Full Text - The Journal of Academic Social Science

advertisement
_____________________________________________________________________________________
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date
18.08.2016
Yayınlanma Tarihi / The Published Date
12.10.2016
Doç. Dr. Şenay ÖZDEMİR GÜMÜŞ
Mersin Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
belit33@mersin.edu.tr
SÜNNE BOĞAZI’NDA SEYRÜSEFER GÜVENLİĞİ VE KULE-İ FENER
VAKFI*
Öz
Sünne Boğazı, Avrupa’nın büyük bir bölümünü batıdan doğuya kat eden Tuna
Nehri’nin Karadeniz’e bağlandığı çıkışlardan biridir. Burası özellikle Tuna
limanlarından İstanbul’a zahire taşıyan gemilerden dolayı Osmanlı idaresi
döneminde canlı bir deniz trafiğine sahne olmuştur. Ancak boğazın fiziki
koşullarından kaynaklanan bir takım olumsuzluklar bu trafiği etkilemekte, belli
mevsimlerde boğaz sularının sığlaşmasından dolayı zahire akışında kesilme veya
yavaşlamalar yaşanmaktaydı. Bu sıkıntıyı aşmak için sığ bölgelerde gemilerin
yüklerini aktaracak tombaz gemilerini bulundurmak üzere 1743 yılında Sünne
Mukataası oluşturulmuştu. Bundan kısa bir süre sonra da özellikle gece yolculuk
yapan gemi ve yolcuları korumak amacıyla burada fener hizmeti vermek üzere
1745 yılında Darüssaade Ağası Beşir Ağa tarafından Kule-i Fener Vakfı kurulmuş
ve tombaz hizmeti de bu vakıf tarafından yerine getirilmeye başlanmıştı. Vakfın
işleyişi 18. yüzyılın son çeyreğinde Karadeniz’in yabancı gemilere açılması,
Osmanlı-Rus savaşları gibi gelişmelerden etkilenmiştir. Bu çerçevede
çalışmamızda, bölgede yaşanan ticari, siyasi, askeri gelişmeler ışığında Kule-i
Fener Vakfı’nın Sünne Boğazı’ndaki seyrüsefer güvenliğini sağlamada üstlendiği
rol değerlendirilmektedir.
Anahtar kelimeler: Osmanlı, Karadeniz, Tuna, Sünne, Fener.
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
SULINA’S SEAFARING SECURITY AND THE WAQF OF THE KULE-I
FENER
Abstract
The Danube River goes from the west to the east along most of Europe and Sulina
Strait is one of the exit points of it to the Black Sea. This strait had a lively traffic
in the Ottoman period because of the ships which carried grain from the Danube to
Istanbul. However, some negative points resulting from the physical conditions of
the strait affected this traffic, the cession or slowing down of the grain flow
occured due to the shallowing of the strait’s waters in certain seasons. For
preventing this problem, Sünne Mukataası has been founded in 1743 in order to
make the tombaz ships available, for transferring the loads of the ships in the
shallow areas. After a short period of time, the Waqf of the Kule-i Fener was
founded by Beşir Ağa who was the Ağa of Darüssade in order to safeguard the
ships and the passangers who especially travelled in the nights. The tombaz service
was given by this waqf. The functioning of the waqf was affected by the
developments such as the opening of the Black Sea to the alien ships and the
Russo-Ottoman Wars in the last quarter of the eighteenth century. In this
framework, this study evaluates the role of the Waqf of the Kule-i Fener for
securing the seafaring activities in the Sulina strait, in the light of the commercial,
political and military developments.
Keywords: Ottoman, Blacksea, Danube, Sulina, Lighthause.
Giriş
Almanya’da Karaorman’dan başlayan Tuna Nehri 2860 kilometrelik bir mesafeyi kat
ettikten sonra Kili, Sünne ve Hızır İlyas boğazlarıyla Karadeniz’e dökülmektedir. II. Bayezid’in
padişahlığı döneminde 1484 yılında gerçekleştirilen Kili ve Akkirman seferleriyle Osmanlı
Devleti Tuna’nın Karadeniz çıkışını hakimiyeti altına almış oldu. Bu gelişme Osmanlı
Devleti’nin bölgedeki siyasi-askeri üstünlüğünü pekiştirmesi kadar Karadeniz’i Baltık’a
bağlayan önemli bir hat olan Boğdan yolunun denetimini sağlamasıyla ekonomik açıdan da
önemliydi.1 Bölge İstanbul’un iaşesini sağlayan zahirenin tedarik merkezlerinden olmasıyla
ayrıca önem taşımaktaydı. Ancak Tuna’nın birden fazla boğaz aracılığıyla Karadeniz’e akması
sonucunda su seviyesinin düşmesi ve nehrin taşıdığı alüvyonların birikmesiyle yer yer
sığlıkların oluşması gibi faktörler bu boğazlardaki seyrüseferi zorlaştırmaktaydı. Bu koşullarda
Sünne Boğazı, birkaç koldan Karadeniz’e açılan Kili ve Hızır İlyas boğazlarının aksine tek bir
koldan sularını boşaltması ve buradaki birikintileri dağıtacak akıntı hızına sahip olmasıyla
seyrüsefere daha elverişliydi.2
* Bu çalışma 29.04-01.05.2015 tarihlerinde Fatsa/Ordu’da düzenlenen Türk Deniz Ticareti Tarihi-VII Karadeniz
Limanları Sempozyumu’nda sunulan aynı adlı bildirinin genişletilmiş halidir.
1 Mihail Maxim, “Tuna”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 41, İstanbul 2012, sf. 372-373; a.g.y., “Kili”, Diyanet
İslam Ansiklopedisi, C. 26, Ankara 2002, sf. 1.
2 İlhan Ekinci, Tuna Komisyonu ve Tuna’da Ticaret (1856-1883), Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Samsun 1998, sf. 3, 130.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
36
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
Diğer boğazlara kıyasla seyrüsefere daha elverişli olmakla birlikte Sünne Boğazı’nda yaz
ve sonbahar aylarında suyun sığlaşması Karadeniz’e çıkmak üzere Tuna’dan zahire yükleriyle
gelen gemilerin buradan geçişlerini zorlaştırmaktaydı. Boğazda suyun 12 karış olduğu
dönemlerde gemilerin geçişi kolayken derinlik 6 karışa indiğinde ise güçlük çekilmekteydi. 3
Bölgeden İstanbul’a zahire taşıyan gemi reislerinin İstanbul’a sıklıkla şikayet ettikleri bu
durum, İstanbul’da zahire eksikliği yaşanmaması için devletin de üzerinde durduğu önemli bir
konuydu. Bu çerçevede Sünne Boğazı’ndaki seyrüseferin devamlılığının sağlanması için burada
ilk olarak 1743 yılında Sünne Mukataası oluşturuldu. Bu mukataa tombaz denilen altı düz,
küçük kayıklarla boğaza gelen gemilerin yüklerinin buradaki sığ noktalardan aktarılmasını
sağlayacaktı. Bundan birkaç yıl sonra, 1745’de ise dönemin Darüssade Ağası Hacı Beşir Ağa
tarafından boğazdan geçen gemilerin gece yolculuklarını güvenle yapmalarını sağlayacak olan
fener hizmetini sunmak amacıyla Kule-i Fener Vakfı kuruldu. Sünne Mukataası kapsamındaki
tombaz hizmetini de üstlenen vakıf böylece Sünne Boğazı’nda seyrüseferin, dolayısıyla zahire
nakliyesinin devamlılığını sağlamada önemli bir rol oynadı. Ancak 18. yüzyılın ikinci yarısında
Karadeniz’in yabancı gemilere açılması, bölgenin Rusya’yla yapılan savaşlara sahne olması gibi
gelişmeler boğazın ticari, siyasi ve askeri önemini arttırdığı gibi boğaz idaresinden sorumlu olan
vakfı da etkilemiştir. Çalışmamızda denizcilik faaliyetlerine hasredilmiş bir hayır kurumu
örneği olarak Kule-i Fener Vakfı’nın Sünne Boğazı’nda seyrüsefer güvenliğini ve devamlılığını
sağlamadaki rolü vakfın kuruluşundan Sünne Boğazı’nın 1829 Edirne Anlaşması’yla Rusya’nın
hakimiyetine geçtiği zaman aralığında incelenmekte ve özellikle belirtilen ticari, siyasi-askeri
gelişmelerin vakfın işleyişi üzerindeki etkisinin ortaya konulması amaçlanmaktadır.
Tuna’da Osmanlı Hakimiyeti ve Sünne Boğazı
Tuna’nın kaynağından Macaristan’a kadar olan bölümü Yukarı Tuna, bundan sonra
Demirkapılar’a kadar devam eden kısmı Orta Tuna ve buradan itibaren Karadeniz’e döküldüğü
boğazları içeren kısmı da Aşağı Tuna olarak adlandırılmaktadır.4 14. yüzyılın sonlarından
itibaren Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki ilerleyişinde ilk olarak Aşağı Tuna’nın önemli bir
bölümü Osmanlı hakimiyetine alındı. Bu dönemde Tuna Avrupa’daki Osmanlı fetihlerinin
önemli bir güzergahını oluştururken benzer şekilde Niğbolu ve Varna’da olduğu gibi Haçlı
birliklerinin de Osmanlı’yı bölgeden çıkarmak üzere kullandıkları bir su yolu olmuştu.5 II.
Mehmet ve II. Bayezid dönemlerinde yapılan seferler sonucunda hem Aşağı Tuna Osmanlı
hakimiyetine alınmış hem de Eflak ve Boğdan Osmanlı Devleti’ne bağlı kılınmıştı.6 Kanuni
döneminde gerçekleştirilen Macaristan seferleriyle Osmanlı hakimiyeti Orta Tuna’yı
kapsayacak biçimde genişledi.7
Osmanlı Devleti’nin Tuna üzerindeki hakimiyeti nehrin ticari potansiyeli açısından da
büyük önem taşımaktaydı. Tuna limanlarının İstanbul kadar Kefe, Trabzon, Sinop gibi diğer
Karadeniz limanlarıyla arasında canlı bir ticaret söz konusuydu. Bu limanlardan taşınan
Anadolu ve Rumeli’nin pamukluları, çuha, halı, ipek, Akdeniz’in zeytin, turunçgil, taze-kuru
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Cevdet Nafia, Belge No: 1/17, Mart 1768; Cevdet Belediye, Belge No:
114/5676, Eylül 1785.
4 Süleyman Uygun, “Aşağı Tuna’da Bir Fransız Buharlı Nakliyat Kumpanyası ve Ticari Faaliyetleri”, Osmanlı
Devleti’nde Nehirler ve Göller, C. I, (Haz. Şakir Batmaz-Özen Tok), Not Yayınları, Kayseri 2015, sf. 349.
5 Ekinci, a.g.t., sf. 7-8; Tarık Tolga Gümüş, “Medieval Perspectives: Jean de Waurin and His Perception of the Turks
in Anatolia in the Late Middle Ages”, International Journal of Business and Social Science, Vo. 4, No. 16, December
2013, sf. 166-168.
6 Fadimana Fidan, 18. Yüzyılda İstanbul’un Ve Ordunun İaşesinde Tuna İskelelerinin Rolü (1711-1768), Kafkas
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kars 2014, sf. 29.
3
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
37
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
meyveleri, Arabistan ve Hint mallarını Tuna limanları aracılığıyla Orta Avrupa pazarlarına
ulaştıran tacirler dönüşlerinde bölgeden ağırlıklı olarak ham madde, tuz, canlı hayvan gibi
ürünleri getirmekteydiler. Ancak Tuna havzası, Osmanlı Devleti için özellikle İstanbul’un
iaşesinde gerekli olan hububatın sağlandığı merkezlerden olması bakımından önemliydi.
Bölgede yetiştirilen zahire Vidin, Niğbolu, Silistre gibi iskelelerden Tuna’nın ağzına
naklediliyor ve buradan da İstanbul’a gönderiliyordu.8
Osmanlı Devleti uzun bir süre Orta ve Aşağı Tuna üzerinde siyasi ve ticari hakimiyetini
korumuş ve Karadeniz’de olduğu gibi burada da ticaret Osmanlı gemileriyle yapılmıştır. Fakat
bu durum 1699’da Karlofça Anlaşması’yla değişme sürecine girdi. Bu anlaşmada Osmanlı
sınırlarında kalan Tuna kesiminde Avusturya gemilerinin ticaret yapabilmelerini sağlayacak bir
hüküm yer almamakla birlikte iki devlet arasında sınır oluşturan ve ortak kullanımı
kararlaştırılan Morş ve Tizsa sularında bu devletin gemilerinin serbest dolaşımı mümkün oldu.
Bu hüküm 1718 Pasarofça Anlaşması’ndan sonra Olet ve Timok nehirleri için de geçerli
olmuştu. Bu anlaşmayla Tuna’daki Vidin, Rusçuk gibi limanlara kendi gemileriyle gelebilecek
olan Avusturya tüccarı mallarını bu noktalardan ileriye ancak Osmanlı gemileriyle
götürebileceklerdi. Belgrad Anlaşması’nda iki devlet arasındaki sınır Sava’ya doğru çekilmiş
fakat Tuna’nın kullanımına dair daha önceki hükümler değişmemiştir.9 Böylece Avusturya
henüz gemilerini Karadeniz’e çıkarma hakkına sahip değilse de Aşağı Tuna ticaretine dahil
olmuştu. Bölgenin ticari potansiyeli bu dönemde Avusturya dışında başka devletlerin ilgilerinin
buraya yönelmesine neden oldu. 1740 sonrasında İngiltere ve Fransa da Tuna üzerinde ticarete
serbestlik getirilmesine çalıştılar.10
18. yüzyılın sonlarında yaşanan Osmanlı-Rus savaşlarında Aşağı Tuna bu iki devletin
kara ve deniz güçlerinin mücadelesine sahne oldu. 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nda, 1770
Kartal yenilgisinden sonra Bender ve İsmail kaleleri ve ardından Bucak bölgesi (Kili, İbrail,
Akkerman) Rusların eline geçti.11 Bu savaş sırasında Ruslar Tuna’ya bir filo göndermişlerdi ve
İsmail, Rusların elinde geçtikten sonra Tuna filosunun ana üssü olarak kullanıldı.12 Rusların
Tuna’daki kalelere saldırdığı süreçte Sünne Boğazı, İstanbul’dan Tuna kalelerine gönderilen
mühimmat ve askerlerin naklinde kullanıldı.13 Sünne ve çevresindeki boğazların korunmasıyla
görevlendirilen Sünne Boğazı başbuğu Seyyid Mehmet Paşa’ya burada gereken yerlere tabya
inşa edilerek top ve asker yerleştirilmesi emredilmişti.14 Kili’nin Rusların eline geçmesinden
sonra Sünne’nin muhafazası daha önemli hale geldi ve buranın karadan-denizden korunması
için tedbirler alındı.15
7
Ekinci, a.g.t., sf. 10.
Ekinci, a.g.t., sf. 24-25.
9 Ekinci, a.g.t., sf. 31-33; Numan Elibol, “Tuna Nehri’nde Uluslararası Ticaretin Gelişmesi: Karadeniz’e Çıkan
Avusturya Bandıralı Gemiler (1780-1830)”, Osmanlı Devleti’nde Nehirler ve Göller, C. I, (Haz. Şakir Batmaz-Özen
Tok), Not Yayınları, Kayseri 2015, sf. 230.
10 Ekinci, a.g.t., sf. 34.
11 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. IV/I, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1995, sf. 388-389.
12 A.B. Şirokorad, Rusların Gözünden 240 Yıl Kıran Kırana Osmanlı-Rus Savaşları, Kırım-Balkanlar-93 Harbi ve
Sarıkamış, (Çev. Ahsen Batur), Selenge Yayınları, İstanbul 2013, sf. 153.
13 İlhan Gök, Başbakanlık Osmanlı Arşivi 168 Numaralı Mühime Defteri (s. 200-376) (1183-1185/17691771)Transkripsiyon, Değerlendirme, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2007, sf. 26,
414.
14 BOA, Cevdet Askeriye, Belge No: 107/4838, Nisan 1790.
15 Gök, a.g.t., sf. 99, 104, 135, 143.
8
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
38
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
Savaş sırasında Rusların ele geçirdiği bu kaleler 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması’yla
yeniden Osmanlı’ya iade edilmişse de16 savaşın Tuna hattı üzerinde gerçekleşmesi Osmanlı
Devleti’nin buradaki kalelerin tamiri ve tahkimine önem vermesine neden oldu. Özellikle
Küçük Kaynarca Anlaşması’ndan sonra Tuna üzerindeki bir çok kale yenilenerek, istihkamlar
yapıldı.17 Bu dönemde Sünne Boğazı’nın ticarete açık tutulması kadar artık Karadeniz’e çıkan
gemilerin Rusya’ya karşı güvenliğinin sağlanması da önem kazanmıştı. Bu çerçevede Sünne
Boğazı’nın askeri tahkimine yönelik olarak 1777 yılında burada tabya inşası, top ve mühimmat
nakli,18 1783’de ise boğazın korunmasını sağlamak üzere buradaki kulelerin tamiri ve tahkimi
için emirler gönderilmiştir.19
Bu dönemde Sünne’yi ilgilendiren bir diğer önemli gelişme 1774 Küçük Kaynarca
Anlaşması’yla Karadeniz’in yabancı devletlerin ticaretine açılmasıdır. Bu anlaşmayla Rusya
gemilerinin elde ettiği serbest dolaşım hakkı kısa bir süre sonra Avusturya’ya da tanındı. Bu
dönemde gelişmekte olan imalatı için yeni pazarlar bulmak ve İngiltere, Fransa gibi ticari
rakipleriyle mücadele edebilmek açısından Avusturya için Osmanlı coğrafyası önem
taşımaktaydı.20 Bundan dolayı Avusturya’da 1780’lerden sonra Tuna’nın doğusuyla ticaretin
geliştirilmesine yönelik politikalar ön plana çıkarken, Tuna üzerinden Viyana-İstanbul
arasındaki ilk yolculuk 1782’de Willeshofen şirketine ait bir gemi tarafından gerçekleştirildi.
Ertesi yıl başka Avusturya gemilerinin de Tuna üzerinden İstanbul’a gelip gitmelerine izin
verildi.21 Bu durum 1784’te Osmanlı ile Avusturya arasında imzalanan bir senetle resmileştirildi
ve Tuna yoluyla gelen Avusturya gemilerine Karadeniz’e çıkışla birlikte boğazlardan geçiş
hakkı da tanındı.22
Osmanlı Devleti’nin önce Rusya ile başlayan ardından Avusturya’nın da dahil olduğu
1787-1792 Savaşı’nda bölge yeniden Osmanlı-Rus mücadelesine sahne oldu ve Ruslar 1789’da
Akkerman’ı aldı.23 1790 Ekim’inde Kili ve ardından Sünne, Tolcu, İsakçı, İsmail Rusların eline
geçti.24 Bu dönemde Sünne Boğazı her iki tarafın deniz güçlerinin Tuna’ya giriş-çıkışlarda
kullandıkları güzergahlardan birisiydi. 1790 yılında Kaptan-ı Derya Giritli Hüseyin Paşa
komutasında Karadeniz seferine çıkan donanma Kerç yakınlarında Rus donanmasıyla
savaştıktan sonra Sünne Boğazı’na gelmişti. Burada bir süre kaldıktan sonra Ağustos’ta yeniden
denize açılan donanma bir kez de Kılburun taraflarında Ruslarla savaşmış ve Ruslar karşısında
dayanamayan donanma İstanbul’a dönmüştü. Bu durum üzerine Rusların ince donanması
Tuna’ya girerek nehrin ağzındaki kalelere Rus birliklerinin yaptıkları saldırılara destek
oldular.25 Ekim 1790’da De Ribas komutasındaki Rus filosu Sünne’de Osmanlı gemilerine
saldırmıştı.26 Savaşın ardından 1792’de imzalanan Yaş Anlaşması’yla Dinyester Nehri iki devlet
arasında sınır olarak belirlendi ve Rusların eline geçen Akkerman, Kili, İsmail gibi bölgeler
Uzunçarşılı, a.g.e., sf. 424.
Ekinci, a.g.t., sf. 15.
18 BOA, Cevdet Askeriye, Belge No: 697/29238.
19 Buradaki kulelerin tamiri ve tahkimi için yapılan teftiş sonunda mühendis ve mimar ağa boğazın korunması için
gerek zaman gerekse maliyet açısından burada 500 zira’lık bir kale yapılmasını tavsiye etmişlerdi, BOA, Cevdet
Askeriye, Belge No: 1198/53617, Eylül 1783.
20 Ekinci, a.g.t., sf. 34-35.
21 Elibol, a.g.m., sf. 237.
22 Elibol, a.g.m., sf. 230.
23 Uzunçarşılı, a.g.e., sf. 554-555.
24 Uzunçarşılı, a.g.e., sf. 575-576.
25 Uzunçarşılı, a.g.e., sf. 565-566.
26 Şirokorad, a.g.e., 254.
16
17
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
39
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
Osmanlı’ya iade edildi.27 Tuna ve Karadeniz’in yabancı devletlerin ticaretine açılmasından kısa
süre sonra yaşanan bu savaş döneminde buradaki ticaret olumsuz etkilenmiş ve ancak savaşın
sona ermesinin ardından Tuna ticareti yeniden canlanmaya başlamıştır.28
Bu savaşlar sırasında Tuna’nın önemli kent ve limanları kadar özellikle nehrin
Karadeniz’e açılımını sağlayan boğazlar Rusların önemli hedefleri arasında yer almıştı. Nitekim
1811 Bükreş Anlaşması’yla Osmanlı ve Rusya arasında sınır kabul edilen Kili, iki devletin ortak
kullanıma açık olmak kaydıyla Rusya hakimiyetine girdi.29 Bu anlaşmada Rus gemilerine
Tuna’da Prut’un ağzına kadar seyrüsefer hakkı da tanınmıştı.30 Bükreş Anlaşması’yla Kili’nin
Rusya’ya geçmesi ve bundan kısa bir süre sonra başlayan Yunan isyanının etkileri Sünne
savunmasının önemi arttırdı. 1821’de Sünne ve Tolcu muhafızı Yunus Ağa tarafından buraya
fenerin yakınına bir tabya, Yenigırla (?) ağzından Sünne’ye kadar 3 karakolhane, bir köprü inşa
ettirilmişti.31 Silistre valisi ve Tuna seraskeri Mehmet Selim Paşa’ya da burada inşa edilen
karakolların hizmetinde kullanılmak üzere Bucak Tatarlarından asker göndermesi emredildi.32
1829’da imzalanan Edirne Anlaşması’nda ise sınır Rusya lehine güneye kayarak Hızır
İlyas Boğazı kabul edilmiş, Sünne Boğazı da tüm devletlerin ticaretine açık ve seyrüsefere
elverişli tutulmak şartıyla Rusya’ya bırakılmıştı Anlaşmaya göre Sünne ile Hızır İlyas Boğazı
arasındaki bölge iskana kapalı olacaktı.33 Edirne Anlaşması’yla Rusya’nın Tuna boğazları
üzerinde hakimiyeti 1856 Paris Anlaşması’na kadar sürdü. Bu anlaşmada Tuna’da seyrüsefer
nehre kıyısı olan bütün devletlere açık hale getirilerek Tuna boğazları yeniden Osmanlı’ya
bağlandı. Bu dönemde Osmanlı yönetimi Sünne Boğazı’nın karşısındaki Yılan Adasına bir
fener koyarak, askeri bir birlik yerleştirdi.34
Darüsaade Ağası Beşir Ağa ve Kule-i Fener Vakfı
Akıntı, büyük çağlayanlar, belli mevsimlerde derinliğin azalması gibi faktörler Tuna’da
seyrüseferi güçleştirmekteydi. Çağlayanların bulunduğu noktalarda ve suyun sığlaştığı
bölümlerde gemilerin yüklerinin başka vasıtalara aktarılması yoluna gidiliyordu.35 Tuna’da
yolculuk yapan gemilerin en zorlandıkları etaplardan bir tanesi Demirkapı’ydı. Balkanlar’da
Güney Karpatlar’la Doğu Sırp Dağları arasındaki vadide yer alan Tahtalı, İnlik ve Demirkapı
girdaplarında kış aylarında nehrin tamamen veya kısmen donması, bahar ve yaz aylarında
şiddetli akıntı, yaz sonları ile sonbaharda ise suyun azalması buradan geçen gemileri güç
durumda bırakıyordu.36 Osmanlı Devleti bu zorluğu aşarak, nehrin bu bölümünde seyrüseferin
devamlılığını sağlamak üzere Girdap Ağalığı idaresini kurmuştur. Girdap Ağalığı gemilerin bu
zorlu etaplardan kılavuz kaptanların yönlendirmesiyle ve sığ noktalarda da gemilerin dibe
sürtmesini önlemek üzere yüklerinin başka vasıtalara nakledilerek hafifletilmesi suretiyle
Uzunçarşılı, a.g.e., sf. 592.
Elibol, a.g.m., sf. 237.
29 Ekinci, a.g.t., sf. 15-16.
30 Elibol, a.g.m., sf. 230.
31 BOA, Cevdet Askeriye, Belge No: 249/10418.
32 BOA, Cevdet Askeriye, Belge No: 292/12109.
33 Ekinci, a.g.t., sf. 16, 107.
34 Ekinci, a.g.t., sf. 102; Elibol, a.g.m., sf. 230.
35 Gökçen Coşkun Albayrak, 19. Yüzyılda Osmanlı Tuna’sında Ticaret, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul 2012, sf. 50.
36 M. Emre Kılıçaslan, “XVIII. Yüzyılda Tuna Demirkapısı ve Girdaplar İdaresi”, Karadeniz Araştırmaları, Bahar
2010, Sayı 25, sf. 60-62.
27
28
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
40
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
geçirilmesi, haydut gemilerine karşı muhafaza gemileri bulundurulması gibi görevleri
üstlenmişti.37
Tuna’da seyrüsefer güvenliğini sağlamayı amaçlayan Demirkapı’daki girdaplar idaresinin
benzeri bir başka örnek de Sünne’de oluşturuldu. Eflak, Boğdan ile Tuna iskelelerinde toplanan
zahire Sünne Boğazı’ndan İstanbul’a ulaştırılmaktaydı. Fakat burada akıntının zayıfladığı
dönemlerde oluşan kum birikintileri sonucunda derinliğin azalması yılın önemli bir bölümünde
gemilerin boğazdan geçişlerini güçleştirmekteydi.38 Ticaret gemilerinin Sünne Boğazı’ndan
yükleriyle geçmeleri mümkün olmadığından burada yüklerini küçük kayıklara boşaltmaları
gerekiyordu. Fakat boğazda küçük kayık bulunmadığında gelen gemiler uzun süre burada
beklemek zorunda kalıyor, bu durum ise İstanbul’da zahire sıkıntısı çekilmesine neden
oluyordu. Nitekim 1741 yılında boğazda bulunan 1 tombazın zahire gemilerinin yüklerini
nakletmede yetersiz kalması üzerine İsmail mütevellisine 6 tombaz inşası emredilmişti.39
Sünne’de yaşanan bu sıkıntıyı aşmak üzere Osmanlı yönetiminin kalıcı bir çözüm arayışına
girdiğini ve bunun sonucunda 1743 yılında Sünne Mukataası’nın oluşturulduğunu görmekteyiz.
Burada ticaret gemilerinin yüklerini nakletmede kullanılmak üzere Boğdan voyvodası
tarafından 5 tombaz inşa edilmesi ve bu tombazların ticaret gemilerine hizmetleri karşılığında
miri için alınacak ücretlerini tahsil etmek üzere bir emin atanmasına karar verildi. Buna göre
Sünne Mukataası, Sünne Boğazı’ndan gemilerin emniyetle geçmelerini sağlamak, tombazları
tamir etmek, gereken aletlerini kendi parasıyla almak, gerektiği zaman miri hizmeti yerine
getirmek fakat boğazda tombaza ihtiyaç olmadığı dönemlerde gelip-geçen gemilerden para talep
etmemek şartıyla her bir tombaz için 3’er bin akçe olmak üzere bir emine tevcih edilecekti.
1744 yılında mukataa 5 tombaz için yıllık 15 bin akçe parayı Kili Nezareti Mukataası’na
vermek üzere gemi reislerinden Civelek Osman’ın uhdesine bırakılmıştı.40 Böylece Tuna’dan
İstanbul’a zahire taşıyan gemilerin Sünne’den güvenle geçmeleri için geliri esas olarak buradaki
tombazların işletilmesine dayanan Sünne Mukataası oluşturulmuştu. Başlangıcını 1743 yılı
olarak tespit ettiğimiz mukataa ilk olarak Kili Nezareti Mukataası’na bağlıyken birkaç yıl sonra,
1745 yılında burada Kule-i Fener Vakfı’nın kurulmasıyla bu vakfa dahil edildi.
Kule-i Fener Vakfı’nın kurucusu Hacı Beşir Ağa, III. Ahmet döneminde sarayda
musahiplik, hazinedarlık, Medine’de Şeyhülharemlik gibi görevlerde bulunduktan sonra 1717
yılından itibaren öldüğü 1746 yılına kadar darüssaade ağalığı yapmıştır.41 Kule-i Fener Vakfı
dışında Beşir Ağa’nın İstanbul, İzmir, Medine, Kahire, Ziştovi gibi kentlerde cami, çeşme, okul,
han, kütüphane gibi çok sayıda yaptırmış olduğu vakıf eser bulunmaktadır.42
Sünne Boğazı’ndaki Kule-i Fener Vakfı, Kili Mukataası arazisi sınırları içinde yer alan
fakat bu mukataaya dahil olmayan mevat arazinin Hacı Beşir Ağa’ya temlikinden sonra
burasının onun tarafından vakfedilmesiyle kurulmuştur. Vakfın kuruluş amacı İsmet Kayaoğlu
tarafından yayınlanan vakfiyesinde Sünne Boğazı’nın zor bir geçit olmasından dolayı buradan
geçen yüklü gemilerin gece karanlıkta kaza yaptıkları, bu durumun da İstanbul’da zahire
Kılıçaslan, a.g.m., sf. 71-72.
Fidan, a.g.t., sf. 55-56.
39 Fidan, a.g.t., sf. 56.
40 BOA, Cevdet İktisat, Belge No: 12/563, Eylül 1743.
37
38
Abdülkadir Özcan, “Beşir Ağa”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 5, İstanbul 1992, sf. 555.
Jane Hathaway, Osmanlı Sarayının En Ünlü Haremağası Hacı Beşir Ağa, (Çev. Hazal Yalın), Kitap Yayınevi,
İstanbul 2014, sf. 83-98; Munise Günal, İstanbul’da Bir XVIII. Yüzyıl Osmanlı Mimarlık Eseri: Beşir Ağa Külliyesi,
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2003, sf. 8-13.
41
42
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
41
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
sıkıntısı yaşanmasına neden olduğundan boğazda bir fener kulesi inşa edilerek gemilerin
buradan güvenli bir şekilde geçmelerini sağlamak biçiminde açıklanmıştır. Bu amaçla Hacı
Beşir Ağa kendisine temlik edilen arazide inşa ettirdiği fener kulesi ile bunun yanında inşa
ettirdiği kale, 4 mahzen ve 4 büyük ambar ile yine inşa ettirdiği 6 tombazı vakfetmişti. Vakıf
arazisinin geliriyle, ambar, mahzen, menziller, tombazların kira ve kullanımından elde edilecek
gelir ve diğer menfaatlerden zeytinyağı satın alınarak geceleri fener yakılacaktı. Her gece
nöbetle feneri yakmak üzere birinci, ikinci ve üçüncü şeklinde 3 kişi görevlendirilecek ve
bunlardan birinciye günlük 15 akçe, ikinci ve üçüncüye ise 10 akçe ödenecekti. Birinciye 10,
ikinciye 5 akçe yevmiye olarak 2 kişi tombazi ve 4 akçe yevmiye ile bir kişi de tombaz
kalafatçısı olarak görevlendirilecekti. Ayrıca kaledeki görevli ve askerlerin ücretleri verilecekti.
Bir kişi de günlük 10 akçe ücretle liman reisi atanacaktı. Bundan başka vakıf gelirlerinin
fazlasından burada inşa ettiği imarette fakirler için her sabah pişirilecek olan buğday çorbasının
masrafı ve imaret görevlilerinin ücretleri, İstanbul’da Edirnekapı yakınlarındaki Atik Ali Paşa
mahallesindeki imaretinde pişirilecek yemek ve görevlilerin ücretleri gibi masrafların
karşılanması dışında Türkmen Ağası Veli Ağa’nın Milas’ın Sarıcaçiftlik köyünde inşa ettirdiği
fakat ayrı bir vakfı olmayan caminin görevli ve ihtiyaçları ile İsmail Geçidi kasabasında el-Hac
İsmail Ağa’nın inşa ettirdiği sebilin masrafları gibi bazı harcamalar da vakıf gelirlerinden
karşılanacaktı.43
Kule-i Fener Vakfı’na mütevelli olarak 6 akçe yevmiye ile hayatta olduğu süre boyunca
Seyyid İshak Ağa atanmış olup ondan sonra bu görev oğullarından ekber ve erşed olana
geçecek, fakat oğullarından vakıf işlerini yürütmeye kadir biri olmazsa nazırın re’yi, marifet-i
şer’ ve İstanbul’daki vakfın mütevellisi tarafından uygun birisi mütevelli kaymakamı atanacaktı.
Seyyid İshak Ağa’nın soyu kesilirse Kule-i Fener Vakfı’na İstanbul’daki vakfın mütevellisi
mütevelli olacak ve uygun bir kişi mütevelli kaymakamı atanacaktı. Mütevelli veya kaymakam
olanlar fenerin ihtiyaçlarına bakarak her gece yakılmasını sağlamak, hademe ve kale
görevlilerinin ücretlerini vermek ve artan vakıf gelirini de İstanbul’daki vakfın mütevellisine
ödemekle yükümlüydü.44
Kule-i Fener Vakfı’nın Gelirleri
Tuna sahilindeki halkın, gemi reisleri ve yolcuların istekleriyle Sünne Boğazı’ndan geçen
gemilerin korunması için burada vakıf kurularak bir fener inşa edilmişti. Fenerin malzemesiyle
gemi sahiplerine gereken mahzen ve reayanın ikamet edecekleri binaların inşa olunması için bir
miktar araziye ihtiyaç olduğundan Kili Nezareti sınırındaki boş arazi ile arazi sınırındaki menfa
ve mahsulat da burayı şen, imar ve ihya için 4 Eylül 1745’te (7 Şaban 1158) vakıf defterine
kaydedilip, vakfa temlik edildi.45 Bu çerçevede daha önce Kili Nezareti Mukataası’nın sınırları
içinde bulunan 23 kışlak da Hacı Beşir Ağa’ya temlik edilen arazi içerisinde yer aldığından
Kule-i Fener Vakfı’na dahil oldu. Bu 23 kışlak sahiplerinin tapu temessükleri Beşir Ağa
vakfının mütevellisi tarafından yenilenecekti ve bunlar daha önce Kili Nezareti’ne ödedikleri
2695 akçe mal-ı maktu’uları ile kışlakların uygun yerlerinde ziraat yaparak elde ettikleri
mahsulün öşrünü de bundan sonra her yıl vakıf için mütevelliye vermek şartıyla kışlaklarını
tasarruf etmeye devam edeceklerdi.46
İsmet Kayaoğlu, “Beşir Ağa Vakfı”, Belgeler, C. 11, S. 15, 1986, sf. 82-84.
Kayaoğlu, a.g.m., sf. 83-84.
45 BOA, Cevdet Evkaf, Belge No: 658/33154, Mayıs 1797.
43
44
46
BOA, Cevdet Evkaf, Belge No: 393/19906, 2 Kasım 1745.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
42
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
Bu arazi üzerindeki tarımsal faaliyetten elde edilen gelir dışında vakfın sınırları içerisinde
yer alan göllerde vakıf reayasının avladıkları balıktan elde edilen bir geliri de bulunmaktaydı.
Burada avlanan balıkların gelirinden ayrıca Kili Mukataası’na da her yıl 2 bin akçelik bir maktu
ödeme yapılmaktaydı. Fakat 1782 yılında vakıf mütevellisi olan İsmail naibi Seyyid Mehmet,
Kili nazırının vakıf reayası tarafından ödenen balık vergisine kanaat etmeyerek reayaya
müdahale ettiği ve bu durumun hem reayanın zor durumda kalmasına hem de vakfın gelirinin
azalmasına sebep olduğunu belirterek nazırın müdahalesinin önlenmesini talep etmişti.47
Arazi gelirlerinden başka boğazın idaresi çerçevesinde büyük veya küçük boğazdan yüklü
olarak çıkan her geminin revgan baha veya fener akçesi olarak ödeyecekleri ücret ile boğazın
kapalı olduğu dönemlerde tombaz kullananların verecekleri tombaz akçesi de vakfın gelirleri
arasındaydı. 1794 yılında revgan baha olarak 130 para, tombazlar için 10’ar kuruş tahsil
edilmekteydi.48 1813 yılında ise buradan geçen gemiler fener akçesi olarak 3 kuruş, tombaz
kullanan gemiler de tombaz akçesi olarak küçük gemiye 30, büyük gemiye 60 kuruş
ödemekteydiler. Buradaki Boğaz Reisi ise 1-2 filikasıyla buradan geçen gemileri zor yerlerden
geçirerek kılavuzluk hizmeti yapmakta, bunun karşılığında gemi reisleri ne verirlerse bunu
kabul etmekteydi.49
Kule-i Fener Vakfı Ve Sünne Mukataası
Kule-i Fener Vakfı özellikle boğazdan geçen gemilerin gece yolculuklarını
kolaylaştıracak fener hizmetini sağlamak üzere kurulmuştu. Ancak vakfın görevleri arasında
tombazlar yardımıyla buradan geçen gemilere yardımcı olmak da yer alıyordu ve bunu
sağlamak üzere belli sayıda tombaz vakfedilerek bunlar için personel belirlenmişti. Bu
çerçevede vakfın kurulmasından birkaç yıl önce oluşturulan Sünne Mukataası’nın da vakfa
devredildiği anlaşılmaktadır. Eylül 1757 tarihli bir belgede buradan geçecek zahire
gemilerinden tombaz ücretini tahsil edecek kişiden Sünne Zabiti olarak bahsedilmektedir.50
Sünne Mukataası, Tuna’dan İstanbul’a zahire taşıyan gemilerin Sünne Boğazı’ndan
rahatça geçmelerini sağlamak üzere burada tombaz bulundurma ve tırmıkla boğazda biriken
kumları temizleme hizmetlerini sunacaktı. Nitekim aşağıda da değinileceği gibi buradaki
tombazlar vakfın ve mukataanın, boğazın seyrüsefere açık tutulmasında en önemli unsuru
durumuna gelmiştir. Sünne Mukataası, Beşir Ağa’nın İstanbul, Eğrikapı’daki imaretinin zahire
bahası ve imaret hizmetlilerinin ücreti olarak her yıl 1500 kuruş verilmek şartıyla Kule-i Fener
Vakfı mütevellisi tarafından iltizam edilmekteydi. 12 Ekim 1763’te vakfın tevliyeti Beşir
Ağa’nın vakfı kurarken mütevelli olarak atadığı İshak Ağa’nın oğlu Seyyid Mehmed’e geçmişti.
1767 yılında mukataa vakıf tarafından İsmail mütevellisi ve zahire mübaşiri Halil Ağa’ya
iltizam edilmiş olup iltizam bedeli ise 4500 kuruştu. Mukataa mültezimi olarak Halil Ağa’ya
1767 yılı iltizam bedeline karşılık olmak üzere boğazdaki mevcut 11 tombazın tamiri ve ayrıca
6 yeni tombaz inşası emredilmişti. Tombazların tamir ve inşasının ardından yapılan masrafın
neredeyse mukataanın bir yıllık ücretine denk gelmesi üzerine İstanbul’daki imarete her yıl
verilmesi gereken 1500 kuruşluk mal-ı haremeynin ödenebilmesi için mukataanın Halil Ağa’ya
BOA, Cevdet Evkaf, Belge No: 658/33154, Mayıs 1797.
BOA, Cevdet Evkaf, Belge No: 19/903, Mart 1794.
49 BOA, Hatt-ı Hümayun (HAT), Belge No: 1163/46026-A, Haziran 1813. 1793 yılında buradan zahire nakleden
donanma gemilerinin de bedeli İsmail cizyesinden karşılanmak üzere gereken ücreti ödemeleri emredilmişti, Cevdet
Bahriye, Belge No: 23/1107, Mayıs 1793.
50 BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 71/3354.
47
48
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
43
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
1768 yılı Mart’ından 1770 Şubat’ına kadar 2 yıllık bir tahvil süresiyle verilmesi kararlaştırıldı.51
Ancak vakıf mütevellisinin, Halil Ağa’nın tombazların tamir ve inşası için yaptığı harcamayı
fazla gösterdiği ve aslında mukataa şartlarına göre mukataa gelirinden karşılanan boğazı
derinleştirmek üzere İstanbul’dan gönderilen tırmık ve diğer aletlerin masrafı dışında boğazdaki
tombazların bakımı, tamiri ve yeni tombaz inşasını mültezimin kendi parasından yaptırması
gerektiği yönündeki itirazı üzerine Halil Ağa’nın görevine son verildi. Halil Ağa’dan sonra
mukataaya vakıf mütevellisi Seyyid Mehmed tarafından başka bir mültezim atandı.52
Sünne Mukataası kapsamında buradan gemilerin güvenle geçmelerini sağlamak üzere boğaz
idaresi görevinin en azından 1789-90 yılından itibaren Sünne Ağalığı, Boğaz Ağalığı veya Kulei Fener Ağalığı olarak adlandırıldığı görülmektedir. Osmanlı-Rus Savaşı’nın devam ettiği bu
tarihte Sünne Ağası Abdi Ağa olup Kaptan-ı Derya kendisine düşmandan dil alması görevini
vermişti.53 1790 Ekim’inde, muhtemelen Kili’nin Rusların eline geçmesinden kısa bir süre önce
Abdi Ağa İstanbul’a gönderdiği mektubunda Kili ve İsmail yakınlarında düşman askerleri
olduğunu belirterek yakalanan dilden alınan bilgileri aktarmış ve Sünne muhafazasında şalope
neferlerinden başka asker olmadığını, tabyada sadece bir topçubaşı olduğunu belirterek biraz
piyade gönderilmesini talep etmişti.54
1792 yılında Sünne Ağalığı’na mukataa gelirinden mal-ı Haremeynin teslimi, boğazda
kullanılmak üzere inşa edilen 10 dubanın masrafı olarak 1500 kuruşun hazineye ödenmesi ve
artan parayı mukataaya teslim etmek ve boğazdan geçen gemilere yardım etmek üzere İbrail
Nazırı Ahmet Ağa atanmıştır.55 Boğaz Ağalığı’na atanan İbrail Nazırı Ahmet Ağa da bu iş için
eski Sünne mütevellisi Seyyid Musa Ağa’nın daha önceden buraya kaymakam atadığı
Mustafa’yı görevlendirdi.56
Bu tarihte vakfın idaresinde önemli bir değişim yaşanmış ve tevliyet Seyyid Musa
Bey’den alınarak boğaz miri tarafından idare edilmeye başlanmıştır. Bu değişiklik Kule-i Fener
Vakfı mütevellisi Seyyid Musa Bey’in tevliyetin idaresine iktidarı olmayıp vakıf tombazlarının
telef olmasından dolayı gelip geçen gemilerin güçlük çekmesiyle açıklanmış ve 1793’te Sünne
Ağalığı Mustafa’ya ihale edilmiştir. Nitekim padişahın 1792 tarihli Sünne’de birçok gemi
olmakla birlikte tombaz olmadığı haberleri üzerine bu meseleye bir düzen verilmesini belirten
hattının da bu değişikliğe gidilmesinde etkisi olmuş olabilir.57 Ancak bölgenin Osmanlı-Rus
savaşlarının devamlı cephelerinden biri olması ve savaş sırasında Sünne Ağası’nın bir takım
askeri görevleri üstlenmesi boğazın miri tarafından idare edilemeye başlamasında seyrüsefer
konusu dışında Sünne’nin siyasi-askeri öneminin artmış olmasının da etkili olduğunu
düşündürmektedir.
1794 yılı için Sünne Boğazı’nın idaresine başka bir talip bulunmadığından tevliyetin gelir
ile masrafını idare ve gelip gidecek gemilerin güvenle yolculuklarına dikkat etmek şartıyla
Sünne Ağalığı mal-ı Haremeyni talep edilmek üzere daha önce reisler kethüdalığı yapmış olan
51
52
BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 271/12494.
BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 182/8540, Nisan 1769.
53
BOA, HAT, Belge No: 228/12661.
BOA, HAT, Belge No: 1395/55841.
55 BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 83/3987.
56 BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 24/1144, Ağustos 1792.
54
57
BOA, HAT, Belge No:1432/58728; Cevdet Evkaf, Belge No: 19/903, Mart 1794; Ali Emiri III. Selim, Belge No:
7861, Mart 1802.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
44
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
Abdülkadir’e ber-vech-i emanet ihale olundu.58 1795 yılında da Boğaz Ağalığı yine
Abdülkadir’e emaneten verilmişti. Ancak tevliyetin kendisinden alınması sonucunda mağdur
olduğunu ileri süren eski mütevelli Seyyid Musa’nın talebi üzerine bundan sonra boğazın
idaresiyle tombazların korunmasına dikkat etmek ve boğazda kullanılmak üzere miri tarafından
satın alınan 8 tombazın parasını her yıl 500 kuruş olarak taksitle hazineye ödemek şartıyla 1796
yılından itibaren tevliyet yeniden kendisine verildi.59
Tevliyetin yeniden Seyyid Musa’ya iadesinden sonra Sünne Ağalığı iltizamla ihale
edilmeye devam etmiştir. 1802 yılından itibaren Kule-i Fener Vakfı ile buradaki tombazları
idare etmek ve iltizam bedelini vakıf mütevellisine vermek üzere Sünne Ağalığı, İrad-ı Cedid
Hazinesi tarafından idare edilen Kili Nezareti Mukataası’yla birlikte Kili nazırına iltizam
edildi.60 Kule-i Fener ile buradaki tombazları idare etmek ve kanun-ı kadim üzere Kule-i Fener
Vakfı’na temlik edilen arazinin hasılatını tahsil etmek üzere Sünne Ağalığı 13 Ocak 1805
tarihinde Kili Nazırı Seyyid Mustafa’ya iltizamla verilmişti. Nazır buradaki kendisine demirbaş
kaydedilecek 6 tombazı muhafaza ederek sağlam biçimde selefden halefe devredecek, bunların
tamir veya yeniden inşası gerektiğinde kendi malından yaptıracaktı. İltizam bedeli ise yıllık
1500 kuruş mal-ı Haremeyn, 500 kuruş tombaz taksiti ve 3500 kuruş mütevelli faizi olmak
üzere toplam 5500 kuruştu.61
1806 yılından itibaren ise Boğaz Ağalığı ile Kule-i Fener Vakfı’nın tevliyeti Tersane-i
Amire Hazinesi tarafından idare edilmeye başlanmıştır. 12 Aralık 1825’te ağalık ve tevliyet
Tolcu ve Maçin voyvodalıkları, Dalyan-ı Mahi ve İsakçı Gümrüğüyle birlikte Tersane-i Amire
tarafından faiz-i mütevelliyle birlikte 70 bin 500 kuruş bedelle İbrail Muhafızı İbrahim Paşa’ya
iltizam edilmişti.62 Bu dönemde fenerin durumu haraptı ve buradaki tombazlar da mevcut
değildi. Vakfın tevliyeti ise Seyyid Musa’nın mahlulünden dolayı, fenerin tamiri ve tersanede
yapılacak yeni tombazların masrafının mütevelli faizinden ödenmesi şartıyla Tersane Hazinesi
tarafından Seyyid İsmail İzzet’e vermişse de daha sonra kendisine 3500 kuruş maaş olarak
bağlanmış ve bu para 1827 yılına kadar Tersane Hazinesi’nden ödenmişti. Fakat bu 24 yıllık
süre içerisinde mukataadan Tersane Hazinesi’ne sadece 14 yıl ödeme yapılmış olup 10 yıl
buradan herhangi bir gelir elde edilememiş ve Sünne Mukataası, Tersane Hazinesi tarafından
1830 yılı için Silistre Valisi ve Ruscuk Muhafızı Mehmet Paşa’ya emaneten ihale edilmişti.63
Halbuki mukataanın Mehmet Paşa’ya emaneten ihale edildiği bu tarihte Sünne artık Osmanlı
hakimiyetinde değildir. Müslüman topraklarının düşman eline geçmesi halinde buradaki vakıf
mallarında vakıf hükmü sona ermekle birlikte bir engel olmadıkça bu vakıflar mütevellileri
tarafından yine vakıf olarak idare edilebilmekteydi.64 Sünne’deki Kule-i Fener Vakfı’yla ilgili
olarak Osmanlı ile Rusya yönetimleri arasında bir anlaşma olup olmadığını tespit edemedik.
58
BOA, Cevdet Evkaf, Belge No: 19/903, Mart 1794.
BOA, Ali Emiri, III. Selim, Belge No: 7861.
60 BOA, Ali Emiri III. Selim, Belge No: 7861, Mart 1802.
61 BOA, Cevdet Maliye, Belge No:75/3410, Mart 1804.
62 BOA, Cevdet Maliye, Belge No: 121/5361.
63 Bu 24 yıllık süre içerisinde Beşir Ağa’nın Eğrikapı’daki imareti için ödenmesi gereken yıllık 1500 kuruş Tersane
Hazinesi’nden tahsil edilememekle beraber Haremeyn Hazinesi tarafından mütevelliye ödenmişti. 24 yıl için
toplamda 37 bin 500 kuruş eden paranın Haremeyn Hazinesi’ne ödenmesi gerekip, Tersane Hazinesi mukataadan
tahsilat yapılamayan 10 yıl hariç tutularak 14 yıl için gereken ödemenin mukataanın 1830 yılı gelirlerinden itibaren
ödenmesini kabul etmişti, BOA, Cevdet Evkaf, Belge No: 121/6007, Temmuz 1831.
64 Ömer Aslan, İslam Hukukuna Göre Vakıf Mallarında Vakıf Hükmünün Sona Ermesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van 2011, sf. 65.
59
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
45
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
Ancak boğazın hala Rusya denetiminde olduğu Nisan 1848’de Kule-i Fener Vakfı’nın tevliyeti
Mabeyn-i Hümayun görevlilerinden Mehmed Emin Efendi’ye tevcih edilmişti.65
Kule-i Fener Vakfı ve Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer
Vakfın, Sünne Boğazı’nda boğaz idaresi kapsamındaki görevlerinden bir tanesi geceleri
fenerin yanmasını sağlamaktı. Buradaki fenerin vakfiyede belirtilen şartlar doğrultusunda
işleyişi hakkında bir veriye ulaşamadık. Fakat 1783 yılında buraya gönderilen mühendisin
raporundan hem fenerin hem de vakfa ait diğer yapıların iyi durumda olmadıkları
anlaşılmaktadır. Burada taştan yapılmış küçük bir fener binası dışında inşa edilmiş bir kule
olmadığının belirtilmesinden vakfiyede belirtilen kalenin bu tarihte artık mevcut olmadığı
anlaşılmaktadır. Fenerin durumu da iç açıcı değildir; fenerin karşısındaki şaranpolar 
dalgalardan yıkılmış durumdaydı, burada biraz barut, demir ve 5 top bulunmakla birlikte hiç
asker yoktu, çevresinde ise 5-10 kadar kahve ve 5-6 dükkan vardı. Bu teftiş sonunda mühendis
ve mimar ağa boğazın korunması için gerek zaman gerekse maliyet açısından burada 500
zira’lık bir kale yapılmasını tavsiye etmişlerdi.66 Nitekim 1803 yılında fenerin tamiri gündeme
gelmiş ve masrafı mütevelli tarafından verilmek üzere tamir görevi bu tarihte ayrıca Sünne
Ağası olan Kili nazırına verilmişti.67
Fenerin yakılması dışında vakıf, suyun sığ olduğu dönemlerde yüklü gemilerin mallarını
nakledecekleri tombazları hazır halde tutmak ve sayıları eksildiğinde tamamlamak, bunlara
ilave olarak da tırmıklarla boğazın derinleştirilmesini sağlamak, kısaca boğazı deniz trafiğine
açık tutmakla görevliydi.
Boğazdan geçen gemileri en çok sıkıntıya sokan konu boğazda suyun derinliğinin az
olmasıydı. Belli mevsimlerde suların sığlaşması dışında boğazın yakınlarında sonradan açılan
başka boğazlar da suyun iyice azalarak sorunun kronikleşmesine neden olmuştu. 1767 yılında
bu nedenle suyun azalması ve gemilerin geçmesine engel olması üzerine gemi reislerinden gelen
şikayetlerin ardından sonradan açılan boğazın kapatılması için çalışmalara başlanmış ve bu işle
bu tarihte aynı zamanda Sünne Mukataası mültezimi olan İsakçı Ambar Emini ve Tuna
iskelelerinin zahire mübaşiri el-Hac Halil görevlendirilmişti. Bölgede yapılan keşiften sonra
yeni açılan boğazın kapatılması için eski fener kulesini iki taraftan çevirip geçinceye dek Tuna
tarafından 900 zira’lık bir set ve deniz tarafından da 700 zira’lık bir başka set yapılması
gerektiği anlaşılmıştı. Ayrıca bu iki setin inşası dışında Sünne Boğazı tırmıklarla açılarak
derinleştirilecekti.68 Ancak daha sonra boğazın setle kapatılmasından elde edilecek faydanın bu
işe harcanacak para ve zahmete karşılık gelmeyeceği, boğazın her zaman sığ olmadığı ve
gemilerin burada oyalanmalarının asıl nedeninin su seviyesinden değil olumsuz hava
koşullarından kaynaklandığı gibi gerekçelerle bu plandan vazgeçilmiştir. Setlerle yeni boğazın
kapatılması yerine boğazın tırmıklarla açık tutulması ve boğazdaki tombaz sayısının
arttırılmasına karar verildi. Bu tarihte boğazda 11 tombaz bulunmakta olup, 3 tanesinin inşası
65
BOA, Sadaret Mektubi Kalemi, A. MKT. Belge No: 79/52.
Şaranpo: Ağaç parmaklıklar, bkz. Uzunçarşılı, a.g.e., sf. 423.
66 BOA, Cevdet Askeriye, Belge No: 1198/53617, Eylül 1783.
67 BOA, Cevdet Eyalet-i Mümtaze, Belge No: 20/962, Nisan 1803.

Bu konuda Halil Ağa’nın gemi reisleriyle ve ahaliden ehl-i vukuf kişilerle birlikte bölgede yaptığı keşif sonucunda
yeni açılan boğazın kapatılması için eski fener kulesini iki taraftan çevirip geçinceye dek Tuna tarafından 900 zira’lık
ve deniz tarafından da 700 zira’lık olmak üzere 2 set yapılması gerektiği anlaşılmış ve bu iş için gerekecek amele ve
malzeme listesi, bunların nereden temin edileceği hazırlanarak miri fiyatı belirlenmek üzere İstanbul’a gönderilmişti.
BOA, Cevdet Nafia, Belge No:2/ 70, Mayıs 1767.
68
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
46
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
bitmek üzereydi ve 6 yeni tombaz inşasıyla toplamda 20 tombazla gemiler buradan rahatça
geçebileceklerdi. Konuyla ilgili görevlilerden İstanbul’a gönderilen yazılarda gemi reislerinin
asıl beklentilerinin Sünne Boğazı’nın derinleşmesi sayesinde buradan tombaz kullanmadan,
dolayısıyla tombaz ücreti ödemeden geçmek olduğu belirtilmişti. Boğazdan geçen gemilerin
tombazları kullanmaları Sünne Mukataası’na gelir sağlamaktaydı. Bu nedenle reislerin boğazın
derinleştirilmesi istekleri buradan tombaz masrafı yapmaksızın geçme isteklerinin bir sonucu
olarak değerlendirilmiş, fakat gemilerin ödedikleri ücretin çoğunu tombazcıların alarak Sünne
Mukataası mülteziminin bundan fazla bir gelirinin olmadığından set inşasının faydasız bir
masraf olacağı belirtilmişti.69
1782 yılında da bölgede ikamet eden Kazakların balık avlamak için Sünne Boğazı’na
akan suyun Hızır İlyas Boğazı tarafında 18 yerden yeni boğazlar açmaları Sünne Boğazı’ndaki
su seviyesini olumsuz etkilemiş, bunun üzerine açılan boğazların setle kapatılarak başka boğaz
açılmaması için emir verilmişti.70 Birkaç yıl sonra ise fener kulesinin altında açılan boğazın
sapması sonucu buradan gemilerin geçmesi güçleşmişti. Bu durumu önlenmek üzere 1784’te
çam denilen 6-7 kayığın içlerinin taş, kum, kireçle yüklenerek kulenin altına konulup önlerinin
2 kat kazıklarla bent olunması, bunun için gereken gemi, malzeme ve amelenin Eflak ve Boğdan
voyvodaları tarafından hazırlanması yönünde Kili nazırı görevlendirilmişse de 1785-1786
yıllarında konuyla ilgili yazışmaların devamından bu sorunun henüz çözülememiş olduğu
görülmektedir.71 Sünne’de derinliği arttırmak, seyrüseferi kolaylaştırmak üzere burada bir rıhtım
ve bent inşa edilmesini içeren bir başka çalışma da 1817-18’de yapılmıştı.72
Boğaz geçişinde, özellikle su seviyesinin az olduğu dönemlerde nehrin taşıdığı kum ve
çöplerin derinliği daha da azaltmasının yarattığı sıkıntıyı aşmak üzere nehir yatağının tırmıklarla
temizlenmesi yoluna gidilmekteydi. Boğazdaki kum ve çöpleri temizlemek için kullanılan
tırmıklar masrafı Sünne Mukataası’ndan karşılanmak üzere Tersane-i Amire’den
gönderilmekteydi.73 1777 Eylül’ünde Eflak ve Boğdan voyvodalarının Kalas iskelesinde inşa
ettirdikleri 2 kalyon Sünne Boğazı’nın kumla dolmuş olmasından dolayı geçememişti.74 Bu
gemilerin tombazlar yardımıyla geçişinin mümkün olacağı anlaşılmışsa da bundan bir ay sonra
Ekim 1777’de Sünne Boğazı’nın temizlenmesi için Tersane-i Amire’den 3 demir tarak
hazırlandığı görülmektedir.75 Boğazın temizlenmesi için 1767’de Tersane-i Amire’den 2 tırmık
dışında 2 büyük-6 küçük demir lenger, 3 küçük badban, 3 gomana, 8 alat-ı cedid ve 4 makara
gönderilmişti.76
Su seviyesinin yetersiz olduğu dönemlerde boğazdaki seyrüseferin devamlılığını
sağlamada en önemli rol tombazlara düşmekteydi. Yelken ve kürekli olarak donanmada hizmet
69
BOA, Cevdet Nafia, Belge No: 1/17, Mart 1768; BOA, Cevdet Nafia, Belge No: 2/70, Temmuz 1767.
70
BOA, Cevdet Belediye, Belge No: 151/7524, Haziran 1782.
BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 63/2966, Aralık 1784; BOA, Cevdet Nafia, Belge No: 51/2546, Ocak 1785.
1786’da bu sorunu çözmek için bina emini atanan İsakçı mütevellisi Feyzullah Efendi burada bir ön çalışma
yapmışsa da daha sonra Tolcu Kalesi’nin tamirine atanınca Sünne’ye yeni bir mimar halifesi atanması gerekmişti,
BOA, Cevdet Nafia, Belge No: 21/1048, Ocak 1786; BOA, Cevdet Nafia, Belge No: 13/619, Şubat 1786; Cevdet
Askeriye, Belge No: 344/14262, Mayıs 1786.
71
72
Ekinci, a.g.t., sf. 19-20.
BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 182/8540.
74 BOA, Cevdet Nafia, Belge No: 9/404.
75 BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 213/9959.
76 BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 271/12494.
73
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
47
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
etmek üzere tombaz kalyonu olarak adlandırılan çeşidi dışında tombaz, genellikle nehirlerde
köprü dubası veya nakliye hizmetinde kullanılan altı düz, güvertesiz bir gemi çeşidiydi.77
Buradan geçecek gemilerin zorluk çekmemesi, zahire naklinde aksama yaşanmaması için
Sünne Mukataası’nın burada her zaman yeterli sayıda tombaz bulundurması gerekmekteyse de
gemi reislerinden İstanbul’a sıklıkla boğazda yeterli tombaz bulunmadığına dair şikayetler
iletilmekteydi. Eylül-Ekim 1757’de bu türden şikayetler üzerine ihtiyaç duyulan tombazların
hazırlanması için Akkirman kadısı ve eminine emir gönderilmişti.78 1785 yılında boğazdaki su
seviyesinin 6 karışa indiği dönemde burada 7 yerli, 8 tane de Özi ve Akkirman’dan gelen
tombazlar olmak üzere toplam 15 tombaz bulunmaktaydı. Bu sayının buradan geçen gemilere
yeterli olmayacağı gerekçesiyle Özi ve Akkirman’dan 5, İsakçı’dan da 10 tombaz daha
getirilerek toplam 30 tombazın hazır tutulması ve bu gemilerin ruz-ı kasımdan 40 gün geçinceye
kadar zahire gemilerine hizmet etmeleri, bu süreden önce buradan ayrılmamaları için Kili nazırı
görevlendirilmişti.79 1792’de boğazın idaresi Sünne Ağası olarak İbrail Nazırı Ahmed Ağa’ya
verildiğinde burada kullanılmak ve parası mukataa malından verilmek üzere 10 yeni duba inşa
edilmişti.80 1794 yılında ise boğazda 4 tombaz mevcut olup sayının 11’e tamamlanması
istenmekteydi.81 1797 yılında Sünne Boğazı nazırının takririne göre Sünne’de 9 tombaz, 1
sandal ve 200 nefer amele bulunmakta ve boğaza gelen gemilerin hepsi geçirilmekteydi.82
Boğazdaki tombazların artmasına rağmen vakfa bağlı tombaz sayısında bir değişme
olmamıştı. 1804 yılında Sünne Ağalığı’nı iltizamla alan Kili nazırına halefine devretmek üzere
6 tombaz teslim edilmişti.83 Vakfa ait olanlar dışında ihtiyaç duyulan tombazlar ya yukarıda
belirtildiği gibi geçici süreyle çevre bölgelerden buraya getirilmekte veya paraları hazineden
verilmek üzere genellikle Boğdan ve Eflak voyvodalarına yaptırılmaktaydı.84 1815 yılında ise
Tuna’da zahire nakli için bulunan Osmanlı gemileri dışında Rusya ve diğer devletlere ait birçok
geminin olduğu fakat Sünne’de sadece 4 tombazın bulunduğu öğrenilince yeni tombazlar inşa
edilinceye kadar ihtiyacın giderilmesini sağlamak üzere İbrail muhafızına Tuna muhafazası için
İbrail’de bulunan sandallardan 8 tanesinin hasılatı kendisine ait olmak şartıyla buraya
gönderilmesi emredilmişti.85
Boğazdan geçen gemilerin tombazlara yükleme ve boşaltılmasında ihtiyaç duyulan işgücü
vakıf reayasından temin ediliyorsa da 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından buradaki
halkın başka bölgeye iskanı sonrasında ücretleri verilmek kaydıyla Eflak ve Boğdan’dan temin
edilen cerahorlar istihdam edilme başlandı.86 1792 yılında Eflak’tan 40, Boğdan’dan 20 cerahor
istenecekti.87 Ancak Sünne’ye uzak mesafeden gelen bu cerahorların ruz-ı kasımdan 40 gün
geçene kadar boğazda hizmet edip bundan sonra memleketlerine dönmeleri ve ilk cemre ile
İdris Bostan, Osmanlılar ve Deniz, Küre Yayınları, İstanbul 2007, sf. 138.
BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 71/3354.
79 BOA, Cevdet Belediye, Belge No: 114/5676, Eylül 1785.
77
78
80
BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 83/3987.
BOA, Cevdet Evkaf, Belge No: 19/903, Mart 1794.
82 BOA, Cevdet Eyalet-i Mümtaze, Belge No: 13/640, Ağustos 1797.
83 BOA, Cevdet Maliye, Belge No: 75/3410, Mart 1804.
84 BOA, Cevdet Evkaf, Belge No: 19/903; Cevdet Eyalet-i Mümtaze, Belge No: 13/640.
85 BOA, HAT, Belge No: 280/16587.
86 Ekinci, a.g.t., sf. 18.
87 BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 83/3987.
81
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
48
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
boğazda yeniden işçiye ihtiyacın başlaması nedeniyle daha yakın bölgelerden reaya tedariki
arayışına girilmiştir.88
Sonuç
Kule-i Fener Vakfı, Sünne Boğazı’nın seyrüsefere açık tutularak Tuna ile Karadeniz
limanları arasındaki ticaretin, özellikle’de Tuna’dan İstanbul’a gerçekleşen zahire akışının
devamlılığını sağlamak üzere kurulmuştu. Vakfın çalışmalarıyla boğazda her gece fener
yakılması, sığlaşan suların tırmıklarla derinleştirilmesi ve ticaret gemilerinin yüklerinin sığ
noktalardan naklini sağlamak üzere tombaz hizmeti sunulması suretiyle boğazdaki seyrüseferin
güvenli ve kesintisiz biçimde devamına gayret edilmiştir. Ancak boğazda işleyen gemi
reislerinin sık sık boğazdaki su seviyesinin düşüklüğünden dolayı geçmenin güçleştiğine dair
şikayetleri, vakfa ait tombazların harap durumda olmaları veya sayılarının yetersizliği, fener
dahil buradaki vakıf binalarının kötü durumuna dair tespitler vakfın işleyişinde sorunlar
yaşandığını göstermektedir. Sünne Boğazı’nı gemi trafiğine her zaman açık tutabilmek üzere
zaman zaman bir takım çalışmalar gündeme gelmekle birlikte bunların uygulanması mümkün
olmamıştır. Projelerin hayata geçirilememesinde gerekli masrafların karşılanmasında yaşanan
güçlüklerin etkili olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumun sonucunda boğazın tırmıklarla
derinleştirilmesi ve özellikle suların sığ olduğu dönemlerde burada yeterli sayıda tombazın hazır
halde bulundurulabilmesi yollarıyla seyrüseferin devamlılığının sağlanması yoluna gidilmiştir.
Küçük Kaynarca Anlaşması sonrasında Karadeniz ile Tuna’da seyrüseferin yabancılara açılması
bölgede gemi trafiğini arttırmıştır. Nitekim bundan sonra Sünne’deki tombaz sayısının
yetmediği yönündeki şikayetlerin artması ve 1780’lerden sonra da tombazların arttırılması
çabaları da bu gelişmenin bir sonucu olmalıdır. Vakfın kuruluş belgesinde Sünne’de bir kale
inşası ile askeri personel bulundurulması boğazın ticari olduğu kadar askeri bir üs olarak da
devlet için taşıdığı önemi göstermektedir. Fakat özelikle 18. yüzyılın ikinci yarısında Rusya’nın
bölgede yarattığı tehdit Osmanlı yönetiminin bölgeye yönelik dikkatinin artmasına neden oldu.
Osmanlı yönetimi gerek Rusya’yla savaşlar devam ederken gerekse savaşların ardından Sünne
Boğazı’na tabya, kale inşa ederek buranın savunmasını güçlendirmeye gayret etti. Bu çerçevede
boğaz idaresiyle görevli Sünne Ağası’nın bir takım askeri görevler üstlendiği de görülmektedir.
Nitekim bu tarihlerde vakfın tevliyetinin mütevelliden alınarak boğazın miri tarafından idare
edilmeye başlanması, bu durum her ne kadar Seyyid Musa Bey’in tevliyeti idare edemediğiyle
açıklanmış olsa da Sünne Boğazı’nın askeri yönden öneminin artmış olmasıyla da
ilişkilendirilebilir. Kısa bir süre sonra tevliyet yeniden Seyyid Musa Bey’e verilmiş ve onun
vefatından ardından da mütevelli atanmaya devam edilmiştir. Bu dönemde mütevelliye vakıf
gelirlerinden bir maaş bağlanmış fakat vakfın tevliyeti ile Sünne Mukataası, dolayısıyla boğaz
idaresi Tersane Hazinesi tarafından yönetilmiştir.
KAYNAKLAR
Arşiv Kaynakları:
Başbakanlık Osmanlı Arşivi:
Ali Emiri III. Selim, Belge No: 7861.
88
BOA, Cevdet Bahriye, Belge No: 94/4508.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
49
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
Cevdet Askeriye, Belge No: 107/4838, 249/10418, 292/12109, 344/14262, 697/29238,
1198/53617.
Cevdet Bahriye, Belge No: 23/1107, 24/1144, 63/2966, 71/3354, 83/3987, 94/4508, 182/8540,
213/9959, 271/12494.
Cevdet Belediye, Belge No: 114/5676, 151/7524.
Cevdet Evkaf, Belge No: 19/903, 121/6007, 393/19906, 658/33154.
Cevdet İktisat, Belge No:12/563.
Cevdet Maliye, Belge No:75/3410, 121/5361.
Cevdet Eyalet-i Mümtaze, Belge No: 13/640, 20/962.
Cevdet Nafia, Belge No: 1/17, 2/70, 9/404, 13/619, 21/1048, 51/2546.
Hatt-ı Hümayun, Belge No: 228/12661, 280/16587, 1163/46026-A, 1395/55841, 1432/58728.
Sadaret Mektubi Kalemi, A. MKT. Belge No: 79/52.
Basılı Eserler:
Albayrak, Gökçen Coşkun, (2012), 19. Yüzyılda Osmanlı Tuna’sında Ticaret, Marmara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
50
Aslan, Ömer, (2011), İslam Hukukuna Göre Vakıf Mallarında Vakıf Hükmünün Sona Ermesi,
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van.
Bostan, İdris, (2007), Osmanlılar ve Deniz, Küre Yayınları, İstanbul.
Ekinci, İlhan, (1998), Tuna Komisyonu ve Tuna’da Ticaret (1856-1883), Ondokuz Mayıs
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun.
Elibol, Numan, (2015), “Tuna Nehri’nde Uluslararası Ticaretin Gelişmesi: Karadeniz’e Çıkan
Avusturya Bandıralı Gemiler (1780-1830)”, Osmanlı Devleti’nde Nehirler ve Göller,
C. I, (Haz. Şakir Batmaz-Özen Tok), Not Yayınları, s. 229-251, Kayseri.
Fidan, Fadimana, (2014), 18. Yüzyılda İstanbul’un Ve Ordunun İaşesinde Tuna İskelelerinin
Rolü (1711-1768), Kafkas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kars.
Gök, İlhan, (2007), Başbakanlık Osmanlı Arşivi 168 Numaralı Mühime Defteri (s. 200-376)
(1183-1185/1769-1771)Transkripsiyon,
Değerlendirme,
Marmara
Üniversitesi,
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
Gümüş, Tarık Tolga, (2013), “Medieval Perspectives: Jean de Waurin and His Perception of the
Turks in Anatolia in the Late Middle Ages”, International Journal of Business and
Social Science, Vo. 4, No. 16, December, s. 163-171.
Günal, Munise, (2003), İstanbul’da Bir XVIII. Yüzyıl Osmanlı Mimarlık Eseri: Beşir Ağa
Külliyesi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
Hathaway, Jane, (2014), Osmanlı Sarayının En Ünlü Haremağası Hacı Beşir Ağa, (Çev. Hazal
Yalın), Kitap Yayınevi, İstanbul.
Kayaoğlu, İsmet, (1986), “Beşir Ağa Vakfı”, Belgeler, C. 11, S. 15, s. 77-87.
Kılıçaslan, M. Emre, (2010),
“XVIII. Yüzyılda Tuna Demirkapısı ve Girdaplar İdaresi”,
Karadeniz Araştırmaları, Bahar, Sayı 25, s. 59-76.
Maxim, Mihail, (2002), “Kili”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 26, s. 1-3, Ankara.
______________ , (2012), “Tuna”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 41, s. 372-374, İstanbul.
Özcan, Abdülkadir, (1992), “Beşir Ağa”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 5, s. 555, İstanbul.
Şirokorad, A.B., (2013), Rusların Gözünden 240 Yıl Kıran Kırana Osmanlı-Rus Savaşları,
Kırım-Balkanlar-93 Harbi ve Sarıkamış, (Çev. Ahsen Batur), Selenge Yayınları,
İstanbul.
Uygun, Süleyman, (2015) “Aşağı Tuna’da Bir Fransız Buharlı Nakliyat Kumpanyası ve Ticari
Faaliyetleri”, Osmanlı Devleti’nde Nehirler ve Göller, C. I, (Haz. Şakir Batmaz-Özen
Tok), Not Yayınları, s. 349-369, Kayseri.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, (1995), Osmanlı Tarihi, C. IV/I, Türk Tarih Kurumu, Ankara.
51
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
Sünne Boğazı’nda Seyrüsefer Güvenliği Ve Kule-İ Fener Vakfı
52
Resim: Sünne’de 1821’de inşa edilen tabya planına göre fener (BOA, Cevdet Askeriye, Belge No: 249/10418).
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 31, Ekim 2016, s. 35-52
Download