Kafkaslarin 18. Yüzyildan başlayan sorunu Dr. Bilal DEDEYEV I Petro (1689-1725) devrinden gelişmeye başlayan ve 18. yüzyılın ortalarında dünyanın güçlü devletlerinden birine çevrilen Rusya, İran ve Orta Doğu üzerinden sıcak denizlere ulaşmak için güneye açılmak niyetinde idi. Bu durum I Petro’nun vasiyetinde de açıkça belirtilmiştir. Rusya, bu düşüncesini gerçekleştirmek için Kafkasları işgal etmek zorunda idi. Bu yüzden 1722 yılında Rus Ordusu Derbent tarafından deniz ve karayoluyla Kafkasya’ya girdi. Karşılarında nizami bir ordu görmeyen Ruslar, karşı çıkan halkın direncini kırarak, kısa bir zaman içinde Derbent, Bakü, Salyan, Talış, Gilan, Mazenderan ve Esterebat bölgeleri dahil Azerbaycan’ın Hazar sahilindeki vilayetlerini işgal ettiler.Tarihte ilk defa Rus-Ermeni işbirliği bu dönemde ortaya çıktı. I Petro yıkılmakta olan Safevi Devleti’ne karşı yapılan bazı savaşlarda Ermeni ahalisinin din birliği gücünden faydalanmıştır. Bu vesileyle gelecekte tüm Kafkazya’yı daha sonrada komşu İran ve Osmanlı devletlerini işgal etmeyi planlayan Rus Çarı, Ermenilerle işbirliğinin temellerini atmış oldu. O, Ermenilerin Rusya himayesine girmelerinin uygun olduğunu istemiş ve ilişkilerin kurulması için ilerigelen Ermeni ailelelerinden bir kaçını Rusya’ya davet etmişti. I Petro’nun başlattığı bu siyaset, daha sonralar da devam ettirildi. Bu dönem Rusya’ya götürülen Ermeni ailelerinden biri de, Rus ordusunda adlarına sık sık rasladığımız Lazarevler ailesi idi. Lazarevler’in Rusya’ya yerleşmesi sonralar iki halk arasındaki ilişkilerin derinleşmesiyle sonuçlandı. Hatta, Sankt-Peterburk’ta Ermeni mahallesi bile oluşturuldu. Böylece, Rusya, 18. yüzyılın ilk yarısında başlattığı Kafasya’yı işğal etme siyasetinde Ermenilerde var olan milliyetçilik hırsını devamlı yönetebilecek adımları attı. Bu tek taraflı gelişme, zamanla karşılıklı olarak işbirliğine dönüşmüştür. Rusya, onlara bu bölgelerde devlet kurmaları için imkan vereceğini vaadetmiş; hatta, 18. yüzyılda Dağlık Karabağ’da Ermenileşmiş melikleri (bölgeleri) birleştirerek “Küçük Ermenistan” kurma düşüncesi bile olmuştu. Fakat, Rusya’nın bu düşüncesi bu dönem Kafkaslar’da daha etkili olan Osmanlı ve İran devletleri tarafından engellenmişti. 1783’te Tiflis Hanlığı ile 13 maddelik savunma antlaşması yaparak burada üç bin kadar asker bulundurmaya başlayan Rusya, Kafkasya’yı tekrar işgale hazırlaştı. Bu defa ise, Rusya’nın Kafkasya’ya gelme bahanesi, güya Hıristiyan halkın hamisi olduğunu göstermek idi. Adeta “Haç Yürüyüşü” yaparcasına Valerian Zubov kumandasında 30 bin kişilik Rus ordusu papazların duaları ile yola çıkmıştı. 1796’nın Mayıs ayında Derbent’e giren Rus askerleri başta Ermeni Piskoposu İosif Stefan Davidov olmakla birlikte Hıristiyan zümre tarafından sevinçle karşılanmıştır. Ermenilerin de yardımı ile Ruslar Azerbaycan’ın Salyan bölgesine kadar ilerleyebilmişti. Ancak Çariçe II. Katerina’nın ölümü üzerine Rusya’nın, Azerbaycan’ı işgali bu defa da yarıda kalmış oldu. General Zubov geri çağrılınca, Kafkasya siyasetinde kullanılmaları amacıyla beraberinde birçok Ermeni çocuğunu yetiştirmek üzere Rusya’ya götürmüştür. Özellikle, 19. yüzyılın başlarında Rusya’da açılmaya başlayan Ermeni okulları ve 1816’da ise Moskova’da kurulan Lazarian Enstitüsü’nün bu konuda daha çok etkisi olmuştur. Bu durum Rusya’nın Kafkasya’yı işgal etmesinde önemli bir altyapı oluşturmuştur. Ermeniler artık tamamen Ruslar’ın yanında yer almışlardı. Nitekim, bundan sonra Rusya’nın Kafkasya’ya gönderdiği komutanların neredeyse yarısının Ermeni asıllı olması bunu göstermektedir. Rusya, Kafkasları kesin olarak işgal etmek amacıyla Kasım 1799’da ilk önce kamu işleri ile ilgilenmesi için Kovalenski’yi , daha sonra ise orduyla birlikte General Lazarev’i Gürcistan’a baş komutan olarak görevlendirdi. Yukarıda belirtildiği gibi General Lazarev, Rusya’ya yerleşen Lazarevler ailesine mensup biri idi. 1801’de ordu ve yönetimde daha tecrübeli bir asker ve devlet adamı olan General Knorrink Kafkasya’ya başkomutan olarak tayin edildi. Ancak bu bölgeyi iyi tanımayan Knorrink, önce Revan, daha sonra 1802’de Nahçıvan’a yaptığı seferde başarısız oldu. Burada , İran ve Osmanlı Devleti’nin yardımlarıyla Azerbaycan hanları Rus güçlerini defetmeyi başardılar. Knorrink’in Tiflis’e çekilerek beklemesi, kendisine takviye kuvvetlerin geleceğini göstermekte idi. Nitekim Şubat 1803’te Gürcü asıllı General Sisianov yeni başkomutan sıfatıyla Tiflis’e geldi. 50 bin kişilik orduyla gelen ve Osmanlı Devleti’nde “Eşbethar” adıyla tanınan Sisianov, Ovannes (veya Yuannes) isminde bir Ermeni’yi de yardımcılığına getirdi. Ovannes yerli Ermenileri Ruslara taraf çekerek Azerbaycan Hanlıkları’nın işgalinde daha çok etkili olmuştur. Özellikle, onun Karabağ Hanlığı’ndaki faaliyetleri Ermenilerin bu bölgeye akın etmesiyle sonuçlanmıştır. Bu dönemlerde bir defaya mahsus 390 ermeni ailesi Şuşa’ya getirilmiştir. Bu da yaklaşık 1500-2000 Ermeni’nin buraya yerleştirilmesi demekti. Böylesine toplu göçlerin yanında kendi başına gelerek Ruslara katılanlar da az olmamıştır. Tabii ki, Rusya’nın amacı Ermenileri buralara celp ederek onların gücünden kendi işgalcılık prensipleri için istifade etmek idi. Bu vesileyle, Ermeniler de kendi çıkarları doğrultusunda sadakat borcunu yaparak Ruslara hizmet etmeyi ihmal etmemiştir. Kafkasya’yı işgal eden Rusya, Ermenilerle işbirliğine girerek komşu ülke ve bölgelerden topladığı Ermeniler’i esas olarak 1828’den sonra işğal ettiği Azerbaycan topraklarına toplamaya başlamışdır. 1828 ve 1829. yıllarda imzalanan Türkmençay (İran’la) ve Edirne (Osmanlı Devleti’yle) anlaşmalarına bile göçlerle ilgili madde koyulmuştu. Böylece, 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı’dan ve İran’dan toplam bir milyon kadar Ermeni, Azerbaycan’ın İrevan ve Karabağ, kismen de Gence ve Nahçıvan bölgelerine yerleştirilmiştir. 1840’larda ise, tarihi Azerbaycan bölgesi olan İrevan resmen “Ermeni vilayeti” haline getirilmiştir. Dönemin tarihi kaynakları bu göç olayının iki tarafın da (Rusya ve Ermeniler) planlı hazırlıklarıyla hayata geçirildiğini kanıtlamaktadır. Rusya bu göç siyaseti ile Kafkasya’daki etnik yapıyı değiştirerek, buralarda uzun süreli hakimiyet kurma yoluna gitmiş ve Kafkasya’daki Müslüman halkın kolayca yönetilmesini sağlamıştır. Ayrıca, gelecekte komşu ülkeler (Osmanlı ve İran) işgal edilirken orada yaşayan Ermenilerin gücünden istifade etmeyi de ihmal etmemiştir. Bu da, bölgede Ermenilerin ciddi bir şekilde örgütlenmesi ve kanlı olaylar çıkaran silahlı çetelerin kurulmasına neden olmuştur. Böylece, hem Azerbaycan’da, hem de Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni isyanları ve qanlı olaylar bu tarihden sonra ortaya çıkmış, 19. yüzyılın sonları ve bütün 20. yüzyıl boyu sürmüştür. Sonuç itibariyle, yukarıda anlatılan bu tarihi gerçeklerden sonra Anadolu ve Azerbaycan’da sosyal ve siyasi dengeler alt üst olmuş; bu yapılanmaların etkisi günümüze kadar gelerek “sözde Ermeni soykırımı” ve “Dağlık Karabağ meselesi” gibi ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur.