir diğeri de bazı sırların saklandığı, heybet, tâzim, havf (çekinme) duygusu ile emir ve nehiyleri önemsemek gibi durumlardır.”36 Gizli Zikrin Fazileti Gerek kalple gerek dille yapılan zikrin, hem Kitap'tan hem Sünnet'ten delilleri vardır. Nakşibendî tarikatının büyükleri kalple yapılan hafî, yani gizli zikri tercih etmişlerdir. Onların da Kitap ve Sünnet'e dayanan delilleri vardır. İmam olarak kabul edilen büyüklerin kitaptan delilleri şu âyetlerdir: "Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabb'ini an! Gafillerden olma!" 37 "Rabb'inize yalvara yakara ve gizlice dua edin! Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez" 38 Sünnetten deliller ise şu hadislerdir: Sahih hadislerde rivayet edildiğine göre Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ buyuruyor ki: Ben kulumun bana karşı olan zannı gibiyim. O beni zikrettiği vakit ben onunla beraberim. O beni içinden zikrederse, ben de onu içimden zikrederim. O beni bir topluluk içinde zikrederse, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde zikrederim." 39 Hz. Âişe'nin (r.ah) rivayet ettiğine göre, Allah Resûlü (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "(Hafaza meleklerinin duymadığı) gizli zikir -açıkça yapılan- zikirden yetmiş kat daha faziletlidir. Kıyamet günü olduğunda Allah Teâlâ bütün halkı hesaplarını görmek için toplar. Amelleri yazan hafaza melekleri de tesbit edip yazdıkları şeyleri getirirler. İşte o zaman Allah Teâlâ onlara, - Bakın hele, kulum için yazmadığınız bir şey kaldı mı, diye sorar. Melekler, - Onun hakkında bildiğimiz ve öğrendiğimiz şeylerden hiçbirini bırakmadık, hepsini tesbit edip yazdık, diye cevap verirler. O zaman Allah Teâlâ o kula, - Senin bizim yanımızda gizli/özel muhafaza edilmiş bir dosyan/defterin var. Onu melekler bilmezler. Onu ben yazdım, karşılığını da ben vereceğim. O senin yapmış olduğun gizli zikirdir, buyurur."40 30 Bakara 2/152. 31 Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, 4/71. 32 Buhara Gönüllüleri Kitabı, S. Mübarek Erol, Semerkand Yayınları, sf.209. 33 Kâf, 50/16. 34 Hadîd, 57/4. 35 Buhârî, Megâzi, 38, Daavât, 50, 67, Cihâd, 131, 38, Kader, 7; Müslim, Zikir, 13 (nr. 44); Tirmizî, Daavât, 3; Ebû Davud, Vitir, 26 (nr. 1526); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/394, 402. 36 Hadâiku'l-Verdiyye [Nakşi Şeyhleri], Abdulmecid Hânî, Semerkand Yayınları, sf.933/ 37 A'râf, 7/205. 38 A'râf, 7/55. 39 Buhârî, Tevhid, 15; Müslim, Zikir, 6 (nr. 21); Tirmizî, Daavât, 131 (nr. 3603); İbn Mace, Edep, 58 (nr. 3822); Ahmed b. Hanbel, Mûsned, 2/251; IbnHibbân, es-Sahfh, nr. 811, 812; Beyhakî, Şuabü'l-Îmân, nr. 550. 40 Ebû Ya'lâ, Müsned, nr. 4738; İbn Hacerel-Asklânî, el-Metâlibü'l-Âliye, nr. 3421; Heysemî, Mecmau 'z-Zevâid, 10/81. 7 Zikrin önemi ve marifetullah, 10, 11, 12 Şubat 2017 www.kalpehli.com Görüldüğü gibi dil ile yapılan zikir, meleklerin duyup yazdıkları zikir iken, kalp ile yapılan gizli zikir ise meleklerin duyamadığı ve yazamadığı zikirdir. Süyûtî'ye ait el-Câmiu's-Sagîr adlı kitapta şöyle bir hadis zikredilmiştir: "Zikrin hayırlısı gizli olanı, rızkın hayırlısı da yetecek miktarda olanıdır."41, 42 Kıssa: Gizli Zikir Nasıl Yapılır? Nakşi yolunun büyüklerinden Abdulhâlık Gücdevanî (k.s) gençlik yıllarında hocası Şeyh Sadreddin Efendi’den tefsir dersi alıyordu. Şu ayete geldiler: “Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. O haddi aşanları sevmez” [50] Hocası ayetin tefsirini bitirince, Abdulhâlık Gücdüvanî, hocasına şunu sordu: “Efendim! Bu ayette bahsedilen gizli dua ve zikir nasıl yapılır? Eğer insan zikir ve duayı açıkça yapsa insanlar görür ve işitir. Bunda gösteriş tehlikesi var. Eğer bu zikri kendi içinden yapacak olsa onu da şeytan fark eder. Çünkü hadis-i şerifte: “Kan damarları içinde kanın dolaşması gibi, şeytan da insanın içinde dolaşır.” 43 buyruluyor. İnsanlara ve şeytana fark ettirmeden Yüce Allah gizlice nasıl zikredilir?” Hocası soruyu hayranlıkla karşıladı ve: “Evladım! Bu ledünni, ilahi bir ilimdir. Allah Teala dilerse seni dostlarından birisi ile buluşturur, o sana bu gizli zikri öğretir.” dedi. Abdulhalik Gücdüvanî (k.s) o dostu beklemeye başladı. Nihayet Allah Teala kendisini önce Hz. Hızır (a.s) ile ve daha sonra büyük arif Yusuf Hemadanî hazretleri ile buluşturdu. Hz. Hızır (a.s) kendisine gizli yolla nefy u isbat (La ilahe illallah) zikrini öğretti. Yusuf Hemadânî (k.s) ise onun manevi terbiyesi ile meşgul oldu. Sonuçta onu insanları irşadla mezun etti.44 Kalp Zikri Neden Önemlidir? İsm-i zât zikri, kalbin “Allah, Allah” diye zikretmesidir. Bunun devamında “nefy u isbât zikri” gelir. Bu da kelime-i tevhid adı verilen “lâ ilâhe illallah” sözlerini kalpten zikretmektir. İsm-i zât veya nefy u isbât zikrinde, kalbin tam bir teslimiyeti ve zikredilenin (Allah Teâlâ) bütün sıfatlarının kalpte hissedilmesi söz konusudur. Bu yüzden tüm zikirlerin en faziletlisidir. İmam Gazâlî’nin ifadesiyle: “Kalp bu zikirle huzur bulunca ünsiyet meydana gelir. Kişi mal, mülk sevgisi ve dünyevî arzu ve isteklerden arınır. Yalnız zikrullah ile baş başa kalır. O zaman kişi, bu zikre mani olacak her şeyden uzaklaşır.”45, 46 Devamlı Zikir Devamlı zikre “mutlak zikir” denir, bu ise hiçbir zaman, mekân, vakit ve hadiselerle alakası olmayıp her hâlükârda Hakk’a yakınlık maksadıyla yapılan zikirlerdir. Her yerde, her zaman, her ne üzere olursa olsun zikir yapmaktır. Büyük müfessir İbn Abbas (r.a) şöyle der: "Allah Teâlâ, farz kıldığı her ibadete bir vakit ve bir miktar tayin etmiştir. Kulun bir özrü olup da bu farzı yapamadığında kendisini mazur görmüştür. Ancak zikir böyle değildir. Allah Teâlâ, zikir için belli bir miktar ve zaman belirtmeden, "Ey iman edenler! Allah'ı ayakta, otururken ve yanınız üzeri yatarken çokça zikrediniz" emrini vermiştir. Zikri terk etmek için aklın baştan gidip kulun deli olması dışında hiçbir özrü kabul etmemiştir. Bu âyette yüce Allah sanki şöyle diyor: "Ey müminler! Gece, gündüz, karada, denizde, ikamet halinde, seferde, zengin ve fakirlik hallerinizde, sıhhat ve hastalık durumlarında, gizli, açık her halde Allah'ı zikredin. Onu sabah akşam tesbih edin. Böyle yaparsanız, Allah size rahmet eder, melekler de sizin için dua ve istiğfar ederler."47 Yüce Rabbimiz devamlı zikredenleri överek şöyle buyuruyor: “Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah’ı) tesbih ederler” 48 41 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/172; Süyûtî, el-Câmiu's-Sagîr, nr. 4009; Ebû Ya'lâ, Müsned, nr. 731; Beyhakî, Şuabü'l-lmân, nr. 552; İbn Hibbân, es-Sahıh, nr. 809. 42 Behçetü’sSeniyye, Muhammed B. Abdullah El-Hânî, Semerkand Yayınları, sf.161-164. 43 Buhari, Ahkam, 21; Ebu Davud, Savm, 78; Sünnet, 17; İbnu Mace, Sıyam, 65; Darimi, Rikak, 66; Ahmed, Müsned; III, 156, 285 44 Arifler Yolunun Edepleri 45 Gazâlî, İhyâ, 1/870. 46 Altın Silsile [Sâdât-ı Kirâm], Semerkand Yayınları, sf.32. 47 İbn Ebi Hatim, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, 9/3138. Riyad, 1998; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur, 6/618-619. 48 Enbiyâ, 21/20. 8 Zikrin önemi ve marifetullah, 10, 11, 12 Şubat 2017 www.kalpehli.com “Ey inananlar! Allah ’ı çokça zikredin. Ve O ’nu sabah akşam tesbih edin”49 “Onlar öyle erlerdir ki herhangi bir ticaret ve alışveriş kendilerini Allah’ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar, yüreklerin ve gözlerin (dehşetten) ters döneceği günden korkarlar” 50 Allâme Âlûsî (rh.a), bu âyetin tefsirinde şöyle diyor: “İslâm ümmeti içinde birçok tasavvuf ehli, özellikle Nakşibendî büyükleri, âyette anlatılan dâimî zikir haline ulaşmışlardır. Bu zikre ulaşmayı en büyük gaye edinmişlerdir. Zikir onların kalbinde iyice yerleşmiştir. Öyle ki hiçbir halde zikirden gafil olmazlar.”51 İmam Fahreddin er-Râzî, “O temiz akıl sahipleri, ayakta (yürürken) otururken ve yanları üzere yatarken (bütün hal ve zamanlarında) Allah’ı zikreder, göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler” 52 âyet-i kerimesinin tefsirinde, kâmil kul olmayı kalbin Allah sevgisi ile dirilmesine bağlıyor ve şunu ekliyor: “Bir kul diliyle zikir, âzalarıyla şükür, kalbiyle fikir içinde kaybolup bütün varlığı ile devamlı kulluk yaptığında ancak kâmil bir insan olur.” 53 Devamlı zikir, Allah’tan başka her şeyi unutarak sadece O’nu anmaktır. “Unuttuğun zaman Rabb’ini zikret” 54 âyeti bunu ifade eder. O halde insan, bütün eşyayı kalpten çıkarmalıdır. Çünkü iki zikir bir yerde bulunmaz. Devamlı eşyayı zikir ve dert eden Allah’ı tam hatırlayamaz. Allah’ın zikrine dalan da kalbini eşyaya kaptırmaz. Hz. Peygamber (s.a.v) devamlı Allah Teâlâ’yı zikrederdi. Peygamberlerin ve velilerin günlük normal işleri de zikir sayılır. Çünkü onların bütün muamele ve işleri Cenâb-ı Hak iledir. Zikirden gaye, kalbin yüce Allah ile huzur bulmasıdır. Hz. Âişe validemiz, “Resûlullah (s.a.v) dâimi surette, her halükârda Allah’ı zikrederdi” buyurmuşlardır.55 Zikri sürekli ve devamlı hale getirmek, zaman ve mekân ayırt etmeksizin sürekli zikir halinde olmak esas olarak müminden istenen vasıftır. Gavs-ı Bilvânisî şöyle derdi: “Nakşibendîlik’te esas, zikrederek kalbi ıslah etmektir. Nakşibendî amelinin tamamı kalbin çalışması içindir. Çalışmaya başlayan kalp tıpkı saat gibidir. O, sahibi başka işlerle meşgul olsa bile, çalışmasına devam eder. Bundan dolayı insanın her anı ibadetle geçer.” 56 Devamlı zikir halinde bulunmanın mümine kazandırdığı meziyeti Seyyid Muhammed Raşid (k.s) hazretleri bir sohbetlerinde şöyle dile getirmişti: “Nakşibendîlik’te esas olan insanın kalbidir. Yapılacak zikir ise kalbin ıslahı ve çalışması içindir. Çalışmaya başlayan bir kalp aynen saate benzer, sahibi başka işlerle meşgul olsa bile o saat gibi çalışmasına devam eder. Şayet saat çalışmıyorsa sahibine bir fayda temin etmez. Aynı zamanda kalbi çalışanın durumu, dükkânı dolu olup kazancı çok olan kimseye benzer ki çalışmaya başlayan kalbi, her vakit devamlı olarak Allah’ın zikriyle meşgul eder. Bir saniye, bir dakika bile boş durup gafil olmaz. Kalbi zikirden boş olanın durumu da dükkânı boş olana benzer. Kalbi bir dakika zikrederse geri zamanı boş geçer, haliyle kendisine de bir dakikalık zikir yazılır.” 57, 58 Kıssa: O'nu Nasıl Zikredeyim? Ömer b. Vâsıl-i Basrî, Sehl b. Abdullah-ı Tüsterînin (k.s) şöyle dediğini nakleder: Çocukken geceleri uyumaz, dayım Muhammed Suvar’ın namaz kılmasını izlerdim. Bir gece dayım bana, "Seni yaratan Allah'ı (c.c) zikretmez misin?" diye sordu. Ben de, "O'nu nasıl zikredeyim?" dedim. Dayım: "Yatağına girdiğin zaman dilini oynatmadan kalbinle üç kere, 'Allah benimle beraberdir, Allah bana bakmaktadır, Allah bana şahittir’ de." 49 Ahzâb, 33/41-42. 50 Nûr, 24/37. 51Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, Beyrut 1994, c. 9, cüz: 18, s. 378. 52 Âl-i İmrân, 3/191. 53 Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, 7/268. 54 Kehf, 18/24. 55 Müslim, Hayız, 30 (nr. 117); Tirmizî, Daavât, 9 (nr. 3384). 56 Ildırar-Çağıl, Seyyid Abdülhakim Elhüseynî ve Nakşibendî Tarikatı, s. 168. 57 A. Selahaddin Kınacı, Gül Nesil 63 Yıl, s. 101. 58 Buhara Gönüllüleri Kitabı, S.Mübarek Erol, Semerkand Yayınları, sf.213-215. 9 Zikrin önemi ve marifetullah, 10, 11, 12 Şubat 2017 www.kalpehli.com Ben bunu üç gün söyledim, sonra gelip kendisine haber verdim. Bana, "Her gece bu şekilde yedi defa söyle" dedi. Ben de söyledim ve kendisine haber verdim. Bana, "Onları her gece on bir defa söyle" dedi. Ben de söyledim, kalbimde bir tat oluştu. Bir sene geçtikten sonra dayım bana, "Bu şekilde kabre girene kadar devam et, sana fayda verecek olan odur" dedi. Ben de buna senelerce devam ettim, yaptığım bu zikrin tadını buldum. Sonra bir gün dayım bana, "Ey Sehl! Sana öğrettiğim şey hatırından hiç çıkmasın. Allah (c.c) biriyle beraber olunca, ona bakınca ve onun şahidi olunca, o kimse Allah'a isyan eder mi? Sen de günah işlemekten sakın" dedi.59, 60 Zikir İçin Mürşidin İzni ve Takibi Kalp temizliği, Allah Teâlâ'yı zikretmekle olur. Bu konuda önemli bir husus zikrin, bir mürşid-i kâmilden veya onun izin verdiği bir zattan öğrenilmesi gereklidir, izinsiz yapılan zikir, arzu edilen maksadı gerçekleştirmede faydalı olmayabilir. Kişi kendi başına elbette zikir yapabilir ve sevabı da vardır. Ancak izinsiz yapılan, mürşidin kontrolü olmadan çekilen zikir, ileri safhalara ulaştığında, kişiye şeytan musallat olabilir ve o kimse yaptığı zikirle nefsini beğenerek ucba (kendini beğenme hali) kapılabilir. Halbuki mürşid, kalbin tedavisi için tercih ettiği zikrin artma veya değişme zamanını takip eder. Bu arada zikir esnasında karşılaşılan halleri ve vücuttaki değişmeleri kontrol eder, gerekli müdahaleyi yapar. Gavs-ı Sânî hazretleri, bir sohbetlerinde zikir hakkında şöyle buyurdular: "Zikir, kalbin gıdasıdır. Gıdasını yeterince almayan bir kalp zayıflar, sonra ölür. Kalp, ancak zikir ile beslenir, kuvvetlenir, tatlanır ve manen hayat bulur. Haramlar ve işlenen günahlar ise şeytanın gıdasıdır, işlenen günahlar, insanın kalbini zayıflatır, onun düşmanı olan nefsi ve şeytanı kuvvetlendirir. Bu nedenle insanın içinde kalp, nefs ve şeytan devamlı mücadele halindedir. Rabbü'l-âlemin, 'Dikkat edin, uyanık olun; kalpler ancak Allah'ın zikriyle huzur bulur' 61 buyurmuştur."62 Zikri Terketmenin Zararları Yaratanımız ve mâbudumuz olan, rızkımızı bol bol veren, verdiği nimetleri sayılamayan Allah Teâlâ hazretlerini anmaktan usanmak, O'ndan yüz çevirmek yahut O'nu az zikretmek münafık ve yoldaşı şeytan olan kişilerin sıfatıdır. Nitekim Vâcip Teâlâ hazretleri, münafıklar hakkında âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır, "Münafıklar, Allah'ı az zikrederler"63 Onu da ihlâsla değil de riya ile insanlara gösteriş olarak tembellik ve nefretle kıldıkları namazlarında yaparlar. Münafık: Şeriata göre, kâfirle kâfir, müminle mümin olan, üstünlüğü hangi tarafta görürse o tarafla beraber olan kişidir. Keşfü'l-Gumme'de şöyle denmektedir: "Şeytandan kurtulmak ancak zikrullah ile olacağından zikrullahtan gafil olanın şeytandan kurtulamayacağı ve zikrullahı az yapanın imandan uzaklaşacağı hadis-i şeriflerle ispatlanmaktadır. Bunun hakkında Hz. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizlerden her kim, meşakkatinden (zorluğundan) dolayı geceyi ihyadan (iyi bir şekilde değerlendirmekten), cimrilikten dolayı mal infakından ve düşman korkusundan dolayı savaşmaktan âciz olursa Cenâb-ı Hakk'ı çok zikretsin. Çünkü kul, şeytanın aldatmalarından ancak Allah'ın zikriyle kurtulur." 64 Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır, "Şeytan, âdemoğlunun kalbi üzerine ağzını kor, eğer kul Cenâb-ı Hakk'ı zikrederse şeytan oradan geriler. Eğer zikretmeyi unutursa şeytan, o kulun kalbini yutar, artık o kalp şeytanın tesiri altında kalır."65, 66 ِي َّ ِد ْع َو َانِأَنِا ْْلَ ْم حد َ َوآخ حر َ ِِل َِربِالْ َعالَم 59 Abdurrahman-ı Câmî, Nefehâtü'l-Üns, s. 214. 60 Seyrimde Bir Şehre Vardım, Allah Dostlarından Kıssalar, Ruhan Umut, Hâcegân Yayınları, sf.47. 61 Ra'd 13/28. 62 Rahmet Kapısı, Yeni Başlayanlar İçin İslâm ve Tasavvuf, Siraceddin Önlüer – Bekir Sel, ŞadırvanYayınlari, sf.133. 63 Nisâi, 4/142. 64 Beyhaki, Şüabü'l-İmân, nr. 508. 65 Beyhaki, Şüabü'l-İmân, nr. 540. 66 Elli Dört Farz Şerhi, A. Kemaleddin Üstün, Semerkand Yayınları, sf.43-45.