Nüfus revizyonu tohumla mı yapılacak? F. William Engdahl ismini kaç kişi duymuştur bilinmez!.. Kendisi Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazetecidir. Ayrıca Nisan 2009’da Türkçe’ye çevrilen “Ölüm Tohumları - Kalıtımın Değiştirilmesinin Arkasındaki Karanlık Oyunlar” adlı kitabın da yazarıdır. Öne sürdüğü iddialar ya da şüpheler çok korkutucu hatta dehşet verici!.. Gerçi benim için sürpriz değil. Çünkü üç yıl önce ilk defa, “Yıl 2050” başlıklı yazımda tüm toplumla paylaştığım ama yakın çevreme ve özellikle çocuklarıma onlarca yıldır anlattığım bir öngörümü de doğruluyordu, Engdahl’ın iddiaları. En son 17 Aralık 2015 de yine Manşet Gazetesi sütunlarında yazdığım “Tohum deyip geçmeyin” başlıklı yazımı da bir başka açıdan daha değerlendirmemi gerektirdi bu iddialar!.. Yıl 2050 başlıklı yazımda şunları yazmıştım… ” Bugünkü nüfus artış hızıyla Dünya nüfusu 2050’de yani yaklaşık 40 yıl sonra 12.5 milyar olacak. Yeni bir besin zinciri ve su kaynağı bulunamazsa Dünya’nın bu nüfusu yaşatabilmesi imkansız. Sadece bu kadar değil. Dünya’nın ekolojik dengesi de bu nüfusu kaldıramaz. Çünkü artan nüfus kaçınılmaz olarak küresel ısınmanın daha da artması, ormanların daha da azalması v.b. gibi bir sürü ekolojik problemi daha da artıracaktır. Bazen küçücük bilgileri ve haberleri birleştirirseniz üzerinde düşünüp sentez yaparsanız büyük bir öngörüde bulunabilirsiniz. Yukarıdaki bilgileri aklımın bir kenarında tutarak ve biraz bilim yalamış biri olarak bugünkü bilimsel düzeyin dahi aşısı önceden üretilmiş mikroorganizmalar üretmek ve salgınlar yaratmak için yeterli olduğunu bilmekteyim. Bütün bunları birleştirirseniz olacakları bir düşünün bakalım. Birçok “bilim-kurgu” filmi ve romanlarının insanlığı geleceğe hazırlamak gibi bir misyonları da vardır. Hatta bazı virüs salgınlarının altında bile laboratuar virüsü olma şüphesi de henüz tartışma konusudur. Bütün bunları gözleyen ve düşünen bir kişi olarak 2050’li yıllarda veya belki biraz daha öncesi ya da sonrası Dünya Nüfusu’nun revize edilmesi kaçınılmaz görünüyor. Misal, birkaç gün içinde bu revizyonu yapacak viral bir enfeksiyon salgını!.. Daha önce aşısı üretilmiş ve bugüne kadar hiç görülmemiş bir laboratuar virüsünü dünyanın her yanına eş zamanlı olarak yaymak işten bile değildir. Yaşamasına karar verdiğiniz toplumları ve insanları da önceden aşılatırsınız. Birkaç gün içinde dünya nüfusu istediğiniz sayıda ve istediğiniz nitelikte insanlara indirgenmiş olur. Geriye de bu operasyonu çok gizli yapmak ve yaşayan insanlara bunun tanrısal bir salgın olduğuna inandırmak kalır. Dan Brown, “Cehennem” adlı romanını yayınladı. Hani şu “Da Vinci Şifresi’nin yazarı. Yıllardır düşündüğüm şeyleri yazıyordu. Endişelerim katlanarak arttı. Çünkü ben sadece öngörüde bulunuyordum yıllardır. Dan Brown “araştırmacıyazar” sınıfından. Şimdi biraz daha korkmak için daha fazla nedenim var.” Bunu bir yere not edip gelelim tohumlarla ilgili duruma. Norveç’in kuzeyindeki Spitsbergen adasında “Svalbard Küresel Tohum Deposu” adı verilen devasa ambarda şu anda Dünya genelinde bulunan üç milyon farklı tohum türü özel ambalajlarında dondurulmuş vaziyette bekliyor. Bu depo donmuş bir dağın 130 metre altında ve Kuzey Kutbuna 1100 km uzaklıkta. Buradaki tohumlar 1000 yıl bozulmadan kalabilecek. Bu projeyi seksenli yıllarda ilk duyduğumda “Dünya Nüfus Revizyonu”nun nükleer savaş ile sağlanacağını ve bu tohum deposunun da nükleer felaket sonrası Dünya’ya gerekli tohumlar için yapılacağını düşünmüştüm. Fakat sonra viroloji bilimi gelişince ve nüfus revizyonunun viral salgınla yapılacağını öngörünce bu depo projesi ile ilgili kaygılarım azalmıştı. Fakat F. William Engdahl’ın iddiası dehşetengiz ve bu depo yine kabus oldu düşüncelerimde. Üstelik artık proje de değil, gerçekleşmiş durumda. Ve kesinlikle yapılacağına inandığım Nüfus Revizyonu için viral salgın kadar geçerli bir hipotez daha oluştu. Buna göre yakında tüm Dünya birkaç dev tohum şirketinin kölesi olacak. Global egemenlerin (emperyalist ortak güçler ve onların yerli işbirlikçileri) emirlerine uymayan olursa da onlara tohum vermeyecekler. Ayrıca pirinç, mısır, buğday ve soya gibi temel gıda maddelerinin tohumlarını korkunç bir biyolojik silah olarak da kullanma olasılıkları yüksek. Çünkü bu tohumlar genetik müdahalelerle öldürücü gıdalara dönüştürülebiliyor. Misal; Epicyte isimli küçük bir gıda şirketi bile ki Dupont ve Syngenta gibi gıda devlerine çalışır, erkekleri kısırlaştırıcı mısır tohumu üretti. Yine doksanlarda Dünya Sağlık Örgütü gibi bir kurumu bile işin içine sokarak Filipinler, Nikaragua ve Meksika’da sadece doğurganlık çağındaki kadınlara bir tetanoz aşısı kampanyası başlattılar. Erkeklere ve diğer kadınlara bu aşının uygulanmamasından şüphelenen Mekiska Yaşam Komitesi adlı sivil toplum örgütünün araştırmaları sonucu aşıların içine konan bir hormon vasıtasıyla kısırlaştırıcı etki yaptığını saptadılar. İlginç olan bu projeye sponsor olan kişi ve şirketlerin kimliğiydi. Bunlar “Svalbard Küresel Tohum Deposu” nun sahibi olan şirketler ve ev sahibi Norveç idi. Bu devasa ambarın işleticisi Global Crop Diversity Trust (GCDT- Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü) adlı bir örgüt. Başındaki kişi 1998’e kadar Nüfus Konseyi adlı örgütün başkanlığını yapıyordu. Nüfus Konseyi (Population Council); John D. Rockefeller’ın nüfus popülasyonunu düşürmek amacıyla 1952’de kurduğu, aile planlaması adı altında gelişmekte olan ülkelerde kısırlaştırma çalışmaları yürüten bir konsey. Bu örgütün finansörleri ise şöyle. Microsoft’un kurucusu Bill Gates, Dünyanın en büyük patentli GDO tohum ve tarım kimyasalları devi ABD’li DuPont, yine bir ABD’li GDO devi Monsanto, İsviçre menşeli GDO tohum ve tarım kimyasalları şirketi Syngenta, petrol devi Rockefeller!.. ABD, İngiltere, Norveç, Almanya, İsviçre ve Kanada’dan da devlet fonları aktarılıyor!.. Her taşın altından çıkan Rockefeller, 1971’de Uluslararası Tarım Araştırmalarında Küresel Danışmanlık Grubu olan CGIAR’ı kurdu. CGIAR, üçüncü dünya ülkelerinin bilim adamlarının ve tarım uzmanlarının “modern tarım ürünü” kavramlarında uzmanlaşmaları ve ABD’de öğrendiklerini ülkelerine götürmelerini sağladı. Böylece ülkelerinde GDO’lu tohumlar için en büyük müttefikler sağlandı. CGIAR, daha etkin olabilmek için BM Gıda ve Tarım Örgütünü (FAO), BM İlerleme Programı’nı ve Dünya Bankası’nı da işin içine dâhil etti. Türkiye’de hibrid tohumları savunanların geçmişlerine bir göz atmak elzem oldu artık. Rockefeller Vakfı aslında planını 1946’da uygulamaya koymuş ve “Yeşil Devrim”i başlatmıştı. Neydi Yeşil Devrim?.. 60’larda Rockefeller’in çalıştığı Meksika, Hindistan gibi ülkelerde daha çok ürün veren ıslah edilmiş tohum çeşitleriyle açlık sorununu büyük ölçüde çözmeyi vaat eden bir projeydi. Yıllar sonra, Yeşil Devrim’in aslında Rockefeller ailesinin ileride tekelleştirebilecekleri bir tarım geliştirme planı olduğu ortaya çıktı; tıpkı yarım yüzyıl önce petrol endüstrisi işinde yaptıkları gibi. Ama bu planın sadece ekonomik değil aynı zamanda Nüfus Revizyonu ile ilgili olduğu şimdilerde ciddi şüphe konusu olmaya başladı!.. Tohum üretimini tekelleştirmek isteyen güçler için bizim gibi ülkeler kolay lokma ama direnen ülkeler de var. Onların tohum depolarını yok etmek için ise savaş ve terör gibi yöntemler kullanıyorlar ve kullanacaklar. Bunun ilk örneği ise Irak savaşında görüldü ve Ebu Garib’de yüzlerce yılda geliştirilen buğday tohumu çeşitlerinin yer aldığı bir tohum bankası vuruldu. Amerikan bombardımanından sonra o tohum mahzeni tarihe karıştı. Artık kimse o tohumların nerede olduğunu bilmiyor. Evet; “Tohum deyip geçmeyin” başlıklı yazıda şunları yazmıştım.” Ondört yıllık bir iktidar, sekizbin yılımızı yok edecek bir yasa çıkarmış!.. Bu yasa, çok uluslu tohum şirketlerinin haklarını korumaktan başka hiçbir işe yaramıyor!.. Ayrıca devlet eliyle bu şirketlere pazar yaratılmasının güvencesini sağlıyor. Bu ne cüret!.. Bu ne vatan hainliği!.. Bu ne saygısızlık!.. Bu ne sorumsuzluk!.. Ürün çeşitliliği ve topraklarının verimliliği açısından büyük bir şans olan Anadolu Coğrafyasında aç kalacağız çok yakın bir gelecekte. Oysa bir ülkenin bitki örtüsünün biyolojik çeşitliliği ve bu çeşitliliğin güvenliği, o ülkenin geleceği ve en büyük egemenlik hakkıdır!.. Hadi dışarıdan tohum alıyorsunuz da yerli tohumları neden yasaklıyorsunuz?.. Bunun cevabını verebilecek bir yetkili var mıdır?.. Sakın ola ki kimse üretim artışı demesin, buna kargalar bile güler!.. Bunun tek bir cevabı var. Çok uluslu tohum şirketlerinin çıkarları!.. Kısacası, bu yasaya göre çiftçiler kendi ürettikleri yerli tohum ve fidelerini kullanamıyorlar. Bu tohumları belirlenecek olan çok uluslu şirketlerden ithal etmeye mecburlar. Biz toprak zenginiyiz ama artık tohumlarımız yok olmak üzere. Yakın gelecekte de kalmayacak!.. Bu halk bu cehalet uykusundan uyanamazsa sadece bize değil, sekizbin yıllık emeğe ve Dünya’nın en değerli mirasına yazık olacak. Dünya Medeniyet Tarihinin en önemli parçası yok olacak!.. Ülkemizin gelecek kuşaklarına bırakacak mirasımız da açlık olacak!..“ Ve son yazım olan, “Zavallı insanlık” başlıklı yazımda şöyle demiştim. ” Ama sağcılığın olmazsa olmazı egemenlerin ittifakıdır. Hangi dilden ve dinden olursa olsun aralarında anlaşırlar, yönettikleri halkların zararına ama uluslararası egemenlerin lehine olan bütün yasaları geçirirler. Tohum, zeytin, su, nükleer, NBŞ kotası gibi yasalara bu cepheden bakmazsanız yanılırsınız. Ve tarih göstermiştir ki egemenler ülkelerinden ve halklarından çok kendi egemenliklerini koruyup kollamaya çalışırlar!..” Aslında “Sağcılığın dayanılmaz hafifliği” başlıklı yazımda daha da detaya girmiştim. Kendine sağcı deyip de bana kızabilecek arkadaşlara tavsiyem şudur!.. Monsanto, Cargill, Ülker, Cola Turka, NBŞ üretim kotası, İznik Gölü yakınındaki NBŞ fabrikasının hikayesi ve de kimlerin oğullarının bunlardan yararlandığını araştırmasını tavsiye ederim!.. Çünkü resim çok berrak, tablo çok açık!..