T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GENEL CERRAHİ ANA BİLİM DALI DENEYSEL MEME KANSERİ MODELİNDE SPLENEKTOMİNİN İMMÜNOLOJİK ETKİSİ Dr.Murat SEVMİŞ UZMANLIK TEZİ TEZ DANIŞMANI Doç.Dr.Derya Karakoç ANKARA 2015 i TEŞEKKÜR Bu çalışmanın ortaya çıkmasında gösterdiği destek ve yardımlarından dolayı tez danışmanım Doç.Dr.Derya Karakoç’a, çalışmanın her aşamasında bilgi ve tecrübelerini esirgemeyen Doç.Dr.Güneş Esendağlı’ya, çalışmanın sürdürülmesinde ve takibinde özverili çalışan Dr.Didem Yöyen Ermiş’e, patolojik kısmında destekleyen Dr. Çisel Aydın’a, cerrahi kısmında yardımlarından dolayı Dr. Coşkun Özer ve Dr. Emil Guseinova; her zaman varlıklarını ve desteklerini hissettiğim aileme ve genel cerrahi hocalarım, asistan arkadaşlarıma en içten teşekkürlerimi sunarım. Dr. Murat SEVMİŞ ii ÖZET Sevmiş M. Deneysel meme kanseri modelinde splenektominin immünolojik etkisi. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Uzmanlık Tezi, ANKARA 2015. Kanser hücrelerinin oluşum, yayılım ya da yok olması sürecinde immün sistem belirgin rol oynar. Tümör dokusuna yerleşen miyeloid kökenli hücreler (MKH) kanser gelişimine, yayılım ve damarlanmasına katkıda bulunabilir. Dalak MKH’nin asıl yerleşim alanını oluşturur. Bu çalışmanın amacı deneysel meme kanseri modelinde splenektominin MKH hücre düzeyleri ve kanser gelişimi üzerine etkilerini araştırmaktır. Çalışmaya toplam 38 adet, altı haftalık Balb-c cinsi fare dahil edildi. Fareler kontrol, meme kanseri, splenektomi, meme kanseri öncesi splenektomi, meme kanseri sonrası splenektomi grubu olarak beş gruba ayrıldı. Farelerde haftada iki kez tümör çapı, vücut ağırlıkları ve genel sağlık durumları takip edildi. Tümör inokülasyonundan üç hafta sonra deneyler sonlandırıldı. Toplanan kan, karaciğer ve dalak örneklerinde MKH düzeyleri akım sitometrik immünfenotiplendirme ile analiz edildi. Daha sonra organlar histopatolojik olarak değerlendirildi. Operasyon sonrasında hayvan ağırlıklarında kısa süreli düşüş gözlendi. Kanser gelişen gruplarda bu düşüş daha belirgindi. Splenektomi yapılan farelerde lökositoz izlendi. Splenektomize farelerde primer tümör büyümesinde yavaşlama, ancak karaciğer ve akciğer metastazlarında artış görüldü. Splenektomize edilmeyen tümörlü hayvanlarda splenomegali vardı. Yapılan immünolojik analizlerde, dalakta ve karaciğerde yüksek düzeyde MKH ve immatür granülositik hücre birikimi olduğu görüldü. Splenektomi sonrasında ise, periferik kanda ve karaciğerde hem immatür granülositik hücrelerin hem de immatür monositik hücrelerin belirgin şekilde arttığı saptandı. Meme kanserinin direkt dalak metastazı yapmadığı durumlarda bile splenektomi, MKH ve tümör hücre dağılımını etkilemektedir. Anahtar kelimeler: miyeloid kökenli hücre, splenektomi, meme kanseri. iii ABSRACT Sevmiş M. Immunologic effects of splenectomy in experimental breast carcinoma model. Hacettepe University School of Medicine, General Surgery Residency Thesis, ANKARA 2015. Immune system plays an important role in the formation, distribution and destruction of cancer cells. Myeloid derived cell located into the tumor tissue may contribute to development of malignancy, invasion and vascularization. Spleen is the primary location of myeloid derived cells. The aim of this study is to investigate the effect of splenectomy on myeloid derived cells and cancer development in experimental breast carcinoma model. Totally 38 Balb-c 6 week-old mice were included in the study. Mice were separated into 5 groups: control, breast carcinoma, splenectomy, splenectomy before breast carcinoma and splenectomy after breast carcinoma. Tumor size, body weight and general condition of mice were checked twice a week. Experiments were terminated three weeks after tumor implantation. Myeloid derived cells in blood, liver and spleen samples were analyzed by flow cytometric immunophenotyping. Later the organs were histopathologically evaluated. A short-term weight loss was observed postoperatively. This weight loss was more prominent in cancer groups. Leucocytosis was observed in splenectomized mice. Primer tumor was decreased in splenectomized mice but liver and lung metastasis were increased. Splenectomy was observed in non-splenectomized tumorous mice. Immunologic analysis revealed high loads of myeloid derived cells and immature granulocytic cells in liver and spleen. Both immature granulocytic cells and immature monocytic cells were increased in blood and liver after splenectomy. Splenectomy affects the distribution of myeloid and tumor cells directly, even when breast carcinoma does not methastasize to the spleen directly. Splenectomy increases hepatic and pulmonary methastasis and also increases body weight, parallel to myeloid derived cell distribution. Key words: Myeloid derived cells, splenectomy, breast carcinoma. iv İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR i ÖZET ii ABSTRACT iii İÇİNDEKİLER iv KISALTMALAR ve SİMGELER DİZİNİ vi TABLOLAR DİZİNİ vii RESİMLER DİZİNİ viii GRAFİKLER DİZİNİ ix 1. GİRİŞ ve AMAÇ 1 2. GENEL BİLGİLER 2 2.1. Kanser 2.2. Kanser İmmünolojisi 2.2.1. Kanser Antijenleri 2.2.2. Effektör Mekanizmalar ve Effektor Hücreler 2.2.2.1. Humoral Mekanizmalar 2.2.2.2. Tümör Bağışıklığında Effektör Hücreler 2.2.2.2.1. Sitotoksik T lenfositler (CTL): 2.2.2.2.2. Makrofajlar 2.2.2.2.3. Naturel Killer Hücreleri (NK): 2.2.2.2.4. Lak Hücreleri 2.2.2.3. Antikora Bağımlı Hücresel Sitotoksisite 2.2.3. Kanserin İmmün Sistemden Kaçış Mekanizmaları 2.3. Meme Kanseri İmmünolojisi 2.3.1. Meme Kanseri 2.3.2. Meme Kanseri ve Mikroçevre 2.3.2.1. Hücre Dışı Matriks 2.3.2.2. Fibroblastlar 2.3.2.3. Vasküler Sistem 2.3.2.4. İmmün Hücreler 2.3.3. Miyeloid Kökenli Hücreler 2.3.4. Meme Kanserinde T Hücre Yanıtları 2.4. Deneysel Meme Kanseri Oluşturulması 2.5. Dalak 2.5.1. Dalağın Fonksiyonları ve İmmünolojik Etkileri 2 2 3 3 3 4 4 4 5 5 5 5 6 6 7 7 8 8 9 10 11 15 16 16 v 2.5.2. Splenektomi Endikasyonları 2.5.3. Splenektomi Komplikasyonları 2.6. Splenektomi İmmünolojisi 3. MATERYAL METOD 3.1. 3.2. 3.3. 3.4. 3.5. 3.6. Deney Hayvanları ve Protokolü Çalışma Gupları Anestezi Cerrahi Teknik Değerlendirme Parametreleri İstatistiksel Analizler 4. BULGULAR 4.1. Ağırlık 4.2. Dalak, Karaciğer Akciğer Boyut ve Ağırlıkları 4.3. Tümör Ağırlık ve Çapları 4.4. Miyeloid kökenli hücre sayı ve dağılımları 4.4.1 . Periferik kanda miyeloid kökenli hücreler: 4.4.1.1 Periferik Kanda Lökositoz 4.4.2. Dalakta miyeloid kökenli hücreler: 4.4.3. Karaciğerde miyeloid kökenli hücreler 4.5. Histopatolojik Bulgular 17 18 19 21 21 21 23 23 26 28 29 29 30 33 35 35 36 36 37 38 39 5. TARTIŞMA 47 6. SONUÇ 51 7. KAYNAKLAR 52 vi KISALTMALAR ve SİMGELER DİZİNİ MDSC Miyeloid kökenli baskılayıcı hücreler( myeloid depended stem cell) MKH Miyeloid kökenli hücreler CTL Sitotoksik T lenfositler NK Doğal öldürücü hücreler (naturel killer ) TİM Tümör ilişkili makrofajlar TAN Tümör ilişkili nötrofiller TAA Tümör bağlantılı antijenler TSA Tümör spesifik antijenler TSTA Tümör spesifik transplantasyon antijenleri MHC Major histocompatibility kompleks TNF Tümör nekroz faktör PG Prostoglandinler HDM Hücre dışı matriks MMP Matriks metalloproteaz TGF-B Transforming growth faktör-beta VEGF Vasküler endotelyal growth faktör DC Dentritik hücreler NO Nitrik oksit GM-CSF Granülosit-makrofaj koloni stimüle edici faktör IFN Interferon STAT 6 Phosho-signal transducer and activator of trancription 6 İNOS İndüklenebilir nitrik oksit sentaz c AMP Siklik adenozin mono fosfat RES Retiküloendotelyal sistem vii TABLOLAR DİZİNİ Tablo 4.1. Ortalama hayvan ağırlıkları 29 Tablo 4.2. Ortalama organ ağırlıkları 32 Tablo 4.3. Ortalama tümör ağırlıkları 33 viii RESİMLER DİZİNİ Resim 3.1: Farede orta hat cilt ve periton kesisi ........................................................ 24 Resim 3.2:Dalak disseke edildikten sonra pensetle tutulmuş, splenik damar görünümü ................................................................................................. 24 Resim 3.3: Splenik damarın bağlanıp, dalağın çıkarılması ........................................ 25 Resim 3.4: Orta hat cilt ve peritonun kapatılması ...................................................... 25 Resim 3.5: Deney sonlandırıldıktan sonra, dekapitasyon sonrası peritoneal yüzeyde tümör implantları ..................................................................................... 26 Resim 4.1. Laparatomide splenik loja doğru büyüme gösteren tümör implantı (grup 5)..................................................................................................... 37 Resim 4.2. Grup 2’de splenomegali (meme ca grubu)............................................... 38 Resim 4.3. Grup 5’te en sağdaki spesmenlerde karaciğer metastazı ve splenomegali .................................................................................................................. 38 Resim 4.4. Akciğerde plevral implant odağı (grup 4: meme kanseri öncesi splenektomi grubu) .................................................................................. 38 Resim 4.5. Karaciğerde kapsüler yüzeyden parankime doğru ilerleyen metastatik odak (grup 4) ............................................................................................ 39 Resim 4.6. Metastatik bir karaciğer parankiminde izlenen artmış sayıda (100'ün üzeri) myeloid kökenli supresör hücre kümeleri (grup 4) ....................... 39 Resim 4.7. Büyük büyütmede myeloid kökenli süpresör hücre kümeleri (grup 4) ... 40 Resim 4.8. İntratümöral segmentli lökositler (grup 5) ............................................... 40 Resim 4.9. Akciğerde izlenen parankimal metastatik odak( grup 5 :meme kanseri sonrası splenektomi grubu) ...................................................................... 41 Resim 4.10. Pankreasa invaze malign neoplazm (grup 5) ......................................... 41 Resim 4.11. Karaciğer parankiminde izlenen artmış sayıda (100'ün üzeri) myeloid kökenli supresör hücre kümeler (grup 5) ................................................. 42 Resim 4.12. Laparotomi alanında izlenen cilt-cilt altı metastaz (grup 4: meme kanseri öncesi splenektomi grubu) ....................................................................... 42 Resim 4.13. Laparotomi alanındaki epidermal-dermal inflamatuar hücre yanıtı (grup 5: meme kanseri sonrası splenektomi grubu)........................................... 43 ix GRAFİKLER DİZİNİ Grafik 4.1. Gruplarda hayvan ağırlıkları 31 Grafik 4.2.1: Dalak boyut ve ağırlıkları 32 Grafik 4.2.2: Karaciğer boyut ve ağırlıkları 32 Grafik 4.2.3: Akciğer boyut ve ağırlıkları 33 Grafik 4.3: Tümör Ağırlık ve Çapları 33 Grafik 4.4.1: Periferik Kanda Miyeloid kökenli hücre sayı ve dağılımları 34 Grafik 4.4.2: Dalakta Miyeloid kökenli hücre sayı ve dağılımları 35 Grafik 4.4.3: Karaciğerdeki miyeloid kökenli hücreler 36 Grafik 4.5: Periferik Kanda Lökositoz 36 1 1. GİRİŞ ve AMAÇ Meme kanseri dahil pek çok kanser tipinde immün sistemin işleyişinde bozukluklar görülür. İlk etapta kanser hücrelerinin yok edilmesi için savaşan immün sistem hücreleri kanser gelişimi ile başa çıkamazsa fonksiyonel değişime uğrarlar. Bu değişim sonucunda tümör dokusuna yerleşen immün hücreler tümör gelişimine, yayılmasına ve damarlanmasına katkıda bulununmaya başlarlar. Hatta kansere karşı gelişebilecek yeni immün aktiviteyi de baskılama kapasitesi kazanırlar. Tümör dokusuna veya etraf dokuya yerleşen en önemli hücre grubu miyeloid(kemik iliği kökenli) hücrelerdir. Özellikle tümör-ilişkili makrofajlar(TİM) ve bu hücrelerin köken aldığı miyeloid-kökenli baskılayıcı(MKB) hücreler kanserin ilerlemesine katkıda bulunur. Kanserin uyardığı kronik inflamatuar süreç kemik iliğinde miyeloid hücre yapımını artırır ve olgunlaşmamış MKB hücrelerinin dolaşıma çıkmasına sebep olur. Bu hücrelerin özellikle dalak ve karaciğerde biriktiği, buralarda immün baskılama yaptığı; buralardan çıkarak da tümöre yerleşip kanseri destekleyen TİM hücrelerine dönüştüğü bilinmektedir. Dalak MKB hücreleri için esas yerleşim bölgesini oluşturmaktadır. Travma, bazı hematolojik hastalıklar, splenik maligniteler gibi nedenlerle splenektomi yapılmaktaysa da, splenektominin tümör gelişimi, metastazları ve MKB hücrelerinin dağılımı üzerine olan etkileri bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı deneysel meme kanseri modelinde splenektominin immünolojik etkilerinin araştırılmasıdır. 2 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Kanser Kanser bir tek hücreden gelişen tümörün klonal progresyonu ve tümörün giderek artan agresif davranışlar kazanmasına neden olan mutasyonların birikimi ile seyreden bir hastalıktır. Kanserlerin çoğunun benign bir lezyondan in situ kanserlere ve invaziv kanserlere dönüştüğüne inanılmaktadır. Kanser, hücre büyümesinde farklı büyüme paterni gösteren onkogenler ve fonksiyon kaybı gelişen tümör süpresör genler arasındaki denge sonucu oluşmaktadır (1-2). Normal hücrelerde, hücre büyümesi ve çoğalması sıkı kontrol altındadır. Kanser hücrelerinde, hücre normal büyüme kontrol mekanizmasına karşı duyarsızlaşır ve kontrolsüz olarak büyümeye ve çoğalmaya başlar. Kanser gelişiminin üç evresi bulunmaktadır. Başlangıç (initiation), ilerleme (promotion) ve gelişme (progression). Kanser gelişmesi esnasında hücre siklusu süresince kanser hücreleri, apopitozise(programlı hücre ölümü) girmezler. Böylece tümör kitlesinin büyümesi devam eder. Daha sonra çeşitli büyüme faktörleri, sitokinler ve onkogenlerle kanser hücrelerinde invazyon, metastaz(yayılma) ve anjiyogenezis(tümörün büyüme ve metastaz yapabilmesi için damarlanması) gelişmektedir (3). 2.2. Kanser İmmünolojisi Kanser immünolojisi 3 ana başlık altında incelenebilir. 1- Kanser antijenleri 2- Effektör mekanizmalar ve efektör hücreler: humoral ve hücresel yanıt mekanizmaları 3 3- Kanserin immüniteden kaçış mekanizmaları 2.2.1. Kanser Antijenleri Antijen humoral ve hücresel immün yanıt oluşturabilen kimyasal yapıdır. 2.2.1.1. Tümör bağlantılı antijenler (TBA) Kanser hücrelerinde olduğu gibi normal hücrelerde de olabilen antijenlerdir. Onkofetal antijenler, CEA, AFP, MHC Class 1 ve Class 2 antijenler bu gruptandır. 2.2.1.2.Tümör spesifik antijenler (TSA) Kanser hücrelerine özgüdür. Normal hücrelerde görülmez. Belli bir virüse ait kanser oluşturan antijenler örnek verilebilir. 2.2.1.3. Tümör spesifik transplantasyon antijenleri( TSTA) Konakta immün cevabı uyaran, tümör büyümesine karşı direncin ve tümör rejeksiyonu ile sonuçlanan bir dizi reaksiyonun oluşmasına sebep olan antijenlerdir. 2.2.2. Effektör Mekanizmalar ve Effektor Hücreler 2.2.2.1. Humoral Mekanizmalar 2.2.2.1.1. Opsonizasyon ve fagositoz: Bakteri veya antijenlerin makrofaj ve nötrofiller tarafından fagositozunu kolaylaştırmak için antikor veya kompleman gibi opsonin maddelerle bağlanmasına opsonizasyon denilir. Fagositoz ise yabancı cisim, antijenlerin ve maddelerin hücre içine alınması ve sindirilmesidir. Invitro olarak makrofajların tümör hücrelerini tahrip ettikleri gösterilmiştir. 4 2.2.2.1.2. Kompleman ile lizis: Tümör hücrelerindeki antijenlerin antikorlarla birleşmesi sonucu kompleman sistemi aktive olur. İnvitro çalışmalar bu mekanizmanın daha çok süspansiyon halindeki tümörlere etkili olduğunu solid tümörlerde lizis yapmadığını göstermiştir 2.2.2.1.3. Hücre adezyonunun kaybı: Antikorların yüzey antijenlerine bağlanması tümör hücresinin adezyon kaybı ile sonuçlanabilir. Böylece adezyon kaybı hücrenin malign klonlar oluşturmasını engeller. Hücre adezyonu metastaz oluşumunda da etkilidir. Çünkü uzak organa metastaz yapabilmesi için önce o organın endotelinin altındaki bazal membrana tutunması gerekir. Hücre yüzeyinin antikorlarla kaplı olması bu yapışmayı engeller. 2.2.2.2. Tümör Bağışıklığında Effektör Hücreler 2.2.2.2.1. Sitotoksik T lenfositler (CTL): Tümör immün sistem etkileşiminde ilk adım tümör hücre antijeninin CTL tarafından tanınmasıdır. Bundan sonra sitolitik etkinin oluşabilmesi için tümör antijeninin tümör hücresinin MHC -1 ile algılanması gerekmektedir. Aynı olay T helper için MHC -2 ile gerçekleşmektedir. Hedef hücreyle temasa geçen CTL polarizasyon gösterir. CTL stoplazmasında bulunan sitolitik granüller olay yerinde toplanır. Hedef hücre tamamen granüllerle kaplanır ve membranda oluşan deliklerle lizise uğratılır. CTL granülleri aynı zamanda hedef hücre DNA sınıda tahrip edebilir (4). 2.2.2.2.2. Makrofajlar Antijen sunma rolü: Ortamdaki tümör antijenlerini kendi MHC- 2 ile birleştirerek T helper hücrelerini bu antijene karşı uyarır. T helper hücreleri de antikor üretebilen B hücrelerini klonal çoğaltarak ve çeşitli faktörler salgılayarak tümöre karşı savunmada katkıda bulunur. 5 Makrofajlar IL-1 salgılarlar. IL-1 bazı tümör hücrelerine direkt sitotoksik etki gösterirken, monosit NK ve CTL’ lerin tümörosidal etkisini artırarak indirekt etki yapar. Lizis: Aktive olmuş makrofajlar tümör hücrelerine bağlanarak onları lizise uğratır. Sitolitik proteazlar, hidrojen peroksit, TNF, arjinaz ve timidin başlıca lizisten sorumlu elemanlardır. 2.2.2.2.3. Naturel Killer Hücreleri (NK): Makrofaj ve PMNL dışında kalan immünize edilmemiş bireylerde ve spesifik antikorun yokluğunda da sitotoksik etki gösterebilen hücrelerdir. NK hücrelerinin sitotoksik etkisi tümör hücrelerine bağlanma, aktif oksijen ürünleri ve proteinazlar salgılama yoluyla olur (5). 2.2.2.2.4. Lak Hücreleri IL-2 adlı lenfokinle aktive edilen lenfositler tümör hücrelerinin lizise uğratabilme yeteneği kazanırlar. Bunlara lenfokinle aktive edilmiş öldürücü hücreler anlamına gelen LAK denilir. 2.2.2.3. Antikora Bağımlı Hücresel Sitotoksisite IgG ile kaplanan tümör hedef hücreleri bu antikorların Fc parçalarına uyan reseptörleri taşıyan hücrelerle etkileşerek 4-6 saat içinde hasara uğratabilirler. . Granülositler, makrofajlar ve killer cell bu gruptandırlar. 2.2.3. Kanserin İmmün Sistemden Kaçış Mekanizmaları 2.2.3.1. Tümör hücresi yüzeyindeki antijenik değişimler: Tümör hücresi antijenleri immün sistemi uyaracak kadar sentez edilemez veya kısa sürede modülasyon göstererek immün sistemden kaçar. Özellikle yüzeylerindeki siyalik asit tümör yüzey antijenlerini maskeler. 6 2.2.3.2.Antijen – Antikor kompleksleri: Dolaşımdaki antijenler antikorlarla birleşerek immün yanıtın ortaya çıkmasını engellyebilir. Bu antijen- antikor kompleksleri K hücrelerinin Fc parçasına bağlanarak onları bloke eder. Böylece antikora bağımlı hücresel sitotoksisite engellenir. 2.2.3.3.Spesifik ve non spesifik süpresör hücreler: TAA ların bazıları spesifik süpresör T lenfositlerinin oluşmasına yol açmaktadır. Ayrıca aktive olmuş makrofajların bir kısmı T lenfositlerini baskılayabilir. 2.2.3.4.Tümör tarafından oluşturulan süpresyon: Bazı tümörler salgıladıkları PG’ler ile immün yanıtı baskılayabilir. Bazen tümör hücrelerince lenfoid dokunun istila edilmesi immün yanıtı gerçekleştirecek hücrelerin azalması sonucunu doğurur. 2.2.3.5.Diğer faktörler: İmmün sistemi etkileyen genetik ve edinsel bazı hastalıklar sonucu maligniteye eğilim artmaktadır. Örneğin T helper hücrelerinde azalmaya yol açan Acquired immunodeficiency syndrome (AIDS) gösterilebilir. 2.3. Meme Kanseri İmmünolojisi 2.3.1. Meme Kanseri Meme dokusu, apokrin ter bezi gruplarından oluşan epidermal kökenli bir dokudur. Kadınlarda ergenlik döneminde hormonal sistemin uyarısıyla kanal sistemi prolifere olur ve alt segmental kanallardan lobüller tomurcuklanarak, işlevsel terminal dukto-lobuler üniteyi oluşturur. Kanal ve kanalcıklar çift tabakalı bir epitelyum ile örtülüdür. Lümene bakan iç kısmı kübik yada silindirik hücreler kaplarken dış kısımda aralıklı kontraktil miyoepitelyal hücreler bulunmaktadır. Epitelyum bir bazal membran ile sarılıdır, kanal sistemini de lenfatiklerce zengin bağ dokusu sarar (6). Meme kanseri kadınlarda en sık görülen malignitedir (7). Meme kanserinde tanı ve tedavide önemli gelişmeler kaydedilmesine rağmen, önemli sayıda hasta 7 tedaviye direnç geliştirdiği için yeni tedavi stratejileri geliştirilmesi önem arz etmektedir. Meme kanserinin hemen hemen tamamı terminal dukto-lobüler ünite kaynaklıdır. Meme kanserinde patolojik ayrımda in-situ karsinomda bazal membran bütünlüğü korunurken, invaziv karsinomda bazal membran ve stroma tutulumu görülür (8-9). Meme kanserinin ilk ortaya çıktığı bölgeden, yerel, lenfatik ve kan aracılığı ile yayılması (metastaz) söz konusudur. Yerel olarak deriyi, derin fasyayı ve göğüs duvarını tutar. Lenfatik olarak aksiler ve intermamarian lenf nodları tutulumu olur. Kan yoluyla ise uzak metastazlar oluşmakta en sık akciğer, kemik ve karaciğeri tutmaktadır(10-11). Meme kanseri moleküler olarak taşıdıkları östrojen reseptörü (ER) ve epitelyum büyüme hormonu (HER2) reseptörlerine göre sınıflandırılır. İnsan meme kanserinde %75 ER pozitiftir. Tedavi yaklaşımlarında ER+ ve HER2+ önem arz etmektedir. 2.3.2. Meme Kanseri ve Mikroçevre Meme kanseri çok basamaklı bir gelişim sergiler. Bu gelişimin inisiasyon ve promosyon aşamalarında somatik hücrelerde genetik mutasyonlar oluşmaktadır (12). Ancak pek çok kanserde kronik bir inflamasyonun eşlik ettiği de gösterilmiştir (13). Meme kanserinin stromal elemanlarla etkileşiminde de meme yağ dokusunun adipozitleri, fibroblast, miyofibroblastlar, lökositler, lenfositler ve miyoepitelyal hücreler önemli rol oynarlar. Bu hücrelerin meme kanserinin büyümesi, farklılaşması, invaziv karakter kazanması ve polariteleri üzerine etkileri gösterilmiştir (14,15). Bir tümörü çevreleyen stroma örgüsü, tümör dokusunun bağ doku iskeletini oluşturur. Bu iskelet, hücre dışı matriks(HDM), fibroblastlar, immün sistem hücreleri ve kan damarları gibi dört eleman içerir. 8 2.3.2.1. Hücre Dışı Matriks: Hücrelerin arasındaki makromoleküler protein iplikleri ve fibröz dışı proteoglikanlardan oluşan ve tüm dokuların stromasında bulunan üç boyutlu ağ yapısıdır. HDM bileşenleri olan fibronektin, tip 4 kollajen ve trombospondin-1 yapısal bütünlük ve birliklerine göre pro ve anti anjiyojenik sinyaller oluştururlar (16). Daha da önemlisi, integrin aracılı HDM sinyalleri karsinomalarda malign dönüşüme neden olur (17,18). Kanser hücreleri sentezledikleri proteolitik enzimlerle kendilerine invaziv bir ortam sağlarlar (19). En önemlisi matriks metalloproteaz (MMP), hücre yüzeyi ve HDM’ye bağlı büyüme faktörlerini keserek aktive eder (20). MMP’lerin ekspresyon seviyeleri kanser invazivliğinin önemli bir belirleyicisidir (21). 2.3.2.2. Fibroblastlar: İnsan meme tümörü xenograftlarının farelerde geliştirilebilmesi, insan tümör ilişkili stromal fibroblastların varlığına bağlıdır ve bu fibroblastların kanser gelişimindeki önemini gösterir (22-23). Fibroblastlardaki tümör büyüme faktörü beta(TGF-B) sitokini, fibroblastlar üzerinden karsinogeneze etkilidir. Ayrıca TGF –B metastatik progresyona neden olarak tümörlerde çift yönlü etkisini göterir (24). Tümör stromasında bulunan miyofibroblastlar karsinoma ilişkili fibroblastlar(CAF) olarak adlandırılır ve vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) ve proteaz üreterek HDM modellenmesi ve anjiogeneze katkı yaparlar (26). Ancak HDM modellenmesi ve anjiogenez, fibroblastların bahsedilen karsinojenik etkisini açıklamaya yeterli değildir. Ayrıca oksidatif stres durumlarında fibroblastlardan oluşan miyofibroblastlar hidrojen peroksit(H2O2) üretmeye başlarlar (25). Ortamdaki hidrojen peroksit inflamasyona, metabolizma değişiklerine ve DNA hasarına yol açar. Adipozitlerde salgıladıkları kollajen 6 ile tümör gelişimini artırmaktadır (27). 2.3.2.3. Vasküler Sistem: Anjiogenezis olarak bilinen durum tümör büyümesi ile paralel olarak, tümörü beslemek için yeni kan ve lenf damarlarının oluşumunu içerir (28). Anjiogenezis üzerinde en önemli hormon vasküler endotelyal büyüme hormonudur (VEGF) (29). Anjiogenezisin malign tümörlerde kalıcılığı tümör stromasındaki endotel hücrelerinde düzenlenen VEGF reseptör 2 ekspresyonuna bağlıdır (30). Anjiogenezis VEGFR2 blokajı ile durdurulmakta ve bu 9 uygulama sonrası düşen MMP’ler sayesinde tümör-stroma sınırının belirginleşerek HDM yapısının tekrar organize olduğu gösterilmiştir (31). 2.3.2.4. İmmün Hücreler: Immün hücreler normal meme stromasının önemli bileşenleri arasında değildir. Ancak edinsel ve doğal immün sistem hücreleri meme tümörü dokusunda belirgin düzeyde artış gösterir. İmmün hücre infiltrasyonu hem in situ hem de invaziv karsinomlarda gözlenmektedir. İmmün hücre artışı, memede tümörogenezisin ilerlemesi ile paralellik gösterir. Tümör mikroçevresinde hem doğal bağışıklık hücreleri, doğal öldürücü(natural killer, NK) hücreler, doğal öldürücü T (natural killer T) hücreleri, makrofajlar ve dendritik hücreler (DC), hem de edinsel bağışıklık hücreleri, yardımcı T hücreleri, sitotoksik T hücreleri ve B hücreleri bulunur. Doğal bağışıklık hücreleri dokunun tamirinde ve yeniden şekillendirilmesinde görev alır. Bu hücreler tarafından salgılanan faktörler genellikle tümör büyümesini destekler. Makrofajlar salgılanan proinflamatuar sitokinlerin ana kaynağıdır. Neredeyse bütün tümörlerin mikroçevresinde makrofajlar bulunmaktadır. Klinik araştırmalarda meme kanserindeki makrofaj birikiminin kötü prognoza işaret ettiği gösterilmiştir (32). Ayrıca tümör mikroçevresindeki makrofajların tümör hücrelerinin invazyonunu ve metastazları artırdığı gösterilmiştir. Ayrıca makofajlar ürettikleri VEGF-A aracılığıyla tümörün invaziv ucunda anjiogeneze de yol açmaktadır (33). Bu hücreler genellikle tip 1 (M1) veya tip 2(M2) fenotipinde bulunurlar. M1; TNF-a, IL-6 gibi proinflamatuar sitokinler üretirken M2; IL-4, IL-10, IL-13 gibi anti inflamatuar sitokinleri salgılar. M1’lerden salgılanan IL-12, yardımcı T hücre-1 (Th1) gelişimine ve anti-tümör sitotoksik etkisine yardımcı olur. M2’ler immün baskılayıcı sitokinler salgılar ve tümör hücrelerinin büyümesini destekler. Tümör ilişkili makrofajlar (TIM) genellikle M2 fenotipindedir. Bu hücrelerin infiltrasyonu pek çok kanserde kötü prognoz belirtecidir. TIM’ lar invazyon ve metastazı artıran pek çok proteaz salgılar. Salgıladıkları sitokinler tümöre özgül edinsel immün yanıtları inhibe eder ve anjiojenik faktörler de neovaskülarizasyonu artırır (34). Nötrofiller de TGF-B varlığına göre tümörün destekleyicisi veya tümöre karşı olabilirler. Makrofajlar gibi N1 ve N2 gibi fenotiplerle sınıflandırılmıştır. N2 veya 10 tümör ilişkili nötrofil (TIN) olarak adlandırılan fenotipe geçişte TGF-B rolü büyüktür (35). TGF-B’nın, ayrıca nötrofillerin tümöre infiltrasyonlarına ve tümör sitotoksisitesine engel olduğu düşünülmektedir. N2 tipindeki nötrofillerin meme kanseri kaynaklı GM-CSF uyarımı ile IL-6 benzeri bir sitokin olan oncostatin M ürettikleri, bu sitokinin de meme kanseri hücrelerinden VEGF salınımını arttırarak anjiogenez ve invazivliği artırdığı gösterilmiştir (36). Ayrıca nötrofiller MMP üreterek hücre dışı matriks bileşenlerini parçalar ve tümör invazyonunu kolaylaştırır. Dentritik hücreler immün cevap düzenleyicisi ve antijen sunucu hücreler olarak görev yapar. Antijeni lenfoid dokulara taşıyarak hücresel immün yanıta önemli katkıda bulunurlar. Meme kanseri hastalarında yapılan kesitsel çalışmalarda bu hücrelerin antijen sunum ve aktivasyon fonksiyonunu yitirdiği ayrıca tümör mikroçevresinde immün baskılayıcı sitokin salınımının arttığı bildirilmiştir (37). Özetle kanserden salınan çeşitli faktörler ve inflamasyon, miyeloid kökenli hücre gruplarının tümör mikroçevresine toplanmasına ve burada doku yenilenmesi ve immün toleransı destekleyen fenotiplere dönüşmesine yol açmaktadır. Tümör mikroçevresindeki miyeloid hücreler başlıca tümör anjiogenezine ve metastazına katkıda bulunur. Ayrıca tümörden salınan VEGF ve çeşitli büyüme hormonları kemik iliğinde üretilen miyeloid hücre miktarlarını arttırarak onların matürasyonlarını engellemektedir. Bu hücrelerin başında ise nötrofil, monosit ve dentritik hücrelerin öncülleri olan ve tam olgunluğa ulaşamamış miyeloid kökenli baskılayıcı hücreler (MDSC ler) gelmektedir (38). 2.3.3. Miyeloid Kökenli Hücreler Miyeloid kökenli baskılayıcı hücreler (myeloid derived suppressor cells, MDSC’ler) kanser büyümesine destek olan başka bir grup doğal immün sistem hücreleridir. Seksenli yılların sonunda kronik graft versus host disease (GVHD) ve tümörlü farelerde kemik iliği ve dalakta artan sayılarda granüllü hücrelere rastlanmış ve farklı lenfoid cevapları baskıladıkları için bu hücreler doğal baskılayıcı hücreler (NS) olarak tanımlanmışlardır (39,40). Doksanlı yıllarda doğal baskılayıcı hücrelerin baskılama fonksiyonlarını nitrik oksit (NO) ve TGF-B aracılığıyla yaptıkları ve 11 gelişimlerinde tümörden salgılanan Granülosit-Makrofaj Koloni Stimüle edici hormonun (GM-CSF) rol oynadığı tespit edilmiştir (41,42). Fare meme kanseri modelleri ile yapılan çalışmalarda tümör gelişimine paralel olarak, uç farklılaşmasını tamamlamamış myeloid kökenli hücre gruplarında büyük bir artış tespit edilmiştir. Doksanlı yılların sonlarına doğru tümörlü farelerin dalaklarındaki CD11b+ Gr-1 + monositlerin kontak bağımlı T hücre baskılamasından sorumlu olduğu tespit edilmiştir (43). İmmatür miyeloid hücrelerin MHC-II barındırmadıklarından bu yolla sunulan antijenlere karşı olan cevapları baskılamadıkları ama MHC-I ile sunulan antijenlere karşı güçlü bir baskılamaya yol açtıkları gösterilmiştir (44). MDSC’ler myeloid öncüllerden matür miyeloid hücre oluşumunun engellendiği kronik inflamasyon sırasında oluşurlar. Bakteriyel ve parazitik enfeksiyonlar ile akut-kronik inflamasyon ve travmatik streste de sayıları artan MDSC’ler kanserde başlıca periferik kan, lenf nodları ve dalakta bulunmaktadır (45-46). Bu hücreler edinsel immün yanıtları çeşitli mekanizmalarla inhibe ederler. Salgıladıkları faktörlerle düzenleyici T hücreleri (T reg) uyarırlar. Ayrıca, MDSC’lerin anti-tümör immüniteyi yardımcı T hücre 2(Th2) yanıtlarına dönüştürmede rol oynadığı da gösterilmiştir (47). Pek çok tümör modelinde ve insan kanserlerinde MDSC popülasyonunda artış gözlenirken MDSC’lerin ortadan kaldırılması hastalık ilerlemesinde dramatik bir iyileşme ve bazen direk anti-tümör etki ile sonuçlanmaktadır. MDSC’ler aynı zamanda anjiogenez, tümör hücresi invazyonu ve metastazlarda artışlara da katkıda bulunurlar (48). Diğer immün sistem hücreleri; nötrofiller, mast hücreleri ve eozinofiller de proliferatif özellikteki tümör mikroçevresinin oluşumuna katkıda bulunur (21). Ayrıca, dendritik hücreler (DC), etkin anti-tümör immün yanıtların uyarılmasında kritik öneme sahiptir. Tümör mikroçevresinde yer alan DC’ler ve diğer profesyonel antijen sonucu hücreler, T hücreleri uyarmakta başarısız olarak tümörün immün sistemden kaçışına yardımcı olabilirler. B hücrelerinin de doğal immün sistem hücrelerinin tümöre yönelmesinde önemli rol oynayabildiği gösterilmiştir (25). 12 2.3.4. Meme Kanserinde T Hücre Yanıtları Tümöre özgül immün yanıtlar, matür antijen sonucu hücreler ve proinflamatuar çevre arasındaki etkileşimler tarafından yönetilir (49). CD4 yardımcı T hücreler, inflamatuar süreçlerde anahtar rol üstlenir. Yardımcı T hücrelerin alt grupları; Th1, Th2, Th9, Treg, Th 17 ve Th 22, farklı inflamasyon tiplerini desteklemek üzerine özelleşmişlerdir. Salgıladıkları sitokinler özgül immün yanıtların oluşmasına olanak sağlar. Tümör gelişimi sırasında tüm yardımcı T hücre alt tiplerinin farklı şekillerde fonksiyon gördüğü bilinmektedir. Th1 alt tipindeki CD4 sitotoksik T lenfosit (CTL) aktivasyonu, İmmünglobülin (Ig)G2A ve IgG3 üretimini destekler (50). Bu sayede hücre içi patojenler dahil, pek çok enfeksiyöz mikroorganizmanın yok edilmesinde önemli rol oynar. Kanser gelişiminde IFN aracılı anti-tümör immünite, Th1 yanıtlarını düzenler (51). Th1 polarizasyonu, T hücre reseptör(TCR) aktivasyonunun STAT-1 sinyal yolağı aracılığıyla gerçekleşmesi ile oluşur. Bu yolağı uyaran sinyaller IL-12 reseptörü IL-12RB2 zincirinin ekspresyonunu artırır (52). Böylece Th1 farklılaşması için gerekli olan IL-12 daha yüksek düzeyde algılanır. Bu durum IFN-gama ve IL18R-alfa ekspresyonunu da uyarır. Matür Th1 efektör hücreler TCR-bağımlı yolaklarda IFN-gama üretir. Ancak IL-12 ve IL-18 ile aktive edilirse antijen uyarımından bağımsız olarak da sitokin üretebilmektedir (53). Th1 hücreleri dendritik hücrelerin uyarımıyla akut inflamasyonu indükler ve CTL oluşumunu destekler. IL-12, IFN-gama, TNF-alfa ve IL-2 gibi sitokinler ve tümör hücrelerinden eksprese edilen pek çok tümöre özgül antijenler (mutant veya aberan eksprese edilen P53, IFGBP-2, HER2 ve HTERT gibi) CTL’lerin çoğalmasını, tümöre infiltrasyonunu ve tümör hücrelerin öldürülmesini sağlar. Th2 hücrelerinin tümörü ilerletme kapasiteleri iyi bilinmektedir. Meme kanseri, yüksek seviyede IL-4, IL-13 ve TNF-alfa ekprese eden Th2 hücrelerini inflitre edebilir (54). Bu hücreler, dendritik hücrelerin tümörden salgılanan timik stromal lenfopoietin (TSLP)’ye yanıt olarak eksprese ettikleri OX40 ligand (OX40L) tarafından yönlendirilirler. Th2 hücrelerinin IL-13 üretimi açısından insan özellikleri taşıyan farelerde meme kanserinin büyümesini artırdığı gösterilmiştir (55). IL-13, 13 miyeloid hücrelerin TGF-beta üretimini uyarır. Bu durum Treg hücrelerinin gelişimini tetikler ve sitotoksik T lenfositleri baskılar (56). Meme kanseri hücreleri IL-13 uyarımına yanıt olarak STAT6 (phospho-signal tranceducer and activator of transcription 6) eksprese eder. Böylece kanser hücrelerinde anti-apoptotik yolaklar aktive olur. Ayrıca bu durumun sitotoksik CD8+ T hücrelere ve sitotoksik ilaçlara dirençle de ilgisi olabilir (59). Transgenik meme kanseri modelinde IL-4’ün ise TIM’ların M2 fenotipine geçişini sağladığı gösterilmiştir. Th2’ler tümör mikroçevresinde IL-4 ve IL-13 salgılayarak doğrudan veya makrofajlar aracılığı ile dolaylı olarak tümör gelişimini destekler. Doğrudan etkileri, epitelyum kanser hücreleri üzerinde anti-apoptotik yolakları veya steroid metabolizmasını çalıştırmasıdır. Dolaylı etkileri ise, TIM’ ların EGF ve proanjiojenik VEGF ekspresyonunu artırmaktadır. Ayrıca TAM’ lar indüklenebilen nitrik oksit sentaz (İNOS) ve arjinaz eksprese ederek CD8+ T hücre prolifarasyonunu baskılar. Klinik olarak, Th2 hücreleri ve transkripsiyon faktörü GATA-3’ün meme kanseri hastalarının lenf düğümlerinde arttığı gözlenmiştir. Bu artış hastalığın ilerlemesini hızlandırır ve sağkalım oranlarını düşürür (60). CD4+ hücrelerin bir diğer sınıfı düzenleyici T (Treg) hücreleridir. Treg’ler transkripsiyon faktörü FoxP3’ü yüksek düzeyde taşır ve özgül immün yanıtları ve inflamasyonu baskılar (57). T hücre reseptörünün antijenle uyarımı, IL-2 salınımı ve transforme edici büyüme faktörü B (TGF- beta) varlığında FoxP3 indüklenir (57). Treg’ler sitotoksik T lenfositlerin efektör etkilerini baskılar ve otoimmün hastalıklardan korunmada önemli rolleri vardır. Treg hücrelerinin timusta bulunan doğal T reg hücreleri ve periferal dokularda farklılaşan adaptif Treg hücreleri olarak tanımlanan iki alt grubu bulunmaktadır. Doğal T reg hücreleri CD4+ CD25+ FoxP3+ hücrelerdir ve timusta biçimlendirilirler (58). Doğal T reg’ler hücre yüzey molekülleri olan CTLA-4 membran bağımlı TGF- beta ile immün yanıtları baskılarlar. Adaptif T reg hücreleri CD4+ CD25+ FoxP3+ hücrelerdir ve IL-10, TGF-beta varlığında periferal dokularda biçimlenirler. Adaptif T reg hücreleri IL-10 ve TGF –beta salgılayarak immün yanıtları baskılar. 14 T reg’lerin aktivasyonu için TCR uyarımı gereklidir. Ancak T reg hücresi bir kez aktive oldu mu körü körüne diğer T hücreleri baskılar (59). T reg hücrelerinin dört temel baskılama mekanizması; inhibitör sitokinler IL-10, IL-35, TGF-beta aracılı baskılama, sitoliz (granzim-A, granzim-B ve perforin bağımlı) ile baskılama, metabolik bozulma ve DC’lerin matürasyonunu veya fonksiyonunu değiştirerek baskılama olarak sıralanabilir. Metabolik bozulmada Treg hücresi IL-2’ye yüksek afinite gösteren CD 25 molekülünü eksprese eder. CD 25 IL -2R2 alfa alt birimidir ve ortamdaki IL2’yi bağlayarak uzaklaştırır. Ayrıca siklik AMP (cAMP) aracılı baskılama veya CD 39- CD 73 adenozin reseptör 2A aracılı baskılama da metabolik düzeyde gerçekleşir. DC hedeflendiğinde ise, lenfosit aktive edici gen 3 (LAG3) MHC-sınıf 2 aracılı baskılama yapar ve CTLA-4-CD80/CD86 etkileşimi ise immünsüpresif bir molekül olan indolamine 2,3-dioxygenase (IDO)’ nun eksprese edilmesini sağlar. Meme kanserinde Treg hücreleri FoxP3 pozitifliği gösterir ve tümörün agresifleşmesine paralel olarak artış gösterir. İnvaziv meme kanserinde bulunan yüksek sayıdaki FoxP3 T hücreleri hastaların sağ kalımındaki düşüşle korelasyon gösterir (61). Naif T hücrelerden Th17 gelişimi TGF-beta ve IL-6 varlığında meydana gelir (62). IL-1, IL-18 ve IL-23 varlığında Th17 hücrelerinde sitokin üretimi daha da güçlenir. CD 4+ Th17 hücreleri hücre dışı bakterilerin yok edilmesine, otoimmün hastalıklarda granülositlerin göçünü ve IgM, IgG, IgA ekspresyonunu sağlayarak katkıda bulunur (60). Tümöre infiltre Th17 hücreleri düşük düzeyde anti-inflamatuar sitokin olan IL-10 da eksprese ederler ancak bu hücrelerin çok büyük bir bölümü efektör sitokinler olan IL-2, Granülosit-makrofaj koloni-stimüle edici faktör (GMCSF), IFN gama ve tümör nekroz faktör (TNF) üretirler (62). IL-17 ve IFN-gama, tümör hücrelerinden CXCL9 ve CXCL10 kemokinlerin ekspresyonunu uyarır. Bu durum sitotoksik CD8+ T hücrelerinin tümöre yönelmesine yol açar. Bu hücrelerin esas protümöral etkileri anjiogenezle ilgilidir. Miyeloid hücrelerin tümör mikroçevresine göçüne ve nötrofillerin elastaz salgılamasına yol açarlar. 15 2.4. Deneysel Meme Kanseri Oluşturulması Deneysel meme kanseri oluşturulmasında kimyasal karsinojenlerle oluşturulan meme kanseri ve 4T1 meme kanseri hücresi enjekte edilerek oluşturulan yöntem olmak üzere iki farklı yöntem vardır. Kimyasal olarak tetiklenen deneysel karsinogenez modelleri in vivo kanser çalışmalarında daha önceleri sıklıkla kullanılmıştır. Örnek olarak güçlü kanser oluşturma özelliğine sahip olduğu bildirilen N-nitroz-N-metilüre (NMU) SpragueDawley cinsi dişi sıçanlarda meme adenokarsinomu için uygulanmıştır (46). Kimyasal yolla oluşturulan meme kanseri modellerinde kemoterapitik ajanların sistemik toksisitesi nedeni ile başka modeller araştırılmıştır. 4T1 meme kanseri ilk kez Fred Miller ve arkadaşları tarafından 1992 yılında tanımlanmış, transplante edilebilen kanser hücreleridir (49). 4T1 meme kanseri hücreleri BALB/c farelerde ve doku kültüründe yaşayabilir. Bu hücreler yüksek derecede invazif özellik gösterirler. Meme dokusundaki primer lokalizasyonundan lenf düğümü, kan, karaciğer, akciğer, beyin ve kemik başta olmak üzere diğer dokulara metastaz yaparlar. 4T1 meme kanseri hücrelerinin deneysel çalışmalarda tercih edilme nedenlerini şöyle sıralayabiliriz. Öncelikle meme dokusuna kolayca ekiminin yapılabilmesi sayesinde bu hücreler anatomik olarak doğru bölgede tümör oluşmasını sağlarlar. İkincisi, primer tümörden metastaz gelişimi spontan olarak insan meme kanserine benzer olarak gelişir. Metastaz bölgeleri insan meme kanseriyle benzerlik gösterir. Diğer bir avantajı, primer tümör cerrahi olarak eksize edildikten sonra metastaz gelişen bölgelerde çalışmaların devamı sağlanabilir. Bu hücrelerin in vivo ve in vitro deneylerde kullanımlarının uygun olması, son zamanlarda yapılan CD4+ ve CD8+ T lenfositlerin aktivasyonunu hedefleyen immünoterapi çalışmalarında kullanımlarını mümkün kılmıştır (5). 4T1 meme kanseri hücre hattı %10 fötal dana serumu, %1 L-glutamin ve %1 penisilin/streptomisin içeren, RPMI1640 medyum içerisinde büyütüldü. Çoğaltılan 16 4T1 hücreleri (5x104 hücre/100 μl) dişi BALB/c farelerin meme dokusuna subkutan (s.c.) enjekte edildi ve tümör gelişimi izlendi. Deneyin sonlandırılması ile tümör dokusu, akciğer, karaciğer ve dalak dokuları incelenmek üzere toplandı. 2.5. Dalak Dalak, damar ve lenf dokusundan oluşan vücuttaki en büyük RES organıdır. Primitif mezodermden köken alan dalak sol üst karın bölgesinde 9-10-11. kostalar altında lokalizedir. İnsanlarda 7-11 cm uzunluğunda ve 150 gr (70-250 gr) ortalama ağırlıktadır. Dalak parankimi kırmızı pulpa, beyaz pulpa ve ikisi arasında yer alan marjinal zondan oluşmaktadır. Kırmızı pulpa; makrofajların mikroorganizmaları, hücresel artıkları, antijenantikor komplekslerini ve patolojik eritrositleri dolaşımdan uzaklaştırmasını sağlayan dinamik bir filtrasyon sistemi olarak çalışır. Beyaz pulpa; antijenik bir uyarı varlığında lenfosit proliferasyonun merkezi olan germinal merkezleri oluşturan T lenfosit, B lenfosit ve lenfoid foliküllerin oluştuğu yerdir. Marjinal zon lenfositlerin ve lokal olarak oluşturulmuş immünglobülinlerin sistemik dolaşıma katıldığı kırmızı pulpaya geçiş bölgesidir. 2.5.1. Dalağın Fonksiyonları ve İmmünolojik Etkileri Dalağın dört ana fonksiyonu vardır: 1- Filtrasyon 2- Konakçı defansı 3- Depolama 4- Sitopoez 17 Dalak haraplanmış yada yaşlanmış kırmızı kan hücrelerini, anormal beyaz kan hücrelerini ve plateletleri kandan uzaklaştırır. Dalak hem humoral hem de hücresel immüniteye katkıda bulunarak konakçı defans mekanizmasında önemli rol tutar. Antijenler beyaz pulpa içerisinde filtre edilerek lenfoid foliküller içerisinde immünokompedan merkezlere sunulmaktadır. Bu immünglobulinlerin (başlıca Ig M) oluşumunda artışa yol açar. Sonra dalak beyaz pulpasından opsonize antikor salınımı olur. Daha sonra antijenler splenik ve hepatik RES’te temizlenir. Dalaktaki opsoninler tuftsin ve properdindir. Tuftsin konakçıda genel fagositik fonksiyon üzerine stimülan etkili olup bakteri temizlenmesine yol açan makrofajları etkiler. Properdin ise kompleman aktivasyonunda alternatif yolun başlangıcında önemli olan bir proteindir. Splenik RES yetersiz opsonize edilen bakterilerin sirkülasyonundan temizlenmesini hepatik RES’ten daha iyi yapar. Kapsüllü bakteriler (pnömokok, h.influenza) asplenik bir hasta için risk oluşturur. İnsan vücudunda kan hücrelerinin yarı ömrü nötrofil 6 saat, trombosit 10 gün ve eritrosit 120 gündür. Normal koşullarda trombosit havuzunun 1/3’ü dalakta sekstre edilir. Splenomegali ve hipersplenizmde hücresel sekestrasyon ve yıkım artışı olur. Fetüsün 4. ayından başlayıp kemik iliği aktif hale geçene kadar eritropoeze katkısı vardır. 2.5.2. Splenektomi Endikasyonları Tarihçe 1678 Nicholas Matthias travma sonrası splenektomiyi 1919 Morris ve Bullock dalaksız kobaylarda enfeksiyonların arttığını 1928 William Mayo 500 splenektomi serisinde mortalitenin % 10 olduğunu 18 1953 King ve Schumacker herediter sferositoz nedeni ile splenektomi olan çocuklarda sepsis nedeni ile ölümler bildirmiştir. Endikasyonlar Splenektomi için en yaygın endikasyon, iatrojenik veya başka bir nedenle dalağa olan travmadır. Tarihsel olarak elektif splenektominin en yaygın endikasyonu Hodgkin hastalığı evrelemesi, günümüzde en sık splenektomi endikasyon İTP’dir. 1-Kırmızı hücre bozuklukları(Herediter sferositoz, orak hücreli anemi, talasemi, enzim defektleri, otoimmün hemolitik anemi) 2-Trombosit bozukları(İdiopatik trombositopenik purpura ) 3-Beyaz hücre bozuklukları(lösemi, lenfomalar) 4-Kemik iliği bozuklukları(miyelofibrozis, KML, AML, Polisitemi vera) 5-Splenik tümörler 6-Depo hastalıkları(Gaucher, Nieman pick hastalığı, Amiloidoz ) 7-Splenik enfeksiyonlar ve apseler başlıca splenektomi endikasyonlarıdır. 2.5.3. Splenektomi Komplikasyonları 1) Hemotolojik Komplikasyonlar: Lökositoz ve trombositoz, Siderosit ve Howel-Jolly Cisimcikleri gibi periferik yaymada değişikliklerdir. 2) Pulmoner Komplikasyonlar: Sol Alt Lob Atelektazisi, Plevral Efüzyon ve Pnömonidir. 3) Enfeksiyöz Komplikasyonlar: Subfrenik Abse, Yara Yeri Enfeksiyonu 19 4) Pankreatik Komplikasyonlar: Pankreatit, Psödokist, Pankreatik Fistül 5) Tromboembolik Komplikasyonlar: Derin Ven Trombozu 6) Ciddi Postsplenektomik Enfeksiyon (CPSE) CPSE %1-5 oranında görülür. Mortalite çocuklarda daha fazladır. İnsidans ve mortalite talasemi major gibi altta yatan hemorajisi olan durumlarda daha yüksektir. Aşı ile insidansı belirgin azalmıştır. En sık enfeksiyöz ajanlar S.pnomoni, H.influenza Tip B, meningokok, Babesia Microti ve Malary. CPSE pnomoni ve menenjitlerle beraber olur. Genellikle kriptik bir nazofaringeal kaynaktan şüphelenilir. CPSE hafif görünümlü ateş, miyalji, baş ağrısı, diyare, kusma, karın ağrısı ile başlar. Sonra hipotansiyon, anüri, DIK, fulminan bakteriyel sepsisle gider. Ölen hastaların yarısından fazlası ilk 48 saatte olur. Hematolojik nedenli splenektomi yapılanlarda travma nedenli yapılanlardan daha sık görülür. Hodgkin hastalığında immün sistem baskılanmasından dolayı, kemoterapi ve radyoterapi alanlarda daha sık görülür. Çocuklukta ilk iki yılda postsplenektomi sonrası çıkar. Koruyucu amaçlı her üç etkenin içerdiği (pnömokok, meningokok, hib) aşılar ameliyattan en az 7-14 gün önce veya hemen sonrasında en kısa sürede yapılır. Pnömokok açısından destekleyici dozlar 5-6 yılda bir yapılmalıdır. Yıllık influenza immünizasyonu önemlidir. Antibiyotik proflaksisi günlük tek doz penisilin veya amoksisilin iki yıl boyunca asplenik çocuklar için önerilir. 2.6. Splenektomi İmmünolojisi Dalak hem humoral hem de hücresel bağışıklıkta görev alan bir organdır. Kan dolaşımındaki bakterilere karşı spesifik antikor yapılması, T ve B lenfositlerinin olgunlaştırılması, antikorla işaretli hücrelerin fagositozu, tuftsin ve properdin yapımı gibi immünolojik fonksiyonları vardır. Bununla birlikte dalaktaki makrofaj ve histiyositler, antikor ya da opsonik proteinle işaretli bakterileri fagosite ederek 20 ortadan kaldırırlar. Dolayısıyla dalağın, organizmayı enfeksiyonlara karşı korumada önemli bir fonksiyonu vardır (63-64). Splenektomili hastalarda gelişen septik komplikasyonların, dalak fonksiyonlarının kaybı ile gelişen çok sayıda immünolojik değişikliklerden kaynaklandığı gösterilmiştir. Bu değişiklikler arasında, immünoglobulin düzeylerinin değişmesi, komplemanın alternatif yolda aktivasyonunda azalma, serum opsonize edici proteinlerin kaybı ve hücresel immünitede ortaya çıkan değişiklikler sayılabilir (65-66). Splenektomi sonrası gelişen enfeksiyon, gribal bir hastalık gibi başlayıp hızlıca septik şok veya dissemine intravasküler koagülasyonun eşlik ettiği sepsis veya menenjit tablosuna ilerleyebilir (67). Bir çok çalışmada splenektomi yapılan hastalarda, splenektomi yapılmayanlar ile karşılaştırıldığında serum IgG, IgA düzeylerinde artış ve IgM düzeylerinde azalma olduğu gösterilmiştir (68-69). Dalak B hücrelerinin sekestrasyonu ve diferansiasyonu için önemli organdır. Splenektomili hastalarda periferik dolaşımda CD 19 düzeylerinde artış olduğu görülmüştür (70). Amaç Dalak MKB hücreleri için esas yerleşim bölgesini oluşturmaktadır. Splenektominin tümör gelişimi, metastazları ve MKB hücrelerinin dağılımı üzerine olan etkileri bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı deneysel meme kanseri modelinde splenektominin immünolojik etkilerinin araştırılmasıdır. 21 3. MATERYAL METOD 3.1. Deney Hayvanları ve Protokolü Çalışma için Hacettepe Üniversitesi Deney Hayvanları Etik Kurulu’nun 28.08.2014 tarih, 2014/48 kayıt ve 2014/48 – 05 karar numaralı izni alındı. Bu çalışma HÜTF Bilimsel Araştırma Birimi tarafından 25.11.2014 başlangıç tarihli finansal destek ile hazırlandı (proje numarası: 014 D11 101 007 ). Deneyler Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel Onkoloji İmmünoloji Ünitesi Laboratuvarı’nda gerçekleştirildi. Helsinki deklerasyonu hayvan deneyleri ile ilgili etik yasa uyarınca; deney hayvanları laboratuvarında yetiştirilen, ağırlıkları 1822 gr arasında değişen, standart laboratuar yemi ile beslenen ve normal musluk suyu verilen, 38 adet altı haftalık Balb-c cinsi dişi fare kullanılmıştır. Deney hayvanları oda sıcaklığında tutulmuş ve kafeslerde takip edilmiştir. Çalışmaya toplam 38 adet, altı haftalık Balb-c cinsi dişi fare dahil edildi. Hayvanlar; kontrol grubu, meme kanseri grubu, splenektomi grubu, meme kanseri öncesi splenektomi grubu , meme kanseri sonrası splenektomi grubu olmak üzere beş gruba ayrıldı. 3.2. Çalışma Gupları Çalışmaya toplam 5 grup dahil edildi. 1-Kontrol grubu: (5 adet Balb-c fare) Splenektomi yapılmayan kontrol grubunda cerrahi işlemin etkisini yaratmak üzere orta hat kesisi ile cilt, cilt altı ve periton açılarak iç organlara dokunulmaksızın hayvanlar yeniden kapatıldı. Ameliyat sonrası komplikasyon gözlenmeyen farelere 1 hafta sonra meme yağ dokusuna sc. PBS(fosfat tamponlanmış çözelti) verildi. 22 2-Meme kanseri grubu: (6 adet Balb-c fare) Splenektomi yapılmayan hayvanlarda orta hat kesi ile cilt, cilt altı ve periton açılarak iç organlara dokunulmaksızın hayvanların 5-0 vikril ile peritonu ve cilt kapatılarak laparotomisi yapıldı. 1 hafta sonra meme yağ dokusuna sc. 5*10e4 4T1 meme kanseri hücresi enjekte edildi. 3-Splenektomi grubu: (8 adet Balb/C fareye) Cilt, cilt altı.periton kesilerek laparotomi yapıldı. Sonrasında dalak eksplore edildi. Mide ve barsaklardan disseke edildikten sonra splenik damarlar 5-0 vikril ile bağlanıp, dalak çıkarıldı. Katlar 5-0 vikril ile anatomik kapatılarak işleme son verildi. 1 hafta sonra subcutan meme yağ dokusuna PBS enjekte edildi. 4-Splenektomi+ meme kanseri grubu: (9 adet Balb-c fare) Orta hat kesi ile cilt, cilt altı ve periton açılıp splenektomi uygulanan gruba işlemden 7 gün sonra sol abdominal bölge meme yağ dokusuna sc.5*10e4 meme kanseri hücresi enjekte edildi. 5-Meme kanseri+splenektomi grubu: (10 adet Balb-c fare) Sol abdominal bölge meme yağ dokusuna sc.5*10e4 meme kanseri enjekte edilen gruba 7 gün sonra splenektomi yapıldı. Haftada 2 kez inokülasyon bölgesi palpe edilerek tümör gelişimi ve tümör çapı ölçüldü. Tüm gruplarda vücut ağırlığı kaydedildi. Hayvanların genel sağlık durumları, su ve besin alımları göz önünde bulunduruldu. Tümör çapının en çok 2 cm’ye ve en az 0.5 cm’ye ulaşması ile deneyler sonlandırıldı. Her hayvandan serum toplandı ve çıkarılan organların bir kısmı 23 patolojik inceleme için formol içerisine, diğer kısımlar ise immünolojik analizler için PBS içerisine alındı. 3.3. Anestezi Tüm gruplar için genel anestezi, 5 mg/kg xylasine (Alfazyne- %2 ) ve 150 mg/kg ketamin hidroklorür ( Ketalar- %5 ) karışımı intraperitoneal verilerek sağlanmıştır. 3.4. Cerrahi Teknik Balb/C türü deney hayvanlarına anestezik olarak 150 mg/kg’dan ketamin ve 5 mg/kg’dan xsilazin dilüe edilerek sağ karın bölgesine sc.enjekte edildi. Daha sonra supin pozisyonda sabitlenen hayvanların ameliyat yerleri batikon ile temizlendikten sonra, 11 numara bistürü ile orta kat kesi ile cilt, cilt altı ve periton kesilerek laparotomi yapıldı. Penset ile dalak hafifçe tutulup mide, pankreas ve barsaklardan künt olarak disseke edildikten sonra splenik damar 5-0 vikril ile bağlanıp splenektomi gerçekleştirildi. Kanama kontrolü takiben periton ve cilt 5-0 vikril ile continue kapatılarak ameliyat sonlandırıldı. Tümör oluşturulduktan sonra deney sonlandırılan hayvanlarda, eter ile sedasyon yapılıp dekapitasyon sonrası kan örneği alındı. Sonrasında cilt cilt altı kesilen hayvanlarda peritoneal tümör implantları çıkarıldı. Ardından karın ve göğüs bölgeleri açılan hayvanlarda tüm organlar, tümör odakları eksplore edildi. Karaciğer lobları; üstte diyafragmadan ve inferior vena kavadan, solda mideden, inferiorda duodenumdan hepatoduodenal ligament kesisi ile ve sağ böbrekten ayrılarak disseke edilip çıkarıldı. Akciğerler altta diyafragma ve pulmuner ligamentten serbestlendi. İki akciğer lobu arasından kalp vasküler pedikülleri ile çıkarıldı. Daha sonra üstte akciğerler trakea gözlenip kesildikten sonra serbestlenip çıkarıldı. Özellikle bazı splenektomi loju tarafını dolduran tümör implanları keskin disseksiyonlar ile çıkarıldı. 24 Meme kanseri oluşturulması Bu çalışmada 4T1 meme kanseri hücrelerinin tercih edilme nedenlerini şöyle sıralayabiliriz. Öncelikle meme dokusuna kolayca ekiminin yapılabilmesi sayesinde bu hücreler anatomik olarak doğru bölgede tümör oluşmasını sağlarlar. İkincisi, primer tümörden metastaz gelişimi spontan olarak insan meme kanserine benzer olarak gelişir. Metastaz bölgeleri insan meme kanseriyle benzerlik gösterir. Diğer bir avantajı, primer tümör cerrahi olarak eksize edildikten sonra metastaz gelişen bölgelerde çalışmaların devamı sağlanabilir. Bu hücrelerin in vivo ve in vitro deneylerde kullanımlarının uygun olması, son zamanlarda yapılan CD4+ ve CD8+ T lenfositlerin aktivasyonunu hedefleyen immünoterapi çalışmalarında kullanımlarını mümkün kılmıştır (5). 4T1 meme kanseri hücre hattı %10 fötal dana serumu, %1 L-glutamin ve %1 penisilin/streptomisin içeren, RPMI1640 medyum içerisinde büyütüldü. Çoğaltılan 4T1 hücreleri (5x104 hücre/100 μl) dişi BALB/c farelerin meme dokusuna subkütan (s.c.) enjekte edildi ve tümör gelişimi izlendi. Deneyin sonlandırılması ile tümör dokusu, akciğer, karaciğer ve dalak dokuları incelenmek üzere toplandı. Resim 3.1: Farede orta hat cilt ve periton kesisi 25 Resim 3.2:Dalak disseke edildikten sonra pensetle tutulmuş, splenik damar görünümü Resim 3.3: Splenik damarın bağlanıp, dalağın çıkarılması 26 Resim 3.4: Orta hat cilt ve peritonun kapatılması Resim 3.5: Deney sonlandırıldıktan sonra, dekapitasyon sonrası peritoneal yüzeyde tümör implantları 3.5. Değerlendirme Parametreleri 1-Hayvan ağırlıkları: Tüm gruplarda hayvanlar haftada 2 kez olmak üzere toplam 7 kez tartılarak 3 hafta boyunca takip edildi. 2-Dalak, karaciğer, akciğer boyut ve ağırlıkları: tüm gruplarda deneyler sonlandırıldıktan sonra organlar ağırlık ve boyutları ölçülerek değerlendirildi. 27 3-Tümör ağırlık ve çapları: Tümör oluşturulmuş gruplarda ( grup 2, 4 ,5) haftada 2 kez tümör çapları ölçüldü. Deneyler sonlandırıldıktan sonra tüm tümör implantları tek tek ağırlık ve boyut olarak ölçülüp değerlendirildi. 4-Miyeloid kökenli hücre sayıları ve dağılımları: Tüm gruplarda deney sonlandırıldıktan sonra alınan kan örnekleri akım sitometri cihazı ile miyeloid hücre sayı ve dağılımları açısından analiz edildi. 5-Periferik kanda lökositoz: Tüm gruplarda deneyler sonlandırıldıktan sonra alınan kan örneğinde akım sitometri cihazı ile lökosit sayısı( monositik ve granülositik) analiz edildi. Akım sitometri: Hayvanlar sakrifiye edildikten sonra elde edilen tümör, karaciğer ve dalak dokuları PBS tamponu bulunan steril bir petri kabına alınarak mekanik işlemlerle süspansiyon haline getirildi ve 70 μm açıklığı bulunan filtrelerden süzüldü. Süzüntü, Ficoll yoğunluk gradienti ile fraksiyonlarına ayrıldı ve mononükleer immün hücrece zengin olan faz toplanarak ilgili antikorlarla işaretlendi. Miyeloid kökenli hücrelerin dağılımı anti-Gr 1 , anti- 4/7 , anti CD 11b antikorları ile belirlendi. Analizler FACSAria-II akım sitometri cihazıyla (Becton-Dickinson, ABD) ile yapıldı. Pozitif hücre yüzdesi uygun izotip kontrol antikoru ile karşılaştırılarak değerlendirildi. 6- Histopatolojik analiz: Karaciğer, akciğer, dalak ve peritoneal spesmenlerin metastaz ve patolojik değerlendirilmesi incelenmiştir. Deney gruplarından toplanan dokuların bir kısmı histopatolojik inceleme amacıyla %10 formol içerisine alındı. Tüm farelere öncelikle intraabdominal ve intratorasik inspeksiyon yapıldı. Kontrol grubu farelerde eşlik eden olası başka patoloji varlığı araştırıldı, beklenmedik patoloji içeren fareler kontrol grubu ve deney grupları dışına bırakıldı. Meme tümörü içeren gruplarda tümör dokusunun makroskopik özellikleri ve karın duvarı periton invazyonu gözle değerlendirildi. Makroskopik olarak 28 intraabdominal ve intratorasik yaygın tümör varlığı, gözle görülen büyüklükte meme tümörü metastazı varlığı değerlendirildi. Ayrıca deney sonlandırıldıktan sonra alınan dalak, karaciğer, akciğer, periton ve tümör odakları mikroskopik olarak hematoksilen-eozin boyama işlemleri sonrası ışık mikroskopu ile değerlendirildi. Tümör içi izlenen nötrofilleri değerlendirilirken 40x büyütmede görülüyorsa +1/2, 20x büyütmede görülüyorsa +1, 10x büyütmede görülüyorsa +2, 4x büyütmede bile fark edilecek kadar çoksa +3 olarak belirlendi. Ciltte inflamasyon genellikle nötrofil lökositlerden oluşmakta burada da yoğunluklarına göre skorlandı; şiddetli ise +3, orta şiddette ise +2, hafif şiddette ise +1 olarak belirlendi. 3.6. İstatistiksel Analizler Deneysel gruplardan elde edilen veriler için Excell Office programı 2013 versiyonu kullanıldı. Elde edilen verilerin normal dağılıp dağılmadığı Anova testi ile değerlendirildi. Tüm gruplarda normal dağılım görüldükten sonra karşılaştırma için Student’s t testleri kullanıldı. P<0.05 istatiksel olarak anlamlı kabul edildi. 29 4. BULGULAR Hayvanlarda değerlendirilme parametreleri olarak hayvan ağırlıkları, tümör çapları, organ boyut ve ağırlıkları, lökositoz, MKH düzeyleri ve dağılımları, genel sağlık durumları ve patolojik analiz yapıldı. 4.1.Ağırlık Tablo 4.1. Ortalama hayvan ağırlıkları Grup 1.hafta 2.hafta 3.hafta Ortalama(gr) Grup 1 18.4 19.8 20.4 19.6 Grup 2 17.9 18.1 18.6 18.2 * Grup 3 18.4 19.5 19.3 19.1 Grup 4 18.3 19.1 19.2 18.9 Grup 5 19.6 18.4 18.9 19.0 Ortalama hayvan ağırlık değerlendirilmesinde; üç haftalık izlemde, meme kanseri grubunda (grup 2) ağırlık azalması istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). 30 Grafik 4.1. Gruplarda hayvan ağırlıkları Gruplara göre işlemlerin gerçekleştirildiği ve hayvanların takip edildiği 3 hafta süresince hayvan vücut ağırlıkları incelendiğinde hayvanlarda ilk hafta vücut ağırlıklarında azalma, sonrasında tekrar ağırlık artışı izlenmiştir. Ağırlık-ölçüm grafiğine göre; hayvan ağırlıkları ameliyat sonrası azalmış olup, bu azalma dalağın korunduğu meme kanseri grubunda diğer gruplardan istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.(grup 2) 4.2.Dalak, Karaciğer Akciğer Boyut ve Ağırlıkları DALAK Grup 1 2 3 5-1 hft Grup 1 2 3 5-1 hft 31 Grafik 4.2.1: Dalak boyut ve ağırlıkları Grup 1: kontrol grubu (sham kesisi) , grup 2: meme kanseri grubu, grup 3: splenektomi grubu, grup 5-1 hft: meme kanseri sonrası 1. hafta splenektomi grubunu göstermektedir. Dalak boyut ve ağırlık grafiğinde miyeloid kökenli hücrelerin kanser sonrası dalakta birikimine bağlı olarak, grup 2’ de dalak boyut ve ağırlığı diğer gruplardan istatistiksel olarak yüksek bulunmuştur (p<0.05) KARACİĞER Grafik 4.2.2: Karaciğer boyut ve ağırlıkları Karaciğer boyut ve ağırlığı grafiğinde; gruplar arasında karaciğerin boyut ve ağırlığında anlamlı fark saptanmamıştır. 32 AKCİĞER Grafik 4.2.3: Akciğer boyut ve ağırlıkları Akciğer boyut ve ağırlığı grafiğinde; gruplar arasında akciğer boyut ve ağırlığında anlamlı fark saptanmamıştır. Tablo 4.2. Ortalama organ ağırlıkları Grup karaciğer(gr) akciğer(gr) dalak(gr) Grup 1 1.05 0.15 0.09 Grup 2 0.86 0.13 0.15 * Grup 3 0.89 0.13 0.08 Grup 4 1.03 0.15 0.09 Grup 5 1.01 0.16 0.08 Ortalama organ ağırlıkları tablosunda; meme kanseri grubunda (grup 2) dalak boyut ve ağırlığında istatistiksel olarak anlamlı artış gözlenmiştir (p<0.05). 33 Ortalama organ ağırlıkları tablosunda; karaciğer, akciğer boyut ve ağırlıklarında istatistiksel olarak gruplar arasında anlamlı fark saptanmamıştır. 4.3.Tümör Ağırlık ve Çapları Tablo 4.3. Ortalama tümör ağırlıkları Grup Tümör ağırlığı (gr) Grup 2 0.21 ** Grup 4 0.14 * Grup 5 0.07 Ortalama tümör ağırlıkları tablosunda; meme kanseri grubunda (grup 2) tümör ağırlığı diğer gruplardan istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur (p<0.01). Splenektomi eklenen gruplarda tümör ağırlıkları belirgin olarak azalmıştır ve fark istatistiksel olarak anlamlıdır. Tümör ağırlığındaki azalma meme kanseri sonrası splenektomi uygulanan grupta en belirgindir (p<0.05) . 34 Grafik 4.2: Tümör Ağırlık ve Çapları Meme kanseri sonrası splenektomi yapılan grupta (grup 5) 4 kez tümör boyutu ölçülmüş, grup 2 ve grup 4’te tümör boyutu 3 kez ölçülmüştür. Gruplara göre işlemlerin gerçekleştirildiği ve tümörlerin takip edildidiği 3 hafta süresince ; Tümör oluşturulmuş grup 2, 4, 5’te tümör çapları grafiklerinde: Tümör çaplarının her üç grupta zamanla arttığı ancak splenektomi eklenen gruplarda büyümenin daha yavaş olduğu izlenmiştir (p< 0.01 ) . 35 4.4. Miyeloid kökenli hücre sayı ve dağılımları 4.4.1. Periferik kanda miyeloid kökenli hücreler: Grafik 4.4.1: Periferik Kanda Miyeloid kökenli hücre sayı ve dağılımları (*p<0,05 **p<0,01) MDSC’lerin tümör oluşturulmuş grup 2,4,5(meme kanseri grubu, meme kanseri öncesi splenektomi grubu ve meme kanseri sonrası splenektomi grubu) de periferik kanda yüksek oranda olduğu izlenmiştir (p<0.01). MDSC’ler kendi içlerinde ayrılarak incelendiklerinde (Ly6CdüşükLy6G+) hücrelerde belirgin (Ly6CyüksekLy6G-) hücrelerde splenektomi görülmektedir (p<0.05). fark Granülositik izlenmezken, eklenen gruplarda monositik azalma 36 4.4.1.1. Periferik Kanda Lökositoz Grafik 4.4.1.1: Periferik Kanda Lökositoz (* p<0,05 **p<0,01) Splenektomi yapılmış gruplarda periferik kanda istatistiksel olarak anlamlı lökositoz görülmüştür (p<0.05). Ayrıca MDSC’lerin de splenektomi yapılmış yapılmış gruplarda (gup 3, grup 4, grup 5) periferik kana yöneldiği görülmektedir. Özellikle tümör oluşturulmuş splenektomi gruplarında (grup 4 ve grup 5 ) periferik kanda istatistiksel olarak anlamlı MDSC artışı görülmüştür (p<0,01). Dalak 4.4.2. Dalakta miyeloid kökenli hücreler: Miyeloid- kökenli baskılayıcı hücre öranı * + CD11b Gr1 % ** 1 2 + Grup: 3 5-1 hft ** Grup: 1 2 3 5-1 hft Grafik 4.4.2: Dalakta Miyeloid Grup: 1 2 3 kökenli hücre sayı ve dağılımları 5-1 hft 37 (Grup 1: kontrol grubu , grup 2: meme kanseri grubu , grup 3: splenektomi grubu, grup 5-1 hafta: meme kanseri sonrası 1.hafta splenektomi grubu) (* p<0,05 **p<0,01) Dalakta miyeloid kökenli baskılayıcı hücre (MDSC) birikimini gösteren grafiklerde özellikle meme kanseri grubunda (grup:2 ) MDSC’lerin daha fazla biriktiği izlenmiştir. (p< 0.01). MDSC’ler kendi içlerinde ayrıldıklarında ise grup 2’de immatür granülositik hücrelerin istatistiksel olarak anlamlı yüksek, immatür monositik hücrelerin ise anlamlı düşük olduğu görülmüştür (p<0.01). 4.4.3. Karaciğerde miyeloid kökenli hücreler Grafik 4.4.3: Karaciğerdeki miyeloid kökenli hücreler (* p<0,05 **p<0,01) MDSC’lerin tümör oluşturulmuş gruplarda dalağın olmadığı grup 4 ve grup 5’te karaciğerde toplandığı görülmüştür. Yine immatür granülositik ve immatür monositik hücrelerin karaciğerde arttığı izlenmiştir. Dalağın korunduğu grup 2 meme ca grubunda karaciğerde MDSC birikiminin, grup 4 ve grup 5’ten daha az olduğu 38 görülmüştür. Dalak olmadığı zaman MDSC’ ler anlamlı olarak karaciğere yönelmektedir (p< 0.01). 4.5. Histopatolojik Bulgular Resim 4.1. Laparatomide splenik loja doğru büyüme gösteren tümör implantı (grup 5) Resim 4.2. Grup 2’de splenomegali (meme ca grubu) 39 Resim 4.3. Grup 5’te en sağdaki spesmenlerde karaciğer metastazı ve splenomegali Resim 4.4. Akciğerde plevral implant odağı (grup 4: meme kanseri öncesi splenektomi grubu) 40 Resim 4.5. Karaciğerde kapsüler yüzeyden parankime doğru ilerleyen metastatik odak (grup 4) Resim 4.6. Metastatik bir karaciğer parankiminde izlenen artmış sayıda (100'ün üzeri) myeloid kökenli supresör hücre kümeleri (grup 4) 41 Resim 4.7. Büyük büyütmede myeloid kökenli süpresör hücre kümeleri (grup 4) Resim 4.8. İntratümöral segmentli lökositler (grup 5) 42 Resim 4.9. Akciğerde izlenen parankimal metastatik odak( grup 5 :meme kanseri sonrası splenektomi grubu) Resim 4.10. Pankreasa invaze malign neoplazm (grup 5) 43 Resim 4.11. Karaciğer parankiminde izlenen artmış sayıda (100'ün üzeri) myeloid kökenli supresör hücre kümeler (grup 5) Resim 4.12. Laparotomi alanında izlenen cilt-cilt altı metastaz (grup 4: meme kanseri öncesi splenektomi grubu) 44 Resim 4.13. Laparotomi alanındaki epidermal-dermal inflamatuar hücre yanıtı (grup 5: meme kanseri sonrası splenektomi grubu) Grup 1’de alınan farelerden yapılan akciğer diseksiyon örneklerinde metastaz saptanmamıştır. Sadece bir fare akciğerinde hafif şiddette konjesyon mevcuttur. Çıkartılan dalak örneklerinde H&E boyamasında granülositik/monositik hücre yoğunluk farkı mevcut değildir. Karaciğerden hazırlanan örneklerde metastaz saptanmamıştır. Karaciğer örneklerinin tümü incelenmiş olup bu grupta ortalama 3-4 adet genellikle matür-banded nötrofillerden oluşan kümelenmiş segmentli lökosit odakları sayılmıştır. Grup 2’de alınan farelerden yapılan akciğer diseksiyon örneklerinde metastaz saptanmamıştır, fare akciğerlerinde izlenmektedir. Çıkartılan dalak hafif şiddette örneklerinde atelektazik değşiklikler H&E boyamasında granülositik/monositik hücre yoğunluk farkı mevcut değildir. Karaciğerden hazırlanan örneklerde metastaz saptanmamıştır. Karaciğer örneklerinin tümü incelenmiş olup bu grupta ortalama 2 adet genellikle matür-banded nötrofillerden oluşan kümelenmiş segmentli lökosit odakları sayılmıştır. Ancak 3 no’lu farede diğer fare örneklerinden farklı olarak artmış sayıda (50’den az) nötrofil odakları 45 saptanmıştır. Örneklenen tümör odaklarında izlenen intratümöral nötrofil lökosit oranı +1 (20x büyütmede saptanan) olarak değerlendirilmiştir. Grup 3’te alınan farelerden akciğer ve karaciğer örneklenmiştir. Akciğer diseksiyon örneklerinde metastaz saptanmamıştır, Karaciğer örneklerinin tümü incelenmiş olup bu grupta ortalama 9-10 adet genellikle metamyelosit-banded nötrofillerden oluşan kümelenmiş segmentli lökosit odakları sayılmıştır. Grup 4’te alınan farelerden yapılan akciğer diseksiyon örneklerinde parankimde metastaz saptanmamıştır. Ancak 5 no’lu farede parankimal metastatik odak saptanmamışken lenfatik içerisinde tümör odağı saptanmıştır (Resim 4.4). Örneklenen karaciğer dokularından 7 tanesinde metastaz saptanmamıştır, metastaz saptanmayan bu örneklerde ortalama 15 adet matür-banded nötrofillerden oluşan kümelenmiş segmentli lökosit odakları mevcuttur. Bu odaklar özellikle portal alanda dağılım göstermektedir. Bu gruptaki bir farede karaciğerde parankimal ve kapsül üzeri implant şeklinde metastaz saptanmıştır (Resim 4.5) ve 100’ün üzerinde matürbanded nötrofillerden oluşan kümelenmiş segmentli lökosit odakları mevcuttur (Resim 4.6). Bu gruptaki farelerden alınan tümör odaklarında izlenen intratümöral nötrofil lökosit oranı +2 (10x büyütmede saptanan) olarak değerlendirilmiştir (Resim 4.7 ). Grup 5’te alınan farelerden yapılan akciğer diseksiyon örneklerinde bir farede metastatik odak saptanmıştır (Resim 4.9). 9 adet farenin 6 tanesinde karaciğerde intraparankimal ve kapsüler yaygın metastatik odaklar saptanmıştır. Ayrıca bir kısmınında pankreas da çıkarılmış olup bu alanlarda da yaygın metastaz görülmüştür (Resim 4.10). Karaciğerlerinde metastaz saptanan farelerin karaciğer parankimlerinde 100’ün üzerinde matür-banded nötrofillerden oluşan kümelenmiş segmentli lökosit odakları mevcuttur (Resim 4.11 ). Metastaz saptanmayan diğer üç farenin karaciğerinde ise ortalama 6 adet segmentli lökosit odağı izlenmektedir. Bu gruptaki farelerden alınan tümör odaklarında izlenen intratümöral nötrofil lökosit oranı +2 (10x büyütmede saptanan) olarak değerlendirilmiştir. 46 Laparatomi alanlarından alınan cilt örneklerinde 2. grupta ciltte metastatik odak saptanmamıştır ve bu örneklerde belirgin inflamatuar reaksiyon mevcut değildir. Dördüncü gruptaki farelerden sadece bir tanesinde metastatik odak (Resim 4.12 ) izlenmektedir. Ancak bu gruptaki farelerde +1 (hafif şiddette) lenfomononükleer hücre reaksiyonu saptanmıştır. Beşinci gruptaki farelerin de bir tanesinde ciltte metastaz saptanmıştır. Bu gruptaki farelerde ise ciltte izlenen inflamatuar hücre yanıtı ortalama +2 (orta şiddette) olup yer yer şiddetli inflamasyonun da izlendiği (Resim 4.13 ) alanlar mevcuttur. Beşinci grupta intraabdominal yaygın pankreas metastazı ve metastatik mezenterik lenf nodülleri saptanmıştır. 47 5.TARTIŞMA Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir. Son yıllarda meme kanserinin tanı ve tedavisinde gelişmeler görülse de önemli sayıda hasta tedaviye direnç göstermektedir. Bu nedenle meme kanserinde yeni tedavi stratejileri geliştirilmesi önem arz etmektedir. Meme kanserinin ilk ortaya çıktığı bölgeden, yerel, lenfatik ve kan aracılığı ile metastaz yapması söz konusudur. Kan yoluyla uzak metastazlar oluşmakta ve en sık akciğer, kemik ve karaciğeri tutmaktadır (11). Son yıllarda fareler üzerinde yapılan çalışmalar, immün sistemin kansere karşı konağı koruyucu etkisinin yanı sıra immünojenitesi düşük tümörlerin oluşumuna da yardım ettiğini göstermiştir (41). Neredeyse bütün kanserlerin mikroçevresinde makrofajlar bulunmaktadır. Özellikle meme kanserlerinde, makrofajlar tümör kitlesinin yarısından fazlasını oluşturabilirler. Klinik çalışmalar meme kanserindeki makrofaj birikiminin kötü prognoza işaret ettiğini göstermiştir (42). Ayrıca tümör mikroçevresindeki makrofajların tümör hücrelerinin invazyonunu ve metastazları arttırdığı gösterilmiştir (42). Bakteriyel ve parazitik enfeksiyonlar ile akut ve kronik inflamasyon ve travmatik streste de sayıları artan MDSC’ ler kanserde başlıca periferik kan, lenf nodları ve dalakta bulunmaktadır. MDSC’ler myeloid hücrelerin tam olarak tanımlanmış bir alt grubu olmaktan ziyade matür hücrelere farklılaşmaları engellenmiş aktive immatür hücrelerin oluşturduğu heterojen bir topluluktur. Pek çok tümör modelinde ve insan kanserinde MDSC popülasyonunda artış gözlenirken MDSC’lerin ortadan kaldırılması hastalık ilerlemesinde dramatik bir iyileşme ve bazen direk anti-tümör etki ile sonuçlanmaktadır. MDSC’ler aynı zamanda anjiogenez, tümör hücresi invazyonu ve metastazlardaki artışlara da katkıda bulunurlar (46). Deneysel meme kanseri modelinde splenektominin immünolojik etkisi ile ilgili olarak çalışmamızda, haftada iki kez yapılan hayvan ağırlık ölçümlerinde cerrahi işlem sonrasında azalma saptanmıştır. Grup 5’te ilk önce meme kanseri oluşturulup bir hafta sonrası splenektomi yapıldığı için, ilk iki ölçümde ağırlığının diğer gruplar kadar düşmediği izlenmiştir. Ayrıca dalağı olan grup 2 meme kanseri 48 grubunda ise ağırlık düşüşünün daha belirgin olduğu izlenmiştir. Dalağın kendi ağırlığı olmasına rağmen dalağın korunduğu grupta hayvan ağırlıklarının daha düşük izlenmesi,dalakta biriken miyeloid kökenli hücrelerin olumsuz etkisinden olabilir. Bir hafta sonrasında hayvanlarda tekrar ağırlık artışları olmakta ve en son ölçümde bile grup 2 meme kanseri grubunda diğer gruplardaki hayvan ağırlıklarına ulaşamamaktadır. Meme kanseri oluşturulmamış ve dalağı korunmuş grup 1’de ağırlığın diğer gruplardan daha çok toparlandığı izlenmiştir. Bu da muhtemelen grup 3’te kanser oluşturulmamış ama dalağı alınmış hayvanlarda, dalağın immün sistem etkisinden olabilir. Gruplarda deneyler sonlandırıldıktan sonra bakılan karaciğer, akciğer boyutları ve ağırlıkları açısından belirgin anlamlı fark izlenmemiştir. Fakat dalağın korunduğu grup 2 meme kanseri grubunda MKH’lerin dalakta birikimine bağlı belirgin splenomegali olduğu izlenmiştir. Tümör oluşturulmuş grup 2,4,5’ te tümör çaplarının her üç grupta zamanla arttığı ancak grup 2’ de bu artışın daha fazla olduğu izlenmiştir. Tümör ağırlıklarında ise splenektomi yapılmış gruplarda tümör büyümesinde yavaşlama görüldüğü özellikle splenektominin tümör oluştuktan sonra yapıldığı grup 5’te bu yavaşlamanın daha belirgin olduğu izlenmiştir. Grup 5’te dalağın sonradan alınması primer tümör gelişimini grup 4’ten daha iyimser bir şekilde etkilemiş olmasına rağmen karaciğer metastazı açısından, MKH hücrelerin karaciğere daha fazla geçişi nedeni ile grup 5’te tümör progresyonu daha fazla izlenmiştir. Ayrıca grup 5’te mezenterik metastatik LAP ve pankreasta metastaz saptanmıştır. Bir farede ise akciğerde lenfatik metastatik odak saptanmıştır. Bütün bunlar dalağın meme kanseri sonrası splenektomi yapılan Grup 5’te MKH’lerin periferik kan ve karaciğere yönelmesinin metastazlardaki etkisine bağlı olabilir. Grup 2’de primer tümör boyutu, ağırlığı ve splenomegali anlamlı olarak fazla iken grup 5’te de metastatik progresyon fazla olarak saptanmıştır. Dalağın alındığı grup 3,4,5’te(splenektomi grubu, meme kanseri öncesi splenektomi ve meme kanseri sonrası splenektomi grubu )lökositoz izlenmiştir. Grup 4’te muhtemelen dalak yokluğu ve meme kanserinin beraber olması nedeni ile aditif etki sonucu lökositozun daha fazla olduğu izlenmiştir. Grup 5’te önce tümör 49 oluşturulmasına bağlı artan lökositler, dalak ilk etapta alınmadığı için grup 4 kadar belirgin yükselememektedir. Buradan da dalağın lökosit yıkımında etkisi olduğu ve kanserin de lökositozu arttırdığı sonucuna varılabilir. Kanserle splenomegali arasında ilişkide metastaz olmadan da splenomegali olabileceği literatürde bildirilmiştir (10). Farelerde CD11b+ Gr1+ MDSC hücrelerinin yüksek düzeyde T hücrelerinin aktivitelerini azalttığı, sitotoksik T lenfositlerin aktivitesini azaltarak hepatik metastazları arttırdığı gösterilmiştir (46). Meme kanserinde ve diğer solid tümörlerde Sun Yat-Sen Üniversitesinde Kanser Merkezinde 2000-2009 yılları arasında 3180 hastada yapılan çalışma sonucunda %4-26 arasında lökositoz olduğu görülmüştür. Meme kanserinde dalak metastazı ve hipersplenizm olabileceği, ayrıca splenektomi sonrası pansitopenin düzeldiği bildirilmiştir. Bizim çalışmamızda grup 2 meme kanseri grubunda lökositoz olmaması splenemegali sonucu hipersplenizme bağlı olabilir. Splenektomi yapılmış grup 3,4,5’te lökositoz, lökosit yıkım yeri olan dalağın ortadan kaldırılmasına bağlanabilir. Literatürde meme kanseri, akciğer kanseri, serviks kanseri ve başka malignitelerde de lökositoz ve lökomoid reaksiyon olduğu bildirilmiştir (71). MDSC’ler çeşitli tümör türevi sitokinlere karşı cevap olarak üretilen bir grup olgunlaşmamış CD11b +GR1+ hücreleridir(makrofaj, granülosit, dendritik ve myeloid hücrelerinin prekürsörlerini kapsarlar). Bu hücreler tümörle ilişkili CD8+ T hücrelerinde tolerans indükleyici olarak gösterilmiştir. MDSC’lerin infeksiyon, inflamatuar hastalıklar, sepsis, travmatik şok ve kanser gibi birçok olguda T hücre aktivitelerini inhibe ederek etki ettiği bilinmektedir. Anti-tümör immüniteyi suprese etkisi nedeni ile tümör anjiogenezis ve progresyonunda rol oynadığı pankreas kanserinde gösterilmiştir (46) . 50 6. SONUÇ ÇIKARIMLAR 1- Meme kanseri varlığında MKH dalakta birikmektedir ve bu durum splenomegali nedeni olabilir. 2- Splenektomi uygulanan gruplarda hayvan ağırlıkları, splenektomi uygulanmayan gruplardaki ( meme kanseri grubu) daha yüksektir. 3- Splenektomi uygulanan gruplarda primer tümör çapları , splenektomi uygulanmayan gruplara göre daha küçüktür. 4- Splenektomi uygulanan gruplarda MKH; periferik kan, karaciğer ve akciğerde daha yüksektir. 5- Vücut ağırlıkları daha yüksek olmasına rağmen, splenektomi uygulanan gruplarda akciğer ve karaciğer metatstazları daha belirgin hale gelmektedir. SONUÇ Meme kanserinin direkt dalak metastazı yapmadığı durumlarda bile splenektomi, MKH ve tümör hücre dağılımını etkilemektedir. MKH dağılımına paralel olarak splenektomi, karaciğer ve akciğer metastazlarını arttırırken, vücut ağırlığında da artışa neden olmaktadır. 51 7.KAYNAKLAR 1. Levinson, D.A. , Reid, R.,Burt, A.D. (2008). Muir’s Textbook of Pathology: Hodder Arnold 2. Cheng, F., Gabrilovich, D., Sotomayor, E.M.(2004) Immune tolerance in breast cancer. Breast Dis,20,93-103. 3. Siegel, R., Naishadham, D., Jemal, A.(2012). CA: A Cancer Journal for Clinicians, 62(1),10-29 4. Romond, E.H., Perez, E.A., Bryant, J., Suman, V.J.,Geyer, C.E., Davidson, N.E. ve diğerleri. (2005) Transtuzumab plus Adjuvant Chemotherapy for Operable HER2- Positive Breast Cancer. New England Journal of Medicine, 353(16), 1673-1684 5. Desmend, C., Haibe-Kains, B., Wirapati, P., Buyse, M., Larsimont, D., Bontempi, G. Ve diğerleri. (2008) Biological processes associated with breast cancer clinical outcome depend on the molecular subtypes. Clin Cancer Res, 14(16), 5158-5165 6. Teschendorff, A.R., Miremadi, A., Pinder, S.E., Ellis, I.O., Caldas, C.(2007) An immune response gene expression moduler identifies a good prognosis subtype in estrogen receptor negative breast cancer. Genome Biol, 8(8), R157 7. Hanahan, D., Weinberg, R.A. (2000) The hallmarks of cancer. Cell, 100(1), 57-70 8. Balkwill, F., Mantovani, A. (2001) Inflammation and cancer: back to Virchow? Lancet, 357(9255), 539-545. 9. Coussens, L.M., Werb, Z.(2002) Inflammation and cancer . Nature , 420 (6917), 860-867. 52 10. Paget, S. (1889) The distribution of secondary growths in cancer of the breast. The Lancet, 133(3421),571-573. 11. Hart,I. (1982) ‘Seed and soil’ revisited: mechanisms of site-spesific metastasis. Cancer and Metastasis Rewiews, 1(1),5-16. 12. DeCosse, J.J., Gossens, C., Kuzma, J.F., Unsworth, B.R. (1975) Embriyonic inductive tissues that cause histologic differentiation of murine mammary carcinoma in vitro J Natl Cancer Inst, 54(4), 913-922 13. Tisty, T.D. (2001) Stromal cells can contribute oncogenic signals. Semin Cancer Biol, 11 (2), 97-104. 14. Maffini ,M.V., Soto, A.M., Calabro, J.M., Ucci, A.A., Sonnenschein, C.(2004) The stroma as a crucial target in rat mammary gland carcinogenesis. J Cell Sci, 117(Pt 8), 1495-1502. 15. Guc, D.(2005) Tümör İmmünolojisi. XVIII. Ulusal İmmünoloji Kongresi Program ve Özel Kitabı, 166-171. 16. Kalluri, R. (2003) Basement membranes: structure, assembly and role in tumour angiogenesis. Nat Rev Cancer, 3(6), 422-433. 17. Andriani, F., Garfield, J., Fusenig, N.E., Garlick, J.A. (2004) Basement membrane proteins promote progression of intraepithelial neoplasia in 3dimensional models of human stratified epithelium. Int J Cancer , 108(3), 348-357. 18. Roskelley, C.D.,Bissell,M.J.(2002) The dominance of the microenvironment in breast and ovarian cancer. Semin Cancer Biol, 12(2),97-104. 19. Stetler –Stevenson, W.G.,Yu, A.E.(2001) Proteases in invasion: matrix metalloproteinases. Semin Cancer Biol, 11(2),143-152. 53 20. Egeblad, M., Werb, Z.(2002) New functions fort he matrix metalloproteinases in cancer progression. Nat Rev Cancer, 2(3),161-174. 21. Mueller, M.M., Fusenig,N.E.(2004) Friends or foes- bipolar effects of the tumour stroma in cancer. Nat Rev Cancer, 4(11), 839-849. 22. Kuperwasser, C., Chavarria, T., Wu,M., Magrane , G., Gray, J.W., Carey, L. Ve diğerleri.(2004) 23. Bhowmick, N.A., Chytil, A., Plieth, D., Gorska, A.E., Dumont, N., Shappell, S. ve diğerleri. (2004) TGF-beta signaling in fibroblasts modulates the oncogenic potential of adjacent epithelia. Science, 303 (5659), 848-851. 24. Weeks, B.H., He, W., Olson, K.L.,Wang, X.J. (2001) Inducible expression of transforming growth factor beta I in papillomas causes rapid metastasis. Cancer Res, 61(20), 7435-7443. 25. Shao, Z.M., Nguyen, M.,Barsky, S.H. (2000) Human breast carcinoma desmoplasia is PDGF initiated. Oncogene, 19 (38), 4337-4345. 26. Lewis, M.P., Lygoe, K.A., Nystrom, M.L., Anderson, W.P. Speight, P.M., Marshall, J.F. ve digerleri. (2004) Tumour-derived TGF-betal modulates myofibroblast differentiation and promotes HGF/SF-dependent invasion of squamous carcinoma cells. Br J Cancer, 90 (4), 822-832. 27. Ronnov-Jessen, L., Petersen, O.W., Koteliansky, V.E.,Bissell, M.J. (1995) The origin of the myofibroblasts in breast cancer. Recapitulation of tumor environment in culture unravels diversity and implicates converted fibroblasts and recruited smooth muscle cells. J Clin Invest, 95 (2), 859873. 28. Ishii, G., Sangai, T., Oda, T., Aoyagi, Y., Hasebe, T., Kanomata, N. ve diğerleri. (2003) Bone-marrow-derived myofibroblasts contribute to the cancer-induced stromal reaction. Biochem Biophys Res Commun, 309 (1), 232-240. 54 29. Goldmann, E. (1908) The Growth of Malignant Disease in Man and the Lower Animals, with special reference to the Vascular System. Proc R Soc Med. 1 (Surg Seet), 1-13. 30. Folkman, J. (2003) Fundamental concepts of the angiogenic process. Curr Mol Med' 3 (7), 643-651. 31. Bergers,G,Benjamin L.E.(2003)Tumorogenesis and the angiogenic switch.Nat Rev Cancer,3(6),401-410 32. Skobe,M,Rockwell,P,Goldestein,N,Vosseler,S,Fusenig,N.E.(1997).Halting angiogenesis supresses carcinoma cell invasion.Nat Med,3(11)1122-1227 33. Ehrlich,P.(1908).Über den jetzigen Stand der Karzinomforschung. 34. Naito,Y,Saito,K.,Shiiba,K.,Ohuchi,A.,Saigenji,K.,Nagura,H. ve diğerleri.(1998)CD8+ T cells infiltrated with,n cancer cell nests as a prognostic factor in human colorectal cancer.Cancer Res,58(16)3491-3494 35. Kim,R.,Emi,M.,Tanabe,K.(2007)Cancer immunoediting from immün surveillance to immün escape.Immunology,121(1),1-14. 36. Pham,S.M.,Kornos,R.L.,Landreneau,R.J.,Kawai,A.,Gonzalez-Cancel, Hardesty, R.L. ve diğerleri. (1995)Solid tumors after I., heart transplantation;lethality of lung cancer.Ann Thorac Surg,60(6),1623-1626. 37. Shankaran, V., Ikeda, H., Bruce, A. T., White, J. M., Swanson, P.E., Old, I.J. ve diğerleri. (2001) IFN (gamma) and lymphocytes prevent primary tumour development and shape tumour immunogenicity. Nature,410(6832),1107-1111. 38. Dunn, G.P., Old, I, J., Schreiber, R. D. (2004) The immunobiology of cancer immunosurveillance and immunoediting.Immunity, 21(2)137-148. 39. Pollard, J.W.(2008)Macrophages define the invasive microenvironment in breast cancer. J Leukoc Biol,84(3),623-630. 55 40. Fridlender, Z. G., Sun, J., Kim, S., Kapoor, V., Cheng, G., Ling ve diğerleri. (2009) Polarization of tumor-associated neutrophil phenotype by TGF-beta ,Cancer Cell,16(3),183-194. 41. Gabrilovich, D. I., Corak, J., Ciemik, I. F., Kavanaugh, D., Carbone, D. P. (1997). Decreased antigen presentation by dentritic cells in patients with breast cancer.Clin Cancer Res,3(3),483-490. 42. Yang, L., Debusk, L. M., Fukuda, K., Fingleton, B., Gren-Jarvis, B., Shyr, Y. ve diğerleri. (2004). Expantion of myeloid immune supressor Gr+CD11b+ cells in tumor-bearing host directly promotes tumor angiogenesis.Cancer Cell,6(4),409-421. 43. Holda,J.H.,Maier,T.,Claman,H.N.(1985)Murine graft-versus-host-disease across minor barriers:immunosupressive aspects of natural supressor cells.Immunol Rev.88,87-105. 44. Young,M.R.,Newby,M.,Wepsic,H.T.(1987)Hematopoesis and supressor bone marrow cells in mice bearing large metastatic Lewis lung carcinoma tumors.Cancer res,47(1),100-105. 45. Angulo,I.,Rodriguez,R.,Garcia,B.,Medina,M.,Navarro,J.,Subiza,J.L.(1995) .Involvement of nitric oxide in bone marrow-derived natual suppressor activity.Its dependence on IFN-gamma.J ımmunol,155(1),15-26. 46. Young,M.R.,Wright,M.A.,Pandit,R.(1997)Myeloiddiferantiation treatment to diminish the presence of immune-suppressive CD34+ cells within human head and neck squamous cell carcinomas.J Immunol,159(2),990996. 47. Jaffe, M. L., Arai, H., Nabel, G. J. (1996). Mechanisms of tumor-induced immunosuppression: evidence for contact-dependent T cell suppression by monocytes.Mol Med,2(6),692-701. 56 48. Gabrilovich,D.I.,Velders,M.P.,Sotomayor,E.M.,Kast,W.M.(2001).Mechani sm of immune dysfunction in cancer mediated by immature Gr-1+ myeloid cells.J Immunol,166(9),5398-5406. 49. Gabrilovich, D. I., Bronte, V., Chen, S. H., Colombo, M. P., Ochoa, A., Ostrand-Rosenberg, S.ve diğerleri.(2007)The terminology issue for myeloid-derived suppressor cells.Cancer Res,67(1),425. 50. Kan,J.,Ko,E.C.,Einstein,S.,Sikora,A.G.,Fu,S.,Chen,S.H.(2011).Targeting immune suppressing myeloid-derived suppressor cells in oncology.Crit Rev Oncol Hematol,77(1),12-19. 51. Youn,J.I.,Gabrilovich,D.I.(2010)The biology of myeloid-derived suppressor cells:the blessing and the curse of morphological and functional heterogeneity.Ew J Immunol,40(11),2969-2975. 52. Johansson,M.,D.G.Denardo,and responses differantially L.M.Coessens,Polarized regulate cancer immune development.Immunol Rev,2008.222:p. 145-54 53. Weaver,C.T.,ve ark.,Th17:an effector CD4 T cell lineage with regulatory T cell ties.Immunity,2006.24(6):p . 677-88 54. Dunn ,G.P.,ve ark.,A critical function for type I interferons in cancer immunoediting.Nat Immunol,2005.6(7):p. 722-9 55. Disis, M. L., Immune regulation of cancer .J Clin Oncol, 2010. 28 (29):p. 4531-8. 56. Aspord,C. ve ark., Breast cancer instructs dendritic cells to prime interleukin 13-secreting CD4+ T cells that facilitate tumor development. J Exp Med, 2007.204 (5):p.1037-47. 57. Hanahan, D.and L. M. Coussens, Accessories to the crime:functions of cells recruited to the tumor microenvironment.Cancer cell, 2012. 21 (3):p. 309-22. 57 58. DeNardo,D.G.,ve ark.,CD4+ T cells regulate pulmonary metastasis of mammary carcinomas by enhancing protumor properties of macrophages.Cancer Cell,2009.16(2):p.91-102. 59. Curotto de Lafaille, M.A.and J.J.Lafaille ,Natural and adaptive foxp3+regulatory T cells:more of the same or a division of labor?Immunity,2009.30(5):p.626-35. 60. Betelli,E.,ve ark.,Reciprocal developmental pathways fort he generation of pathogenic effector TH17 and regulatory T cells.Nature,2006.441(7090):p.235-8. 61. Kryczek, I. ve ark., Phenotype,distribution,generation,and functional and clinical relevance of Th17 cells in the human tumor environments. Blood, 2009. 114 (6): p. 1141-9. 62. Schwartz, J. C. ve ark., Structural mechanism of costimulation.Nat Immunol, 2002.3 (5):p.427-34. 63. Ergüven S. Dalağın enfeksiyon ve bağışıklıktaki rolü. Türk Hij Den Biyol Derg 1984; 1: 311-4. 64. Girgin S. Gedik E., Baç B, Taçyıldız Hİ. Benign hematolojik hastalıklarda splenektomi sonuçlarımız. Akademik Acil Tıp Derg 2008; 7: 42-5. 65. Akçay MN, Polat KY, Yıldırgan MI ve ark. Splenektoi sonrası gelişen enfeksiyonlar. Ulus Travma Acil Cerrahi Derg 1995; 1: 67-70. 66. Arda B, Demirağ K, Işıkgöz Taşbakan M, Yamazhan T, Serter D. Splenektomiden 46 yıl sonra sepsis gelişen bir olgu nedeni ile splenektomi sonrası sepsis: Korunma ve öneriler. AKEM Derg 2004; 18: 180-3. 67. Özkören Çalık Ş, Pullukçu H, Işıkgöz Taşbakan M ve ark. Splenektomili hastaların pnömokok aşısı ile bağışıklanma oranları ve diğer aşılar konusundaki bildüzeyleri. İnfeksiyon Derg 2007; 21: 71-4. 58 68. Constantoulakis M, Trichopoulos D, avgoustaki O, Economidou J. Serum immunoglobülin concentrations before and after splenectomy in patients with homozygous beta-thalassemia. J Clin Pathol 1978; 31: 546-50. 69. Tovo PA, Miniero R, Barbera C, Sacchetti L, Saitta M. Serum immunoglobulins in homozygous beta-thalasemia. Acta Haematol 1981; 65: 21-5. 70. Grady RW, Akbar AN, Giardina PJ, Hilgartner MW, de Sousa M. Disproportionate lymphoid cell subsets in thalassaema major: the relative contributions of transfusion and splenectomy. Br J Haematol 1985;59: 713-24. 71 . M.Y. Lee and C. Rosse, Depletion of Lymphocyte Subpopulations in primary and secondary Lymphoid organs of mice by a Transplated Granulocytosisİncluding Mammary Carcioma, Cancer research , vol 42, no.4 ,1982 , pp. 1255-1260.