İslam ve Antikapitalizm (4) Dün yazdığım yazıda liberal kalemşörlerin “İslam ve Antikapitalizm” eksenine dair olumlu yaklaşımlarının temel nedenlerinden bahsetmiştim. Liberaller “imana mı geldi?” Yoksa liberaller hidayet mi buldular? Eğer durum böyle değilse, nedir bu ilginin nedeni? İdeolojisi olan bir medyaşör, sırf gündemleştiği için bir şeyi över mi? Evet. Bunu biraz daha açalım. Örneğin, Mustafa Akyol isimli liberal kalemşör Star gazetesinde sürekli olarak “özgürlük, darbe karşıtlığı” eksenli yazılar yazıyor. Mustafa Akyol, insanların özgürleşmesini, darbelerin yok olmasını mı istiyor? Serbest piyasaya iman etmiş kişilerin liberal gümrüklerinden geçen bu fikirlerin onay almasının temel nedeni nedir? Nesnel durumdur. Yani bugünün koşulları. Küreselleşme ya da “kapitalist enternasyonel”, kendi varlığını belirgin kıldığı hedeflere dayalı kılıyor. Daha doğrusu, serbest ticarete iman etmenin yarattığı özgürlükçülük, sermayenin özgürleşmesine dayanıyor. Bu halkları köleleştiren bir özgürlük paradigması inşa ettiğinden, üretilen dil sorunlu bir dile dönüşüyor. İslam ise meseleye karşı konumlanıyor. Tevhid dediğimiz “ideal toplum” algısı, sadece insanların değil, tüm varoluşun BİRLİĞİNİ ifade ettiğinden (sınıfsız toplum), bu ilkelere karşıt konumlanmışların, yani sınıflı toplumun dinamiklerinin karşısında durmayı zaruri hale getiriyor. O halde, nesnel olarak; emperyalist sömürgeciliğin karşısında olmayan bir antikapitalizmin içeriksel bir sorunu vardır. Lakin, “özgürlük” kavramının bu kadar rağbet görme nedeni budur. Burada bizim kendimizi ifade edebileceğimiz temel kavram “eşitlik” olacaktır. Yani temel slogan “Allah Ekmek ve Özgürlük” olduğunda başka, “Allah, Ekmek ve Eşitlik” olduğunda başka anlamlar ortaya çıkacaktır. Eşitlik dediğinizde, kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerine dair bir söz söylemiş olursunuz. Ancak özgürlük dediğinizde; “bu ihtirasların özgürleşmesini de kapsayabilir.” Ucu açık olur, sistemi rahatsız etmez. O yüzden bunun sloganize edilmesi “sorun olarak algılanmaz.” Eşitlik, Ebu Cehil ile köle Bilal’i bir kıldığından tepki görür. Özgürlük ise, her türlü içi doldurulabilecek bir kavramdır. Siz özgürlük dediğinizde, önünüze “kolektiviteyı parçalayacak yığmalar yapılır.” Hemen usta bir medyaşör size sorar; “eşcinsellere de özgürlük mü?” O zaman “eşcinsellere, kölelere, x,y,z..vs. lere özgürlük” başlığında yüzlerce madde üretirsiniz. Bu hiçbir zaman ortak bir karakter üretemez. Bu dağılma, yoğunlaşan tepki ve muhalefetin etkisizleşmesini sağlar. Bu etkisizleşme, kime yarar? Nerelere fayda getirir. Lakin eşitlik dediğinizde işler değişir. Bunu X’lere eşitlik diye ifade edemezsiniz. En temel insani ilke olan eşitliğin, yorumlanması imkansızdır. Bu yüzden eşitlik sözü sevilmez. Kanlı Bahar’ın temel sloganının özgürlük olması bu noktadadır. Diktatöre karşı özgürlük. Demokrasi istiyoruz! Antikapitalizmin amentüsü “eşitliktir.” Sömürgeci kapitalizm (batı saldırganlığı) karşısında ekopolitik inşa edilecekse bunda esas ilke eşitlik olabilir. Ve daha önce de belirttiğim gibi, Avrupa merkezcil bir okumanın dışına çıkarak; daha yerel bir karakter üretmek gerekir. Yerel karakterden kastım, doğu sosyolojisini anlamışlıktır. Tümüyle batının yığın sermayesi tarafından rotası çizilen birikimlerin olduğu bir ülkede burjuva avına çıkma saçmalığı gibi bir durumdan bahsediyorum. Buralarda olsa olsa kompradorizm olur. Kompradorizm var ise, emekçi sınıfın ana hedefi; işbirliği yapılan yığın sermayenin ideolojisidir. Bugün bu ideoloji “sömürgeci kapitalizm ya da emperyalizm” olarak ifade edilebilir. Devam edeceğim.