PLASTİK DOMATES PATLICAN YER MİSİNİZ? (II) Tayfun Özkaya Geçen haftaki plastik meyve, sebzeler konusunda ABD’den mektup aldığımdan söz etmiştim. Bunları sizle paylaşmak istiyorum. Biraz kısaltarak aktarıyorum. Köşeli parantez içindekiler benim açıklamalarım. Jenny Türkiye’de anne babası yaşamış. Oldukça güzel Türkçe yazıyor. Yazısına hemen hiç dokunmadım. “Türkiye’deki tohumculuk hakkındaki yazıları internetten okuyorum ve dehşete kapıldım. Çok üzücü. Birileri mutlaka bir şeyler yapmalı bu konuda. Genetikleri ile oynanmış tohumların kabulü söz konusu bile olmazken, burada F1 hibritlere karşı bile yoğun bir dışlama var. Orijinal tohumları (heirloom seeds) [köylü çeşitleri veya atadan kalma çeşitler] korumak için, kulüplerden tohum bankalarına kadar bir sürü kuruluş, tohum satıcı şirket var. Anladığım kadarı ile şaşalı reklâmlar altında bir sürü özel şirket F1 hibrit üretimi peşine düşmüş ama burada geriye dönüş başladı. Hem de olabildiğince hızlı bir şekilde olması için yoğun çalışmalar, kampanyalar var. Tabiî ki dev satıcılar her şeyi tekeli altına almak istiyor, terminatör tohumlar en son teknoloji. Siz daha iyi biliyorsunuzdur, o tohumlardan ekilen sebzelerin tohumları yeşillenmiyor. F1 olsa da ne anlamı var ki, garip şekilsiz tamamen işe yaramaz bir şey. Burada çok yoğun olarak kampanyası yapılan diğer bir konu da nasıl aldığınız ürünlerin tohumlarını saklayabilirsiniz, hangi sebzenin tohumu nerededir, ne yöntemlerle o tohumlar ayıklanıp kurutulup gelecek yıla saklanır. Tohum satıcı şirketler bile bu bilgileri yoğun olarak veriyorlar kendi sayfalarında veya kitap öneriyorlar. Çünkü burada da her yer f1 ile dolu, dehşet içinde korku içindeler, heirloomları [ata tohumları] kaybedeceğiz diye. Organik zaten her yerde büyük bir akım. Ayni konu gübre konusu için de geçerli, kimyasal gübre yerine doğal yollar, teknikleri ile bilgilendirilmeye çalışılıyor halk. Diğer bir konu da tabii ki 2. dünya savaşı sırasında, devlet, herkesin arka bahçesinde kendi sebzesini yetiştirmesini istemiş. Victory gardens [Zafer Bahçeleri]. Böylece büyük tarlalarda yetişen ürün askerlere gönderilmiş çoğunlukla. Oradan gelen bir gelenek de var. Ve burada çok doğal ufacık da olsa bir sebze bahçesi sahibi olmak, en azından balkonda bir cherry domates yetiştirmek. Birçok sebze ve meyve çeşidi burada yok. Ciddiyim, hala arıyorum yok. Ben pek sanmıyorum ki bulabileyim, bunca yılda eğer hiç Manhattan'da görmediysem, hiç bir tohum satıcısında görmediysem, o türler sadece Türkiye’ye özel. En özel haliyle korunmalı ve dünyaya tanıtılmalı. Burada eğer süpermarketten sebze alırsanız, süper görünüşlü, dev boyutta sebzeler. Rengi, dokusu mükemmel. Problem %10 lezzetli, %90 plastik tatlı !!!!! Bence sadece tarla sahibi ve ürünlerini satıp da geçimini sağlayanlar değil, çok daha büyük insan toplulukları bu tohum konusunun parçası olmalı. Burada bahar geldi mi, her yer, perakende çeşit çeşit tohum paketleri, toprak, saksı, vb. ile dolar. Her yer, o kadar çok görürsünüz ki, kösedeki indirimli dükkândan, bauhause gibi inşaat malzemesi satan yerlere kadar. Hatta yerel fidanlıklar, fidan haline getirip onları satarlar, mevsimi kısa olan kuzey eyaletlerinde daha yoğun. Yani bahçe içinde eviniz olmasa da en azından saksı da dereotu, nane kekik, diye marketlerde setler satılır. Cherry domates bir orta boy saksı yeter balkonda. Bence Amerika'dan İngiltere'den yeni akım denilip, lezzetli organik ürünler, bunlar deyip büyük kampanyalar yapılmalı. Ben hatırlarım İstanbul’dayken o yıllarda yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlamıştı ki süpermarketlerden aldığımız bazı sebzelerin tadı yoktu. Bizimkiler daha çok pazarlardaki köylüleri bulmaya çalışıyordu… Burada makaleler yazılıyor. Neden akdeniz insani, hatta Avrupalılar bu kadar sağlıklıyken, bu ülkede bu kadar yoğun hastalıklar var. Kimse plastik yemekten hoşlanmıyor! Burası yaptığı hatayı anladı geriye dönüyor. Umarım Türkiye'de de konuyu bilen sizin gibi insanlar kanun yapıcılara konunun ciddiyetini gösterebilir. Saygılarımla. Jenny” Haftaya konuya devam edeceğiz.