muhammed `abdulhalîm ` - Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi

advertisement
MUHAMMED ‘ABDULHALÎM
‘ABDULLAH’IN “ER-RUKNU’LMUKADDES” ADLI KISA HİKÂYESİ
Ahmet KÖMÜRCÜ*
Öz
Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah (1913-1970), Mısır’ın yetiştirdiği en önemli
ediplerden birisidir. Hem roman hem de hikâye türünde edebî eserler vermiştir.
Özellikle romantizm sanatında ve kısa hikâyecilikte çok önemli bir yazardır.
Eserlerinde işlediği konu ve kahramanları, daha çok köy hayatı ve onun çevresinden seçmiştir. Bu çalışmada Muhammed ‘Abdulhalîm’in hayatı, eserleri, görüşleri ve “er-Ruknu’l-mukaddes” adlı kısa hikâyesi, kahramanlar, olaylar, anlatım teknikleri, tasvirler ve dil açısından incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, er-Ruknu’l-mukaddes, Romantizm, Kısa Hikâye.

The Short Story Of Muhammad Abdulhalim Abdullah’s "Er-Ruknu'lMukaddes"
Abstract
Keywords: Muhammad 'Abdulhalim' Abdullah, er-Ruknu'l-mukaddes, Romanticism,
Short Story.
Arap Edebiyatının önde gelen roman ve hikâye yazarlarından
biri olan Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, özellikle romanın sanat değerini yükselterek Arap edebiyatına yerleşmesine büyük katkı
*
Yrd. Doç. Dr., Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belâgatı Ana Bilim
Dalı, ahmet.komurcu@amasya.edu.tr.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi
Cilt 14, Sayı 3, 2014
ss. 303-312
Muhammad' Abdulhalîm' Abdullah (1913-1970) is one of the most distinguished
Egyptian scholars. He wrote both novels and stories. He is especially good at
short stories and romantism. The heroes and scope of his studies were chosen
from the village life and its environment. In this study, Muhammad' Abdulhalim's life, works, ideas, and "er-Ruknu'l-mukaddes" were examined in terms of
heroes, events, narrative techniques, language.
db 14/3
AHMET KÖMÜRCÜ
sağlamıştır.1 O, ince ve duygulu üslûbuyla, büyük bir okuyucu
kitlesinin beğenisini kazanmış ve pek çok eleştirmenin de ilgisini
çekmiştir.2
Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, 1913’te el-Buhayra’ya bağlı
Kumhamâde’nin Kefrbûlîn köyünde fakir iyi kalpli ve dürüst anne
ve babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu maddi sıkıntı
ve darlık içerisinde geçti. 1937 yılında Kahire Üniversitesi Dâru’l‘Ulûm Fakültesini bitirdi. Mezun olduktan sonra Arap Dil Kurumunda başladığı memuriyet hayatını, kurumun çeşitli birim ve kademelerinde sürdürerek emekli oldu. Hayatı boyunca köy ve köylü
ile ilişkisini hiç kesmedi. Onların problemleriyle yakından ilgilendi
ve çözüme kavuşturmak için çaba harcadı. Köye okul yapılmasında,
kütüphane kurulmasında ve elektrik getirilmesinde büyük katkıları
oldu. 1970’de vefat etti. 3
İlk hikâyesini İbrîsim ev Ğarâmu’l-hâir’i Dâru’l-‘Ulûm Fakültesi’nde okuduğu sırada4, ilk romanı Lakîta’yı ise 1947 yılında yayımladı. Bu Lakîta eseri daha sonra senaryo edilerek Leyletu’l-ğarâm
304| db adıyla film haline getiril ve Mısır’da yıllarca ilgi ve beğeniyle izlendi. Yazdığı roman ve hikâyelerle birçok ödüle layık görüldü. Roman
dalında ilk ödülünü 1947’de Hudâ Şa‘râvî adına düzenlenen yarışmada Lakîta adlı romanıyla aldı. 1949’da Ba‘de’l-ğurûb isimli romanıyla Millî Eğitim Bakanlığının Seçkin Roman ödülünü, 1953’de ise
Şemsu’l-harîf adlı romanıyla Devlet Edebiyat ödülünü elde etti.
Hikâye dalında ise 1948’de En Güzel Hikâye ödülünü, İbnu’l-‘umde
ile de ilk Kısa Hikâye ödülünü kazandı.5
1
2
3
4
5
Yûsuf Es'ad Dâğir, Masâdiru'd-dirâsâti'l-edebi'l-fikri'l-arabiyyi'l-hadîs fî siyeri a'lâmihi,
Beyrut 1972, c. III, s. 761; Semîr Vehbî, Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, Kıssa lem
tetim önsözü, Kâhire 1971, s. 5.
Ahmet Kâzım Ürün, “Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah’ın küçük Birlik Adlı Hikâyesi”, Edebiyat Dergisi, sayı: 15, 2006, s. 23.
Hayatı hakkında geniş bilgi için bkz. Yûsuf Hasen Nevfel, Muhammed ‘Abdulhalîm
‘Abdullah hayâtuhu ve edebuh, 1981, s. 3; Yûsuf Nevfel, Fennu’l-kıssa ‘inde Muhammed
‘Abdulhalîm ‘Abdullah, s. 7-8; Ahmed İbrahim Ahmed Halîl, el-İtticâhu’r-rûmânsiyye
fî’r-rivâyeti Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Câmi‘atu’l-Ezher Kulliyetu’l-Lugati’l-‘Arabiyye, Îtâu’l-Bârûd 2002, s. 67; Yûsuf eşŞârûnî, er-Ruvâiyyûne’s-selâse, Kâhire 1980, ss. 219-307; Yûsuf eş-Şârûnî, elMulhaku’l-edebî li sahifeti’l-Ahbâri'l-Kâhiriyye, sayı: 18, 25 Ekim 1970, s. 4; Candemir
Doğan, Muhammed Abdulhalim Abdullah’da Kısa Hikâyecilik, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Konya 1991, s. 15. s. 11.
Yûsuf Nevfel, Fennu’l-kıssa ‘inde Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, s. 34.
Bkz.; Yûsuf Nevfel, Fennu’l-kıssa ‘inde Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, ss. 34-41;
Hilmî Muhammed el-Kâud, Mecelletu’l-Ummeti’l-Katariyye, sayı: 59, Zülkâde 1405, s.
DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 14 SAYI 3
MUHAMMED ‘ABDULHALÎM ‘ABDULLAH’IN “ER-RUKNU’L-MUKADDES” ADLI KISA HİKÂYESİ
Eserlerinde daima açık, sâde, kolay, ve fasih bir dil kullanmıştır. Halkın rağbet ettiği avam diline (ammice) eserlerinde yer vermemiştir. Ammice dilinin çok popüler olduğu, ammice yazılan kitapların çok satıldığı zamanlarda bile hep fasih Arapçayı tercih etmiştir. 6
İlk yıllarında işlediği konular çocukluğunu geçirdiği köy hayatının izlerini taşır. Kahramanlarını; çalışkan, dinamik, utangaç, dindar köylülerden seçmiştir. İşlediği konuların odak noktasının hatalar, affetmeler ve sorumluluk yüklenme gibi konular teşkil etmektedir. Kahramanlarını ve olayları köy ve köy çevresinden seçmesine
rağmen hiçbir zaman sanat maksadıyla onları küçük düşürmedi.
Hilekârlık, yalan ve benzeri oyunlardan onları uzak tutarak hikâyelerinin içeriğini, sözünde duran, vefalı, samimî ve dinî duyguları
daima hissettiren gerçekçi kahramanları edebî sade bir üslûpla anlatmıştır. Ezilmiş, yaşamak için ölüm-kalım savaşı veren toplumlardan kahramanlarını seçen, köy ile şehri beraber tasvir ve tahlil eden
Mısır'ın ilk romancılarındandır.7
Yazarın en çok etkilendiği şahsiyet, Mahmûd Teymûr’dur. db | 305
Teymûr’un çok etkilendiği ünlü Rus yazarı Tolstoy, Muhammed
‘Abdu’l-Halîm ‘Abdullâh’ı da etkilemiştir.8
Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah elli yedi yıllık hayatında on
üç roman, on kısa hikaye, onlarca eleştiri ve makale yazmıştır.9
Çalışmaları şunlardır;
Romanları: Lakîta (1947), Ba’de’l-ğurûb (1949), Şeceretu’lliblâb (1950), el-Vişâhu’l-ebyâd (1950), Şemsu’l-harîf (1951),
Ğusnu’z-zeytûn (1957), Min ecli veledî (1957), Sükunu’l-‘âsife
(1960), el-Cennetu’l-‘azrâ’ (1963), el-Beytu’s-sâmit (1967), el-Bâhis
‘ani’l-hakîka (1967), Li’z-Zemen bakiyye (1969) ve Kıssa lem tetim
(1971)’dir.
Hikâyeleri: En-Nâfizetu'l-ğarbiyye (1954), el-Mâdî lâ ye‘ûd
(1956), Elvân mine's-sa‘âde (1958), Eşyâ’ li’z-zikrâ (1959), ed-
6
7
8
9
18; Yûsuf Es'ad Dâğir, Masâdiru'd-dirâsâti'l-edebi'l-fikri'l-Arabiyyi'l-hadîs fî siyeri
a'lâmihi, c. III, s. 761; Yûsuf eş-Şârûnî, er-Ruvâiyyûne’s-selâse, s. 220.
Hîlmî Muhammed el-Kâud, Mecelletü’l-Ummeti’l-Katariyye, s. 17.
Candemir Doğan, Muhammed Abdulhalim Abdullah’da Kısa Hikâyecilik, s. 15.
Ahmet Kâzım Ürün, “Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah’ın küçük Birlik Adlı Hikâyesi”, Edebiyat Dergisi, s. 23.
Yûsuf Nevfel, Fennu’l-kıssa ‘inde Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, s. 45; Yûsuf eşŞârûnî, er-Ruvâiyyûne’s-selâse, ss. 307–309.
DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 14 SAYI 3
AHMET KÖMÜRCÜ
Dafîretu’s-sevdâ’ (1965), Hâfetu'l-cerîme (1966), Huyûtu’n-nûr
(1967), Ustûre min kitâbi’l-hubb (1968), julyet… Fevka sathi’l-kamer
(1970) ve ed-Dumû‘u’l-harsâ’ (1977)’dır.
Eleştiri ve Makaleleri ise Likâ’ beyne cîleyn (1973), Kadâyâ ve
meârik edebiyye (1974), el-Vechu'l-âhar (1977) isimli üç kitapta
toplanmıştır.10
Bunlardan başka M. ‘Abdulhalîm ‘Abdullah’ın kitap hâline getirilmemiş, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış makale ve eleştirileri vardır.11
İncelemesini yaptığımız “er-Ruknu’l-mukaddes” adlı kısa hikâye,
M. Abdulhalîm Abdullah’ın ölümünden sonra yayınlanan, “edDumû'u'l-harsâ” (1977) adlı eserinden alınmıştır.12
“er-Ruknu’l-mukaddes” kısa hikâyesini şu şekilde özetlemek
mümkündür.
Ana kahraman, çocukken nenesini ve yaşadığı selamlığı, bayramlarda
ve tatillerde ziyaret eder, bayramın neşesini, tadını o yer306| db
de daha yoğun duyar. Çünkü nenesi orada dayısıyla birlikte yaşamaktadır. Her hata yapışında kurtuluş yeri olarak gördüğü nenesine
koşar, onun himaye, sevgi ve şefkat kanatlarının altına sığınır. Nenesinin eline verdiği şekerlemeler ve cebine koyduğu harçlıkla mutlu olarak döner. Ergenlik ve gençlik yıllarında duygusal anlar, problemler yaşadığında, istişare yapmak istediğinde yine nenesini ziyaret eder. Bu sefer para ve şekerlemelerle değil aldığı nasihat ve
tavsiyeler ile döner. Her ziyaret ettiğinde ona hizmet eder. Abdest
almasına yardım eder, havluyla ayaklarını kurular duasını alır.
Bundan son derece mutlu olur. Bir taraftan da nenesini ve yaşantısını izler. Nenesi yaşlı, mütebessim ve müşfik bir hanımefendidir.
Yıllar önce kaybettiği eşinin resminin ve kaftanının duvarında asılı
olduğu odada yaşamaktadır. İbadetine düşkündür. Namazını kılar,
tespih çeker, dua eder ve yatarken Âyetel Kürsî’yi okur. Ana kahramanın gözünde babası ihtiyaçlarını yerine getiren hazine, annesi bu
hazineyi koruyan kalp, nenesi de bu büyük aileyi kanatlarının altına
alan ruhtur. Ömrünün sonlarına doğru yaşlılığın verdiği eklem ağrıları ve öksürük nenesini daha da yıpratır. Eskisi gibi kalkıp hareket
10
11
12
Yûsuf eş-Şârûnî, , “M. ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, ed-Dumûu’l-harsa önsözü, Mektebetü
Mısr, Mısır, 1977, s. 5, 6.
Semîr Vehbî, M. ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, Kıssatu lem tetim önsözü s. 6.
‘Abdullâh Muhammed ‘Abdulhalîm, Ed-Dümû’u’l-harsâ, ss. 56-61.
DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 14 SAYI 3
MUHAMMED ‘ABDULHALÎM ‘ABDULLAH’IN “ER-RUKNU’L-MUKADDES” ADLI KISA HİKÂYESİ
edememekte, ihtiyaçlarını görememektedir. Sonunda bir Şubat
gecesinde vefat eder.
Nenesi ve yaşantısı onun ruhunda derin izler bırakmıştır. Nenesinin ölümünden sonra odasıyla ve kaldığı evle ilgili düzenleme onu
çok üzer. Nenesinin yatağı kaldırılmış, duvardaki resimler taşınmıştır. Dayısı, nenesinin yaşamış olduğu bu selamlığı kiraya vermiştir.
Bunun için o eve bir daha giremez. Nenesinin kaldığı odasının penceresi önünden her geçişinde, onun namazlarını, teşbih çekişini,
dedesinin hatıralarına bağlılığını, öksürüğünü ve küçükken tatlı ve
şefkatli ses tonuyla ona seslenişini hatırlar. Orada nenesiyle geçirdiği tatlı ve unutulmaz günleri hayaller.
Günler bir birini izlemiş, zaman su gibi akıp gitmiştir. Ana
kahraman bir gün ülke okullarının birinde müfettiş olarak göreve
başlar. Nenesi aklından hiç çıkmamaktadır. İnsanlardaki güzel haslet ve huyları gördükçe devamlı nenesini hatırlar. Tatillerden birinde memleketine döndüğünde, nenesine ait evin yol düzenlemesi
sebebiyle tamamen yıkılıp ortadan kaldırıldığını görür. İstimlâk
bedeliyle kız kardeşine çeyizler alındığını öğrenir. Çok öfkelenir. db | 307
Öfkeyle evinden çıkar nenesinin evinin bulunduğu mahalleye gider.
Nenesinin evi yıkıldıktan sonra mahallede her şey değişmiştir. Caddede evin yerini, nenesinin odasını tespit eder. Hayalen yıllar öncesine giderek, nenesinin oturduğu yeri, ona abdest verdiğini vs. hatırlar ve ağlar. O sırada yıllar önce diktiği ağacı ve rüzgârla sallanan
yapraklarını görür. Nenesi sanki canlanmıştır. O, geçmişin hülyalarına dalmışken bir hayli zaman geçmiş, güneş guruba ermiştir. Müezzinin lâhûtî sesiyle okuduğu akşam ezanıyla hayallerinden sıyrılır.
Hikâye şehrin mahallerinden birisinde geçmektedir. Ana temasını sevgi, saygı ve şefkat oluşturmaktadır.
Hikâyenin konu itibariyle iki bölümden meydana geldiği söylenebilir. Birinci bölüm, nene-torun ilişkisini, ikinci bölüm ise nenesinin ölümü ve hayatı boyunca yaşadığı evde yapılan değişikliklerin
torun üzerindeki tesirini ele almaktadır.
Hikâye de ana kahraman dâhil olmak üzere kahramanların
isimleri zikredilmez. Hikâye, nene, anne, dayı, yenge ve kız kardeş
akrabalık isimleriyle anlatılır. Ana kahraman aynı zamanda hikâyenin anlatıcısıdır. O, vefâlı, büyüklerinin hatıralarına varana kadar
onlara saygılı, onların kişisel ihtiyaçlarını yerine getirmede yardım-
DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 14 SAYI 3
AHMET KÖMÜRCÜ
sever ve geçmişin hatıralarına sıkıca bağlı yirmi yaşında bir gençtir.
Çocukluk, ergenlik ve gençlik döneminde hissettiği duygularını ve
nenesiyle kurduğu nene-torun ilişkisini dile getirir. Çocukluk devresinde yaptığı hataların neticesi nenesine gittiğini ve onun şefkat
dolu yaklaşımını şöyle ifade eder:
“Küçükken her hata yaptığımda ona koşardım. Bu yüce kalpli insanın yanında, kendimi emniyet ve güven içinde hisseder, sevginin
hazzını, şefkatin kucaklayıcılığını tadardım. Yalancı gözyaşlarımı
akıtırdım. O da sevimli parmak uçlarıyla yaşlarını silerdi. Babamı ve
annemi, çocuksu duygular ve bu yaşın verdiği hisle ona şikâyet ederdim. Kapının yanındaki sağ köşeden, korkutan ve akabinde ne istediğimi soran sevimli bir gülümseme yayılırdı. Bir kaç dakika geçer geçmez de şeker ve küçük paralar elime ve cebime dolardı.” (s. 56)
308| db
Ergenlik ve gençlik döneminde duygu yoğunluğu yaşadığında,
bunaldığında, çıkmaza düşüp nasihat almaya ihtiyaç duyduğunda
ona gittiğini ve ona dertlerini açtığını, nenesinin kendisiyle problemi yaşamış gibi ilgilendiğini ifade eder:
“Duygulandığımda, bu duygularım çok yoğun olurdu. Hemen ona
koşardım”. (s. 57) Bu hanımefendinin yanında birçok problem ve
endişelerimden şikayetçi oldum. Hülya ve emellerim saçıldı. Şayet ben
onları zamanla yaşayıp geçseydim, medeniyet nurunu görür, insan
hürriyetiyle ilgilenir, ilim ışığında yüzerdim.”
“Öyle ki; anne ve babama anlatamadığım problemlerim vardı.
Onları ona anlatmaya başladığımda, sözün evvelinden tutar, sanki
olayı benimle yaşamış ortaklarımdan biri gibi bana anlatırdı. O zaman dayımın onu niçin sevdiğini, annemin onun önünde kişiliğinin
neden eriyip çözüldüğünü anladım.” (s. 57, 58)
Ana kahramandan sonra hikâye de en fonksiyonel kahraman
nenesidir. O, altmış beş yaşındadır. Yıllar önce eşini kaybetmiş, oğlu
ile birlikte oturan dindar bir kadındır. Ana kahraman olan torununda derin izler bırakmıştır. Hikâye ana kahraman ve nenesi merkezlidir. Hikâyenin anlatımı, ana kahraman tarafından çoğunlukla birinci ve üçüncü tekil şahıs kipi ile anlatılır.
Muhammed ‘Abdulhalîm bu hikâyesinde de fasîh ve sâde bir dil
kullanmış, anlatmak istediklerini daha iyi anlatmak için tasvîr,
teşbîh, istiâre ve çeşitli sanatlarla dilde edebî zevki yakalamış, kelimelerin gücünden olanca gücüyle istifâde etmiştir. Ancak ‘sanat,
sanat içindir’ anlayışında olmayan yazar, güzelliği bunlarda ara-
DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 14 SAYI 3
MUHAMMED ‘ABDULHALÎM ‘ABDULLAH’IN “ER-RUKNU’L-MUKADDES” ADLI KISA HİKÂYESİ
maz. Onun hedefi, şairane bir üslûpla toplumdaki mazlumların
iniltilerini işiten bir his ve kalple ahlâkî ve sosyal değerleri, insanî
duyguları gâh sade, gâh romantik, gâh gerçekçi duygularla anlatmaktır.13
“Yanına girerken yaptığı işlerinden birini bozma endişesiye sessizce kapıyı açardım.” (s. 57).
“Babamı bütün ihtiyaçlarımı yerine getiren hazine, annemi bu
hazineyi koruyan bir kalp olarak kabul ettiğim gibi nenemi de hepsini
gölgelendiren ve kanatları altına alan ruh olarak farz ediyordum.” (s.
58)
“Nenem ile ilgili rüya ve hatıraların yok olması gibi seneler de
geçti gitti.” (s. 60)
“Sustum… Gözlerim yaşardı. O yeri iyice kontrol ettim ve oraya
dikmiş olduğum yeşil ağacı gördüm. Meltem rüzgârı yapraklarını
kıpırdatıyor ve dalgalandırıyordu. Sanki o canlıydı, hayattaydı.” (s.
61)
Yazara göre diyalog temel bir unsur değildir. Diyalog mutlak
manada karakterleri işaret etmez. Psikolojik, toplumsal, fikrî ve
ahlâkî davranış boyutlarını dile getirmez. Onda diyalog, ancak anlatımı tamamlayan bir unsurdur. Neredeyse anlatıcıdan başka hiçbir
karakterde kullanılmaz.14 Bu düşüncelerinden olsa gerektir ki
hikâye de, diyalog anlatım tarzına pek rastlanmaz. Genelde modern
anlatım tekniklerinden iç monolog tarzı kullanılmıştır.
“ Sonraki gün çıktım… Sanki çocukken duyduğum üzüntü ve tasayla, nenemle karşılaşacaktım. Şikâyet etmeye gidip, şekerleme ve
küçük paralarla döndüğüm zaman ki gibi
Mahalleye vardım. Bir de ne göreyim. Denizin büyük gemiyi yutup yok ettiği gibi caddeye gelen nenemin evi yok olduktan sonra her
şey değişmişti. Köşeye yakın yerde durdum ve tarihi ihtişamıyla dimdik ayakta duran minareye baktım.
Ne arıyordum?!
Yıllar ve hatıralar… Nenem ile ilgili rüya ve hatıraların yok olduğu gibi seneler de geçti gitti.
13
14
Tahsin Deliçay, Kısa Hikâyeciliğin Gelişimi ve M. Abdulhalîm ‘Abdullah, Ömer Seyfettin
Modellemesi, Dâru’l Beyâni’l-‘Arabî, Kâhire 2008, s. 93.
Seyyid Hâmid en-Nessâc, İtticâhâtu’l-kıssati’l-Mısriyyeti’l-kasîra, s. 121.
DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 14 SAYI 3
db | 309
AHMET KÖMÜRCÜ
Kendi kendime dedim:
“Burada… oturuyordu.. Kendi ellerimle onun ellerine abdest için
ılık su döküyordum. Resme bakıyor, bana dua ediyor ve melek yüzlü
güzelliğiyle uyuyordu.” (s. 60, 61)
M. Âbdulhalîm, hikâyede, çevre, toplum ve sosyal hayatı ustalıkla anlatır. Yerleşim durumundan, komşuluk ilişkilerinden, insanların birbirini sevmesinden ve bayram kutlamalarından bahseder.
“Orası, sâkinlerinin uzun süredir ikamet ettiği, birbirleriyle komşuluk ilişkisi içerisinde yaşadığı, oldukça kalabalık ahalisinin olduğu
eski mahallelerden birindeki eski bir evin girişindeydi… İnsanlar birbirlerini severdi.
Ben bu selamlıkta doğmadım. Başka bir yerde doğdum. Bununla
beraber, orada yaşayan insanlardan dolayı orayı sevdim. Bu mekân
da yaşayan insanlarla görüşmek için, tatillerde, bayramlarda ve mevsimlerde oraya giderdim.
310| db
Çocukken, bayram neşesini, tadını ve zevkini ancak o kapıda veya
balonların göründüğü ona yakın bulunan mahallelerde alırdım.” (s.
56)
Yazar hikâyedeki nene tiplemesiyle, çocuk terbiyesinde çok
önemli olan tecrübî bilgi önemine işaret eder. Ana kahraman, nenesinin eğitim ve öğretimi olmamasına rağmen tecrübi bilgisinin çok
iyi, sezgilerinin çok kuvvetli olduğunu ve kendisinin düşünce dünyasını doğru algıladığını şu şekilde ifade eder.
“Ancak ben bu hanımefendinin, eğitim öğretimle kazanılmayan
bir şeyle benden üstün olduğunu hissediyordum. Düşüncelerimi okuyabiliyor ve benim küçük olduğumu hissettiriyordu. Evet ben küçüktüm. Yirmi yaşında olmama rağmen, onunla meşveret etmeye, ona
danışmaya ihtiyaç duyuyordum.” (s. 57)
Yazar, çocuk terbiyesinde önemli olan, ödüllendirme yöntemine ve dînî hayata yer vererek, sosyal sorumluluğunu da yerine getirmektedir. Zira ‘Abdulhalîm ‘Abdullah’ta din, vazgeçilmez bir unsurdur. Ana kahramanın bayram ziyaretleri, nenesinin tespih çekmesi, dua etmesi, abdest alması, namaz kılması, duvarda Âyete’lKürsî levhasının asılı olması, yatmadan önce onu okuması ve ezan,
hikâye de yer alan dînî hayatın en önemli unsurlarıdır.
DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 14 SAYI 3
MUHAMMED ‘ABDULHALÎM ‘ABDULLAH’IN “ER-RUKNU’L-MUKADDES” ADLI KISA HİKÂYESİ
“Küçükken, bana küçük paralar verdiği usulle, gençken de sade ve
basit nasihatler verirdi.
Kapının yanındaki sağ köşede bu aziz insanı, ya çocukluğuna
benzer vaziyette uyuyarak veya tespih çekerken veyahut da komşunun
veya dayımın çocuklarından birisi kucağındayken bulurdum.
Havluyu elime alır, romatizmalarının ona acı vermemesi için küçük ayaklarını kurulardım. Nenem gülümser ve bana dua ederdi.
Namaz kılmak için yöneldiği kıble yönünde, duvarın üzerinde gümüş
renkle yazılmış Ayete’l-Kürsî’nin yazılı olduğu küçük cam levha vardı.
Nenem bazı namazlarda veya yatağa yatmadan önce bu ayeti okurdu.” (s. 57, 58)
Nene aynı zamanda, kendisiyle istişare yapılan hayat görmüş
vefa timsali bilge insandır.
“Yirmi yaşında olmama rağmen, onunla meşveret etmeye ihtiyaç
duyuyordum.
Dedemin cübbe ve kaftanlı resmi tam karşısında asılıydı. Zama- db | 311
nın nurunu alıp götürdüğü iki büyük gözle ona bakmaktaydı. Tespihini yastığının altından çeker çıkartır ve dedem için Allah’a dua ederdi.” (s. 57)
Hikâye de ölüm teması da işlenmiştir. Yazar, ölüme bir ferdin
sıradan, aniden ölümü ve onun gideceği son yer olarak bakmaz.
Bilakis ölünün bıraktığı şeylere toplumsal açıdan bakıldığında, onda, diğer insanlara miras kalan ve onları etkileyen durumlar vardır.
“Şubat gecelerinden bir gecede, odasının kapısını açtım ve onu yatağında, dayımı da ayak ucunda gördüm. Odanın köşelerinden birinden, elinde bilemediğim bir şeyle dayımın hanımı göründü. Fakat
onun yüz ifadesi çıkmamı emretti. Ömrünün her bir merhalesinde
kalbimi sevince boğan köşeye doğru baktım ve nenemin son yok oluşunu gördüm ve kalmaya dayanamadım.
Ruhumda onun bıraktığı bu tesiri anlatmama da ihtiyaç yok. Fakat ondan sonra vuku bulan, odasındaki düzenin değiştirilmesi beni
kahretti. Hayat düşmanları onun oturduğu köşedeydi. Yatağı hemen
yok edildi. Dedemin resmi ve Âyete’l-Kürsî levhası indirildi ve başka
mekâna taşındı…”(s. 58, 59)
DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 14 SAYI 3
AHMET KÖMÜRCÜ
Kaynakça
Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullâh, Ed-Dümû’u’l-harsâ, Mektebetü Mısr, Mısır, 1977.
Ahmed İbrâhîm Ahmed Halîl, el-İtticâhu’r-rûmânsiyye fî’r-rivâyeti Muhammed ‘Abdulhalîm
‘Abdullah, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Câmi‘atu’l-Ezher Kulliyetu’lLugati’l-‘Arabiyye, Îtâu’l-Bârûd 2002.
Ahmet Kazım Ürün, “Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah’ın Küçük Birlik Adlı Hikâyesi”,
Edebiyat Dergisi, S. 15, 2006.
Candemir Doğan, Muhammed Abdulhalim Abdullah’da Kısa Hikâyecilik, (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi), Konya, 1991.
Hîlmî Muhammed el-Kâud, Mecelletu’l-ummeti’l-Katariyye, S. 59, Zülkâde 1405.
Semir Vehbî, Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, Kıssa lem tetim önsözü, Kâhire 1971.
Seyyid Hâmid en-Nessâc, İtticâhâtu’l-kıssati’l-Mısriyyeti’l-kasîra, Kâhire, 1977.
Tahsin Deliçay, Kısa Hikâyeciliğin Gelişimi ve M. Abdulhalîm ‘Abdullah, Ömer Seyfettin
Modellemesi, Dâru’l Beyâni’l-‘Arabî, Kâhire 2008.
Yûsuf Es'ad Dâğir, Masâdiru'd-dirâsâti'l-edebi'l-fikri'l-Arabiyyi'l-hadîs fî siyeri a'lâmihi, (erRâhilûn 1800-I972), Beyrût 1972.
Yûsuf Nevfel, Fennu’l-kıssa ‘inde Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, Kâhire 1996.
Yûsuf Hasen Nevfel, Muhammed ‘Abdulhalîm ‘Abdullah hayâtuhu ve edebuh, 1981.
Yûsuf eş-Şârûnî, er-Ruvâiyyûne’s-selâse, Kâhire 1980.
________, el-Mulhaku’l-edebî li sahifeti’l-Ahbâri'l-Kâhiriyye, S. 18, 25 Ekim 1970.
________, M. ‘Abdulhalîm ‘Abdullah, ed-Dumûu’l-harsa önsözü, Mısır 1977.
312| db

DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 14 SAYI 3
Download