Solunum Sistemi Cerrahisi ve Hemşirelik Bakımı Doç. Dr. Dilek AYGİN Genel Bilgiler • Solunum yaşamın temelini oluşturur. Bu nedenle nefes almak═yaşamak olarak değerlendirilir. Solunum güçlüğü ise yaşama güçlüğünü düşündürür. • Solunuma ilişkin bir sıkıntı söz konusu olduğunda, günlük yaşam aktivitelerimizin tümü etkilenir. • Solunum problemi bireyi korkutur, paniğe kapılmasına ve dahası ölüm korkusu hissetmesine neden olur. Genel Bilgiler-2 • Solunum sistemine ilişkin kanser, tbc, abse, amfizem, atelektazi gibi hastalıkla önlenebilir hastalıklardır ve hemşirenin bu hastalıkların ve komplikasyonlarının önlenmesinde önemli yeri vardır. • Akciğer kanserleri kanserden ölümlerin ilk sıralarında yer alır. Solunum Sisteminin Yapı ve Fonksiyonu Solunum Sisteminin Temel Fonksiyonları 1. Metabolizma için dokulara O2 sağlamak 2. CO2 ve artık ürünleri bedenden uzaklaştırmaktır. Solunum Sisteminin Yapı ve Fonksiyonu • Normalda solunum sistemi, sinir sistemi, kardiyovasküler sistem ve renal sistem birbiriyle yakın ilişkide olan sistemlerdir. • Bu sistemlerden birinin fonksiyonlarında bozulma, solunum sisteminin çalışmasının etkileyeceği gibi, solunuma ilişkin sorunlarda diğer sistemlerin çalışmasını etkiler. Sinir sistemi • Beyin, oksijen alımı ve karbondioksit atımı dengesini sürdürmek için stimulusları alan ve gönderen organdır. • Medulla, solunumun spontan olarak sürdürülmesinden sorumlu ana merkezdir. • Karotis sinüs ve aortada bulunan kemoreseptörler, uyarıları medullaya iletirler. • Pons, solunumun ritmini ayarlayan ‘‘ apneustik ve pnömotaksik ‘‘ merkezdir. • N. Vagus; farenk, larenks, solunum yolları ve akciğerlerin fonksiyonlarının sürdürülmesinde önemli olan sinirdir. Kardiyovasküler sistem (KVS) • Kalbin sol ventrikülünden tüm beden doku ve hücrelerine oksijenlenmiş kan pompalanır. • Karbondioksit ve artık ürünlerle yüklü venöz kan sağ kalbe ve gaz değişimi için akciğerlere gelir. Renal sistem • Genellikle bedende asit – baz dengesinin korunmasında ve dolayısıyla homeostazisin sürdürülmesinde renal sistemin önemi oldukça büyüktür. Solunum Sistemi 2’ye ayrılır • • • • • Üst Solunum Yolları Burun Nazofarenks Farenks Larenks Trakea Alt Solunum Yolları • • • • Bronşlar Bronşioller Alveoller Akciğerler Üst Solunum Yolları-1 Burun:Solunum sistemine giren havanın geçişini sağlar, havayı ısıtır, nemlendirir ve yabancı maddelerden arındırır. Farenks:Burun boşluğu ve ağzın arkasında, özofagus ve trakeanın üstünde bulunan, nazofarenks, orofarenks, laringofarenks olarak 3 bölümden oluşan kısımdır. Üst Solunum Yolları-2 Larenks: • Farenksin altında trakeanın üstündedir. • Tiroid, krikoid, aritenoid ve epiglot kıkırdaklardan, vokal kordlardan, kaslar ve bağlardan meydana gelir. • Larenks, öksürük refleksi ile solunum yollarını korur. Ayrıca sesi oluşturur ve yutma sırasında ses telleri arasında bulunan glottisi kapatarak yiyeceklerin trakeaya kaçmasını engeller. Üst Solunum Yolları-3 Trakea: • Larenksten sonra gelen havayolu kısmıdır. Servikal S6 vertebra hizasından başlar torakal T5 vertebranın üst kısmında sonlanarak 2 ana bronşa ayrılır. • Trakeanın yaklaşık yarısı boyunda yarısı da toraksta yer alır. Üst Solunum Yolları-4 • Dalgalanma hareketi yapan titrek tüylü silialar, koordine hareket ederek mukus tabakasını vokal kordlara doğru dakikada 5-10 mm hareket ettirirler. • Mukus salgısı ve siliaların dalgalanma hareketi, solunum yollarında bulunan yabancı maddelerin dışarı atılmasını sağlar. Thorax Boşluğu 1. 2. 3. 4. 4 alt bölümü vardır Sağ akciğer, visceral ve parietal plevradan oluşan sağ pulmoner alan Sol akciğer, visceral ve parietal plevradan oluşan sol pulmoner alan Perikardial alan Özofagus, trakea, büyük damarlar ve kalbin yer aldığı, iki akciğer arasında kalan mediastinal alandır. Plevra -1 Akciğerleri ve torax boşluğunu örten iki yapraklı koruyucu seröz membrandır. Parietal plevra göğüs duvarının, kostaların, interkostal kasların iç yüzeylerini, diyafragmanın üst, mediastenin yan yüzlerini kaplar. Ağrıya duyarlıdır. Visceral plevra akciğerlerin dış yüzeylerini ve interlober fissürleri sarar ve ağrıya duyarlı değildir. Plevra -2 • Her iki plevra arasında (plevral boşluk) normalde hava yoktur. -4 mmHg’ lık negatif basınç vardır. Bu basınç, emici bir güç olarak visceral plevrayı parietal plevraya doğru çeker. • Göğüs duvarı hareket ettikçe parietal plevra beraberinde visceral plevrayı da hareket ettirir. Böylece akciğerler göğüs duvarına doğru çekilmiş olur. Plevra -3 • Plevral boşlukta visceral plevra salgılanan 50 ml plevral sıvı bulunur. tarafından • Bu sıvı solunum hareketleri sırasında kayganlık sağlayarak plevral yaprakların birbirlerine sürtünmelerini ve yapışmalarını önler ve akciğerlerin daha rahat genişlemelerini sağlar. Akciğerler • • • • • Sağ ve sol olarak torax boşluğunda yer alırlar. Tabanı diyafragma tavanı klavikuladır. Koni biçimindedir, elastik ve porlu bir yapıdadır. Hilus dışında tüm yüzeyi visceral plevra ile kaplıdır. Nefes alırken (inspirasyon) genişler, verirken (expirasyon) küçülürler. • Sağ akciğer 2 fissür ile 3 lob’a sol akciğer ise tek fissür ile 2 lob’a ayrılır. NORMAL AKCİĞER GÖRÜNÜMÜ SİGARA SONRASI AKCİĞER GÖRÜNÜMÜ Bronşlar • Bifurkasyo trakeadan sonra sağ ve sol ana bronşlar ayrılır. • Sağ ana bronş trakea ile daha geniş bir açı oluşturduğundan, trakea’ ya kaçan yabancı cisimlerin % 70-75’ i bu bronşa girer. • Terminal bronşiollerin çapı 1 mm’ den küçüktür ve duvarlarında kıkırdak bulunmaz. • 2-3 dala ayrılarak respiratuvar (solunum) bronşiollerini oluştururlar. Bronşlar-2 • Respiratuvar bronşiollerden alveol kanalları ayrılır. • En uç hava yollarıdır. • Alveol kanalların ucunda üzüm salkımına benzer alveol kesecikleri vardır gaz alışverişi burada geçekleşir. • Ayrıca buradan akciğerlerin kollabe olmasını engelleyen surfaktan salınır. Diyafragma • Solunumda yer alan en büyük kas’tır. • Sağ kısım karaciğer varlığı nedeniyle daha yüksektir. • Normal solunumda diyaframın iniş-çıkış hareketi 1,5 cm’ dir. • Derin solunumda ise 7-8 cm olur. Diyafragma-2 • Ventilasyonda diyaframın yanı sıra external ve internal interkostal kaslar inspirasyonda görevlidirler. • Parasternal, sternokleidomastoid, trapez ve pektoralis kasları da zorlu inspirasyonda görev alırlar. • Normalde expirasyonda kaslar çalışmaz. • Ancak egzersiz, hastalık gibi durumlarda expirasyonda interkostal kaslar ve abdominal kaslar kasılarak havanın akciğerlerden çıkışına yardımcı olurlar. Solunum Merkezi • Medullada spinal kordun hemen üzerinde yer alan solunum merkezi solunumu kontrol eder. • Normalde arteryel kan CO2 konsantrasyonunda artış (daha az olarak ta O2 konsantrasyonunda azalma) solunum merkezini uyarır. • Bu mekanizmada medulla, aorta ve karotis arter duvarında bulunan kemoreseptörler aracıdır. Solunum merkezinin uyarılması sonucu aşırı CO2’ yi atmak ve kan asiditesini azaltmak için solunum hızı ve derinliği artar. Solunum Sistemini Koruyucu Mekanizmalar 1. 2. 3. 4. 5. 6. Mukus Silialar Makrofajlar Surfaktan Öksürük Refleks bronkokonstrüksiyon Solunum Fonksiyonu 1. Ventilasyon: Havanın solunum sistemindeki en küçük yapılara (alveol keseciklerine) girip-çıkmasıdır. Gazların hareketi dönemi olarak adlandırılır. İnspirasyon ve expirasyon dönemleri vardır. Ventilasyonu etkileyen ve düzenleyen durumlar şunlardır: • Solunum merkezi • Serebrospinal sıvıdaki kimyasal maddeler • Karbondioksit parsiyel basıncı (pO₂) • Kan pH’ sı • Ağrı, ısı, korku gibi diğer faktörler 2. İnspirasyon (inhalasyon): • Havanın akciğerlere girmesidir. • Adele ve toraks hareketliliğini gerektiren aktif bir dönemdir. • Ekspirasyon (ekshalasyon): havanın akciğerden atmosfere doğru pasif olarak çıkmasıdır. • Normal solunumda, inhalasyon 1-2 saniye sürer, takiben hafifçe daha uzun (2-3 sn) ekshalasyon oluşur. • Normal solunum hızı dakikada 12-20 solunumdur. 3.Difüzyon: • • • • Gazların değişimi dönemidir. O₂ alveollerden akciğer dolaşımına, CO ₂ ise akciğer dolaşımından alveollere geçer. Arteriyel kanda oksijenin parsiyel basıncı (pO₂) 100 mm/Hg, karbondioksit parsiyel basıncı (pCO₂) 40 mm/Hg ‘dır. Venöz kanda pCO₂ 46 mm/Hg’ dır. SOLUNUM FONKSİYONU DİFÜZYON PO2: 40mmHg PCO2 :46mmHg PO2: 104mmHg PCO2 :40mmHg Difüzyon OKSİJENİN KANDA TAŞINMASI 1. Oksijenin çoğu kanda eritrositlerdeki hemoglobine bağlı olarak taşınır. 2. Çok azı (%1.5) plazmada çözünür. 3. Hemoglobinin yapısındaki demir minerali oksijen taşıma yeteneği sağlar. 4. O₂ - hemoglobin bağlanması akciğerlerde oluşur. 5. Kan düşük PO₂’ li dokulardan geçerken, bağ parçalanır ve oksijen dokulara salınır. Oksijenin taşınması O2 +hemoglobin =oksihemoglobin SATÜRASYON CO2 nin KANDA TAŞINMASI • CO2 taşınması daha karmaşıktır. • Bir kısım CO2 plazmada çözünür • Bir kısmı da hemoglobinle (karbaminohemoglobin) • • • taşınır. Ancak bu toplam CO2 taşınmasının sadece %20 sini oluşturur. CO2 nin büyük kısmı plazmada bikarbonat (HCO3-) şeklinde taşınır. Kana giren CO2 nin çoğu karbonik anhidraz enzimini içeren eritrositlere girer. CO2 + H2O → H2CO3 CO2‘in Taşınması Solunumun düzenlenmesi • Solunum merkezini pCO2 ve H+ etkiler. • Medulladaki santral kemoreseptörler hipoksiye değil, serebrospinal sıvının pH ve pCO2 seviyesine duyarlıdır. • CO2 artarsa = pH düşer, solunum hızlanır. • CO2 azalırsa = pH artar, solunum yavaşlar 4.Perfüzyon: • Kan akımı olarak tanımlanır. • Bronşial sirkülasyonda her bir alveol pre-pulmoner ve pulmoner kapillerden oluşan bir ağ ile kaplıdır. • O2 ve CO2 değişimi bu karmaşık sistemde gerçekleşmektedir. Akciğerlerin Diğer Görevleri Anjiotensin I’ i anjiotensin II’ ye çevirir. Surfaktan madde yapar Akciğer dokusu gerildiğinde prostoglandin sentezler ve depo eder. Metabolizma organı olan akciğerlerden alkolün bir kısmı ve diabetik ketoasidozda açığa çıkan aseton ve anestetik maddeler solunum havasıyla atılır. Sıvı elektrolit dengesinin düzenlenmesinde rol oynar. Bradikinin, seratonin, asetilkolin ve norepinefrin gibi bazı meddeler akciğerde parçalanıp etkisiz hale getirilirler. Solunum Sistemi Cerrahisinde Tanı ve Hemşirenin Sorumlulukları Solunum Sistemi Cerrahisinde Tanı ve Hemşirenin Sorumlulukları Hastanın hikayesi: Hikaye ye ilişkin bilgiler şu yol izlenerek toplanmalıdır. • • • • • • • Hastanın kimliği (yaş, cins, meslek) Yakınması Özgeçmiş Soygeçmiş Alışkanlıkları Kullandığı ilaçlar Hobiler Solunum Sistemi Hastalıklarında Belirti ve Bulgular Öksürük: • Paroksistik öksürük; genellikle kuru öksürüğün nöbetler halinde gelmesidir. Bu öksürük tipi yabancı cisim aspirasyonları ve bronşiyal astımda görülür. • Yatmakla artan öksürük; daha çok mediastinal hastalıklarda, kist ya da tümörün trakea ve büyük solunum yollarına baskı yapması sonucu görülür. • Sabah öksürüğü; sigara içenlerde ve bronşektazili bireylerde görülür. Solunum Sistemi Hastalıklarında Belirti ve Bulgular Balgam: • Mukoid balgam: Berrak ve beyazdır. Astım ve kronik bronşit için tipiktir. • Seröz balgam: Su gibi ve köpüklüdür. Akciğer ödeminde ise pembe köpüklüdür. • Pürülan balgam: Abselerde görülür. Kötü kokulu, sarı ve fazla miktarda balgam vardır. • Hemoptizi: Larenksin altındaki solunum yollarından gelen kanlı balgamdır. Solunum bozuklukları Dispne: • Solunum güçlüdür. • Hasta soluk alıp verirken sıkıntı hisseder. • Dispne solunum sisteminin obstrüktif (tıkayıcı) ve restriktif (kısıtlayıcı) hastalıklarında ; hipoksi (kan O2 düzeyinin azalması), hiperkapne (kan CO2 düzeyinin artması), H+ yoğunluğunun artması ve solunum merkezinin uyarılması nedeniyle görülür. Ortopne; • Solunum sıkıntısının yatar pozisyonda artması sonucu hastanın semi-fowler ya da dik oturarak rahatlaması durumudur. Anormal Solunum Sesleri • Raller: Daralmış hava yollarından geçerken çıkan ses. Kulak önündeki saç hışırtısı sesi, Pnömoni, bronşit, bronşektazi, pulmoner ödem, konjestif kalp yetmezliğinde görülür. • Ronküs: Daha çok ekspirasyonda duyulan uzun ve kesintisiz bir sestir. • Wheezing: Hışırtılı solunumdur.Daha çok ekspirasyon döneminde görülü Anormal Solunum Sesleri Stridor: • Larenks, trakea ve ana bronşların ciddi şekilde daralmaları sonucu, özellikle inspirasyonun sesli olmasıdır. • İnspiryumda ‘‘ supraklavikular bölgede içe çekilme ‘‘ stridorun tipik belirtisidir. Plevral Sürtünme(Frotman): • Plevranın inflamasyonu sonucu plevra yapraklarının birbiri üzerinde sürtünmesiyle oluşur. Solunum Tipleri • • • • • • • • Eupne:Normal solunumdur(dakikada 10-24’ tür) Apne: Solunumun durmasıdır Bradipne: Solunum dakikada 10’ un altında olmasıdır. Takipne: Solunum dakikada 24’ ün üzerindedir. Hiperpne: Solunumun derinliğinin artmasıdır. Hipopne: Solunum derinliğinin azalmasıdır. Hiperventilasyon: Solunum hızı ve derinliğin artmasıdır. Hipoventilasyon: Hız ve derinliğin azalmasıdır. 48 Kussmaul Solunum • Aralıklı dispne ve hiperventilasyonla seyreden gürültülü solunumdur. 49 Cheyne Stokes Solunumu • Düzenli olarak belirgin hipoventilasyon ya da apne aralıkları ardındanda hiperpne görülür. Biot Solunumu Taşipne, apne periyodik olarak birbirini izler. • Hipoksi ve hipoksemi: dokukarın normal gereksinimlerini karşılayacak oranda oksijenin sağlanamaması, hipoksemi ise kan pO2’ nin düşmesidir. • Siyanoz: kanın oksijeni alınmış (indirgenmiş) Hb miktarı % 5gr’ın altına düşünce, hastada merkezi siyanoz görülür. Cilt, dudaklar, dil ve konjonktiva mor-mavi renk alır. • Göğüs ağrısı: • Trakeada kayma: 52 Çomak parmak (digital clubbing): • Özellikle tırnak diplerinde, fibroelastik kısımlarda ve parmak uçlarında yağ ve bağ dokusundan oluşan hipertrofi ve hiperplazi gelişimine çomak parmak denir. • Çomak parmak; solunum sistemi tümörleri, abse, bronşektazi, ampiyem gibi ndenlerle görülebildiği gibi solunum dışı nedenlerle görülebildiği gibi solunum dışı nedenlerle de, örneğin; kalp, akciğer, gastrointestinal sistem, endokrin sistem hastalıklarında da görülür. ÇOMAK PARMAK Flapping tremor (asteriks): • Solunum, karaciğer ve böbrek yetmezliklerinde görülen asteriks, eller, parmaklar birbirine yapışık ve gergin olarak ekstansiyona getirilince parmaklarda kanat çırpması hareketidir. • Bunun nedeni; kan karbondioksit, amonyak ve üre miktarının artmasıdır. Fizik Muayene • İnspeksiyon (Her iki akciğer solunuma eşit katılıyor mu, toraks ön-arka çapı normal mi?) • Palpasyon (İnspirasyon ve expirasyonda göğüs ön-arka çapı ölçülür. Normali 15 cm’dir) • Perküsyon (Akciğerlerin normal perküsyon sesi rezonans’ tır. Amzifem’ de çift taraflı pnömotorax’ ta tek taraflı rezonans artar. Atelektazi, tümör, plevral sıvı da rezonans kaybolur. Matite olur.) • Oskültasyon (Solunum seslerinin steteskopla dinlenerek değerlendirilmesidir.) Tanı Testleri • Solunum fonksiyon testleri Akciğer volüm ve kapasiteleri değerlendirilir. • Akciğer volüm ve kapasiteleri spirometre ile ölçülür. • Ölçüm sırasında bireyin durumu, işbirliği, söylenenleri anlayabilmesi ve yapabilmesi, solunum kaslarının kuvveti testlerin sonucunu etkiler. • Hastaya, testler sırasında nefes alıp verirken sadece ağzını kullanması söylenir ve hatta hastanın burnuna klips (mandal) takılır. Akciğer Hacim Kapasiteleri Ölçen Aletler • Spirometre: Spirometri işlemini yapan, akciğerlerin ne kadar etkin ve ne kadar hızlı boşaldığını ölçen bir cihazdır. • Spirogram: Spirometre ile elde edilen akciğer hacim ve değişikliklerini gösteren diagram zaman-volüm eğrisidir. Akciğer Volüm Ve Kapasiteleri-1 • Tidal volüm(VT): Normal solunumda her soluk almada akciğerlere giren ve her soluk vermede akciğerlerden çıkan hava miktarıdır. VT ortalama 500 ml’dir. • İnspiratuar rezerv volüm (IRV): Normal tidal volümden sonra maksimum gayretle yapılan inspirasyonda alınabilen hava miktarıdır. IRV yaklaşık olarak 3000 ml’dir. • Ekspiratuar rezerv volüm (ERV): Normal solunumdaki ekspirasyondan sonra, zorlu bir ekspirasyonla atılabilen hava miktarıdır. ERV ortalama 1000-1200 ml’dir. Akciğer Volüm Ve Kapasiteleri-2 • Rezidüel volüm(VR): En zorlu ekspirasyondan sonra bile akciğerlerde kalan hava miktarıdır. Ortalama 1200 ml’ dir. • Anatomik ölü boşluk: Havanın geçtiği solunum yollarının oluşturduğu volümdür. Bu volüm erişkinlerde 130-180 ml’dir. Ventile olan ama perfüzyonun bulunmadığı ünitelere girip çıkan hava ise ‘‘ fizyolojik ölü boşluğu’’ oluşturur. • Vital kapasite (VC): Maksimum bir inspirasyondan sonra, maksimum ekspirasyonla çıkarabildiği hava miktarıdır. Normal VC değeri 4500-4800 ml’dir. Akciğer Volüm Ve Kapasiteleri-3 • İnspiratuar kapasite(IC): Bireyin normal bir ekspirasyondan sonra inhale edebildiği maksimum hava miktarıdır. Yaklaşık 3500-3600 ml’ dir. • Fonksiyonel rezidüel kapasite (FRC): Normal ekspirasyon sonunda akciğerlerde kalan hava miktarıdır. 2300-2400 ml’dir. • Total akciğer kapasitesi (TLC): En zorlu inspirasyonla genişlediğinde, akciğerlerde bulunan maksimum hava miktarıdır. Kan Testleri Lökosit, eritrosit, arteryel kan gazları değerlendirilir. Arteriyal kan gazları analizleri: solunum fonksiyonlarının etkinliği, gazların taşınmasına ilişkin sorunlar ve solunumun yetmezliklerinin derecesi, arteriyal kan gazları analizleri ile belirlenir. 63 PaO₂, arteriyal kan gazıdır. • Dokuların oksijenasyonunu göstermez. • PaO2 80 mm/Hg’nın altına düşerse ‘‘ hipoksemi’’ görülür. PaCO₂, solunum yetersizliklerinin en iyi göstergesidir. • PaCO₂ artınca hipoventilasyon (hiperkapne) görülür. • Hipoventilasyon solunum asidozuna ve kan pH’sında azalmaya neden olur. • PaCO₂’ da azalma daima hiperventilasyon nedenidir. Hiperventilasyon (hiperkapne), solunum alkolozuna ve kan pH’sının artmasına yol açar. pH, kan H+ kontrasyonudur. • pH’ nın 7.45’in üzerinde olması alkaloz, 7.35’in altında olması asidoz olarak değerlendirilir. HCO-3 (bikarbonat) düzeyi metabolik değişimlerden etkilenir. • Kan bikarbonat düzeyinin düşük olması metabolik asidozun, yüksek olması ise metabolik alkalozun göstergesidir. SaO₂, hemoglobine bağlı O₂ yüzdesidir. • PaO₂ 50 mm/Hg’nın altına düşerse saturasyon hızla azalır. • SaO₂ doku oksijenlenmesini göstermez. • O₂ verilmesi Hb saturasyonunu arttırır ancak doku oksijenlenmesini arttırmaz. Balgam incelemesi Balgam analizleri: Makraskopik inceleme, mikroskopik inceleme, kültür, sitolojik inceleme şeklinde yapılır. Balgamın toplanması: • Balgam, yemek sırasında; yemek yedikten, ağız bakımı verildikten ya da diş fırçalandıktan hemen sonra alınmamalıdır. • Balgam çıkarmada zorlanan hastalara önce bir miktar su verilir. • Balgamı bekletmeden laboratuvara göndermek için, hastaya balgam çıkardığını hemen bildirmesi ve balgamı sadece boğazını temizleyecek şekilde değil, derin bir öksürükten sonra çıkarması söylenir. • Balgam toplama kabının ağzı geniş ve kapaklı olmalıdır. Görüntüleme Yöntemleri • • • • • • • Akciğer grafisi Fluoroskopi Tomografi Pulmoner anjiografi Akciğer sintigrafisi Ultrasonografi MR Endoskopik İncelemeler Biyopsi-1 • Hem bronkoskopi hemde torasentez ile biyopsi yapılabilir. • Biyopsi bronkoskopi sırasında trakeabronşiyal dokulardan ve mediastinal nodlardan forseps ya da fırça ile alınır. • Plevral biyopsi ya da akciğer biyopsisi torasentez ile (kapalı biyopsi = iğne biyopsisi) alınabileceği gibi küçük bir torakotomi insizyonu ile de yapılabilir (açık biyopsi). • Oluşabilecek komplikasyonlar; interkostal sinir zedelenmesine bağlı ağrı, pnömotoraks ve hemotoraksdır. Biyopsi-2 • İşlemden sonra, bu komplikasyonlar açısından hastada dispne, aşırı ağrı, solukluk olup olmadığına bakılır. • İşlem sonrası hemen film çekilmelidir. • İğne- aspirasyon biyopsisi fluoroskopi; • Bilgisayarlı tomografi ya da ultrasonografi beraberinde yapılır. • Göğüs filmi çekilerek lezyon belirlendikten sonra, lezyona en yakın yerden ve kostalara paralel olarak girilerek biyopsi yapılır. Torasentez-1 Tanı veya tedavi amacıyla plevral boşluğa göğüs duvarından bir iğne ile girilerek plevral sıvı ve havanın alınmasıdır. 72 Torasentez-1 • Hemşire torasentezden önce bireyi psikolojik olarak hazırlamalıdır. • Hastaya işlem sırasındaki etmemesi gereği açıklanır. pozisyon ve hareket • Torasentez esnasında hemşire hastanın yanından ayrılmamalı hastanın hareket etmesini engellemelidir. Bu esnada hasta şok, dispne, titreme, ağrı, kusma, siyanoz ve solunum açısından izlenmelidir. • Torasentezden sonra hasta olası komplikasyonlar (şok, akıntı, akc. zedelenmesi..) ve plevral alanda yeniden sıvı birikmesi açısından izlenmelidir. Torasentez-2 • Plevral boşluktan sıvı yavaş ve azar azar çekilmelidir. • Sıvı hızlı ve fazla miktarda çekilirse, ani basınç değişikliği nedeniyle torasentez yapılan taraftan karşı yöne doğru mediastinal organlar kayabilir (mediastinal şift). • Bir seferde, 30 dakika içinde 1200-1500 ml’den fazla sıvı çekilmemelidir. • İşlem sonlanıp iğne çıkarıldıktan sonra o bölgeye basınçlı steril pansuman uygulanır ve pansuman sızıntı açısından izlenir. Alınan örnek kısa sürede laboratuvara gönderilmelidir. Torasentez-3 • Hasta bir saat kadar, işlem yapılan taraf üstte kalacak şekilde sağlam tarafına yatar. • Torasentezden sonra hasta olası komplikasyonlar ve plevral alanda yeniden sıvı birikimi açısından izlenmelidir. Bu nedenle; • Şok belirti ve bulguları izlenmeli, • İşlem bölgesinde akıntı kontrolü yapılmalı, • Akciğer zedelenmesi ve yeniden sıvı birikimi bulguları (kanlı balgam ya da hemoptizi; aşırı ve kontrol edilemeyen öksürük; dispne, siyanoz, göğsün sıkışması gibi solunum distresi belirtileri ve subkutan amfizem) gözlenmeli. • Enfeksiyon belirti ve bulguları açısından değerlendirilmeli. Bronkoskopi-1 • Ucunda ışık, mercek ve ayna bulunan bronkoskop ile trakeobronşial dalların ve bronkopulmoner segmentlerin gözle incelenmesidir. • İşlemden önceki akşam hastaya ağız bakımı yapılır. • Diş protezleri çıkarılır. Bronkoskopi-2 • Bulantı, öğürme sonucu gelişebilecek gastrik reflü ve aspirasyonu önlemek için, işlemden en az 6 saat önce hasta bir şey yememeli ve içmemelidir. • Sekresyonları azaltmak için atropin, amacıyla da sedatifler verilebilir. sakinleştirmek • İşlem sonrası hasta kanama gibi olası komplikasyonlar açısından izlenir. Bronkoskopi-3 • İşlemden sonra hasta, bilinci açıksa semi-fawler, genel anestezi aldıysa aspirasyonu önlemek için düz ve yan yatırılır. • Yutma ve öğürme refleksi geri gelene kadar (2-3 saat) ağızdan bir şey verilmez. Öğürme refleksinin geri gelip gelmediği, hastanın boğazına pamuklu çubuk değdirilerek anlaşılır. Bronkoskopi-4 • Akciğer biyopsisi yapıldıysa birkaç gün kanlı balgam olabilir. • Hasta larengial ödem ve larengospazm belirti ve bulguları açısından izlenmelidir. • İşlemden sonra gerekli izlemler bittikten sonra hasta evine gönderilebilir. Bronkografi-1 Trakeabronşiyal dala solunum yolundan radyoopak madde verilerek filmlerin çekilmesi işlemine denir. Genellikle lokal anestezi uygulanır, bazen genel anestezi de uygulanabilir. Lokal anestetikler ya da radyoopak madde hastada alerjiye neden olabilir, ventilasyon ve diffüzyonda bozulma olabilir, kontrast maddeye karşı yabancı madde reaksiyonu oluşabilir. Bronkografi-2 İşlem öncesi hazırlık: • Hasta bronkografi için bronkoskopide olduğu gibi hazırlanır. • Radyoopak maddenin iyi yayılabilmesi için işlemden önce trakeabronşiyal sisteminin temizlenmesi istenebilir. İşlem sonrası bakım: • Yutma refleksi dönene kadar ağızdan birşey verilmez. Bronkografi-3 Yutma ve öğürme refleksi dönünce, radyoopak maddenin atılmasına yardımcı olmak için hastaya oral olarak bol sıvı verilir. Ayrıca kontrendikasyon yoksa postural drenaj yapılır. Derin soluk alma ve öksürük egzersizleri yaptırılır. Yaşam bulguları izlenir. Radyoopak maddeye ve anestetiklere karşı alerjik tepki gelişip gelişmediği gözlenir. • Kronik Sinüzit • Tonsillit ve Adenoidit • Peritonsiller Abse • Uyku Apne Sendromu • Burun Tıkanıklığı • Nazal Polip • Larenks Kanserleri Bronşektazi • Bronş ve bronşiollerin kronik inflamatuvar değişiklikler nedeniyle kalıcı olarak anormal dilatasyonudur. • Genelde atelektazi, tüberküloz ve pnömonilerden sonra görülür. Etyoloji: Bronşektazi obstrüksiyondur. nedenleri enfeksiyon ve Belirti ve Bulguları: • • • • • • • • • • • Prodüktif Öksürük Pürülan Balgam, Hemoptizi, Dispne, Siyanoz, Çomak Parmak, Raller, Wheezing, Yorgunluk, Kilo Kaybı, Sinüzit BRONŞEKTAZİ Tanı: Hikaye, fizik muayene ve akciğer grafisi ile konur. • Grafide akciğerler kistik ve bal görünümündedirler. • Bronkografi ve BT’ de tanıda yardımcıdır. peteği Bronşektazi Tedavi ve Bakım-1 • Enfeksiyon sırasında antibiyotik vermek. • Sık sık postüral drenaj uygulamak. • Balgam çıkarılması için derin soluk alma ve öksürük egzersizleri ve bol su içirmek. • Solunum yolu enfeksiyonu ve tozlu, dumanlı ortamdan korunmak. Bronşektazi Tedavi ve Bakım-2 • • • • Yatak istirahati, soğuktan korunma, yorulmama. Balgam çıkardığı için ağız bakımı. Balgam toplanarak, renk, koku ve miktarına bakmak Belirli bir bölgeden masif hemoptizi, tıbbi tedaviye direnç ve hastanın ilk tercihi olması cerrahi endikasyonudur. Bronşektazik lob çıkarılır. Atelektazi • Alveollerin kollapsı sonucu hava girişini engelleyen herhangi bir nedenle akciğerler tamamen ya da kısmen kollobe olur. Etyoloji • Mukus birikimi, tümör gibi havayolu obstrüksiyonuna neden olan etkenler sonucu veya sürfaktan eksikliğine bağlı olarak gelişir. Atelektazi Klinik Belirtiler: • Öksürük, • Balgam, • Hafif Ateş, • Hipoksemi, • Dispne, • Halsizlik görülür. Tedavi: •Etken ortadan kaldırılır. •Enfeksiyon tedavi edilir. •Pnömotoraks, hemotoraks varsa torosentez yapılır. Plörezi • Visseral ve parietal plevranın inflamasyonudur. Etyolojisi • Pnömoni, tüberküloz, göğüs duvarı yaralanmaları, pulmoner infarktüs ve tümörlerdir. Belirtileri • Ani ve şiddetli göğüs ağrısı en önemli belirtisidir. Ağrı batıcı tipte ve öksürmekle artar. Tedavi • Ağrı ve dispne yönünden hasta rahatlatılmalı; gerekirse torasentez yapılmalıdır. Plevral Effüzyon Plevra yaprakları arasındaki plevra sıvısı miktarının artmasıdır. Etyolojisi • Pnömoni, akciğer kanseri, tüberküloz, pulmoner emboli, konjestif kalp yetmezliğinin komplikasyonu olarak görülebilir. Belirtiler • Solunum sesleri azalmıştır. • Batıcı tipte ve öksürmekle artan yan ağrısı vardır. Tedavi • Nedene yönelik tedavi uygulanır. Efüzyon torasentez ile ve göğüs tüpü ile uzaklaştırılır. Plevral Effüzyon Tedavi ve Bakımı-1 • Sıvıyı almak için torasentez yapılır. Eksudatif, transudatif veya ampiyem olabilir. • Eksuda: Kan damarlarından sızan sıvıdır, malignansi, enfeksiyon ve inflamasyon nedeniyle oluşur. • Transuda: Sol ventrikül yetmezliği, siroz gibi nedenlerle olur ve hidrotorax’ ta denir. Plevral Effüzyon Tedavi ve Bakımı-2 • Plevral sıvı fazla miktarda lökosit içeriyorsa ve pürülansa ampiyem’dir. • Ampiyem tedavi edilmezse pariyetal ve visceral plevra kalınlaşır ve fibrotorax gelişir. • Fibrotorax akciğerlerin genişlemesini engeller. • Tedavisi dekortikasyondur. • Yani fibrin ve inflamasyon içeren kalınlaşmış tabakanın soyularak çıkarılmasıdır. Plevrektomi de yapılabilir Ampiyem Pulmoner kavitede cerahat toplanmasıdır. Etyolojisi • Göğüs travması, silahla yaralanma sonrası gelişen enfeksiyon sonucu ya da pnömoni, plöreziye akciğer apsesinin komplikasyonu olarak gelişir. Belirtiler Ateş, göğüs ağrısı, dispne, anoreksiya, kırgınlık görülür. Tedavi Antibiyotik, gerekirse torasentez yapılır, göğüs tüpü takılır. Pulmoner Emboli • Kan dolaşımında bulunan yabancı maddelerin pulmoner arterleri tıkamasına pulmoner emboli denir. • Bu materyaller pıhtı, enfekte pıhtı, hava, kemik iliği, amniyotik sıvı, parazitler, yağ veya enjekte edilen çeşitli maddeler olabilir. Pulmoner Emboli Etyolojisi • İleri yaş, 50 yaş ve üstü, immobilizasyon, daha önceden akciğer embolisi veye tromboz geçirme öyküsü olanlar, şişmanlık, gebelik ve postpartal dönem, oral kontraseprifler, bacak varisleri, uzun uçak veya ekspres otobüs yolculuklarıdır. • Ortopedik ameliyatlar ile alt ekstremite ve kalça kırıkları, alt ekstremite kırıklarıdır. Pulmoner Emboli Belirtiler Tanı Dispne Takipne Taşikardi Göğüs ağrısı Öksürük, Panik hali, Şok veya senkop görülür. Tipik belirtiler • • • • • • • • EKG • EKO • Sağ kalp kateterizasyonu • Ventilasyon-perfüzyon sintigrafisi • Pulmoner anjiografi Pulmoner Emboli Tedavi Antikoagülasyonun kontrendike olmadığı bütün hastalar heparinize edilmelidir. • Ağrı için aneljezik uygulanır hasta sedatize edilir. • Trombolitik tedavinin kontrendike olduğu hastalara cerrahi embolektomi uygulanır. • Trombolitik tedavi uygulanan bütün hastalar en az 6 ay antikoagüle edilmelidir. Pulmoner Emboli Tedavi ve Bakım-1 • Yüksek riskli hastalarda venöz trombüs ve emboli gelişiminin önlenmesi tedavide temel amaçtır. • Bu hastalarda önlem olarak 8-12 saatte bir 3-5 bin ünite heparin verilir. • Heparin tedavisi 5-7 gün sürdürülür. Sonra oral antikoagülanlara geçilir. Pulmoner Emboli Tedavi ve Bakım-2 Pulmoner emboli belirtileri iyi bilinmeli ve belirtiler görüldüğünde erken girişimlerde bulunulmalıdır. • • • • Kan gazı ve yaşam bulgularının izlemi yapılmalıdır. Hasta kanama belirtileri yönünden izlenmelidir. Aldığı – çıkardığı izlemi yapılmalıdır. Hasta yatak istirahatinde olduğunda aktif- pasif ROM egzersizleri yaptırılmalıdır. • Kanmaya eğilimi olduğundan hasta için güvenlik önlemleri alınmalıdır. Akciğer Absesi • Akciğer dokusunda lokalize cerahat toplanmasıdır. • Pnömonileri takiben nekrotik akciğer dokusunda bakteri üremesi sonucu gelişir. • Titreme, ateş, plevratik ağrı, öksürük ile başvurur. • Tanısı; fizik muayene, bronkoskopi, akciğer filmi tomografi ve balgam tetkikleri ile konur. • Akciğer grafisinde bu bölgede su/hava seviyesi görülür. Akciğer Absesi Tedavi Bakım • Amaç drenajın sağlanması ve uygun antibiyotiklerle absenin kurutulmasıdır. • Hastalara postural drenaj uygulanır ve balgamı çıkarması sağlanır. • Balgam nedeniyle ağız bakımı verilir. • Antibiyotik tedavisi 6 hafta sürdürülür. • Tıbbi tedaviye yanıt vermeyen vakalarda bronşektazi veya kistik kavite oluştuysa cerrahi tedavi olarak lobektomi yada pnömonektomi yapılır. AKCİĞER ABSESİ Kist Hidatik • Parazite bağlı bir kistik hastalıktır. • İnsanlar larvaları bulaşmış sebzelerden yada doğrudan kedi, köpek gibi hayvanların bulaşmış tüylerinden ağız yolu ile alırlar. • Akciğerinde kist hidatik bulunanların % 10-60’ ında karaciğerde de kist vardır. • Akciğer kist hidatiğinin çapı 1-10 cm arası değişir. Kist Hidatik Tanı: • Radyolojik ve serolojik testlerle konur. • Tedavisi cerrahidir. Belirtileri: • Genelde belirti vermez. • Tesadüfen çekilen grafisinde görülür. akciğer • Sadece kist bronş içine rüptüre olursa hasta ağzından kaya suyu geldiğini tarif eder. KİST HİDATİK Akciğer Tümörleri • • • • • Benign ve malign olabilir. Akciğer kanseri en sık görülen kanser türüdür. Sigara, hava kirliliği, asbest etyolojide rol oynar. Genelde ileri evrede belirti verir. Belirtileri; öksürük, dispne, hemoptizi, wheezing, ağrılı inspirasyon, çomak parmak ve bazen disfajidir. • Paraneoplastik sendroma da neden olur. Tanı: Radyoloji ve sitolojik tetkikler ile konur. Akciğer Tümörleri a) Bening Akciğer Tümörleri • Bening santral akciğer tümörü büyükse yavaş yavaş hava yoluna bası yaparak hava akışını engeller ve ilerleyici dispneye neden olur. • Bu tümörlerin % 50 ‘si bronşiyal adenomdur. • 34-45 yaş arası kadın ve erkeklerde sık görülen bu tümörler, genel olarak, öksürük, dispne, ateş, göğüs ağrısı, wheezing gibi bronşiyal tıkanıklık belirti ve bulguları verir. Akciğer Tümörleri b) Malign Akciğer Tümörleri • Akciğer kanseri olarak bilinen malign akciğer tümörleri en sık görülen kanser türüdür. • Primer akciğer tümörlerinin % 90’nını akciğer kanseri oluşturur. Etyolojisi: • Nedeni belli değildir. • Artıran faktörler arasında sigara % 80-90 oranla ilk sıradadır. AKCİĞER KANSERİ Akciğer Tümörleri Akciğer kanserlerinin %90’dan fazlası bronş epitelinden kaynaklanır. Bu kanserler bronkojenik karsinomlar olarak adlandırılır. Bronkojenik karsinom histolojik olarak dört gruba ayrılır. 1. Skuamöz hücreli ya da epidermoid karsinom (% 30-45) 2. Anaplastik karsinom (% 20-30) • Oat cell • Küçük hücreli • Büyük hücreli 3. Adenokarsinom (% 10-15) 4. Bronşiolar-alveolar hücreli karsinom (% 1-2) Akciğer Tümörleri Bronkojenik Karsinom Skuamöz hücreli karsinom sigarayla doğrudan ilişkilidir. • Genellikle merkezde yerleşen bu tümör, yavaş yavaş yayılır ve sıklıkla metastaz yapmaz. Adenokarsinom genellikle perifere yerleşir. • Yavaş gelişen bu tümör, beyin, böbrek, karaciğer ve adrenaller gibi diğer organ metastazları yapar. • Daha çok periferi tutan büyük hücreli karsinomda genellikle tümör oldukça büyük çaplara ulaştıktan sonra tanı konur. • Küçük hücreli karsinomlar akciğerlerin merkezini tutarlar, diyafragmaya doğru yayılarak frenik sinir paralizisine, plevralperikardiyal effüzyona ve kalp tamponadına neden olur. Akciğer Tümörleri Belirti ve Bulgular Malign akciğer tümörleri semptomatik ya da asemptomatik olabilir. Hastalık semptomatik ise başvuruda yakınmaların nedenleri altında genellikle şu sorunlar yatmaktadır. • • • • • • • • • • Tümörün lokal büyümesi Metastatik yayılım Öksürük Dispne Hemoptizi Wheezing Ağrılı inspirasyon Çomak parmak Disfaji Paraneoplastik sendromlar Paraneoplastik sendromlar • Bu bulgular akciğer kanserli hastaların % 10’undan fazlasında görülür. • Paraneoplastik sendromlar, metastatik hastalık veya primer tümörle direkt ilişkisi olmayan bulgu ve yakınmaları kapsar. Akciğer kanseri ile ilişkili paraneoplastik sendromlar • Endokrin (hiperkalsemi, uygunsuz ADH salınımı, Cushing Sendromu vb.), • Nörolojik (Lambert-Eaton Sendromu, ensefalomyelit, nöropati vb.), • Metabolik (hipoürisemi, hiperamilazemi vb.), renal (glomerülonefrit, nefrotik sendrom), Akciğer kanseri ile ilişkili paraneoplastik sendromlar (devam…) • Hematolojik (trombositoz, lökositoz, eozinofili vb.), • İskelet ( hipertrofik osteoartropati, çomak parmak), • Kollajen-vasküler (dermatomyozit, vaskülit, SLE, polimiyozit), • Cilt ( Sweet Sendromu, Bazex Sendromu, hipertrikoz, eritrodermi vb.), • Koagülopati (DIC, tromboflebit vb.), • Diğer (ateş, kaşeksi vb.) olarak gruplandırılabilir. Akciğer Tümörleri Tedavisi Akciğer tümörleri bakım ve tedavisinde rutin onkoloji bakım ve tedavisi uygulanır. Bunun yanı sıra akciğer tümörlerinin tedavisinde • • • • • Cerrahi İmmunoterapi Radyoterapi Kemoterapi Lazer uygulanır. Cerrahi tedavi • Cerrahi tedavinin primer amacı tümörü; etrafındaki sağlam akciğer dokusu ile birlikte çıkarmaktır. • Tümörün lokalizasyonuna göre birçok farklı tipte akciğer rezeksiyonu uygulanabilir. • En yaygın kullanılan cerrahi işlem akciğerin bir lobunun çıkarılması olan lobektomidir. Akciğer Rezeksiyon Tipleri Lobektomi: Akciğerin bir lobunun çıkarılması Bilobektomi: Akciğerin iki lobunun çıkarılması Kol Rezeksiyonu: Kanserli lobların çıkarılması ve ana bronş segmentinin kesilmesi Pnomonektomi: Bir akciğerin çıkarılması Segmentektomi: Akciğerin bir segmentinin çıkarılması Göğüs duvarı rezeksiyonu: Kanserli akciğer dokusuyla birlikte invaze göğüs duvarınında çıkarılması Wedge Rezeksiyon: Akciğer yüzeyinde hastalık sonucu gelişen küçük lokalize alanın üçgen şeklinde kesilerek çıkarılmasıdır Lobektomi Pnömonekto Segmentektomi Wedge Akciğer Kanseri Olan Hastanın Bakımı • Hemşire tanı işlemleri için, hastaya gerekli açıklamayı yapmalı ve hastayı hazırlamalıdır. • Hastada tümöre metastaza bağlı sorunlar geliştiyse bunlara yönelik bakım verilmelidir. • Hasta ve yakınlarına, tedavinin bulantı,kusma, saç dökülmesi gibi yan etkileriyle baş etmelerinde yardımcı ve emosyonel destek olunmalıdır. • Cerrahi girişim yapıldıysa, hastaya girişime uygun hemşirelik bakımı verilmelidir. Göğüs Travmaları Göğüs Travmalarının Tipleri Ve Nedenleri • Göğüs bedende oldukça geniş bir yer kapladığından travmaları da o derece fazladır ve genellikle ölümle sonuçlanır. • Göğüs travmaları nedenler; düşme, çarpma, ateşli, delici, kesici, silah ya da alet yaralanmaları; trafik kazaları, spor yaralanmaları sayılabilir. • Göğüs travmaları penetran, künt, blastik, ezilmeye bağlı olabilir. Göğüs Travmaları Penetran Travmalar: • Bu travma, hızla hareket eden delici, kesici cisimlerin göğüs içine girmesi ile olur. • Penetran travmalarda atmosfer havası travma yerinden göğüs duvarına, plevral boşluğa girer (pnömotoraks). • Bu travmalarda ayrıca hemotoraks (plevral boşlukta kan birikmesi), hemopnömotoraks; kalp, akciğer, büyük damarlar ve özofagusta laserasyon ve rüptür meydana gelebilir. Göğüs Travmaları Künt Göğüs Travması: • Bu travma, çarpma şeklindeki kinetik enerjinin göğüs kafesi içindeki yapılara transferidir. • Daha çok trafik kazaları, hızlı çarpmalar, yüksekten düşme, ağır kütleler altında ezilme ve künt cisimlerle darp sonucu olmaktadır. • Kırılan kaburga, kalp ve akciğer kontüzyonu, diyafragma, dalak, karaciğer, trakea, bronşiyal ağaç, özofagus ve büyük damar rüptürlerine neden olabilmektedir. Göğüs Travmaları Blastik Göğüs Travmaları: • Patlama sonucu oluşan şok dalgaları ile gelişen travmadır. Ezilmeye bağlı travmalar: • Ezilmeye bağlı travmlar, kompresyon (sıkışma) nedeniyle olur. Göğüs Travmaları Komplikasyonları • Plevral boşlukta kan toplanması hemotoraks, hava toplanması pnömotoraksdır. • Her ikisinin bir arada olmasına da hemopnömotoraks denir. • Plevral boşlukta; pulmoner delinmeler ve interkostal damarların, büyük damarların, bronşların yırtılmaları sonucu kan birikir. Göğüs Travmaları Komplikasyonları • Travma olmaksızın gelişen pnömotoraksa spontan pnömotoraks denir ve kendiliğinden meydana gelebileceği gibi akciğer ya da plevradaki patolojilere bağlı olarak da gelişebilir. • Tanı ve tedavi amacıyla yapılan plevral ponksiyon, internal jugular ven enjeksiyonu, subklaviyan ven kateterizasyonu, iğne biyopsisi gibi girişimlerden sonra meydana gelen pnömotoraksa iyadrojenik pnömotoraks denir. Göğüs Travmaları Komplikasyonları • Pnömotoraksın önemli belirti ve bulguları; ani göğüs ağrısı, dispne, takipne, taşikardi, göğüs hareketlerinde asimetri, etkilenen taraf solunum seslerinde azalmadır. • Radyolojik değerlendirme pnömo ve hemotoraksın tanılanması ve izlenmesinde en iyi yöntemdir. Göğüs Travmaları Komplikasyonları Pnömotoraksın Tedavisinde: • Kan ve sıvının plevral boşlukta toplanması, bu bölgede pozitif basınca neden olur. • Normalde plevral boşlukta negatif basınçlı hava vardır. • Basınç pozitife doğru kaydıkça o taraf akciğer kollabe olur, dolaşım ve solunum bozulur, hasta şoka girebilir. • Acil tedavi torasentezdir. Göğüs Travmaları Komplikasyonları • Bazı durumlarda acil müdahale olarak torasentez yerine plevral alana göğüs tüpü yerleştirilmesi tercih edilir. • Bu işlemle biriken hava ve sıvının çıkması sağlanır ve akciğerler yeniden genişler. • Bazen bu girişimler yetersiz olur, bir hastada göğüs tüpüne rağmen akciğer ekspanse olamıyorsa, ikinci kez aynı tarafta pnömotoraks geliştiyse, karşı tarafta da pnömotoraks oluştuysa, bireyin mesleği havacılıkla ilgiliyse, torokotomi ile pnömohemotoraks nedeni bulunarak uygun girişimle sorun düzeltilir. Göğüs Travmaları Komplikasyonları • Hemotoraksta belirti ve bulgu olarak dispne, etkilenen tarafta solunum seslerinin olmaması, hemoptizi, siyanoz ve şok tablosu görülebilir. • 300 ml üzerindeki kanamalarda hekim tarafından interkostal aralıktan iğne ile kan aspire edilip, göğüs tüpü takılabilir. • Plevral alanda cerahat toplanmasına püyotoraks, şilomikronların toplanmasına ise şilotoraks denir. Tansiyon Pnömotoraks ve Mediastinal Şift • Pnömotoraks zamanında tanılanmayıp tedavi edilmezse tansiyon pnömotoraks gelişir. • Tansiyon pnömotoraks da her inspirasyonda hava plevral alana girer ve ekspirasyonda çıkamaz, ordan çıkamaz ve gittikçe basınç artar. • Tedavi edilmezse etkilenen taraftaki akciğer, 5-8 cm çaplı bir top büyüklüğüne kadar kollabe olur ve daha sonra da mediastinal şift gelişir. • Mediastinal şift, mediastinumda bulunan kalp, trakea, özofagus ve büyük damarların sağlam tarafa doğru itilmesi, kaymasıdır. Tansiyon Pnömotoraksta Belirti ve Bulgular • • • • • • • • • • Dispne, Takipne, Boyun venlerinde distansiyon, Subkutan amfizem nedeniyle boyun ve göğüste krepitus, Siyanoz etkilenen tarafta göğüs ağrısı ve timpanik ses, Taşikardi ve göğüs duvarı hareketinde asimetri, Hipertansiyon giderek hipotansiyon, Öksürük, Huzursuzluk Ajitasyondur. Mediastinal Şift Belirti ve Bulgular Tansiyon pnömotoraks belirti ve bulgularına ek olarak • larenks ve trakeanın sağlam tarafa kayması, • göğüste sıkışma hissi, • kalbin sağlam tarafa kayması nedeniyle apikal nabzın normal yerinden alınamaması, • hipertansiyon, • şok ve • kalp seslerinde bozulmadır. Genellikle göğüs filmi ile tanı konur. Açık Pnömotoraks ve Mediastinal Flutter • Açık pnömotoraks; penetran travmalar sonucu gelişen emici göğüs yaralanmalarında görülür. • Pozitif basınçlı atmosfer havası inspirasyonda etkilenen taraftaki akciğerin kollabe olmasına neden olur. • Ekspirasyonda hava bu açıklıktan dışarı kaçar, etkilenen tarafta pozitif basınçlı hava azalacağından mediastinal organlar tekrar yerlerine geçerler. • Organların bu hareketine mediastinal flutter denir. Akciğer Kontüzyonu • Akciğer kontüzyonu; akciğer parankiminde, genellikle blast ve künt yaralanmalar sonucu lezyon oluşmasıdır. • Giderek artan dispne, takipne, huzursuzluk belirti ve bulgulardır. hemoptizi, • Bu durum travmadan hemen sonra aniden gelişir ve çoğunlukla ölümle sonuçlanır. Kosta (Kaburga) Kırıkları • Kosta (kaburga) kırıkları; primer olaydır, ancak yarattığı sonuçlar (sekonder olay) daha da önemlidir. • Kırık sonucu atelaktazi ve pnömoni gelişir. • Kırığa bağlı, ağrı hatanın etkin solunumunu ve öksürmesini engeller. • Biriken sekresyonlar bronşları tıkar ve enfeksiyon odağı oluşabilir. • Bu nedenle solunum ve öksürük egzersizleri sırasında kırık bölgesi desteklenmelidir. Sternum Kırığı • Direksiyon çarpması gibi künt travmalardan sonra görülen sternum kırığı ile birlikte flail chest, pulmoner infarktüs, miyokardiyal ezilme, aort, trakea, bronş ve özofagus tümörü, hemotoraks ve pnömotoraks gibi büyük zedelenmeler de görülür. • Bıçak saplanırcasına ağrı, hassasiyet, şişlik, krepitus sternum kırığının belirti ve bulgularıdır. Flail Chest (Yelken Göğüs) Paradoksal Solunum (Hareket) • Aynı tarafta üç ya da daha fazla kosta kırıklarında, her kosta iki ve daha çok parçaya ayrıldıysa bu kısım ventilasyonda lokal olarak hareket eder. Bu alana ‘‘serbest yüzen segmentler’’ denir. • Ekspirasyonda göğüs kafesi bu segmentlerin olduğu kısımda dışarı doğru çıkıntı yapar, balonlaşır, inspirasyonda içe doğru çöker, bu harekete Flail chest, solunuma ise paradoksal solunum denir. Flail Chest (Yelken Göğüs) Paradoksal Solunum (Hareket) (devam…) • Göğüs travması geçiren bireyler paradoksal solunum açısından iyi gözlenmelidir. • Paradoksal solunum travmadan hemen sonra görülebileceği gibi, kas spazmı geliştiyse spazm çözüldükten sonra da görülebilir. Bu hastaların, ve tedavilerinde yer • Hastanın solunumubakım sürekli izlenmelidir. alan girişimler-1 • Hava yolu açıklığı sağlanmalı. • Küçük bir alanda flail chest varsa IPPB (aralıklı pozitif basınçlı solunum aygıtı) den yararlanılmalı ve O₂ verilmeli (internal stabilizasyon için bu tedavi 20 gün kadar sürebilir.) • Derin solunum ve öksürük egzersizleri sırasında, paradoksal solunumu engellemek, göğüs duvarını stabilleştirmek için hasta ya da sorunlu tarafı üzerine yatırılmamalı ya da o bölge yastıkla desteklenmeli. Bu hastaların, bakım ve tedavilerinde yer alan girişimler-2 • Şok önlenmeli. • Tüm göğüs travmalarında olduğu gibi enfeksiyon olasılığına karşı antibiyotik tedavisine başlanmalı. • Diyafragma rüptürü, sürekli kanama gibi sorunlar da varsa, torakotomi ile gerekli müdahale yapılamalıdır. Subkutan Amfizem Pnömotoraks, kosta kırığı, sternum kırığı gibi göğüs zedelenmelerinden toraks cerrahisinden sonra havanın subkutan alana kaçması sonucu o kısımlarda cilt kabarık görünümdedir. Trakeobronşiyal Travma • Travma sonucu bronş yırtılır ve pulmoner vene açılırsa hava embolisi görülme olasılığı yüksektir. • Dispne, hemoptizi, boyun ve yüzde subkutan amfizem ve pnömotoraks belirti ve bulgularıdır. Kalp Tamponadı • Perikardiyal boşlukta kan ya da sıvı toplanması sonucu, kalbin baskı altında kalması, sıkışmasıdır. • Kalp tamponadında hasta, gözle görülen kan kaybı olmadan şoka girebilir. • Tamponat, ancak geliştikten bir- iki saat sonra anlaşılabilir. • Göğüs travması geçiren hasta kalp tamponadı belirti ve bulguları açısından da izlenmelidir. Kalp Tamponadı Belirti ve Bulguları • • • • • • • • • Kan basıncında ilerleyici düşüş, Nabız basıncında azalma, Taşikardi, Santral venöz basıncın yükselmesi, Kussmaul jugular ven gerginliği, Siyanoz, Dispne, Beyin dolaşımında azalmaya bağlı ilerleyici bilinç bulanıklığı Kalp seslerinin apeksten dinlendiğinde derinden gelmesi TORAKSA İLİŞKİN CERRAHİ GİRİŞİMLER VE AMELİYAT ÖNCESİ BAKIMI Ameliyat Öncesi Bakım; Fiziksel hazırlık, psikolojik hazırlık ve hasta eğitiminden oluşur. A)Fiziksel Hazırlık • Hastanın genel sağlık durumunun değerlendirilmesi ve ameliyat öncesi yaptırılması gereken tanı testlerinde hemşirenin sorumluluklarından oluşur. • Genel sağlık durumunun değerlendirilmesinde amaç, cerrahi girişim sırasında veya sonrasında gelişebilecek komplikasyonların riskini belirlemektir. Göğüs cerrahisi öncesi hastanın değerlendirilmesinde sorgulanması gereken konular: • Hastada görülen belirti ve bulguların (göğüs ağrısı, dispne, öksürük, hemoptizi, sekresyon…) neler olduğu ve süresi • Sigara kullanıp kullanmadığı, kullanıyorsa kaç yıldır ve günde kaç tane kullandığı • Hastanın günlük yaşam aktivitelerini yaparken kalp-akciğer toleransı • Hastanın solunumunun nasıl olduğu • Hastanın birden fazla yastıkla ya da dik pozisyonda uyumaya gereksinimi olup olmadığı • Hastanın psikolojik ve mental sağlığı • Hastanın diğer tıbbi durumları (alerji, sistemik hastalıkları…) • Hastanın daha önce göğüs travması geçirip geçirmediği • Hastanın daha önce geçirdiği ameliyatlar • Hastanın kullandığı ilaçlar • Hastanın öz geçmişi B) Psikolojik Hazırlık • Hastalar genellikle ameliyat sonrasında yeterli nefes alamayacaklarını düşünerek endişe ederler. • Hastanın endişelerini gidermek ya da azaltmak için; işlemler hakkında açıklama yaparak hastanın cesaretlendirilmesi sağlanır. • Hasta ve aile üyelerine bakımın gösterilmesi, eğitim yapılması kaygıyı azaltabilir ve güven duygusunu artırabilir. C) Hasta Eğitimi:Hasta eğitimi şu konuları içerir: Cerrahi Girişim: Hastaya cerrahi girişimi ile ilgili gerektiği kadar bilgi verilmelidir. Bilginin içeriğine ekip üyeleri hastayı değerlendirdikten sonra karar verir. Erken Ameliyat Sonrası Dönem: Hastaya önceden göğüs tüpü, 02 maskesi, mekanik ventilatör gibi araç-gereç gösterilmelidir. Hastaya solunum aygıtlarını nasıl kullanacağı önceden gösterilmeli, endotrakeal tüp, damar içi kateterler, santral venöz basınç kateteri, foley sonda ve göğüs tüpleri konusunda gerekli açıklama yapılmalıdır Ameliyat Sonrası Egzersizler: Hastaya, özellikle yoğun bakım ünitesinde yatak istirahatindeyken yapması gereken yatak içinde dönme, solunum, öksürük, ekstremite, ROM ve uzun süre yapacağı özel kol-omuz egzersizleri ameliyat öncesinde yaptırılarak öğretilmelidir. Ağrı: Ameliyat sonrası ilk birkaç gün içinde yeterli ve uygun bir solunumun sürdürülebilmesi için oldukça fazla olduğu bilinen torakotomi insizyon ağrısının giderilmesine özel bir dikkat gerekir. Ağrının giderilmemesi hipoventilasyona, sekresyonun atılmamasına, atelektazi, hipoksi ve hipoksemiye, yüzeysel ve etkili olmayan bir solunuma hatta pnömoniye neden olabilir. • Her hastanın ağrı eşiğinin farklılık göstermesi nedeni ile ameliyat öncesi bilgilendirme ve hemşirelik bakımı önemlidir. • Hasta, ameliyat sonrası dönemde ağrısı olacağını bilmeli ve hastaya ağrının nedenleri önceden açıklanmalı, ağrıyla baş etmesi için yapabilecekleri gösterilmeli ve analjezikler verilerek ağrısının giderilmeye çalışılacağı söylenmelidir TORAKSA İLİŞKİN CERRAHİ GİRİŞİMLER VE AMELİYAT ÖNCESİ BAKIMI Hedef 1. Kardiyak Outputu Düzenlemek • Hastanın yaşam bulguları ameliyatın ilk saatlerinde 15 dk’da bir alınır. • Kan basıncı, kanama, hematom, ağrı ve hipoksi nedeniyle bozulabileceğinden sık gözlenmelidir. • Santral venöz basıncı (SVB) ameliyat sonrası dönemde sık izlenir. • Pulmoner arter basıncı ve pulmoner arter uç basıncı ölçülür. • Ameliyat sonrası dönemde venöz göllenmeyi ve hipotansiyonu önlemek için bacaklara elastik bandaj yapılabilir ve varis çorabı giydirilebilir. • Pnömotik basınçlı çorap giydirilebilir. Hedef 2. Ventilasyon/Perfüzyon Dengesizliğine Bağlı Gaz Değişimi Bozulmalarını Engellemek Ve Hava Yolu Açıklığını Sağlamak: • • • • • • • • • Uygun pozisyon vermek Derin solunum egzersizleri yaptırmak Sekresyonları emme cihazı ile çekmek Postural drenaj uygulamak Solunum seslerini dinleyip, değerlendirmek Arteriyal kan gazlarını değerlendirmek Solunum fonksiyon testleri yaptırmak Yaşam bulgularını izlemek Solunum yetmezliği belirtilerini gözlemek gerekir. Uygun pozisyon vermek: • Hastanın bilinci kapalıyken supine (düz) pozisyonunda baş yanda yatırılır. • Yaşam bulguları stabilleştikten sonra semi-fowler (yarı oturur) pozisyonda yatırılır. • Göğüs cerrahisi ameliyatına göre ameliyat sonrası hastaya verilecek pozisyonda değişiklik olabilir. • Akciğerlerden kan akımının engellenmesine bağlı trombüs gelişimini önlemek için hasta sürekli aynı pozisyonda yatırılmamalıdır. • Pozisyon değiştirilirken hastanın başı ve sağlam olan göğüs tarafı desteklenmeli, ameliyatlı taraf göğsünden ve kolundan tutulmamalıdır. • Hastanın kendi kendine hareket edebilmesine yardımcı olmak için yatağın ayak ucuna uzun bir ip bağlanmalı ve hasta buna tutunarak yatak içinde hareketlerini düzenlemelidir. • Pozisyonu değiştirilen hastanın bükülmemeli ve kıvrılmamalıdır. göğüs tüpleri Derin solunum egzersizleri yaptırmak: Sekresyonları emme cihazı ile çekmek: Aspirasyonlar, vagal uyarı, hipoksemi, kardiyak ritm bozuklukları ve hatta kardiyak arreste yol açmamak için 5-10 sn’den fazla sürmemelidir. Postural drenaj uygulamak: Trandelenburg pozisyonu, göğüs cerrahisinden sonra genellikle kontrendike olduğundan postural drenaj için pozisyon dikkatli seçilmelidir. Hedef 3. Sıvı Volüm Dengesizliğini Düzenlemek: • En önemli nokta, volüm yüklenmemesi ve dolayısıyla hastada pulmoner ödeme yol açılmamasıdır. Bu amaçla, aldığı-çıkardığı izlemi yapılmalıdır Hedef 4. Ameliyata Bağlı Ağrıyı Gidermek, Hastanın Rahatını Ve Hareketliliğini Sağlamak: Ağrıyı gidermek: • Göğüs cerrahisinden sonra ağrının şiddeti insizyonun yerine, ve hastanın ağrıyla baş edebilme durumuna göre değişir. • Narkotik analjezikler verilirken dozu ve zamanı iyi ayarlanmalı, bu ilaçlar verildikten sonra hastanın solunum hızı ve şekli izlenmelidir. • İnsizyon bu dönemde ağrının tek nedeni değildir, göğüs drenaj tüpleri de hastada ağrıya neden olur. Bazen ameliyat sonrası erken dönemde interkostal sinirlere lokal anestezi uygulanarak ağrı giderilir. • Ayrıca ağrı nörojenik hipotansiyona neden olabileceğinden, özellikle solunum ve öksürük egzersizlerinden önce ağrı kesiciler verilmelidir. Göğüs duvarını desteklemek: • Ameliyattan sonra ilk günlerde, özellikle solunum ve öksürük egzersizleri sırasında göğüs duvarının desteklenmesi; hastanın kendini güvende hissetmesi, egzersizleri daha kolay yapması ve göğüs insizyonunda gerginliğin azaltılması için gerekli olabilir. İnsizyon Yerini Destekleme Şekilleri a- Ön ve arkadan el b- Bir elle omuzdan aşağıya doğru iterken diğer el ile insizyonun altından bastırarak destekleme c- Göğüs çevresini çok sıkı olmayan bir sargıyla sararak destekleme d- Hastanın göğsüne yastık konarak göğüs duvarını destekleme Erken ayağa kaldırmak: • Hastanın erken ayağa kaldırılması, ameliyat sonrası komplikasyonların önlenmesi, ventilasyonun ve perfüzyonun sağlanması açısından önemlidir. • Yaşam bulguları stabil olunca, hasta hareket ettirilmelidir. • Vasküler stazı önlemek için hasta dört saatte bir ayağa kaldırılmalıdır. • Kardiyak sorunu olan hastanın ayağa kaldırılması, tolere edebileceği şekilde ayarlanmalıdır. Egzersiz yaptırmak: • Ameliyattan sonra yapılması gereken egzersizlerin ameliyat öncesinde hastaya öğretilmesi, egzersizleri yapmada kolaylık ve rahatlık sağlar. • Hasta bu egzersizleri hemşire ya da fizyoterapist denetiminde yapmalı ve mümkün olan en erken dönemde egzersizlere başlamalıdır. Toraks Cerrahisi Sonrası Kol ve Omuz Egzersizleri Omuzlar yukarı doğru Dirsek kulağa yaklaştırılarak kaldırılır ve öne arkaya hareket yukarı doğru bükülür, ardından kol ettirilir 90 derece açıyla yana uzatılır. Kol; yukarı - geri, aşağı – geri ve yana – geri hareket ettirilir Eller bele dayanır, dirsekler ve Koltuğa dik oturulur, ellerle skapulalar birbirlerine doğru koltuğun kenarları tutulur. itilir Ellerden destek alınarak beden yukarıya itilir ve aşağı indirilir. Eller başın üzerinde, dirsekler kıvrık olacak şekilde birleştirilir, kollar yukarı geri itilir Ameliyatlı taraftaki kol, avuç açık olarak yana uzatılır, dirsek kıvrılarak yandan baş üzerine kadar kaldırılır. Kol kaldırılırken inspirasyon, indirilirken ekspirasyon yapılır. Bu egzersiz, omuza abduksiyon ve addüksiyon yaptırır. Dirsekler kıvrılır, karın hizasında sağlam taraftaki el ile ameliyatlı tarafın bileği kavranır, kollar yukarı-aşağı hareket ettirilir. Bu egzersiz ameliyatlı taraftaki kola fleksiyon yaptırır. Kollar yukarıda iken inspirasyon, aşağıda iken ekspirasyon yapılır. Ameliyatlı taraf kolun dirseği omuz hizasında olacak şekilde tutulur, kol dirsekten itibaren yukarı ve aşağı doğru hareket ettirilir. Bu egzersiz yatakta yapılırsa kol yukarı kaldırılınca elin arkası, aşağı indirilince avuç içi yatağa değdirilir Hedef 5. İyileşmeyi Hızlandırmak İçin Uygun Beslenmeyi Sağlamak • Göğüs cerrahisinden sonra hastanın metabolik gereksinimlerini karşılayabilmesi için yüksek protein, kalori, vitamin ve mineral içeren bir diyetle beslenmesi gerekir. Hedef 6.Taburculuk Eğitimi Yapmak • Hasta-aile eğitimi fazla bilgiden kaçınarak, mümkün olduğunca çok duyuya hitap ederek sözel ve hastanın ilerde unutacağı düşünülerek yazılı bilgilerle verilmeli ve bu eğitimler hasta kontrole geldiğinde de sürdürülmelidir.