T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI M. Ö. IV. VE II. BİNLERDE MEZOPOTAMYA’YA GÖÇLER VE GÖÇ SONRASI SİYASİ GELİMELER YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Burcu KAYMAK Tez Danışmanı Doç. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK Ankara-2011 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI M. Ö. IV. VE II. BİNLERDE MEZOPOTAMYA’YA GÖÇLER VE GÖÇ SONRASI SİYASİ GELİMELER YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Burcu KAYMAK Tez Danışmanı Doç. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK Ankara-2011 ONAY Burcu KAYMAK, tarafından hazırlanan “M.Ö. IV. ve II. Binlerde Mezopotamya’ya Göçler ve Göç Sonrası Siyasi Gelişmeler” başlıklı bu çalışma, 25/03/2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda (oybirliği/ oyçokluğu) ile başarılı bulunarak jürimiz tarafından Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir. ..FFFFFFFFF.. Prof. Dr. Salih ÇEÇEN (Başkan) .FFFFFFFFFF Prof. Dr. İlhami DURMU FFFFFFFFFF. Doç. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK ÖNSÖZ Verimli toprakları ve uygun iklim şartları nedeniyle çok eski zamanlardan beri yoğun göçe sahne olan Mezopotamya, birçok farklı kültür ve halkın karıştığı bir bölge olmuştur. M.Ö. IV-III. Binlerde Sumerliler ve kent devletleri, M.Ö. III. Binde Akadlılar, M.Ö. II. Binde Babilliler, M.Ö. I. Binde Asurlular ve Aramiler Mezopotamya kültürünün oluşumuna katkıları olan kavimlerdir. Mezopotamya medeniyetinin oluşumunda bu kavimlerin katkısı yanında Sumerliler’den önce bu topraklar üzerinde yaşayan halklarında katkıları büyüktür. Bu araştırmanın amacı; M.Ö. IV. ve II. Bin yıl zaman dilimi içerisinde Mezopotamya topraklarına göç eden Sumerliler, Gutlar, Akadlılar, Aramiler gibi kavimlerin göçlerini ve siyasi tarihlerini doğrultusunda hazırlanan bu çalışmamız incelemektir. Bu amaç esas olarak, Sumerliler’in Mezopotamya’ya gelişi ve Sami göçlerine ilişkin incelemeleri içermektedir. Danışman hocam Doç. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK gözetiminde başlattığım bu çalışmanın gerçekleştirilmesinde emeği geçen danışman hocam, Doç. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK’e, yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. İlhami DURMU’a ve Prof. Dr. Salih ÇEÇEN’e teşekkür ederim. Burcu KAYMAK Ankara-2011 ii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF i İÇİNDEKİLERFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF ii KISALTMALARFFFFFFFFFFFF.FFFFFFFFFFFFF v GİRİFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 1 BİRİNCİ BÖLÜM MEZOPOTAMYA’NIN COĞRAFİ KONUMUFFFFFFFFFFFFF 4 İKİNCİ BÖLÜM SUMERLİLER’İN MEZOPOTAMYA’YA GELİİ VE SİYASİ TARİHLERİ I. MEZOPOTAMYA’NIN TARİH ÖNCESİ DEVİRLERİ...FFFF...FFF. 9 A. Hassuna KültürüFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 9 B. Samarra KültürüFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 12 C. Halaf KültürüFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.... 15 D. Ubeyd KültürüFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 20 II. SUMERLİLER’İN MEZOPOTAMYA’YA GELİİ VE TARİHSEL SÜRECİN BALAMASIFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.F. 24 A. Sumerliler’in GöçleriFFFFFFFFFFFFFFFFFFF... 24 1. I. Uruk DönemiFFFFFFFFF...................................... 25 2. Yazının KeşfiFFFFFFFFFFFFFFFFFFF..... 29 3. Cemdet Nasr DevriFFFFFFFFFFFFFFFFFF 31 iii III. SUMERLİLER’İN TARİHLERİFFF.FFFFFFFFFFFFFF 33 A. Erken Sülaleler DevriFFFFFFF..FFFFFFFFFFF.. 33 B. Tufan OlayıFFFFFFFFFFFFFFFFF.F.FFF....... 34 C. Er Sülaleler Devri IFFFFFFFFFFFFFFFF................ 35 D. Er Sülaleler Devri IIFFFFF....................................................... 36 1. Kiş KrallığıFFFFFFFFFFFFFFF........................ 38 2. Uruk SülalesiFFFFFFFFFFFFFFFFFF......... 39 3. Messilim ÇağıFFFFF...................................................... 41 E. Er Sülaleler Devri IIIFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 41 1. Ur Kral MezarlarıFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 42 2. I. Ur (Padda Sülalesi)............................................................ 42 3. II. Uruk SülalesiFFFFFFFFFFFFFF.................. 43 4. I. Lagaş SülalesiFFFFFFFFFFFFFFF.............. 44 5. III. Uruk SülalesiFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 47 IV. MEZOPOTAMYA TARİHİNİN BİRİNCİ ARA DEVRİ.FFFFFF.F. 49 A. Guti İstilasıFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 49 B. II. Lagaş SülalesiFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.F 50 C. III. Ur SülalesiFF...FFFFFFFFFFFFFFFF...FFF 51 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SAMİ GÖÇLERİ VE TARİHLERİ I. SAMİ TOPLUMLARININ MEZOPOTAMYA’YA GELİİ.FF.FFF..... 58 A. SamilerFFFFFFFFFFFFF........................................... 58 B. Sami YayılmasıFFFF............................................................... 58 II. AKAD GÖÇLERİ.FFFFFFFFFFF........................................... 59 A. Akad Devri VesikalarıFFFFFFFFFFFF.FFFFFF.. 59 B. Akad Devtinin Kuruluşu ve Sargon Dönemi.................................. 60 C. Sargon’un Halefleri Zamanında Akad İmparatorluğuFFFF..... 62 1. Maniştisu ve Rimuş DönemleriFFFFF.FFFFFFF 62 2. Naram-Sin DönemiFFFFFFFFFFFFFFFF...... 63 iv 3. arkali-arri (Binkali-arri)FF..FFFFFFFFFFF 64 III. AMURRU GÖÇLERİ.FFFFFFFFFFFFFF.FFFF..FF 66 A. III. Ur Sülalesinden Sonra MezopotamyaFFFFFFFFF.F 68 1. İsin Larsa DevriFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 68 2. İsin KrallığıFFFFFFFFFFFFFFFFFFF....F 71 3. Larsa KrallığıFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 72 4. Eşnunna Krallığı.FFFFFFFFFFFFFFFFF...F 74 B. BabillilerF.FFFFF...FFFFFFFFFFFFFFFFF... 75 1. Eski Babil Dönemi/ I. Babil DevletiFFF....FFFFFFF 75 2. Eskiçağ Tarihi Açısından Hammurabi Dönemi ve ÖnemiF 79 C. ASURLULARFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 81 1. Eski Asur DevletiFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 81 IV. ARAMİ GÖÇLERİFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 83 A.Babil Tahtında Bir Aram SoyuFFFFFFFFFFFFFF..F. 86 B. İlk Aram BeylikleriFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 87 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM KASSİT, HURRİ, MİTANNİ GÖÇLERİ VE BU KAVİMLERİN TARİHİ I. KASSİTLER’İN AKINLARI.FFFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 89 II. HURRİLERFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 92 III. HURRİ-MİTANNİ DEVLETİFFFFFFFFFFFFFFFFF...F 94 MEZOPOTAMYA KRONOLOJİSİFFFFFFFFFFFFFFFFF.. 99 SONUÇFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF. 106 KAYNAKÇAFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 109 HARİTALAR VE RESİMLERFFFFFFFFFFFFFFFFFFF 118 ÖZETFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF. 126 ABSTRACTFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFFF. 128 v KISALTMALAR A.Ü. : Ankara Üniversitesi AÜDTCF : Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi B. C. : Before Christ ÇEV. : Çeviri DTCF : Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İ.Ü. : İstanbul Üniversitesi M.Ö. : Milattan Önce S. : Sayı s. : Sayfa S.Ü. : Selçuk Üniversitesi TTK : Türk Tarih Kurumu GİRİ Mezopotamya, Anadolu’dan doğup Basra Körfezi’nde denize dökülen, Dicle ve Fırat nehirlerinin hayat verdiği toprakların adıdır. Kentler burada parlayıp: Ur, Uruk, Eridu, Nippur, Kiş, Lagaş gibi adlar aldı. Yazı günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce burada bulundu. Destanlar, kanunlar, mahkeme kararları, aşk mektupları, aşk şarkıları, ağıtlar, tanrılar dünyada ilk kez burada kil tabletlere kaydedildi. Pek çok kavim geldi geçti ama sonra gelen, hep öncekinin izinden gitti. Mezopotamya yarattığı uygarlıklarda özgünlüğünü hep korudu.1 Mezopotamya terimi, eskiçağ tarihi coğrafyasında Toroslardan Basra Körfezi’ne kadar uzanan iki nehir arasındaki bölgeyi ifade için kullanılmıştır. Ancak bölgedeki siyasal oluşumlar, Kuzey Suriye ve Basra Körfezi’nin doğusunu da Mezopotamya tarihi içerisinde değerlendirmeyi zorunlu kılmıştır. Bunun sonucu olarak, Toroslardan Bağdat’a (Babil) kadar olan kısım, Yukarı Mezopotamya veya Asur ülkesi; Bağdat’tan Basra Körfezi’ne kadar olan bölüm ise değişik zamanlarda Akad, Babil ve Sumer adları ile anılmıştır. Körfezin doğusundaki bölge Elam, güneydeki kısım ise Kalde olarak adlandırılmıştır.2 Başka bir anlatımla, Doğu Akdeniz kıyılarından Dicle-Fırat Vadisi’ne uzanan ve Basra Körfezi’ne ulaşan, verimli olduğu ve hilale benzediği için Verimli Hilal (Fertine Crescent) adı verilen alanın bir bölümünü kapsar.3 Mezopotamya’nın iki ayrı bölge şeklinde değerlendirilmesinde, diğer şartlar yanında birbirinden tamamen farklı özellik taşıyan yeryüzü şekilleri etkili olmuş olabilir.4 Mezopotamya coğrafi bir terim olmakla birlikte, burada gelişen Sumer, Akad, Babil ve Asur gibi uygarlıklardan günümüze ulaşan bileşik kültürel bir kimliği de ifade etmektedir.5 ___________________ 1 Barradough, 1980: 54, Nissen, 2004: 1, Pollock, 1999: 8. Kurt, 2002: 56, Kınal, 1983: 9-11, Tanıllı, 1994: 49-50. 3 Gündüz, 2002: 7. 4 Kurt, 2002: 56. 5 Köroğlu, 2006: 12. 2 2 Ortadoğu ve çevresindeki toplumları yönlendiren ve biçimlendirilmelerinde büyük rol oynayan birçok temel gelişme bu coğrafi terimle birlikte anılır. Bunlar uzun tarihi süreçte bazı değişiklere uğrayarak etkileri günümüze kadar ulaşan yazı, din, kentleşme ve devlet gibi modern yaşamımızın içinde tüm alanları kapsar. Sumerliler’in M.Ö. 3200 yıllarında bulduğu çiviyazısı, Önasya’da 3000 yıla yakın bir süre boyunca Akad, Asur, Babil, Pers, Hitit ve Urartu gibi birçok toplum tarafından kullanılmış; Fenike kıyılarında geliştirilen alfabe yazısına da öncülük etmiştir. Benzer biçimde “Yaratılış” ve “Tufan” gibi tek tanrılı dinlerle günümüze taşınan dinsel anlatılar ilk kez Sumerliler ve sonrasında diğer Mezopotamya toplumları tarafından tekrar tekrar kaydedilmiştir. Kanunlar, matematik, tıp, fal, büyü ve benzeri konularda önce bu coğrafyada adımlar atılmıştır. Neolitik dönemde biçimlendirilen en erken heykeller, kabartmalar, mücevher ve küçük el sanatları ile teknolojik aşamayı gösteren çömlekçi çarkı, araba tekerleği, saban, yelkenli tekne, kemerli yapı Mezopotamyalı toplumların uygarlığa yaptıkları katkılardandır. 4. Binde hız kazanan örgütlü sosyal yaşamın getirdiği sulu tarım, kentleşme ve anıtsal yapıların inşaası gibi alanlardaki gelişmeler de dikkat çekicidir. Bu büyük adımlar, uzak bölgelerle ticaret, imparatorluk düşüncesinin gelişmesi ve Yeni Asur dönemindeki planlı kentlere kadar uzanan bir dizi gelişmenin temelini oluşturur.6 Yüzyıl öncesine kadar, Mezopotamya medeniyeti hakkındaki bilgilerimiz şu andaki olduğu kadar net ve ayrıntılı değildi. 19. yüzyılın başlarından itibaren bölgeye yapılan keşif gezileri daha sonra gerçekleştirilecek olan arkeolojik kazılara zemin hazırladı. Kazılar sonucu ortaya çıkarılan yazılı ve yazısız buluntular ise bölgede kurulan uygarlıklarla ilgili bilgilerimizi artırdı. Halbuki 19. yüzyılın başlarına kadar uzanan süreçte, Mezopotamya kavimleri hakkındaki bilgilerimiz ya Tevrat’ta anlatılan hikayelere ya da Klasik Yunan müelliflerinin kitaplarında aktardıkları bölük pörçük nakillere dayanıyordu.7 _____________ 6 Köroğlu, 2006: 12-14, Kramer, 2002: 105. Memiş, 2007: 1. 7 3 Çalışmamızda öncelikli olarak üzerinde duracağız. Bilindiği üzere, Mezopotamya’nın coğrafi konumu bir ülkenin tarihini anlamanın ve anlatmanın en iyi yolu, ilk aşamada o ülkenin coğrafi özelliklerini iyi kavramaktan geçer. Çalışmamızın II. bölümünde Hassuna, Samarra, Mezopotamya kültür tarihinin aşamalarını oluşturan (7. Bin yılın sonu - 6. Bin yılın ilk yarısı), Halaf (5600-5000) ve Ubeyd Dönemlerine (yaklaşık 5500-4000) değineceğiz. Tarihlere bakıldığında insanlık safhasının, dünyanın her yerinde olduğu gibi Mezopotamya’da da uzun bir süreçten geçtiğini gösteriyor. Mezopotamya medeniyetinin oluşumunda bu halklarında yeri büyüktür. Sonra Sumerliler’in Mezopotamya’ya gelişi, yazının keşfi, siyasal gelişmeler gibi önemli olaylardan bahsedeceğiz. Diğer bölümlerde Samiler, Hurriler ve Kassitler gibi kavimlerin Mezopotamya’ya göçlerini inceleyeceğiz. BİRİNCİ BÖLÜM MEZOPOTAMYA’NIN COĞRAFİ KONUMU Bilindiği üzere, tarihin değişmeyen üç ana elemanı vardır. Bunlar; yer, zaman ve insan unsurlarıdır. Bu unsurlardan biri olmadığı takdirde, tarihi olayları ilmi bir çerçeveye oturtmak imkânsız hale gelir. Tarihi bir olay anlatılırken üç ana öğe, bir arada bulundurulmalıdır.8 Bir memleketin fiziki şartlarının, iklim ve bitki örtüsünün, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin, ırmak ve göllerinin, o memleket üzerinde yaşayan insanların sosyal, siyasal, ekonomik, dini ve kültürel yaşantılarına yön vereceği muhakkaktır. Tarihin ilkçağlarından günümüze kadar, bu hep böyle olmuştur.9 O halde, toplumlarının gelişimini ve diğer toplumlarla olan ilişkilerini iyi anlayabilmek için üzerinde yaşadıkları coğrafyanın özelliklerini iyi bilmek gerekmektedir.10 imdi Mezopotamya’nın coğrafi konumu üzerinde durmanın yararlı olacağı kanaatindeyim. Ön Asya’nın eskiçağdaki üç önemli medeniyet merkezinden birisi olan11 “Mezopotamya” kelimesi Helence mesos (orta) ve potamos (ırmak) kelimelerinden türetilmiş olup “iki ırmak arası” anlamına gelir. Coğrafi olarak kasdedilen; Fırat ve Dicle nehirlerinin dağlık Doğu Anadolu’dan ayrıldıkları noktadan (Anadolu’nun güneydoğusundaki Toros Dağları’ndan) başlayıp bu iki nehrin eski Babil bugünkü Bağdat) şehri yakınlarında birbirlerine 30 kilometre kadar yaklaşarak denize döküldükleri noktaya kadar olan alandır. O zamanlar İran Körfezi 200 kilometre daha içerdeydi ve Fırat ile Dicle ayrı ayrı denize dökülüyorlardı.12 Mısırlılar da bu bölge için aynı anlama gelen __________________ 8 Kurt, 2002: 7. Memiş, 2007: 22. 10 Kurt, 2002: 55, Dolukhanov, 1998: 355. 11 Köroğlu, 2006: 12. 12 Đplikçioğlu, 1994: 45. 9 5 “Naharina” adını kullanmışlardır. Fırat ve Dicle arasındaki Sumerliler “Kengi” olarak adlandırırken, ismi kullanılmıştır. Cezire ada İslami dönemlerde bölgeyi “Cezire” anlamına gelmektedir.13 Aslında Mezopotamya’nın doğal sınırları yoktur. Bölge güneybatıda Suriye Çölüne, kuzeydoğuda İran Yaylasına, kuzeyde Fırat ve Dicle Vadileri ile Anadolu’ya açıktır. Genelde iki ırmak arasındaki bölge kasdedilmekle beraber, tarihte bölgedeki siyasal oluşumlar dikkate alınarak Kuzey Suriye ve Basra Körfezi’nin doğusu da Mezopotamya Tarihi içinde ele alınarak incelenmiştir. Böylece uzmanlar bölgeyi İki ana kısıma ayırarak ele almışlardır. Toroslar’dan Bağdat’a kadar olan kısım Yukarı Mezopotamya (Asur Ülkesi) olarak adlandırıldı. Güneydeki Bağdat’tan körfeze kadar olan alüvyonlu bölgeye ise sırayla Akad, Babil, Sumer; Bağdat Körfezi’nin doğusundaki bölgeye ise Elam adı verildi. Güneydeki kısım daha genel olarak Kalde diye de adlandırılmıştır.14 Başka bir anlatımla, Doğu Akdeniz kıyılarından Dicle Fırat Vadisi’ne uzanan ve Basra Körfezi’ne ulaşan, verimli olduğu ve hilale benzediği için Verimli Hilal (Fertile Crescent) adı verilen alanın bir bölümünü kapsar. Mezopotamya’nın büyük bir bölümü bugünkü Irak’ın sınırları içinde kalır.15 Asya’nın Akdeniz’e açılmış bir kapısı olma özelliğine sahip olan Mezopotamya, güneybatıda Suriye ve Arabistan çöllerine, kuzeybatıda İran Yaylasına ve son olarak da kuzeyde, Dicle ve Fırat vasıtası ile Anadolu’ya açık geniş bir düzlüktür. Söz konusu jeolojik yapı, bölgeyi bu yönlerden istilalara açık hale getirmek Mezopotamya uygarlığının dışarıya açılımını kolaylaştırmak için çift yönlü bir rol oynamıştır. Öyle ki kuraklık nedeni ile Asya bozkırlarını terk eden16 ve sulak topraklar arayan kavimler için ilk uğrak yer olmuştur.17 Aynı şekilde, Arabistan çöllerinden göçlerin ilk hedefi, yine bu __________________ 13 Kurt, 2007: 55 Özçelik, 2006: 29. 15 Gündüz, 2002: 7. 16 Kurt, 2007: 56. 17 Yıldırım, 2002: 511. 14 6 toprakları ele geçirmekti. Bölgenin doğal şartları ve yaşamaya elverişli durumu sebebi ile uğradığı bu istilalar, burada devletlerin kısa ömürlü olmaları sonucunu da beraberinde getirmiştir.18 Büyük Suriye-Arap Çölü’nün doğusunda Mezopotamya’nın söylence ve öykü yüklü toprakları uzanır. Kuzeydeki tatlı eğimli ve az derin vadiler, düşük yükseltili ve derin vadilerle oyulmuş düz tepeler, güneyde yerini düz ve çok sıcak bir alüvyon ovasına bırakır. Yoğun kuraklık sadece iki büyük ırmağın akışı ile bir ölçüde hafifler.19 Fırat ve Dicle nehirleri boyunca yerleşmiş insanların yaşamları oldukça zordu. Çünkü bu nehirler kaynaklarını doğu Anadolu kaynaklarından alıyordu. Bu kaynaklar, kışın yağan karlardan oluşuyordu. İlkbaharda hava ısınınca bu karlar hızla erimekte, iki nehrin akışı hızlanmakta ve korkunç su baskınları meydana gelmekteydi.20 Bu yüzden Mezopotamya’da toprağı sulamak kadar toprağı korumak da önemlidir. Bunun için bentler ve duvarlar yapmak gerekir. Suyu boşa harcamak doğru olmaz. Çünkü yaz ayları oldukça kurak geçer.21 Akarsuların bu özelliği, bölge insanlarını yaşabilmek için gelişmiş su kanalları ve setler yapmaya ve bunların sürekli bakımını sağlamaya zorlamıştır.22 Mezopotamya’da kışlar kısa, buna karşılık yazların uzun sürmesi, eski hayat şartları çerçevesinde, insanların bu bölgeyi yoğun bir şekilde iskan etmelerinin en başta sebeplerinden birini teşkil etmiştir. Gerçekten, Mezopotamya’nın iklim şartları, ilk yerleşmeler için son derece elverişli idi. Zira, yeni araştırmalar göstermiştir ki, ilk önce; Kuzey Mezopotamya iskan edilmiştir. Kerkük civarındaki dağlık bölgelerde taş devri insanları yaşamak taydılar. Taştan başka silahları olmayan bu insanlar, henüz daha düzlüklere __________________ 18 Kurt, 2007: 56. Ryan: 2003: 233. 20 Yamanlar, 2000: 31. 21 Timuçin, 2008: 43. 22 Sander, 2005: 25. 19 7 inmeye cesaret edemiyorlardı. Bundan dolayıdır ki Güney Mezopotamya ancak madenin keşfinden sonra yerleşime sahne olmuştur. Genel olarak subtropikal iklim kuşağına dahil bulunan Güney Mezopotamya vadisi, Hint Okyanusu’ndan gelen sıcak rüzgarlara açık olduğundan, burada kışlar ılık, yazlar ise çok sıcak geçmektedir. Öyle ki, temmuz ve ağustos aylarında ısı çok defa gölgede 50 dereceyi bulur. Bu durum, Güney Mezopotamya’nın kuzeye nazaran daha yoğun bir şekilde iskan edilmesine sebep olmuştur. Zira, meşgul olduğumuz devirlerde insanlar tabiatın sert şartlarından uzak, sıcak ve sulak yaşamayı daha kolay buluyorlardı. Aynı sebepler yüzündendir ki, burada taş devri kültürleri M.Ö. 6. ve 5. Bin yıllarda yaşandığı halde, o zamanlar buzullarla kaplı olan Avrupa, taş devri kültürlerine ancak M.Ö. 1 Binde erişebilmiştir. 23 Mezopotamya, yoğun bir halkı besleyecek kadar bereketli bir ülkeydi; o devirde taşmaları düzenleyen ve sıcak mevsim için su biriktiren karmaşık bir şebeke yaratılmıştır. Mezopotamya’nın özelliklerinden biri, ekonominin gelişmesi için gerekli olan madenlerden ve taş gibi ilkel maddelerden hemen bütünüyle yoksun oluşu; ağaç diye de, yemişleri besleyici, ama kerestesi işe yaramayan hurma vardı. Tek zenginlik kildi, ondan tuğlalar, çanak çömlek ve yazı yazmak için tabletler yapılıyordu.24 Mezopotamya’nın bu coğrafya şartları, burada kurulan devletlerin siyasi hayatı üzerinde de etkili olmuştur. Hakikaten Mezopotamya, Asya ile Akdeniz arasında bulunmasından dolayı, kuraklık nedeniyle Asya bozkırlarından kaçan ve sulak topraklar arayan kavimler için daima ilk hedef olmuştur.25 Yeryüzü cennetinin tüm tariflerinin mitolojisi harmanında boyutlandığı alandır,26 Ortadoğu Hz. Nuh’un yeryüzünün tamamını kaplayan Tufan’dan _______________ 23 Memiş, 2007: 10-11, Crawford, 2004: 6-12. Tanıllı, 1994: 50. 25 Memiş, 2007: 14. 26 Parlar, 2006: 13. 24 8 korunmak için ilahi emre uyarak yaptığı geminin yolculuğu bu bölgede son bulur. Hz. Nuh’un gemisi Musul yakınlarındaki Cudi dağının üzerine oturur ve insanlık buradan tekrar dünyaya yayılır. İsrailoğulları ve Araplar’ın atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim de peygamber olarak bu coğrafyaya gönderilir. 27 İncil, “F Bir nehir çıkar cennetten ve cennetin bahçesini yeryüzü cennetinin tüm tariflerinin mitolojisi harmanında boyutlandığı alandır, Ortadoğu. İncil, “F Bir nehir çıkar cennetten ve cennetin bahçesini sular; sonra dört kola ayrılır(F). Bunlardan üçüncüsünün adı Dicle’dir, Asur’un doğusuna doğru akar. Dördüncüsünün adı FıratF “efendi tanrı, insanı aldı ve Cennetin bahçesine koydu; toprağı eksin ve ona sahip olsun” diye anlatıyor vaat edilmiş bu toprakları. Mitolojik imgelerin Tanrı kelamına aktığı kutsal kitaplar, 100.000 yıllık geçmişe dayalı köy yerleşimlerinin “Altın Çağ” vurgusunu hep bu topraklardan başlatıyor. 28 _______________ 27 28 Parlar, 2006: 13. Turan, 2002: 37. İKİNCİ BÖLÜM SUMERLİLER’İN MEZOPOTAMYA’YA GELİİ VE SİYASİ TARİHLERİ I. MEZOPOTAMYA’NIN TARİH ÖNCESİ DEVİRLERİ Mezopotamya’da köy yaşamının başlamasıyla, yazılı belgelerin ortaya çıkışı arasındaki gelişmeler, taş alet gibi ya da madencilikte kat edilen aşamayı gösteren adlarla değilde, yerleşim karakteri, ev plan tipi, üretim teknolojisi ve moda olan çanak çömlek tipleri gibi ortak kültürel unsurları tanımlayan adlarla anılır. Bu kültürler genellikle ilk belirlendikleri yerin adını almışlardır. Aşağıda değineceğimiz üzere, Hassuna, Samarra, Halaf ve Ubeyd gibi isimler, hem bir kenti hem de geniş bölgelerde, farklı zaman dilimlerinde kabul gören unsurları simgeler. 29 A. Hassuna Kültürü 1970'ler ve 1980'lerde Rus arkeologlar tarafından yapılan kazılar, onlara çanak çömleğe göre adlandırılan kültürlerin en eskisi ve en önemlisi olan30 Hassuna topluluklarının dereceli gelişimini izleme olanağını vermiştir.31 Kazılan höyükler (Tel Soto, Yarım Tepe grubu ve diğerleri), Musul'un yaklaşık olarak 80 km. batısında, Cebel Sincar ovasında bulunmaktadır. Bu ova, Sincar dağlarının eteklerindeki alçak bölgeyi meydana getirmektedir. Kazılan höyükler, kısmen sürekli suyu olan Abra ırmağının yakalarında yer almaktadır. En eski yerleşme olan Tel Soto, N. Bader tarafından ‘Proto Hassuna’ adı verilen bir arkeolojik buluntu topluluğunu barındırmaktadır. İkinci tabakadan _____________ 29 Maisels, 2003: 125, Köroğlu, 2006: 42. Erkanal, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 1997: 1217. 31 Dolukhanov, 1998: 299. 30 başlayarak, düzenlilik 10 gösteren iskan yapıları kalıntıları bulunmuştur. Bu yapılar, 12-16 m2 boyutunda, ocak ve fırınların bulunduğu, dikdörtgen, tauf tipi (sıkıştırılmış çamurdan) tek odalı binalardır. Tel Soto’nun bütün tabakalarından çıkarılmış olan keramiklerin çoğunluğu, kaba, saman katkılı ‘dalgalı kaplar’ idi. Bunlardan başka, hepsi 12 ‘temel’ çanak çömlek tipini oluşturan, çift konili dalgalı kaplar, dikey ağız kenarlı küresel kaplar, düz söbe (oval) biçimli ‘leğenler’, düz ‘kızartma’ tavaları vb. tesbit edilmiştir. Yerleşmenin en alt tabakasından çıkarılan odun kömürü örnekleri radyokarbon yöntemiyle M.Ö. 7470+-60’a tarihlenmiştir. Hassuna geleneğinin bir sonraki evresi, yine Sincar ovasında bulunan ve Tel Soto’nun 3 km. doğusunda yer alan Yarım Tepe I höyük yerleşmesindeki bulgulardan izlenmektedir. Bu yerleşme, bir ve çok odalı evleriyle, mimari açıdan çok daha gelişmiş özellikler göstermektedir. Çok odalı evler 2x2 metrelik küçük dikdörtgen odalardan oluşmuştur. Bunların dışında, çoğu birbirinden ayrılmış iskelet kalıntılarını içeren gömülerle birlikte, yuvarlak yapılar açığa çıkarılmıştır. Platformlar, açık ocaklar ve kemerli fırınlar çevreye yerleştirilmiştir. Üst tabakalarda karmaşık konut yapıları, bir fırın kompleksi ve bitişik platformlarıyla birlikte 7-9 birbirine bağlı odadan oluşmaktadır.32 İnsanlar bakırı döverek işlemenin yanı sıra, büyük olasılıkla eriterek şekillendirmeyi de başarmışlardır.33 Yarım Tepe yerleşmesinin tabakaları, kaba pişirilmiş kaplar gibi, ‘arkaik boyalı kaplar’ gibi ve ‘standart yivli kaplar’ gibi, şimdiye kadar bilinen bütün Hassuna çanak çömlek gruplarını vermiştir. Hem kaba çanak çömlek hem de _____________________________ 32 33 Dolukhanov, 1998: 290-291. Köroğlu, 2006: 43. 11 ‘arkaik boyalı kaplar’ ilkin en eski katlarda ortaya çıkmıştır.34 Aşamalarla gelişen bu kaplar, ‘arkaik’ ve ‘standart’ gibi tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi giderek en gelişkin biçimlere ulaşmıştır.35 Yarım Tepe I’in Hassunalı kültür evlerinde, einkorn buğdayı, emer buğdayı, çıplak arpa yetiştirildi. Mercimek ve bezelyeden yararlanıldı. Ayrıca keten de kullanılmıştır.36 Musul’un 14 km. güneyindeki geleneğe adını veren Hassuna Cezire’nin orta-kuzey bölümündeki Um Dabagiye ile bulunmaktadır. Eldeki kanıtlar, Um Dabagiye’nin, koyun, keçi, sığır ve domuz hayvancılığı kadar, emmer, einkorn ve arpa tarımı yapan bir topluluğu teşkil ettiğini göstermektedir. Gerçi etin bir bölümü, en önemlileri yaban eşeği ve gazel olmak üzere, av hayvanlarından sağlanmıştır.37 Tüm bu hayvanlar içinde, evcil sığırın önemi vurgulanır.38 Bir bütün olarak bakıldığında Hassuna yerleşmeleri kültürel olarak sıkı ilişkisi bulunan bir ağ oluşturmaktadır. En göze çarpan ortak özellikler çanak çömlek üslubu, ev yapma geleneği ve cenaze pratiği başta olmak üzere bazı törenlerdi. Bu ağ belirli bir ekolojik alanla (Zagros dağlarının alçak etekleri) sınırlanmıştı. Arpaya ve daha az miktarda da buğdaya dayanan istikrarlı kuru tarım ekonomisi, hayvancılık ve avcılık geçimin temelini oluşturmaktaydı. Bu kültür biriminin oluşumu, toplumsal olarak birbiriyle ilişkili topluluklar arasındaki ekonomik bağlardan (hammadde, tarım ürünleri ve çanak çömlek mübadelesi özellikle önemli olmak üzere) kaynaklanan yakın kültür temasları çerçevesinde açıklanabilir.39 ______________ 34 Dolukhanov, 1998: 292. Mellaart, 1998: 58. 36 Maisels, 1999: 187. 37 Dolukhanov, 1998: 292. 38 Maisels, 1999: 187. 39 Dolukhanov, 1998: 292. 35 12 B. Samarra Kültürü Hassuna yerleşmelerine göre, kronolojik olarak biraz daha genç olan Samarra yerleşmeleri, genellikle, yağış tarımının olanaklı olduğu bölgenin güneyinde40 ve Dicle üzerinde yer alır.41 Bu yerleşmeler çoğu kez ‘güneydoğunun ırmak çevresi özelliklerine özgün bir uyarlanma’ olarak görülmüştür. Samarra yerleşmelerinin dağılım alanı, güneyde Beyci ve Sawwan, kuzeyde Nizi ve Mandali arasında olmak üzere Dicle vadisini kapsamakta ve Fırat üzerinde Baguz’a ulaşmaktadır. Bağdad’ın kuzeyinde ve asıl Hassuna yerleşimleri alanının güneyinde, Mezopotamya’yı kesen bir kuşak oluşturmaktadır. Samarra yerleşmeleri kuzeydeki tepelik alanlara kadar sızmıştır. Samarra çanak çömleği Cebel Sincar’ın hem kuzeyindeki hem de güneyindeki Hassuna yerleşmelerinin üstünde bulunmuştur. Hassuna geleneğinden açık biçimde ayrılan incelikle işlenmiş boyalı çanak çömlek, Samarra’nın temel niteliklerinden biriydi. Matarra yerleşmesinde, çoğunlukla boyasız kaba ve ince kapların çıktığı alt tabaka, ilk başta Hassuna kompleksinin fakir bir uzantısı olarak yorumlanmıştı. Sadece üst tabakalarda dikkat çekecek miktarda Samarra boyalı keramiği ortaya çıkarılmıştır. Bir başka büyük yerleşmenin, Tel-Es-Sawwan’ın alt katlarında boyalı keramik parçası bulunmamış olmakla birlikte, üst tabakalarda büyük miktarlarda boyalı keramik ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda Hassuna tipi keramik parçaları bu yerleşmede enderdir ve bir başka büyük yerleşme olan Çoga Mami’de örneği bulunmamaktadır. Çoga Mami’nin üst tabakaları, büyük ölçüde Güney Mezopotamya’da yaygın bulunan bir sonraki Ubeyd geleneğiyle yakın bir benzerlik taşıyan farklı bir keramik buluntu topluluğu vermiştir. _____________ 40 41 Dolukhanov, 1998: 292-295. Köroğlu, 2006: 43. 13 Samarra yerleşmeleri, genellikle Hassuna yerleşmelerinden daha büyüktü. Çoga Mami 5-6 hektarlık bir alana yayılmıştı. Savunma yapılarına işaret eden kanıtlar vardır. Örneğin Sawwan’da bir hendek ve bir duvar; Çoga Mami’de bir kule bulunmuştur; ayrıca konut yapılarında çarpıcı bir gelişme gözlenmektedir. Sawwan’da ve Çoga Mami’de düzgün planlı çok sayıda ev açığa çıkarılmıştır. İki konut tipi saptanmıştır: Birinci tip T şeklindeki yapılardır; ikincisi ise dikdörtgen tiptedir. Her iki tipte de odalar küçüktü. Ev yapma geleneği değişmeden kalmıştır: Yeni duvarlar genellikle, daha eski yapıların yıkılmış duvarları üzerine yapılmıştır. En göze çarpan gelişme ekonomi alanında ortaya çıkmıştır. Önemli sayıda keten tohumu yanında emmer, ekmeklik buğday, kabuksuz altı sıralı arpa, kabuklu iki sıralı arpa Samarra yerleşmelerinde belirlenen bitkilerdir.42 Keten tohumu yalın sulama koşulları altında yetiştirilmiştir.43 Çoga Mami’deki en önemli ürünlerden biri iri taneli bezelyeydi. Çevredeki tepeleri kaplayan ormanlardan fıstık toplanmıştır. Sulamanın varlığı tartışmaya açıktır. Sonraki (Ubeyd’e geçiş) evrede Çoga Mami’de kanallar görülmüştür. Başka yerleşimlerde mevcut ilkel yapıların taşkın suyuna set çekmek üzere öngörülmüş olduğu düşünülmüştür. O zamanki iklimin şimdikinden önemli ölçüde daha yağışlı olduğu unutulmamalıdır. Hayvan varlığına ilişkin bulgulara göre, Samarra’da evcil sığır, koyun, keçi ve domuz vardır; Sawwan’da besin kaynağı olarak balık ve yenebilen tatlı su midyeleri önemlidir. Bütün yerleşmelerde yaban eşeği, gazel, bizon ve muhtemelen alageyik avlanmıştır. Toplumsal ilişkilerin gelişimine ilişkin kanıtlar vardır. Hem Hassuna hem de Samarra yerleşmelerinde damga mühürler bulunmuştur. Buna ek olarak Sawwan’da kaplar üzerinde markalar saptanmıştır. Bu işaretler üretilmiş ______________________ 42 43 Dolukhanov, 1998: 295-296, Frangipane, 2002: 106. Maisels, 1999: 18. 14 metalar üzerindeki özel mülkiyetin gelişimine ilişkin kanıtlar olarak yorumlanmıştır. Oates, Çoga Mami’de sırtını daha küçük binalara dayamış payanda duvarları keşfetmiştir. Bunlar geniş malikaneleri sınırlayan hudut duvarları olarak değerlendirilmiştir. Mezopotamya’da ilk kez, hayvan ve insan heykellerini içeren doğalcı bir öğe ortaya çıkmakta ve özellikle büyük açık ağızlı kapların içlerinde çok gelişkin kompozisyon türleri bulunmaktadır. Biçimler değişmiş, ayaklar ortaya çıkmış, kaplarda kabartma insan,44 hayvan ve bitki örgeleri yanı sıra anafor ögesi, gamalı haç vb. bezemeler45 belirmeye başlamıştır.46 Samarra çanak çömleği, Suriye’nin kuzeyinde yaygındır ve buraya gelişi M. Ö. 5400 dolayları, yani Halaf kültüründen kısa bir süre önce veya onunla aynı tarihtedir. Yerleşmelerden bir çoğunda bu iki kültüre ilişkin öğeler yan yana görülürse de, Samarra kültürünün kökenide Hassuna veya Halaf gibi tartışmalıdır. Bazı bilim adamları bir İran kökeni ararken, diğerleri Samarra çanak çömleğinin Hassuna kültürünün gelişmiş bir aşaması olduğunu kabul etmiştir. Her iki bakış açısıda henüz kanıtlanamamaktadır. Büyük bir olasılıkla İran kültürleri dağlık yörelerde iyice yerleşmiş olan Samarra kültüründen örgeler almıştır. Eğer Samarra doğrudan doğruya Hassuna’nın gelişmiş bir biçimi olsaydı, Hassuna çanak çömleğinden bu denli değişik öğeler sergilemezdi.47 Samarra yerleşmelerinin genel özelliklerinden, onların Hassuna topluluğunun bir ayağının güneye, önceleri kuru tarımın güney sınırını oluşturan ıssız bölgeye kadar sızmasının bir ürünü olduğu anlaşılmaktadır. Burada toplayıcı stratejinin öğeleriyle birlikte, üretici tarıma ve hayvancılığa dayanan ayrı belirmesine bir sosyo-ekonomik ağ Dolukhanov, 1998: 295. Erkanal, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 1997: 1217. 46 Dolukhanov, 1998: 295. 47 Mellaart, 1998: 58. 45 çıkmıştır. Zanaatların etkin bir toplumsal doku ve üretimin ve dağıtımın toplumsal _________________ 44 ortaya 15 olarak düzenlenmesi, nüfus yoğunluğunda belirgin bir artışa ve Mezopotamya’nın kuzeyindeki büyükçe bir alanda kültürel ve ekonomik bütünleşmenin yoğunlaşmasına yol açmıştır. 48 C. Halaf Kültürü imdiye değin anlatılan Anadolu’nun dışındaki çanak çömlek üretilen Neolitik kültürlerin çoğunun aksine çok sayıda kazıdan elde edilmemiş olmasına karşın Halaf kültürüyle ilgili bilgilerimiz göreceli olarak tamdır. Musul yakınlarındaki Arpaciyah Kasabası bu kültürün en iyi örneğidir, çünkü çanak çömlek, bu kültüre adını veren Tel Halaf’ta yapıların altında katmanlaşmış olarak bulunmuştur.49 Halaf kültürü öğeleri, Çukurova Bölgesi’nden Zagros Dağları’na, yoğun olarak Fırat Nehri’nden Zap’a, Muş Ovası’ndan Orta Mezopotamya’ya ulaşan bir alanda bulunmaktadır.50 Birçok arkeolojik kazıyla ortaya çıkarılan ve yüzey araştırmalarıyla dağılımı saptanan bu döneme ilişkin merkezler arasında Yarım Tepe, Arpaciye, Tel Halaf, Tel Brak, Çagar Bazar, Griki Hacıyan, Samsat, Kahramanmaraş’taki Domuztepe ve anlıurfa-Kazane sayılabilir.51 Çanak çömlek verileri, bu kültürün doğu ve batı Halaf olarak ikiye ayrılmasına yol açmıştır. Musul çevresinde bilinen Vadisi’nde bulunanlardan çok farklı değildir. Bu açıdan bulgular, Fırat Arpaciyah ve Tepe Gawra’dan bilinen Doğu Halaf Kültürü, Suriyede’ki agar Bazar, Tel Halaf ve Yunus-Kargamış’tan bilinen kültür ise Batı Halaf Kültürü olarak adlandırılmıştır. Günümüze dek yapılan araştırmalar Halaf buluntularının, Elazığ-Muş-Van illerinin oluşturduğu hattın kuzeyine geçemediği, daha çok __________________________ 48 Dolukhanov, 1998: 295. Mellaart, 1998: 58. 50 Nissen, 2004: 67. 51 Köroğlu, 2006: 45. 49 16 anlıurfa koymuştur. çevresinin çekirdek olduğu yörede yoğunlaştığını ortaya 52 Başlangıcından sonuna değin büyük bir homojenlik gösteren Halaf Kültürün en dikkat çekici yanı çömlekçilikte karşılaşılan gelişmiş bir teknikle, çok renkli bezeme anlayışıdır.53 Her iki alanda da biçim ve bezeme olarak yerel seçim yapılmışsa da her ikisinde de gelişme üç aşamada gerçekleşmiş ve incelik artmıştır. Aralarında "krema kapları" (cream bowl) da bulunan erken evrenin basit biçimlerinde boğa başı, yabanıl dağ koyunu başları, leopar, geyik yılan, akrep, kuş ve yaban eşeği gibi hayvanların tümü, insanlar, şematik ağaçlar, bitki ve çiçeklerin bulunduğu doğalcı bezemeler seçilmiştir. Sıkışık çizilmiş düz veya dalgalı çizgiler, noktalarla ve dairelerle doldurulmuş alanlardan oluşan panolar bir önceki dönemin perdahlı kaplarını anımsatsa bile, bunlar bugün Yakındoğu'daki pazarlarda bulunan bakır kapların bezendiği basit süslemelerdir. Halaf çanak çömleğinin maden kapların biçimlerine öykünülerek yapıldığı gözlemlenmiştir. Bu olağanüstü uygarlığın gelişmesine erken dönemde yapılmış maden kapların katkısı bulunmuş olabilir. Halaf’ın anavatanının özeğine yakın olan Diyarbakır yöresindeki erken dönem bakır işçiliği de bunu anımsatmaktadır ve araştırılması gerekir. Erken Halaf kapları, kayısı rengi üzerine kırmızı veya siyah bezemelidir ve çok iyi perdahlanmıştır. Orta evredeyse krem astar ve ağızları keskin bir çizgiyle açılan görkemli biçimler ortaya çıkmıştır. Giderek stilize bir biçim alan çok yaygın bukranium54 (cepheden başı)55 dışında, doğalcı bezeme ortadan görüntülenen boğa kalkmıştır. Buraya özgü bezeme eğri çizgiler, balık pulu örüntüleri, nokta, güneş ve yıldızlarla dengelenmiş, dokumacılık ürünlerine çok benzeyen geometrik örgelerden oluşan incelikle işlenmiş alanlardır. Son evrede ise, rozet ve ______________________________ 52 Bottero-Steve, 2004: 115. Sevin, 2003: 84. 54 Mellaart, 1998: 59. 55 Erkanal, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 1997: 1217. 53 17 Malta haçı gibi özeksel bir örgenin yer aldığı çok renkli tabaklar doğuda üretilmiş ve Yakındoğu çanak çömleğinin olağanüstü örneklerini oluşturmuştur. Halaf çanak çömleğinin bu uygarlığın en olağanüstü ürünleri olmasının yanı sıra, mimarlık, din, taş oymacılığı, dokuma ve alış veriş gibi çok ilginç başka öğeler de vardır. 56 Arpaçiye’de sokakların iri çakıl taşlarıyla kaplı oluşu bir tür belediye hizmetinin varlığının belirtisi sayılır. Sıkıştırılmış çamurdan evler yerine ilk kerpiç evler görülmeye başlar. Yine Arpaciye’de bulunan çapı 10 metreye kadar varan daire biçiminde taş temeller üzerinde yükselen yapıların sunaklar ya da köyün ileri gelenlerinin karar almak için toplandıkları yapılar olabileceği söyleniyor. Arpaçiye’de bulunan üzerleri (+) işaretli taş basma mühürlerin balçık küp tapalarına mülkiyet işareti (tabusu) olarak basılmış olmaları ihtimal dahilindedir.57 Halaflılar, çoğu olağanüstü ayrıntılı geometrik biçimlerle bezeli çömlekler üretmiş olan bir çiftçilik ve hayvancılık topluluğuydu.58 Ekin biçmekten parlamış, çakmaktaşından yüzlerce orak-bıçak bulunmuştur. Orak modelleri önce sabun taşından yapılmaktaydı. Emmer buğdayı ve yabanıl iki sıralı arpa yetiştiriyorlardı. Bu evrenin sonuna doğru ilk kez altı sıralı arpa ortaya çıkmıştır. Tohumundan yağ çıkarmak ve belki dokumak üzere keten yetiştiriliyordu. Kaplardaki örüntüler dokumacılığın çok gelişmiş olduğunu kanıtlamaktadır. Belki hala dokunan başlıca madde yündü. Hayvan yetiştiriciliğine ilişkin bilgimiz, hayvan ve çanak çömleğe dayanmaktadır. ________________________________ 56 Mellaart, 1998: 114. Şenel, 2001: 186-187. 58 Ryan, 2003: 231. 57 kemiklerinden çok heykelciklere 18 Büyükbaş hayvanlar, keçi koyun ve Saluki benzeri bir köpek türünün evcilleştirilmiş olduğu bilinmekteyse de, yalnızca ilk ikisinin evcilleştirildiğine ilişkin kanıtlar vardır. Boğanın kültte önde gelmesi tek başına evcilleştirilmiş olduğunun belirtisi değildir. Bunun aksine, kaplar üzerinde görülen büyük boğa boynuzları, onun yabanıl olarak korunduğunu ve erkek bereketliliğinin simgelerinden biri olarak saygı gösterildiğini kanıtlamaktadır. Aynı işlevi taşıyan koçun, sık sık ortaya çıkması da Anadolu'da Neolitik döneme özgü benzer bir öğedir. Bulunan ok uçları ve sapanlardan avcılığın sürdüğü açıkça anlaşılmaktadır. Av betimlemelerinin parçalarında avı kovalayan köpekler veya tuzağa düşmüş boğa görülür. Kapların üzerinde tavşan, yaban eşeği, yaban kuş,59 domuzu, dalgalı çizgiler, içi dolu kareler, üçgenler, noktalar/benekler betimlenmiştir.60 Hiç kuşkusuz tüm bu hayvanların kiler çeşnisine katkısı betimlemelerin vardı. çoğu Çanak kapların çömlek üzerinde biçimlerine uygun görülen doğalcı görünmemektedir. Anadolu'nun Neolitik dönemiyle karşılaştırıldığında, bu betimlemelerin gelecekte bulunacak olan duvar resimlerinin öykünmeleri olduğu düşünülebilir. Bukranium ve koç başı Erkek Bereketliliği kültünün bir öğesiyse, topraktan yapılmış oturan veya çömelmiş kadın heykelleri (hiç erkek yoktur) bir Ana Tanrıça kültünün varlığını açıkça belirtmektedir. Anadolu'da olduğu gibi, bu heykelcikler çoğunlukla boyayla yapılmış çizgi ve haçla bezenmiştir. Bunlar Anadolu'da hala bereket simgesidir. Bu küçük heykeller şematik ve ilkeldir. Diğer kült simgeleri, boğa ayağı biçiminde takılar, boncuklara kazılan (Anadolu'da Neolitik dönemde olduğu gibi) kapların üzerine boyayla betimlenen veya dokuma örgelerinde görülen çifte baltadır. __________________ 59 60 Mellaart, 1998: 116-118. Köroğlu, 2006: 4. 19 Diğer tılsım simgeleriyse yumuşak taşa kazınmış orak, yaba, dokuma ve bir ev modelidir. Dört köşe ve yuvarlak mühürler aynı maddeden yapılmıştır. Bunlar yalın kazıma desenlerle bezenmiştir. İnsanın parmak kemiklerinin taştan modelleri bulunmuşsa da, olağanüstü yapıtlar obsidyen boncuklar, plakalar ve kaplardır. Ham bakır ve kurşunun kullanıldığı kuşkusuz olmakla birlikte, çanak çömlekte görülen maden kaplardan alınma biçimler çok ileri tekniklerin bilindiğinin kanıtıdır. Açıkça anlaşılacağı gibi alışveriş iyi örgütlenmişti ve geniş çapta yapılmaktaydı. Halaf yerleşmesinde bulunan, Van Gölü yöresinden gelme obsidyen ve İran Körfezi üzerinden Hint Okyanusu'ndan gelme deniz kabukları, yine Van Gölü yakınındaki Tilkitepe (büyük bir olasılıkla bir Halaf alışveriş kolonisi) ve bakır ve altın yönünden varsıl olan Malatya yöresindeki diğer alanlarda bulunan Halaf çanak çömleğiyle ödenmekteydi. Halaf'ın dış alımları ve etkileri İran Körfezi'nden Akdeniz'e dek yayılan kap biçimlerinde, rozet örgelerinde, bukranium ve perdahlı boyada izlenmektedir. Alışverişin büyük bir olasılıkla aracılarla yürütülmesine karşın, özekteki gelişmiş toplumlarca denetlendiği kuşkusuzdur. Daha önce hiçbir toplum, tek başına, bu denli geniş bir bölgeye egemen olmamıştır. Halaf kültürünün, Mezopotamya'nın güneyinden gelen bir yayılma ile sona erdiği düşünülmektedir. Yaygın sulama sonucu Ubeyd kültüründe ortaya çıkan fazla nüfus yeni topraklar aramaya itilmiş olabilir. Halaf kültürü M.Ö. 4400-4300 dolaylarında ortadan kaldırılmış veya kalkmıştır.61 Halaflaşma, gelişmiş bir çiftçi ekonomisine geçişi izleyen yoğun ekonomik ve kültürel bütünleşmeden kaynaklanan, kültür bakımından farklı grupların kültürel bütünleşme süreci olarak görülebilir.62 ____________ 61 62 Mellaart, 1998: 118-119, Şenel, 2001: 186, Landsberger, 1944: 420. Dolukhanov, 1998: 300. 20 D. Ubeyd Kültürü Mezopotamya prehistoryasında yeni ve en önemli evreyi oluşturan Ubeyd kültürünün63 M.Ö. 4400-4300 yıllarında tüm Mezopotamya’ya yayılmasıyla, Sumer uygarlığının temellerinin atıldığı ve o tarihten başlayarak Mezopotamya’yı Yakındoğu uygarlığının özeği yapan yeni bir dönem başlamıştır.64 Güney Mezopotamya’da, ilk buluntu yerinden dolayı Ubaid veya Ubeyd olarak bir kültür gelişmekteydi. Bu yeni kültür, 6. Bin yılın sonlarına doğru kuzeye yayılarak Halaf Kültürünün yerini almış ve bütün Mezopotamya’ da benimsenen bir kültür olmuştur.65 Ubeyd kültüründe evler çamurdan yapılmış ve güneşte kurutulmuş kerpiçlerle tamamlanmıştır.66 Çok renkli bezemeleri olan Halaf çanak çömlek geleneği de bu süreçte yeni bir gelenekle yer değiştirmiştir. Özellikle güneyin alüvyonlu düzlüklerinde sulu tarım yaygınlaşmıştır. Bu aşamadan sonra güneyin ekonomik ve sosyal yapısı, yağmurla tarım yapılabilen kuzey bölgelerinden belirgin bir şekilde farklılaşma sürecine girmiştir. Geniş ve uzun kanalların kazılması ve sulamanın organize edilmesi, insanları işbölümüne yönlendirmiş olmalıdır. Birlikte büyük projeler gerçekleştirme düşüncesinin gelişmesinin, anıtsal yapıların inşaasında da etkili olduğu anlaşılmaktadır.67 Ubeydliler, girişken tarımcılar olup, ülkenin her yerinde birçok köy ve kent kurmuş, epeyce zengin ve istikrarlı bir tarım geliştirmişlerdir.68 Ubeyd kültürünün köken sorunu henüz aydınlatılmamış olmakla birlikte, araştırmacılar tarafından gelişmesi, bugün eskiden yeniye doğru, başlıca 4 evre altında incelenmektedir. Bu evreler, Güney Mezopotamya’ da, Fırat _______________ 63 Sevin, 2003: 90. Mellaart, 1998: 122. 65 Köroğlu, 2006: 46. 66 Narçın, 2007: 10. 67 Köroğlu, 2006: 46. 68 Kramer, 2002: 63. 64 21 nehrinin güneyinde yer alan Eridu yerleşmesinin tabaka düzeni esas alınarak bölümlendirilmiştir. Buna göre eskiden yeniye doğru: Ubeyd 1 ya da Eridu, Ubeyd 2 yada Hacı Muhammed, üçüncü ve dördüncü evreler Ubeyd 3 ve Ubeyd 4 tür. Bunlar 1ve 2, erken Ubeyd, 3 ve 4 ise geç Ubeyd olarak bilinmektedir. Fakat son araştırmalarda Güney Mezopotamya’da kazılan en erken Ubeyd merkezinin Tel Avayli’de bulunduğunu göstermektedir. Ubeyd 1’den daha erken evreye tarihlenen buluntular sebebiyle Fransız araştırmacılar Tell Avayli’nin erken tabakalarına Ubeyd 0 adını bile vermişlerdir. 69 Ubeyd 1 evresi, Aşağı Mezopotamya’da ilk tarım yerleşmesine karşılık gelmektedir. Bilinen yerleşmeler büyük ölçüde katıksız toprak üstüne yapılmıştır. Gerçi bu evre millenme ve üst üste yoğun yerleşim yüzünden oldukça bulanıktır. Ancak mevcut bulgulara dayanarak daha bu aşamada tarımın yapay sulamaya dayandığı düşünülmektedir.70 Eridu’da en alt yapı katları olan XVII-XV. katlarında, dikdörtgen planlı, kerpiç-tuğladan yapılmış küçük konut ve tapınaklar bulunmuştur. Eridu çanak çömleği biçim yönünden Samarra’nınkine çok benzemesine karşın güçlü bir yerel niteliği vardır. Kaseler, yayvan kaplar, çömlekler ve şişkin karınlı kaplar en yaygın biçimlerdir. Özenle yapılmış çanak çömlek krem rengi astar üzerine mat kahverengimsi siyah boya bezemelidir. Büyük kaplarda ortadaki bir örgeyle, geometrik süsleme çoğunluktadır. 71 Ubeyd 2 evresi ise Eridu’nun XIV-XII. tabakalarına rastlar. Ubeyd 2’de denilen bu safhaya özgü kaplar Hacı Muhammed isimli bir kazı yerinde görüldüğünden Ubeyd 2 yada Hacı Muhammed evresi de denir.72 ____________________ 69 Kınal, 1983: 29-31. Dolukhanov, 1998: 358. 71 Mellaart, 1998: 61-62. 72 Dolukhanov, 1998: 359. 70 22 Mimari kalıntılar çok basit olmasına karşın, bu kültürün dağılımı çok ilginçtir. Güney Mezopotamya’nın tümünü kapsamakla birlikte, Susiana’da (A ve özellikle B kültürlerinde) Tepe Covi ve Ali Koş’la birlikte sayısız birçok höyükte ve aynı zamanda Luristan yaylalarında (Kozaragan’da) çok iyi bir biçimde yansımaktadır. Bağların güçlülüğü, Luristan yaylaları ile Güney Mezopotamya düzlükleri arasında nüfus hareketleri olduğunu gösterdiği gibi, bulunan yeni kanıtlar bu kültürün İran Dağları’ndan ovalara indiğini ortaya koymaktadır. Kuzeydeki yeni Halaf yöresi ile dolaylı ilişkiler, yeni biçimler, sırlı boya ve örüntülerle yeterince kanıtlanmaktadır. Hacı Muhammed evresinin çanak çömleği; koyu kahverengi, koyu menekşe, koyu yeşil, ve kırmızı parlak renklerde boyanmış (ender olarak mat boya görülür) ve bazen kazıma örüntülerle de bezenmiştir. Örgelerin yaklaşık tüme geometrik, oldukça karmaşık ve çoğunlukla astar rengidir. Bazıları yerel olmakla birlikte, biçimlerin çoğu Halaf kültüründen bilinenlerdir. Hamuruna saman karıştırılmış kaba kapların bulunması, batı İran kökenini ortaya koymaktadır, çünkü bu tür çanak çömlek Mezopotamya’da yaygın değildir. 73 Güney Mezopotamya’ya özgü Eridu ve Hacı Muhammed evrelerinden sonra, Ubeyd kültürünün ve klasik Ubeyd çanak çömleğinin kuzeyde görülmeye başladığı dönem Ubeyd 3 tür. Kuzey Mezopotamya’da Ubeyd 3, Tepe Gawra’nın XIX-XVII. tabakalarına denktir. Ubeyd 4 ise aynı yerleşmenin XVI-XIII / XII. tabakalarıdır.74 Tepe Gawra XIX. ve XVII. tabakalarda Halaf ile Ubeyd özelikleri birlikte görülür. Mimaride dörtgen planlı yapıların egemen olmasına karşılık, çanak çömlekte bazı Halaf _____________ 73 74 Mellaart, 1998: 63. Frangipane, 2002: 127. biçimleri ve bezeme geleneği sürmektedir. 23 Ubeyd 3 ve 4 evrelerine ait çanak-çömlek daha basit bir tasarıma sahiptir. Boyalı keramik hızla yok olmuş ve mallar yavaş dönen tezgahlarda yapılmıştır.75 Hacı Muhammed evresi ile Eridu’ya oranla daha genişleyen, kuzeyde Warka çevresi Mandali bölgesi, kuzeydoğuda İran güneyde ise Suudi Arabistan’a ulaşan kültür sınırları, Ubeyd 3’te Musul bölgesinden başlayarak Kuzey Mezopotamya’yı kapsamıştır. Anadolu’da ise Güneydoğu Anadolu, Amuk, İslahiye, Kilikya ve Keban bölgesi de dâhil olmak üzere Doğu Anadolu Ubeyd kültür gelişiminin ikinci yarısında, yayılım alanının kuzey bölümünü oluşturmuştur. Ubeyd döneminin pişmiş kilden yapılan erkek veya kadın heykelcikleri Ubeyd kültürünün diğer karakteristik buluntularıdır. Bunlar dik konumlu olup, baş kısmı sürüngene benzedikleri için “kertenkele başlı” diye tanımlanırlar. Fakat sitilizasyon burada büyük önem taşıdığı için, hayvan başlı bileşik yaratıklar değil, insan betimleme amacı güdüyorlardı. 15 cm. yüksekliğindeki figürün omuzlarına yapıştırılmış küçük toprakçıkların ise süs niteliğindeki yara izlerini simgelediği düşünülmektedir. Bunun yanında kilden yapılmış köpek heykelciği de bulunması bu kültür de köpeğin yeri hakkında bize bilgi vermektedir.76 Mühür sanatı Ubeyd kültüründe özel bir yere sahiptir. Bunun en büyük nedeni organize ticaretin gelişmesi ve açığa çıkan artı ürün üzerindeki kontrolün sağlanmasıdır. Net mühürlerin üzerinde geometrik motiflerin yaygın olmasına karşılık bu dönemde hayvan motiflerinin de ortaya çıkması dikkat çekicidir. Buna örnek olarak boğa başı, boynuzlu hayvanlar, yılan, yırtıcı kuşlar gösterilebilir. Mühür motiflerinde daha somut bir özellik taşıyan doğal motiflerin görülmesi mühürün belirli kişi ya da grupları belirtmek için __________________________ 75 76 Dolukhanov, 1998: 362. Mellaart, 1998: 65. 24 daha elverişli olmasıyla açıklanabilir,77 aynı zamanda fikirleri ve sözcükleri (adları) belirtmek için kullanılmıştır.78 II. SUMERLİLER’İN MEZOPOTAMYA’YA GELİİ VE TARİHSEL SÜRECİN BALAMASI A. SUMERLİLER’İN GÖÇLERİ Bilinen medeniyetlerin en eskisi olarak kabul gören Sumerliler,79 Mezopotamya’nın yerli halkı olmayıp,80 Eski Tunç Dönemi’nin başında81 buraya aşağı yukarı M.Ö. 3500 yıllarında82 göç ederek gelmişlerdir. Çünkü kurmuş oldukları oluşturdukları örf, yüksek adet, medeniyet kültür ve ve teknoloji; inanç konuştukları sistemleri; o dil; çevredeki toplumlarınınkine hiç benzememektedir.83 Onların Mezopotamya’ya nereden geldikleri henüz kesin olarak tesbit edilememiştir. Sumerliler acaba nereden gelmişlerdir? Bu konuda, bilim adamları tarafından birçok görüş ileri sürülmüştür. Bunlar arasında en kuvvetlisi, Sumerliler’in Mezopotamya’ya Aral gölü çevresinden, yani Orta Asya’dan geldikleri şeklinde ileri sürülen görüştür. Bu görüşte olan bilim topluluklarından biri veya Türklerle adamları, akraba Sumerliler’in bir kavim eski Türk olabileceği kanaatine varmışlardır. “Sumerliler kimdi?” sorusuna genel kabul gören bir yanıt bulunamamış, birçok tarihsel olgu gibi Sumerliler’in kökeni de belirsizlikler örtüsü altında kalmıştır. Güney Mezopotamya’da Sumer ilinde yapılan arkeolojik araştırmalar, hususiyle Uruk harabesinde tesbit edilen kültür kat ve tabakaları ile, başka ____________ 77 Yıldırım, 2002: 32. Childe, 2007: 120. 79 Keskin, 2007: 24, Memiş, 2007: 21. 80 Kramer, 2002: 52-58. 81 Köksoy, 2003: 199. 82 Koca, 1992: 38. 83 Yıldırım, 2002: 52, Koca, 1992: 38, Landsberger, 1944: 423. 78 25 kazı merkezlerinde bunlara tekabül eden katlarda elde edilen ve asıl yerlerle temsil edilip onlara göre adlandırılan buluntular Sumerliler’in Aşağı Mezopotamya halkı olmadığını gösterir.84 Kalkolotik devrin sonlarına doğru Mezopotamya’da çömlekçi çarkı, silindir, mühür ve yükset mabet gibi birtakım yeni kültür unsurlarıyla karşılaşılmalıdır ki bunlar M.Ö. 3500’lerde Mezopotamya’ya gelen Asya kökenli Sumerliler’e aittir. 1. Uruk Dönemi Güney Mezopotamya’nın bereketli ovalarında Ubeyd döneminde atılan adımlar, uygarlığın gelişmesinde85 ve kentli yaşam biçiminin ortaya çıkmasında bir temel oluşturmuştur.86 Başta kentleşme olmak üzere, kara ve deniz ulaşımı üzerinde kurulan ticaret ağı, anıtsal mimari, ileri tarımsal yöntemler ve sanatsal faaliyetler bunlardan yalnızca birkaçıdır. Madencilik ve teknoloji alanında gösterilen çabalar bunlara eklenince kentlerde farklı bir yaşam biçimi oluşmaya başlamıştır. Bu yeni süreç adını,87 Bağdat ve Basra demiryolu üzerindeki Hıdır istasyonu civarında yer alan (Eski Ahit’te Erek, günümüzde Tel el-Varka) Uruk kentinden alır.88 Ubeyd’den Uruk’a geçiş 4. Bin yıl ile tarihlendirilir.89 4. Bin yılın başlarından itibaren Güney Mezopotamya’daki kentler çekim merkezi olmuş ve nüfusları hızla artmıştır. Sulu tarım sayesinde ekilip biçilen alanlardan daha çok ürün elde edilmeye başlanmış, depolama olanakları artırılmıştır.90 Uruk dönemi katmalarında bulunan saban __________ 84 Bilgiç,1982: 83. Köroğlu, 2006: 49, Narçın, 2007: 15. 86 Konyar-Köroğlu, 2006: 1. 87 Köroğlu, 2006: 49, Childe, 2007: 105, Toynbee, 1978: 50. 88 Kınal, 1983: 38. 89 Maisels, 199: 191. 90 Köroğlu, 2006: 50. 85 ve çömlekçi çarkı hem 26 teknolojideki, üretici güçlerdeki gelişmenin hem toplumsal yapıdaki önemli bir değişmenin işareti olarak görünür.91 hayvancılıktan elde edilen ürünlerin ve kereste gibi ticaret Büyüyen dışında kentlerde tarım ve kalan maden, değerli taş ürünler, uzak bölgelerle, değiş tokuş esasına dayanan aracılığıyla sağlanmıştır. Uruklu tüccarlar bu amaçla Mezopotamya’nın bilinen sınırlarına ulaşarak bir ticaret ağı oluşturmuşlardır. Kent yaşamının zorunlu hale getirdiği işbölümü, tüccarların yanı sıra değişik işkollarının oluşmasını da sağladı. Böylece inşaatçılar, tekstilciler ve çömlekçiler gibi mesaisini belli bir uzmanlık alanında çalışarak dolduran ve geliriyle diğer ihtiyaçlarını karşılayan meslek grupları oluştu. Uruk döneminin başlangıcına işaret Örneğin, eden yalın, biçimi ve boyutları standartlaşmış çanak çömleklerin üretiminde bu durum açıkça görülebilir. Dönemin başlangıcında gerçek anlamda geliştirilmesiyle, çömlekçi atölyelerinin temel bir çömlekçi ihtiyaçlara çarkının yönelik seri üretime geçtikleri ve elde edilen ürünlerin de uzak bölgelere pazarlandığı anlaşılmaktadır.92 Gerçekten uygarlığın en anlamlı göstergesi toplumsal işbölümü, yani zanaatların tarımdan farklılaşmasıdır.93 Yeni ekonomik düzenin kazandırdığı maddi birikim daha çok şehircilik alanında kullanılmıştır. İnşaat malzemesi olarak başlangıçta taş kullanılmak istenmişse de, en yakın taş ocaklarının, yüzlerce kilometre uzaklıkta Arabistan Yarımadası platosunda bulunması nedeniyle, ülkede en bol üretilen kerpiç ana malzeme olarak değerlendirilmiştir. Kerpicin bina yapımındaki olumsuz yönlerini ortadan kaldırmak için yeni teknik yöntemlere başvurulmuştur. Niş sistemi (belirli aralıklarda yapılmış çıkıntılarla duvar kalınlığın arttırılması) sayesinde çok uzun ve yüksek duvarlar inşa edilmiştir. Böylelikle büyük boyutlarda kamu yapıları ve tapınaklar kurulmuştur.94Bu yapıların boyutlarının yanı sıra iç duvar süsleri de gösterişli olup karma nişler ______________________ 91 Şenel, 2002: 251, Çevik, 2005: 25. Köroğlu, 2006: 50. 93 Şenel, 2002: 252. 94 Erkanal, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 1997: 1218. 92 27 ve çıkıntılarla donanmıştır.95 Prehistorik dönemlerde dikdörtgen ortak alan ve yan kanatlardan ucu “T” oluşan mimari düzen geliştirilerek, orta alanın bir biçiminde iki yana uzatılarak 80-90 metre uzunluğunda büyük tapınaklar inşaa edilmiştir. Bu tür tapınaklarda iki yan kanat yanında bir de baş kanat bulunmaktadır. Baş kanat büyük olasılıkla Tanrı sembollerini ya da kutsal eşyayı içeren bir çeşit kutsal mekânlar grubu biçiminde kullanılmıştır. Ahşap malzeme çok zor bulunduğu için düz damlar topraktan yapılmış, ancak kapı ve benzeri öğelerde ahşaptan yararlanılmıştır. Tapınaklarda damların dini bir işlevi olduğu, ortaya çıkarılan düzgün merdiven odalarından anlaşılmaktadır. Bu odalarda saptanan merdivenler gene kerpiçten yapılmış olup rampa görünümündedir. Kerpiç duvarlar dış etkenlere karşı gerekli görülen yerlerde saplama mozaiklerle korunmuştur. Pişmiş toprak ya da taştan yapılmış konik mozaikler kırmızı, siyah ve beyaz olmak üzere genellikle üç renktedir ve alçı ya da çamur harçla yapılmış kalın sıva içine saplama yoluyla yerleştirilmiştir. Bu mozaiklerin yuvarlak başları sıva dışında, konik kısımları sıva içinde kalmaktadır. Aynı renkte olanların duvar yüzeyine belli bir düzen içinde sıralanmasıyla, korumanın dışında dekoratif bir etki de yaratılmıştır.96 Bu süsleme biçimi Uruk ve daha sonraki Cemdet Nasr döneminde oldukça yaygın biçimde kullanılmıştır.97 Uruk kentinin, gök tanrısı Anu ile aşk tanrıçası İanna’ya adanmıştır. Bu döneme adını veren Uruk kentinde, çeşitli 98 boyutlardaki tapınakların yanında açık ve kapalı toplantı alanları, çeşitli dini yapılar tabanları asfalt kaplı yıkanma alanları, çeşitli işlevlere sahip kamu yapıları, atölyeler ve işyerleriyle bu dini merkez, Mezopotamya’nın ilk şehircilik anlayışını tam olarak yansıtmaktadır. ____________ 95 Frangipane, 2002: 211. Erkanal, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 1997: 1218, Kınal, 1983: 40, Narçın, 2007: 15, Gündüz, 2002: 15. 97 Köroğlu, 2006: 50. 98 Şenel, 2002: 250. 96 28 Geç Uruk Dönemi’nin sonlarına doğru kutsal yapılarının boyutlarının küçüldüğü, dini karakterdeki kamu yapılarının azaldığı görülür. Bu durum tapınağın ekonomik gücünün zayıflamasıyla açıklanmaktadır. Ancak tam olarak açıklanamayan bir toplumsal kargaşa sonucu tapınağın etkinliği azalmış, buna karşılık yavaş yavaş bir karşı güç ortaya çıkmıştır. Ekonomik kaynaklarla birlikte siyasi egemenlikle de bütünleşen bu karşı güç, dönemin sonunda farklı mimari özellikler taşıyan büyük bir yapıyla tarih sahnesine çıkmaktadır. Bağdat’ın 80 km. güneydoğusundaki Cemdet Nasr‘da bulunan bu büyük yapı, sur görünümdeki çevre duvarıyla ve bu büyük avlu içindeki bina gruplarıyla dönemin tapınaklarından tamamen ayrılmaktadır. Saray olarak tanımlana bu yapıyla Geç Uruk’un sonlarında siyasi gücün tapınaktan ayrıldığı, Mezopotamya’nın toplumsal yapısının büyük ölçüde değiştiği izlenmektedir. Uruk’ta Anu ve Eanna mabedlerinin V-IV. tabakalarında bol miktarda bulunan silindir mühürler üzerindeki tasvirler,99 bize Uruk aşaması hakkında ve bu aşamayı yaratan halk hakkında bazı ipuçları vermektedir.100 Değerli ve yarı değerli taşlar silindir biçimine getirilip ortası delindikten sonra üzerlerine hayvan, bitki, günlük yaşama ilişkin sahne,101 kamusal etkinliklere bağlı edimler ve davranışlar, mitolojik sahne motifleri işlenmiştir.102 Güney Mezopotamya’da büyüyen kentlerin zorunlu ihtiyaçları, yukarıda da belirttiğimiz gibi, yaygın ve düzenli yürüyen bir ticaret ağının kurulmasını zorunlu kılmaktaydı. Özellikle Anadolu’dan karşılanan temel ihtiyaç maddeleri nedeniyle Uruk kültürü Fırat üzerinden Orta ve Yukarı Fırat bölgesindeki birçok merkeze taşınmıştır. Mekânları süslemek için kullanılan konik çiviler, kalıpta yapılmış devrik ağızlı kâseler ve silindir mühürler gibi dönemi karakterize _____________________ 99 Kınal, 1983: 39 Şenel, 2001: 190. 101 Köroğlu, 2006: 51. 102 Frangipane, 2002: 211. 100 eden buluntulara birçok yerde rastlanmıştır. Orta Fırat 29 bölgesindeki Habuba Kabira, Tel Kannas ve Tel Brak gibi merkezler aracılığıyla kuzeye taşınan kültür Karakaya ve Atatürk altında kalan Hassek Höyük, Samsat, Barajı gölleri Malatya-Arslantepe gibi merkezden oldukça uzak bölgelerde bile etkilerini belirgin biçimde gösterir. Hassek Höyük Geç Uruk döneminde kurulan, çevresi surlarla kuşatılmış, kuruluşunda güneyli insanların rol oynadığı gözlenebilen, dönemin tipik buluntularına sahip ticari merkezlerden biridir. Arslantepe ise Torosların kuzeyinde, güneyli etkilerle gelişmiş bir merkezdi. Burada ortaya çıkarılan depolar ve bu depolarda kullanılmış 200 kadar farklı betimleye sahip mühür baskısı, seri olarak üretilmiş çanak çömlekler ve elde edilen belgeler aracılığıyla aydınlığa kavuşturulan yönetim yapısı, bölgede “kent devleti” modelinin oluşmaya başladığını gösteren önemli bulgulardır.103 2. Yazının Keşfi “ Hiçbir şey hayat denli şaşırtıcı olamaz. Yazı hariçF” İBN ZERHANİ Sumerliler’in kurdukları küçük şehir devletleri bir çeşit ilkel sosyalizm ile idare ediliyordu. Bu sistemle vatandaşlar, topraktan elde ettikleri ürünleri, avladıkları hayvanları, hayvanlardan çıkarılan süt ürünlerini veya yetiştirdikleri hayvanları mabede teslim etmek zorundaydılar. Sonra mabed görevlileri her ailenin ihtiyacına göre, mabedin ambarlarından her çeşit gıda maddesini taksim ediyorlardı. Sumerliler Geç Kalkolitiğin sonunda yazıyı keşfetmişlerdir. Zira her vatandaşın mabede getirdiği malı unutmamak için, kil tabletlerin üzerine, yalnız kendilerinin anlayacağı şekilde her şahıs için belli bir işaret, onun karşısına da getirdiği malın resmini yapmağa başladılar. Bu sistem bazı karışıklıklara yol açmıştır. Bunu önlemek için çareler düşünülmüştür. İşaretleri ve resimleri şifre gibi kullanmaya başlamışlardır. Böylece her işaret bir hece olarak kabul edilmiştir. Fakat bu defa da telaffuzu ___________________ 103 Köroğlu, 2006: 52-53. 30 aynı, manası ayrı olan kelimelerde karışıklık oluyordu. Bunu önlemek için sisteme “Determination” usulü ilave edilmiştir. Bu sisteme göre bir işaretin erkek ismine ait olduğunu belirtmek için, ismin önüne tek bir dikey çivi, kadın isimleri önüne de bir üçgen işareti yazılıyor, Tanrı isimleri önüne ise tanrıyı ifade eden “an” (gök) işareti konuluyordu. Fakat bu işaretler isimlerle birlikte okunmuyordu.104 Yaş kil üzerine üçken uçlu bir kamışla, sonraları madeni uçla yazıldığı için, işaretler çivilere benzediği için modern araştırmacılar tarafından “çivi yazısı” denilen yazı, M.Ö. 4. Bin yılın sonlarında (M.Ö. 3200’ler) keşfedilmiştir.105 Gerçek yazının adı ne yazık ki belge yetersizliğinden bilinmiyor.106 Bu yazının dili “Sumerce” olduğundan, yazının Sumerliler tarafından keşfedildiği anlaşılmaktadır. 107 Yazı yaygınlaştıkça yavaş yavaş küçüldü ve resim özelliğini kaybetti. Tabletlere çizilen yatay hatlar üzerine resim karakterinden dönüştürülen çivi biçimli işaret kümeleri art arda yapılmaya başlandı. Yatay, dikey, eğik ve köşe çengeli biçimindeki çivi işaretleri, bir kamışın kesilmiş ucuyla ıslak kile bastırılarak yapılıyordu. Sözcükler, çiviyazısında çoğunlukla tek bir işaretle değil, her biri bir heceyi gösteren çivi işaretleriyle yazılıyordu. Ayrıca eski sistemin devamı olan, yani bir nesneyi gösteren işaretler de kullanılıyordu. Zamanla dilin yapısına göre karmaşık, ancak belli kuralları olan bir yazı sistemi doğdu. Bu gelişim süreci 3. Bin yılın ortalarına doğru tamamlandı ve gerçek anlamda bir çiviyazısı oluştu. İlk yazılı belgelerin Sumerce olduğu anlaşılmaktadır. Sonlaları çiviyazısını kendilerine uyarlayan her toplum dillerinin özelliklerine uygun değişiklikler yaparak bu sistemi geliştirdi. Yazının yaygınlaşmaya başlaması bir yazıcı sınıfının ve okul geleneğinin oluşmasını sağladı.108 ___________________ 104 Kınal, 1983: 37-38, Friedrich, 2000:53. Memiş, 2007: 22. 106 Narçın, 2007, 12. 107 Kınal, 1983: 38 108 Yamanlar, 2003: 108, Köroğlu, 2006: 54-55. 105 31 Edebi metinler, mitolojik destanlar (Gılgamış destanı gibi) ve diğer belgeleri bize bırakan Sumerliler’in dili zamanla sadece dinin dili oldu. Rahiplerce, ritüel amaçlar için kullanıldı. M.Ö. 3. Bin yılın sonunda bölgeyi ele geçiren Sami bir kavim olan Akadlılar da çivi yazısını benimsedi. Elamlılara, Babillilere,109 Asurlulara ve Hititlere geçti sonra; Fenikeliler de, ilk alfabelerini yaparken ondan yararlandılar. Bu yazıyı Urartulular da aldılar. İsa’dan önce 530 yılına doğru Mezopotamya’yı fetheden Persler de onu özümsediler ve bazı değişiklikler yaparak kullandılar.110 Bugün Sumerce ölü bir dil olmasına rağmen bu dille yazılmış tabletler okunup anlaşılabilmekte ve Sumerce bir bilim dalı halinde üniversitelerde okutulmaktadır.111 3. Cemdet Nasr Devri Kiş’in 24 km. kuzey doğusundaki Cemdet Nasr tepesinde Uruk devri olmakla beraber, farklı bir seramik görüldüğünden ve bu seramik büyük bir yayılma gösterdiğinden, Proto historik devrin ikinci safhasına “Cemdet Nasr” devri denilmiştir.112 Cemdet Nasr döneminde ticaret, zanaatlar gelişmeye başlamıştır. Uruk döneminde başlayan öküz ya da atların çektiği arabalar ulaşımı kolaylaştırmıştır. İdeogramında dağ eşeği olarak gösterilen hayvanın at; iki tekerlekli arabanın savaş arabası işareti olması olası. Daha önce bulunmuş tekerlek ve sabanın bu döneme ait tabletlere işlendiğini görüyoruz.113 Kanallar, hendekler, su yolları açmak suretiyle bahçeler, hurmalıklar, bereketli tarlalar ve otlaklar meydana getirerek halka hizmeti, krallar, şehir ___________________ 109 Yıldız, 2000: 5. Yıldız, 2000: 5, Hırçın, 1995: 6. 111 Tanıllı, 1994: 74-75, Friedell, 2006: 207-208. 112 Köksoy, 2003: 206. 113 Şenel, 2001: 191. 110 32 beyleri, rahip beyler ve başka iktidar sahipleri kendilerine vazife bilmişlerdir.114 Dönemin özgün katkısının ise heykelcilik olduğu söylenir. Küçük sulama tarımından büyük sulama heykelciliklerden tarımına geçilirken; sanki küçük doğal boyutlara yakın büyüklükteki heykellere geçilmiştir. Kabartmalarda sığırlara saldıran aslanlar, aslanlarla boğuşan kahramanlar, koyunlar, yaban domuzları, aslanlar, koyunlar, yaban aslanlarla boğuşan kahramanlar, domuzları işlenmiştir. Bir kabartmada tanrıça İanna bir rahip, şef ya da tanrı olduğu sanılan bir adamdan armağan alırken gösterilmiştir.115 Bu zamanda yalnız Cemdet Nasr’da değil, hemen bütün Önasya’da, kısmen siyah ve daha ziyade kırmızı astarlı güzel bir keramik yaygın haldedir. Bulunduğu bütün yerler de “Cemdet Nasr çanak çömleği” adı verilmiştir.116 Bu devirde seramiklerin yanında, üzeri kabartma hayvan figürleriyle süslü taş vazolar da kullanılmıştır. Bu vazoların şekilleri, seramiklerde hakim olan ağız kenarı şivli çan biçimidir. Bunlar arasında “Uruk Vazosu” denilen ve bugün Bağdat müzesinde bulunan üzeri üç sıra kabartmalı 1.05 m. boyundaki taş vazo, bu devir Sumerliler’in tanrılarını tanıtması bakımından da önemlidir.117 Glyptik denilen mühürcülük sanatı bu devir güzel sanatlarının başında gelir ve bu yalnız Önasya’da gelişmiş bir sanat alanıdır. Glyptik’in mevzu hazinesi bu çağda çok zengindir. Av tasvirleri, kurban takdimleri, merasim, merasim alayları gibi kült sahneleri, efsanevi şekiller, sembolik tasvirler bunlardandır.118 ____________ 114 Bilgiç, 1982: 91. Kınal, 1983: 43. 116 Bilgiç, 1982: 91. 117 Kınal, 1983: 43. 118 Bilgiç, 1982: 91. 115 33 Cemdet Nasr aşamasıyla, artık kesin olarak kent toplumuna, uygar topluma ayak basılmıştır. 119 Mezopotamya’daki mevcut köy kültürünü şehir kültürüne dönüştüren ve yazıyı keşfetmek suretiyle dünya medeniyetine en büyük hizmetlerden birini yapan Sumerliler, Mezopotamya’ya nerden gelmişlerdi?120 III. SUMERLİLER’İN TARİHİ A. Erken Sülaleler Devri Eski Mezopotamya tarihinde Cemdet Nasr Devri’nin sonundan (M.Ö. 2850) Akad Sülalesinin kurulmasına (M.Ö. 2350) kadar geçen zamana Er Sülaleler Devri denilir. Bu devir, kendi arasında 3 bölüme ayrılır: Er Sülaleler Devri I Er Sülaleler Devri II Er sülaleler Devri III Mezopotamya’da Er Sülaleler Devri ile birlikte yepyeni bir dönem başlamaktadır. Bu devrin olaylarını anlatan birçok vesika vardır. Fakat bu vesikaların, herhangi bir şehir kralının yaptığı seferleri tüm ayrıntılarıyla ele alan tarihi belgeler olduğu düşünülmemelidir. Bunlar, herhangi bir adak eşyası üzerinde kralın yazdırdığı unvanlardan elde edilen kıt bilgilerdir.121 En eski yazılı vesikaları teşkil eden arkaik Ur ve Uruk tabletleri, okunamamakla beraber, Sumer dili ve yazısının tetkiki için çok kıymetli kaynaklardır. uruppak (Fara) arşivi vesikaları ile I. Lagaş Sülalesine ait vesikalar ise Erken Sülaleler III devrine ait bilgiler vermektedir.122 Vesikalar dışında, daha ____________ 119 Şenel, 2001: 191. Memiş, 2007: 23. 121 Memiş, 2007: 29-30, Bottero, 2004: 33, Memiş, 2006: 30. 122 Kınal, 1983: 50. 120 34 sonraki dönemlerde yazılmış olmakla beraber, eski devirlerden söz eden mitoslardan, destanlardan, menkıbelerden ve ağıtnamelerden, bu devrin tarihi hakkında bilgiler elde edebilmekteyiz.123 Erken Hanedanlar döneminden söz ettiği anlaşılan124 kral listeleri, bu devrin vesikaları arasında en önemlileridir. Sumer kral listesi, Mezopotamya’da hegemonya kuran bütün sülaleleri, Tufan’dan önceki sülaleler ve Tufan’dan sonraki sülaleler olmak üzere ikiye ayırmıştır. Demek oluyor ki, Tufan olayı, Mezopotamya tarihi açısından önemlidir. Bu nedenle, Tufan olayı hakkında kısaca bilgi vermek yararlı olacaktır.125 B. Tufan Olayı Arkeolojik, jeolojik ve tarihi çalışmalar Mezopotamya’da büyük bir Tufan olayının meydana geldiğini göstermektedir. Eski çağlarda yaşamış birçok uygarlığa ait tabletlerde ve elde edilen birçok tarihi belgede Tufan olayı, kişi ve yer isimleri farklılık gösterse de, çok büyük benzerliklerle anlatılmış ve sapkın bir kavmin başına gelenler bir ibret kaynağı olarak çağdaşlarına ve sonraki nesillere ulaştırılmıştır.126 “Welt Blundell 444” denilen Sumer kral listesine göre, Tufan’dan önce Eridu, Badtibira, Larak, Sippar ve uruppak siteleri arasında amansız bir egemenlik mücadelesi yaşanmıştır. Daha sonra uruppak Sülalesinden 10. kral Utnapiştim zamanında Tufan olmuştur.127 Tufan olayının kahramanı Hz. Nuh, kutsal kitaplarda büyük peygamberler arasında gösterilmiştir. Kahramanın adı Sumerce’de Ziusudra, ____________ 123 Memiş, 2007: 330-31. Köksoy, 2003: 62. 125 Memiş, 2007: 31. 126 Bucaille, 1991: 341-342. 127 Memiş, 2007: 330-31. 124 35 Akadca’da Uta-Napiştim, Gılgamış destanında Utnapişti, İbranice’de Noah, Eski Yunanca’da Xisoukhros, Eski Türkçe’de Nama’dır. Kur’an’da ise, Hz. Nuh olarak geçmektedir.128 Bugün Eskiçağ tarihinde Tufan olayı, Erken Sülaleler I Devri’nin sonunu işaretlemek için kullanılmaktadır.129 C. Er Sülaleler Devri I Sümer kral listesine göre Tufan’dan önce yaşadıkları bildirilen krallıkların Er Sülaleler I Devri’nde hüküm sürdükleri kabul edilmektedir. Amerikalı Sümerolog Samuel Noah Kramer bu devre “ Sumer Kahramanlık Çağı ”, Fransızlar ise “ Mitik Devirler ” demektedir.130 Er Sülaleler I Devri hakkında az bilgimiz vardır. Bu devri; Cemdet-Nasr Devrinde ayıran çizgiyi tespit etmek de oldukça zordur. Bu arada şunu belirtmek gerekir ki, Er Sülaleler I Devri’nde, Sumer kral listesinin zikrettiği beş şehrin anlaşılmıştır. dışında başka şehirlerin de mevcut olduğu kazılarla 131 Sumer kral listesinin ( WB. 444 ) zikrettiği beş şehirden Eridu ve uruppak kentleri kazılmıştır. Her iki şehirde de mabet dışında birer tane saray bulunduğu görülmüştür. Larak ile Battibira’ nın yerleri kesin olarak tayin edilememiştir. Sippar ise Babil’in kuzeyinde son zamanlara kadar Sumerliler’in Güneş Tanrısı DİNGİR UTU’ nun ibadet merkezi olarak varlığını korumuştur. Yukarıda adları geçen Eridu ve uruppak şehirleri, Er Sülaleler II Devri’nde de varlıklarını koruyabilmişlerdir.132 ____________ 128 Memiş, 2007: 31. Köksoy, 2002: 67. 130 Kınal, 1983: 51. 131 Memiş, 2007: 33. 132 Kınal, 1983: 51. 129 36 D. Er Sülaleler Devri II Hafaca (Tutub)’daki Sin 8 ile Nintu 6 ve 5 mabetleri ve ayrıca Maride’ki E,D,C İştar mabetleriyle temsil edilen bu devir, M. Ö. 2650-2550 yılları arasına tarihlenmektedir. Bu karşılaşılmıştır. Böylece devirde ilk defa olarak sarayla din ve devlet kurumlarının birbirinden ayrılmış olduğu anlaşılır. Gerçekten, Er Sülaleler II Devri’nde krallar yalnızca idari işlerle ilgilenmişlerdir. Din işleri rahipler sınıfına bırakılmıştır.133 Sumer kral listesinde Tufan’dan sonraya konulan sülaleler listesinin başındaki I. Kiş ve I. Uruk Sülalelerinin de Er Sülaleler II Devri’nde yaşadıkları anlaşılmıştır. Bu krallara ait yazılı belgelerin yanı sıra arkeolojik delillerde bulunmuştur.134 Arkeolojik kazılar, yazılı belgelerin tersine, büyük ölçüde I. Uruk ve I. Kiş Sülalelerin çağdaş olduğu yolunda veriler ortaya koymuştur.135 Sumer kral listesine göre, Tufan’dan sonra (Er Sülaleler II ve Er Sülaleler III Devirlerinde), Mezopotamya şehir devletleri arasındaki hakimiyet mücadelesi şu sıra içinde olmuştur. I. Kiş Sülalesi’nden 23 kral 24510 sene hakimiyet sürdü. I. Uruk Sülalesi’nden 12 kral I. Ur Sülalesi’nden 4 kral 177 sene hakimiyet sürdü. Avan Sülalesi’nden 3 kral 356 sene hakimiyet sürdü. II. Kiş Sülalesi’nden 8 kral 3195 sene hakimiyet sürdü. Hamasi Sülales’inden 1 kral 360 sene hakimiyet sürdü. II. Uruk Sülalesi’nden 187 sene hakimiyet sürdü. 133 3 kral II. Ur Sülalesi’nden 4 kral 116 sene hakimiyet sürdü. Adap Sülalesi’nden 1 kral 90 sene hakimiyet sürdü. ____________ Memiş, 2007: 33. Kınal, 1983: 51. 135 Köroğlu, 2002: 62. 134 2310 sene hakimiyet sürdü. 37 Mari Sülalesi’nden 6 kral 136 sene hakimiyet sürdü. III. Kiş Sülalesi’nden 1 kral 100 sene hakimiyet sürdü. Akşak Sülalesi’nden 6 kral 99 sene hakimiyet sürdü. IV. Kiş Sülalesi’nden 7 kral 491 sene hakimiyet sürdü. III. Uruk Sülalesi’nden 1 kral 25 sene hakimiyet sürdü. Bu listedeki Avan ve Hamasi şehirlerinin Elam’da (İran) bulundukları daha sonra ele geçirilen vesikalarla malum olduğundan, Mezopotamya ile Elam arasındaki rekabetinin daha bu devirlerde başladığı ve bazı elam şehirlerinin zaman zaman Sumer şehirleri üzerinde hegemonya kurdukları anlaşılmaktadır. Fakat bu egemenliğin zamanını tespit edemiyoruz. Çünkü bu listenin vermiş olduğu rakamların bizim takvim anlayışımızla izahı mümkün değildir. Örneğin I. Kiş Sülalesi’nden 23 kralın 2410 hüküm sürdüğü belirtilir. Yani her bir kral için ortalama 1000 yılı aşkın bir iktidar süresi verilmektedir ki, buna imkan yoktur. Sumer kral listesine göre, yukarıda adları geçen Elam şehirlerinden başka, bir de Orta Fırat’taki Mari (Tel Hariri) şehri, Er Sülaleler Devri’nde bir defaya mahsus olmak üzere, Sumer şehirleri üzerinde hakimiyet kurmuştur. Nitekim Mari kazılarında bu devre ait mabetler (E,D,C mabetleri) bulunmuştur. Bunun dışında Ur (Tel el Mugayir), Uruk (Varka), Adap (Tel Bismaye) ve Kiş (Tel Ohaymir) şehirlerinin yerleri tespit edilmiştir ve buralarda, Mezopotamya tarihinin bu devrini aydınlatan yazılı ve arkeolojik vesikalar bulunmuştur. Bu şehirler arasında hakimiyetin el değiştirmesi Sumer kral listesinde “A silahla B’yi vurdu, hakimiyeti aldı” formulü ile ifade edildiğinden, sülalelerin arka arkaya yaşadıkları tahmin edilmektedir. O halde denilebilir ki Er Sülaleler II Devri’nde Güney Mezopotamya’da birçok şehir devleti vardı. Ancak, bunlar arasında henüz siyasi bir birlik kurulamamıştır. 136 _________________ 136 Memiş, 2007: 35. 38 Bu devir, siyasi bakımdan önemli şehir devletlerinin var olduğu dönemdir. Bu nedenle bu şehir devletlerinden I. Kiş Krallığı ve I. Uruk Sülalesi’ni ele alacağız. 1. Kiş Krallığı Sumer kral listesinde, Kiş şehrine verilen önem ve eskiliği belirtmek için, en başa onun şehre adı yazılmış ve krallığın indiği belirtilmiştir. çağlarda Babil’in 12 137 Sumerliler’in ilk defa Tufan’dan sonra bu antik şehirlerinden biridir. Tarihi km. doğusunda bulunmaktaydı. Günümüzde Irak’da Bağdat şehrinin 80 km. güneyinde yer alır.138 Sumer kral listesi, Kiş Sülalesinden 23 kralın adını verir ve kralların her biri yüzlerce yıl yaşamış gösterilir. Bu kral adları 17. krala kadar Sumerce’dir. 17.-21. krallar ise Sami isimler taşımaktadırlar. Kiş krallar arasında 13. sırada yer alan Etana önemli bir kişidir. Çünkü, Sumer kral listesinde Etana “Bütün ülkeleri istikrara kavuşturan” kişi olarak nitelendirilmiştir.139 Birkaç kent devletini birden yöneten ilk Sumer hükümdarı Kiş kralı Etana olabilir.140 Etana’nın tarihi bir şahsiyet olduğuna dair herhangi bir belgeye rastlanmamıştır. Halbuki Eşnunna kazılarında bulunan bir seramik parçası üzerinde, listenin 22. kralı Mebaregesi’nin141 (Enmebaragesi)142 adına rastlanmıştır. Sumer kral listesinde bu kralın Elamda’ki Aratta memleketine sefer yaptığı bildirilir. Er Sülaler II Devri’nde yaşayan I. Kiş Krallığı’nın doğuda Elam’dan ____________ 137 Kınal, 1983: 53. Davis, 2003: 21. 139 Kınal, 1983: 53. 140 Köroğlu, 2007: 63. 141 Kınal, 1983: 53. 142 Memiş, 2007: 37. 138 güneyde Uruk’a kadar uzanan büyük bir devlet 39 olduğu anlaşılmaktadır. I. Kiş Sülalesi’nin son kralı Agga, I. Uruk Sülalesi’nden Gılgamış’a yenilince, Sumer ülkesinin hakimiyeti I. Uruk Sülalesi’nin eline geçmiştir. 2. Uruk Sülalesi Sumer kral listesi, bu sülaleden 12 krala 2310 yıl hakimiyet süresi verir. Listenin başındaki kralların ömürleri birkaç asır olduğu halde, 6. kraldan itibaren idare yılları normal seviyelere iner. Listenin I. Kralı Meşkiag-gaşer kral (LUGAL) unvanı yanında, “Güneşin oğlu” ve “Baş rahip” sıfatlarını da taşır. 324 yıl hakimiyet sürdüğü bildirilen bu kralın dağlara, denizlere seferler yaptığından söz edilir.143 Bu sözlerle Meşkiag-gaşer’in zaman zaman Basra Körfezi ve Zagros dağları arasındaki bölgeye seferler düzenlendiği anlaşılıyor.144 Listenin 2. sırasında bulunan Enmerkar, Meşkiag-gaşer’in oğludur.145 Enmenkar, Hazar denizi yakınında olduğu düşünülen Aratta’ya sefer yapan ilk kral olarak anılır. 146 Uruk Sülalesi’nin 3. kralı Lugalbanda da efsaneleşmiş krallardandır. Enmerkar’ın silah arkadaşı ve Aratta ile yapılan savaşların baş kahramanlarındandır. Kral listesinde Lugalbanda’yı 4. kral Dumuzi izler. Gılgamış destanında Sumerlilerin aşk tanrıçası İnanna’nın aşığı olarak belirtilen Dumuzi, Sumerliler’in “kutsal izdivaç” ayinlerinin başkahramanıdır.147 Tevrat’a Tammuz olarak geçen bu kral, Türkçe’de oniki ayın birine ad olmuştur.148 ____________ 143 Memiş, 2007: 35. Sever, 1993: 39. 145 Memiş, 2007: 38. 146 Kınal, 1983: 53. 147 Memiş, 2007: 38. 148 Sever, 1993: 39. 144 40 Kral listesine göre Dumuzi’yi Gılgamış izler. Uruk Sülalesi’nin 5. kralı olan Gılgamış’ın eylemleri, ona daha hayattayken büyük bir ün kazandırmıştır. Gılgamış bütün Önasya’da bilinen Tufan, Yaratılış ve Ölümsüzlük Arayışı gibi mitlerin en ünlü kahramanlarından biridir.149 Gılgamış ve eylemlerini öven şiirler yalnız Sumerce değil, Batı Asya’da konuşulan öteki önemli dillerde de yüzyıllar boyunca tekrar tekrar yazılmıştır. Gılgamış hem bir kral, hem de koruyucu bir ilah olarak kabul edilirdi. Sumer kral listesi’ne göre Tufan’dan sonraki ilk üç Sumer hanedanı, sırasıyla Kiş, Uruk ve Ur hanedanlarıdır. Kiş Sülalesinin son iki kralı Enmebaragesi ve oğlu Agga’nın, Uruk’un 5. kralı Gılgamış’la çağdaş oldukları ve Sumer egemenliği için onunla amansız bir mücadeleye giriştikleri Sumer destan ve ilahilerde yer alır. Nitekim, çivi yazısı uzmanları da I. Kiş Sülalesi ve I. Uruk Sülalesi’nin hiç değilse belirli bir süre çağdaş yaşadıklarını kabul ederler. Bir Sumer tradisyonundan elde edilen bilgilere göre, Kiş kralı Agga, her geçen gün gelişmekte olan Uruk şehrine bir haberci göndererek Uruk’un Kiş’e boyun eğmesini, aksi takdirde şehri zaptedeceğini söyler. Gılgamış Yaşlılar Meclisini toplayarak fikirlerini alır. Meclis Kiş kralına teslim olup, barış içinde olmaları kararını alırlar. Fakat kahraman Gılgamış bu defada “asker doğmuşlar” (eli silah tutanlar) meclisine meseleyi götürür. Bu meclis ise, köle olarak yaşamaktansa hür olarak ölme kararına varır. Kahraman Gılgamış da onlar gibi düşündüğünden Kiş Krallığı’na karşı savaşmak kararını alır. Ne var ki tabletimiz buradan itibaren kırıktır ve savaşın sonucu anlaşılamamaktadır. Fakat Sumer kral listesi’nde, Kişten sonra hakimiyetin Uruk’a geçtiği bildirildiğinden, Uruk kralı Gılgamış’ın bu savaştan galip ayrıldığı neticesine varıyoruz. ____________ 149 Köroğlu, 2006: 63. 41 Uruk şehrinin Gılgamış zamanındaki refah seviyesini kazılar gösterdiği gibi, meşhur Uruk suru, saray ve Anu ile Ea tepeleri üzerine kurulmuş olan Uruk şehrinin görkemli binaları, bu zenginliği gözler önüne serer. Bu altın çağ Gılgamış’ın ölümüyle son bulur. Gılgamış’ın oğlu ve halefi Urlugula, I. Uruk Sülalesi’nin 6. ve son kralıdır. Bu kral zamanına ait yazılı yada arkeolojik hiçbir vesikaya sahip değiliz. Belki de Urlugula zamanında Uruk şehri tekrardan Kiş kralı Messilim’in hakimiyetindeydi.150 3. Messilim Çağı Gerçekten Kiş kazılarında Er Sülaleler II Devrinin sonlarına ait bir sarayda, üzerinde “Kiş Kralı Messilim” yazılı bronzlar bulunmuştur. Halbuki Kiş kral listesinde Messilim adı yoktur. Fakat O “Kiş Kralı”, yani “Büyük Kral” sanını taşıdığına göre, birçok şehir yanında Uruk’u da ele geçirdiği olması muhtemeldir. Çünkü daha sonraki Er Sülaleler III devrinde yaşayan I. Lagaş sülalesinden Eannatum bir kitabesinde: Umma ile Lagaş arasında çıkan bir anlaşmazlığı Kiş kralı Messilimin bertaraf ettiğini ve iki şehir arsındaki sınırı, ip atarak ölçtüğünü bildirmektedir. Bu ifadeden Messilim’in Gılgamış ile II. Lagaş Sülalesinin kurucusu ve Eannatum’un babası Urnanşe arasındaki zamanda yaşadığı zannedilmektedir. ve tek başına II. Kiş Sülalesini temsil ettiği 151 E. Er Sülaleler Devri III Bu devirde Sumerliler’in dünya görüşü genişlemiştir. Bu devirde artık hangi kral bütün Sumer memleketine hakim olursa, Sumer memleketinin baş tanrısı Enlil’in oturduğu kutsal Nippur şehrinde Baş rahibin elinden krallık asasını ve tacını giyiyordu. Böylece Lugal Kalama oluyordu. Yani bütün Sumer ülkesinin Büyük Kralı unvanını alıyordu. Kuvvetlenen her şehir ____________ 150 151 Memiş, 2007: 38. Kınal, 1983: 54. 42 kralının ideali, Nippura hakimiyetini tanıtmaktı. Bu zihniyet şehirler arasında çekişmeye yol açıyordu. ehirlerin birleşerek dış seferler yapmalarını önlüyordu. Bu durum Er Sülaleler III Devrinin sonuna kadar devam edecektir. Bu devrin aydınlanmasında arkeolojinin katkısı büyüktür. Örneğin bu devirde yaşayan “Kalam” sülalesinin mezarları Ur kazılarında bulunmuştur. Kiş kazılarında keşfedilen A mezarlığı da Ur kral mezarlığı ile paralellik gösterir. Sumer kral listesindeki II. Uruk sülalesinin de bu devride yaşadığı anlaşılmıştır. Sumer kral listesinin bahsetmediği Kalam sülalesi, Urda bulunan mezarları ile aydınlanmıştır.152 1. Ur Kral Mezarlığı (Kalam Sülalesi) Ünlü İngiliz arkeolog Leonard Wooley, 1922-1924 yıllarında Ur (El Mugayir) harabe tepesinde yaptığı kazılarda iki mezarlık bulmuştur. Bu mezarlıklardan biri Er Sülaleler Devrine, diğeri Akadlar Devrine aittir. Er Sülaleler III Devrine ait olan bu kral mezarlarından satha yakın olanlar yağmalanmış, fakat kuyu gibi derine açılmış mezarlar yağmalanmaktan kurtulmuştur.153 Ur kral mezarlarından çıkan gömütlerin zenginliği ve buradaki buluntuların işçilik kalitesi dikkat çekicidir. Özellikle de maden işçiliği, takı yapımının başlıca tekniklerinde dikkat çekicidir.154 2. I. Ur (Padda Sülalesi) Er Sülaleler III Devrinin önemli krallıklarından, I. Ur Sülalesinin kralları: 1- Meş- anni-padda 2- A-anni-padda ____________ 152 Memiş, 2007: 40. Kınal, 1983: 55-56. 154 Roaf, 1996: 100-105. 153 43 3- Meşikiag-nanna 4- Elulu 5- Balulu Bu krallardan 1 ve 2 numaralı isimlere, El- Ubeyd kazılarında bulunan temel tabletleri üzerinde de rastlanmıştır. Böylece kral listesinin I. Ur Sülalesi dediği kralların, eski adını bilmediğimiz El- Ubeyd sitesinde oturdukları anlaşılmıştır. Bu tabletler üzerinde yapılan paleografik tetkikler, El Ubeyd krallarının tabletlerinin arkaik yazı unsurlarının olmadığını göstermiştir. Halbu ki A- anni- padda’nın yaptırdığı mabette Kurlil isimli bir komutana heykel üzerindeki kitabede yer alan yazılar arkaik karakterdedir. Buna dayanarak A-anni- padda III Devri’nin b ile safhasında babası Mş- anni- padda’nın Er Sülaler yaşadıkları sanılmaktadır. Bir Tummal Kroniğine göre, A-anni- padda’ya oğlu Meş- kiag-nanna halef olmuştur. Sülalenin 4. kralı Elulu ise Uruk’u zaptetmiş ve oğullarından akkuşanna’yı oraya En( vali, bey) tayin etmiştir. Böylece Sumer kral listesi’nin I. Ur, II. Uruk ve Mari sülalerinin çağdaş yaşadıkları anlaşılmıştır. 3. II. Uruk Sülalesi Bu sülaleyi kuran En-akkuşanna’nın yerine oğlu Lugal Kinişhedudu geçmiştir. O da babası gibi “Ur’un ve Uruk’un Kralı” unvanını taşımakla beraber, ayrıca “Kiş Kralı” sanını da almıştır. Diğer taraftan Ur’lu bir tüccarın Ur tanrısı Nanna’ ya sunduğu bir kabın üzerindeki kitabede Kinişhedudu’ya “Umma Kralı” da deniliyordu. Bunlardan başka Lugal Kinişhedudu’nun Lagaş Ensisi Entemena ile yaptığı bir anlaşma ele geçmiştir. Bu duruma göre, Uruk kralı Lugal Kinişhedudu hemen bütün Sumer ülkesine hakim olmuş ve “ Kiş Kralı” unvanına hak kazanmıştır.155 Güney Mezopotamya’da “Kiş Kralı” unvanı taşımak ayrıcalık olarak kabul edilirdi.156 ____________ 155 156 Memiş, 2007: 43. Köroğlu, 2006: 63. 44 Ur kazılarında Lagaş kralı Entemena’nın heykelinin bulunması, bu durumla çelişmektedir. Ancak bize öyle geliyor ki, bu heykel, Lagaş üzerindeki bir zaferden sonra ganimet olarak Ur’a getirilmiş olabilir. Kinişhedudu’nun oğlu Lugal Kisalsi’ye ait vesikalarda ona sadece “Ur ve Uruk’un Kralı” denilmesinden, bu kral zamanında Ur Krallığının eski gücünü kaybettiği anlaşılmaktadır. Bu sırada Lagaş’ta Entemena’nın oğlu II. Eannatum hüküm sürmekteydi.157 4. I. Lagaş Sülalesi Er Sülaleler III Devri’nde Güney Mezopotamya’da yaşayan Sumer şehir devletleri arasında tarihi en Mezopotamya’da, iki nehrin iyi bilinen şehir, Lagaş’tır.158 Güney birbirine yaklaşmaya başladığı kısımda, Dicle’den dosdoğru güneye akıp Fırat nehrine karışan bir kol üzerinde, şimalde, iki rakip şehir devletinden biri olan Umma, 20-25 km. güneyinde Lagaş bulunuyordu.159 Lagaş şehrinin kurucusu Ur-Nanşe’nin nereden geldiği ya da iktidara nasıl geçtiği bilinmemektedir. Ur-Nanşe bina inşaatlarını, kanal kazılarını ve tanrı heykellerinin yapılışını kayda geçiren tabletler, levhalar, kapı yuvaları, tuğlalar ve çiviler üzerine yazılmış elli kadar yazıt bırakmıştır.160 Taş üzerinde çivi yazısını ilk kullanan odur. Ur-Nanşe’nin bugün İstanbul Eski ark Müzesi’nde korunan belden aşağısı çivi şeklinde bir heykelciği ve Ur kazılarında bulunan bir adak plakası vardır. Ur-Nanşe, kitabelerinde, Ur, Uruk, Akşak ve Mari şehirlerinin kendisine karşı bir koalisyon kurduklarını kısa formüller halinde anlatır ve aynı zamanda “Kiş Kralı” sanını da kullanır. Onun bu iddialarını doğrulayan tek delil, Ur kazılarında bulunan ve kendisini ____________ 157 Memiş, 2007: 43. Koca, 1992: 32. 159 Bilgiç, 1982: 29. 160 Kramer, 1995: 78. 158 45 ailesiyle birlikte Girsu mabedinin inşasında çalışırken gösteren adak plakasıdır. Burada Ur-Nanşe, dört oğlu ve bir kızı ile birlikte başında sepetle inşaat malzemesi taşırken görülür. Figürlerin üzerinde isimleri de yazılıdır. Bu isimler arasında Akurgal adı olmadığı halde, Ur- Nanşe’den sonra başa geçen kralın adı Akurgal’dır. Fakat Lagaş arşivinde Akurgal’a ait herhangi bir vesika bulunmamıştır. Bu itibarla, Akurgal zamanında Lagaş’ın bir istilaya uğradığı tahmin edilmektedir. Lagaş Sülalesininin 3. Kralı meşhur “Akbabalar Steli”ni yaptıran I. Eannatum’un161 başa geçmesiyle Lagaş’ın parlak dönemi başlar.162 I. Lagaş Sülalesinin en mümtaz şahsiyetlerinden biri olan Eannatum, bu stelin birinci yüzünde zafer arabası içinde askerlerinin başında bir geçit resminde görülür. Stelin diğer yüzünde ise bir savaş meydanında ölmüş düşman cesetlerini Akbabaların parçalanması tasvir edilmiştir.163 Anıtın büyük bir bölümü tahrip olduğundan, Lagaş ordu düzenini tam öğrenebilmemiz mümkün olmamıştır, fakat saldırılarda ağırlığın yanaşık düzende hareket eden piyadelerede olduğu açıktır. Muhtemelen, savaş arabalarının cirit saldırılarıyla başlamakta, bunu hafif piyadenin saldırıları izlemekte ve son olarak da yanaşık düzenli piyade devreye girmektedir.164 Eannatum, komşusu Umma şehrinin beyi En-Akalla’ya karşı kazandığı zaferi hem kabartmalarla, hem de kitabe ile edebileştirmiştir. Eannatum, yazdırmış olduğu kitabelerinde Güney Mezopotamya’nın en mühim kentlerinden Ur, Uruk ve Kubabbar’ı zaptettiğini, hatta Elam’a kadar sefer yaptığını ve nihayet, “Kiş Kralı” sanını aldığını anlatır. 165 ____________ 161 Memiş, 2007, 44. Özçelik, 2006: 35. 163 Memiş, 2007: 45. 164 Archer, 2006: 11-12. 165 Memiş, 2007: 43. 162 46 Ölümümden sonra yerine kardeşi Enannatum’a geçmiştir. Eannatum kısa bir süre başa geçmişse de çok yaşamamıştır. Bu durumdan yararlanan Umma kenti yine başkaldırmıştır.166 Kiş Kralı Messilim zamanında başlayan ve Lagaş Sülalesinin yıkılmasına kadar süren bu iki şehir arasındaki düşmanlığın nedeninin bir mera meselesi olduğu görülür. Bu yüzden Entemena Ummalılar’la tekrar savaşmak zorunda kalır. Bu mücadelenin sonunda barış antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmada iki şehrin hududu “Büyük nehire kadar” diye çiziliyor ve antlaşmayı bozana lanet ediliyor. Entemena’nın Lagaş tanrısı Ningirsu’ya vakfettiği üzerinde aslan başlı kartal resmi bulunan gümüş vazonun üzerindeki kitabede: “Entemena Lagaş Beyi; Dudu ise Ningirsu’nun rahibi idi” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bu ifade Lagaş kentinde ilk defa olarak din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı yürütüldüğünü anlıyoruz. Entema’nın oğlu II. Eannatum’a ait yalnızca bir inşaat kitabesinin bulunması, bu devirde Lagaş’ın bir bunalım geçirdiğine işaret etmektedir. II. Eannatum’un Ummalı çağdaşı II. Umma beyi Urlumma’nın kızı ile evlenerek Umma beyliğine geçtiğini bilmekle beraber, rahip Enatarzi’nin II. Eannatum’u nasıl bertaraf edip tahtı ele geçirdiğini bilmiyoruz. Fakat Enatarzi ile oğlu Enlitarzi zamanlarında Lagaş’a zamanlarında Lagaş’ta huzursuzluklar artmış olmalı ki, II. Uruk Sülalesinin Lugal-Kisalsi Lagaş topraklarını ilhak etmişti. I. Lagaş Sülalesinin 9. kralı Lugalanda ise, bizzat başrahibin oğlu idi ve artık geçmişti. Lagaş iktisadi Lagaş tahtı tamamen din adamlarının eline vesikalarından Lugalanda ile zevcesi Barranamtarra’nın geniş toprakları mülkiyetlerine geçirdikleri anlaşılıyor. unu anlıyoruz ki, kral ailesi, törelere ve geleneklere aykırı hareket ederek şahsi mallarını artırmıştır. _________________ 166 Engin, 1968: 51. 47 Lugalanda zamanında Urukagina isimli Lagaşlı bir vatandaş ortaya çıkarak halkın ızdırabına tercüman olmuş ve devlete karşı isyan etmiştir. Lagaş tarihinde Urukagina İhtilali denilen bu hareket amacına ulaşmış ve adı geçen halk kahramanı mevcut idareyi devirerek iktidarı ele geçirmiştir.167Urukagina Sumer ve Mezopotamya tarihinde ve hatta dünya tarihinde, şimdiye kadarki bilgilere göre, ilk reformatör vasfına sahipdir.168 Politik olmaktan çok, sosyal ve hukuki reformları ile tanınır. 169 Urukagina reformu ile Sumer fikir hayatının önemli merkezlerinden biri olan Lagaş’ta yeni bir sistem kurulmuştur. Bu yeni düzenin esası, kralın mabet mallarına el koyması idi. Böylelikle mabedin maddi gücü azalırken sarayın maddi gücü artacaktı. İşte bu yeni düzen memleket ekonomisinin de değişmesine yol açacak ve o zamanki anlayışına göre devlet demek olan saray ve kralın şahsı zenginleşecek, bu ise Sumer cemiyetini mabet ekonomisinden özel mülkiyete doğru sevk edecekti.170 Lagaş şehri, Sumer tarihinde uzun yıllar önemini korumuş ve devamlı olarak siyasi bir merkez olmuştur.171 5. III. Uruk Sülalesi Lagaş şehri Urukagina ihtilalinin getirdiği sosyo-ekonomik sarsıntıları geçirirken, komşu şehir Umma kralının, ezeli bir düşman olarak, Lagaş’ta cereyan eden olayları takip ettiğine şüphe yoktur. Bu sırada Umma kentinde Babu isminde bir rahibin oğlu olan Lugalzagesi, Urukagina reformundan ilham alarak Umma kral Sülalesini devirmiş ve iktidarı ele geçirmiştir. Lagaş’ın kendi dertleriyle uğraşmasını fırsat bilerek Uruk şehrini de ilhak etmiştir. Bir müddet kuvvetlenmeyi bekledikten sonra, Urukagina’nın 25. ____________ 167 Memiş, 2007: 48-49. Bilgiç, 1982: 99. 169 Yalvaç, 2002: 570. 170 Kramer, 1995: 84-85. 171 Yalvaç, 2002: 568. 168 48 senesinde Lagaş’a taarruz eden Lugalzagesi, kenti zaptetmiş, Urukagina’yı da esir almıştır. Böylece Umma-Lagaş mücadelesinde bu kez Umma üstünlük sağlamıştır.172 Taştan bir vazo üzerinde yazılı olan kitabesinde Lugalzagesi: “Aşağı denizden (Basra körfezi) Yukarı denize (Akdeniz) kadar bütün memleketlerin idaresini tanrı Enlil’in kendisine bahşettiğini” söyler. Lugalzagesi böylece çok geniş toprakları ilk defa olarak tek bir yönetim altında birleştirmiştir ve Lugal Kalama (Krallar kralı) unvanını almıştır.173 Böylece bir birlik gelişimiyle karşılaşmaktayız. Ancak Uruk’u başkent edinen bu kralın yazıtına karşın eğemenliğini merkezi bir devlet biçimine ulaştıramadığını söylemeliyiz. Nitekim Sumer değişmemiştir. 174 sitelerinin, Lugalzagesi, site 25 (şehir yıllık devleti) yaşantısı hakimiyetinden henüz sonra Kiş Samilerinden Akadeli Sargon tarafından mağlup edilmiştir.175 Kendi aralarında milli birlik sağlayamayan Sumerliler merkezi devlet kurmayı başaramamışlardır. MÖ. 2500’lerden itibaren Mezopotamya sitelerine sızmaya başlayan ve MÖ. 2350-2150 yılları arasında büyük bir devlet kurmayı başaran Samî kökenli Akadlılar’ın hâkimiyetini tanımak zorunda kalmışlardır.176 Sumerliler’in tam gerçekleştiremediği birliği, Sami asıllı Akadlılar gerçekleştirecektir.177 I. Sargon’un yönetimini ele geçiren Samiler Sumer önderliğinde Sumer uygarlığının kent kültürünü benimsemişler ve kendi katkılarıyla birlikte bu kültürün sonraki toplumlara aktarılmasında önemli rol oynamışlardır.178 . _____________ 172 Parmaksızoğlu- Çağlayan, 1976: 58, Koca, 1992: 39. Günaltay, 1987: 272. 174 Memiş, 2007: 49. 175 Bilgiç, 1982: 102. 176 Memiş, 1989: 138. 177 Parmaksızoğlu-Çağlayan, 1976: 60. 178 Köroğlu, 2006: 75. 173 49 IV. MEZOPOTAMYA TARİHİNİN BİRİNCİ ARA DEVRİ (M.Ö. 2150-2060) Mezopotamya tarihinde Akad İmparatorluğu’nun çökmesinden, son Sumer Devleti olarak bilinen III. Ur Sülalesi’nin kurulmasına kadar geçen zamana BİRİNCİ ARA DEVİR denir. Biz bu devri iki bölümde inceliyoruz. a- Guti İstilası b- II. Lagaş Sülalesi179 A. Guti İstilası Agade’deki Guti dönemine ilişkin çok az bulgu ve bilgi bulunmaktadır. Bunlarında Mezopotamya’ya gelen diğer istilacı halklar gibi, buradaki köklü kültürün gölgesinde kaldıkları anlaşılmaktadır.180 Guti kral listesinin ilk ismini Sumerli kâtip isimsiz kral olarak gösterir. Bunun nedeni ilk Guti kralının adının doğruluğundan şüphe etmiş olmasıdır. Bir Gutium memleketinin varlığını daha Naram-Sin zamanında öğreniyoruz. Belgelerden anlaşıldığına göre, Elam ile Mezopotamya’yı ayıran Zagros dağlarının eteklerine Gutium memleketi deniliyordu. NaramSin Gutium’da savaşarak Gutileri kendi topraklarında yenilgiye uğratmış ve böylece onların aşağıya, verimli vadi topraklarına inmelerini önlemişti. Naram-Sin’den sonra iktidara gelen oğlu arkalişarri ise Guti kralı arlak’ı esir almıştı. Ancak bu başarıların hepsi geçici olmuştur. Çünkü arkalişarri’nin ölümünden sonraki anarşi devrinde Gutiler yine ön planda görünürler. ____________ 179 Memiş, 2007: 75-76. Köroğlu, 2006: 81. 180 50 Gutiler’in kimliği meselesine gelince, değerli araştırmacı Sadi Bayram, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi’nin 62. sayısında (İstanbul 1989) yayınlanan “Kaynaklara Göre-Güney Doğu Anadolu‘da Proto Türk İzleri” başlığını taşıyan makalesinde Gutiler ya da Gudlar diye adlandırılan bu kavmin (Gud=Guz=Oğuz) Oğuzlar olma ihtimalin çok yüksek olduğunu ifade etmektedir. Naram-Sin zamanında tarih sahnesinde boy göstermeye başlayan, ancak kalıcı bir başarı elde edemeyen Gutiler, özellikle arkalişarri döneminden itibaren daha etkili olmaya başlamışlardır. Son Akad kralı udurul zamanında vuku bulan Uruk isyanı, Gutilerin Akad devletine son darbeyi vurmalarına fırsat vermiştir. Böylece Mezopotamya’ya inen Gutiler Agade başta olmak üzere, önce Kuzey sonra da Orta Babilonya’nın bütün mamur şehirlerini yakıp yıkmışlardır.181 Böylece Akad Devleti yavaş yavaş tarih sahnesinden silinmiştir.182 B. II. Lagaş Sülalesi Yakın zamanlara kadar, Gutiler devrinde Lagaş’ta sadece Gudea isimli bir ensinin yaşadığı zannediliyordu. Fakat Lagaş vesikaları üzerindeki yeni tetkikler, bu devirde Güney Mezopotamya’nın II. Lagaş Sülalesi’nin hakimiyeti altında bulunduğunu göstermiştir. II. Lagaş Sülalesi’nin, son Akad kralı udurul zamanında Urbaba tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Bu devirde, Kuzey Mezopotamya’da Gutiler yaşarken, Güney Mezopotamya’da II. Lagaş Sülalesi hüküm sürüyordu. ____________ 181 182 Memiş, 2007: 75-76. Köroğlu, 2006: 81. 51 Sülalenin kurucusu Urbaba’nın ölümünden sonra yerini damadı Gudea almıştır. Gudea’ya önce oğlu Ur-Ningirsu sonra da torunu Pirigme halef olmuştur. Sırasıyla Urger ve Namnahani tahta çıkmışlardır. Bunlardan Namnahani, III. Ur Sülalesi’nin kurucusu ve onun beyi Utuhegal ile çağdaştır. Zira Ur-Nammu, kendi adını taşıyan kanunların prolog kısmında Lagaşlı Namnahani’yi yendiğini söyler. Bundan sonra Lagaş şehri bir daha bağımsızlığına kavuşamamış ve Ur krallarının vasali olarak yaşamıştır.183 C. III. Ur Sülalesi (Yeni Sumer Devleti) (M.Ö. 2060–1960) Güney Mezopotamya’da Sumerliler’in kurduğu, köklü gelenekleri bulunan kent devletleri üzerindeki Akad egemenliği, ar-kali-şarri’nin ölümüyle birlikte sona erer. Önce Lagaş kenti kral Gudea önderlğinde bağımsızlığını kazanır. Birçok Sumer kenti gibi Uruk da Sami kökenli yöneticisinden kurtularak kral Utu-hegal yönetimininde bu sürece katılmıştır. III. Ur sülalesi ise, Utu-hegal’in Ur kentine yönetici olarak tayin ettiği UrNammu tarafından kurulmuştur.184 III. Ur Sülalesi’nin kurulmasıyla Mezopotamya’da yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemde Ur-Nammu ve halefleri, yabancı istilasının halk üzerinde oluşturduğu tepkiden yararlanmasını bilmişlerdir. Bu durum onların milli hislerini Sumer memleketinin siyasi birliğini sağlama yolunda kanalize etmelerine neden olmuştur. Sumerli olmayı canlandırmak için ne gerekiyorsa, hepsini yapmaya çaba sarf etmişlerdir. Bu yüzden, III. Ur Sülalesi’nin kurduğu bu devlete “Yeni Sumer Devleti” denildiği gibi, sülalenin yaşadığı bir asırlık döneme de, Mezopotamya tarihinin “Rönesans Devri” denilmiştir.185 Bu dönem anlaşıldığı üzere Sumerliler ve Akadlılar’ın ortak gelenek ve kültüre sahip ____________ 183 Memiş, 2007: 78. Köroğlu, 2007: 87. 185 Kınal, 1983: 84-87. 184 52 homojen bir nüfus olarak kaynaştıkları bir dönemdir.186 III. Ur Sülalesi döneminde devlet bürokrasisinin temel görevi kayıt tutmaktı. Yapılan bütün işler yazıyla tespit edilirdi. Çoğu resmi belgede Sumercenin kullanılmaya başlamasına rağmen Akadcadan da vazgeçilmedi. Bu dönemde okuma yazma ve kayıt sistemi oldukca geliştirildi. Girsu(Tello), Umma ve Nippur yakınındaki Puzriş-Dagan(Drehem) gibi kentlerde tutulmuş belgeler oldukça ayrıntılı bir içeriğe sahiptir.187 Devlet kurumlarında gelir ve giderlerin kaydı tutulmuştur ve her işten sorumlu kişilerin ismi özenle yazılmıştır.188 Gelirlerin büyük bölümünü canlı hayvan alımı ve dağıtımı oluşturmuştur. Ayrıca şehirde yapılan evlenme, boşanma, evlatlık alma, köle alım veya satımı gibi sosyal hayatla ilgili bütün işler senetlerle yapıldığından, bu döneme ait binlerce iktisadi vesikalar kazılarda çıkarılmıştır. Bu çeşit defter tutmaya yönelik tabletler, birçok Sumer kentinde bulunmuştur. Ancak en fazla Umma’da ve Nippur yakınlarında ki Puzris-Dagan yerleşiminde bugunkü Drehem’de ele geçirilmiştir.189 Bu dönemin bürokratik idare sistemi gereği, III. Ur Sülalesi krallarından valilere, komutanlara gönderilmiş mektuplar ve talimatnameler de vardır. Kralların inşaat faaliyetlerini gösteren inşaat kitabeleri ise, iktidar yıllarını “sene isimleri” ile göstermeleri bakımından tarih için çok önemli vesikalardır. Bu vesikalardan yola çıkarak, Yeni Sumer Devleti’nin medeniyet âlemine yapmış olduğu hizmetleri çok açık bir şekilde görebiliriz. Bu sülalenin kurucusu Ur Nammu, daha önce, Uruk Kralı Utuhengal’in emrinde ____________ 186 Sollberger, 1959: 20. Köroğlu, 2006: 91. 188 Kang, Sumerian Economic Texts from the Umma Archive, 1973. 189 Köroğlu, 2006: 91. 187 53 çalışan Ur valisi idi. Ur-Nammu, Lagaş Ensisi Namnahani’yi yenmek üzere ordusunu takviye edince, Beyi Uruk Kralı Utuhengal’e karşı isyan etmiştir. Bu mücadele sonunda Ur’un bağımsızlığını kazanmıştır. Ur-Nammu’nun icraatları, onun küçük bir Sumer sitesinden büyük bir devlet kurduğunu gösterir. Nitekim Akad Sülalesi gibi o da, büyük bir devlet kurmak istemiş ve Utuhengal’i yenerek, sahip olduğu bütün Sumer şehirlerini kendi hakimiyeti altına almıştı. Onun döneminden kalan “Kadastro tableti” adı verilen bir metin vardır. Ur-Nammu bu vesikada belli şehirlerdeki mabedlere ait taşınmaz malların sayımını yapmakta, bir nevi Burada mabed emlâkını yeniden kayda almaktadır. sınırlar nehir, kanal, mabed gibi belirli ya da doğal çizgilere göre belirlenmiştir. Ur-Nammu dönemindeki Yeni Sumer Devleti’nin siyasi sınırları veya en azından yayılışı adlarının tayin bu vesikada gösterilmektedir. Ancak, yer edilememesi yüzünden, devletin sınırlarını tam olarak çizemiyoruz. Fakat arkeolojik kazılar neticesinde kuzeyde Tel Bırak’tan, Asur bölgesi dahil olmak üzere, Basra Körfezi’ne kadar hakim olduğunu arkeolojik buluntular göstermektedir. Ur-Nammu’nun orta Fırat üzerindeki Mari (Tel Hariri) şehrine de hâkim olduğunu, Mari Kralı Apilkin'in kızı Naram-Uram'ın isminin anlamından, “Urun sevgilisi”, anlaşılmaktadır.190 Ur-Nammu'nun bütün bu büyük işleri iktidarda kaldığı 18 seneye sığdırması zordu. Bunun içindir ki, ziggurat inşaası gibi, birçok imar işleri oğlu ulgi tarafından tamamlanmıştır. Sumer kral listesi’ne göre III. Ur Sülalesi’nin II. kralı olan ulgi’nin iktidar süresi 46 yıl sürmüştür. Onun dönemine ait vesikalar incelendiğinde ulgi’nin, sülalenin kurmuş büyük şahsiyeti olduğu görülür. Babasının olduğu bu devletin yaşaması için yeni bir yapılanmaya gitmiştir. ____________ 190 en Kınal, 1983: 94. 54 Akadlılar zamanında olduğu gibi, krallık müessesesini tanrılaştırarak kuvvetlendirmiştir. Ekonomide de "Kral Guru" denilen yeni bir hacim ölçüsü çıkarmıştır. Onun döneminde takvim sisteminin de değiştiğini görüyoruz. ulgi’nin, oğulları tarafından bir komploya gittiği zannedilmektedir. ulgi için destanlar yazan Sumer ozanları onu savaşçı, bilge ve büyük bir diplomat olarak överler. Yerini oğlu Amar-Sin almıştır. Amar-Sin yaşamı hakkında bilgilerimiz sınırlıdır.191 Amar-sin ardından tahta geçen Su-Sin 9 yıl krallık yapmıştır.192 Ur hanedanlığının 4. kralıdır. Tahta çıkışının daha 3. yılında huzursuzluklar başlamıştı. Fransız ihtilalinde nasıl XIV. ve XV. Lui’lerin günahını XVI. Lui ve karısı başlarıyla ödemişlerse, İbi-Suen de seleflerinin kefaretini kendi hayatı ile ödeyecekti. Yani İbi-Su-Sin huzursuzlukların kökeni önceki dönemlerde aranmalıdır. Su-Sin’den sonra yerine III. devrindeki 193 Ur Hanedanının son kralı Ibbi-Sin geçmiştir.194 Onun zamanında Ur ve çevresindeki şehirlerde Sumerli, Akadlı ve Amurrulu olmak üzere üç ayrı kökenden gelen insanlar bulunmaktaydı. öyle ki Amurrular’ın göçü, doğudan da Elam akınları devleti zayıflatmış ve sülalenin yönetimi son bulmuştur. Elam akınları sonucunda devletin merkezi olan Ur kenti yıkılmış, tapınaklar tahrip edilmiş, tanrı heykelleri İran’a götürülmüştür. Bu olay siyasal anlamda bir dönüm noktası oluşturmuş ve Mezopotamya’daki Sumer egemenliğini sona erdirmiştir. Bölgeye yeni gelenlerden Amurrular, Babil ve kuzey kesimindeki yerlere yerleşerek yerli halka karışmışlar. Elamlar ise Zagroslar boyunca geri dönmüşlerdir. Ancak Eşnunna’ya Mezopotamya’da ____________ 191 Köroğlu, 2006: 91. Sollberger, 1954: 135. 193 Memiş, 2007: 86-87. 194 Sollberger, 1959: 135. 192 kendi çıkarlarını koruyacak bir yönetici 55 bırakmışlardır. 2. Bin yılda da farklı kökenlerden gelen sülalelerin yönettiği Sumer kentleri güçlü birer krallık merkezi olmak adına mücadele etmekteydiler. Sumerliler tarihi sahneden çekilmiş olsalarda, gerçekleştirdikleri anıtsal mimarı eserler ve yarattıkları kültürleri, binlerce yıl daha Mezopotamya toplumlarıyla birlikte yaşamıştır.195 ______________________ 195 Köroğlu, 2006: 97-98, Recep, 2002: 25. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SAMİ GÖÇLERİ VE BU KAVİMLERİN TARİHLERİ I. SAMİ TOPLUMLARININ MEZOPOTAMYA’YA GELİİ A. Samiler Mezopotamya medeniyetinin yaratılmasında payı olan kavimlerden biri de, Samilerdir. uygarlıklarının Samiler Suriye, yalnız Filistin Dolikosefal196 (uzun kafalı) Mezopotamya’da bölgelerinde de değil, etkin Ön Asya olmuşlardır. kafa yapısına sahip olan Samiler’in asıl yurtlarının neresi olduğu önceleri tartışma konusuyken,197 bugün Arabistan yarımadasından çıktıkları, zaman zaman büyük göç dalgaları biçiminde bu çölden Ön Asya’nın uygarlığa elverişli bölgelerine geldikleri artık bilinmektedir.198 Kuzey Suriye ve Filistin’de son zamanlarda yapılan kazılar neticesine göre Samîler, Mezopotamya’ya doğrudan doğruya çöl üzerinden gelmemiştir. Önce Filistin ve Suriye’deki dağlık bölgeleri takip ederek kuzeye, Münbit Hilal denilen Habur Nehri yataklarına gelmişlerdir. Buradan Fırat su yolu ile Mari (Tel-Hariri) üzerinden Babilonya’ya vardıkları tahmin edilmektedir.199 Mezopotamya'da olduğu gibi, eski Mısır'da da Sami kavimleri görüyoruz. Mısır âbideleri üzerinde daha Thinit Sülalesi zamanından Samiler ____________ 196 Parmaksızoğlu-Çağlayan, 1976: 46. Günaltay, 1987: 282. 198 Parmaksızoğlu-Çağlayan, 1976: 46. 199 Kınal, 1987: 16. 197 57 hakkındaki en eski arkeolojik belge M.Ö. 3200 tarihlerine doğru Menes tarafından Mısır’da Thenis’de kurulmuş olan ilk sülalelerin ünlü firavunlarından Den’e (M.Ö.3175) ait bir palet (levha) üzerindeki tasvirdir. Uzun saçlı, düz veya hafifçe gaga burunlu, dolikosefal diz çökmüş bir insanı gösteren bu tasvirdir. Yine aynı insan tipi, Thinit firavunlarından Smerhat’ın (M.Ö. 3135) Sina Yarımadası’ndaki zaferini betimleyen bir kabartmada görülmektedir. Her iki tasvirin de Arap Yarımadası’ndan ilk defa Sina bölgesine doğru çıkmış olan Samî kabilelere ait oldukları kabul edilmektedir. Mısır vesikaları, M.Ö. 4. Binde Samî dediğimiz bu tip kabilelerin Sina Yarımadası bölgesinde göründüklerini bildikleri gibi, Sumerliler’e ait belgelerde de bu tip insanların yine aynı tarihlerde Fırat nehrinin batı kıyılarında, Irak ve Suriye arasındaki çölde görünmeye başladıklarını göstermektedir.200 Eski Mezopotamya tarihinde üç büyük Sami göçü olmuştur. En güçlü göç dalgası kuzeye doğru olmuştur. Bunlardan birincisi M. Ö. 2500'lerde olduğu tahmin edilen Akadlılar’ın göçüdür. Bu kabileler, Dicle ve Fırat nehirlerinin birbirine en çok yaklaştığı yerde, Bağdat civarındaki Kiş şehrine yerleşmişlerdir. M. Ö. 2. Binde meydana gelen ikinci Sâmi göçü ise Mezopotamya'ya Sumerliler’in batılı anlamına MAR-TU'lar dediği Amurruları getirmiştir. Amurrular, İbraniler ve Fenikeliler gibi, Sami dillerin doğu Lehçesini konuşuyorlardı. Bundan dolayı bazı bilginler, Amurrular'a Doğu Kenanlarıda derler. Üçüncü büyük Sami göçü M. Ö. 14. Binde başlayıp 9. Bine kadar devam eden Arami kabilelerin göçleridir. Asur krallarının, Aramiler’e karşı yaptıkları, ____________ 200 Günaltay, 1987: 283. 58 amansız savaşlar sebebi ile Aramiler, yukarı Dicle bölgesine yani Asur'a gelemeselerde, Anadolu'da Sam'al a (Zincirli) kadar ulaşmışlardır.201 B. Sami Yayılması İlk Sumer kralları tam anlamıyla asker insanlardı. Savaşçıların eşeklerle çekilen arabaları, baltaları ve kalkanları vardı. Savaşçılık kral olmanın birinci koşuluydu. Nitekim efsane kralı Gılgamış da bir savaşçı olarak gösterilmiştir. Kentler arası savaşlar kıyasıya olurdu. Her şey kentin zenginleşmesi ve gücünü benimsetmesi adınaydı. Özellikle Lagaş ve Umma kentleri arasında savaş eksik olmazdı. Savaşın tek nedeni tahıldı. Sonunda Umma Lagaş’ı yakıp yıktı. Ur, Uruk, Kiş gibi birçok komşu kenti ele geçirdi. öyle ki, bu kentlerin askeri güçten başka yaşam güvencesi yoktu. Arabalar, madeni silahlar, baltalar ve kalkanlar bu savaşçılar kastının üstünlüğünü sağlar. Savaşçılar, rahiplerle birlikte, Sumer’in ilk kentlerinin tarımsal zenginliğinden yararlanırlar. Bu iki kast hiçbir zaman uyum içinde yaşayamamışlardır. 3. Binde bu kentlerin çöküşü başlamıştır. Kuzey ufuklarında yeni bir güç, Akad’ın gücü kendini göstermiştir. Böylelikle bu kentlerden çoğu yok olmaya başlamıştır.202 Samiler böylelikle Mezopotamya’ya yerleşmek ve çoğalmak için her fırsattan yararlanmaya başlamışlardır. Tarlalarda, bağ ve bahçelerde çalışmak üzere Mezopotamya şehirlerine girdiler. Her geçen gün çoğaldılar. Sonunda M.Ö. 4. Bin yıl sonu, 3. Bin yıl başlarına doğru Mezopotamya’nın kuzey tarafındaki Samîler bu bölgede kuvvetli bir varlık gösterecek kadar çoğalmışlardı. Merkezleri, Fırat'ın alçak bölgeye girdiği ve Dicle'ye doğru ilk büyük kollarını gönderdiği sahaydı. Bugün Ebu-Habba denilen Sippar bu bölgede bulunuyordu.203 ___________ 201 Kınal, 1987: 283. Timuçin, 2008: 54. 203 Günaltay, 1987: 291. 202 59 II. AKAD GÖÇLERİ A. Akad Devri Vesikaları Akad devrine ait belgelerin pek azı (Sargon ve Naram-Sin abideleri gibi) orjinaldir. Çoğu daha sonraki dönemlerde yazılmış kopyalar olup bunlar Ur ve Nippur arşivlerinde bulunmuştur.204 Birçok bilim adamı tarafından zaman zaman neşredilen bu tabletlerin en son neşri Hans Hirsch tarafından gerçekleştirilmiştir. Bunlar arasında önemli olayları kronikler, “ominalar” denilen fal metinleri gibi vesikalar vardır. Bunların dışında sene isimleri, lügatlar ve coğrafya metinleri tamamlayıcı bilgiler verir. Akad dönemi hakkında bizleri aydınlatan belgelerin en önemlisi “Mücadelenin kralı” anlamına gelen “artamhari” metinleridir. Bu belgelerde Naram-Sin’in Anadolu’ya yaptığı seferler anlatır. artamhari metinleri, biri Anadolu’da Hattuşaş (Boğazköy) arşivinde, ikincisi Mısır’da Tel el Amarna’da, üçüncüsü Mezopotamya’da Babil’de olmak üzere üç nüsha halinde bulunmuştur. KAV 92 numaralı metin, Akadlar dönemi coğrafyası için son derece önemli bir vesikadır. Bu tabletin üzerinde o zamanki bilgilere göre çizilmiş bir dünya haritası yer alır. Tabletin arka yüzünde ise haritada yer alan garip memleketler hakkında bilgi verilmiştir. Elam’daki Sus kazılarında bulunan çivi yazılı vesikaların yayınlanması, Akadlılar çağı hakkında bilgilerimizi artırmıştır. Bu kazılarda Akad kralı Naram-Sin’in Avam Sülalesi krallarından Hita ile yapmış olduğu antlaşmanın metni ele geçmiştir. Ayrıca Sultantepe ve Boğazköy’de Naram-Sin dönemine ait “naru” metinleri ele geçmiştir.205 ____________ 204 205 Özçelik, 2006: 38. Memiş, 2007: 52. 60 Bu metinler dışında, Tel Brak kazıları, Nuzi (Kerkük civarındaki Yorgantepe) ve bilhassa Mari (Tel Hariri) kazıları, Akad krallarının Habur, Orta Fırat ve Yukarı Dicle bölgesindeki faaliyetlerinin arkeolojik delillerini ortaya koymuştur. Bunun yanında Kıbrıs adasında, üzerinde “Tanrı NaramSin’in kölesi Mar-İştar” yazılı bir silindir mühür ile Uruk’ta üzerinde Sargon’un kızı Enheduanna’nın adının yazılı olduğu bir eşya vardır.206 B. Akad Devletinin Kuruluşu ve Sargon Dönemi Sumerliler’in bölgedeki egemenliğine son veren Akadlılar adlarını ilk kralları Büyük Sargon’un Fırat boyunda kurduğu başkent Agade’den alır. Sargon’un önderliğinde Sumer egemenliğine başkaldıran Samiler tarih öncesi çağlardan beri, bugunkü Filistin ve Suriye’den, Mezopotamya içlerine göç etmişler ve Sumer kentlerine yerleşmişlerdir. Kentlere yerleşemeyenler de, hayvancılık yapmış, mevsime göre bir otlaktan bir başkasına yer değiştirmişlerdir.207 Sargon, “Dört Kıtanın Hükümdarı”,208 diğer adıyla arrum-kin, Akad Devletinin kurucusudur. Sargon’un başarıları gerçekçi bir görünüşle açıklanamamaktadır. Bu da ona Eskiçağ toplumlarının bir çoğunda görülen aynı efsanevi motiflerle, olağanüstü bir kişilik kazanmasına neden olmuştur.209 Doğumunda anlatılan efsane, Tevrat’ta Musa’ya, İran’da, Kirus’a sonra da Roma’yı kuran ikizlere mal edilmiştir.210 Sumer kral listesi Akad Devletinin kuruluşu hakkında şu bilgiyi verir: “Uruk silahla vuruldu, Krallık Akad’a geçti. Hurma bahçıvanının evlatlığı, sonra Ur-zababa’nın sakisi olan Sargon kral oldu. Akad’ı kurdu ve 56 sene ____________ 206 Kınal, 1983: 75. Sever, 1993: 41. 208 Kinder, 2006: 27. 209 Kınal, 1987: 76. 210 Yıldırım, 2004: 52. 207 idare etti.” Sargon’un asıl adı bilinmemektedir. 61 “Gerçek kral” anlamına gelen arru-Kenu adını muhtemelen kral olduktan sonra almıştır. Uruk Sülalesinin Lugal-Zagesi’nin kurduğu III. Uruk Sülalesi adı geçen Urzababa’nın da IV. Kiş Sülalesi krallarından olduğunu yine bu kral listesinden öğreniyoruz. Böylece Sargon, Lugal-Zaggesi’nin saldırılarına karşı Kiş Krallığı’nın sınırlarını korumakla işe başlamıştır. Lugal-Zaggesi’yi mağlup ederek ona bağlı olan Basra Körfezi ile Nippur arasındaki Ur, Uruk, Lagaş, Umma ve Larsa gibi önemli Sumer şehirlerini ele geçirmişti. Yani Sargon ilk başta Kiş Krallığı’na rakip olmamış ve onu yıkmamıştı. Tam tersine, Agade (Akad) memleketinde yeni bir şehir kurarak buna Bab-ilim “Tanrının Kapısı” adını vermişti. Sargon’un Kiş Krallığı’nı ve kendisinin eski Beyi olan Urzababa’yı nasıl ne zaman ortadan kaldırdığı belli değildir. Ancak, Naram-Sin zamanına ait bir vesikada Akad Devleti’nin kuruluşu şöyle anlatılıyor: “Ecdadım arruKennu Uruk şehrini yıktı. Kişliler’in hürriyetini verdi. Onların burun halkalarını yaktı. Ayaklarındaki zinciri kırdı.” Bu rivayetlerden ortaya çıkan tarihi gerçek, Sargon önce Sumerli olan Güney Mezopotamya şehirlerini ele geçirmiş, sonra Kiş Krallığı’nı da ortadan kaldırarak, kuzey Samîleri ile güneyin Sumerlileri’ni tek bir idare altında toplamıştır. Sargon Babilonya’da siyasi birliği sağladıktan sonra kendisini “arkişşati”, yani “Dünya Kralı” ilân etmişti. Arkasından birçok seferler yapmıştır. Ancak bu seferlerin zamanını tespit edemiyoruz. Önceliği, prehistorik devirlerden beri, Basra Körfezi ticareti yüzünden Sumer ülkesi ile rekabet edebiliriz. eden 211 Elam memleketine İkinci hedef Kuzey Suriye idi. vermiş olabileceğini tahmin 212 Sargon’un asıl ünü, gerçekleştirdiği “Batı’nın fethi” neden sonra olmuştur. Çünkü Basra Körfezi’ndeki ticaretin şah damarının Fırat nehri ____________ 211 212 Kınal, 1983: 76-77. Köroğlu, 2006: 78. 62 olduğunu Sargon anlamış ve bu güzergâh üzerindeki kervan konaklarını ele geçirmiştir. Yazılı belgeler Sargon’un bu seferleriyle Sedir Ormanları ve Gümüş Dağlarına ulaştığını belirtir. Bu seferi Sargon’a, hem Toroslardaki gümüş madenlerine hem de Amonasların değerli Sedir Ormanlarına ulaşma olanağı sağlamıştır.213 Sargon, “göğün dört yanının hakimi”214 sıfatıyla egemen olduğu İmparatorluğu’nun hudutları doğuda Karun nehrinden batıda Akdenize, kuzeyde Orta Anadolu’dan güneyde Basra Körfezine kadar uzanmıştır. Böylece Sargon, iktidarda kaldığı 56 yıl içerisinde zaferden zafere koşarak, dünya tarihinin bilinen ilk imparatorluğunu kurmuştur. Birçok kral gibi o da zamanında takdir edilmemiş ve öldükten sonra efsaneleştirilmiştir. Sargon’un sonunu bir Babil kroniğinden öğreniyoruz. Buna göre Sargon son yıllarında tanrının gazabına uğramıştır. Bu yüzden kıtlık isyan gibi türlü sıkıntılarla mücadele etmek zorunda kalmıştı. En sonunda da bir suikaste kurban gittiği rivayet edilmektedir.215 C. Sargon’un Halefleri Zamanında Akad İmparatorluğu 1. Maniştisu ve Rimuş Dönemleri Sargon'un Rimuş ve Maniştusu adında iki oğlu vardı. Sargon oğullarına büyük bir dünya devletini miras bırakmıştı. Bu imparatorluğun içinde farklı farklı kavimler yaşıyordu. Bu kavimler Sargon’un almakta olduğu vergilerin ağırlığını taşıyamıyorlar ve bu durumdan kurtulmak istiyorlardı. Gerçekten, bu büyük devleti yönetmek oldukça zordu. Çünkü bu devlet dil ve birliğinden yoksundu. ____________ 213 Köroğlu, 2006: 78, Childe, 1992: 257. Friedell, 2006: 225. 215 Memiş, 2007: 56-57. 214 din 63 Sumer kral listesi’nden öğrendiğimize göre babasının yerine önce Rimuş, sonra da Maniştusu geçmiştir. Rimuş, babasının iyice yaşlandığı bir dönemde ortaya çıkan isyanları bastırmak konusunda büyük hizmetlerde bulunmuştur. Ninova'da bulunan bir vesikada Rimuş’un isyan hareketine ön ayak olan Elamlı Anzan kralını mağlup ettiği ve ardından esir ederek güneş tanrısına sunulmak üzere Sıppar'a gönderilmiş olduğu haber verilmektedir.216 Rimuş’un kısa saltanatı, kardeşi Maniştuşu’nun da katıldığı bir saray entrikasıyla son bulmuştur. Maniştuşu’nun iktidarı süresinde de, ülkedeki iktidar tam olarak sağlanamamakla beraber Akad ordularının Elam ve kuzeyindeki Asur üzerine başarılı seferler düzenlediği anlaşılmaktadır. Maniştuşu bir yazıtında Ninive’de tanrıça İştar için bir tapınak yaptırdığını, bir diğerinde ise Aşağı Denizi gemilerle geçtikten sonra kendisine karşı koyan 32 kralı yendiğini bildirir.217 Sümer kral listesi, Rimuş’ a 9 yıl, Maniştusu’ya ise 15 yıl iktidar süresi vermektedir. Buna göre Sargon'un ölümünden sonra, tahta önce Rimuş'un geçtiği, ancak idari güçlükler nedeniyle sonradan imparatorluk topraklarının iki kardeş arasında paylaşıldığı bilinmektedir. Fakat Rimuş’un 9. iktidar yılında bir suikast neticesinde ölme sonucu yerine Maniştusu geçmiş ve memleketin yegane hakimi olmuştur. 6 yıl geçtikten sonra iktidarın 15. yılında o da bir suikaste kurban gidince, bu defa Akad tahtına, Maniştusu’nun oğlu Naram-Sin geçmiştir.218 2. Naram-Sin Dönemi Sargon’un ____________ 216 Kınal, 1983: 78. Köroğlu, 2006: 79. 218 Memiş, 2007: 57. 217 haleflerinden Naram-Sin saltanatı da dedesininki gibi bir 64 dizi başarılı askeri eylemle geçmiştir. Bunlardan bir kısmı kendi betimlemeleriyle bezenmiş anıtlarda anlatılır. Bu anıtlar Akad sanatının kendine özgü, yeni unsurlar içeren bakışını da gösterir.219 Naram-Sin’in hedefinin, dedesinin ele geçirmiş olduğu alanları da kapsayan geniş bir bölgeyi denetlemek olduğu anlaşılmaktadır. Fırat üzerinden ilerleyerek halep yakınındaki Ebla’ya saldırmış ve Sami kökenli güçlü bir krallığı yıktığını ileri sürmüştür. Arkeolojik kazılar da kentin bu dönemde tahrip edildiğine ilişkin bulgular vermiştir. Akad orduları, Naram-Sin önderliğinde Güneydoğu Anadolu bölgesine de ulaşmıştır. Naram- Sin dönemini anlatan bazı yazıtlar, onun da dedesi gibi Anadolu içlerine kadar ilerlediğine değinir. Bu tür övgü yazıtlarının satır aralarında, gerçek seferlerin yansımalarının olduğu varsayılsa bile, söz konusu eylemlerin kısa süreli sindirme ve ganimet elde etmekten öte kalıcı bir yanlarının olduğunu kabul etmek olanaksızdır. Aynı bölgelerin hem Sargon hem de Naram-Sin tarafından tekrar tekrar fethedilmesine ilişkin kayıtlar bu değerlendirmeyi doğrular. Naram-Sin’in Kuzey Mezopotamya’da gerçekleştirdiği eylemlerin işareti olan bazı kanıtlar günümüze de ulaşmıştır. 1. Bin yılda Yeni Asur Krallığı’nın başkenti olan Ninive’de bulunmuş, son derece güzel işçilikli, döküm tekniğinde yapılmış tunçtan bir baş ve tunç bir heykelin yazıtı kaidesi bunlar arasında sayılabilir. Tel Brak kentinde bulunan, çevresi surlarla kuşatılmış bir yönetim binası, bölgedeki Akad etkisini kalıcı kalma çabasına yöneliktir. Nuzi tabletleri arasında Akadca yazılı olanlarında bulunması bu olguyu destekler. 3. arkali-arri Naram-Sin’in son yılları ve Naram-Sin’in yerine _____________ 219 Yıldırım, 2002: 53. tahta geçen oğlu 65 ar-kali-şarri’nin egemenlik dönemi Akadlılar için sonun başlangıcı anlamına gelen karışıklıklara tanık olmuştur. Kuzey bölgelerinde sağlanan istikrar ve denetim bozulmuş, seferlerle sindirilen Lullubiler’in komşuları Gutiler güneye doğru hareketlenmişlerdir.220 Akad dönemi sonrasına ait bazı şiirsel anıtlarda, devletin sonu ve başkent Agade’nin düşüşünün Nippur’u ve Enlil’in tapınağı başkentine gerekçesi Ekur’u Naram- Sin’in yağmalayarak, ganimeti kutsal kent gemilerle taşımasına bağlanır. Anlatıya göre tanrılar bu olaydan sonra Akadlıları cezalandırmak için üzerlerine Gutileri göndermiştir. Anlaşıldığı kadarıyla Naram-Sin sonrasında iktidara gelen krallar zamanında, ülkenin farklı yerlerinde çıkan isyanlar ekonomik dengeleri bozmuş, Gutilerininki de dahil olmak üzere gerçekleşen göç hareketleri de buna eklenince Agade yıkılmış, Akad Devleti yavaş yavaş tarih sahnesinden silinmiştir. arkali-arri'nin 25 yıl devam eden idaresinden sonra Akad Devleti’nin içinde bulunduğu kötü durumu, hiç bir şey Sumer kral listesi kadar açık bir şekilde ifade etmez. Listede bu kraldan sonra kim kraldı, kim değildi sorusunun cevabı yazılıdır. Sonra da İgigi, Nanum, İmi, Elulu isimlerinin karşısına sadece 3 rakamı yazılmıştır. Böylece Sumerli Kâtip bize Binkaliarri'nin ölümünü izleyen günlerde dört şahsın kendilerini kral ilân ettiklerini ve bunlar arasındaki mücadelenin üç sene sürdüğünü anlatmak istemiştir. Bu şahıslardan hangisi tahtın meşru varisi idi, bilmiyoruz. Fakat kral listesinde, Babilonya’ya bir asır kadar hâkim oldukları için Guti krallarının isimleri de vardı. Bu isimlerden, dördüncü kral argali-arri vesikalarında adı geçen arlak, altıncı kral ise Elulmeş’tir. Bu son isim, karışık bir dönemde krallık iddia eden dört kişiden sonuncusu, yani Elulu olarak kabul edilmektedir.221 ____________ 220 Köroğlu, 2006: 81. Memiş, 2007: 86-87. 221 66 III. AMURRU GÖÇLERİ Amurrular, Aramiler, İbraniler gibi Batı Sami kökenli toplumlardan biridir. 3. Bin yıl sonlarında Suriye’den hareketlenerek Fırat üzerinden kabileler halinde Mezopotamya’ya gelmişlerdir. Akadca’da Amurrum olarak adlandırılan bu toplum, literatürde İbranice biçimden dönüştürülen Amoritler olarak, Sumerce’de Martu (batı), olarak adlandırılır.222 Bu hem bir coğrafi terim olarak hem de isimleri ilk olarak III. Uruk metinlerinde geçen batı çölü kökenli çok sayıda kabile için kullanılmıştır.223 M.Ö. ortalarında arasındaki Amurru’nun orta 14. Bin yılın Asi havzası ile Doğu Akdeniz kıyıları coğrafik bir alanı tanımlamak için kullanılmaya başlanmıştır. Yani Akdeniz kıyı seridi üzerinde yer alan Ullaza, Sumur ve Orta Asi bölgesinde bulunan Tunip yerleşimlerinin oluşturduğu üçgen biçimli bir alana karşılık gelmektedir. 224 Martu bedevileri acaba neden göç ediyorlardı bu soruya cevap verebilmek için bugünkü bedeviler üzerinde yapılan etnolojik tetkiklere bakmak lazımdır. Bu kabileler Akadca “abum” yani “baba” denilen bir şeyin, idaresinde yaşıyorlar ve besledikleri deve, koyun, ve keçi sürülerini bir vahadan öbürüne otlatarak dolaşıyorlardı. Bu vaha arama ve seçme işi mevsime ve civardaki kentlerin yıllık panayır günlerine göre ayarlanıyordu. Çünkü, şehrin civarına gelen bedeviler, bu panayırlarda kendi hayvansal ürünlerini satıyorlar ve ihtiyaç duydukları maddeleri de buralarda satın alıyorlardı. Onlar için aslında şehir hayatı dayanılması güç bir esaretti. Çünkü, şehirde oturan herkes, hayatını kazanmak için çalışmaya mecburdu. Bu şartlar altında bedevilerin şehirlere dolmaları keyfiyeti, ancak bir kıtlık, açlık yada başka bir bedevi kabile tarafından vahadan uzaklaştırılma zorunluluğu ile açıklanabilir. Yukarıdaki durumlardan her hangi birisi söz konusu olduğunda bütün kabile göç ediyordu. Bazen de bir kabile reisi bir ____________ 222 Köroğlu, 2006: 96. Civil, 1967: 22. 224 Singer, 1991: 70. 223 67 şehir kralı ile anlaşıyor ve bütün kabile erkeklerini para karşılığında savaşçı olarak veriyordu. Bunun en yakın örneğini Birinci Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğu ile İngiliz İmparatorluğu arasındaki mücadelede görüyoruz. Çünkü İngilizler, para karşılığında satın aldıkları Arapları, Osmanlı kuvvetlerine karşı kullanmışlardır. M.Ö. 3. Bin yılın sonlarında vukubulan Amurru (Martu) göçlerinde buna benzer durumlar yaşanmış olabilir. Amurru göçleri hakkında bize bilgiyi en iyi Mari mektupları verir. Çünkü, Mari arşivi vesikalarında, Tevrat'ta da adı geçen Benyamin oğullarından "Maru İamina" yani "Güney oğulları" anlamına bahsedildiği gibi, İbraniler'den de Habirular olarak söz edilir. Ayrıca, Hanalılar denilen başka bir kabile daha vardı. Hanalılar, daha ziyade ücretli askerler olarak görülürler. İşte, III. Ur Sülalesi’nin son zamanlarında, bu Martu kabileleri, Güney Mezopotamya'ya dolmuşlardı. Hatta, İbbi-sin'in İsin şehrindeki valisi İşbi-irra, aslen Martulu idi. İşbierra'nın ailesi kim bilir kaç nesil önce buraya gelmişti ki, İşbierra vali olabilmişti. III. Ur Sülalesi’nin yıkılmasından sonra, Mezopotamya'da yeniden şehir devletleri idaresi kurulur. Yani, her şehirde bir küçük krallık teşekkül eder. Ne var ki, bu şehir devletleri Sumerli olmayıp, Amurrulu idiler. Örneğin Babil şehrinde I. Babil Sülalesi’ni kuran Sumu-abum bir Amurrulu idi. Terqa'daki I. amsi-Adad'ın babası İlakabkabu bir Amurrulu olduğu gibi, Larsa'daki Naplanum, İsin'de İşbierra, Halep'te Yamhad kralları ve Karkamış'taki Ablahanda hep Samî kökenli Amurrular'dan idiler. Bu şehir krallıkları iki yüzyıldan fazla bir zaman içinde birbirleriyle sürekli savaşacaklar ve bu yüzden de büyük bir devlet kuramayacaklardı. İşte bundan dolayıdır ki, bu şehir krallıkları devrine “İkinci ara devir” denilmiştir. Bu şehir devletleri arasında gerek sürekli egemen olmaları gerekse bıraktıkları vesikalarla III. Ur Sülalesi zamanındaki kültürü yaşatmaları bakımından İsin-Larsa şehirleri çok fazla varlık göstermişlerdir. Bunun için III. Ur Sülalesi’nin çökmesini takip eden iki asırlık zamana İsin-Larsa devri denilmiştir.225 ____________ 225 Memiş, 2007: 92-93. 68 Amurrular, Akadca çiviyazısını dillerine adapte ederek kullanmışlar, köklü Mezopotamya kültürünü özümseyerek bu bölgenin bir parçası olmuşlardır. Sumer kökenli bazı kültürel ve mitolojik tek tanrılı dillere aktarılmasında da bu toplumun payı olduğu öngörülür. Eski ahit’te anlatıldığına göre Güney Mezopotamya’da yerleşmiş bir grup göçmen Amurrulu, olasılıkla 2. Bin yıl başlarında, İbrahim Peygamber önderliğinde Doğu Akdeniz kıyısındaki Kenan ülkesine ve oradan da Mısır’a ulaşmıştır. İbrahim Peygamberin göçü ile sembolize edilen bu olay, Amurru toplumunun kültürel ilişkilerinde oynadığı role ve tek tanrılı bir dinin tarihsel köklerine işaret ediyor olmalıdır.226 A. III. Ur Sülalesinden Sonra Mezopotamya 1. İsin Larsa Devri M.Ö. II. Bin yıl başında Tüm Mezopotamya’ya egemenliğini kabul ettiren III. Ur sülalesinin Elamlılar ve Amurrularca yıkılmasından sonra siyasi birlik bozulmuştur. Böylece Mezopotamya tarihinde “İsin-Larsa Devri” adı verilen ve şehir devletlerinin egemen olduğu bir dönem ortaya çıktı.227 Bu devirde artık Akadlılarla başlayan dünya devleti ideali tamamen kaybolmuş ve onun yerine her şehirde bir küçük krallık meydana gelmiştir. Belki de bu küçük krallıklar, Güney Mezopotamya’nın yeni hakimi Elam kralı tarafından “Divide et empare (parçala ve hükmet)” kaidesi gereğince bizzat oluşturulmuştu. Savaşlardaki hizmetlerine karşılık şehir valilerine krallık payesi verilmiş ve bu şehirler arasında bir partikülarizma (rekabet ) yaratmıştı. III. Ur Sülalesi’nin yıkılmasıyla başlayan yeni devirde eski şehirlerin birçoğu önemini kaybetmiş, buna karşılık eskiden küçük birer yerleşim merkezi olan yerler şimdi büyük birer şehir olmuşlardı. Örneğin Er Sülaleler Devri’nden beri varlığı bilinen ve III. Ur Sülalesi’nin başkenti olan Ur şehrinin ____________ 226 227 Köroğlu, 2006: 97. Özçelik, 2006: 39. 69 yakılıp yıkıldığını ve ahalisinin bir kısmının şehir terk ettiğini tasavvur edebiliriz. Fakat Ur şehri o zamanlar nehrin kenarında kurulmuş olduğu için Mari ve Babil’ den gelen kervanlar Uzakdoğu‘ya giderken yine Ur şehrine uğramış olmalılar ki, bu yeni devirde Ur önemli bir ticaret merkezi olarak varlığını koruyabilmiştir. Buna karşılık Ur’un kuzeybatısındaki Uruk’un kaderi sona ermişti. Uruk bu devirde ingasit isimli bir Martu şeyhinin eline geçmişti. Eski önemini çoktan kaybetmişti. Fırat ve Dicle nehirleri arasında bulunan Girsu (bugünkü Telloh) ve Lagaş, Umma, uruppak, Kiş ve Adab gibi eski devirlerin ünlü Sumer şehirleri, bu yeni devirde yıldızları parlayan İsin ve Larsa şehirlerin tebası olmuşlardı. Bu devrin tarihi, bu iki şehir (İsin ve Larsa) arasındaki mücadelenin tarihidir. Bu, öylesine sürekli ve yıpratıcı bir mücadele olmuştur ki, iki asır içinde egemenlik bazen birinin bazen diğerinin eline geçmekle beraber, bu iki sülaleden hiçbirisi Mezopotamya şehirleri üzerinde sürekli bir egemenlik kuramamışlardır. Bu savaşlar memleketin birlik ve beraberliğini parçalamıştır. Hâlbuki her iki şehirde de aynı dil ve aynı lehçe konuşuluyordu. Bir başka ifadeyle bu iki kent halkı kardeştiler.228 İsin ve Larsa arasındaki mücadelenin arasındaki mücadelenin temel nedeni ise Nippur’a hakim olan Basra Körefezi ticaretini elde tutmaktır.229 Nippur’un önemi, bu şehrin Sumerliler’in baştanrısı Enlil’in kült (ibadet) merkezi olmasından ileri geliyordu. Zira o zamanki insanlar, baştanrının, memleketi idare ettirmek için, kendi istediği bir şahsı iş başına getirdiğine inanıyorlardı. İşte bu yüzdendir ki, İsin ve Larsa kralları, halkın bu inancını sömürüyorlardı. Daha önceki III. Ur Sülalesi kralları zamanında bir taht değişikliği olduğu zaman, kralların meşruluğu ancak Nippur başrahibinin taç giydirmesiyle sağlanıyordu. Bu durumu, Ortaçağ Avrupa krallarının Papa’nın ____________ 228 229 Memiş, 2007: 97. Özçelik, 2007: 39. 70 elinden taç giymelerine benzetebiliriz. İşte bu nedenle, İsin ve Larsa kralları mutlaka Nippur’a hakim olmak istiyorlardı. Nippur meselesi iç politikada bir prestij meselesi idi. Asıl mesele ise Basra Körfezi’ndeki ticareti elde tutabilme meselesi idi. Fırat nehrinden epeyce içerde olan İsin şehri için Basra Körfezi’ne ulaşmak hayati bir önem taşıyordu. Buna karşılık arkalarını Elam kralına dayamış olan Larsa kralları ise Körfez ticaretini İsinlilere kaptırmamak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. Bu devrin ekonomisine ışık tutan Larsa iktisadi vesikalarının tetkikinden anlaşıldığına göre, III. Ur Sülalesi zamanında Elam (İran) memleketi ile cereyan eden ticari rekabet, şimdi İsin ve Larsa krallıkları arasında devam edecekti. Ne var ki bu devirde Elam’ın yerini Larsa Krallığı, yıkılan III. Ur Sülalesi’nin yerini de İsin Krallığı almıştı. İşte III. Ur Sülalesi’nin M.Ö.1960 yılında çökmesinden Babilli Hammurabi tarafından Mezopotamya’da siyasi birliğin yeniden kurulmasına kadar geçen yaklaşık iki asırlık zaman dilimine İsin-Larsa Devri denilir. Fakat şunu özellikle belirtelim ki, Hammurabi’nin mensup olduğu I. Babil Sülalesi (Eski Babil Devleti), Yeni Sumer Devleti’nin yıkılmasında yaklaşık bir asır sonra kurulacaktır. Babil şehrinin M.Ö.1950-1850 yılları arasındaki tarihi henüz karanlıktır. Ancak, M.Ö. 19. yüzyılın ilk yarısında Babil, Asur ve Mari şehirlerinde Amurru asılı sülalerin bulunması, Sami kavimlerin Mezopotamya medeniyetine artık kendi damgalarını vurduğunu göstermektedir. İsin- Larsa Devri süresince, bu iki şehirde bir takım sülale değişikliklerin olduğunu göreceğiz. Fakat bu tür değişiklikler adı geçen iki şehir arasındaki mücadeleye engel olmamıştır. İşin ilginç yanı bu devirde cereyan eden sürekli savaşlar memleketin ekonomik gücünü ve insan kaynaklarını da tüketiyordu. Bu durum ise gözü daima Mezopotamya’nın topraklarında olan Elam’ın işine yarıyordu.230 ____________ 230 Memiş, 2007: 97-98. 71 Bu devrin vesikalarına gelince, İsin-Larsa Devri vesikaları ile Yeni Sumer Devleti (III. Ur Sülalesi) vesikaları arasında nitelik yönünden bazı farklar vardır. Bunlar yeni devrin getirdiği sosyal reformların ve yeni ekonomik şartların doğal bir sonucu idi. Mesela Yeni Sumer Devleti, bütün eski Sumer devletleri gibi, devletçilik esasına dayanan teokratik bir sosyalizm ile idare ediyordu. Bu rejimin doğal bir sonucu olarak; III. Ur Sülalesi zamanının ekonomik vesikaları arasında arazi veya gayri menkul satışına ait tek bir vesika bulunamamıştır. Buna karşılık İsin-Larsa Devri’nde tarla, çayır, mera gibi taşınmaz malların alınıp-satıldığını, kiraya verildiğini veya miras olarak bırakıldığını gösteren yüzlerce vesika vardır. İsin-Larsa Devri İktisadi vesikaları bize gösteriyor ki, bu devir de artık devlet ekonomisinin yerini özel mülkiyet ekonomisi almıştı. Bunun doğal bir neticesi olarak da Larsa’da binlerce senet, kontrat, makbuz gibi ekonomik hayatı aksettiren vesikalar bulunmuştur. Yine bu devir vesikalarından gümüşle ödenen bir dış ticaretin varlığı tespit edilmiştir. 2. İsin Krallığı İsin (Bahriyat), Bağdat’ın 200 km. kadar güneydoğusunda, Fırat ve Dicle nehirlerinin arasındaki bölgede yer alır.231 İsin Sülalesi’nin ve aynı adı taşıyan krallığın kurucusu, İşbi- Erra’dır. 33 yıl krallık dönemi geçirmiştir. M.Ö. 1939’da yerine uiluşu geçmiştir. 10 yıllık kral görevinde bulunan uiluşu kendini tanrılara hizmete adamıştır. Ölümünden sonra yerine oğlu İdin-Dagan geçmiştir. 21 yıl krallık dönemi olmuştur. İdin-Dagan’ın ölümünden sonra yerini oğlu İsme-Dagan almıştır. 19 yıl krallık yapmıştır. İşme-Dagan’dan sonra yerine oğlu Lipit-İştar geçmiştir. 232 ____________ 231 232 Köroğlu, 2006: 98. Kınal, 1983: 106. 72 İşme-Dagan zamanında (M.Ö. 1909-1890) İsin Krallığı’nın çok zor günler geçirdiği, kralın bunlara karşı bazı sosyal tedbirler aldığı anlaşılıyor. Ancak, bu yenilik girişimi her halde bir sonuç vermemişti. Çünkü, oğlu ve halefi Lipit-İştar (M.Ö. 1890-1879) tarafından III. Ur sülalesinin kurucusu UrNammu döneminden itibaren yürürlükte olan kanunlar kaldırılmış ve yeni kanunlar çıkarılmıştı.233 İşte bu yüzdendir ki, Lipit-İştar, Mezopotamya tarihinin büyük reformcularından biri olarak kabul edilir.234 Bu kanunların en önemli özelliği Sumerce olarak yazılmasıdır. Lipitİştar’ın Amurru asıllı olması ve Sumerlilik politik açıdan kaybolmasına rağmen, bu dil ölmemiş ve etkisini göstermiştir.235 Bu büyük kral, iktidarın 11. senesinde rakibi Larsa kralı Gungunum’un taarruzuna uğramış, yalnız tahtını değil, hayatını da kaybetmişti.236 3. Larsa Krallığı Larsa (Tel Senkereh), güneyde Ur ile Uruk arasında yer almaktadır. İsin kentinde olduğu gibi burada da 2. Bin yıl başlarından itibaren yönetici bir sülalenin varlığı bilinmektedir. Geçmişi Ubeyd dönemine kadar uzanan kent, 19. yüzyılda Amurru kökenli kralların yönetiminde ön plana çıkmıştır. Gungunum krallığını ilan eder etmez İsin Krallığı’na savaş açmış, prestijli kentlerden Ur, Uruk’un yanı sıra İran’daki Susa kentini de ele geçirmiştir. Bu gelişmelerin ardından Güney Mezopotamya’da denetimi elde tutmak isteyen bu iki kent üstünlük mücadelesine girmiştir. Bu nedenle Mezopotamya tarihinde 2. Bin yılın başları İsin-Larsa dönemi olarak adlandırılmıştır. Kuzeyde Eşnunna, Mari ve Asur’un gelişmesine yol açan bu süreç ________________ 233 Kınal, 1983: 106. Memiş, 2007: 101. 235 Tosun-Yalvaç, 1975: 50. 236 Memiş, 2007: 101. 234 73 Hammurabi’nin iktidarına kadar sürmüştür. 237 Larsa kazılarında Cemdet Nasr Devri tabakalarında bulunan piktografik tabletlerde Larsa adı, “doğan bir güneş” resmi ile gösteriliyordu. Daha sonra Er Sülaleler III Devri’nde Lagaş kralı Eannatum, Akbabalar stelinde güneş tanrısının mabedinde (E. Babbar) bir boğa kurban ettiğini bildirir. III. Uruk Sülalesi kralı Lugalzagesi de kitabesinde: “Bababr’ın sevgili şaherini (Larsa’yı) su ile sevindirdiğini”, yani Larsa’ya bir kanal açtırdığını söyler. Böylece Larsa’nın Sumer tarihinin erken dönemlerinden itibaren mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Larsa krallarından Zabaia'nın oğlu olan Gungunum’a Larsa Krallığı’nın gerçek kurucusu denilebilir. Çünkü, dört selefi hakkında hiç bir şey bilinmediği halde, onun idare yıllarına ait sene isimleri vardır. Hatta Larsa’nın dışında Sus (Susa), Ur ve Eşnunna’da da vesikalar onun adıyla tarihlenmiştir. Fakat, bu vesikalardaki olayları tarih sırasına göre düzenlemek gerekir. Bu sene isimleriyle Gungunum’un idaresinin ilk yıllarında Anşan’a sefer ettiğini biliyoruz. Öte taraftan Ur kazılarında bulunan bir kitabede: “Sumer ve Akad’ın kralı İşme-Dagan'ın kızı, baş rahibe Enannatum'un kralı Gungunum’un canı için Ur bu adağın yapıldığı” bildirilmektedir. İsin kralının kızı, Larsa kralının hayatı için acaba niye kurban sunar? Öyle anlaşılıyor ki, Lipit-İştar, babası İşme-Dagan’ın başrahibe yaptığı kız kardeşini görevinden affederek kendi kızını başrahibe tayin etmişti. Bunun üzerine eski başrahibe düşman şehrin kralı Gungunum'un yardımını istemekten çekinmemişti. Ur şehrini ele geçirmek için fırsat bekleyen Gungunum Ur üzerine yürümüş, buna engel olmak isteyen Lipit-İştar’ı da mağlup ederek İsin'i ele geçirmişti. Lipit-İştar’ın akıbeti hakkında bilgimiz yoktur. Fakat, İsin Krallığı’na Ur-Ninurta isminde birisini tayin etmesi sonunda İşbierra sülalesi sona ermiş olduğunu anlıyoruz.238 ____________ 237 238 Köroğlu, 2006: 99. Memiş, 2007: 102. 74 4. Eşnunna Krallığı Eşnunna (Tel Amar), Bağdat’ın 81 km. kuzeydoğusunda, Dicle’nin büyük kollarından biri olan Diyala Nehri’nin doğusunda yer alan önemli kentlerden biridir. Burası Yukarı Mezopotamya’dan Elam’a ulaşan anayolu denetleyen stratejik bir noktadır. Kent güneydoğuda İran, kuzeyde Sami ve Hurri kökenli toplumlar, güneyde de Sumer-Akad bölgeleriyle bağlantılıydı; bu nedenle kentin siyasi tarihi bu etkiler ışığında şekillenmişti. Geçmişi Ubeyd dönemine gitmekle beraber Eşnunna 2. ve 3. Bin yılda önemli bir konuma ulaşmıştır. III. Ur Sülalesi ve İsin-Larsa kentlerinin egemenlik için mücadele ettikleri dönemde Eşnunna’da güçlü sülale veya sülalelerin bağımlı – yönetici olarak hüküm sürdükleri anlaşılmaktadır. III. Ur Sülalesi sonrasında, Babil Kralı Hammurabi’nin fethine kadar kenti yöneten 16 kral adı bilinir. Sami veya Elam kökenli adlar taşıyan bu kralların iktidarda kalış tarihleri ve eylemleri konusunda fazla bilgi bulunmamaktadır. Kent devletlerinin mücadelesi içerisinde zaman zaman da Elam etkisinde kalmıştır.239 B. Babillliler 1. Eski Babil Dönemi/ I. Babil Devleti M.Ö. İki Bin yıllarında Arabistan yarımadasından çıkan bazı göçebe kavimler Akdeniz kıyılarına yerleşirken bunlardan Amurru (Batı Samileri) koluna mensup bazıları Mezopotamya’nın Akad bölgesine sızarak buraya daha önceden gelmiş Sami gruplarla birleşerek büyük bir Sami topluluğu oluşturdular. Yıllarca bütünleşerek yaşadılar. ___________ 239 Köroğlu, 2006: 99-100. Sumer-Akad hakimiyetinde onların kültürüyle 75 Amurrular, III. Ur Sülalesi döneminde Sumer-Akad Devletinin zayıflamasından yararlanıp daha önceden aylıklı asker, işçi ve tacir olarak özellikle çevresindeki toplandıkları Babil’de üstünlüğü ele geçirip240 bütün Sumer ve Akad’a adını vermiştir.241 Eski Babil İmparatorluğu’nun yaşadığı dönem (M. Ö. 1894-1595) Mezopotamya tarihinin pek görkemli bir sayfasıdır . Bu üç yüzyıl boyunca, güney bölümü, iktisadi bakımdan çok büyük etkinlik kazandı; Babil milliyeti ile, o güne değin Mezopotamya’da gerçekleşmiş olan bütün kazanımları özümseyen Babil uygarlığı bu devirde oluştu. Amorit kralları zamanında önemsiz küçük bir kent olan Babil, ticari, siyasal ve kültürel bakımdan gelişmiştir.242 Eski Babil Sülalesi’nin ilk kralları üzerine fazla bilgi yoktur. Bunların Mezopotamya’da gelişen siyasal olaylarda da fazla etkin olmadıkları anlaşılmaktadır. Az sayıdaki kısa yazıttan anlaşıldığı kadarıyla, Hammurabi’ye kadar, Eski Babil Sülalesi kralları daha çok kenti korumak amacıyla surlar inşaa etmiş, ekonomik canlanmayı sağlamak için kanallar açtırmakla meşgul olmuşlardı.243 Bu sülâlenin ünlü kanunlarıyla tanınan altıncı kralı Hammurabi yalnız Mezopotamya tarihine değil, dünya tarihinde de büyük bir devlet adamıdır.244 Kişiliği bakımından üzerinde durulması gereken önemli bir kraldır.245 Kendisine “Martular’ın atası” unvanının verilmesi ve hatta ölümünden sonra tanrılaştırılması boşuna değildir. Öyle ki onun namı ve şöhreti kendisinden 750 yıl sonra yazılan Tevrat’a bile geçmiştir. Tevrat’ın Tekvin Kitabı’nın XIV. ___________ 240 Özçelik, 2006: 39 Gibson, 1972: 48. 242 Tanıllı, 1994: 60. 243 Köroğlu, 2006: 107. 244 Köroğlu, 2006:109. 245 Özçelik, 2006: 40. 241 76 Bab’ında zikredilen Amrafel adlı şahsın, Hammurabi olduğu kabul edilmiştir.246 Hammurabi, Sumer kentlerini ve Akad ülkelerini tek bir yönetim altında birleştirmiştir. (M.Ö. 1750'lerde) Hammurabi'nin kurduğu bu yeni düzenin, teokratik bir devlet olmaktan çok dünyevî bir devlet olduğu genellikle kabul görmektedir. Bu devlet, Akad İmparatorluğu gibi büyük bir dünya devleti olmayıp, memurların yönetimine dayalı milli bir devlettir. Babil kenti, devletin başkenti yapılmış ve bundan sonra kurulan Babil devletlerinin de merkezi olmuştur.247 Hammurabi dönemi, Eski Babil Krallığı’nın doruk noktası olmuştur. Bu dönemde, Sumer, Akad, Elam, Gutiler ve Amurrular'ın bir araya gelmeleri sonucu oluşan ırklar karışımında, küçük bir azınlık durumuna düşen Sumerliler, zamanla Samililer içerisinde eriyip gitmişler ve M.Ö. 1500’e gelindiğinde tümüyle ortadan kalkmışlardır.248 İyi bir komutan ve idareci olan Hammurabi bütün gücüyle Mezopotamya'yı Samîleştirdi. Babil kültürünü Mezopotamya kültürü durumuna getiren bu kralın döneminde siyasal ve sosyal görülen alandaki çalışmalarla ilgili yazılı belgelerin çokluğu bilimsel açıdan geniş bir bilgi birikimi sağlamaktadır. Hammurabi’nin Babil üzerinde ilk yıllarında, amşi-Adad siyasal önderliğindeki Asur’un anlamda etkiliği olduğu anlaşılmaktadır. Onun ölümden sonra Asur yavaş yavaş etkinliğini yitirmiş, bundan yararlanarak güçlenen Zimri-Lim önderliğinde Mari, Babil ile ittifaka girerek uzun süre konumunu korumuştur. Bu dönemde krallıklar çıkarlarını korumak için anlaşmalar yapmakta ve yardımlaşmaktaydılar. Bölgeler arası ticarete olanak sağlayan güvenli bir ortam oluşturmak içinde çalışmışlardır. Nitekim ____________ 246 Memiş, 2007:112-113. Köroğlu, 2006: 108. 248 Özçelik, 2006: 40. 247 77 bu anlayışın ürünü olarak, kuzeyde Orata Anadolu kervan ticareti yoğun bir biçimde sürmekte, güneyde de Elam ve Basra Körfezi üzerinden ticaret yapılabilmekteydi. Hammurabi’nin egemenliğinin ilk otuz yılı boyunca bu güçler dengesini altüst edecek önemli bir çıkış yaptığı görülmez. Bu uzun dönemde, Babil’de kullanılan yıl adlarından yalnızca 3 tanesi yapılan seferlerle ilgilidir. Bunların da yakındaki Eşnunna Krallığı’na bağlı bazı kentlere yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Hammurabi bu seferlerden biri için Mari kralının yardımını istemiş ve bunun üzerine Marilli Zimri- Lim, 11. Yılında Hammurabi’nin yapacağı sefere destek olmak amacıyla, Suriyede’ki Yamhad Krallığı’ndan aldığı otuz bin kişilik bir askeri birliği kendisine göndermiştir. Mari mektuplarında bu tür yardımların karşılıklı olduğu anlatılır. Hammurabi, kısa sürede gücünü tüm Mezopotamya’ya göstermiştir. Babil Krallığı’na karşı önemli direnç noktalarından biri, Eski Sumer ülkesindeki Larsalı Rim-Sin idi. Hammurabi krallığının otuzuncu yılında kırk bin kişi tarafından savunulduğu belirtilen Larsa’yı ele geçirmiş ve eyalet haline dönüştürmüştür. Hammurabi yazıtlarında, Güney Mezopotamya üzerinde hak iddiasında bulunan birleşik Elam ordularını da yenmekle övünür. Dört iklimin egemeni249 32. yılında kuzeydeki Eşnunna, Asur ve Guti yağmalayarak bölgelerine yönelmiştir. Yıl adları, 38. yılında Eşnunna’nın bir kez daha yıkıldığına işaret eder. Gerçekte Asur ülkesinin de ne ölçüde fethedildiği veya bu seferlerin sadece yıllık ganimet elde etmekten öteye geçip geçmediği açık _______________ 249 Köroğlu, 2006: 109-110. değildir. 78 Çiviyazılı mektuplar bütün bu süreçte Hammurabi ile Zimri-Lim arasında bir tür müttefiklik ilişkisi olduğunu ima eden ipuçları sağlar. Ancak gittikçe güçlenen Babil kralının 33. yılında itibaren bölgede kendisine tek rakip olarak gözüken Mari üzerine yöneldiği anlaşılır. Yıl adları Hammurabi’nin 35. Yılında Mari’nin tümüyle yıkıldığını şu not ile belgeler: “Anu ve Enlil’in emriyle Mari’nin surlarını ve Malgum’un surlarını yok etti.” 43 yıllık uzun saltanatın sonlarında artık Mezopotamya’da kendisine direnecek güçlü bir devlet kalmamıştı. Hammurabi’nin ölümüyle birlikte, Babil önderliğinde oluşturulan güçlü devlet kısa sürede parçalanma sürecine girer. Önce güneydeki kentlerden Larsa başta olmak üzere Ur, Uruk ve İsin gibi kentlerin Babil’e karşı güç birliği yaptıkları anlaşılmaktadır. Bunlara karşı kazanılan geçici başarılar durumu düzeltmemiştir. Bu dönemde Mezopotamya’ya doğudan, Kassitler olarak adlandırılan yeni bir halk gelmiş ve bölgenin istikrarsızlaşmasında önemli bir rol oynamıştır. Basra Körfezi kıyılarını ise “Deniz Ülkesi Hanedanı” olarak adlandırılan bir kabile denetimi altına almış ve bu yöredeki deniz ticaretini önemli ölçüde etkilemiştir.250 Görülüyor ki Hammurabi, küçük ve mütevazi bir taşra kasabası olan Babil’i bütün Mezopotamya’ya hakim bir idare merkezi haline getirmişti. Fakat Hammurabi’nin büyüklüğü sadece geniş toprakları ele geçirmesinde görülmez. Onun asıl büyüklüğü, devletine milli bir damga vurabilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.251 Babil’de Hammurabi Sülalesi iktidardayken, Orta Anadolu’da Kızılırmak kavisi içinde Eski Hitit Devleti kuruluşunu tamamlayarak fetihlere başlamıştı. Kısa süre sonra Önasyada’ki dengeleri değiştirecek kadar güçlenen Hitit kralı I. Murşili, M. Ö. 1915’te ____________ 250 251 Memiş, 2006: 117. Köroğlu, 2006:110. Kuzey Suriye ve Fırat üzerinden ilerleyerek 79 Babil’i ele geçirmiş ve bir dönemin kapanmasına neden olmuştur. Hititlerin, başkentleri Hattuşa’dan yaklaşık 1000 km. kadar uzakta, kendi ülkelerinden oldukça uzakta farklı bir coğrafyada bulunan Babil’e saldırmaktaki amaçlarının sınırlarını bu denli genişletmek olmadığı açıktır. Belki mitolojik öykülerde hala yaşayan Akad krallarının Anadolu seferlerinin öcünü almayı, belki de zengin tüccarların anavatanını yağmalamayı düşünmüşlerdi. Elde edilen sonuçlara bakıldığında, Hammurabi’nin sülalesine son vermenin Hitileri Önasyada’ki politik arenada Mısır’a rakip olacak kadar güçlendirdiği ve gerçek kazanımın da bu olgu olduğu anlaşılır. Mezopotamya ise, bu süreçte Kassit ve Mitanni gibi yeni toplumların egemenlikleriyle tanışmıştır.252 2. Eskiçağ Tarihi Açısından Hammurabi Dönemi ve Önemi 2. Bin yıl başlarının en önde gelen kişisi, M.Ö. 1792 ile 1750 arasında hüküm süren Babil Kralı Hammurabi’ydi. Sabırlı ve tedbirli, ama aynı zamanda hırslı ve kararlıydı. Hammurabi, kişiliği bakımından üzerinde bilhassa durulması gereken önemli bir kraldır. Siyasal alandaki askerkomutan kişiliği kadar, Babil Devletinin idari, mali, hukuki alanlardaki yapılanmasındaki teşkilatçılığı onun sosyal kişiliğini de önemli kılar.253 Hiç şüphe yoktur ki, Hammurabi adını ebedileştiren kanunlardır. Hammurabi Kanunları, modern hukukta olduğu gibi ceza hukuku, borçlar hukuku, medeni hukuk gibi bölümlere ayrılmış değildir. Hepsi karmaşıktır. Hatta bazen bizim belediye narhı dediğimiz fiat tarifeleri bile bu maddelerde görülür. Bütün Sami kavimlerde görülen kısasa kısas prensibi bu kanunlarda da yürürlüktedir. Bu prensibe biz hukuk dilinde “talion” diyoruz. Ancak modern hukuk tarihçileri Hammurabi Kanunları üzerinde çalışmıştır ve bunları modern hukuk anlayışına göre yeniden bölümlere ayırmışlardır. Fakat ___________ 252 253 Köroğlu, 2006: 111-112. Özçelik, 2006: 40. 80 Hammurabi, kendisinden yaşayacak olan 10 asır sonra Hellas’ta (Yunanistan) Solon’un yaptığı “borç yüzünden köleliğin kaldırılması”nı kanunlarda tespit etmiş ve dünya tarihinde ilk defa olarak kadınlara da boşanma hakkı tanımıştır. Hatta işçilere ayda tanımak suretiyle, üç gün dinlenme fırsatı memleketinde işçi haklarıyla uğraşmış ve imkanların el verdiği ölçüde adaleti sağlamaya çalışmıştır. Hammurabi, devlet işlerini yürütmenin yanında, davalara bakan, yargılayan ve aynı zamanda en günlük işlere bile karışan etkili ve mutlak bir yöneticiydi. Kendisini adil ve insancıl bir hükümdar olarak tanıtır; amacını güçlülerin zayıfları ezmesini önlemek, öksüze ve dula adil davranılmasını sağlamak ve adaleti hakim kılmak olarak açıklar.254 Eski Sumer ve Babil kanunlarının, törelerinin ve fermanlarının toplanıp günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesiyle oluşturulan ve tarihte bilinen ilk düzenli kanun derlemesi olan Hammurabi Kanunları; merkezi iktidarın bürokrasiden sonra tüm ülkeyi denetlemesini sağlayan bir aracı olmuştur. Bu kanunlarla aynı zamanda tüm ülkede sabit Pazar fiyatları da (fiyat kontrolü) geliştirilmiştir. Hammurabi, yaptığı bütün bu yasal düzenleme ve reformlarla donuklaşmış “tanrı-kral” anlayışından sosyal yönü olan “hayırsever hükümdar” kavramına geçişi de sağlamıştır ki, kendisi de yaptıklarını ve yasal düzenlemelerini taş abidesinde “adil bir kral olarak halkı için yaptığı iyilik ve imar faaliyetlerini” dile getirir.255 M.Ö. 1686 yılında vuku bulan Hammurabi’nin ölümünden sonra yerine oğlu amşu-İlina geçmiştir. 38 yıllık iktidarından sonra yerine oğlu Abi-eşuh geçmiştir. Abi-eşuh 28 sene hüküm sürmüştür. halef olmuştur. Abi-eşuh’a Ammi-Ditana Bu kral 36 sene hüküm sürmüştür. Ammi-Ditana, bir vesikasında: “ Kudretli kral, Babil kralı, Kiş kralı, Sumer ve Akad kralı, bütün ____________ 254 255 Köroğlu, 2006: 112-113. Özçelik, 2006: 41. 81 Amurru memleketinin kralı” demek suretiyle öğünmektedir ki, aslında bu öğünmeler sebepsiz değildir. Gerçekten, onun zamanında Deniz-eli kralları İsin şehrini aldıktan başka Nippur’u da zaptetme girişiminde bulunmuşlardı. Ammi-Ditana, bu memleketleri kurtarmakla öğünmektedir. Eski Babil sülalesi içinde Hammurabi’den sonra en büyük şahsiyet, Ammi-ditana’nın oğlu Ammi-şaduqa’dır. Bu kralın saltanatının ilk yıllarında çıkarmış olduğu ferman, Eski Babil Devleti’nin çöküş nedenlerini açıklar. Kendisinden sonra başa geçen oğlu ve birinci Babil devletinin son kralı amşu-Ddtana 26 yıl hüküm sürmüştür. Pek önemli bir varlık, gösteremeyen bu kral, Anadolu’da kurulup yayılmaya başlayan Hitit Devleti’nin ani bir saldırısına uğramıştır. Suriye’ye inmiş bulunan Hitit kralı, Fırat’ı takip ederek Babil’e saldırmış ve burayı yağmalamıştır. Böylece bir devre adını veren Babil şehri tarih sahnesinden silinmiştir.256 C. Asurlular 1. Eski Asur Devleti 19. yüzyılın başlarına kadar Asurlularla ilgili bütün bilgilerimiz Herodotus’un “Historia” isimli eserinde nakledildiği rivayetlerine dayanıyordu. Bu asırdan itibaren Avrupalıların başlattığı keşif seferleri ve araştırmalar neticesinde bilgilerimiz bir hayli artmıştır. Asur başkentlerinde kazılar yapılmıştır. Bu kazılar sonucunda arşivler, saray duvarlarına yazdırılmış kitabeler, sütunlar vs. bulunmuştur. Ancak Eski Asur dönemi hakkında yine de fazla bilgimiz yoktur. Bununla beraber, bir taraftan Eski Asur dönemine ait yazılı malzeme veren Kültepe, Eşnunna ve Nuzi arşivlerinin keşfi, diğer taraftan Eski Asur listelerini de kapsayan Korsabad Kral Listesi’nin bulunması ____________ 256 Köroğlu, 2006: 119-124. 82 sayesinde Asur’un M.Ö. 3. Bin yıl tarihi ve Eski Asur Devleti’nin kuruluşu hakkında bilgi edinebiliyoruz.257 M. Ö. 2300-2000 yılları arasındaki süreçte Batı Samileri halkları Orta Mezopotamya ve Babil’e doğru hareketlenerek buralara yerleşmişlerdir. Asurluların; Akadcada Amorit, Sumercede Martu olrak anılan ve Sami kökenli bir dil konuşan bu Sami gruplarla Kuzey Mezopotamya’da eski Tel Halaf kültüründen gelme ve içlerinde Subarular’ın da bulunduğu bölgenin Asya kökenli eski halklarının kaynaşması ile oluşan melez bir ırk olduğu bilinmektedir. Asur sitesi, tanrı Asur adına kurulmuş ve kuruluş tarihi de tam olarak bilinmeyen bir şehirdir. Halkı da bu kentin adını taşır. Böylece M.Ö. 2300-2000 yılları arasındaki süreçte yörenin kültürü, politikası, dini ve sosyal hayatı üzerinde eski unsurlara son verilerek derin izler bırakan bir gelişme ve değişme yaşanmaya başlanır. 258 Asur (Kalat ergat) kenti, Büyük ve Küçük Zap Irmaklarının Dicle ile birleştikleri kesimde, Dicle Nehri’nin batı kıyısında yer alır. Konumundan dolayı önemli bir ticaret ve kült merkezi olup, Zagros Dağları’nın doğusundan elde edilen kalay ve güneyindeki Babil Ülkesi’nden sağlanan tekstil ürünleri, başta Orta Anadolu olmak üzere ihtiyaç duyulan bölgelere Asurlu tüccarlar tarafından pazarlanıyordu. Asur’un 2. Bin yıl başlarında ticarette oynadığı rol hem kendi siyasal pozisyonunu hem de Anadolu’nun gelişim çizgisini köklü bir biçimde değiştirerek, Anadolu’nun hem de Mezopotamya’nın lüks tüketim mallarıyla hem de Asurlu tüccarların tuttukları kayıtlar aracılığıyla ilk kez yazı ile tanışması sağlanmıştır. 259 Kuzey Mezopotamya’da Eski Asur Krallığı’nın siyasal olarak söz sahibi olması, I. amsi-Adad döneminde bölgenin Eşnunna Krallığı’nın baskısından ____________ 257 Memiş, 2007: 180. Özçelik, 2006: 42. 259 Narçın, 2008: 84. 258 83 kurtulmasıyla başlamıştır. amsi-Adad, iktidarı süresince artan ticari ilişkiler ve gelişen ekonomiye paralel olarak siyasal nüfuz alanını genişletmeye önem vermiştir. Bu amaç doğrultusunda öncelikle Batıya doğru yaptığı seferlerle Yukarı Habur bölgesini denetim altına almış, Mari’yi de ele geçirerek Fırat’ın kollarından Balih Irmağı, doğuda Zagros, güneyde Babilonya tarafından çevrelenen geniş bir alana egemen olmuştur. Böylece İran üzerinden gelip batıya, Akdeniz kıyılarına ve Anadolu’ya kadar ulaşan ticaret bütünüyle Asur’un denetimi altına girmiştir.260 Eski Asur Devleti I. amşi-Adad’ın ölümünden sonra fazla tutunamamış ve çok geçmeden tarih sahnesindeki rolünü tamamlamıştı. Tüm Mezopotamya’da bütün ipler Babil kralı Hammurabi’nin eline geçmişti.261 IV. ARAMİ GÖÇLERİ Aramiler, Mezopotamya ve özellikle de Asur için tehlike oluşturmaya başladıkları 12. yüzyılda, yazılı belgelerde anılmaya başlayan toplumlardan biridir. Bu halk, 2. Bin yıldaki İbraniler gibi, Kuzeybatı Sami grubuna giren bir dil konuşmaktaydılar. Anayurtları kesin olarak bilinmemekle birlikte, dillerindeki benzerlik nedeniyle, göçlerden önce arap Yarımadası’nda veya Kuzey Suriye çevresinde yaşadıkları anlaşılmaktadır. Yazıtlarda Aramiler ile Ahlamu adlı bir diğer yarı göçebe toplum arasında kurulan bağlantı bu toplumun tarihini birkaç yüzyıl erkene götürür. Ahlamu toplumu 13. yüzyılda I. almaneser ve ardından da I. Tukulti-Ninurta’nın Asur ülkesinin batısında ve Suriye çöllerinde savaştığı toplumlardan biridir. Aramiler’in göçünden sonra ise I. Tiglat-pileser ve II. Aşurnasirpal dönemine ait birkaç yazıt bu iki ____________ 260 261 Köroğlu, 2006: 102. Memiş, 2007: 186. 84 toplumu “ Ahlamu Aramileri” şeklinde tanımlar. 262 Beşinci Bin yılın sonlarına doğru Suriye çöllerinden ve Filistin’den güneye inen Amorit ve Kenan göçebelerin arasında Aramlar da bulunuyordu. Bu Sami kökenli göçebeler daha önce yerleşmiş halkla birlikte Sumerliler’in ileride kuracakları kültürün temel taşlarını oluşturdular. Elamlılar’ın M.Ö. 1960 yılında Sumerliler’e saldırarak Ur kentini ve Sumer egemenliğini yıkmalarından sonra, bu halkın bir kesimi dağıldı. Güneye göç eden Samiler’in arasında Amoritler çoğunluktaydı. Aramiler esas olarak Suriye ve Filistin’de kaldılar, daha sonraki yüzyıllarda, 2. Bin yılın ortalarına doğru yeni bir göç başlattılar. Bu göçler bereketli hilal dediğimiz, Fırat’ın güneye akmadan önce geniş bir yay çizdiği bölge üzerinde yoğunlaşmıştı.263 Asur ve Hitit kaynaklarında ilk defa Ahlamu adıyla adlandırılan bu göçebeler, hayvancılıkla geçiniyorlardı. İklim ve otlak koşullarına göre bölgede dolaşıyorlar, iyi bir otlak bulduklarında yük hayvanlarını çözüyorlar, karakeçi kılından dokunmuş çadırlarını kuruyor ve geçici olarak yerleşiyorlardı. Bu göçebe aşiretlerden olan Aramiler çoğaldı, zamanla insan ve hayvan sayısını artırdı. Aram adı bu aşiretin adından gelmektedir. M.Ö. 1200 yıllarının ortalarında ilk kez Aramiler’in adı Babil Kralı Kadaşman Enlil’in bir mektubunda geçer. Babil kralı, Hitit Kralı Hattuşili’ye yazığı bu mektupda kervan yolları Ahlamu eşkiyaları tarafından tutulduğu için elçi yollayamadığından söz eder. 264 Aramiler, Suriye çöllerinde göçebe kabileler-aşiretler halinde yaşayan, ____________ 262 Köroğlu, 2006: 144, Albright, 1975: 528. Memiş, 2007: 186. 264 Sever, 1993: 128-130. 263 85 birbiriyle akraba birçok gruptan oluşmaktaydı.265 Babil’den başlayan ve Fırat kıyısından içlere giden yolu sık sık kesip, kervanları soyuyorlardı. Aramiler ayrıca Hitit ordusunda paralı askerlik yapıyorlardı. Bölgeyi iyi bildikleri için yolu çölden geçen herkese rehberlik yapıyorlardı. Bu yıllarda Suriye limanlarının Fenikeliler’in eline geçmesiyle Aramiler kıyıdan içeri doğru itildiler. Fenikeliler kurdukları tiros, Arvad, Biblos gibi liman kentlerine hakimlerdi. Aramiler dışarıdan gelen bu boyundurukları doğuya göç ederek kurtulmayı denediler. Fenike baskısı Aramiler’de bir birlik yarattı. Tehlikelere karşı aşiretler birleşmeye başladılar. Böylece ilk Aram beyliklerinin, kent devletlerinin temelleri atılmaya başladı. Aramiler bir yandan Hurriler’in kurduğu Mitanni Krallığının ordusunda paralı asker olarak Asurlular’a karşı savaşırken, bir yandan da Fırat’ı aşıp Fırat ile Dicle topraklarına yerleşmişlerdir. Aramiler’in belirli bir yerleşme yerleri olmadıkları için rahatça Asur kentlerine baskın düzenleyip, kaçabiliyorlardı. Asur kralı Tukulti-Ninurta ilk defa Aramiler’e karşı yıldırım harekatı başlattı. İki nehir arasındaki bölgeye yerleşmeye başlayan Aram aşiretleri ortadan kaldırıldı. Amonos dağları ile Fırat arasındaki bölge Asurluların eline geçti. Aramiler Asur boyunduruğuna karşı aşiret başkanlarının liderliğinde örgütlenmeye başladılar. Aramiler’in yaşamak için sulak, otu bol bölgelere gitmeleri gerekiyordu, Bu bölgeler de Asurluların elinde bulunuyordu. Böylece otlak ve Asur kentlerinin çekiciliği nedeniyle iki komşu halk arasında sürekli çatışmalar çıkıyordu. Asur kaynaklarına göre I. Tiglatpilaser bir çok defa Fırat’ı aşarak, aşiretler üzerine yürüdü. Teknik yönden güçlü olan Asur ordusuna karşı Aramiler açık savaş veremeden dağlılıyor, gece baskınlarıyla Asurları yenmeye başlıyorlardı.266 Asur kralları, Yeni Asur döneminde taktik değiştirerek büyük nüfus nakillerine başvurmuşlardır. Bir bölgenin güvenliğini sağlamak ve isyanları bastırmak temel gerekçesiyle nakledilen halklardan, ____________ 265 266 Köroğlu, 2006: 144. Sever, 1993: 128-130. 86 yeni kentler kurmak, tarım alanlarına işgücü sağlamak, orduda ise asker ihtiyacını sağlamak bağlamında yararlanılmıştır. Yazılı belgelerdeki kayıtlardan Yeni Asur krallarının birkaç milyon insanı bu amaçla naklettikleri anlaşılır. Bu nüfusun büyük çoğunluğunu da Aramiler oluşturur. Böylece Aramiler zamanla, hem küçük gruplar halinde göçerek geldikleri hem de büyük nüfus nakilleriyle yerleştirildikleri Asur kentleri ve çevresindeki tarım alanlarında Asur halkıyla kaynaşmıştır.267 A. Babil Tahtında Bir Aram Soyu Hitit Kralı I. Murşili’nin Babil krallığına son vermesiyle, Eski Babil Çağı son bulmuş ve egemenlik Kassitleri’n eline geçmişti. Kassitler’in de 400 yıl süren egemenlikleri de Elamlar tarafından sona erdirilmiştir. Babil’deki Elam valisi, Sami kökenli bir soylunun mücadelesi sonucu öldürülerek Babil’deki Elam egemenliğine son verilmiştir. Bundan sonraki yıllar Babil ile Asur arasındaki savaşlarla, Aramiler’in Asur saldırılarına karşı direnmeleri ve politik bir birlik oluşturmalarıyla geçmiştir. Babil kralı Marduknadin-ahhe zamanında Asur ordusu Kral Tiglat-pilesar’ın komutanlığında Aramileri dağıtmakla yetinmemiş, Babil topraklarını da saldırmıştır. Asurlular ilk akında Zap suyunun güneyine kadar inmişlerdi. Babil üzerine ikinci Asur akınında isei Dur-Kurigalzu, Sippar ve Babil kentleri Asurlular tarafından yağmalanmıştır. Babil’de kralınsarayı ateşe verilmiştir. Aramiler bu fırsattan yararlanarak asker bulunmayan Asur kentlerini yağmalamışlardır. Babil kralı bu yenilgiden sonra tahttan çekilerek, yerini oğlu Marduk-şapik-zerimati geçmiştir. Bu kral zamanında Asur ve Babil arasındaki ilişkiler düzelmiştir. Lakin Babil’in ağır bir savaşta yenik düşmesi, ülkeyi ve krallık yönetimini zayıflatmıştı. Babil’in zayıflığı Aramiler’in işine yaramış ve üst üstte yaptıkları saldırılarla krallık yönetimini çökerttiler. Babil ____________ 267 Köroğlu, 2006: 144. 87 adı taşıyan bir Aram beyi, Adad-apla-iddin Babil tahtına geçmiştir. Böylece İsin soyunun yerine bir Aram soyu başlamış oldu Babil tahtında. B. İlk Aram Beylikleri İsa’nın doğumundan önceki 1. Bin yılın başlarında, Ortadoğu eski tarihine damgasını vuran en önemli olay göçebe Aramlar’ın yerleşik düzene geçmeleri ve yayılmalarıdır, diyor tarihçiler. Aramiler bu yıllarda Suriye’nin kuzeyinde, Fırat vadisinde ve güney Mezopotamya’da göçebeliği bırakarak, yerleşik düzene geçmeye başladılar. Aramiler ilk defa Karkamış’ın güneyinde, Fırat’ın güneye akmadan önce geniş bir yay çizdiği bölgede yerleşmişlerdi. Kentler, köyler kurmuşlardı. Hayvancılık ile geçiniyorlar ve meyve, sebze üretiyorlardı. Asur kralı I. Tiglat-pilesar bu bölgedeki Aramileri dağıtmış, Fırat’ın doğu yakasına geçmemeleri için karakollar, hisarlar kurdurmuştu. Asur kralının ölümünden sonra karokollar basılmıştır. Fırat’ın doğu yakasındaki Mutkinu ve Pitru hisarları Aram saldırılarına dayanamamıştır. Böylece başkenti Karkamış’ın güneyindeki Til Barsip/Tel Ahmar kenti olan Aram Bit-Adini krallığı Fırat’ın karşı yakasına geçmiş oldu. Hitit krallığının 1200’lü yılların başlarında yıkılmasından sonra Suriye’nin kuzeyindeki bir dizi Hitit kenti Aramiler’in eline geçti. Bu kentler yeni kurulan Aram beyliklerinin merkezleri oldu. Aramlar’ın eline geçen bu Hitit kentlerinde eski kültürlerle yeni Aram kültürü bir süre sonra yavaş yavaş kaynaşmaya başladı. Aram beyleri hem Aramca hem Hititçe adlar almaya başlamışlardır. Habur ırmağı yönündeki Aram göçlerinden sonra, Balih vadisinde iki Aram beyliği kurulmuştur. Habur kıyısında başkenti Guzana/Tel Halaf olan Bit Bahiani beyliği kurulmuştur. Aramiler Fırat kıyısından güneye inerek, Fırat’ın çizdiği yayın güneyinde beylikler kurmuşlardır. Eski Sumer ülkesinin 88 bulunduğu Basra körfezine kadar uzanan bölgeye, Aram kökenli Kaldu aşireti göç etmiştir. Dicle’nin güneyindeki Dijala bölgesinde de kalabalık Aram aşiretleri yerleşmiştir.268 ____________ 268 Sever, 1993: 192. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM KASSİT, HURRİ, MİTANNİ GÖÇLERİ VE BU KAVİMLERİN TARİHİ I. KASSİTLER’İN AKINLARI Babil kralı Hammurabi sonrasındaki iki yüzyıl boyunca Önasya’da oldukça önemli değişiklikler yaşanmıştır. Anadolu’da Hint-Avrupa kökenli Hititler bir devlet kurmuş, Kuzey Mezopotamya’da Hurri halkı Mitannili yöneticileri önderliğinde yeniden güçlenmişlerdi. Mezopotamya’da ise Kassit adını taşıyan yeni bir toplum tarih sahnesine çıkmıştır. 18. yüzyılda, Hammurabi’nin oğlu amşu-iluna’nın 9. yılına verilen isimde ilk kez adlarına rastlanılan bu halkın, Mezopotamya’ya269 Batı İran dağlarından270 geldiği tahmin edilir. Başlangıçta tarlalarda tarım işçisi olarak çalışmışlar, nüfusları artınca da değişen dengelerden yararlanarak kentlerin yönetimini ele geçirmişlerdir. Kassit göçü Babil ve eski Sumer ülkesi ile sınırlı kalmamış, Fırat üzerinden batı yönünde Kuzey Suriye’ye kadar etkili olmuştur. Orta Fırat bölgesinde, Kaştiliaşu adlı kralları haline gelerek bir krallık doğru yayılmaları önderliğinde bile kurdukları bilinir. askeri bir güç Kassitlerin kuzeye ise, 14. yüzyıl ortalarında, bu bölgedeki Mitanni egemenliğinin zayıflamasından sonra gerçekleşmiştir. Babil ve Sumer ülkesine yerleşenler Eski Mezopotamya kültürünü benimsemişlerdir. Egemenlikleri süresince Babilceyi kullanmışlardır. Bu nedenle dilleri ve kökenleri hakkında doğrudan bilgi verecek kayıt bırakmamışlardır. ____________ 269 Köroğlu, 2006: 117. Parmaksızoğlu, 1994: 53. 270 90 Eski Babil Sülalesi’nin 1595 yılında Hitit Kralı I. Murşili tarafında yıkılması, Mezopotamya’da siyasal bir boşluk yaratmıştır. Deniz Sülalesi arkasından da Kassitler güçlenmiş ve kentlerde kontrolü sağlamaya başlamışlardır. Babil’e egemen olan ilk Kassit kralının, listelerde onuncu sırada adı geçen, II. Agum olduğu anlaşılmaktadır.271 1570 yıllarında olmalı çünkü Agum’un, tanrı Marduk ve karısının heykellerini 24 yıllık Hitit esaretinden kurtardığı söylenir.272 Kral listelerinden edindiğimiz bilgilere göre, Babil ve çevresinde Kassit Sülalesinden, Gandaş, Agum, Kaştiliaş ve Karaindaş gibi adlar taşıyan 36 kral hüküm sürmüştür. Ancak hiçbir Kassit kralı, Hammurabi gibi kendilerini unutulmazlar arasına alacak uzun yazıtlı ve kabartmalı bir stel diktirmemiştir. Eyalet yönetimi ve vergiler hakkında bilgi veren kudurru adlı sınır taşlarında da kendilerinden fazla söz etmemişlerdir. Bu yüzden bunların büyük bölümünün adları dışında ne tarihleri ne de çalışmaları konusunda bir bilgi vardır. Kassit Sülalesi döneminde bütün Güney Mezopotamya tek bir siyasal yönetimin altında toplanmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla köklü geleneklere sahip kent devletleri de bir tür otonom yapıya sahip merkezler olarak, hem Kassit krallarına tabi olmuş, hem de kendi benliklerini korumuşlardır. Kuzey Mezopotamya’da Mitanni Krallığı’nın zayıflaması, önceleri Kassitlerin bu yönde yayılmalarını sağlamışsa da, aynı bölgeyi kontrol eden Orta Asur Krallığı, Babil merkezli Kassit yayılımına karşı yeni bir tehdit oluşturmuştur. Kısa zamanda kuzeyde denetimi sağlayan Asur krallarından I. Asur-Uballit kendini Babil’e saldıracak kadar güçlü görmüştü. Mitanni Krallığı’nın I. almaneser tarafından yıkılmasından sonra, Asur kralı olan I. Tukulti-Ninurta Babil’e saldırıp ele geçirmiştir. ____________ 271 272 Köroğlu, 2006: 118. Oates, 2004: 90. 91 Orta Asur Krallığı’nın Babil üzerindeki egemenliğinin uzun sürmediği anlaşılmaktadır. Güney Mezopotamya’daki Kassit egemenliği, esas olarak güneydoğudan gelen Elam saldırılarıyla son bulmuştur. utruk-Nahhunte adlı krallarının önderliğindeki Elam orduları, 1155 yıllarında Babil ve çevresini ele geçirerek büyük yağmalamalar yapmışlardır. Kassitler’in tarih sahnesinden silindiği dönemde, Ege Anadolu, Doğu Akdeniz bölgesi ve Mısır’da Deniz Kavimleri göçü sonrasında meydana gelen büyük bir kargaşa hüküm sürmekteydi. Tunç Çağı’nı sona erdiren ve Demir Çağı’nı başlatan bu gelişmeler, Mezopotamya’da da etkili olmuş; bölgedeki merkezi devletler birkaç yüzyıl boyunca siyasal, sosyal ve bayındırlık alanında önemli bir etkinlik gösterememişlerdir. Egemenliklerini yitiren Kassit toplumu bölge halkıyla kaynaşarak asimile olmuştur. Kentlere yerleşenlerden bazıları Babil’ce isimler almışlardır. Bürokraside görev yapanlar önemli devlet memurluklarına kadar yükselmişlerdir. Kırsal alanda kabileler şeklinde yaşayanlar ise kendi kimliklerini uzun süre korumuşlardır. Babil bu bölgede önemli bir kültür ve kült merkezi olarak etkinliğini sürdürmüştür. 273 Mezopotamya bilginleri Kassit egemenliği dönemini çok ihmal etmişlerdir. Müzelerde incelenmeden ve ilgi görmeden yatan binlerce tablet vardır.274 Onun için de, menekşe rengi Fırat sularıyla süslenen o güzelim Babil’de neler olup bittiğini henüz iyi bilemiyoruz.275 Bu dönem genelde Babil tarihinin en az esin verici dönemi olarak düşünülür. Yine de Kassitler diğer tüm Mezopotamya hanedanlarından daha uzun süre birleşik bir Babil ülkesi yönetmişler ve Babil kentinin eski dünyanın politik ve kültürel merkezi olarak sivrilmesi onların himayesi altında gerçekleşmiştir. Yerel veya değil, tüm ____________ 273 Oates, 2004: 90. Köroğlu, 2006: 120-121. 275 Engin, 1968: 113. 274 92 sülalelerden daha uzun bir süre başta kalmışlardır. Kassitler’in baskıcı olmayan liberal bir iç politika izlediklerine bizi inandıran pek çok neden vardır. Daha önceyi ülkeyi yöneten ve daha ünlü olan Agade ve Eski Babil krallarına kıyasla Sumer’i daha iyi yönetmişlerdir. 276 II. HURRİLER Tarih öncesi döneminin sonlarında, alacakaranlıkta, bir buzlu camın ardındaki belirsiz görüntüler gibi, Doğu Anadolu’da iki topluluk göze çarpıyor. 3. Bin yılında Kızılırmak halkasında, Hattiler ile Maraş ve Malatya yöresinde Hurriler.277 Kendi başına bağımsız, kendi öz kaynaklarına dayalı ve kendi içinde tutarlı tam bir Hurri siyasi tarihi maalesef yoktur. Olayların rekonstrüksiyonu hep bazen dost, bazen düşman olan komşu kavimlerin belgeleri vasıtasıyla yapılmaktadır. M.Ö. 1550’den önceki Hurri tarihi ise tamamen karanlılar içindedir. Suriye ve Kuzey Mezopotamya’ya ne zaman ve hangi yönlerden göç ettikleri de meçhuldür. Ne var ki, şahıs isimlerine dayanarak Hurriler’in varlığı Sargon öncesi dönemde Dicle nehrinin doğusundaki bölgede sabittir.278 Hurriler ilk önce M.Ö. 3. Bin yılın son çeyreğinde Güneydoğu Anadolu’da rastlanmaktadır. Hurri dilindeki en eski yazılı belge Mardin’in güneyinde bulunan Urkis şehri’nde bir tapınağın kurulması ile ilgilidir. şimdi Ve Louvre Müzesi’nde saklanmaktadır. Urkis kenti Yukarı Fırat ile onun bir kolu olan Habur ırmağı arasında, bölge içinde Mardin’in güneyinde yer almaktadır. Bir başka belgede bu kent Hurri tanrısı Kumarbi’nnin oturduğu yer olarak anıldığına ____________ 276 Oates, 2004: 90. Ohri, 2006: 24-25. 278 Akurgal, 2007:119. 277 göre söz konusu yörenin Hurriler’in başlıca 93 merkezlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Orta Anadolu’da Karum II yerleşmesinde bulunan tabletlerde de Neşa’da Hurrilere Anadolu’da Neşa’da Karum II yerleşmesinde bulunan tabletlerde de Hurrilere rastlıyoruz. Hurriler M.Ö. 2. Bin yılın ilk yarısında kısa yaşamlı küçük beylikler kurmuşlardır. Ancak 2. Bin yılın ortalarına doğru Hint-Avrupalı boyların idaresinde kurulan ve halkının büyük çoğunluğunun Hurrilerin oluşturduğu Mitanni Devleti, o dönemlerde Yakındoğu’nun Mısır’dan sonra gelen ikinci büyük siyasal gücü olmuştur. Hurri merkezleri şunlardır: Urfa, Diyarbakır, Mardin ve Kerkük arasındaki bölgede Hanigalbat, Tell, Feheriye, agar, Bazar Tell Brak, Tell Riman ve Kerkük güneyinde Nuzi ( Yorgan Tepe)’dir. Böylece Hurriler’in M.Ö. 2. Bin yılın ortalarında, Mitanni Devleti döneminde Güneydoğu Anadolu, Kuzey Mezopotamya ve Kuzey Suriye’de oturdukları anlaşılmaktadır. 2. Bin yılın ortalarına doğru Hurriler batıya özellikle Akdeniz doğrultusunda yayılmışlar, Kilikya sınırlarına kadar uzanmışlardır.279 Hurriler, Mezopotamya çevresine o döneme dek gelenlerden farklı özelliklere sahip ilginç toplumlardan biridir. Konuştukları dil Sami veya HintAvrupa kökenli dillerle benzerlik göstermemekteydi. Hurrice, 1. Bin yılda Doğu Anadolu'da bir devlet kuran Urartuluların diliyle akrabaydı. Bu diller günümüzde Kuzeydoğu Kafkasya'da konuşulan bazı dillerle benzerlik gösterir. 280 Sonuç olarak, M. Ö. 4. Bin yıla kadar varlıklarını çıkarabildiğimiz Hurriler farklı zamanlarda, Önasya’nın her tarafına yayılmışlar, kendi öz kültürlerini korumanın yanında, Mezopotamya’nın Sumer-Sami kültür etkisi altında kalmışlardır. ____________ 279 280 Akurgal, 1998: 119-120, Memiş, 2003: 32, Kınal, 1941: 1045. Köroğlu, 2006: 94. 94 Farklı zamanlarda farklı coğrafi bölgelere gelip yerleşen Hurriler’in coğrafi ve kültür partikülarizması ile karşılaşması nedeniyle, Hurri kültürünün farklı coğrafi mekanlarda farklılıklar göstermesi ve bilim adamları tarafından Hurri genel adı yanında, Subar, Urartu, Azzi-Hayasa adları ile isimlendirilmek istenmesi de, farklı mekanlarda yer almaları ve farklı kültürlerle temasları sonucu olmuştur.281 III. HURRİ-MİTANNİ DEVLETİ Eski Babil Devleti’nin 2. Bin yılın ortalarına doğru yıkılışından sonra Güney Mezopotamya Kassit egemenliğiyle tanışırken, Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya’da Hurri toplumları, Kuzey Suriye’ye göç eden Arî Mitanniler’le birleşerek yeni bir devlet kurmuşlardır. Belgelerden anlaşıldığına göre eski Ön Asya’daki Hurri-Mitanni Devletinin snırıları doğuda Kerkük’ten batıda Akdenize kadar ulaşmıştır. M.Ö. 1550-1350 yılları arasında bölgenin en güçlü devletlerinden biriydi ve başkenti bugünkü Urfa/Ceylanpınar üzerine düşen Vaşsugani şehri idi.282 Hurri-Mitanni Devleti’nin nüfus çoğunluğunu Hurriler oluşturmakla birlikte, pek çok yerde Sami ve Hint-Avrupa kökenli toplumlar da yoğun biçimde varlıklarını korumaktaydılar. Devletin yönetici sülalesi ve krallar HintAvrupa kökenli Mitanni toplumunun üyelerinden oluşmaktaydı. Mitra, Varuna, İndra, Nasatya ve Veda gibi Hint kökenli tanrı adları ve atçılıkla ilgili teknik terimler, bölgeye bunlarla birlikte gelmiştir. Hurri-Mitanni Devleti’nin en önemli merkezleri arasında, Yukarı Habur bölgesindeki Tel Brak, krallığın en doğu ucunda bulunan Nuzi (Gasur), Arrapha (Kerkük yakınında) ve en batısında yer alan Alalah (Tel Açana) sayılabilir. ____________ 281 282 Alpman, 1996: 21. Özçelik, 2006: 66. 95 Günümüze kadar Mitanni krallarına ait eksiksiz bir kral listesi bulunamadığı için devletin kuruluş süreci, kralların tam sırası ve iktidarda kalış süreleri kesin olarak bilinememektedir. Bu devlet hakkındaki en erken kayıtlara Mısır’ın 18. sülalesi zamanında Kuzey seferlerin kayıtlarında rastlanılır. Mısır’daki el Suriye’ye Amarna yapılan arşivindeki belgelerden, Hurri-Mitanni Devleti’nin 15. yüzyıl başlarında güçlü bir devlet haline geldiği anlaşılmaktadır.283 Bu devletin tarihi hala bizim için gizemini korumaktadır. Sami ve Hurri kökenli kent devletlerinin nasıl bir süreçten geçtikten sonra Mitannili kralların yönetiminde büyük bir göç haline geldikleri açık değildir.284 Mitanni’nin merkezini, Kuzey Suriye’nin dönemeciyle Dicle arasında kalan kısım teşkil eder. Gücünün zirvede olduğu dönemlerde Dicle’nin doğusundaki topraklarla, Anadolu’nun güney kıyısını da topraklarına katmıştır. Mitanni, güneyde Orta Fırat vadisi üzerinde doğrudan sınırlara sahip olmuştur. Devletinin sınırlarının kuzeyde nereye kadar uzandığı kesin olarak bilinememektedir. Başkenti, Vasukanni olmakla beraber, bu kentin yeri de henüz bilinememektedir. Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya’daki Mitanni yönetimi 14. yüzyıl ortalarına kadar gücünü korumuştur. Mısır’ın 18. Sülale firavunlarından II. Amenophis önderliğinde Doğu Akdeniz kıyı şeridini ele geçirmek için yaptıkları seferler onları Sauştatar yönetimindeki Mitanni ile karşı karşıya getirmiştir. Mısır firavunları III. ve IV. Tutmosis 15. yüzyıl sonu ve 14. yüzyıl başlarında da Hurri-Mitanni ülkesiyle ilgilenmeyi sürdürmüşlerdir. Ancak bu dönemde Mısır-Mitanni çekişmesi, bir dizi evlilikle güçlendirilen diplomatik anlaşmalarla sonuçlandırılmıştır. ____________ 283 284 Köroğlu, 2006: 125-126. Mieroop, 2006: 181. 96 Hurri-Mitanni Devleti güneyden gelen tehlikeyi bu diplomatik evlilikle önlemeye çalışırken, kuzeydeki Hititler bölgeyle ilgilenmeye yeniden başlamışlardır. Amarna’da bulunan bir mektupta Tuşratta, damadı III. Amenophis’i Hititlere karşı kazandığı bir başarıdan haberdar etmektedir. Mitanni kökenli en önemli krallardan olan biri olan Tuşratta hakkındaki bilgilerin çoğu III. IV. Amenophis’e gönderilen mektuplardan oluşan elAmarna arşivinden elde edilir. Anlaşıldığı kadarıyla bu dönemde Hitit kralı uppiluliuma Kuzey Suriye’ye yaptığı ilk seferde başarılı olamamış; Mitanni kralı Tuşratta Hititlerde elde ettiği bazı ganimetleri Mısır’a hediye olarak göndermiştir. Hitit kralı uppiluliuma önce ülkenin batısındaki Kizzuwatna ile anlaşarak onu kendi safına çekmiş, ardından da Doğu Akdeniz kıyısını ele geçirerek Mısır ile Mitanni’nin bölgedeki çıkarlarını engellemiştir. Ardından da Tuşratta’nın üzerine giderek onu yenmiş ve Suriye’de Hitit kontrolünde bir yönetim oluşturma çabasına girmiştir. Bu dönemde Tuşratta’nın kardeşi Artatama’nın Mitanni ülkesinin bir bölümünde ayrı ve rakip bir krallık kurma iddiası Hititler tarafından desteklenmiştir. Bir süre sonra Hititler ile vasal konumuna düşürülen Mitanni arasında yapılan bir antlaşmada bu olaya atıfta bulunulmuştur. Tuşratta bir saray entrikası sonucu öldürülmüş, yerine ise Hitit yanlısı oğlu attivaza tahta geçirilmiştir. 285 Böylece devletin batısı Hitit kontrolüne girmiştir. Doğuda ise Asur hakimiyeti kurulmuştur. Bunun sonucunda Mitanni devleti Hitit kralının vasalı haline getirilmiştir.286 Hurri-Mitanni Krallığı’nın tarih sahnesinden çekilmesi, Hitit saldırılarıyla değil, Asur’un yükselişi ve bölgede yeniden söz sahibi olma süreciyle ilişkilidir. Hitit kralı uppiluliuma’nın Doğu Akdeniz bölgesine yayılma çabası ve Mitanni üzerindeki baskısıyla zayıflayan merkezi devlet, yerel krallıklar üzerindeki kontrolünü yitirmiştir. Doğuda Asur kentinde, Mitanni egemenliğinde bile kendilerini listelere kral olarak yazdıran Sami kökenli yöneticiler, bu durumu ____________ 285 286 Köroğlu, 2006: 126-127. Mieroop, 2006: 182. değerlendirenlerin başında gelir. Asur kralı 97 I. Asur- uballit düşmanı ve Hitit yandaşı attivaza’ya isyan eden bir başka Mitannili olan III. uttarna’yı desteklemiş, ve bu olaylar sonucunda bir olasılıkla Nuzi ve Arrapha bölgesini Asur’a katmayı başarmıştır. Asur bölgesini yitiren Hurri-Mitanni devleti, Yukarı Habur ve çevresinde varlığını bir süre daha korumuştur. Asur kralları I. Adad-nirari ve I. almaneser, HurriMitanni Devleti’nin son kralları olan I. attuara, onun oğlu Wasaşatta ve torunu II. attuara ile çekişmişlerdir. I. almaneser krallığının başlarında II. attuara’yı yenerek Mitanni egemenliğine son vermiş ve topraklarını Asur’a katmıştır. Orta Asur yazıtları, bu savaştan sonra Asur’a karşı yeni bir güç oluşmasını önlemek amacıyla Kuzey Suriye’den 14.000 kadar esir alınarak başka yerlere nakledildiğini bildirir. Bu kayıt, Asur krallarının 1. Bin yılda sık sık başvurduğu nakli uygulamasının en erken örneğidir. Hurri-Mitanni tarihi ve kültürü, hakkındaki bilgimiz, Tel Amarna mektupları arasında bulunan mektuplar ile Boğazköy belgeleri ve Kerkük bölgesinde bulunan tabletler gibi mahdut vesikalarla, Kuzey Suriye bulunan eserlere inhisar etmektedir. Mezopotamya ve Eski Suriye kültürlerini de içine alan derleme bir kültürdür. Krallığın güçlü olduğu 15. yüzyıl ve 14. yüzyılın ilk yarısında Doğu Akdeniz kıyıları ve Mısır ile yoğun bir ticari ilişki kurulmuş ve bu durum kültürel etkilerin sınırını genişletmiştir. Devleti yöneten Mitannili Kralların Hint-Avrupa kökenli, halkın büyük bölümünün de Hurrili olmasına karşın, bu dönemde belgeler çiviyazısıyla Akadca olarak yazılmaktadır. Literatürde “Nuzi malları” olarak adlandırılan, siyah üzerine beyaz boyalı bezemelere sahip lüks çanak çömlek türü bu dönemin bir damgası kabul edilmekle birlikte bu çanak ve çömleklerin tapınak ve saraylar için üretildiği düşünülür. Bununla birlikte cam da Mitanni döneminde yaygın olarak kullanım alanı bulmuştur. Hurri-Mitanni Devleti, Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya’da 13. yüzyılın ilk çeyreği içinde siyasi sahneden çekilmesine karşın bıraktığı 98 kültürel miras, yerel krallıklar ve bölgeye egemen olan Asur tarafından sahiplenilmiştir.287 ____________ 287 Köroğlu, 2006: 123-127. 99 MEZOPOTAMYA KRONOLOJİSİ HASSUNA-SAMARRA DÖNEMLERİ Halaf dönemi 5600-5000 Ubeyd dönemi 5500-4000 Uruk dönemi 4000-3100 Cemdet nasr dönemi 3100-2900 Erken hanedanlar dönemi 2900-2350 SUMER KRALLARI En-şakuş-ana 2432-2403 Ku-Baba Puzur-Sin Ur-Zababa 2340-2316 AKAD HANEDANI Sargon 2334-2279 Rimuş 2278-2270 Maniştuşu 2269-2255 Naram-Sin 2254-2218 ar-kali-şarri Igıgi Nanium İmi 2192-2190 Elul-dan Dudu 2189-2169 u-turul 2168-2154 100 ÜÇÜNCÜ UR SÜLALESİ Ur-Nammu 2112-2095 ulgi 2094-2047 Amar-Sin 2046-2038 u-Sin 2037-2029 İbbi-Sin 2028-2004 BİRİNCİ İSİN SÜLALESİ İşbi-Erra 2017-1985 u-ilişu 1984-1975 İdin-Dagan 1974-1954 İşme-Dagan 1953-1935 Lipit-Eştar 1934-1924 Ur-Ninurta 1923-1896 Bur-Sin 1895-1874 Lipit-Enlil 1873-1869 Erra-imitti 1868-1861 Enlil-bani 1860-1837 Zambiya 1836-1834 İter-pişa 1833-1831 Urdukuga 1830-1828 Sin-magir 1827-1817 Damik-ilişu 1816-1794 LAGA En-hegal y.2570 Lugal-şa-engur y.2550 Ur-Nanşe 2494-2465 101 Akurgal 2464-2455 E-ana-tuma 2454-2425 I. En-ana-tuma 2424-2405 En-temena 2404-2375 II. En-ana-tuma 2374-2365 En-entar-zi 2364-2359 Lugal-anda 2358-2352 Uru-ka-gina 2351-2342 LAGA ENSİ’LERİ Gudea 2141-2112 LARSA SÜLALESİ Naplanum 2025-2005 Emisum 2004-1977 Samium 1976-1942 Zabaya 1941-1933 Gungunum 1932-1906 Abisare 1905-1895 Sumu-El 1894-1866 Nur-Adad 1865-1850 Sin-iddinam 1849-1843 Sin-eribam 1842-1841 Sin-ikişam 1840-1836 Sili-Adad 1835 Varad-Sin 1834-1823 Rim-Sin 1822-1763 102 ESKİ ASUR KRALLARI I. Erişum İkunum I. Sargon II. Puzur-Asur Naram-Sin II. Erişum I. amdi-Adad 1813-1781 I. İşme-Dagan 1780-1741 ESKİ BABİL KRALLARI Sumu-abum 1894-1881 Sumulael 1880-1845 Sabium 1844-1831 Apil-sin 1830-1813 Sin-muballit 1812-1793 Hammurabi 1792-1750 Samsu-İluna 1749-1712 Abi-Eşuh 1711-1684 Ammi-ditana 1683-1647 Ammi-saduka 1646-1626 Samsu-ditana 1625-1595 KASSİT SÜLALESİ Gandaş y.1730 II. Agum y.1570 I. Burna-Buriaş y.1510 III. Kaştiliaşu y.1490 103 III. Agum y.1465 Kara-indaş y.1415 I. Kadaşman-Harbe I. Kurigalzu y.1390 I. Kadaşman-Enlil y.1370 II. Burna-Buriaş 1359-1333 Kara-hardaş 1333 Nazi-Bugaş 1333 II. Kurigalzu 1332-1308 Nazi-Maruttaş 1307-1282 Kadaşman-Turgu 1281-1264 II. Kadaşman-Enlil 1263-1255 Kudur-Enlil 1254-1246 agarakti-uriaş IV. Kaştiliaşu 1245-1233 1232-1225 Tukulti-Ninurta 1225 Enlil-nadin-şumi 1224 II. Kadaşman-Harbe 1223 Adad-şuma-iddina 1222-1217 Adad-şuma-usur 1216-1187 Meli-ipak 1186-1172 I. Marduk-apla-iddina 1171-1159 Zababa-şuma-iddina 1158 İKİNCİ İSİN SÜLALESİ Marduk-kabit-ahheşu 1157-1146 İtti-Marduk-balatu 1139-1132 Ninurta-nadin-şumi 1131-1126 I. Nabukadnezar 1125-1104 Enlil-nadin-apli 1103-1100 104 Marduk-nadin-ahhe 1099-1082 Marduk-şapik-zeri 1081-1069 Adad-apla-iddina 1068-1047 Marduk-ahhe-eriba 1046 Marduk-zer-x 1045-1034 Nabu-şumu-libur 1033-1026 ORTA ASUR KRALLARI Asur-uballit 1365-1330 Enlil-ninari 1329-1320 Arik-den-ili 1319-1308 I. Adad-ninari 1307-1275 I. almaneser 1274-1245 I. Tukulti-Ninurta 1244-1208 I. Asur-reş-işi 1132-1115 I. Tiglat-pileser 1114-1076 Aşared-apil-Ekur 1075-1074 Asur-bel-kala 1073-1056 II. Eriba-Adad 1055-1054 IV. amşi-Adad 1053-1050 YENİ ASUR KRALLARI II Asur-rabi 1012-972 II Asur-res-işi 971-967 II Tiglat-pileser 966-935 II Asur-dan 934-912 II Adad-ninari 911-891 Tukilti-Ninurta 890-884 Aşurnasirpal 883-859 105 almaneser 858-824 V. amşi-Adad 823-811 III. Adad-nirari 810-783 IV. almaneser 782-773 III. Asur-dan 772-755 V. Asur-nirari 754-745 III. Tiglat-pileser 744-727 V. almaneser 726-722 II. Sargon 721-705 Sennaherib 704-681 Esarhaddon 680-669 Aşurbanipal 668-627 Asur-etel-ilani 626-? Sin-şumu-lişir Sin-şarra-işkun ?-612 II. Asur-uballit 611-609 YENİ BABİL KRALLARI Nabopolassar 625-605 II. Nebukadnezzar 604-562 Amel-Marduk 561-560 Neriglissar 559-556 Labaşi-Marduk 556 Nabonidus Bu listede 555-539 Mezopotamya krallıklarını yöneten tüm krallar yer almamaktadır. Kronolojiyi, Köroğlu, 2006 ve Oates, 2004 kaynaklarından derledim. SONUÇ Verimli toprakları ve uygun iklim şartları nedeniyle çok eski zamanlardan beri yoğun göçe sahne olan Mezopotamya, birçok farklı kültür ve halkın karıştığı bir bölge olmuştur. Mezopotamya medeniyetinin oluşumunda Sumerliler, Akadlılar, Babilliler, Asurlular, Aramiler, Hititler, Kaslar, Gutiler gibi birçok kavimin etkisi olmuştur. Matematik, büyü, destanlar, kanunlar, mahkeme kararları, aşk şarkıları, ağıtlar, tanrılar, yazı dünyada ilk kez burada kil tabletlere kaydedildi. Pek çok kavim geldi geçti ama sonra gelen, hep öncekinin izinden gitti. Mezopotamya yarattığı uygarlıklarda özgünlüğünü hep korudu. Mezopotamya, güneybatıda Suriye ve Arabistan çöllerine, kuzeybatıda İran Yaylasına ve kuzeyde, Dicle ve Fırat vasıtası ile Anadolu’ya açık geniş bir düzlüktür. Bu doğal yapı, Mezopotamya tarihini şekillendiren temel faktör olmuştur. Bilinen medeniyetlerin en eskisi olarak kabul gören Sumerliler, Mezopotamya’nın yerli halkı olmayıp, Eski Tunç Dönemi’nin başında buraya aşağı yukarı M.Ö. 3500 yıllarında göç ederek gelmişlerdir. Mezopotamya medeniyetinin yaratılmasında payı olan kavimlerden biri olan Samîler, Filistin ve Suriye’deki dağlık bölgeleri takip ederek kuzeye, Münbit Hilal denilen Habur Nehri yataklarına gelmişlerdir. Buradan Fırat su yolu ile Mari (Tel-Hariri) üzerinden Babilonya’ya vardıkları tahmin edilmektedir. Eski Mezopotamya tarihinde üç büyük Sami göçü olmuştur. Bunlardan birincisi M. Ö. 2500'lerde olduğu tahmin edilen Akadlılar’ın göçüdür. Bu 107 kabileler, Dicle ve Fırat nehirlerinin birbirine en çok yaklaştığı yerde, Bağdat civarındaki Kiş şehrine yerleşmişlerdir. M. Ö. 2. Binde meydana gelen ikinci Sâmi göçü ise Mezopotamya'ya Amurruları getirmiştir. Üçüncü büyük Sami göçü M. Ö. 14. Binde başlayıp 9. Bine kadar devam eden Arami kabilelerin göçleridir. Asur krallarının, Arami'lere karşı yaptıkları, amansız savaşlar sebebi ile Aramiler, yukarı Dicle bölgesine yani Asur'a gelemeselerde, Anadolu'da Sam'al a (Zincirli) kadar ulaşmışlardır. Sumerliler’in bölgedeki egemenliğine son veren Akadlılar adlarını ilk kralları Büyük Sargon’un Fırat boyunda kurduğu başkent Agade’den alır. Sargon’un önderliğinde Sumer egemenliğine başkaldıran Samiler tarih öncesi çağlardan beri, bugunkü Filistin ve Suriye’den, Mezopotamya içlerine göç etmişler ve Sumer kentlerine yerleşmişlerdir. M. Ö. 2300-2000 yılları arasındaki süreçte Batı Samileri halkları Orta Mezopotamya ve Babil’e doğru hareketlenerek buralara yerleşmişlerdir. Asurluların; Akadca’da Amorit, Sumercede Martu olrak anılan ve Sami kökenli bir dil konuşsan bu Sami gruplarla Kuzey Mezopotamya’da eski Tel Halaf kültüründen gelme ve içlerinde Subarular’ın da bulunduğu bölgenin Asya kökenli eski halklarının kaynaşması ile oluşan melez bir ırk olduğu bilinmektedir. Asur sitesi, tanrı Asur adına kurulmuş ve kuruluş tarihi de tam olarak bilinmeyen bir şehirdir. Halkı da bu kentin adını taşır. Hammurabi dönemi, Eski Babil Krallığı’nın doruk noktası olmuştur. Bu dönemde, Sümer, Akad, Elam, Gutiler ve Amurrular'ın bir araya gelmeleri sonucu oluşan ırklar karışımında, küçük bir azınlık durumuna düşen Sumerliler, zamanla Samililer içerisinde eriyip gitmişler ve M.Ö. 1500’e gelindiğinde tümüyle ortadan kalkmışlardır. 108 Eski Babil Devleti’nin 2. Bin yılın ortalarına doğru yıkılışından sonra Güney Mezopotamya Kassit egemenliğiyle tanışırken, Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya’da Hurri toplumları, Kuzey Suriye’ye göç eden Arî Mitanniler’le birleşerek yeni bir devlet kurmuşlardır. Mezopotamya ve özellikle de Asur için tehlike oluşturmaya başladıkları 12. yüzyılda, yazılı belgelerde anılmaya başlayan toplumlardan biridir. Beşinci Bin yılın sonlarına doğru Suriye çöllerinden ve Filistin’den güneye inen Amorit ve Kenan göçebelerin arasında Aramlar da bulunuyordu. Bu Sami kökenli göçebeler daha önce yerleşmiş halkla birlikte Sumerliler’in ileride kuracakları kültürün temel taşlarını oluşturdular. Elamlıar’ın 1960 yılında Sumerliler’e saldırarak Ur kentini ve Sumer egemenliğini yıkmalarından sonra, bu halkın bir kesimi dağıldı. 19. yüzyılın başlarından itibaren Mezopotamya’ya yapılan keşif gezileri ve araştırmalar, daha sonra gerçekleştirilecek olan arkeolojik kazılara zemin hazırladı. Arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkarılan yazılı ve yazısız buluntular ise bölgede kurulan uygarlıklarla ilgili bilgilerimizi artırmıştır. KAYNAKÇA AKURGAL, Ekrem; Anadolu Kültür Tarihi, Ankara, Tübitak Popüler Bilim Yayınları, 1998. AKURGAL, Ekrem; Anadolu Uygarlıkları, İstanbul, Net Turistik Yayınları, 1998. AKURGAL, Ekrem; Türkiye Kültür Sorunları ve Anadolu Uygarlıklarının Dünya Tarihindeki Önemi, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1998. ALBRIGHT, W.F.; “Syria, The Philistines, and Phoenicia” , CAH II/2, chp., XXXIII, Cambridge, 1975. ALPMAN, Adil; “Anadolu’da Hurriler”, III. Uluslararası Hititoloji Kongresi Bildirileri, Ankara, 1996, s. 27-37. AMITTAY, Ben Jacob; Siyasal Düşünceler Tarihi, çev. Mehmet Ali, Kılıçbay -Levent Köker, Ankara, Savar Yayınları, 1983. ARCHER, I. CHRISTON; Dünya Savaşı Tarihi, çev. Cem Demirkan, İstanbul, Tüm Zamanlar Yayıncılık, 2006. BARREAU, Jean Claude, BİGOT, Gullaume, Tarih Öncesinden Günümüze Bütün Dünya Tarihi, çev. Ayşen Özışık, İstanbul, Dharma Yayınları, 2006. BARRACLOUGH Geoffrey, Times Dünya Tarihi Atlası, çev. Zeki Okar, Karacan Yayınları, 1980. Bilgiç, Emin, “Sumerliler’in Tarihleri, Kültürleri ve Medeniyetleri, D.T.C.F. Atatürk’ün 100. Doğum Yılına Armağan Dergisi”, Ankara, A.Ü. Basımevi, 1982, s. 81-120. 110 BOTTERO, Jean; Evvel Zaman İçinde Mezopotamya, çev. Anita Tather, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2005. BOTTERO, Jean; Eski Yakındoğu, çev. Adnan Kahiloğulları, Ankara, Dost Yayınevi, 2004. BRAUDEL, Fernand; Uygarlıkların Grameri, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara, İmge Kitapevi, 2006. BRAIDWOOD, J. Robert; Tarih Öncesi İnsan, çev. Bilgi Altınok, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1995. BUCAİLLE, Maurice; Tevrat, İnciller ve Kur’an, çev. M.A. Sönmez, Ankara, 1991. CHILDE, Gordon; Doğu’nun Prehistoryası, çev. evket Aziz Kansu, Ankara, TTK, 1971. CHILDE, Gordon; Varlık Kendini Yaratan İnsan, çev. Filiz Ofluoğlu, İstanbul, Yayınları, 1992. CHILDE, Gordon; Tarihte Neler Oldu, çev. Alaeddin enel-Mete Tunçay, İstanbul, Kırmızı Yayınları, 2007. CHURCWARD, James; Batık Ülke Mu’nun Cocukları Kayıp Uygarlıklar-1, çev. Ercan Arısoy, İzmir, Egemeta Yayınları, 1999. CRAWFORD, Harriet; Sumer ve Sumerler, Arkadaş Yayınları, 2010. CLOUGH, B.; Shepard; Uygarlık Tarihi, çev. Nihal Önol, İstanbul, Varlık Yayınevi, 1965. 111 COWEN, Noel; Küresel Tarih, İstanbul, Tüm Zamanlar Yayıncılık, 2004. CURTİN, Philip; Dünya Tarihinde Kültürler Arası Ticaret, çev. aban Bıyıklı, İstanbul, Küre Yayınları, 2008. ÇANKAYA, Necati; Çağlar Öncesinden Günümüze Doğu Anadolu, İstanbul, Misak-ı Milli Tarih Kültür Arşiv Yayınları Hizmetleri, 2005. ÇEÇEN, Salih, GÖKÇEK, Gürkan: “Sumerce’de Kültür Tarihimize Dair İzler”, Akademi Günlüğü Toplumsal Araştırmalar Dergisi, Cilt I, Sayı I, 2005, s. 1-7. ÇEVİK, Özlem; Arkeolojik Kanıtlar Işığında Tarihte İlk Kentler ve Kentleşme Süreci, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2005. ÇIĞ, İlmiye, Muazzez; Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2005. ÇIĞ İlmiye Muazzez; Ortadoğu Uygarlık Mirası, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2002. DAVIS C. James; İnsanın Hikayesi, çev. Barış Bıçakçı, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2007. DEDEOĞLU, Beril; Ortadoğu Üzerine Notlar, İstanbul, Derin Yayınları, 2002. DİKER, Selahi; Türk Dili’nin Beş Bin Yılı, Töre Yayın Grubu, 2000. DOLUKHANOV Pavel; Eski Ortadoğu’da Çevre ve Etnik Yapı, Ankara, çev. Suavi Aydın, İmge Kitabevi, 1998. 112 ENGİN, Arın; Sumer Türkleri, Atatürkçülük Kültür Yayınları, İstanbul, 1968. ERKANAL, Hayat; “Mezopotamya”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, cilt II, İstanbul, 1998. FRANGIPANE, Marcella; Yakındoğu’da Devletin Doğuşu, çev. Zühre İlkgelen, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2002. FRIEDELL, Egon; Mısır ve Antik Yakındoğu’nun Kültür Tarihi, çev. Ersel Kayaoğlu, Ankara, Dost Kitapevi, 2006. FRIEDRICH, Johannes; Kayıp Yazılar ve Diller, İstanbul Arkeoloji ve Sanat Yayınları, çev. Recai Tekoğlu, 2000. GEREY, Bagmyrat; 5000 Yıllık Sumer – Türkmen Bağları, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2004 GİBSON, M.; The City and Area of Kish, Miami, 1972. GÜNALTAY, M. emsettin; Türk Tarihinin İlk Devirlerinden Yakın ark, Elam ve Mezopotamya, Ankara, TTK Yayınları, 1987. GÜNBATTI, Cahit; “Kültepe’den Akad’lı Sargon’a Ait Bir Tablet”, Archivum Anatolicum 3, Ankara, 1997. GÜNDÜZ, Altay; Mezopotamya ve Eski Mısır, İstanbul, Büke Yayınları, 2002. HIRÇIN, Selen; Çivi Yazısı: Ortaya Çıkışı, Gelişmesi, Çözümü, İstanbul, Eskiçağ Enstitüsü Bilimleri Yayınları, 1998. 113 İPLİKÇİOĞLU, Bülent; Eskiçağ Tarihinin Ana Hatları, Ankara, Bilim Teknik Yayınevi, 1994. İTER, Yalçın; Kayıp Tarih, Aykırı Yayıncılık, İstanbul, 2004. KANG, Shin, Theke; Sumerian Economic Texts from the Umma Archive, 1973. KAYMAZ erif İhsan, Musul, Otopsi Yayınevi, 2003. KESKİN, İshak; Mezopotamya’da Arşivler ve Arşivcilik, İstanbul, Çantay Kitapevi, 2007 KINAL, Füruzan; “Amarna Çağında Huriler”, Sumeroloji Araştırmaları, AÜDTCF çalışmalarından ayrı basım, İstanbul, 1941.s.1040-1060. KINAL, Füruzan; Eski Anadolu Tarihi, Ankara, TTK Yayınları, 1987. KINAL, Füruzan; Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara, AÜDTCF Yayınları, 1983. KINDER, Hermann, HILGEMAN, Werner; Dünya Tarihi Atlası, çev. Leyla Uslu, Ankara, Odtü Yayıncılık, 2006. KOCA, Salim; Eski Mezopotamya’da Tarih, Kültür ve Medeniyet, cilt 12, sayı, 57, 1992, s. 38-41. KÖKSAL, Mümin; Nuh Tufanı ve Sumerliler’in Kökeni, Ankara, Yeni Avrasya Yayınları, 2003. 114 KÖROĞLU, Kemalettin; Eski Mezopotamya Tarihi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2006. KÖROĞLU, Kemalettin; KONYAR, Erkan; Toplumsal Tarih Dergisi Mezopotamya Uygarlıkları Haritası, Bileşim Matbaası, Nisan, 2006. KRAMER, Samuel, N.; Tarih Sumerde Başlar, çev. Hamide Koyukan, İstanbul, Kabalcı Yayınları, 1999. KURT, Mehmet; Mezopotamya-Anadolu İlişkileri, Murat Kitapevi, Ankara, 2007. LANSBERGER, Benno; “Mezopotamya’da Medeniyetin Doğuşu”, AÜDTCF Yayınları, cilt 2, Sayı 3, Ankara, 1944, s. 419-429. LEWIS, Bernard; Uygarlık Tarihinde Araplar, çev. Hakkı Dursun Yıldırım, Pegasus Yayınları, 2006. LISSNER, Ivar; Uygarlık Tarihi, çev. Adli Moran, Nokta Yayınları, 2006. MAISELS, Keith Charles; Early Civilizations Of The Old World, London and New York, 2003. MAISELS, Keith Charles; Uygarlığın Doğuşu, çev. Alaeddin enel, Ankara, İmge Kitapevi, 1999. Mc. NEİL, H. William; Dünya Tarihi, çev. Alaeddin enel, Ankara, İmge Kitapevi, 5. Baskı, 2001. MELLAART, James; Yakındoğu’nun Eski Uygarlıkları, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1988. MEMİ, Ekrem; Eskiçağda Mezopotamya, Bursa, Ekin Kitapevi, 2007. 115 MEMİ, Ekrem; Eskiçağ Türkiye Tarihi, Konya, Çizgi Kitapevi, 1995. MEMİ, Ekrem; Genel Tarih, Konya, Öz Eğitim Yayınları, 1997. MEMİ, Ekrem; Tarihi Coğrafyaya Giriş, S.Ü. Eğitim Fakültesi Yayını, Konya, 1990. MIEROOP, Marc van de; Antik Yakındoğu’nun Tarihi, çev. Sinem Gül, Ankara, Dost Kitabevi, 2006. NARÇIN Ali, A’dan Z’ye Asur, İstanbul, Ozan Yayıncılık, 2007. NARÇIN, Ali; A’dan Z’ye Sumer, İstanbul, Ozan Yayıncılık, 2008. NISSEN, Hans J; Ana Hatlarıyla Mezopotamya, çev. Zühre, İlkgelen, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat yayınları, 2004. OATES, Joan; Babil, çev. Fatma Çizmeli, Ankara, Arkadaş Yayınevi, 2004. OPPENHEİM, A. Leo; Mesopotamia, London, 1977. ÖZÇELİK, Nazmi; İlkçağ Tarihi ve Uygarlığı, Ankara, Nobel Yayın, 2006. ÖZDOĞAN, Mehmet; Güneydoğu Anadolu’nun Kültür Tarihindeki Yerine Farklı Bir Bakış, Tübitak Matbaası, Ankara, 2002. PARLAR, Suat; Ortadoğu: Vadedilmiş Topraklar, İstanbul, Mephisto Kitapevi, 2006. 116 PARMAKSIZOĞLU, İsmet, ÇAĞLAYAN, Yaşar; Genel Tarih 1, Ankara, Funda Yayın, 1976. POLLOCK, Susan, Ancient Mesopotamia, Cambridge Universty Press, 2006. Roaf, Michael; “Mezopotamya ve Eski Yakındoğu”, çev. Zülal kılıç, İletişim Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, IX cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 1996. RYAN, William; Nuh Tufanı, Ankara, Arkadaş Yayınları, 2003. SANDER Oral; Siyasi Tarih, Ankara, İmge Kitabevi, 2005. SEVER, Erol; Asur Tarihi, İstanbul, Kaynak Yayınları, 1993. SEVİN, Veli; Atlas Aylık Coğrafya ve Keşif Dergisi, İstanbul, 2005. SINGER, Itamar; “The ‘Land of Amurru’ and the ‘Lands of Amurru’ in the Sausgamuwa Treaty”, IRAQ 53, 1991 s. 69-74. SOLLBERGER, E; Babylos Sous Les Rois Ur III, 1959. ENEL, Alaeddin; İlkel Topluluktan Uygar Topluma, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1995. TANILLI, Yüzyılların Tarihi ve Gerçeği, Cilt, İstanbul, Cem Yayınevi, 1994. TAYNBEE, Arnold; Tarih Bilinci, İstanbul, Batoş Yayınları, 1978. TİMUÇİN Afşar; Düşünce Tarihi, Bulut Yayın, 2008. 117 TUNCAY, Çağlar; Uygarlığın Seyir Defteri, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 1996. TURAN, Ömer; Tarihin Başladığı Nokta, Ortadoğu Step Ajans, İstanbul, 2002. TÜRKDOĞAN, Orhan; Doğu ve Güneydoğu, İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2005. UMAR, Bilge; İlkçağda Türkiye Halkı, İnkılap Kitapevi, 1999. ÜNAL, Ahmet; Hititler, Etiler ve Anadolu Uygarlıkları, Martı Matbaa. YAMANLAR Emine, İnsanlığın Ortak Mirası Uygarlık, Erol Yayıncılık, Ankara, 2003. YAMANLAR, Emine; Uygarlık Tarihi, Ankara, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, 2000. YILDIRIM, Recep; Uygarlık Tarihine Giriş, Asil Yayın Dağıtım, Ankara, 2002. YILDIZ, Nuray; Eskiçağda Yazı Malzemeleri ve Kitabın Oluşumu, Ankara, TTK, 2000. 118 HARİTALAR VE RESİMLER Ek 1: Mezopotamya 119 Ek 2: Eski Akad Devleti 120 Ek 3: Amurrular ve Eski Babil Devleti 121 Ek 4: Boyalı Mezopotamya çanak çömleğinin tipolojisi Hassuna, Samarra, Hacı Muhammed 122 Ek 5: Halaf Çanak Çömlek Örnekleri 123 Ek 6: Ubeyd Buluntu Topluluğunun Başlıca Öğeleri 124 Ek 7: Naram-Sin Steli 125 Ek 8: Hammurabi Kanun Steli ÖZET KAYMAK, Burcu. M.Ö. IV. ve II. Binlerde Mezopotamya’ya Göçler ve Göç Sonrası Siyasi Gelişmeler, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2011. Tez çalışmamızın konusu, M.Ö. IV. ve II. Binlerde Mezopotamya’ya göçler ve göç sonrası siyasi gelişmelerdir. Bu amaç doğrultusunda Mezopotamya’nın tarih öncesine ve coğrafi konumuna değindikten sonra Sumer göçlerini ele aldık. Bilinen medeniyetlerin en eskisi olarak kabul gören Sumerliler, Mezopotamya’nın yerli halkı olmayıp, Eski Tunç Dönemi’nin başında buraya aşağı yukarı M.Ö. 3500 yıllarında gelmişlerdir. Çalışmamızın diğer bölümlerinde Sami Göçlerini ele aldık. Mezopotamya medeniyetinin yaratılmasında payı olan kavimlerden biri de, Samilerdir. Sami göçlerinin birincisi, Akad Göçleri’dir. M.Ö. 2500’lerde Mezopotamya’ya göç eden Akadlılar’ın Arabistan yarımadasından geldikleri düşünülmektedir. Akadlılar Mezopotamya’daki Sumer hakimiyetine son vererek, kendi devletlerini kurmuşlar ve M.Ö. 2350-2150 yılları arasında tüm Önasya dünyasını kontrolleri altında tutmuşlardır. Samî göçlerinin ikincisi ise Amurrular (Martular) tarafından gerçekleştirilmiştir. M.Ö. 3. Bin yılın sonları ile M.Ö. 2. Bin yılın başlarında gelişen Amurru göçleri sonucunda III. Ur Sülalesi yıkılmış ve Mezopotamya’da tüm siyasal güç Samî Amurrular’ın eline geçmiştir. Sami göçlerinin üçüncüsü olan Arami göçlerini inceledikten sonra Hurri ve Kassit göçlerini inceleyerek çalışmamızı sonlandırdık. 127 Anahtar Sözcükler 1. Mezopotamya 2. Sumer 3. Akad 4. Amurru 5. Kassit ABSTRACT KAYMAK, Burcu. Emigrations To Mesopotamia between 4th and 2nd Thousand Years B. C. and Political Developments after Emigrations, Master Study, Ankara, 2011. The subject of our thesis work is immigrations to Mesopotamia which happened in 4-2 B.C. After we touched Mesopotamia’s prehistorical and geographical condition, we took Sumer immigrations in hand. Sumerians which are accepted as most known oldest civilization ,not native inhabitants of Mesopotamia, came to Mesopotamia by emigrating in the beginning of Old Bronze Age nearly in the years of 3500 B.C. In the other chapters of our work we handled Semitic Immigrations. Semitics are also one of these societies which had share in creating Mesopotamian civilization. First of the Semitic Immigrations are Akadian Immigrations. Akadians that emigrated to Mesopotamia in the years of 2500 B.C. are thought they have come from Arabic Peninsula. Akadians by ending the sovereignty of Sumrerians in Mesopotamia established their own state and in the years of 2350-2150 B.C. kept under control whole Pre-Asian world. Second of the Semitic Immigrations is realized by Amorites (Martu). In the end of Amorites Immigrations which progressed in 3 th Millenium B.C. and in beginning of the 2 nd Milenium B.C. The Third Ur Dynasty was ruined and all political power passed to the Amorites in Mesopotamia. After the examination of Aramian Immigrations, which is the third of the Semitic Immigrations we ended our work by examining Hurris and Kassit Immigrations. 129 Key Words 1. Mesopotamia 2. Sumerian 3. Akadian 4. Amurite 5. Kassit