KONU: BİDAT ve HURAFELER (Batıl İnançlar)1 – 28/11/2014 اَ ْل َح ْ َّ ص ْح ِبهِ ُ بُا ْل َعال َِم َُ ُر ِ ُوال َّ َىُرسو ِل َناُم َح َّ ين*ُ َوال َّ سلَام َ ُو َعلَىُآلِهِ َ م ٍد َ صلَاة َ ُو َ ُعل َ مدُُ ِللهِ َ ين* معِ َ ا َْج َ َىُشف ۪ي ِعُذنُو ِب َناُ واُعل ص ُّل م ٍُ واُعل ص ُّل م ٍُ ص ُّل َىُطب ۪ي ِ بُقلو ِب َناُم َح َّ َ َىُرسو ِل َناُم َح َّ َ َ َ َ د*ُ َ د*ُ َ َ واُعل َ د* م ٍُ م َح َّ *ُوا َف ِوضُُ بُاشْ َر ْحُل َر ِ لُع ْق َد ًة ِ احل ْ ُم ْنُل َ ىُو ْ ِسانِىُيَ ْف َقهواُ َق ْولِى َ َم ِر َ ِىُص ْد ِر َ َ ىُو يَسِ ْرُلِىُا ْ يرُ ِبالْعِ ُبَا ِد* َم ِريُاِلَيُال َّلهِ ُ*ُا َِّنُال َّل َُ هُبَ ِ ا ْ ص ٌ م َت َناُ َّكُاَ ْن َ تُا ْل َعل ۪يمُا ْل َحك ۪يمُ*ُسبْ َحا َن َ م َت َناُاِن َ سبْ َحا َن َ اُم َ مُ َل َناُاُِلَّ َ مُ َل َناُاُِلَّ َ اُماُ َف َّه ْ اُع َّل ْ كُلاَُ َف ْه َ كُلَاعِ ْل َ تُا ْل َج َوادُا ْلكَر ۪يمُ* كُاَ ْن َ اِ َُّن َ ُالرحِ يـمِ * اَعوذُ ِبال َّلهِ ِ ـنُال َّ م ِ شيْ َط ِ ـن َّ ســــمِ ُال َّلهُُِ َّ ان َّ ُالر ِجيــمِ *ُ ِب ْ ُم َ الر ْح َ ِإيَّاكَ نَ ْعبُد ُ و ِإيَّاكَ نَ ْستَ ِعينُ م* قُال َّلهُا ْل َع ِ *ُوُ َقا َ ُص َّليُال َّله َ ص َد َ ُو َ ُعلَيْهِ َ يم َ ُرسولُال َّلهِ َ َ ُس َّل ْ ظ ْ ل َ ْ من أَحْ َ ْس ِم ْنهُ ف ُهو َرد دث في أ َ ْم ِرنَا َهذَا َما لَي َ ل* ماُ َقا ْ ِيماُ َقا ْ ص َد َ لُا َْوُكَ َ ُرسولُال َّلهِ ُف َ َ ق َ )M Hakkı Özer ve Ahmet Ünal Hocalarımızın yazılarından derlenmiştir. (Hüseyin Karataş. * Dikkat: Dosya Wörd’ün farklı versiyonlarında açıldığı zaman Ayet ve Hadis metinlerinde, Arapça kelimeler birbirine girebilmektedir. Mutlaka kontrolü yapılmalıdır. * A5 (yarım Dosya) kağıdına yazdırabilirsiniz. 1 1 -Âlemlerin Rabbi olan yüce Allah’a sonsuz hamd ve senalar olsun. -Salât ve selâm Peygamberimiz Hz. Muhammed’(sav) in ailesinin ve bütün ashabının üzerine olsun. Değerli Kardeşlerim! İslam dini yüce bir dindir. Geldiği günden bu güne, bu günden de kıyamete kadar değişmemiş ve değişmeyecektir. Tahrif etmeye kimse muvaffak olamamıştır, olamayacaktır da. Çünkü onun şanlı kitabı Kur’anı Kerimi Allah cc, muhafaza edeceğini vaadetmiş ve buyurmuştur ki; ُ ِالذ ْك َر َوإِنَّا لَهُ لَ َحاف َظون ِ إِنَّا نَحْ نُ ن ََّز ْلنَا “Kur’an-ı biz indirdik, ve onu biz koruyacağız” Hicr/9 Bu hakikatten hareketle Kur’anın ve İslam’ın koruyucusu bizzat Allah (cc) olduğuna göre değişikliğe uğraması ve uğratılması mümkün değildir. Kur’an-ı Kerimde; “ Allah katında gerçek din İslam’dır” Al-i İmran/19 buyrulurken bir başka ayetinde de “Kim İslam’dan başka din ararsa bilsin ki kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecektir.” (Al-i İmran/85) deniliyor. Bu ayeti kerimeler göstermektedir ki İslâm son dindir. Bundan başka din de gelmeyecektir. Onda ne eksiklik, ne de fazlalık vardır. Böyle bir dine mensup olduğumuz için Allah’a ne kadar hamd etsek azdır. Kur’an-ı Kerim’in emir ve yasakları zamanla mukayyet değildir. Kıyamete kadar geçerlidir. Zaman aşımına uğraması da imkânsızdır. Geldiği günkü gibi tazeliğini muhafaza etmektedir. Yüce Rabbimiz “Bu gün size dininizi ikmal ettim. Üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak da İslam’ı beğendim.” (Maide/3) buyururken İslam’ın ve Kur’an’ın mükemmelliğine işaret etmiştir. 2 Peygamber efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde; “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldıkça katiyyen yolunuzu sapıtmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve benim sünnetimdir.” (Hakim-El Müstedrak,1/93) Bir başka hadis-i şerifte de; “Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir.” (Müslim-Nikah.1) buyurmaktadır. Peygamberimizin sünnetini önemsememek vebali gerektirir. Şefaatten mahrum olmaya vesile olur. Çünkü Resulullah’ın (s.a.v.) fiili, sözlü ve takriri sünnetlerinin her birisi vahye dayanmaktadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifade edilmektedir; “O (Muhammed), arzusuna göre konuşamaz. O (bildikleri) vahyedilenden başkası değildir.” (Necm/3-4) Sünnette olmayan birşeyi sünnet gibi göstermek, Resulullah efendimizin söylemediği bir sözü söylemiş gibi nakletmek yalancılıktır. Bunun hakkında Peygamberimiz; “Bilerek bana yalan isnad eden cehennemdeki yerini hazırlasın.” (Buhari, İlim, 38) buyurmaktadır. Peygamberimizin ibadet hayatını az görmek de sünnete aykırıdır. Çünkü Allah Resulu ifrat ve tefritte (aşırılığa) kaçmamıştır. Herşeyin itidalini (orta yolunu) tercih etmiştir. Bunu da bizlere tavsiyede bulunmuştur. Nitekim bu konuda şu rivayet bize çok güzel ışık tutmaktadır; “ İbadet ve takvada sünnet sınırlarını zorlayıp aşmak temayülünde olan birkaç sahabi, efendimizin eşlerine gelerek onun ibadet hayatından sordular. Kendilerine anlatınca azımsar gibi oldular ve kendi kendilerine; - “ Biz nerede, Rasulullah nerede? Onun gerçekten geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır. (Bu kadar ibadet onu kurtarır ama bize yetmez) dediler ve onlardan biri; - Ben ömrüm oldukça geceleri uyumayıp namaz kılacağım, diğeri: - Ben de yılın tamamını oruçlu geçireceğim, öbürü de: - Ben de kendimi kadınlardan uzaklaştırıp asla evlenmeyeceğim.” Dediler. Az sonra Rasulullah efendimiz çıka geldiler ve; - Az önce şöyle şöyle söyleyen sizlermisiniz? diye sordu. 3 - Evet dediler. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem (s.a.v) ; “ Allah’a yemin olsun ki içinizde ben Allah’tan en çok saygı ile korkanınızım ve takva üzere bulunanızım. Buna rağmen ben bazen oruç tutuyorum bazen de iftar ediyorum. Geceleri hem uyuyorum hem de namaz kılıyorum. Hem de evlilik hayatımı devam ettiriyorum. Bu benim sünnetimdir. Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir.” (Müslim/Nikah/4) Evet! Görüldüğü gibi İslam hiçbir şeyde aşırılığı benimsemez. İbadetin bile ölçülü olmasını emreder. Bütün bunlara rağmen zamanımızda İslam’la ilgisi olmayan bazı şeyler İslam’ın bir parçası gibi mutalaa ediliyor ve inanç yönünden değer veriliyor. Halbuki dinimizin emir ve yasakları açıktır. Sonradan uydurulan yanlış uygulama ve batıl inançların İslamla ilgisi yoktur. Müslümanların yanlış uygulamaları dinimize fatura edilemez. İslam’a sonradan sokulmaya çalışılan şeylere BİD’AT; batıl inançlara da HURAFE denir. Günümüzde birçok bidat ve hurafenin yaygın bir şekilde hayata aktarıldığını üzülerek görmekteyiz. Öncelikle bidat ve hurafe nedir ve çıkış sebepleri nelerdir!. Bidat; Örneksiz bir şey yapmak, yepyeni bir iş ortaya koymak, umumî kanaata aykırı davranışta bulunmak ve daha evvel benzeri olmayan bir şeyi icat etmek gibi anlamlara gelir. Sonradan ihdas edilen her türlü yeniliklere bid'at denilmesi doğru olmakla birlikte, bu kavramın zamanla dinî konularda fazlalık veya noksanlık olarak telakki edilen davranışlar için kullanılmasının teâmül haline geldiği görülmektedir. Istılah bakımından bid'at; dinin aslından olmayan ve şer'î delillere istinad etmeden sünnete aykırı olarak icad edilen şeylerdir. Başka bir ifadeyle; dinî emirlerin ikmalinden sonra, Hz. Muhammed'in sünnetine, Kur'ân'ın sarîh hükümlerine, ashab, tabiin ve müctehitlerin genel görüşlerine tamamen aykırı olarak ortaya çıkan 4 hal, davranış ve işler demektir. Bu iki tanımdan da anlaşıldığı gibi, sonradan ortaya çıkan bir olay veya davranışın bid'at olabilmesi için dinin muhtevasına zıt olması gerekir. Yaygın olan kanaata göre; bid'atların asıl doğuş sebebi, toplumlardaki kültür değişmeleridir. Hurafe; Akla ve gerçeğe aykırı, aldatıcı söz demektir. Masal, efsane ve genel olarak gerçek dışı kabul edildiği halde hoşa giden nakil ve rivayetlerde hurafe olarak değerlendirilebilir. Ayrıca hiçbir mantıki izahatı bulunmayan, din adına ileri sürülüp benimsenen batıl inanç ve davranışlarda hurafe kapsamına girmektedir. Kısaca Hurafe, İslâm’da yeri olmayan şeydir. Değerli Kardeşlerim! İslâm hurafeyi reddeder. Eski batıl dinler ve batıl inançlar hurafenin kaynağını teşkil eder. Eski dinlerden İslâm’a geçenler, eski inançlarının bir kısmı ile beraber Müslüman olmuş ve o alışkanlıklarından vazgeçememişlerdir. Meselâ, cahiliye devrinin birçok inanç ve âdetinin hâlâ yaşatıldığı açıkça görülür. Türbelerde kandil yakma âdeti Fenikelilerden gelen bir âdettir. Büyücülük, falcılık Mısır ve Asurlulardan bize geçmiştir. Araplar hastalıkların sebebini kötü ruhlar olarak biliyordu. Onlar, hastalara muska yaptırırlardı. Hastalar iyileşmeleri için putlara kurban sunar ve yalvarırdı. Hasta olmamak için de üzerlerinde havyan kemikleri taşırlardı. Şeytandan korunmak için putlara adakta bulunurlardı. Hastalıklar için ruh çağrılır ve hastalıklar kovulurdu. Hastalara kurşun dökerlerdi. Prof. Dr. Asaf Ataseven şöyle diyor: “Araplar, beraberinde bir tavşan kemiği taşıdıkları takdirde hastalıklardan korunacaklarına inanırlardı; yılan sokmuş bir kimseyi zehir vücutta yayılmasın diye uyutmazlar, üzerine ziller takarlardı. Korkmuş bir kadının yüreğinin soğuduğuna inanarak sıcak su içirirlerdi. Çocukların çıkan dişlerini güneşe doğru attıkları takdirde yeni dişlerinin muntazam çıkacağına inanırlardı. Şaşıları değirmen taşına baktırarak tedavi yoluna giderlerdi. 5 Yaraları kızgın demirle dağlarlardı. Vebadan korunmak için merkep gibi anırırlardı. Hastalıkları kahinlere gösterirler, sihir yaparlar, tapınaklarda putlara kurban keserlerdi. Hastaların içine giren şeytanı bu şekilde çıkaracaklarına inanırlardı.” (Diyanet Dergisi, Özel Sayı:4/95) Tevhitten ayrılanlar, Kur’an ve hadise itibar etmeyenler hurafeler sarılmışlar ve hurafeleri yaşatmışlardır. Din eğitiminin olmadığı dönemlerde hurafeler üremiş ve üretilmiştir. Denize düşen yılana sarılır hesabı dinini öğrenemeyen halk hurafeleri gerçek zannederek onlara sarılmışlardır. Bugünde yanlış bilgi, yanlış kaynak ve kötü örnekler halkın yakasını bırakmamaktadır. Bid'at ve hurafelerin doğuşuna ve yaygınlaşmasına sebep olan hususlar şunlardır; - Bilinçli olarak üretilmesi. - Bilmemezlik yani dini temel kaynaklardan öğrenmemek. - İnanç zayıflığı, dini kolay ve ucuz yaşama isteği. - İnsanımızın zaaflarından yararlanılması. - Çok sevap kazanmak veya dinî vecibeleri fazlasıyla ifa etmek düşüncesi. - Menfaat. - Çare arama. - Önceki dinlere ait kültürlerden bazı unsurların İslam Dinine taşınması. - Özellikle bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimize dayandırılan uydurma hadisler. - Misyoner oyunları gibi nedenler bidat ve hurafelerin yaşamasına neden olmaktadır.. Bazı çevrelerde hurafeler öyle itibar görüyor ki, karşı çıkanlar gelenek ve göreneklerimize karşı çıkıyorsun diyerek suçlanmaktadır. 6 Hurafenin yayılma özelliği vardır. Mikrop gibi bulaşır, bulaşıcı hastalık gibi yayılır. Etrafınıza konu komşuya: “Ben gece şurada ışık gördüm nur indi, burada yatır var.” deyin, mum yakın ertesi gün orada mumların sayısının arttığını görürsünüz. Bir ağaca çaput bağlayın, ertesi gün bakın çaputlar çoğalmıştır. Toplumda bazıları insanları yanlış şeylere yönlendiriyor. Kendisine uyanlarında helâk olmasına neden oluyor. Peygamber (sav) buyuruyor ki: “Kötü çığır açanlar, kıyamete kadar ona uyanların günahı kadar günah alırlar.” Riyazü’s-Salihın:170 Yine Peygamber Efendimiz, “Ümmetimin sonunda size, ne ecdadımızın ne de sizin duymadığınız haberleri nakleden kişiler olacak, onlardan sakının, onlardan uzak durun” buyurarak bizi uyarmıştır. (Müslim 1. Cilt, sayfa 9) Cenab-ı Allah Kur’an’da: “ Dinleri fırka fırka ayırarak parçalayanlar var ya!.. Senin onlarla hiçbir alakan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. (En’am:159) buyurarak dinde yalan uyduranların acıklı halini haber vermiştir. Unutmayalım günümüzde tehlikeler ve tuzaklar çok. En önemli mesele de itikad düzgünlüğüdür. Tehlikenin büyüklüğü de şeytan insanları aldatmak ve sapıtmak için Cenab-ı Allah’ın huzurunda yemin etmiştir. (Yaşatılan Bidat ve Hurafeler, Mustafa Öselmiş) Çağımızda en yaygın bidat ve hurafenin başında Türbe ziyaretlerinde yapılan yanlışlıklardır. İslam Dini yaratılmış olan mahlukatlar içinde insanın dirisine önem verdiği gibi ölüsüne de önem vermiştir. Ölüm hadisesi gerçekleştikten sonra ölüler temizlenip güzelce kefenlendikten sonra kabirlere konulmaktadır. Kabirlerin ziyaret edilmesinde orada yatan insanlar için hayır duada bulunulmasında hiçbir sakınca yoktur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır. “Size kabir ziyaretlerini yasaklamıştım. Artık, kabirleri ziyaret 7 edebilirsiniz.” Müslim, Cenaiz, 106 “Kabirleri ziyaret ediniz, Çünkü bu size ahireti hatırlatır.” İbn Mace, Cenaiz; 47 Evliyaların, Allah Dostu olarak kabul edilmiş kişilerin yattığı yerler halk nezdinde “Türbe” olarak adlandırılmıştır. Sonuç itibariyle türbelerde bir kabirdir ve ziyaret edilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Yalnız, bu ziyaretlerde İslam’ın koymuş olduğu ölçülere riayet edilmelidir. Türbelerde konulan bu ölçülere ters ve çok yanlış olan davranışları ise şöyle sıralayabiliriz: 1.Türbelerde yatanlar beşer üstü varlık olarak görmek ve Allah ile kendi arasında aracı olarak kabul etmek. 2. Türbe ziyaretlerini sanki dini bir vecibeymiş gibi telakki etmek. 3.Çaput, bez bağlamak ve mum yakmak. 4.Türbelerde yatanlara adak adamak. 5.Türbelerde yatanlar adına kurbanlar kesmek. 6.Kabrin etrafında bulunan duvar, demir vb. şeyleri öpmek. 7.Türbelere eğilerek girmek. 8.Türbelerde yatıp şifayı orda yatanlardan beklemek. 9.Türbe kapılarına sahip olmak istediği şeyin (mesela ev, araba, çocuk vb.) resmini çizmek. Bütün bu saymış olduğumuz davranışlar Müslüman’a yakışan hareketler değildir. Her gün 5 vakit namazımızda Fatiha süresinde bulunan ُِإيَّاكَ نَ ْعبُدُ و ِإيَّاكَ نَ ْستَ ِعين “Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden Yardım dileriz” Fatiha, 1/5 manasında ayeti okuduğumuz halde dediğimize muhalif olarak yardımı başka kapılarda aramak çok büyük bir 8 yanlıştır. İhtiyaçların karşılanmasını ölüden ummak kişiyi şirke sürükler. Şirk ise Allah’ın bağışlamayacağı en büyük günahlardandır. Günümüzde üzülerek görmekteyiz ki; Kabirler, insanlara yaratılmış olan her şeyin bir gün ölümü tadacağını hatırlatması gerekirken, dünyevi işlere cevap arandığı yerler haline getirilmiştir. Türbe, yatır ve evliya kabristanlarını ziyaret edenler, ahireti hatırlamalı, orda yatanlarında geçmişte burada yaşadıklarını ama bu dünyadan ayrıldıklarını anlamalı, kendisinin de bir gün kabire gireceğinin farkında olmalıdırlar. Kur’an okuyarak sevabını onların ruhuna bağışlamalıdır. Bu gibi işlemlerin dışında cereyan eden hadiselerin kişiye fayda yerine zarar getireceği unutulmamalıdır. Günümüzde halkımız arasında birçok şey, ya uğurlu ya da uğursuz sayılmakta. Kimileri ayların, kimileri günlerin veya gecelerin, kimileri hayvanların, kimileri ise bazı eşyaların uğursuzluğuna veya uğurlu olduklarına inanmaktadır. Hayvanlar için; 1.Baykuş ötmesi, 2.İnsanın önünden kara kedi geçmesi, 3.İnsanın veya arabanın önünden tavşan geçmesi, 4.Kargaların ötüşü ve horozların vakitsiz ötüşü vb. Uğursuz sayılan günler veya gecelerde vardır. Bunlar; 1.İki bayram arasında nikah kıyılması veya düğün yapılması, 2.Cuma ve arife günlerinde çamaşır yıkanması veya dikiş yapılması, 3.Gece vakti tırnak kesilmesi, gece aynaya bakılması, yine gece vakti ev süpürmek, geceleyin dışarıya sıcak su dökülmesi, 9 4.Salı günü temizlik yapılması ve 5.Akşam vakti sakız çiğnenmesi vb. Uğursuz olduğu kabul edilen şeylerden bazıları ise şunlardır; 1.Sol gözü seğiren kişinin bu olayı kötüye yorumlaması sağ göz seğirirse hayra yorumlaması, 2.Kişinin üzerinde dikiş yapılacaksa veya düğme dikilecekse ağza bir şey alınması yoksa başa sıkıntıların geleceğine inanılması. 3.Kapı eşiğinde oturan kişiye iftira atılacağına inanmak. Erkeğin önünden kadının geçmesinden dolayı erkeğin nasibinin kapanacağı. 4.Ezan okunurken köpek ulumasını şerre yormak. 5.Evde cam veya porselen gibi bir şey kırıldığı zaman belanın defedildiğine inanmak. 6.Merdiven altından geçmeyi uğursuz saymak. 7.Sağ kulağın çınlaması hayra sol kulağın çınlamasını şerre yormak. 8.Ayakkabı veya terlik ters dönmesini uğursuzluğa saymak. 9.Gece vakti sandık açmayı mezarının açılmasına saymak. 10.Kişinin üzerinden geçildiği zaman boyunun büyümeyeceğine inanmak vb. gibi şeyler halkımız arasında sıkça karşılaştığımız hurafelerdendir. At nalı, kurt dişi, koçboynuzu gibi şeyler evin dış cephesine asmak, nazar boncuğunu üzerine veya evin içine yahut dışına arabaların içine asmak halkımız arasında uğurlu kabul edilen fakat yanlış olan şeylerdendir. Yine Falcılık: Gerek yıldız falı, gerek kahve falı gerekse iskambil kâğıtlarıyla bakılan falcılığın dinimizde yeri yoktur. Bu, gaipten haber vermektir. Allah’tan başka kimse gaybı bilemez. Peygamberler bile Allahın bildirdiği kadarıyla gelecekten haber vermektedirler. Nitekim Kur’an-ı 10 Kerimde de “Deki göklerde ve yerde Alllah’tan başka kimse gaybı bilemez ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilemezler.” (Neml/65) buyurarak bu hakikat dile gelmektedir. Zaten falcılık İslam’ın gelişiyle birlikte yasaklanmıştır ve Kur’an-ı Kerim bunu şöyle ifade etmektedir; “Ey iman edenler içki, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa erersiniz.” (Maide/90) Evet Değerli Müminler! Ölünün arkasından yedinci, kırkıncı, elliikinci, geceleri hayırlı bilmek ve bu gecelerde hayır yapmak; ölen kimsenin arkasından her zaman Kur’an-ı Kerim okunur, dua edilir. Geçmişimiz adına hayır ve hasenat yapılır. Fakir fukara sevindirilir. Ama bunu belirli gün ve gecelere tahsis etmek, geçmişlerimizi sadece bu günlerde hatırlamak yanlıştır. Bir diğer yanlış Cenaze taşırken tekbir getirmek veya alkış tutmak; herikside İslama aykırıdır. Alkış tutmak İslam’dan önce Araplarda bulunan bir adet idi. Şu ayeti kerime bunun doğru olmadığını haber vermiştir. “Onların beytullahın yanındaki duaları ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir.” (Enfal/35) - Belirli ağaç ve çalılara bez bağlamak; Bu şekilde şifa beklemek, uğur aramak, hayır yaptığını zannetmek hayalcilikten başka bir şey değildir. - Mezar taşlarına ölünün resmini yapıştırmak; - Ezan okunduğunda köpeğin ulumasını, baykuşun ötmesini uğursuz saymak; bunun uğurla veya uğursuzlukla ilgisi yoktur. Zira her canlı, her varlık kendi lisan-ı haliyle Allah’ı zikretmektedir. Nitekim İsra suresi 44. ayette Cenabı Hak bunu şöyle ifade eder; “yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tespih eder. O’nu (Allahı) övgü ile tespih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Ne var ki siz onların tespihini anlayamazsınız. O halimdir bağışlayandır.” - Haftanın bazı günlerini uğursuz saymak. 11 - 13 rakamının uğursuz sayılması. - Çocuğu olmayanların türbenin yakınından toprak alıp yemesi halinde çocuğa kavuşacağı inancı; bunun da ne kadar manasız olduğu izahtan varestedir. - Nazar boncuğu takmak; bazı kişiler arabalara, kendi üzerlerine veya çocuklarına nazar boncuğu takarak bunun nazardan koruyacağına inanırlar. Hâlbuki her türlü kötülükten, nazardan, kazadan, belalardan koruyacak Allah’tır. Başkasının korumasına sığınmak kesinlikle caiz değildir. Nazardan korunmak için Allah’a sığınmak, her gün İhlas, Felak ve Nas sureleriyle Kalem suresinin son ayeti kerimesini sık sık okumak, nazarlardan ve tüm felaketlerden koruması için Allah’a dua etmek en iyi yoldur. Burada saymaya gerek görmediğimiz daha birçok batıl inanış ve bidat vardır ki Peygamberimiz bunlara hiçbir zaman itibar etmememizi öğütlemiş ve sapıklık saymıştır. Netice olarak; İslamı kaynaklarından Kuran ve Sünnetten öğrenmek gerekir. Bilmediklerimizi bilen bir kişiden sorup soruşturmamız araştırmamız lazımdır. Zira Cenabı Hak’da; “Eğer bilmiyorsanız bilenden sorunuz (öğreniniz)” (Enbiya/7) buyurmaktadır. Kulaktan dolma bilgilerden ziyade doğru bilgilere ihtiyacımız vardır. Gerçeği yakalamak ta buna bağlıdır. Tarihin her döneminde varlığını koruyan hurafeler, insanın ruh ve tabiatına uygun düşmeyen, akla ve mantığa aykırı şeylerdir. İnsanların karşılaştığı problemleri çözmede doğru yolların dışında, yanlış yollara sapmaları hurafeleri iyice yaygınlaştırmıştır. Unutmayalım ki; insanın başına Yüce Allah’ın dilemesinden başka hiçbir şey gelmemektedir. Geliniz Yunus Süresi 107. ayete kulak verelim. 12 ُُ الر ِحي ْ َف لَهُ إِالَّ ه َُو َوإِن ي ُِردْكَ بِ َخي ٍّْر فَالَ َرآد َّ ِلف َّ ور ُ ُصيبُ بِ ِه َمن يَشَاء ِم ْن ِعبَا ِد ِه َوه َُو ْالََف َ َوإِن يَ ْم َ ُض ِل ِه ي َ سسْكَ اّللُ بِض ٍُّر فَالَ كَا ِش "Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." Bidat ve Hurafeleri ortaya çıkaranlar ve bu hurafeleri yaygın hale getirenler için dünya ve ahiret sıkıntısı vardır. Çünkü iyi bir iş yapan kimsenin peşinden o iş devam ettirilirse alınacak sevaplardan payı vardır. Kötü bir iş yapan, kötü bir çığır açan ise o kötü yolda gidenlerin almış olduğu günahlardan bir payı vardır. Bu sebeple yapmış olduğumuz şeyin İslam Diniyle ilgisinin olup olmadığına bakmalı, dünyamız ve ahiretimiz için faydası araştırılmalı ve sadece gönlümüz istedi diye yapmamalıyız. Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifini sizlerle paylaşmak isterim. ْ وأَجْ ُر،سنةً َحسنةً فَلَه ُ أَجْ ُرهَا س َّن في ُ اإلسْالم َ و َم ْن، ص ِم ْن أ ُ ُجور ِه ُْ شَي ٌء َ َم ْن َ ُمن َعم َل بِ َها ِم ْن بَ ْع ِد ِه ِم ْن َغي ِْر أ َ ْن ي ْنق ِ س َّن في َ َ ً ً ش ْي ٌء َ ُْ ص ِم ْن أ ْوزاره ُ ْالم ُ سنَّة سيَّئة َكانَ َعليه ِو ْزرها َو ِو ِ اإلس َ ُزر َم ْن َع ِم َل ِب َها ِم ْن ب ْعده ِم ْن َغي ِْر أ ْن يَ ْنق ِ “İslâm’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayrılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.” Müslim, Zekat 69 Bidat ve Hurafelerin insanlara dinin asıl unsurları gibi gösterilmektedir. Oysaki bidat dinde aslı olmayan birtakım batıl ve yanlışlıkları ifade eder ki, Sevgili Peygamberimiz bidatlerden uzak durmamızı istemektedir. Bidat ile ilgili Efendimizden bizlere aktarılan hadisler şöyledir. ْ َ ْمن أَح ْس ِم ْنهُ ف ُهو َرد َ دث في أ َ ْم ِرنَا َهذَا َما لَي 13 “Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez.” Buhari, Sulh 5 Sevgili Peygamberimiz (s.a.) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur. ٌضاللَة َ َير ْال َح َّ ُديث ِكتَاب ِ ي ُم َ ور ُمحْ دثَات ُ َها و ُك َّل بِدْ َع ٍّة َ صلى هللاُ َعلَ ْي ِه و َ حمد َ فَإ ِ َّن خ، ُ أ َ َّما بَ ْعد ِ َوش ََّر األ ُ ُم، َُّسل ُ ْ و َخي َْر ْال َهدْى هد، اّلل “Bundan sonra söyleyeceğim şudur ki: Sözün en hayırlısı Allah’ın kitabıdır. Yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sel-lem’ in yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılmış olan bid’atlardır. Her bid’at dalâlettir, sapıklıktır.” Müslim, Cuma 43 Bidat ve Hurafeler sosyal yaşantıda sıkıntılara sebep olmaktadır. İnanç yanlışlıklarından dolayı Dini yaşantıda sektelere sebep olmaktadır. Bidat ve Hurafeler terk edilmez ise zaman içerisinde insanlar tarafından Dinin aslından sayılacak, böylece terk etmek günahmış gibi telakki edilecektir. Günümüzde bu durumu üzülerek görmekteyiz. İnandığı gibi yaşamayan kardeşlerimiz yaşamlarını inançları haline getirmişler ve yanlış şeylerin ardına takılıp gitmektedirler. Bu sebeple bizlere hiçbir fayda sağlamayacak olan hurafeleri hayatımızdan çıkaralım. Kuran ve sünnete uymak bizim en temel vazifelerimiz arasındadır. Dinimizi Kur’an ve sünnetten öğrenmeliyiz. Hayatımızda karşılaşmış olduğumuz birçok şeyin Kur’an ve Sünnette olup olmadığını bilir isek hatalara düşmekten o kadar çok korunuruz. Bu sebeple Dinimizin iki ana kaynağı olan Kur’an ve Sünneti öğrenmemiz bizleri hurafelerden koruyacaktır. Yüce Rabbim Cumanızı mübarek kılsın. İslam’ın özüne ters şeylerle meşgul olmaktan bizleri alıkoysun. Dünya ve ahiretimizi en güzel şekilde kazandıracak doğru davranışları hayat düsturu haline getirmeyi cümlemize nasip etsin. El Fetiha.. 14