AYRIMCILIK, NEFRET VE ŞİDDETİN ‘ÖTEKİ’ YANSIMASI: LGBTİ Sinan Kızıltuğ Bilinen tüm dünya tarihinde yaşamın cinsiyetlere göre biçimlendirildiğini görürüz. Toplumsal cinsiyet sistemleri, kimlikleri, bu kimliklere biçilen roller ile iş bölümü toplumdan topluma ve zaman içinde değişsede her topluluk ve toplumda bir ayrım vardır. Ataerkil sistemde bu bölünme kadın ve erkek olmak üzere iki kategori üzerinden gerçekleşir ve erkeğin lehine işler. Bugün sosyal bilimlerde toplumsal cinsiyet olarak kavramsallaştırılan bu tartışmalar, 18. yüzyılın “akıl ve bilime” dayalı rasyonel dünyasında az sayıda kişi tarafından dile getirilmeye başlanmış ve daha sonraki dönemlerin hızlı sosyal dönüşümlerinde teorileştirilerek günümüzün parçalı, çoğulcu ve farklılığı olumlayan postmodern ortamlarında erkekleri, eşcinselleri, transseksüelleri ve "öteki"leri de kapsayarak genişlemiştir. Günümüzde ataerkilliğin biyolojiyi temel alarak yaptığı kadın ve erkek eksenli toplumsal cinsiyet sınıflaması mevcut olduğundan; bugüne kadar toplumda yerleşmiş ve kalıplaşmış olan kadın veya erkek rollerine uymayan, bir anlamda genelden ‘farklı’ olarak görülen LGBTİ bireyleri bu anlayış çerçevesinde fiziksel, duygusal ve psikolojik saldırılara maruz kalıyor. İşte tam bu noktada da ne yazık ki; yaşam hakkı ihlali denilen, ölüme kadar varan bir tehdit ve risk LGBTİ bireyler açısından söz konusu olabiliyor. HOMOFOBİ VE TRANSFOBİ Eşcinsellik, bir normdan yani ‘geçerli kabul edilen bir doğrudan’ sapma olarak algılandığında homofobi ortaya çıkıyor. Homofobi, diğer fobiler gibi bireysel bir korku olmaktan öte, eşcinsellik hakkındaki önyargılı fikirler ve ayrımcı tutumlar nedeniyle insanların eşcinsellikten duyduğu korkuyu tanımlamakla beraber aynı zamanda gey, lezbiyen bireylere yönelik olumsuz, korku veya nefret dolu tutum ve davranışları ifade ediyor. Homofobi kelimesi temelde, kişinin başka bir kişide rastladığı; ‘sapık, günahkâr, ahlaksız, kaçınılması ya da yok edilmesi gereken eşcinsellik algısı’ için kullanıyor. Transfobi ise; travesti veya transseksüellerden korkmayı ve onlardan nefret etmeyi tanımlıyor. Türkiye'de homofobi ve transfobi kendisini mizah yoluyla ya da yok saymanın yanı sıra ; ölüme kadar varan psikolojik, fiziksel şiddetle de gösteriyor. Bu bağlamda dikkat çeken önemli nokta; homofobik özellikle de transfobik zihniyetin, sebep olduğu ayrımcılık, şiddet veya cinayetler nedeniyle hiçbir vicdani sorumluluk hissetmemesi ve hatta tüm bunlardan adeta memnunluk duymasıdır. Aslında tüm bu bahsedilenlerin geri planında eşcinsellere ve transseksüellere yönelik önyargı ve tutumların temelinde toplumsal yargı ve kalıpların yattığını rahatlıkla görebiliyoruz. Bu nedenle; öncelikle yapılması gereken, homofobi ve transfobinin kaynağının araştırılması ve çözüm yöntemlerinin kaynağa yönelik üretilmesidir. Tüm bunlara yönelik çözüm yöntemleri üretilirken ilk ve en önemli alan olarak sayılabilecek eğitim; maalesef oldukça yetersiz kalmaktadır. Çünkü Türkiye’deki eğitim sistemi tamamen " heteronormatif " bir yapıdadır. Yani bütün bir toplum ve kültür ‘doğallaştırılmış’, ‘idealleştirilmiş’ ve ‘normal’ varsayılan heteroseksüel cinsel yönelim doğrultusundaki yaşam tarzı ve değerlere göre tariflenmiş; heteroseksüellik dışında kalan cinsellikler, cinsel haller marjinalleştirilerek, sapkın kategorisine sokulup görmezden gelinmiştir. Gündelik hayatın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da okul, dershane, etüt gibi kurumlarda heteroseksüellik dışında kalan cinsel haller baskı ve şiddete maruz bırakılmış yahut uysallaştırılarak hizaya sokulmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda özellikle iktidar erklerine görev düşmektedir. Türkiye'de heteroseksüellik dışında kalan cinsel hallerin maruz kaldığı baskı ve şiddete çözüm üretilmemesinin yanı sıra muhalefetten çıkan birkaç ses haricinde, homofobik söylemlerin iktidarda dahi üretildiğini geçmişten günümüze görebiliyoruz. Nitekim 2009 ile 2011 yılları arası dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın; "Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence. Dolayısıyla eşcinsel evliliklere de olumlu bakmıyorum. Bakanlığımızda onlarla ilgili bir çalışma yok. Zaten bize iletilmiş bir talep de yok. Türkiye’de eşcinseller yok demiyoruz, bu vaka var." şeklindeki ifadesi, nefret söylemi oluşturmakla birlikte toplumun ‘iktidar’ olarak kabul ettiği kesiminin eşcinselliğe bakışını yansıtması açısından anlamlıdır. TÜRKİYE’DE LGBTİ OLMAK VE MEDYANIN LGBTİ’LERE BAKIŞI Türkiye'de son yıllarda LGBTİ bireylerinin toplumdaki yeri ve maruz kaldığı ayrımcılıklar en çok tartışılan konulardan biri olmaya başlamıştır. Aynı zamanda LGBTİ bireylerinin insan hakları alanında yaşadıkları sorunlar da ülkemizde en çok rastlanan olay haline gelmiştir. Bu durumla en çok karşı karşıya kalan bireyler geyler ile seks işçiliği yapan transseksüeller olmuş. LGBTİ bireylerinin gündelik hayatın sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal alanlarında uğradıkları ayrımcılığın yanı sıra medyada da maruz kaldıkları ötekileştirme politikası göz ardı edilemeyecek oranda yükselmiştir. Dolayısıyla medyanın LGBTİ’ler ile ilişkisinden bahsetmeden önce başlangıçta; nefret söylemi, özel hayatın gizliliği ilkesi, basın özgürlüğü, hak temelli habercilik, ötekileştirme, ayrımcılık gibi birçok alan hakkında düşünmek gerekliliği doğuyor. Medya; özellikle son 15 yıla yakın bir süreçte, LGBTİ bireylerine yönelik birçok yazılı veya görsel basın tarafından adeta bir dışlanma ve dışlama aracı konumuna gelmiş durumda. Ancak bunun karşı kefesinde; bu sisteme direnen sesi duyulmayanın sesi olmak ve sistematik hak ihlallerine maruz kalan LGBTİ’lerin temsiline eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşarak bir alternatif oluşturmak için çıkarılan Kaos GL dergisinin yanı sıra, kaosGL.org haber portalı, Bianet LGBTİ gibi hak odaklı ve dezavantajlı gruplara yönelik habercilik bağlamında ciddi bir deneyimin olduğunu da görmekteyiz. Türkiye’de medyanın sık sık taraflı, önyargılı ve ayrımcı bir dil kullandığına tanık oluyoruz. Haberlerde, özellikle de manşetler ve haber başlıklarında kullanılan provokatif, ırkçı, homofobik, transfobik, cinsiyetçi ve ayrımcı dil, toplumda düşmanlık ve ayrımcılık duyguları tetikleyen, kalıp yargıları güçlendiren birer araca dönüşüyor. Her ne kadar evrensel ve ulusal gazetecilik ilkeleri, hatta bazı medya kuruluşlarının kendi gruplarının yayınladığı basın etik ilkeleri bulunsa da birçok haber ürünü bu ilkeleri ihlal edebiliyor. Böylesi bir dilin kullanılması ise toplumda huzursuzluk ve savunmasız gruplara yönelik yaygın bir önyargının yerleşmesine yol açıyor. Hedef alınan kişi ve gruplar ise tedirginleşip sessizleşirken, bu kışkırtıcı ve hedef gösterici dil kullanımı zaman zaman düşmanlaştırılan ve marjinalleştirilen grupların üyeleri ya da mekanlarına yönelik saldırılarla sonuçlanabiliyor. Dolayısıyla ayrımcılığa ve ötekileştirmeye yönelik kullanılan dil ve bunun sonucunda ortaya çıkan nefret söyleminin temelinde önyargılar, ırkçılık, yabancı korkusu ya da düşmanlığı, tarafgirlik, ayrımcılık, cinsiyetçilik, homofobi ve transfobi yatıyor. Kültürel kimlikler ve grup özellikleri gibi unsurlar da nefret söyleminin kullanılmasını etkilemekle beraber farklı olana tahammülsüzlük gibi koşullarda, nefret dili yükseliyor ve etkisini daha da arttırıyor. Oysa liberal kuramda dördüncü kuvvet olarak adlandırılan medya; iktidarın karşısında ondan bağımsız olarak konumlanan ve objektif, doğru, gerçek bir biçimde haber üreten en etkin mecra olarak görülür. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Medyanın ürettiği haber metinlerinde çeşitliliği, farklılığı, hoşgörüyü öne çıkarmaya gücü olduğu kadar, çatışmayı sıradanlaştırma ve yayma konusunda da son derece etkili ve yönlendirici olabilir. Medya sorumsuz veya dikkatsiz davranırsa, ırkçılığı ve kişilerin birbirine karşı nefret duyguları üretmesini tetikleyebilir, besleyebilir ve güçlendirebilir. Ancak en kötüsü de bu tür tutumları mevcut iktidarın görüş ve söylemlerini sıklıkla kullanarak meşrulaştırıp haklı çıkarabilir. İNTERNETTE LGBTİ’LERE DÖNÜK NEFRET SÖYLEMİ LGBTİ bireyler gündelik hayatın sosyal alanının bir ayağı olan internette de birçok önyargıya ve ayrımcılığa dayanan uygulamalarla ve söylemlerle karşı karşıya kalıyor. Buna en iyi örneği, yakın zamanda 400 bin üyesi olan LGBTİ arkadaşlık sitesi "SheMaleTurk.com" web sitesinin beşinci kez erişime engellenmesi teşkil etti. 17 Mart Cuma tarihinden beri erişime kapalı olan sitenin neden engellendiğine dair gerekçe ise gösterilmedi. Gey, lezbiyen ve biseksüellerin arkadaşlık sitesi gabile.com ve lezbiyen arkadaşlık sitesi lezce.com web siteleri de daha önce ikişer kez erişime engellenmişti. Medya izleme gruplarının raporlarına göre, LGBTİ’lere yönelik nefret söylemi ülke gündemine bağlı kalmaksızın sürekli olarak, özellikle muhafazakâr medyada kendine yer bulabilmektedir. Bu şekilde ayrımcı yaklaşımı benimseyen medya mecraları; LGBTİ olmayı ‘hastalık’ , ‘sapkınlık’, ‘suç’, ‘günah’, ‘anormallik’ şeklinde tanımlamakta ve LGBTİ’leri ötekileştiren, marjinalleştiren, aşağılayan, hakaret eden veya LGBTİ olmayı başka gruplara hakaret etmek için kullanan haberler üretmektedir. Haber sitelerinde ise engellenmeyen ya da müdahale edilmeyen homofobik ve transfobik zihniyetin ürettiği ve yazdığı okur yorumları da eklendiğinde, LGBTİ’leri hedef alan nefret söyleminin sayı bakımından ciddi boyutlarda olduğu söylenebilir. Diğer taraftan sosyal medyada nefret söylemi örnekleri ile doludur. Örneğin birkaç yıl önce cinsiyet değiştirme ameliyatı olan oyuncu Rüzgar Erkoçlar’ın durumu, Ekşi Sözlük’te “Rüzgar Erkoçlar” başlığı altında ele alınmıştır. Buradaki bazı ifadeler olayı insan hakları temelinde ele alırken, bazı ifadeler nefret söylemi içermektedir. Twitter’da açılan #rüzgarerkoclar etiketinde ise bir birey üzerinden adeta tüm LGBTİ’lere yönelik hakaret ve nefret söylemi örneklerine rastlanmıştır. Bunların pek çoğunun esprili içerik üretmek adına kullanılması dikkat çekicidir. Mesela, her iki sosyal medya ortamında da cinsiyetçi dil; sözü edilen kişinin ‘yakışıklı’lığı ya da cinsiyet kimliği üzerinden alay edilerek sıkça vurgulanmıştır. Bundan yaklaşık iki hafta önce de Mabel Matiz’e bir takipçisi sosyal medya hesabından cinsel yönelimi hakkında “Topsun falan ama bikaç şarkın güzel…” şeklinde çirkin sözler söylemiştir. Tüm bunlara karşın internet ortamları LGBTİ’lere yönelik nefret cinayetleri konusunda farkındalık yaratmak için olumlu bir zemin de olmuştur. Örneğin, Temmuz 2013 boyunca Gaye, Dora, Doğa, Özge isimli 4 trans bireyin öldürülmesi nedeniyle Twitter’da "#transcinayetlerinedurde, #transfobioldurur, #transcinayetlerinesescikar,#transcinayetleripolitiktir" etiketleri açılmıştır. Yine 2008’de babası tarafından öldürülen gey Ahmet Yıldız’ın davasının olduğu Temmuz 2013’de #nefretcinayetlerinedurde etiketi altında paylaşımlar yapılmıştır. Selin Berghan’ın; ‘Lubunya-Transseksüel Kimlik ve Beden’ adlı kitabında yer verdiği transseksüel görüşmeciler, medyayla ilgili sorulara verdikleri cevaplarda bir yandan çizilen transseksüel imajının yanlış olduğunu belirtip bundan şikâyet ederken; medyanın kendilerini ‘dehşet saçan’, ‘olay çıkaran’, ‘saldırgan’, ‘zararlı’, ‘kavgacı’ olarak yansıtıp hayli olumsuz bir transseksüel imajı sunarak, toplum tarafından dışlanmalarında çok büyük bir paya sahip olduğunu belirtmişlerdir. Dolayısıyla buradan hareketle bu tarz bir zihniyete ya da görüşe mensup bir medya organı için LGBTİ bireyler medyada bir ‘sorun’ olarak algılanır ve haber sunumları ise magazinsel, önyargılı hatta alaycı ve kışkırtıcı olarak nitelendirilebilir. Günümüz medyasında eleştirel, hak odaklı habercilik ve muhalif olarak kendisini konumlandıran birkaç medya organı hariç; ana akım medya olarak da adlandırılan medya mecralarında LGBTİ bireyler haberlere yalnızca cinsel yönelimleri nedeniyle konu olmakta, haber söylemlerinde adil bir dil kullanılmamakta, LGBTİ bireylerle ilgili haber söylemleri ya ‘aşırı temsil’ ya ‘eksik temsil’ ya da ‘yanlış temsil’ yoluyla kurulmaktadır. Dolayısıyla LGBTİ’lerin var olma ve kendilerini ifade etme hakları görmezden gelinmektedir. LGBTİ bireylere yönelik haberlerde en önemli nokta, travestilerin ve transseksüellerin ‘eğlence sektörü’ ya da ‘seks işçiliği’ ile ilişkilendiriliyor olmasıdır. Bu ilişkilendirme ; toplumda LGBTİ bireylere yönelik var olan olumsuz algıyı beslemek anlamına gelmekle birlikte, heteroseksüelizmin mevcut otorite tarafından ‘onaylanan’ ve dahası ‘olması gereken’ olarak tanımlanan bir unsur olduğunun medya aracılığıyla meşruiyet kazanması demektir. PEKİ LGBTİ İÇERİKLİ HABERLER ÜRETİRKEN MEDYA VE ÇALIŞANLAR NE YAPMALI, NELERE DİKKAT ETMELİ? Tüm bu anlatılanlardan yola çıkarak medya çalışanları haberlerini üretirken; cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı farkındalığın geniş bir tabana yayılması sürecinde, önemli bir rol oynadıklarının bilincinde olmalıdırlar. Cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kalan lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve intersekslerin sorunlarına daha fazla ilgi gösterip, LGBTİ odaklı hak haberciliği alanına yönelmelidirler. Dolayısıyla LGBTİ’lerin bedenlerinin cinsel çağrışımlar yaratacak biçimde, gereksizce görselleştirilmesinin önüne geçmeli ve salt cinsel nesneler olarak algılanmalarına izin vermemelidirler. Medya çalışanları ve özellikle muhabirler LGBTİ konusuna yetkin ve hakim olmalı, kavramları iyi bilmelidir. Bu hakimiyet ; onları haberi oluştururken dilin içine yerleşmiş bir cinsi ya da cinsel yönelimi/cinsiyet kimliğini diğeri karşısında aşağılayan cinsiyetçi, homofobik, bifobik ve transfobik sözcük ve söylemlerin dönüştürülmesi konusunda duyarlı hale getirir. Medya çalışanları yanlı sözcük ve terimleri kullanmaktan kesinlikle kaçınmalı, yerine eşitlikçi bir söylemi geliştirmek için çaba göstermelidir. Kısacası salt LGBTİ'lerle alakalı içeriklerde değil; medyadaki her türlü içerikte, cinsiyetleri, cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri ne olursa olsun, farklı yaş, görüntü, fikir, görev ve rollere sahip insanların sunumunda, gelenekler, alışkanlıklar, cinsiyetçi, homofobik ve transfobik kalıp yargılar dışına çıkılması konusunda gereken özeni göstermelidirler. KAYNAKÇA: http://www.kaosgldernegi.org/resim/yayin/dl/medyadalgbt.pdf Medyada LGBT’lere Yönelik Nefret Söylemi Broşürü (Kaos GL ve Pembe Hayat Derneği) http://bianet.org/bianet/lgbti/161312-medya-lgbti-bireylerin-yaninda-durmali http://iletisimdergi.maltepe.edu.tr/article/viewFile/1099000026/1099000020 (Maltepe Üniversitesi-İletişim Fakültesi Dergisi 2015 Bahar / NEFRET SÖYLEMİ VE YENİ MEDYA Zeynep Burcu Vardal (Yrd. Doç. Dr. Yeni Yüzyıl Üniversitesi, İletişim Fakültesi, zeynepburcu.vardal@yeniyuzyil.edu.tr) http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=14031207 http://bianet.org/kadin/lgbti/184689-lgbti-arkadaslik-sitesine-yine-erisim-engeli (Çiçek Tahaoğlu İstanbul - BİA Haber Merkezi 21 Mart 2017, Salı) http://gzone.com.tr/mabel-matizden-hayraninin-homofobik-hakaretine-kapak-gibi-cevap/ Lubunya- Transseksüel Kimlik ve Beden /Selin Berghan