SOMATOFORM BOZUKLUKLAR Somatoform bozuklukların temel özelliği hastada yapılan tıbbi incelemeler ve değerlendirmeler sonucunda organik bir nedenle açıklanamayan fiziksel belirtilerin bulunmasıdır. Bu durum bazen hastada hiç bir organik patolojinin olmaması, bazen de belirtinin şiddetinin var olan organik patolojiye göre aşırı olması ve bu patoloji ile açıklanamaması şeklinde görülmektedir. Somatoform bozukluk tanısı koyabilmek için hastanın yakınmalarının hastada belirgin bir sıkıntıya yol açması ya da toplumsal, mesleksel ya da işlevselliğin diğer alanlarında bozulmaya neden olması gereklidir. Nasıl anlaşılır? Fiziksel bir sorunun somatoform olma olasılığını değerlendirebilmek için bu sorunun sadece bir-iki kez gözlenmiş olması yeterli değildir. Bu sorunun belli bir zaman aralığı içinde inişli çıkışlı da olsa gözlenmesi gerekir. Bu fiziksel gibi görünen sorunun fiziksel bir nedeninin olmaması gerekir. Kişinin bu sorunu bilinçli bir şekilde sergiliyor olmaması önemlidir, örneğin, aslında karnı ağrımayan bir çocuğun karnı ağrıyormuş gibi yapması Travmatik bir olay yaşayan çocuk kısa bir süre için de olsa, bir acı hissedebilir, çeşitli sorunlar yansıtabilir. SOMATİZASYON BOZUKLUĞU Somatoform bozukluklar uygun bir değerlendirme ile açıklanamayan fiziksel semptomları (örneğin; ağrı, bunaltı, dizzines gibi) içeren bozukluklar grubudur. Bu bozukluk kroniktir (semptomları yıllardan beri vardır ve 30 yaşından önce başlamıştır) ve önemli derecede psikolojik sıkıntılar, sosyal ve mesleki işlevselliğin bozulması ve aşırı tıbbi yardım arama davranışı eşlik eder. Somatizasyon bozukluğunun genel nüfustaki yaşam boyu sıklığı %0,1-0,5 arasındadır. Kadın/erkek oranı 5/1’dir. Bu bozukluk sosyal durum ile ters ilişkilidir, en sık olarak düşük eğitim ve ekonomik seviyedeki hastalar arasında ortaya çıkmaktadır. Somatizasyon bozukluğu 30 yaşından önce başlaması ile çoğunluklada ergenlik döneminde başlaması ile tanımlanır. Somatizasyon bozukluğun nedeni bilinmemektedir. Bozukluğun gidişi süresince hasta fizik muayene veya laboratuar tetkiklerince hiç biri yeterince açıklanamayan en az dört ağrı, iki gastrointestinal, bir cinsel ve bir psödonörolojik semptomlardan yakınıyor olmalıdır. En sık rastlanan semptomlar bunaltı-kusma (gebelik dışında), yutma güçlüğü, kol ve bacaklarda ağrı, egzersiz ile ilişkisiz nefes darlığı, unutkanlık, gebelik ve menstruasyon komplikasyonlarıdır. Hastanın yaşamının büyük kısmında hastalıklı olduğu inancı da yaygındır. Psikolojik gerginlik ve kişiler arası sorunlar belirgindir. Anksiyete ve depresyon en sık ortaya çıkan psikiyatrik durumlardır. Somatizasyon bozukluğu olan hastaların en az %50’sin de aynı zamanda başka bir ruhsal bozukluk olduğundan, ayırıcı tanıda birçok ruhsal bozukluk düşünülmelidir. Somatizasyon bozukluğu olan hastalar tedavilerini birincil olarak üstlenen tek bir hekim olduğunda en iyi tedavi edilirler. FARKLILAŞMAMIŞ SOMATAFORM BOZUKLUK Ayrımlaşmamış somatoform bozukluk tanısı bilinen bir tıbbi durumla açıklanamayan veya bir medikal durumda beklenen yakınmaları aşan fakat somatoform bozukluk için tanı ölçütlerini karşılamayan bir veya iki fiziksel yakınması olan hastalar için uygundur. Semptomlar altı aydır mevcut olmalı ve hastada belirgin duygusal sorunlara yol açmalı veya hastanın sosyal veya mesleki işlevselliğini bozmalıdır. Farklılaşmamış somatoform bozukluk 2 çeşit semptom kalıbı görülebilir; otonomik sinir sistemi içerenler ve yorgunluk veya güçsüzlük durumlarını içerenler. Bu hastalar ruhsal ve fiziksel yorgunluk, fiziksel güçsüzlük ve tükenmişlik, ve semptomları nedeniyle günlük aktivitelerinin çoğunu yapamamaktan yakınırlar. Bu sendrom klinisyenler ve diğer tanı sistemlerince “nevrasteni” olarak adlandırılırlar. KONVERSİYON BOZUKLUĞU DSM-IV konversiyon bozukluğunu bilinen bir nörolojik veya tıbbi hastalıklarla açıklanamayan bir veya daha fazla nörolojik semptomun (örn. paralizi, körlük, parastziler) bir arada olması ile karakterize bir bozukluk olarak tanımlanır. Ek olarak, tanı için semptomların başlangıcı veya alevlenmesi psikolojik etkenlerle ilişkili olmalıdır. Konversiyon bozukluğun yıllık insidansı 100.000’de 22 olarak bildirilmiştir. Erişkin hastalarda kadın erkek oranı en az 2’ye 1, en fazla 5’e 1’dir. Çocuklarda bile üstünlük kızlardadır. Konversiyon bozukluğu olan erkekler sıklıkla mesleki ve askeri kazalar geçirmişlerdir. Konversiyon bozukluğu çocukluktan ileri yaşlara kadar herhangi bir yaşta başlayabilir, fakat ergenlerde ve genç erişkinlerde daha sıktır. Veriler, konversiyon bozukluğunun kırsal nüfusta, az eğitimli kişilerde, düşük zeka düzeyi olanlarda, düşük sosyoekonomik grupta ve çatışmalara katılmış askeri personelde daha sık görüldüğü belirtilmektedir. Psikanalitik teoriye göre, konversiyon bozukluğu bilinç dışı intrapsisik çatışmanın bastırılması ve anksiyetenin fiziksel bir semptoma dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkar. Çatışma, içgüdüsel uyaranlar ile (örneğin agresif ve cinsel) bunların ifade edilmesine karşı engel olması arasındadır. Felçler, körlük ve mutizm en sık görülen konversiyon bozukluğun semptomlarıdır. Konversiyon bozukluğunda özellikle ekstremitelere ait anestezi ve paresteziler sık görülür. Semptomları olan hastalar nadiren düşer ve genellikle yaralanmazlar. Yalancı nöbetler konversiyon bozukluğunda bir diğer semptomdur. Yalancı nöbeti olan yaklaşık üçte bir hastada ayrıca beraberinde epileptik bozukluk da vardır. Yalancı bayılma sonrasında pupilla ve öğürme refleksleri korunmuştur ve nöbet sonrası hastada prolaktin konsantrasyonunda artış olmaz. Konversiyon bozukluğu tanısı almış hastaların yaklaşık %25-50’si sonuçta erken dönemdeki semptomların nedeni olabilecek nörolojik veya psikiyatrik olmayan tıbbi bozukluk tanısı almışlardır. Konversiyon bozukluğu olan hastaların büyük çoğunluğunda belki %90-100’ün de başlangıç semptomları birkaç gün veya bir aydan kısa bir sürede ortadan kalkar. Hastaların %75’inin başka bir epizod geçirmeyeceği belirtilir, ancak hastaların %25’i stres dönemlerinde ek epizodlar geçirebilirler. Konversiyon bozukluğunun semptomları genellikle kendiliğinden gerilese de, bu gerilemeyi İçgörü merkezli destekleyici veya davranışçı terapi kolaylaştırır; terapinin en önemli özelliği ilgi ve otoriter teropatik ilişkidir. AĞRI BOZUKLUĞU Ağrı bozukluğunda birincil semptom, psikiyatrik olmayan tıbbi veya nörolojik bir nedenle tam olarak açıklanamayan bir veya daha fazla yerdeki ağrıdır. Bozukluk, somatoform ağrı bozukluğu, psikojenik ağrı bozukluğu, idyopatik ağrı bozukluğu, öfemistik (euphemistic) atipik ağrı bozukluğu olarak adlandırılmıştır. Ağrı bozukluğu, kadınlarda erkeklere oranla iki kat fazla görülmektedir. Başlangıcın pik yaptığı yaşlar, dördüncü ve beşinci dekatlar arasındadır; bu muhtemelen ağrı toleransının yaşla birlikte azalmasına bağlıdır. Ağrı bozukluğu en sık iş kazaları olasılığının arttığı kol gücüyle çalışan mesleklerde görülür. Tüm ağrı bozukluğu hastalarının %25-50’sin de majör depresif bozukluk, %60-100’ ün de distimik bozukluk veya depresif bozukluk semptomları bildirilmiştir. Ağrı bozukluğundaki ağrı genellikle aniden başlar ve sonraki haftalar veya aylarda şiddeti artar. Ağrı bozukluğu olan hastaların çoğunda analjezikler yararlı olmaz. Antidepresanlar yararlıdır. HİPOKONDRİAZİS Hipokondriyazis, bilinen tıbbi bir nedeni bulunamayan ciddi bir hastalığı olduğuna dair korku ve aşırı uğraşma ile giden, hastanın gerçek dışı fiziksel semptomlarının veya hislerinin yanlış çarpıtmasından kaynaklanır. Genel tıp klinik popülasyonunda altı aylık prevalansı %4-6 olduğu bildirilmiştir. Erkek-kadın oranı eşittir. Semptomlar herhangi bir yaşta başlayabilmekle birlikte en sık 20-30 yaşlar arasında ortaya çıkar. Hipokondriazisle ilişkili olduğu en sık öne sürülen bozukluklar depresif bozukluklar ve anksiyete bozukluklarıdır. Hipokondriyak hastaların tahminen %80’in de ek olarak depresif bozukluklar veya anksiyete bozuklukları olabilir. Hipokondriazis için DSM-IV tanı ölçütleri hastanın ciddi bir hastalığı olduğu hakkındaki yanlış inanışla zihinsel olarak meşgul olmasını ve bu yanlış inanışın fiziksel belirtileri veya duyguların yanlış yorumlanmasına bağıl ortaya çıkmasını gerektirir. Medikal ve nörolojik muayenelerde patolojik bulgular olmamasına karşın bir inanış en azından 6 aydır sürmesi gereklidir. Hipokondriak hastalar, henüz saptanamamış ciddi bir hastalıkları olduğunu inanırlar ve tersine ikna edilemezler. Hipokondriazisin gidişi genellikle epizodiktir, epizotlar aylar yıllar sonra sonlanır ve uzun eşit süreli sessiz dönemleri olur. Hipokondriyak hastaların üçte biriyle yarısı iyi derecede düzelmektedir. Hipokondriak çocukların çoğu geç ergenlik veya erken erişkinlikle düzelirler. Hipokondriak hastalar genellikle psikiyatrik tedaviye dirençlidir. BEDEN DİSMORFİK BOZUKLUĞU Beden dismorfik bozukluğu, hayali bedensel bir kusur ile (örneğin biçimsiz bir burun) uğraşma veya çok ufak kusurların çarpıtılıp abartılmasıdır. Bu tür hastalar psikiyatristlerden çok dermatologlara, dâhiliyecilere veya plastik cerrahlarına giderler. Veriler başlangıcın en sık 15–20 yaşlar arasında olduğunu ve kadınların erkeklerden daha fazla etkilendiklerini gösterir. Etkilenmiş kişiler genellikle bekârdır. Beden dismorfik bozukluğundaki ayırt edici özellik kişinin önemli emosyonel sıkıntı yaşaması ve rahatsızlığının sonucunda işlevselliğin bozulmasıdır. Beden dismorfik bozukluğu olan hastalar ileri sürülen kusura yönelik cerrahi, dermatolojik, diş ve diğer medikal tedavi uygulamaları daima başarısızlıkla sonuçlanır. BAŞKA TÜRLÜ ADLANDIRILAMAYAN SOMATOFORM BOZUKLUK Bu kategori, herhangi özgül bir somatoform bozukluk için tanı ölçütlerini karşılamayan somatoform semptomları kapsar. Örnekler arasında şunlar vardır: Psödosiyezis: Gebe olduğuna ilişkin yanlış inanç, gebeliğin nesnel bulguları da eşlik eder, bunlar arasında abdominal büyüme, menstürel akıntının azalması, amenore, bunaltı, memelerde büyüme ve sekresyon ve beklenen doğum tarihinde doğum eylemi ağrıları vardır. Altı aydan daha kısa süreli olarak Psikotik olmayan hipokondriyak semptomlar gösteren bir bozukluk Başka bir mental bozukluğa bağlı olmayan, 6 aydan daha kısa süreli olarak açıklanamayan fizik yakınmalar ile güden bir bozukluk NEDENLERİ NEDİR? Psikosomatik ya da diğer bir deyişle somatoform rahatsızlıkların nedenleri tam olarak saptanamamış olmakla birlikte, ortaya çıkmalarında en etkin olan nedenlerin başında travma ve çocuğun karşılaştığı önemli yaşam olaylarının geldiği bilinmektedir. Kimi çocukların stresle baş etme becerileri doğal olarak daha yüksek olabilir, kimi çocuklar ise stresten etkilenmeye daha eğilimlidirler. Stresten etkilenmeye eğilimi olan çocuklar duygularını sözel olarak ifade etmekte zorlanabilirler, toplum kuralları nedeniyle birçok şeyi içlerine atmak durumunda kalabilirler, ailelerini üzmemek için her şey yolundaymış gibi davranabilirler. Genellikle sıkıntılarını konuşmaktan kaçınan, endişenin bastırıldığı ailelerde yetişen çocuklarda bu soruna çok daha fazla rastlanmaktadır. Bu durumlarda, çocuğun sıkıntısı beden üzerinden ifade edilebilir ve sanki sorun fizikselmiş gibi görülebilir. Ancak, herhangi bir fiziksel sorunun psikolojik kökenli olduğuna karar verebilmek için tüm muayenelerin yapılması ve fiziksel nedenlerin bertaraf edilmesi gerekir. Ailesel yatkınlık ve çevresel etkenlerin bu bozukluğun ortaya çıkışında önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Bu bozukluğa neden olduğu düşünülen etkenlerden bazıları şunlardır: Psikolojik stresten korunmak: Somatizasyon bozukluğunun nasıl ortaya çıktığı ile ilgili en eski teorilerden biri, bu bozukluğun stresten korunmak için bir savunma mekanizması olarak ortaya çıktığı görüşüdür. Bu görüşe göre, bazı bireyler depresyon ya da anksiyete yaşamamak için fiziksel semptomlar geliştirirler. Bu kişiler psikiyatrik bir tanı almanın vereceği sıkıntıdan korunmak için fiziksel semptomlar geliştirirler. Fiziksel duyumlara aşırı hassasiyet göstermek: Başka bir görüşe göre ise, somatizasyon bozukluğu kişinin fiziksel duyumlarına aşırı derecede hassasiyet göstermesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu bozukluğa sahip kişiler başka insanların farkında bile olmadığı ufak acı ya da ağrılara karşı çok fazla önem verebilirler. Ancak bu görüşün doğruluğu henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Fiziksel duyumlarla ilgili olumsuz düşüncelerin abartılması: Bu görüşe göre, somatizasyon bozukluğu fiziksel duyumlarla ilgili abartılı ve olumsuz düşüncelerin sonucunda ortaya çıkar. Örneğin, somatizasyon bozukluğuna sahip bir kişi başı ağrıdığında bunun beyin tümörüne sahip olduğundan ya da nefes darlığı hissettiğinde astım olduğundan korkar. Doktorlar bu hastalıkla ilgili fiziksel bir belirti bulamazlarsa, bu defa da çok nadir görülen bir hastalığı olduğunu düşünür ve sürekli bu hastalığa tanı koyacak bir uzman arar. Anksiyetesi onun semptomlara daha da yoğunlaşmasına neden olur ve semptomları artmasın diye günlük hayatındaki aktivitelerini kısıtlar hale gelebilir. Semptomlar artmasın diye daha az aktivitede bulundukça, fiziksel semptomları hakkında daha fazla düşünür ve bu daha fazla strese neden olur. Konversiyon bozukluğunun en önemli nedeninin stres yaratıcı bir olay ya da durumla karşılaşmak olduğu düşünülmektedir. Uzun süren içsel bir çatışma ya da psikolojik bir sorun kişinin bunları ifade etmek için fiziksel bir semptom geliştirmesine neden olabilir. Konversiyon bozukluğunda iki önemli unsurdan bahsedebiliriz. Birincil kazanç ve ikincil kazanç. Birincil kazanç kişinin bu bedensel semptomlar sayesinde anksiyetesinin azalmasıdır. İkincil kazanç ise, kişinin bu semptomlar nedeniyle yapması gereken bazı günlük işlerden ya da kendisi için rahatsızlık verici ortamlarda bulunmaktan kurtulmasıdır. Fiziksel, duygusal ya da cinsel taciz de hem yetişkinlerde hem de çocuklarda konversiyon bozukluğuna neden olabilir. Yetişkinlerde mobbinge uğramak (işyerinde amirler tarafından uygulanan psikolojik baskı) da konversiyon bozukluğunun ortaya çıkmasına neden olabilir. Konversiyon bozukluğunun semptomları kişinin bilinçli kontrolünde değildir ve kişi için korku vericidir. Semptomlar genellikle aniden ortaya çıkar, ancak bazı durumlarda aşamalı olarak da artabilir. En sık rastlanılan semptomlar şunlardır: bedenin belirli kısımlarında his kaybı, epilepsi benzeri nöbet geçirme, bayılma, hareket etmede güçlük, körlük, çift görme, felç, bedenin herhangi bir bölümünde titreme, ses yitimi, vb. Konversiyon bozukluğu tanı koyulması zor bir bozukluktur. Çünkü konversiyon bozukluğuna sahip vakaların %60 ında eşlik eden fiziksel bir bozukluk bulunmaktadır. Konversiyon bozukluğu tanısı konulabilmesi için eşlik eden fiziksel bir sorunun olmaması gerekir, bunun tespiti için de kişinin birçok testten ve muayeneden geçmesi gereklidir. Konversiyon bozukluğu hastaları genellikle hastalıklarını önemsemezler, buna güzel kayıtsızlık adı verilir ve tanı konarken en önemli kriterlerden biridir. TEDAVİ Somantizasyon bozukluğunun tedavisi genellikle zahmetli olsa da, mümkündür. İlaç tedavisi ile birlikte bilişsel- davranışçı terapinin uygulanması olumlu sonuç verebilir. Ayrıca düzenli olarak bir uzmanın kontrolünde olmak da fayda sağlayacaktır, bu şekilde kişi sürekli farklı doktorlara başvurup gereksiz yere çeşitli testler yaptırması kontrol altında tutulabilir. Konversiyon bozukluğunun tedavisinde takım çalışması yararlı olmaktadır. İlaç tedavisinin yanı sıra psikodinamik psikoterapi, grup terapisi ve aile terapisinin birlikte uygulanması faydalı olmaktadır.