diş hekimliğinde analjezik ve antiinflamatuvar ilaç uygulaması

advertisement
T.C.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
DİŞ HEKİMLİĞİNDE ANALJEZİK VE ANTİİNFLAMATUVAR
İLAÇ UYGULAMASI
BİTİRME TEZİ
Stj.Diş Hekimi İdil AY
Danışman Öğretim Üyesi: Doç.Dr.Ayşe EROL
İZMİR-2014
ÖNSÖZ
“Diş Hekimliğinde Kullanılan Analjezik ve Antienflamatuar İlaçlar
Uygulaması” konulu tezimi hazırlarken yardımlarını esirgemeyen saygıdeğer hocam
Doç. Dr. Ayşe EROL’a saygılarımı sunar ve desteklerini hep hissettiğim, beni büyük
emeklerle yetiştiren, sevgi ve ilgileriyle her zaman motive eden canım aileme
teşekkürü borç bilirim.
İZMİR - 2014
Stj. Diş Hekimi İdil AY
İÇİNDEKİLER
Sayfa
1. GİRİŞ VE AMAÇ ................................................................................................1
2. ANALJEZİK İLAÇLAR......................................................................................2
3. NON-STEROİDAL ANTİİNFLAMATUVAR İLAÇLAR (NSAİİ) ..................4
3.1. Etki Mekanizması ve Etkileri .....................................................................4
3.2. Yan Etkileri ................................................................................................6
3.3. İlaç Etkileşmeleri .....................................................................................10
3.4. Terapötik Kullanım ..................................................................................11
4. OPİOİD ANALJEZİK İLAÇLAR .....................................................................15
4.1. Etki Mekanizması ve Etkileri ...................................................................15
4.2. Bağımlılık, Tolerans, İlaca Tutkunluk .....................................................17
4.3. Terapötik Önemleri ..................................................................................19
4.4. Tedavide Kullanılan Belirli Opioidler ....................................................20
5. AKUT VE KRONİK AĞRILARDA ANALJEZİKLERİN KULLANIMI .......25
6. ORTODONTİK TEDAVİ SÜRESİNCE KULLANILAN NSAİİ’LARIN
DİŞ VE ÇEVRE DOKULARA ETKİSİ ............................................................29
7. SONUÇ ..............................................................................................................32
8. KAYNAKLAR ..................................................................................................34
9. ÖZGEÇMİŞ .......................................................................................................41
1.
GİRİŞ VE AMAÇ
Ağrı tedavisi, hastanelerin ve birinci basamak tıp uygulamalarının merkezinde yer
alır. Klinisyen, hastada ağrıyı önlemek için opioid ve nonopioid analjezikleri
seçebilir. Opioid analjezikler etkilidir, fakat sıkıntılı ve tehlikeli olabilecek yan
etkileri vardır ve yanlış kullanıldıklarında potansiyel düzenleyici ve lojistik sorunlara
yol açabilir. Non-steroidal antienflamatuvar ilaçların düzenleyici kısıtlamaları azdır,
ama uzun süreli ya da yüksek dozda kullanımlarında görülmesi muhtemel olan çok
önemli yan etkileri vardır (1). Analjezik ilaç kombinasyonları, artan doz olmadan
etkinliklerini arttırma imkanı sunarlar ve dolayısıyla risk taşırlar (2, 3). Öngörülen
dozaja uyum, herhangi bir ilaç ile, istenen sonucun elde edilmesi için önemlidir ve
zamanı uyumsuz olan dozlamalarda sonuç genellikle kötüdür. Basitleştirilmiş bir
dozajıyla tek bir formülasyon, muhtemelen hastalar tarafından takdir edilecektir ve
hastaların tedaviye uyuncunu artıracaktır.
Diş hekimleri, çeşitli ağız ve diş patolojilerinin tedavisinde gereğinde analjezik ilaç
reçetelemek durumundadırlar. Şiddetli ağrıların kontrolü gerektiğinde, analjezik
ilaçların kombine edilmesi gerekebilir. Kombinasyon dozajları akıllıca seçmek ya da
hangi analjezik ilacın reçetelenmesine karar verebilmek için her kategorinin tek
başına önemli farmakolojik özelliklerini anlamak gereklidir. Hastada ilerleyici
ağrıyla ilişkili stres ve anksiyeteyi önleyebilir olması beklenen, ağrı tipi ve şiddetine
bağlı olarak etkin bir analjezik dozajı dikkatli seçilmelidir. Klinisyenin, güvenli
farmakolojik ilkeleri kullanarak beklenen ağrı şiddetini tahmin etmeye dayanan
çeşitli etkin ve güvenli analjezik dozajlarını geliştirmesi mümkün ve gerekli olabilir.
Bu tezde diş hekimliği günlük uygulamalarına katkıda bulunabilmek amacıyla güncel
literatür desteğinde analjezik ve antiinflamatuvar ilaçların etkileri, kullanım alanları
ve yan etkileri hakkında genel bilgi verilmektedir.
2. ANALJEZİK İLAÇLAR
Klinisyen, hastada ağrıyı önlemek için opioid ve opioid olmayan analjezikleri
seçebilir. Pratisyenin, şiddetli ağrıların kontrolü gerektiğinde, bu sınıftaki ilaçları
kombine etmesi mantıklıdır. Kombinasyon dozlarını akıllıca seçmek için, her
kategorinin tek başına önemli farmakolojik özelliklerini anlamak gereklidir. Hastada
ilerleyici ağrıyla ilişkili stres ve anksiyeteyi önleyebilir olması beklenen, ağrı tipi ve
şiddetine bağlı olarak etkin bir analjezik dozajı dikkatli seçilmelidir. Klinisyenin,
güvenli farmakolojik ilkeleri kullanarak beklenen ağrı şiddetini tahmin etmeye
dayanan çeşitli etkin ve güvenli analjezik dozajlarını geliştirmesi mümkündür ve
gerekli olabilir.
Analjezik ilaçlar, merkezi sinir sisteminde ağrı olarak yorumlanan uyarıları
ileten ağrı reseptörlerinin yollarını keser. Konvansiyonel analjezikler uyarıların
artmasını ve/veya bunların yorumlanmasını engeller (Şekil 1). Bazı antidepresanlar
ya da antikonvülzanları içeren çeşitli analjezik yardımcı maddelerin kronik ağrı
kontrolündeki etkinliği kanıtlanmıştır. Bu ilaçlar, ağrı yorumlanmasını güçlendiren
ya inen inhibitör yollar geliştirerek ya da uyarıcı sinir trafiğini modüle ederek etki
göstermektedir. Bu ajanların akut ağrıların tedavisinde pek az faydaları vardır ve
geleneksel anlamda analjezik olarak kabul edilmezler.
Konvansiyonel
analjezikler,
“opioid
analjezikler”
ve
“nonsteroidal
antiinflamatuvar analjezikler” olarak sınıflandırılırlar. Eski terimlerden “narkotik
analjezik”, opioid analjezik ile aynı anlamdadır ve birbirinin yerine kullanılmaya
devam eder. Son araştırmalar her iki sınıfın merkezde ve çevrede değişik derece
etkileri olduğu gösterilmiştir (4, 5). Bu iki sınıftaki analjezikleri ayıran temel özellik,
etki mekanizmalarıdır. Nonsteroidal antiinflamatuvar analjezikler, analjezik etki için
2
prostoglandin sentezini kesen maksimal doz ya da üst doza sahip olan asetaminofen
ve diğer non-steroid antienflamatuvar ilaçları içerir. Morfinin temsil ettiği opioidler,
mü, kappa ve delta denilen 3 spesifik reseptörün antagonisti olarak hareket ederler.
Opioidlerin üst ya da sınır dozunun olmaması, hasta rahatlayana ya da kısıtlayıcı yan
etkileri ortaya çıkana kadar dozun arttırılmasına izin verir. Pratisyen için şiddetli
ağrıların kontrolünde bu sınıflardaki ilaçları kombine etmesi mantıklıdır.
Kombinasyon dozajlarını akıllıca seçmek için, her kategorinin tek başına önemli
farmakolojik özelliklerini anlamak gereklidir.
Şekil 1. Nosiseptif yolaklar. [A] gelen nosiseptif (ağrılı) uyaranlar, [B] çıkan
nosiseptif yollar, ve [C] gelen ağrı uyaranlarını keserek hareket eden inen inhibitör
yollar. Kısaltmalar ağrı iletimine katılan ve ağrıyı kontrol etmek için potansiyel
farmakolojik hedef olan çok sayıdaki nörotansmitterleri göstermektedir (6).
3
3. NONSTEROİDAL ANTİİNFLAMATUVAR İLAÇLAR (NSAİİ)
Opioid analjezik ilaçlar dışında kalan analjeziklere farmakolojik etki
profillerine uygun olarak “nonsteroidal (steroid olmayan) antiinflamatuvar ilaçlar”
veya kısaca “antiinflamatuvar analjezikler” adı verilmektedir. Bu grup analjeziklerin
antiinflamatuvar
etkinliği,
en
güçlü
antiinflamtuvar
steroid
ilaçlar
olan
glukokortikoidlere göre daha zayıftır (7). Bu ajanların analjezik etkisi genellikle
gözardı edilir. Bunların, kas-iskelet ağrılarının tedavisinde opioidlerle eşdeğer ya da
üstün olması üzücü bir durumdur ve kötüye kullanılma potansiyeli dahil olmak
üzere, yan etki görülme insidansı düşüktür. NSAİİ’ler orta dereceli ağrıları
dindirmek için mükemmel analjezi sağlar. Bunlar, inflamatuvar bileşeni olan
ağrıların başlangıç tedavisinde özellikle faydalıdır. Bu tip ağrılar, kas-iskelet sistemi
travması ve diş hekimliği ile ilişkili ağrıları içerir. Diş ağrısı, kas-iskelet ağrısı
kategorisine girer ve yıllardır tekrar eden çalışmalar NSAİİ’lerin geleneksel opioid
dozlarından genellikle üstün olduğunu göstermiştir (8, 9). Bu ilaçların farmakolojik
özelliklerini gözden geçirmek önemlidir.
3.1. Etki mekanizması ve Etkileri
Analjezik, antiinflamatuvar ve antipiretik etkilerinin yanısıra en önemli yan
etkileri, prostaglandin, tromboksan ve prostasiklin sentezini katalize eden
siklooksijenazların inhibisyonuna dayanmaktadır. Bu otakoidler toplu şekilde
4
prostanoidler olarak kabul edilir ve sentezleriyle fonksiyonları Şekil 2’de
gösterilmiştir.
NSAİİ’ler siklooksijenaz enziminin her iki formunu da inhibe ederler: COX-1
ve COX-2. Siklooksijenaz, araşidonik asidden prostaglandin, prostasiklin ve
tromboksan oluşumunu katalize eder. Mukoza koruyucu prostaglandinleri sağlayan,
trombosit agregasyonunu başlatan ve renal kan akışını düzenleyen COX-1 izoenzimi
yapısal olarak gastointestinal mukoza dahil bir çok dokuda eksprese edilmektedir.
COX-2 izoenzimi, enflamasyonda ağrı, ödem ve doku yıkımına aracılık eden
prostaglandinlerin oluşmasını uyarır. COX-2 aynı zamanda beyin ve böbreklerde
eksprese edilen, tanımlanmamış bir fizyolojik rol oynamaktadır (10). Seçici olmayan
NSAİİ’ler COX-1 ve COX-2 izoenzimi hem inhibe edebilir, hem de terapötik ve
toksik
etkiler
üretebilir.
Seçici
olmayan
NSAİİ’lerin
terapötik
dozları,
gastrointestinal kanamalara ve mukoprotektif prostaglandinlerin inhibisyonuna yol
açabilir. Bu potansiyel yan etkiler, COX-1’i
klinikte kullanılan dozlarda
etkilemeyerek mide koruyucu etkinin sürdürülmesine olanak sağlayan, COX-2
enzimini seçici olarak inhbie eden ilaçların keşfine yol açmıştır (11).
Sikolooksijenaz-2 (COX-2) inhibitörleri (örneğin selekoksib) ile geleneksel
NSAİİ’leri karşılaştıran klinik çalışmalarda, antiinflamatuvar ya da analjezik etkinlik
açısından önemli bir fark belirlenememiştir (12, 13). Klinik çalışmalar, ibuprofen ve
naproksen ile karşılaştırıldığında selekoksibin analjezi olarak daha düşük etkisi
olduğu bulunmuştur (12). COX-2 ajanları, kanama zamanında artışa sebep olmaması
ve dispepsi insidansına rağmen düşük GI yaralanma avantajını sunar. Ancak,
tartışma aterosiklorotik hastalığı olan hastalarda trombotik olaylarla ilgili riskin
devam ettiği konusundadır. Şekil 2’de gösterildiği gibi, selektif COX-2 inhibisyonu
prostanoid üretimini trombosit agregasyonuna doğru yöneltir. Nitekim bazı
yayınlarda, COX-2 inhibitörleri ile tedavi gören, önceden koroner arter hastalığı var
5
olan hastalarda akut koroner olayda artış olduğu bildirilmiştir. Bu korelasyonun çoğu
nonselektif NSAİİ ile de olduğu bulunmuştur. Naproksen, bu ilişkinin olmadığı tek
NSAİİ’dir. Bununla birlikte, önemli aterosiklerotik hastalığı olan hastalarda selektif
COX-2 inhibitörlerinden kaçınmak akıllıca olacaktır (13).
Şekil 2. Prostanoidlerin sentezi ve fonksiyonları (6).
3.2.
Yan etkileri
NSAİİ’lerin klinik kullanımında ağrı, iltihap ve ateşe neden olan prostaglandin
sentezini azaltma etkisi esas alınmaktadır. Ayrıca, bu maddeler hedefe oldukça seçici
olan ve aynı zamanda yararlı fizyolojik işlevleri yerine getiren ek prostaglandinlerin
üretimini de inhibe eder. Bu potansiyel yan etkilerin ve kontrendikasyonların
sebebidir.
6
NSAİİ’lerin en sık görülen yan etkileri gastrointestinal toksisitesiyle
ilişkilidir. Prostaglandinler mide ve ince bağırsak duvarını koruyan mukusun
üretimini stimüle eder. NSAİİ’lerin ortak görülen eroziv ve ülseratif yan etkileri,
kendisinin
bu
önemli
prostaglandinlerin
sentezini
inhibe
etmesine
dayandırılmaktadır. Bu eylem, oral yolla alınan bir ilacın mide mukozasına temas
etmesiyle sadece lokal meydana gelmez aynı zamanda devamında gastrointestinal
sistemden emilir ve sistemik olarak dağılır. Parenteral uygulama gastrointestinal
erozyon ve ülserasyon riskini önlemez. Gastrointestinal toksisiteyi gerçek mukoza
hasarını yansıtan dispepsiden ayırt etmek önemlidir. NSAİİ’ye dayanan dispepsi
insidansı mukozal hasar ile ilişkili değildir. Dispepsiye yol açma olasılığı daha az
olmasına rağmen, tamponlanmış asprin de normal asprin gibi mukozal hasar için
benzer risk taşır (15).
NSAİİ’lerin trombositlerde siklooksijenazı inhibe etme yeteneği normalde
trombosit agregasyonuna katkıda bulunan tromboksan A2 sentezini azaltır. Bu etki,
söz konusu ilaçların “antitrombositik etkisi” olarak adlandırılan etkilerine katkıda
bulunmaktadır ve cerrahi prosedürleri takiben göz önünde bulundurulması gereken
bir etkidir. Ancak sadece asprinin akut koroner sendromlar ya da felç gibi trombotik
olayları önlemede etkinliği kanıtlanmıştır. Bunun sebebi, asprinin trombositlere
etkisinin geri dönüşümsüz olması nedeniyle oluşturduğu etkinin trombositlerin ömrü
boyunca
(10-14
gün)
devam
etmesidir.
Diğer
NSAİİ’ler,
trombosit
siklooksijenazlarına zayıf ve geri dönüşümlü bağlanırlar, ilacın eliminasyonundan
sonra hafif antitrombositik etkileri kaybolur (16). Aspirin dışındaki NSAİİ’ler
kanama zamanını bir dereceye kadar uzatmasına rağmen, minör cerrahi işlemleri
takiben görülen klinik kanama ile ilişkili değildir. Ancak, aspirin dışındaki
NSAİİ’ler, büyük göğüs, karın ya da ortopedik cerrahi işlemlerinden önce verilmez.
7
Asprinin kullanımı, pıhtı oluşumu için hayatı tehdit riski olan endovasküler stent
takılan hastalardaki gibi tıbbi olarak gerekli olduğunda kesilmemelidir.
NSAİİ’ler, kanama bozuklukları olan ve varfarin gibi antikoagülan ve
klopidogrel gibi güçlü bir antitrombik ilaç kullanan hastalarda kaçınılmalıdır. Düşük
doz aspirin monoterapisi alan hastalar büyük bir endişe oluşturmamakla birlikte yine
de dikkate alınmalıdır. NSAİİ’ler ile ilgili sorun, onların antitrombositik etkisinden
çok bu hasta grubunda çok daha fazla kanamaya yol açabilen NSAİİ’ye bağlı
gastrointestinal mukoza hasarıdır. Asprin çok düşük dozda (80 mg/gün) maksimum
antitrombositik etki sağlar ve sık sık önemi olmadan varfarinle birlikte reçete edilir,
çünkü bu dozlarda mide hasarı potansiyeli düşüktür. Buna karşılık, diğer NSAİİ’ler,
gastrointestinal kanama riskini klopidogrel tedavisi alan hastalarda 2-3 kat, varfarin
alanlarda 4-5 kat arttırır (17). NSAİİ kaynaklı mukozal hasar ile ilgili tüm endişeler,
yaşlı hastalar için özellikle düşük doz asprin dahil antitrombik ilaç alanlarda daha da
önemlidir.
Prostaglandinler renal perfüzyonda önemli rol oynarlar ve uzun süreli NSAİİ
kullanımından sonra rapor edilen nefrotoksisite vakalarının düşük düzeyde olduğuna
inanılır. Sağlıklı hastalarda nefrotoksisite uzun dönem (1 yıl ya da daha fazla) yüksek
doz NSAİİ kullanımına bağlıdır (18). Ancak böbrek fonksiyonu bozulmuş bir
hastanın yeterli fonksiyonu prostaglandinlere daha fazla dayanır ve NSAİİ
uygulamasından sonra akut böbrek yetmezliği 24 saat içinde oluşabilir. NSAİİ’ler
böbrek fonksiyon bozukluğu olan ya da şüpheli hastalar için asla reçete
edilmemelidir. NSAİİ’lerin böbrek fonksiyonunu değiştirme yeteneği uzun dönemli
kullanımlarda hastalarda hipertansiyon ve kalp yetmezliği endişesinin doğmasına
neden olmuştur (19, 20). Değişmiş böbrek fonksiyonuna bu hastalıkların patogenezi
eşlik eder ve daha fazla böbrek fonksiyonun zayıflaması durumu kötüleştirebilir. Bu
endişenin kısa dönem NSAİİ kullanımıyla ilişki olduğu bulunmamıştır (5-7 gün).
8
NSAİİ’ler siklooksijenaz inhibisyonuyla, araşidonik yolağını lökotrien
sentezine doğru yönlendirirler (Şekil 1). Lökotrienler, bronkospazm ve anafilaksiyle
ilişkili olanlar dahil çeşitli doku yanıtlarına aracılık ederler. Bazı kişiler, alerjik bulgu
ve semptomlarla sonuçlanan lökotrien sentezinin çok az bir artışına bile son derece
hassas olabilir. Bu reaksiyonu immünglobulin E’nin (IgE) aracılık ettiği gerçek
hipersensitif tepkilerden ayırmak için “Aspirin ya da NSAİİ intoleransı” teriminin
kullanılması önerilmektedir. Herhangi bir NSAİİ’ye alerjik reaksiyonu olduğunu
bildiren hastalarda, geçmişte sorunsuz tolere ettiklerini bildikleri belli bir ilacı
tanımlamıyorlarsa, asetaminofen geleneksel bir alternatiftir (14).
Özetle, NSAİİ, nefropati, eroziv ya da ülseratif gastrointestinal
mukoza
durumları, antikoagülan tedavisi, hemorajik bozukluklar ya da herhangi bir NSAİİ’ye
alerji veya intolerans öyküsü olan hastalarda kontrendikedir. Prostaglandinler fötal
gelişim sırasında duktus arteriosus açıklığını koruduğundan bu ilaçlardan ayrıca
gebelik süresince de kaçınılmalıdır. Bu endişe daha çok 3. trimester süresince ilgili
olmasına rağmen, NSAİİ’den genellikle gebelik boyunca kaçınılmalıdır. NSAİİ’lerin
kontrendike olduğu tüm durumlarda, asetaminofen geleneksel bir alternatifidir.
Diğer NSAİİ’ler ile karşılaştırıldığında asetaminofenin etki mekanizması çok
açık değildir ancak merkezi sinir sisteminde prostaglandin sentezinin inhibe
edilmesiyle ilgili olduğuna inanılmaktadır (21). Periferde prostaglandin sentezi
üzerine, özellikle de iltihaplı dokular içinde küçük bir etkisi vardır (15). Bu,
antienflamatuvar etkinliğin eksikliği ve NSAİİ’ye bağlı periferde yan etkilerin hiç
olmamasıyla ilgili olası bir açıklamadır. Bu ilaç, NSAİİ’lera herhangi bir
kontrendikasyonu olan hastalar için en ideal analjeziktir. Analjezik ve antipiretik
olarak, asetaminofen asprine göre eşit ve muhtemel olarak ibuprofen ve diğer
NSAİİ’lera göre biraz düşük etkinlik ve potansiyele sahiptir (6, 22)
9
Hepatotoksisite, asetaminofenin en önemli yan etkisidir. Bu dozlar 24 saatlik
süre içinde 200-250 mg/kg aştığı zaman yeterince konjuge edilemediğinden toksik
metabolit olarak kabul edilir (23). Bu doz, kötü beslenen, karaciğer fonksiyon
bozukluğu olan, ya da diğer hepatotoksik ilaçlarla tedavi edilen hastalar için daha az
olabilir. Örneğin, 4g/gün doza izin verilen hastanın aksine kronik alkolizmden
şüphelenilenlerde günlük maksimum alım 2 g ile sınırlandırılmalıdır.
3.3.
İlaç Etkileşimleri
Uzun süreli kullanımdan sonra, NSAİİ’ler, antihipertansif ilaç sınıflarının çoğuna
müdahale edebilir; kalsiyum kanal blokerleri önemli istisnadır. Bu etkileşimin
mekanizması kesin olarak bilinmemektedir ama renal prostaglandinlere bağlı azalmış
vazodilatatör eylemleri ile ilişkili olduğuna inanılmaktadır. Postoperatif olarak
analjeziklere nadir durumlarda 5 günden fazla devam edilir, hipertansif hastaların
kan basıncı değerlendirilmesi için kontrole gelmeleri gerekir. Kan basıncı normal
sınırdan %10’dan fazla artmış ise, NSAİİ’yi asetaminofen ile değiştirmek akıllıca
olur.
İbuprofenin, aspirinin antitrombositik etkisini kompetitif olarak inhibe ettiği
bulunmuştur (24, 25). Bu etkileşimde rol oynayan tek NSAİİ ibuprofendir, ancak
diklofenak ve selektif COX-2 inhibitörlerinin de etkileşim göstermeyen tek maddeler
olduğu teyit edilmiştir (25). Bu sorunun ampirik bir çözümü, düşük doz aspirinin
antitrombositik etkisinin absorpsiyondan sonra hepatik portal sistem içinde
trombositlerle temas ettiği zaman meydana geldiği gerçeğine dayandırılmaktadır
(26). Basitçe hastaya aspirini sabah kalktığı zaman alması ve ibuprofenin ilk dozunu
1-2 saat geciktirerek alması önerilir. Bu süre içinde asprinin antitormbositik etkisi
gerçekleşmiş olacaktır (27). Bu konunun gerçek klinik önemi tartışmalı olmuştur.
10
Cryer ve arkadaşları aspirin ile tromboksan inhibisyonunun eş zamanlı ibuprofen
kullanımıyla 10 gün sonra sadece %1 oranında azaldığını bulmuştur, ve Patel, düşük
doz aspirin ile ibuprofen alan koroner arter hastalarında 10 yıl süre içinde myokardial
infarktüs insidansında hiçbir artış olmadığını göstermiştir (28, 29).
Son zamanlardaki endişe, selektif seratonin geri alım inhibitörü (SSRI)
antidepresan ve NSAİİ alan hastalarda gastrointestinal mukoza hasarı riskini
arttırdığının tanımlanmasıdır. Bu risk uzun süreli NSAİİ kullanımından sonra daha
önemlidir. Ancak mukozal yaralanma hikayesi olan hastalarda kısa dönemli
kullanımlarda da dikkatle alınması önerilebilir (30, 31). Son olarak serum lityum ve
metotreksat seviyeleri NSAİİ tüketimi sırasında eş zamanlı yükselir. Toksisiteyi
önlemek için, NSAİİ’ler, bu ajanlarla tedavi alan özellikle yüksek doz kullanan
hastalarda kaçınılması önerilir.
3.4.
Terapötik Kullanımı
Genel olarak, belli bir NSAİİ’nin bu sınıfın diğer üyelerine göre daha etkili ve
güvenli olduğuna dair hiçbir inandırıcı kanıt yoktur (12). Selekoksib gibi selektif
COX-2 inhibitörleri kısa dönem kullanımdan sonra daha az gastrointestinal
toksisiteye yol açar, ama kullanım devam ettiği sürece bu avantaj azalır. Bununla
birlikte belli bir ajana karşı hastaların klinik yanıtları ve gastrointestinal toleransları
önemli ölçüde değişmektedir. Eşsiz etkinliği, düşük yan etki profili ve maliyeti göz
önüne alındığında, ibuprofen, akla gelen ilk seçenektir. Bununla birlikte, seçilen
ajandan bağımsız olarak, alternatif ajan reçete edilmeden önce 2-3 gün boyunca
optimum doza devam edilmelidir. Tezgahüstü ulaşılan ürünlerin etkinliğini
sorgulayan hastalar için başlangıç tedavisi için alternatif bir NSAİİ seçmek akılcıdır.
Seçilen NSAİİ ne olursa olsun, klinik değerlendirmeler aynıdır.
11
Tüm
NSAİİ’lerin
analjezik
ve
antipiretik
etkileri
antienflamatuvar
etkilerinden daha güçlüdür; antienflamatuvar etki elde etmek için analjezik etki için
gerekenden daha yüksek dozlar gereklidir. Örneğin, 200 - 400 mg arasında tek doz
ibuprofen, ağrı ve ateşi azaltabilir; ama enflamasyonu yeterli olarak baskılamak için
günlük 1600-2400 mg tüketim gereklidir. Buna rağmen, sadece kendi analjezik
özelliklerini göz önüne alırsak, NSAİİ’ler
için doz-yanıt eğrileri tavan etki
gösterirler; dozda ilave artışlar başka bir yarar sağlamaz. Aspirin ve asetaminofen
için tavan yanıtlar 1000 mg’da meydana gelir, ve ibuprofen için analjezik tavan
yanıta 400 mg’da ulaşılır (32, 33). Bir NSAİİ dozunu arttırdıkça, maksimum güvenli
dozlara kadar antienflamatuvar etkileri iyileştirir. Çoğu NSAİİ’nin tavsiye edilen doz
aralıkları vardır; ama onların analjezik tavan dozları kesin olarak tespit edilmemiştir.
İbuprofen’de olduğu gibi, daha düşük dozların analjezi sağladığını, daha yüksek doz
aralıklarının ilacın antienflamatuar etkinliğine katıkıda bulunduğunu tahmin etmek
mümkündür. Bu düşünceyle, inflamatuvar olmayan ağrılar için daha düşük dozlar
seçilmesi önerilir ve yüksek dozlar aralıkları, inflamasyon ve ödem gibi önemli
faktörlerin bulunduğu durumlar için ayrılmıştır. Elbette diş ağrısı çoğu durumda bir
dereceye kadar enflamasyona katkıda bulunur.
NSAİİ’lerin preoperatif kullanımında, ağrının şiddetini ve ödemi azalttığı
defalarca gösterilmiştir (34,35). NSAİİ’ler prostaglandin formasyonunu inhibe ettiği
için bu şaşırtıcı değildir, ancak zaten oluşmuş olanları inhibe etmez veya zarar
vermezler. Son zamanlarda ağrı mekanizmalarının lokal anestezi azalmadan önce, bu
uygulamanın yararlarının prostaglandin sentezini inhibe ettiği sürece belirgin olduğu
anlaşılır şekilde ortaya çıkmıştır. Aksi takdirde, prostaglandinler beyne giden ve ağrı
şiddetinin yorumunu sonlandıran nosiseptif uyarıları tetikler. Geniş çaplı bir cerrahi
işlem planlandığı zaman, dokuların anestezisi devam ederken, NSAİİ’nin optimum
serum seviyesi preoperatif dönemde veya hasta taburcu olmadan önce sağlanmış
12
olmalıdır. Bu “önleyici analjezi”, endodontik ve geniş kapsamlı restoratif işlemler
için yararlı olabilir.
Tablo 1. Sık Reçetelenen Nonsteroidal (Steroid Olmayan) Antiinflamatuvar İlaçlar
(6)
İlaç
Dozlam
İbuprofen
400-800 mg günde 3 kez
Flurbiprofen
50-100mg günde 3 kez
Ketoprofen
25-75 mg günde 3 kez
Naproksen sodyum
550 mg günde 2 kez
Diflunisal
500 mg 8-12 saatte bir
Diklofenak potasyum
50-100 mg günde 2 kez
Selekoksib
200 mg günde 2 kez
Asetaminofen
500-1000 mg günde 3 kez
Daha yaygın olarak reçetelendirilerek kullanılan NSAİİ’ler hakkındaki veriler
Tablo 1’de özetlenmiştir. Bu ilaçların optimal dozu, diş ağrısı için reçete edilen tüm
dozların ilk bileşeni olmalıdır. Nonstreoidal antiinflamatuvar analjeziklerin uygun
kullanımı için gereken özellikler aşağıda yer almaktadır (6):
1) Analjezik etkileri için, amaçları özellikle enflamasyonu baskılamak olmadıkça
artan dozları hiçbir yarar sağlayan tavan bir dozda kullanılır. Klinisyen üretici
tarafından önerilen doz aralığı olan bir ajanı seçtiğinde, düşük dozu analjezik etki,
yüksek dozu antienflamatuar etki kabul etmelidir.
13
2) Tüm NSAİİ’lerin, herhangi bir NSAİİ’ye alerji öyküsüyle başvuran,
gastrointestinal ülserasyon geçiren, böbrek yetmezliği olan, antikoagülan tedavisi
gören, kanama bozukluğu olan ya da hamile hastalarda kaçınılması önerilir.
3) İbuprofen, hastada önceden daha etkili olmuş bir ajan tanımlanmadıkça ilk
kullanılacak en ideal ilaçtır.
4) NSAİİ’ler ile asetaminofeni kombine etmek uygundur. İkisi de prostoglandin
sentezini inhibe ederler ama farklı yollardan hareket ederler. Yine de, 2 ya da daha
fazla NSAİİ ilacı kombin etmek mantıklıdır.
14
4. OPİOİD ANALJEZİK İLAÇLAR
4.1. Etki mekanizması ve Etkileri
Opioidler, terapötik ve yan etkilerini opioid reseptör agonisti gibi hareket
ederek gösterirler. Bilim adamları, bu reseptörlerin fizyolojik önemini hala tam
anlamıyla çözebilmiş değildir, fakat toplu olarak “endorfinler” adı verilen çeşitli
endojen ligandlar tarafından aktive edilirler. Klinik pratikte, opioid reseptörler ile
ilgili kısımlar merkezi sinir sistemi içinde yer alır, fakat periferdeki reseptörleri de
karakterize edilmiştir (36). Tavan analjezik etkisi gösteren nonopioidlerden farklı
olarak, opioidler, doz arttıkça daha büyük etkinlik göstermektedirler. Ağrı çok
şiddetli olduğunda tam bir analjezi sağlamak için yeterli doz kullanıldığında ne yazık
ki yan etkileri önlenememektedir.
Şimdiye kadar izole edilen 5 opioid reseptöründen sadece ikisinin klinik
önemi vardır. Mü ve kappa reseptörlerinin etkileri Tablo 2’de özetlenmiştir. Morfin,
etkilerini mü ve kappa reseptörleri agonisti olarak, nalokson ise antagonisti olarak
gösterir (37).
Mü reseptörü, analjeziye aracılık eder ve opioidlerle ilgili en istenmeyen iki
yan etkiden sorumludur: solunum depresyonu ve bağımlılık. Mü, etkileri doz ile
artan, sınırsız bir yoğunluğa sahiptir. Bu nedenle, mü agonistlerinin sınırsız analjezik
etkisi ile NSAİİ için tanımlanan sınırlı ya da tavan etkisi arasında çarpıcı bir zıtlık
bulunmaktadır. Mü reseptörü gibi, kappa reseptörü de analjezi ve solunum
depresyonuna aracılık eder, ancak bu reseptörün etkinliği sınırlıdır (21). Bu iki
reseptör de 10 mg eşdeğer IM morfin uygulamasından sonra karşılaştırılabilir etkiler
15
sağlar, ancak kappa reseptörleri dozlar arttırıldığında etkileri daha fazla artmaz.
Yüksek doz opioid kullanıldığı zaman, selektif kappa agonistleri güvenli gibi
görünür; ancak geleneksel mü agonistleriyle karşılaştırıldığında daha düşük analjezik
etkilidir.
Tablo 2. Opioidlerin Etkileri (14).
Reseptörler
mü (µ)
Yaygın Etkileri
Analjezi
Analjezi
Solunum
depresyonu
Solunum
depresyonu
Sedasyon
Sedasyon
Öfori,bağımlılık
Disfori/
psikomimetik
Diğer Etkileri
kappa (κ)
Kabızlık
+++
+
Nalbufin
--
++
Nalokson
---
---
Morfin
Kappa reseptörleri ile ilgili bilinen, kappa reseptör agonisti olarak sentezlenen
birçok yeni bileşiğin mü reseptör antagonisti olarak etki etmesidir (Örneğin
Nalbufin) (Tablo 2) (14). Bu “agonist-antagonistler” olarak adlandırılan bileşikler,
kabızlığa neden olmazlar, yüksek dozlarda daha az solunum depresyonuna yol
açarlar ve daha düşük kötüye kullanım potansiyeli vardır; ama postoperatif ağrı
şiddetli olduğunda sınırlı analjezik etkisi onların değerini azaltır. Yüksek dozlar,
konvansiyonel dozlardan daha etkili değildir. Çünkü mü reseptör antagonistleri gibi
hareket
ederler,
agonist-antagonistler
opioid
bağımlı
hastalarda
yoksunluk
sendromuna neden olabilir. Bunlar, geçmişte ilaç bağımlılığı öyküsü olan hastalar
16
için iyi birer seçenektir; ancak halen bağımlı olan hastalarda asla verilmemelidir. Bu
ajanlar oluşturduğu disforik reaksiyonlara önceden sigma reseptörlerinin aracılık
ettiğine inanılırdı. Ayrıca, bu reseptör artık opioid reseptör olarak kabul
edilmemektedir ve disfori, kappa reseptör fenomeninin bir kazancıdır.
Tablo 3. Opioid Analjezikler (14).
İlaç
Eş Analjezik Dozları (mg)
IM
Oral
Hidromorfon
1.5
7.5
Morfin
10
30
Metadon
10
20
75-100
300
120
180-200
Hidrokodon
-
30
Oksikodon
-
20
Propoksifen
-
200
Meperidin
Kodein
4.2. Bağımlılık, Tolerans, İlaca Tutkunluk
Bağımlılık ve ilaca tutkunluk korkusu genellikle akut, kronik ve hatta
terminal ağrılar için opioidlerin tezgah altı reçete edilmesinin sonuçlarıdır. Bu üzücü
uygulama,
bağımlılık,
tolerans
ve
ilaca
tutkunluğun
az
anlaşılmasından
kaynaklanmaktadır.
Bağımlılık, vücutta ilacın etkileri yerleştiğinde ve aniden ilaç kesildiği
zaman, hastada belli bir ilacın sağladığının tersi reaksiyonları içeren yoksunluk
17
sendromunun meydana gelmesidir. Örneğin, opioidler letarji (uyuşukluk), sedasyon
ve kabızlığa neden olur. Opioid yoksunluğu gelişen hastalarda, heyecan, karın
krampları ve ishal görülür. Eğer opioid dozları aşamalı olarak azaltılırsa, bağımlı
hastada yoksunluk meydana gelmeyecektir. Düzenli olarak bir haftadan fazla opioid
tüketen hastalarda, bazı derecelerde bağımlılık gelişir. Bu durumda, ağrılı durumun
şiddetlenmesi olarak karıştırılabilen yoksunluk semptomlarından kaçınmak için
dozun aşamalı olarak azaltılması gereklidir. Ancak, hastada bağımlılık geliştiği
anlamına gelmez (12, 37).
Tekrarlayan uygulamalardan sonra, hastalarda opioid toleransı gelişir. Bu,
geçmişte daha düşük dozlarla sağlananla aynı etkiyi sağlamak için daha yüksek
dozlar gerektiği demektir. Analjeziye, sedasyona ve solunum depresyonuna tolerans
aynı anda ortaya çıkar, ama opioidlerin kabızlık ve miyotik etkilerine karşı tolerans
olmaması ilginçtir. Bu kronik veya terminal ağrılı hastalar için problemli bir
durumdur. Ağrıyı kontrol etmek için şaşırtıcı dozlar gerekebilir ve bu dozlar
genellikle hastanın solunum durumunu tehlikeye atmayacak dozlar ise de, kabızlık
son derece şiddetli hale gelebilir ve gece görüşü bozulabilir. Benzer dozlar tolerans
gelişmemiş hastalara (yani daha önce opioid almamış hastalar) uygulanırsa kesin
olarak öldürücü olacaktır. Kronik opioid bağımlısı olan hastalarda diş ağrısını tedavi
ederken bu tanımlanan durumlar dikkate alınmalıdır.
İlaç tutkunluğu (addiction), tolerans ve bağımlılıktan belirgin olarak farklıdır.
Bu, tıp dışı nedenlerle genellikle zevk için bir ilacı ve onun etkilerini arama merkezli
kompulsif bir davranıştır. Bu, karmaşık psikiyatrik bir fenomendir, ancak ilaca
bağlanmamalıdır. Adiktif davranış, belirli bir ilaç tarafından güçlendirilebilir, ama
ilacın farmakodinamik bir özelliği değildir. Adiktif davranıştan yoksun bir hastada,
adiktif davranışı tetikleme korkusu olmadan kolayca opioid dozu kesilebilir. Aksine,
adiktif hasta, bağımlılıkla ilgili bir kanıt olmaması ve tıbben ilaca ihtiyaç
18
duyulmamasına rağmen, ilaç arayışlarına girecektir. Opioidler, 5-7 günlük tedavide
dahi az da olsa bağımlılığa yol açar ve
bu azalan doz programı uygulamasını
gerektirir. Ayrıca, opioidler bağımlılık yaratmazlar, onlar, hastada bağımlılık
gelişecektir varsayımı üzerine kullanmaktan alıkoyulmamalıdır (37). Açıkçası,
opioidler adiktif karakter gösteren hastalar için dikkatlice reçete edilmelidir.
4.3. Terapötik Önemleri
Bilimsel literatürün aksine, bazı opioidlerin diğerlerine göre daha etkili veya
daha tehlikeli olduğuna inanılır. Eşdeğer dozda eşdeğer analjezi olduğu durumu her
zaman yoktur. 10 mg morfin, 75 mg meperidin ve 150 mg kodein subkutan ya da
intramuskuler uygulandığında hepsi eşit analjezi ve yan etkileri sağlar (37).
Parenteral
uygulama
ile
ulaşılan
analjezinin
sağlanması
için
oral
uygulamadan sonra, midede parçalanma ve ilk geçiş metabolizması nedeniyle daha
büyük dozlar gereklidir. Örneğin morfin için oral ve parenteral doz oranı 3:1’dir.
Standart olarak 10 mg morfin IM enjeksiyonuyla sağlanan analjezi etkisini elde
etmek için 30 mg oral doz reçete edilmelidir. Opioidlerin genellikle kullanılan
eşdeğer analjezik dozları Tablo 3’te gösterilmiştir.
Etkin ağrı kontrolünde belli bir ajanın seçilmesi yerine optimal dozun
seçilmesi esas alınmalıdır. Bununla birlikte, hasta yanıtında ve farmakokinetik
aşamalardaki (örneğin süresi, eliminasyon yarı ömrü) gibi bireysel farklılıklar, belirli
bir ajanın tercih edilmesini gerektirebilir. Yatan hastalarda analjezi sağlamak için,
7,5-10 mg İM morfin nispeten güvenli ve yaygın kullanılan bir standarttır. Bu bir
referans noktası olarak kullanılırsa, hem parenteral ve oral dozlar, hem de diğer
ajanlar için eşdeğer analjezik dozlar seçilebilir.
19
4.4. Tedavide Kullanılan Belirli Opioidler
Kodein
Kodein, mü reseptörü için düşük afiniteye sahiptir ve hastalarda ana ilacın %10’u
sitokrom P450 CYP2D6 tarafından morfine dönüştürüldüğü için, bir ön-ilaç olarak
kabul edilir. Morfin metabolitleri, morfinin analjezik etkisinin tamamını içerir.
CYP2D6’nın değişen etkisi, kodein ve türevlerinin aşağıda ele alınacak olan çeşitli
yanıtları için bir açıklama sunar. Kafkas nüfusun yaklaşık %5-10’u kodeini iyi
metabolize edemez, çünkü bu bireylere CYP2D6 sentezi için 2 fonksiyon dışı allel
miras kalmıştır. Bu bireyler için, kodeinden beklenen analjezi yanıtları genel nüfusa
göre daha düşük olacaktır. Ayrıca Kafkasyalıların % 1-7’sinde CYP2D6 aktivitesinin
arttığı bulunmuştur ve bunun artan duyarlılık için hesaplanabileceği tahmin
edilmektedir. Aynı şekilde, bir hasta CYP2D6 aktivitesini inhibe eden ya da
indükleyen çeşitli ilaçları aynı anda alıyor olabilir. Örneğin selektif serotonin
reuptake inhibitörü (SSRI) antidepresanlar CYP2D6 inhibitörleridir, kodeinin
etkisini azaltır. Bu etki, fluoksetin ve paroksetin için saptanmıştır, ama bu sınıfın
diğer ajanları ile daha az olası görünür. Buna karşıt olarak, deksametazon bir
CYP2D6 indükleyicisidir (uyarıcısıdır) ve demetile kodeinin morfineoranını
arttıracaktır (14).
Hidrokodon ve Oksikodon
Hidrokodon ve oksikodon, kodeinden daha etkili analjeziklerdir. Bunlar da metile
edilmiştir, ama bunların etken maddesinin opioid reseptörüne afinitesi kodeinden
daha iyidir. Hidrokodon, ana ilaç ve onun aktif metaboliti ile analjezik etkisine
20
yeterli miktarda katkıda bulunan hidromorfona dönüştürülür. Bu nedenle,
hidrokodon kodein için daha önceden dimetilasyonla ilgili ele alınan aynı hususları
paylaşır (38). Karşıt olarak oksikodonun analjezik etkisi neredeyse tamamen ana
ilaca bağlıdır, ancak yetersiz miktarda oksimorfona demetile edilmektedir (38). Bu,
CYP2D6 inhibitörü ilaç aldığı bilinen hastalar için daha iyi bir seçenek haline
getirmiştir. Bunların potansiyeli bu ajanların düşük dozlarına izin verir ve kodeinle
karşılaştırıldığında mide bulantısı insidansını azaltır.
Ne yazık ki, irrasyonel dozaj formülasyonları içeren kombinasyon ürünlerinin
çıkmaıyla ortaya çıkan bu kodein türevleri için eşdeğer analjezik dozlar, başlangıçta
iyi anlaşılamamıştır. Referans kitaplarda listelenmiş eşdeğer dozlar biraz değişiklik
gösterir, ama Tablo 3’te iyi kabul edilen ve 200 mg kodein, 30 mg hidrokodon ve 20
mg oksikodonun eşdeğer analjezik güçteki oral dozları gösterilmiştir ve bunlar 10mg
IM veya 30 mg PO morfine eşdeğer analjezik güçteki standart konvansiyonel opioid
dozlarıdır. Kodein dozları üzerine iyi çalışmalar vardır, ve bu tabloda kodein için
oral dozun IM morfin dozunun yaklaşık 20 katı olduğunu görebiliriz ( 200 mg
kodeine karşılık 10 mg morfin). Kodein türevlerinin eşdeğer analjezik dozları üzerine
yapılan klinik çalışmalar seyrektir, ama bunlar aynı oranları destekler. Beaver ve
arkadaşları 10mg oksikodonun 100mg kodein ile karşılaştırılabilir olduğunu
bulmuşlardır ve bunun 20 mg oksikodon ve 200 mg kodein olduğu sonucuna
varmışlardır. Hopkinson
ve Beaver tarafından yapılan çalışmalar 10 mg
hidrokodonun 60 mg kodeine yaklaşık olarak eşpotansiyelde olduğunu göstermiştir
ve 33 mg hidrokodon ve 200 mg kodein olduğu sonucuna varmışlardır (14).
Hastalarda alerjik reaksiyon olarak önceden rapor edilen vakalarda bulantı
seyrek değildir. Ayrıca, IgE antikorlarının kodein dahil olmak üzere çeşitli opioidler
ile tepkimeye girdiği tespit edilmiştir ve hemen hemen tüm opioidler histaminin
doğrudan serbestlenmesini sağlayan mast hücrelerinin degranülasyonunu tetikleme
21
yeteneğine sahiptir.
Opioidler arasında çapraz reaksiyonlar ile ilişkili sorunlar
çözülene kadar, moleküler olarak benzemeyen alternatifleri seçmek ihtiyatlı bir
seçim olacaktır. Örneğin, bir hastada doğal olarak klinik belirtiler veren alerji rapor
edilmişse, morfin ya da kodein türevi olmayan (propoksifen, pentazosin) bir ajan
seçilmelidir (39).
Meperidin
75-100 mg meperidin, 10 mg IM uygulanan morfinle eş analjeziye sahiptir.
Meperidinin IM bir dozunun önemli bir bölümü, herhangi bir analjezik özelliği
olmayan ama kardiyovasküler ve merkezi sinir sistemi uyaranı olan normeperidin
metabolitine
dönüştürülür.
Ayrıca,
bu
metabolit
ana
ilacın
3
saati
ile
karşılaştırıldığında 15 saat-20 saate kadar- yarı ömre sahiptir (37). Yatan hastalar için
meperidin yalnızca 1 ya da 2 gün için kullanılır; aksi takdirde normeperidin birikir.
Ayrıca birçok hastane bu ilacı farmakopelerinden (ilaç endeksi/vademekum)
kaldırmıştır. Bu sorun ayakta tedavi edilen hastalar için oral uygulamalardan sonra
daha problemli hale gelir. 75 mg IM morfin dozuyla eş analjezi olması için 300mg
dozda verilmesi gereken meperidinin oral biyoyararlanımı % 25’tir. Bu normeperidin
birikimi için daha büyük bir riskle karşı karşıya bırakmaktadır. Ağızdan emilimin
düşüklüğü ve normeperidin birikimi, meperidini oral analjezik olarak kötü bir seçim
yapar.
Propoksifen
Propoksifen sadece oral uygulamalar için uygundur. Morfin ile karşılaştırılabilir
eşanaljezik doz henüz saptanmamıştır, ama bunun potansiyeli düşüktür. Geleneksel
22
olarak 100 mg’nin, 60 mg kodeine göre eşpotansiyelde olduğu düşünülmektedir.
Propoksifen, 30 saat yarı ömrüne sahip bir stimülan olan norpropoksifene dönüşmesi
yönüyle meperidine benzer (37). Kullanımı hafif ve orta dereceli ağrıların kısa
dönem tedavisiyle sınırlıdır.
Pentazosin
Pentazosin, ABD’de yararlanılan tek oral agonist-antagonist analjeziktir. Analjezik
etkisini kappa reseptör agonisti gibi hareket ederek sağlar, ancak kendisi mü reseptör
antagonistidir. Aynı zamanda alınırsa geleneksel mü agonist opioidlerinin tüm
etkilerini ters çevirir. Mü agonistlerinden farklı olarak, sınırsız analjezik etki
sağlayan kappa agonistleri analjezik etkisini bir tavan dozda sergiler ve 50 mg’nin
üstünde artan dozlarda hiçbir fayda sağlamaz. Pentazosin, ABD’de nalokson ile
birleştirilerek kullanımı parenteral enjeksiyonların kötü sonuçlarını önlemek için
uygundur. Eğer enjekte edilirse, nalokson pentazosinin tüm etkilerini bloke eder ve
faydasız hale getirir. Ağızdan alındığında ayrıca naloksenin oral biyoyararlanımı
yoktur ve pentazosinin etkilerini engellemeyecektir. Pentazosin, diğer opioidlerin
varlığında kullanılmamalıdır. Diğer opioidlerin varlığında, pentazosin bir opioid
antagonisti gibi davranacaktır ve böylece hastanın analjezisi azalacaktır. Ek olarak,
opioid bağımlılığı ve bağımlılık riski olan hastalarda reçete edilmemelidir.
Opioidlerin kötüye kullanımı öyküsü olan hastalar için bu cazip bir seçenektir, çünkü
konvansiyonel mü agonistleri tarafından aracılık edilen öforik etkileri sağlamaz.
Çünkü bu bir mü agonisti değildir, kabızlık görülmez (14).
23
Tramadol
Tramadol, ikili eylem ile santral etkili bir analjeziktir. Bu, ABD’de kontrollü bir
bileşik olarak sınıflandırılmamıştır. Etken maddesi, seratonin ve norepinefrinin geri
alınımını inhibe eder. Bu trisiklik antidepresanların eylemleri ile benzerdir ve gelen
nosiseptif uyarılarıları inhibe eden inen nöral yolları güçlendirirler. Bu eylemin
kronik ağrıların tedavisindeki etkinliği kanıtlanmıştır. Ayrıca, tramadol’un akut
postoperatif ağrıların tedavisinde herhangi bir yararı tanımlanmamıştır. Tramadolun
başlıca metabolitinin, O-desmetiltramadol (M1), yaklaşık 60 mg kodeinin yaptığına
yakın analjezik etkinlik oluşturarak mü reseptörler üzerine agonist etki gösterir. Bu
metabolitin oluşumu CYP2D6 enzimleri tarafından sağlanır ve kodein için daha
önce anlatılan ilaç etkileşimleri için aynı derecede risk tanımlanır. Tramadol, opioid
bağımlılığı ya da kötüye kullanma eğilimi olan hastalar için önerilmez (40).
Asetaminofen
ile
kombinasyonu
uygundur
kombinasyonundan daha etkili değildir (41).
24
ama
kodein-asetaminofen
5. AKUT VE KRONİK AĞRILARDA ANALJEZİK KULLANIMI
Orta dereceli ağrıların tedavisi genellikle uygun doz opioid olmayan
analjezikler kullanılarak yapılır: 400-800 mg ibuprofen, 1000 mg asetaminofen ya da
bu ikisinin kombinasyonu. Bunu NSAİİ ile kombinlemek mantıklı görünmese de
asetaminofeni NSAİİ’ye eklemek makuldür, çünkü analjezik etkisini farklı yollardan
etki ederek gösterirler (42,43,44). Ağrı şiddeti ne olursa olsun, bu ajanların 24
saatlik dozları optimize edilmelidir ve sonra gerekiyorsa şiddetli ağrılar için doza bir
opioid eklenmelidir. Bu uygulama genellikle gereken opioid dozu miktarını, bazen
Tablo 3’te listelenen maksimum dozların bir kısmına kadar azaltacaktır. Opioid
kombinasyonlarını rutinde ilk seçenek analjezik olarak reçete etmek mantıklı
değildir.
NSAİİ’ler kas ve iskelet ağrıları için konvansiyonel dozlarda opioidlerden
daha etkilidir. Aslında 5 mg oksikodon plasebodan daha etkili değildir. Ayrıca
ibuprofene küçük miktarda bir opioid eklenmesi (5 mg oksikodon) ağrı dindiriciliği
güçlendirecektir. Bu, opioidlerin sinerjistik olduğu gerçeğini göstermektedir ve
uygun dozda opioid olmayan analjeziğe opioid eklenerek titre edilmesiyle analjezi
güçlendirilebilir. Opioidlerin çoğu hidrokodon ya da oksikodon içerirler. Eşdeğer
analjezik doz stratejileri verilen bu kombinasyonların bazıları fazla dikkate
alınmayarak formüle edilmiş görünmektedir. Buna ek olarak, fazla miktarda
asetaminofen içeren çoğu ürün, şiddetli ağrısı olan hastalarda yeterli miktarda
opioide ulaşmak için birden fazla tablet kullanımını engelleyebilir. Kombinasyon
ürünleri reçete edildiğinde, klinisyen tek başına ya da birleşik kullanılan
asetaminofen miktarının günlük 4 mg’lik dozu geçmemesine önemle dikkat
25
etmelidir. Birçok vakada hastanın analjezik ihtiyaçlarına daha iyi cevap verecek
şekilde opioid ve opioid olmayan analjezik dozlarını ayrı reçete etmek daha iyidir.
Diş hekimi, hekimi tarafında uzun dönemli tedavide reçete edilen opioid
kullanan hastalarda dikkatli olmalıdır. İdeali, bu hastada reçetelenen opioid dozunun
hastanın doktoruyla ve diğer sağlık çalışanlarıyla danışılarak azaltılmasıdır (45).
Ayarlamalar ne olursa olsun, dişhekimi o an kullanılan opioid dozunu arttırmaktan
ya da postoperatif ağrı kontrolü için ek opioid dozları reçete etmekten kaçınmalıdır.
Hastanın günlük opioid olmayan analjezik dozu optimize edilmeli ve gerekiyorsa
hekimine dozun geçici olarak arttırılması konusunda danışılmalıdır. Dental cerrahi
sonrası yaşanılan ağrı, hastanın normal kronik ağrı yoğunluğuna katkıda bulunur ve
opioid toleransı opioid dozunun geçici olarak arttırılmasını gerektirebilir.
Etkili bir analjezik rejimini dikkatli olarak seçmek, hastanın deneyimlediği
ağrının tipine ve miktarına dayalıdır. Bu stratejiyle atılım ağrısına bağlı stres ve
anksiyete önlenebilir (46-48). Analjezikler başarısız olduğunda ağrıyı dindirmek için
umutsuz girişimler yapmak olağandışı değildir. Klinisyen, beklenen ağrı şiddetine
göre birkaç güvenli ve etkili analjezik rejimlerini geliştirmelidir. Akut postoperatif
ağrının doğru tedavisinde püf noktalar aşağıda verilmiştir (14):
1. Hastalar, gün içinde düzenli, saate göre ayarlanmış belirli aralıklarla verilen en
uygun NSAİİ dozlarından yarar görürler. Bu ajanlar etkili ve göreceli olarak
güvenlidir ve opioidlere olan ihtiyacı azaltırlar. Ağrının ön görülebildiği durumlarda,
analjezi, uygulama başlangıcında lokal anestezi sona ermeden önce verilmeye
başlanarak optimize edilebilir (yani, preemptif analjezi).
2. NSAİİ’ler düşük doz aralıklarında kendi analjezik tavan dozlarına ulaşmasına
rağmen, diş ağrılarının çoğunda antienflamatuar özelliklerinden yararlanmak için
yüksek dozlarda reçete edilmesi uygundur.
26
3. Asetaminofenin etki yolları diğer NSAİİ’lerdan farklıdır. Bu yüzden,
asetaminofenin analjezik etkisi NSAİİ ile kombine edildiği zaman sinerjistik açıdan
göz önünde bulundurulmalıdır.
4. Eğer bir NSAİİ, asetaminofen ya da kombinasyonları ile verilen doz optimize
edilmiş, ama ağrı sürüyorsa, rejime opioid eklenmelidir. Opioid ve asetaminofen
içeren ticari olarak uygun kombinasyon ürünleri bir seçenektir ve reçete etmek
kolaydır. Ayrıca, bu kombinasyon ürünleri reçete edildiğinde pratisyen karaciğer
hasarı riski yüzünden günde 4 gram önerilen asetaminofen dozunu aşmamaya dikkat
etmelidir.
5. Opioidlerin tavan dozları olmadığı için, bazı durumlarda opioid dozlarını ayrı ayrı
reçete etmek daha uygundur. Bu, opioidin gereken dozunu titre etmeye ve
asetaminofen toksisitesi için endişeleri azaltmaya izin verir.
6. Kronik ağrı için zaten opioid almakta olan hastalarda ve opioidin kötüye kullanımı
tedavisi alanlarda herhangi bir opioid ürünü reçete etmekten kaçınılmalıdır.
Gerekirse, hastanın hekiminden dozun arttırılmasının istenmesi uygundur.
Kronik orofasial ağrı, baş ve yüz bölgesinde devamlı ağrılara yol açabilen bir
grup heterojen bozukluk gruplarını içerir (49). Kronik orofasial ağrıların tedavisi,
akut ağrılardan önemli farklılıklar içerir. Tüm ağrıların genel algıyı etkileyen
nosiseptif ve psikolojik bileşenlerinin her ikisinin de olmasına karşın, kronik ağrının
sık sık hastanın günlük ağrıyla başa çıkma yeteneği ve psikolojik sağlığı üzerine
önemli etkisi vardır. Depresyon ve endişe yaygındır ve ağrının daha derinden
algılanmasına etki edebilir bu nedenle, psikotropik ilaç kullanımı yaygındır. Kronik
ağrı çeken çoğu hasta için psikolojik terapi çok azdır, ve bazen farmakolojik ve
girişimsel önlemlerden daha önemlidir.
Akut ağrılara karşılık kronik ağrılar için kullanılan çok farklı analjezik ilaç
sınıfları mevcuttur. Bunlar, antidepresanları özellikle trisiklik antidepresanlar ve
27
selektif seratonin-norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRİ’ler),eğer inflamatuvar
bir durum varsa nonsteroid antienflamatuvar ilaçları (NSAİİ’ler) ve opioidleri içerir
(49-52).
Bu ajanlara ek olarak, antiepileptik ilaçlar da nöropatik ve nörovasküler
ağrılar için yaygın olarak kullanılır. Kas gevşeticiler kronik ağrıda akut kas ve iskelet
ağrılarında olduğu gibi yararlı değildir, bununla birlikte baklofen ve tizanidin içeren
farklı bir grup olan antispastik ilaçlar bir dizi hastalıkta yarar sağlar. Çeşitli primer
baş ağrılarında yukarıda bahsedilen ilaçlara ek olarak
pek çok farklı gruptan
ilaçlardan yararlanılır: beta blokerler, kalsiyum kanal blokerleri, lityum, triptanlar,
ergot ve türevleri (49).
Kronik orofasyal ağrı dozu açısından, ilaçlar, belli zaman çizelgesine göre
reçetelendirilmelidir ve eğer uygunsa daha uzun aralıklı dozlamı olan ilaçların reçete
edilmesi tercih edilir. Hastalar ihtiyaç olduğunda gün içinde sık sık ilaç alırlar, aynı
zamanda bazı kişilerde ağrı ile ilgili davranışları pekiştirir. Kronik orofasyal
ağrılarda hastanın tedaviye uyuncu çok akut ağrılara göre daha karmaşık bir
durumdur (49).
28
6. ORTODONTİK TEDAVİ SIRASINDA KULLANILAN NONSTEROİDAL
ANTİİNFLAMATUVAR İLAÇLARIN DİŞ VE ÇEVRE DOKULARA ETKİSİ
Ortodontik tedavi sırasında dişin kademeli olarak hareketi dişte rezorpsiyon
ve apozisyon sayesinde mümkündür. Bir dişe ortodontik kuvvet uygulandığında, diş
alveol içindeki konumunu değiştirir ve bölgedeki kan damarlarında baskı yaratır.
Kısa bir zaman sonra, fibroblast ve osteoblastların şekil değiştirmesine bağlı olarak
periodontal aralığa prostoglandin ve interlökin-1 beta salgılanır. Sitokinler ve nitrik
oksit de salınır, aynı zamanda bunlar aynı zamanda diğer hücresel olayları
düzenlerler. Bu maddeler, kemik rezorpsiyonuyla sonuçlanan tip 1 kollagenin
yıkımını uyarır. Osteoblast ve osteoklastların aktivitesini uyaran prostoglandin E, en
önemli inflamatuvar mediatör olarak görünmektedir (53). Bu süreç, genellikle
işlemin uygulanmasını takiben ilk birkaç gün içinde oluşan ağrının yanı sıra takip
ziyaretleri sonrasında oluşan ağrıyla da ilişkilendirilir. Analjezik kullanımı çoğu
zaman, diş hareketine bağlı oluşan ağrıyı dindirmek için gerekli olur. Bu ağrı
nedeniyle hastalar, çoğu zaman herhangi bir eczanede ve hatta markette reçetesiz
satılan geniş analjezik grubundan bir ilaç seçer. Ortodontistlerin görevi, hasta için
güvenli olacak ve ortodontik tedaviyi olumsuz etkilemeyecek duruma uygun olan
ilacı belirtmektir (54, 55)
Ortodontik
tedavide
analjeziklerin
etkisi
olabilir:
İlk
olarak,
kök
rezorpsiyonunun seviyesinde etkili olabildikleri gibi diş hareketiyle ilgili süreçte de
etkili olabilirler. İkinci olarak, ilaçların yan etkileri müköz membranda aşınmalara
sebep olan kuru ağız semptomlarının yanı sıra oral inflamatuvar durumların artması
hastaların apparata uyumunu engelleyebilir.
29
En az toksik NSAİİ ibuprofendir; ancak ortodontik diş hareketini engeller.
Seçici olmayan COX inhibitörlerinin büyük çoğunluğu(asprin, diklofenak),
osteoklast sayısını azaltması yoluyla azalmış diş hareket aralığını uyarır (56). Ancak
Gonzales ve arkadaşlarının farelerle yürüttüğü çalışmalarda asprinin dişin hareket
aralığına etkisinin olmadığı ve kök rezorpsiyonuna yol açmadığı belirtilmiştir.
Kameyama tarafından farelerle gerçekleştirilen çalışmalarda gösterildiği gibi, aspirin,
diş köklerinde dişe geri dönüşümsüz zarar veren undermining rezorpsiyonunu
engeller (57). Dişte ortodontik harekete bağlı oluşan kök rezorpsiyonu riski, yüksek
seçici COX-2 inhibtörleri ile daha da azdır (selekoksib). Aynı zamanda, ortodontik
kuvvet altındaki dişe ilacın etkisi, engelleyici ve, ya tedavi süresinin artmasına ya da
kuvvet değerlerinin artışına sebep olmasıdır. Ancak 2007 yılında Carlos tarafından
yürütülen çalışma, selekoksib kullanımının dişin hareket süresini etkilemediği ve
çalışmada
rofekoksib
kullanılmasıyla
hareketlerin
tamamen
engellendiği
belirtilmiştir (58). Meloksikam bir ölçüde daha güvenli selektif COX-2 inhibitörü
gibi görünür ama uzun dönemde kullanılması, ülseratif stomatit
gibi dişeti
kanamalarına sebep olabilir (57). Ortodontik tedaviden dolayı, bu tür yan etkiler
hastanın tedaviye uyumunu etkileyebilir ve çevre dokuları devamlı tahriş eden
braketler bu etkilerin görülme sıklığını arttırabilir. Metamizol sodyum bir takım oral
yan etkileri olan diğer bir ilaçtır. Metamizol, COX’un merkezi sinir sistemi üzerine
olan etkisini engeller, ama kök rezorpsiyonu görülme sıklığı üzerine etkisiyle
ortodontik diş hareket aralığı üzerine etkisini değerlendiren bir çalışma yoktur.
Birçok yazar açıkça en güvenli olarak asetaminofen’i (parasetamol) gösterir
ve ortodontik tedavi sırasında ağrıyı hafifletmek için önerilen bir ilaçtır. Parasetamol,
hamile kadınlar ve küçük çocuklarda kullanılan analjezikler arasında tehlikeli yan
etkisinin olmaması yönüyle bir numaralı pozisyondadır. Ayrıca, parasetamolün ne
dişin hareket aralığına bir etkisi vardır ne de hareket eden dişte kök rezorpsiyonu
30
riskini arttırır. Herhangi bir oral yan etkiyle ilişkili olmadığından dolayı,
uygulamayla ilişkili süreçte negatif bir etkisi olmayacaktır (59). Stabile ve Stuani
çalışmalarında kısa zamanlı, iki gün selekoksib kullanımının diş hareketine etkisi
olmadığının ve asetaminofen için alternatif bir tedavi teşkil edebileceği sonucuna
varmışlardır (60).
Ortodontistlerin NSAİİ’lerin ağız boşluğu içinde ortaya çıkabilen ortodontik
diş hareket aralığına etkisiyle birlikte, hareket eden dişlerde kök rezorpsiyonu
riskinin ve diğer yan etkilerinin farkında olması önemlidir. COX’u non-selektif
inhibe eden NSAİİ’lerde sık görülen dezavantajlar; oral enfeksiyonlar, gingival
kanamalar ve tükürük salgılama bozukluklarını içerir. Selektif ve non-selektif COX
inhibitörlerinin her ikisi de, meloksikam hariç, dişin hareketini engelleyen ortodontik
diş hareket ağrısını dindirmek için kullanılır. Pek çok yazar tarafından güvenli NSAİİ
olarak gösterilen parasetamol, dişin hareket aralığı üzerine bir etkisi olmadığı, kök
rezorpsiyonu veya oral kavitede yan etki görülme riski olmadığı için tercih edilen
ilaç olarak görünmektedir (54).
31
7. SONUÇ
Çeşitli ağrı tiplerine göre etkili analjezik dozu seçimi dikkat gerektirir ve
hastada ilerleyici ağrıyla ilgili endişe ve stresi önlemesi beklenir. Analjezikler
başarısız olduğunda hastaların ağrıyı dindirmek için umutsuzluğa düşmesi olağan bir
durumdur. Klinisyen, farmakolojik prensiplere bağlı kalarak, çeşitli etkili ve güvenli
ağrı şiddetini öngörmeye dayalı analjezik dozları geliştirmeli ya da geliştirilmesini
önermelidir.
Akut postoperatif ağrının doğru şekilde tedavisi için anahtar özellikler
aşağıda özetlenmiştir:
1) Hastaların düzenli ve saate bağlı zaman aralıklarında verilen uygun dozda NSAİİ
almaları faydalıdır. Bu ajanlar etkili ve nispeten güvenlidir ve opioidlere olan ihtiyacı
azaltır.
2) Asetaminofenin analjezik etkisi, diğer NSAİİ ile kombine edildiğinde sinerjistik
etki gösterir.
3) NSAİİ ve/veya asetaminofen tek dozda optimize edilmiştir ancak ağrı devam
ederse opioid kullanımı gündeme gelebilir. Opioid ve asetaminofen kombinasyonu
ya da sadece asetaminofen analjezik ürün olarak reçete edilirken karaciğer hasarı
endişesi yüzünden hastada günlük 4 g dozu geçmemeye dikkat etmelidir.
4) Opioidlerin tavan dozu yoktur, opioidleri ayrı ayrı reçetelendirerek opioid
dozlarının kullanılması daha uygun olacaktır.
Kronik orofasiyal ağrıların birçok kaynağı olduğuna dikkat edilmelidir;
örneğin göz, tükürük bezi, burun mukozası ve intrakraniyal lezyonlardan hatta
akciğer kanserinden kaynaklananlardır. Çeşitli durumların varlığı sebebiyle, farklı
32
ilaç sınıflarından yararlanılır. Bu durumların çoğu genellikle diş hekimi tarafından
tedavi edilemez, ancak orofasiyal ağrıyı tedavi eden diş hekimi herhangi bir danışma
için ayırıcı tanıyı geniş tutmalıdır.
33
8. KAYNAKLAR
1. Merry A, Power I. Perioperative NSAIDs: towards greater safety. Pain Rev
1995,2,268–91.
2. Mehlisch DR. The efficacy of combination analgesic therapy in relieving dental
pain. J Am Dent Assoc 2002,133, 861–71
3. Desmeules J, Rollason V, Piguet V, Dayer P. Clinical pharmacology and rationale
of analgesic combinations. Eur J Anaesthesiol Suppl 2003, 20, 7–11.
4. Malmberg AB, Yaksh TL. Hyperalgesia mediated by spinal glutamate or
substance P receptor blocked by spinal cyclooxygenase inhibition. Science. 1992,
257, 1276–1279.
5. Stein CS. The control of pain in peripheral tissue by opioids. N Engl J Med. 1995,
332, 1685–1690.
6. Becker DE, Phero JC. Drug therapy in dental practice: nonopioid and opioid
analgesics. Anesth Prog 2005, 52, 140-149.
7. Melli M ve Kayaalp O. Nonsteroidal Antiinflamatuvar İlaçlar.Rasyonel Tedavi
Yönünden Tıbbi Farmakoloji. Kayaalp O, s:837-870, 12. Baskı, 2009.
8. Forbes JA, Kehm CJ, Grodin CD, BeaverWT. Evaluation of ketorolac, ibuprofen,
acetaminophen, and an acetaminophen-codeine combination in postoperative oral
surgery
9. Van Dyke T, Litkowski LJ, Kiersch TA, Zarringhalam NM, Zheng H, Newman K.
Combination oxycodone 5 mg/ibuprofen 400 mg for the treatment of postoperative
pain: a double-blind, placebo- and active-controlled parallel-group study. ClinTher.
2004,26, 2003-14.
34
10. Dionne R. COX-2 inhibitors: better than ibuprofen for dental pain?
CompendContin Educ Dent 1999, 20(6) 518–20, 22–4.
11. Hawkey CJ. COX-1 and COX-2 inhibitors. Best Pract Res Clin Gastroenterol
2001, 15(5), 801–20.
12. Abramowicz M, ed., Drugs for pain: treatment guidelines from The Medical
Letter. The Medical Letter on Drugs and Therapeutics. 2007,5, 23-32.
13. Chou R, Helfand M, Peteron K, et al. Drug Class Review on Cyclooxygenase
(COX)-2 Inhibitors and Nonsteroidal Antiinflammatory Drugs (NSAIDs). Portland,
Ore: Oregon Evidence-Based Practice Center, Oregon Health & Science University,
2006.
14. Becker DE. Pain management: Part 1: Managing acute and postoperative dental
pain. Anesth Prog. 2010, 57(2), 67-78.
15. Kimmey MB. Cardioprotective effects and gastrointestinal risks of aspirin:
maintaining the delicate balance. AmJ Med. 2004,117,72s-78s
16. Goldenberg NA, Jacobson MT, Manco-Johnson MJ. Duration of platelet
dysfunction after a 7-day course of ibuprofen. Ann Intern Med. 2005,142, 506-509.
17. DelaneyJA,Opatrny L, BrophyJM, Suissa S. Drug-drug interactions between
antithromboticmedications and the risk of gastrointestinal bleeding.CMAJ. 2007,177,
347-351.
18. DeBroe ME, Elseviers MM. Analgesic nephropathy. N EnglJMed. 1998,338,
446-452.
19. Gislason GH, Rasmussen JN, Abildstrom SZ, et al. Increased mortality and
cardiovascular morbidity associated with use of nonsteroidal anti-inflammatory
drugs in chronic heart failure. Arch Intern Med. 2009,169, 141-149.
20. White WB. Defining the problem of treating the patient with hypertension and
arthritis pain. Am J Med. 2009,122(5 suppl), S3-S9.
35
21. Piletta P, Porchet HC, Dayer P. Central analgesic effect of acetaminophen but not
aspirin. Clin Pharmacol Ther. 1991,49, 350-354.
22. Cooper SA. Comparative analgesic efficacies of aspirin and acetaminophen. Arch
InternMed.1981,141,282-285.
23. Whitcomb DC, Block GD. Association of acetaminophen hepatotoxicity with
fasting and ethanol. JAMA. 1994,272,1845-1850.
24. Catella-Lawson F, Reilly MP, Kapoor SC, et al. Cyclooxygenase inhibitors and
the antiplatelet effects of aspirin. N EnglJMed. 2001,345,1809-1817.
25. MacDonald TM,Wei L. Effect of ibuprofen on cardioprotective effect of aspirin.
Lancet. 2003,361,573-574.
26. Patrono C. Aspirin as an antiplatelet drug.N Engl J Med. 1993,30,1287-1294.
27. Abramowicz M. Do NSAIDS interfere with the cardioprotective effects of
aspirin? The Medical Letter on Drugs and Therapeutics. 2004,46,61-62.
28. Cryer B, Berlin RG, Cooper SA, Hsu C, Wason S. Double-blind, randomized,
parallel, placebo-controlled study of ibuprofen effects on thromboxane B2
concentrations in aspirin-treated healthy adult volunteers. Clin Ther. 2005,27,185191.
29. Patel TN, Goldberg KC. Use of aspirin and ibuprofen compared with aspirin
alone and the risk of myocardial infarction. Arch Intern Med. 2004,164,852-856.
30. Ianiro S, Jeansonne B, McNeal S, Eleazer P. The effect of preoperative
acetaminophen or a combination of acetaminophen and ibuprofen on the success of
inferior alveolar nerve block for teeth with irreversible pulpitis. J Endod 2007, 33,
11–4.
31. Cooper SA, Schachtel BP, Goldman E, Gelb S, Cohn P. Ibuprofen and
acetaminophen in the relief of acute pain: a randomized, double-blind, placebocontrolled study. J Clin Pharmacol 1989, 29, 1026–30.
36
32. Troullos ES, Freeman RD, Dionne RA. The scientific basis for analgesic use in
dentistry. Anesth Prog. 1986,33,123-138.
33. Laska EM, Sunshine A, Marrero I, et al. The correlation between blood levels of
ibuprofen and clinical analgesic response. Clin Pharmacol Ther. 1986,40,1-7.
34. Dionne RA, Campbell RA, Cooper SA, Hall DL, Buckingham B. Suppression of
postoperative pain by preoperative administration of ibuprofen in comparison to
placebo, acetaminophen, and acetaminophen plus codeine. J Clin Pharmacol.
1983,23,37-43.
35. Jackson DL, Moore PA, Hargreaves KM. Preoperative nonsteroidal antiinflammatorymedication for the prevention of postoperative dental pain. J Am Dent
Assoc.1989,119,641-647.
36. Stein CS. The control of pain in peripheral tissue by opioids. N EnglJMed.
1995,332,1685-1690.
37. Gutstein HB, Akil H. Opioid analgesics. In: Brunton LL, Lazo JS, & Parker KL,
eds. Goodman and Gilman’s The Pharmacological Basis of Therapeutics. 11th ed.
New York, McGraw-Hill, 2006.
38. Smith HS. Opioid metabolism. Mayo Clin Proc. 2009, 84,613-624.
39. Becker DE. Management of allergic and pseudoallergic reactions. Dent Clin
North Am. 1995,39,577-586.
40. CiceroTJ, Adams EH, GellerA, et al. A postmarketing surveillance program to
monitor Ultram (tramadol) abuse in the United States. Drug Alcohol Depend.
1999,57,7-22.
41. Moore PA, Crout RJ, Jackson DL, et al. Tramadol hydrochloride: analgesic
efficacy compared with codeine, aspirin with codeine, and placebo after dental
extraction. J Clin Pharmacol. 2003,38,554-560.
37
42. Hyllested M, Jones S, Pedersen JL, Kehlet H. Comparative effect of paracetamol,
NSAIDs or their combination in postoperative pain management: a qualitative
review. Br J Anaesth. 2002,88,199-214.
43. Breivik EK, Barkvoll P, Skowlund E. Combining diclofenac with acetaminophen
or acetaminophen-codeine after oral surgery: a randomized, double-blind, singledose study. Clin PharmacolTher. 1999,66,625-635.
44. Issioui T, Klein KW, White PF, et al. The efficacy of premedication with
celecoxib and acetaminophen in preventing pain after otolaryngologic surgery.
Anesth Analg. 2002,94,1188-1193.
45. Chou R, Fanciullo GJ, Fine PG, et al. Opioid treatment guidelines: clinical
guidelines for the use of chronic opioid therapy in chronic noncancer pain. J Pain.
2009,10,113-130.
46. Apfelbaum JL, Chen C, Mehta SS, Gan TJ. Postoperative pain experience: results
from a national survey suggest postoperative pain continues to be undermanaged.
Anesth Analg. 2003,97,534-540.
47. Mehlisch DR. The efficacy of combination analgesic therapy in relieving dental
pain. J Am Dent Assoc. 2002,133,861-871.
48. Becker DE, Phero JC. Drug therapy in dental practice: nonopioid and opioid
analgesics. Anesth Prog. 2005,52,140-149.
49. Ganzberg S. Pain Management Part II: Pharmacologic Management of Chronic
Orofacial Pain. Anesth Prog. 2010,57(3),114-8.
50. Wernicke J, LuY, D’Souza DN,Waninger A,Tran P. Antidepressants: duloxetine
at doses of 60 mg QD and 60 mg BID is effective in treatment of diabetic
neuropathic pain (DNP). In: Abstracts of the 2d Joint Scientific Meeting of the
American Pain Society and the Canadian Pain Society. May 2004. J Pain. 2004,5(3
suppl1),S48.
38
51. Sindrup SH, Bach FW, Madsen C, Gram LF, Jensen TS. Venlafaxine versus
imipramine in painful polyneuropathy: a randomized, controlled trial. Neurology.
2003,60,1284-1289.
52. Arnold LM, Lu Y, Crofford LJ, et al. A double-blind,multicenter trial comparing
duloxetine with placebo in the treatment of fibromyalgia patients with or without
major depressive disorder. Arthritis Rheum. 2004,50,2974-2984.
53. Meikle M.C. The tissue, cellular, and molecular regulation of orthodontic tooth
movement: 100 years after Carl Sandstedt. Eur. J. Orthod. 2006 Jun,28(3),221-40.
54. Krasny M, Zadurska M, Cessak G, Fiedor P.Analysis of effect of non-steroidal
anti-inflammatory drugs on teeth and oral tissues during orthodontic treatment.
Report based on literature review. Acta Pol Pharm. 2013 May-Jun,70(3),573-7.
55. Krishnan V., Davidovitch Z. The effect of drugs on orthodontic tooth movement.
Orthod Craniofac Res. 2006 Nov,9(4),163-71.
56. Arias O., Marquez-Orozco M. Aspirin, acetaminophen, and ibuprofen: their
effects on orthodontic tooth movement. Am. J. Orthod. Dentofacial Orthop., 130,
364 (2006).
57. Gonzales C., Hotokezaka H., Matsuo K.I., Shibazaki T., Yozgatian J.H.,
Darendeliler M.A., Yoshida N. Effects of steroidal and nonsteroidal drugs on tooth
movement and root resorption in the rat molar. Angle Orthod. 79, 715 (2009).
58. de Carlos F., Cobo J., Perillan C., Garcia M.A., Arguelles J., Vijande M.,
Costales M. Orthodontic tooth movement after different coxib therapies. Eur. J.
Orthod. 2007 Dec,29(6),596-9.
59. Bartzela T., T¸rp J.C., Motschall E., Malthad JC. Medication effects on the rate
of orthodontic tooth movement: a systematic literature review. Am. J. Orthod.
Dentofacial Ortop. 2009 Jan,135(1),16-26.
39
60. Stabile A.C., Stuani M.B., Leite-Panissi C.R., Rocha M.J. Effects of short-term
acetaminophen and celecoxib treatment on orthodontic tooth movement and neuronal
activation in rat. Brain Res. Bull. 2009 Aug 14,79(6),396-401.
40
9. ÖZGEÇMİŞ
1991 yılında İzmir’de doğdum. İlkokul ve ortaokulu Gaziemir Atatürk
İlköğretim Okulu’nda okudum. 2005-2009 yılları arasında liseyi Bornova Anadolu
Lisesi’nde okudum. 2009 yılında Ege Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi’ni
kazandım.
41
Download