Adres: Park cd - Mehmet Ali Sulutaş

advertisement
“ÇAĞIMIZA AYAK UYDURAMAYAN DİL” (!)
Yrd. Doç. Dr. İklil Kurban
Nerede sömürgecilik, nerede zulüm, orada yalan… Yakın zamandan beri, 50-60 yıldır
süregelen Çin bunalımının biraz daha yükselmiş olduğunu öğrenmekteyiz. Bu bunalımın dış
siyasetteki belirtisi, “İkinci Dünya Savaşı'nda ölenlerin mezarını ziyaret ettin” diye, Japon
Başbakanı ile yaşanan gerginliktir. Bu bunalımın iç siyasetteki belirtisi, “Uygurca çağımıza
ayak uyduramayan dil” diye, Uygurları topyekûn Çinlileştirmenin eylemini başlatarak,
Uygurlar ile yaşanan gerginliktir.
Bilindiği gibi 1990'lı yılların başı, Sovyet İmparatorluğu çökmüş, uluslararası komünizm
ve sömürgecilik sarsılmış; bilhassa Çin, ileride yine nelerin olabileceğinin kaygısıyla tutunacak
bir dal arıyor konumundadır. Böyle bir vaziyette, uzun yıllardan beri varlığını sürdüre gelen Doğu
Türkistan'ın bağımsızlığı davasının daha da alevleneceği kaçınılmaz bir olgu idi; öyle de oldu.
Yıl 1992, Haziran ve Temmuz ayları, Almatı'da ve Bişkek'te, Uyguristan Azatlık
Teşkilatı’nın kuruluş kurultayları açılıp, Doğu Türkistan'ın kurtuluşu gündeme getirilmişti. Aynı
yılın Kasım ayında İstanbul'da da geniş katılımlı Doğu Türkistan sorunu ile ilgili bir toplantı
gerçekleşmişti. Yanılmıyorsam, bu tarihlere denk getirilmiş, biraz erken veya biraz geç, Pekin'de
Uluslararası Türkoloji Konferansı açılıp, esas konu olarak, Kaşgarlı Mahmud'un Divanü Lûgatit-Türk adlı kitabı ve Yusuf Hashacib'in Kutadgu Bilig adlı kitabı konuşulup, bu şahıs ve bu
eserlere yüksek değer verilmişti. Ev sahibi olarak bu konferans aracılığıyla Çin, uluslararası
alanda, hem bu bilim dalına olan saygısını (!) sergilemiş, hem bu bilimin kaynağı olan Uygurlara
sevecenliğini (!) belirtmiş görünmekte idi.
Evet biliyoruz, Türklüğe ilgi duyan herkes biliyor; Türklük biliminin kaynaklarının kökü,
5.yüzyıldaki Yenisey Yazıtlarına; 8.yüzyıldaki Orhun Abidelerine; 11.yüzyıl Karahanlı
Medeniyetine; 14.yüzyıldaki Avrupalıların Kıpçak dilini öğrenmek için yazdığı Codex Cumanicux
(Kodeks Kumanikus) sözlüğüne kadar uzanıp gidiyor…. Orhun ve Yenisey anıtlarından evvelki
devirleri bilmiyoruz, fakat, bu anıtlardan o çağlarda Türk dilinin oldukça gelişmiş, olgun bir durum
almış bulunduğunu öğreniyoruz. O devirlerde Ruslar henüz dünyamızda yoktu.
Dünyada Türklük bilimiyle (Türkoloji ile) uğraşan bilim adamlarının sayıca ne kadar
olduğunu bilmiyoruz. Fakat bu konuda bilinen gerçek şu ki, bu sahaya ilgi duyan Türk kökenli
bilim adamlarının yanında bulunup, bu sahadaki çalışmalarıyla ün kazanmış yabancı bilim
adamlarını biliyoruz, örneğin: Radlov (Alman), Barthold (Alman) vs.
Türkçemiz (tüm lehçeleri), konuşulması kolay ses uyumuyla; algılanması kolay mantıklı
grameriyle; sözcük türetilmesi kolay son ekli yapısıyla; her zaman dil bilginlerinin, dil
meraklılarının ilgisini çekmiş bir dildir. Örnek için bir karşılaştırma: Türkçemizin diğer dillerden
üstün olduğunu kanıtlayan en önemli meziyetlerinden biri, ek alırken sözcük kökü sabit kalır
değişmez; öğrenilmesini kolaylaştırır, öğrencinin aklını şaşırtmaz. Rusçanın böyle bir özelliği
yoktur, ekten dolayı sözcük kökü değişip tanınmaz hale gelir; böyle dilleri öğrenmek zordur,
öğrencinin aklını şaşırtır.
Ben, meziyetlerle türemiş Türkçe (Uygurca, Tatarca, Özbekçe, Kazakça, Kırgızca) denilen
bu dili konuşan anadan doğduğum için mutluyum. Dünyayı titreten ulu hükümdarlarımız Atilla,
Timur, Fatih bu dil ile konuşmuş; ulu bilgin Uluğbey ve ulu şair Alişir Nevayi bu dil ile düşünüpbu dil ile yazmış; Kaşgarlı Mahmut bu dilin Arapçadan hiç eksik olmadığını savunmuş; Alişir
Nevayi bu dilin Farsçadan çok daha üstün olduğunu kanıtlamıştır.
Eğer Çin, birileri için, “çağımıza ayak uyduramayan dil” yakıştırmasını kullanmak istiyorsa,
bu birileri Çin, bu dil ise, Çin dilinden başkası değildir. Çünkü Çin dili tek heceli olma özelliğiyle
konuşulması-öğrenilmesi zor olduğu kadar, yüz binleri bulan resim yazısından (sinogram-hiyeroglif)
oluşanyazı dilinin ezberi söz konusu olduğunda, bu işin peşinden sonuna kadar koşmaya cesaret
eden Çinlinin ömrü yetmez.
Evet, milâttan önceki Eski Mısırlıların resim yazısını Çinliler halen kullanmaktadır; tek
heceli olmanın gereği benzer sesli sözcükler çok olduğu için, dünya dillerinde kullanılan alfabe Çin
diline uymamaktadır. İşte “Çağ dışı dil”, diye buna denilir. Yeri iken, Çin'e, buradan sesleniyorum:
“Hodri meydan, Uygur dilinin çağ dışı olduğunu kanıtla!!!” Kanıtlanamayan sözleri ancak,
namussular-alçaklar söyler. Çinli kültürünün ve dilinin böyle kullanışsız olmasından dolayıdır ki,
Cengiz Han'ın yasalarında Çinli yaşamı eşek ile eşdeğer sayılmıştır. Bir Çinliyi öldüren kişi, bir eşek
karşılığında cezadan kurtulmuştur.
Doğanın nitelik (değer) ile niceliğin (sayının) zıt orantılı olma (nitelik inerse nicelik yükselir)
yasasının gereğidir ki, Çinli nüfusu olağanüstü çoğalıp, günümüzde bir buçuk milyara yaklaşmıştır.
Kalitesiz, gereksiz bu, sözde insan topluluğu günbegün dünyamızı kirletmekte, başkalarının yaşam
ortamına zorla sokulmaktadır. Yakın bir gelecekte bu atık insan akınına dur denilmezse, dünyamız
yaşanmaz hale gelecektir. Bu ulusun besini de çok ilkel ve bayağıdır: yılan, kurbağa ve pirinç.
Karakter olarak bu ulus, önünden elini öper, arkandan hançerini saplar. Dil olarak Çin dili,
atık insan dili olduğu için, böyle bir dil ile bilim yapmanın asla olasılığı yoktur. Bu sebeptendir ki,
Çin'in yüksek üniversitelerinin dili İngilizcedir. Çinli dilinin böyle sakat, çağ dışı olmasına rağmen,
dünyada hiç kimse, Çinliye dilini değiştir, demez. Çünkü böyle bir davranış her şeyden önce insanî
ahlaka, bireysel hak ve hukuka aykırıdır.
Çin anlayışında ve geleneğinde ise, ahlak, hak ve hukuk denilen ilke ve kavram yoktur; en
temel insanî duygu olan ana diline saygı ve sevgi hiç yoktur; tüm insanî manevî değerler Çin için
hiçe bedeldir. Çin'in Doğu Türkistan'da yaptığı manevî tahribatı anlatabilmek için kitapların
yazılması yetmez. Türkçemize övgüler söylenmiş, Pekin'de açılan Uluslararası Türkoloji
Konferansı'ndan aşağı yukarı 10 yıl zaman geçtiği şu günlerde, Çin yönetimi hiç utanmadan,
Uygurcayı “çağımıza ayak uyduramayan dil” olarak nitelendirip, ön planı 2002'de yapılmış “çift
dilli eğitim” denilen bir uygulamayı tüm Doğu Türkistan çapında yürürlüğe koymuş bulunmaktadır.
Bu uygulamaya göre, Çin okulları ile Uygur okulları birleştirilmiş, ana okuldan başlayarak
tüm Uygur çocukları Çince öğrenip, bu dil ile eğitimlerini sürdürecekmiş. Aksi halde Uygurlar
zengin olamayacakmış(!); çağın gerisinde kalacakmış(!). Çünkü Uygur dili çağımıza ayak
uyduramayan gerici bir dilmiş(!). Çin neden böyle, Uygurlara yönelik tutumunda 180 derece
döneklik yapıp, övgü yönteminden kınama yöntemine geçmiştir? Samimiyetsiz art niyetli övgü, işe
yaramamış-Uygurların bağımsızlık savaşını durduramamıştır, ondan.
Bakalım, bu yalan uydurma kınamalar ne sonuç verecek?!
Şu olacağı şimdiden kestirip söylemenin hiç sakıncası yoktur: Yalanlar er geç yok olup
gidecek; gerçekler ise enkazların altından yeniden doğacaktır. (Devam Edecek)
-----------------------
TÜRK DİLİ’NİN 5.000 YILI / Anadolu’ da 10.000 yıl
Selahi Diker (Büyük boy, Birinci hamur kâğıt, Şömizli kapak, 562 sayfa. 24 resim sayfası 20YTL)
Eserimiz, bütün Türk tarihi ile birlikte antik ve klasik çağların uygarlık tarihini
tamamen değiştirmekte, şimdiye kadar kaybolmuş, ölü sayılan Sümerce, Elâmca, Etrüsk’çe,
İskitçe, Aramca ve Frig, Lydia, Urartu, Huri dâhil birçok Anadolu dillerinin birer Türk
diyalektleri olduğunu ispat ederek Türklerin kökenlerini ortaya çıkarmaktadır
Ord. Prof. Dr. Ekrem AKURGAL: “Muazzam bir eser, fakat…”
Prof. Dr. JMS De Jarvalho: (Coimbra üniversitesi, Portekiz) “Benim de en sevdiğim
mevzulardan biri olan Etrüsk Dili’nin araştırılmasında muazzam bir araştırma mahsulü olan
“And The Whole Earth Was Of One Language’ (Ve Bütün Dünyanın Dili Birdi) Ten Thousand
Years Of The Turks’ (Türklerin On Bin YıIı) adlı eserinizi çok faydalı buldum. Eminim ki
diğer uzmanlar da benim kadar eserinizi takdir edeceklerdir. Bütün kalbimle ümit ederim ki
eseriniz İngilizce dışında diğer dillere de tercüme edilir.”
Duyuru Öbeğinin saygıdeğer üyeleri,
Öbeğimiz bilindiği ve sizleri davet ettiğimiz gibi TDTKB ve ilgilendiği Türk dili, tarihi
ve kültürü alanındaki duyuru nitelikli paylaşımlar içindir. Lütfen yorum ve cevaplarınızı
onaylanan e-postaların sahiplerine doğrudan yapınız. Aksi takdirde onaylanmayacaktır.
Türkçe konusundaki tarihi açıdan ayrı düşünenlerin kapıldıkları bazı temel hatalar var.
Bunlardan birincisi arılaştırma yaparken tasfiyecilik haline getirmek, diğeri de dil
zenginliğimizi korumak isterken Türkçemizle uzaktan yakından alakası olmayan sözcükleri
katmaktır. Dahası bu iki görüşün olumlu yanlarından çok olumsuz yanları karşıt görüşe sahip
kişilerce abartılmaktadır. Arı Türkçe tasfiyecilik, farklı köklerden türemiş sözcüklerin
kullanılması ise Arapçılık, Farsçılık gibi görülmektedir. Dil bilindiği gibi canlıdır ve kendisini
sürekli yenileyecektir. Türkçenin tarihi süreçlerine baktığınızda sürekli değiştiğini ve geliştiğini
görebilirsiniz. Dilbilimci uzmanlar bunu daha iyi açıklayacaklardır. Tabii dilimiz güçlü türetme
yeteneği, mantıklı kuralları, ses yapısı vb bir çok teknik açıdan üstündür. Bu üstünlüğü
sayesinde de en eski yaşayan dillerden biridir. Türkçenin bu şekilde devam edebilmesi için
dilimizin gelişmesi ve zenginleşmesi kaçınılmazdır. Olabildiğince kendi köklerinden türemiş
kelimelerle yazışmaya özen göstermeli ve konuşulan yaşayan Türkçeyi arılaştırmalıyız. Ancak
tarihi birikimimize ve kültür bakiyemize de sahip çıkmak bizim de boynumuzun borcudur.
Bu konuda şahsen benim yaptığım ve tavsiye edebileceğim bir yöntem şudur. Eğer bir
sözcüğün veya kelimenin (ikisini de kullanıyorum yukarıda görüldüğü gibi) yazdığım veya
söylediğimde karşımdaki kişiye anlatmak istediğimi en üst düzeyde aktardığına inanırsam ve bu
kelime veya sözcük Türkçe köklerden türemiş ise onu tercih ederim. Dahası lazım geldiğinde
"merd-i kıpti şecaat arzedeceğim derken sirkatin söyler" misali deyim ve atasözlerimize kadar
giren sözleri söyler, bununla beraber muhteviyat yerine zaman zaman içerik zaman zaman da
aynı kelimeyi kullanırım. Daha çok hitap ettiğim kitlenin bilgi ilgi düzeyine göre veya konunun
içeriğine göre sözlerimi düzenlerim. Burada yazılanlardan ve benim ikili konuşmaları
engellemek amacıyla yayınlamadığım iletilerinizden anladığım kadarı ile Türkçe konusunda
herkes olabildiğince hassastır. Ancak biz bu konulara hassas olanlardan Öz Türkçe veya Osmanlı
Türkçesi yerine Türkçeyi esas almalarını rica ediyorum. Görüşünüz, bakışınız, düşünüşünüz
nasıl olursa olsun Türkçemizi olabildiğince arı ve duru konuşmanızı, yazmanızı öneriyorum.
Yunus Emre Türkçesi zannediyorum ki güzel bir örnek olacaktır.
Geçmişte yapılan Öztürkçecilik-Osmanlıcacılık gibi siyasi bölünmelerin dilimiz
üzerindeki yansımalarını biz artık görmek istemiyoruz. "Campüs"lermizde gezerken,
"cafe"lerimizde "ice-tea"larımızı bu sıcaklarda yudumlarken, caddelerimizdeki
"shop"larımızdan alışveriş yaparken görmek istemiyorum. Artık lütfen dilimiz konusunda öz
veya üvey, osmanlıca veya Türkiyelice tercihiniz her ne olursa olsun Türkçede birleşmeyi ve
bunun da Yunus Emre Türkçesi ve İstanbul ağzı olmasınnı rica ediyorum. Bu konuda TDTKB
olarak tavrımız kesin ve net olarak arı ve duru ama kuru olmayan, geçmişinden gelen kültürel
mirasına sahip, geleceğe şekil verecek güçlü ve üretmeye açık bir Türkçeden yanadır. “Beri
gelin barışalım / Yad iseniz bilişelim / Sevelim sevilelim / Bu dünya kimseye kalmaz” Y. Emre
Not: Lütfen bu iletime öbek üzerinden cevap vermeyiniz. Ayrıca duyuru içeriği harici
iletilerinizi baskan@tdtkb.org veya tdtkb@tdtkb.org adresine gönderiniz. Haber, duyuru,
makale vb içerikler sitemizi de zenginleştirerek duyurulur ve araştırmacılara kaynaklık edebilir.
-------------
TÜRKÇE
Batman'da DTP' nin düzenlediği 'Anadilde Eğitim' mitinginde, Türkiye'de ilk kez
Kürdistan marşı okundu. Leyla Zana boykot çağrısı yaptı. Batman'da, ‘Demokrasi Platformu’
nun düzenlediği, ‘Anadilde Eğitim İstiyoruz’ mitinginde konuşan kapatılan DEP' in eski
milletvekili Leyla Zana, Kürtlerin diline sahip çıkmasını isteyerek, Kürtçe olmayan
televizyonları izlememeleri, gazeteleri okumamaları çağrısında bulundu.
“Parlamenter ve belediye başkanları dâhil herkes zorunlu olmadıkça, Kürtçe dili dışında
dil konuşmaması şarttır…” dedi. DTP Batman milletvekili Ayla Akat Ata:
“Dilimiz gururumuzdur. Halk dilsiz olmaz. Halk tarihsiz olmaz. Yeter artık Kürt dili
üzerindeki baskı ve halkın üzerindeki baskılar kaldırılmalıdır…” dedi.
Ey Türk, millet bile olmayan Kürtler, sözde Kürt geçinen, Kürt mü, Türk mü olduğu
belli olmayan sözüm ona kişiler tarafından, sözde “Kürt milliyetçiliği” adı altında T.C. Devleti
ve Türk düşmanlığı yapanların esareti altında, emperyalizmin uşaklığını yapmaktadırlar.
Hükümet tarafından bu düşmanlar hakkında hiç bir yasal işlem yapılmamakta, hatta önleri
açılarak varlıklarının ve hedeflerinin açıklanması için istedikleri ortam meşru şekilde
oluşturulmaktadır. Ülkemizde bir yandan olmayan bir dil varmış gibi özgürlüğü ve korunması
gerektiği savunulur iken, diğer taraftan varlığımızın nedenlerinden olan öz Türkçemizin yok
edilmesi için her şey yapılmakta. Türkçemiz üzerindeki bu saldırıları kınıyoruz.
Ey Türk, diline, dinine, törene sahip çık. İş yerine, çocuğuna, Türkçe isim ver.
Sözlerinde, konuşmalarında, Türkçe olmayan kelimeleri kullanma. Yazılarında, bilgisayar
iletilerinde, Türkçe kelimeler kullan. Türkülerin, şarkıların, televizyonun, Türkçe olanını dinle.
Sanatçıların, aydınların, şairlerin, Türk olanlarını dinle. Gıdalarını, giyimlerini, ev malzemeni,
Türkçe isimi olan iş yerlerinden al. Gıdalarında, giyimlerinde, ev malzemelerinde, Türkçe
isimli olanlarını al. Türkçe konuş, Türkçe söyle, Türk kimliğine sahip çık, her zaman, her
yerde, Türk olduğunu gururla söyle. “Beni doğuştan üstün kılan en önemli özelliğim Türk
olarak doğmamdır.” M. Kemal Atatürk “Ne mutlu Türküm diyene!” M. Kemal Atatürk
“Kültürel açıdan tartışılan bir sözcüğe de açıklık getirmekte yarar var. Bu da “Türk“
sözcüğüdür. Türk sözcüğünü, bir ırk ve bir etnik aidiyet olarak görmek ve göstermek, toplumbilim ve
tarihsel süreç açısından olası değildir. Türkiye’de Türk sözcüğü ve Türk dili, üç aşama ile oluşmuştur.
Birinci aşama, Türk dilli insan topluluklarının Anadolu’ya gelmesi ile başlamıştır. İkinci aşama,
Selçuklu ve Osmanlı Türk tarihidir. Osmanlı’da Osmanlıca denilen yapay bir dil oluşmuşsa da bu
azınlık olarak kalmış, Türkçe egemen dil olarak halk içinde varlığını sürdürmüştür. Bu iki aşamada,
özellikle Anadolu’da yaşayan insanların kimlikleri, Türk dili ve Müslüman dini temelinde
harmanlanmıştır. Üçüncü aşama ise, Cumhuriyet döneminde Anadolu ve Rumeli’de yaşayan halkın
çağdaşlaşmaya katılma süreci ile olgunlaşmıştır. Bu nedenle Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni
kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” sözleri rastlantısal değildir. Aslında Türk sözcüğü
neredeyse onikinci yüzyıldan beri bu topraklarda yaşayan insanlara Avrupalılar’ın verdiği bir sözcüktü.”
Kaynak: Mustafa Kaymakçı, Adana Fikir Platformu, 2.9.9
TDK’nin Kuruluş Yıldönümü, Türk Dil Bayramı ve Avrupa Diller Günü Kutlu Olsun!..
Yeryüzünde neredeyse tek kalan “ulus-devlet” varlığımızı bir arada tutan en önemli tutkal dilimiz
ve kültürümüzdür. Kuşkusuz bilinmektedir ki, benliğimizi oluşturan tarihimizin ve diğer
uluslardan farkını ortaya koyan kültürümüzün temel taşıyıcısı da dilimizdir, güzel ve yakışıklı
Türkçemizdir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bu önemli noktada ortaya koyduğu bilinç ve
iradeyle 26 Eylül 1923'de Dolmabahçe Sarayı'nda toplanmasını sağladığı I. Türk Dili Kurultayı'
nın açılış günü, Türk Dil Bayramı ve TDK’nin Kuruluş Günü olarak kutlanmaktadır.
Türkiye'nin önerisiyle 2001 yılından beri de 26 Eylül günü ayrıca Avrupa Konseyi'nce “Avrupa
Diller Günü” olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle, ‘Türk Dil Bayramı’ ile eş zamanlı olarak
“Avrupa Diller Günü” ve TDK’nin Kuruluş Günü kutlu olsun!.. Toronto, 26 Eylül 2010
Saygı ve sevgilerimle,
M. Ali Sulutaş, MBA (Ottawa), İktisat (İstanbul)
MSTB Kurucu Başkanı, şimdilerde özenli gözlemcisi
Tüm Çeviri İşletmeleri Derneği Kurucu Genel Sekreteri
TÜRKÇE İÇİN KANATLANAN GÜZEL SÖZ VE ŞİİRLER
K A L K A N: Bu gün gibi hatırımda / İlk gün, ilk ders, ilk hece
Şiirler yazmak için öğrendiğim / Güzel Türkçe… Ziya Osman Saba
……
Nihat Sami Banarlı Türkçenin Sırları adlı kitabında öğretmenlere şöyle seslenir: “Şu fani dünya
saadetleri içinde hiçbir şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar güzel hizmet
değildir. Muallimler, hangi dersin hocası olurlarsa olsunlar,Türk çocuklarına her şeyden çok
Türkçeyi öğreteceklerdir. Yavrularınıza sözlerini halk dehasının yarattığı ve bestesi yine halk
sanatından yükselen ninniler söylemekten başlayarak öğreteceğiniz en güzel şey, Türkçedir.”
…………
Türkçem Türkçem, dilim benim / Tüm duyarlığım, düşüncem
Kırda kekik kokum, bahçede lâlem / Hem ince, hem gür Türkçem, dilim benim
Tüm canlılığım, sıcaklığım / Sözünde, söyleyişinde yurdunu duyduğum
Düşüm, gerçeğim, sesim, özüm / Seninle gelişir, seninle büyürüm.(Namık Gökçay)
………
Türkçe: Bir güvercin suya eğilir gibi, / Bir geyik koşar gibi aydınlığa,
Göl, güneşi tutar gibi karnında / Vurur karanlığa güzel Türkçemiz, / Vurur ve aydınlatır.
(Mehmet Kıyat)
………
Güzel Türkçe
İlkyazın ormanlarda ağaçlar yeşerirken, / Kuytu yerlerden keskin, o yanık sesler gelir.
Bu şakıyan ses beni titretir yüreğimden, / Bülbül sesi değil o: benim güzel Türkçemdir.
…
Yüksek yaylalardaki yörüğün curasından, / Çobanın kavalından o tatlı ses belirir.
Yurdumun orasından, yurdumun burasından / Bana: Türk’üz biz diyen benim güzel Türkçemdir.
…
Beni bağlayan sana, seni bağlayan bana / Bir sestir ki, bizlere Türk Tanrısından gelir.
O, öz ana sesidir, bir ses benzemez ona; / Dinle, iyi dinle o: Benim güzel Türkçemdir.
(Kazım Nâmi Duru)
………
Benim Güzel Türkçem! / Kazım Nâmi Duru’ya…
Körpe yavrulardan, aksakallı dedelerden,
Kulaklara hoş gelen o naif ses belirir.
Bucak, kasaba, şehir… Yurdumun her yerinden,
Filiz filiz fışkıran benim güzel Türkçemdir… (Ali Göçer Yörükoğlu)
Ruşen Eşref Ünaydın’ın yazdığı hatıraları arasında dilimiz ile ilgili satırlar:
“Türkçe; buyrukların dili, yurt-yapı kuranların dili, ülkeler gibi denizleri de şanla aşmışların dili,
toprağı işleyenlerin dili, beyinleri uyandıranların dili, sevgilerin dili, sızıların dili… Türkçe;
analarımızın dili. Ana dil, diller güzeli. Yerine göre kılıçtan keskin, çelikten sert, kayadan sarp,
boradan hızlı, kelebekten uçucu, çiçekten renkli, kokudan tatlı, altından parlak, sudan duru
Türkçe… Babaların öğütlerini, anaların yumuşak yürekliliğini, kızgınların öfkesini, kırgınların
iniltisini, ay ışıklarının oynaklığını, güneş parıltısının keskinliğini, iç yaşayışımızı da dış
yaşayışlarımız gibi her dilden duygulu anlatan Türkçe, bize hayatı anlatan TÜRKÇE…
Ey bizden daha genç olanlar! / Bu dille sizler, ne mutlu, bizlerden çok güzel konuşacaksınız.”
…….
Türkçe Katında Yaşamak
Seslenir seni bana ‘ova’m, ‘dağ’ım, / Türkçem, benim ses bayrağım.
…
Seslenir seni bana yakın uzak, / Yeryüzü mavisinden gökyüzü yeşiline
Tutsak uluslar var ya geceler boyu / Onlar için Yitik özgürlükler için, / Türkçe haykırmak.
…
Seslenir seni bana ‘ova’m, ‘dağ’ım, / Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere, / Bir ak… ki yüce atalar, bir al… ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım.” (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
………
Üç Dil: En azından üç dil bileceksin… / En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil / Birisi ana dilin / Elin ayağın kadar senin / Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava / Ninniler, masallar… / En azından üç dil bileceksin / En azından üç dilde
Canımın içi demesini / Canım ağzıma geldi demesini / Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan /kopsun, demesini /Atın ölümü arpadan olsun, demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur, demesini. (Bedri Rahmi Eyüboğlu)
………
Rıfat Ilgaz Türkçemiz adlı şiirinde şöyle der:
Annenden öğrendiğinle yetinme /Çocuğum, Türkçeni geliştir. /Dilimiz öylesine güzel ki
Durgun göllerimizce duru, /Akan sularımızla coşkulu.../Önce türkülerimizi öğren,
Seni büyüten ninnilerimizi belle, /Gidenlere yakılan ağıtları… /Sev Türkçeni çocuğum!
Her sözün en güzeli Türkçemizde... / Max Müller, “Türk dilini incelerken,
insan zekâsının dilinde başardığı / büyük mucizeyi görürüz.” der.
--------------
Türkçe
Suları kudurmuş bir deniz olsa yaşamak / Sulara dalarak Türkçe konuşacaksın
Balıklarla anlaşacaksın / Balıkların dilini öğrenecek / Ve öğreteceksin onlara Türkçeyi
Böylece suların kudurmuşluğu diner / Sakin olur deniz / Sen hiçbir yere gitme oğlum
Ana dilin Türkçesiz…/ (İskender Muzbeg Şeflikoğlu)
………
Güzel dil Türkçe bize,/ Başka dil gece bize /İstanbul konuşması/En saf, en ince bize. (Z. Gökalp)
………
Türk Dili (Mehmet Emin Yurdakul)
Ey güzel dil, bir coşkun ırmağısın sen yurdumun;/Senin meçhul günleri naklediyor kumsalların.
Sende aziz dağların, beldelerin sesleri var,/Ben o elmas sorguçlu hakanları sende duydum.
Sende birçok şairler, kahramanlar haykırmışlar;/Sendedir ki ecdadın tarihini dinliyorum.
…………
Türkçe
Ses yurdum / Seni ilkin annemin ninnilerinde duydum
Mavi rüyalarla uyurdum. / Türkçe / Nice insan seninle oldu ozan / Türkçe
Seni konuşunca ağzımdan bal akar / Türkçe / Seni yazınca kalemimden çiçekler açar
Türkçe / Türkülerin ses yurdu / Ata buyurdu: / Koruyun onu.
Mustafa Cemil Uğurlu: Türk milletinin her ferdi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünü iyice
özümsemeli, iyice içselleştirmelidir: “Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk
milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakını, ananelerini, hatıralarını, menfaatlerini,
kısacası bu gün kendi milliyetini yapan her şeyi dili sayesinde muhafaza etmiştir.”
Karamanoğlu Mehmet Bey ünlü buyruğunda,
“Bu günden sonra divanda,
dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda
Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”
şeklinde dile getirdiği sözünü düstur
bilen bireylerden olabilmek dileğiyle.
----------------
Özensizliğe bir örnek: “bi de amerika da camel red lights die bi sigara var. sanirim
camel firmasi uretmiyo ama paketini falan benzetmisler. tek farki ustundeki deve yuruyo,
guluyo ve fes giyiyo.” Tam da yeri, “Deveye ‘boynun niye eğri?’ diye sormuşlar…” deyişinin.
Necmiye Güneş, Kültürel Soykırım'ın fotoğrafını paylaştı.
"Bir ulusu tutsak etmek isterseniz, onun dilini ve müziğini yozlaştırın!"
"Bir ulusu tutsak etmek isterseniz, onun dilini ve müziğini yozlaştırın!" Konfüçyüs
Etkin ve yetkin dilimize aymazlığa, özensizliğe bir örnek de benden:
“bi de amerika da camel red lights die bi sigara var. sanirim camel firmasi uretmiyo ama
paketini falan benzetmisler. tek farki ustundeki deve yuruyo, guluyo ve fes giyiyo.” Tam da
yeri, “Deveye ‘boynun niye eğri?’ diye sormuşlar…” deyişinin.
Bir TBMM üyesi bir MV’den geldi: “Hiç utanmadan, dağa çıkanlarla empati yapın
diyenler acaba babasız büyüyen şehit çocuklarını düşünüp hiç empati yapıyorlarmı!” Evet,
Türkçenin başını, kaşını gözünü yararak ünlü olmaya çalışan özensiz, görgüsüz bir vekil işte!..
1) Empati gibi yabancı sözcükleri kullanmasını sevenler çoğaldı. MV, “özdeşleşmek”ten mi
söz etmek istemiştir acaba? ; 2) Ünlem (!) yerine, soru (?) simgesi kullanılmalı elbette de,
ondan önce, “mı” soru eki de ayrı yazılmalıydı, biline… Yardımınıza teşekkürler ederim!..
“… haydar beyi yandaş kulakla takip ediyosun biraz kalb gözünü açarsan kula kulluktan
insanları alıkoyacak modeli insanlığa sunmuş tek Türk evladıdır” tümcesini düzenleyelim.
‘… Haydar Bey’i yandaş kulakla takip ediyorsun, biraz da kalp gözünü açarsan… O, kula
kulluktan insanları alıkoyacak yöntemi insanlığa sunmuş bir insandır…”
https://www.facebook.com/turkcenindirilishareketi?hc_location=timeline
"Türkçenin Diriliş Hareketi”
Şu çarpıklığa bakar mısınız? Bir kişinin kişisel kimlik görselinin bir bölümü bu... Görsel olarak
istediğini koyabilir biri. İslamcı olabilir. Bir kişi, dünya görüşünde özgürdür. Ancak şu kullandıkları
söze bakın: "Admin ve admineler..." İngilizce bir sözcük olan admin sözünü İslam yanlısı biri olarak
benimsemiş olması ayrı. Biz hiç kimsenin benimsemesi yanlısı değiliz ancak yapmış. Diğer yandan,
İngilizce bir sözcüğe Arapça dişillik eki getirerek "admine" diye bir sözcük uydurmuş... İngilizce +
Arapça kırması bir sözcük. Müdür-müdüre, memur-memure gibi sözcükler yine kendi içinde tutarlıdır.
Çünkü tümü Arapçadır. Ancak bu nedir?: "Admine"... Nasıl bir kafa yapısının ürünüdür? İste biz bu
kafa yapısından Türkçeyi korumaya çalışıyoruz. facebook.com/turkcenindirilishareketi?ref=stream;
acebook.com/turkcenindirilishareketi?ref=stream
"Türkçe" nin Diriliş Hareketi"
“Admin" sözcüğü, gerçekte İngilizce bir sözcüğün kısaltmasıdır. Şunu kesinlikle söyleyebilirim
ki, bu "admin" sözcüğünü kullananların büyük çoğunluğu, bu sözcüğün uzun biçimini bile
doğru yazamaz. Özentili oldukları, İngilizce bildikleri düşüncesini oluşturmak için yapıyorlar
bunu. Oysa "yönetici" demek çok mu zor?
Dünden Bugüne: - Irk Bitig Nasıl Bulundu? youtu.be
facebook: acebook.com/irkbitig Irk Bitig (Falnamə) - qədim uyğur dilində yazılmış fal
kitabıdır. Orxon-Yenisey abidələrində işlədilən qədim türk hərflər...
Biraz Atatürk'ten ve dil devriminden söz edince hemen "siyasi" algılanıyor. Bu nasıl bir
anlayıştır? Atatürk ne zamandan beri ortak değerimiz olmaktan çıktı? Türkçeden söz ederken
nasıl olur da dil ve yazı devriminden söz etmememizi bekliyorsunuz? O zaman siz hergün
Türkçe konuşarak ve hergün okulda veya devlet kurumlarında Atatürk resminin altında siyaset
yapıyorsunuz demektir. Böyle bir çarpık anlayış olamaz... Burada Türkçe, Türkçeleşme, yad
sözcüklere karşı olma ve Atatürk gibi nenler siyasi algılanmaz. Bunları siyasi olarak
algılayanların da amacının ne olduğunu sorgulamak gerek? Gerçekte "siyaset" yapan onlardır.
Abdurrahman Özcan İyi hoş Türkçe canımız ciğerimiz de dil dediğin başka kültürlerle
etkileşime girmiş onlardan kelime alıp onlara kelime vermiştir. Dil budur daha fazlası bu dili
yaralamaz mı? https://www.facebook.com/gsekerlihttps://www.facebook.com/gsekerli
Hata! Köprü başvurusu geçerli değil.Hata! Köprü başvurusu geçerli değil.
facebook.com/turkcenindirilishareketi?ref=stream
"Türkçe"nin Diriliş Hareketi "Yönetke"yi öneriyoruz.
NİHAL ATSIZ'DAN GÜZEL SAPTAMALAR
. “...Mesele basit birkaç kelime meselesi değildir. Mesele bir milletin kendine olan inancı veya
başkalarının kendinden üstünlüğünü kabul meselesidir. Kendimize güvenimiz varsa, üstün
olduğumuzu kabul ediyorsak dilimiz Türkleşecektir. Başkaları bizden üstün diye düşünüyorsak
dilimiz yavaş yavaş Türklüğünü kaybedecektir. Dilimiz nasıl Türkleşir diye sormayınız. Bu dil
insan iradesiyle Türkleşecektir. Bir dile insan iradesiyle kelime sokmak kabil değildir,
düşüncesi tamamıyla yanlıştır. Bu dil vaktiyle münevverlerin iradesiyle nasıl Türklüğünü
kaybederek melez bir hale geldiyse yine münevverleri iradesiyle benliğini bulacaktır.
Arapça’dan Acemce’den giren kelimelerin vaktiyle Türkçe’de karşılığı yok mu idi? Hemen
hepsinin karşılığı vardı. Fakat Arapça ve Acemce’lerini kullandıkları için bu Türkçe sözler
unutuldu. Evvelce aleyhimize cereyan etmiş olan bir dil vetiresi bugün neden lehimize cereyan
etmesin? Biz inançla ve samimiyetle istersek bu iş olacak, hem de pek çabuk olacaktır.”
(Nihal Atsız, Sessiz Diriliş, Çınaraltı, Temmuz 1942, Sayı: 42)
https://www.facebook.com/turkcenindirilishareketi?hc_location=timeline
" Türkçe" nin Diriliş Hareketi
ETRÜSKLER VE LATİN ABECESİ
Etrüskler, eskil dönemde Avrupa’da yaşamış bir Türk topluluğudur. Etrüskler, Kuzey İtalya’da
yaşamaktaydı. Son derece gelişmiş bir uygarlığa sahip olan Etrüskler, M.Ö. 8 ila 5. yy’da
yaşamışlardır. Etrüsklerin Türk olduğu, 2004 yılında yapılan kalıtsal araştırmalarla
kanıtlanmıştır. Barbujani yönetiminde İtalyan ve İspanyol üniversitelerinde çalışan
bilimadamlarından oluşan geniş bir araştırma grubu, 80 Etrüsklünün kemik örneklerinden
aldıkları DNA üzerinde araştırma yapmışlardır. Araştırma sonucunda, Etrüsklerin arasında
kalıtsal birlik olduğunu (aynı soydan geldiklerini), günümüz çağdaş toplumlarının kalıtsal
olgunluğuna sahip olduğunu ve günümüzde yaşayan Türklerle akraba olduklarını bulmuşlardır.
2007 yılında benzer bir araştırma, İngiliz, Amerikan ve İtalyan üniversitelerinde çalışan
bilimadamlarından oluşan bir ekiple tekrarlanmıştır. Yaptıkları DNA testlerinde Etrüsklerin
%97 oranında Türklerle akraba oldukları yeniden ortaya çıkmıştır.
Romalılar tarafından yok edilen Etrüskler, Roma kültürü ve uygarlığı üzerinde büyük etki
yapmışlardır. Latincenin oluşumunda Etrüsk dilinin etkisi büyüktür. Ayrıca bugün bile korunan
ve Roma İmparatorluğu’nun simgesi haline gelmiş olan bebek emziren kurt heykeli de
Etrüsklerden kalmadır. Bugün Dünya’nın çoğunda kullanılan Latin Abecesi de Etrüsklerin
kullandığı abecedir. Bu abeceyi İtalya’ya yanlarında götürmüşlerdir. Eski Türk damgalarından
türeyen bir abecedir.
TC Cengiz Baran Evet onlar ama rönesas zamanında eklenmişler heykele
Hata! Köprü başvurusu geçerli değil. · Hata! Köprü başvurusu geçerli değil. · 2 · 17 saat önce,
mobil ile
Hata! Köprü başvurusu geçerli değil.Hata! Köprü başvurusu geçerli değil.
https://www.facebook.com/merve.n.yavuz.1https://www.facebook.com/merve.n.yavuz.1
Hata! Köprü başvurusu geçerli değil.Hata! Köprü başvurusu geçerli değil.
Merve Nur Yavuz Latin abecesi Grekçe'den gelmiyor mu. Etrüskler aracılığıyla Grekçe'den
dönüşmüştür diye bir şey okudum daha bugün.
Tabii bu alfabe de Fenikelilerden geçiyor onlara. Daha eskiye götürürsek Mısır hiyerogliflerine
ve Sümerlilere gideriz. Yani şimdi Etrüskler kesin Türk mü?
KAĞNI HEYKELLERİ NEDEN VAR?
Batı karşısında 200 yıldır yenilgiden yenilgiye uğrayan, halkı yoksullaşan, topraklarının bir
kısmına el konulan Türkiye halkının talihi 26 Ağustos 1922'de Büyük Taarruz'la birdenbire
döndü. Bu zaferin kazanılmasında elbette birçok neden bir arada sayılabilir. Ama hiç kuşkusuz
bunların başında Türklerin son yurtlarını da kaybetme ve emperyalizmin kölesi haline gelme
korkusuyla canını dişine takip savaşması gelir.
Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı 30 Ekim 1918'den sonra bir ara umutsuzluğa düşen
Türkler, daha sonra cesaretini toplayıp silahlı bir savaşa girişmeye karar verdiler. Değilse millet
için var olma hakkının tanınmayacağını anladılar. Ancak milleti tek bir hedefte toplamak, yeni
bir ordu kurmak kolay olmadı. 1921 yılının 13 Eylül’üne kadar sürekli Anadolu'nun içlerine
sürüldüler. Sakarya Zaferi'yledir ki düşman kuvvetlerini durdurabildiler fakat istilacıları yurttan
atmaya güçleri yetmedi. Bunun için bir yıl daha esaslı bir hazırlık yapmaları gerekiyordu.
Seferberlik ilan edildi. Bütün maddi kaynaklar ordunun emrine verildi. Böylece Batı
Cephesi'nde 26 Ağustos 1922'de saldırıya geçen Türk ordusunun mevcudu 208.000'e
çıkarılabildi. Yunanlıların savaşçı güçleri ise 18.000 kişi daha fazla idi (225.000). Türklerin
yalnız tüfek mevcutları Yunanlılardan 3.000 kadar fazlaydı. (90.000'e 93.000). Fakat makinali
tüfek sayılarında büyük bir oransızlık vardı. Türklerde 2.025 hafif makinalıya karşılık Yunan
tarafında bu sayı 3.139 idi. Ağır makinalılarda Yunanlılar lehine aynı dengesizlik vardı: 839'a
1.280. Yunanlıların ta Afyon cephesine getirebildikleri toplar bile Türklerdeki toplardan
fazlaydı. 328 Türk topuna karşılık 418 Yunan topu.
Türkler yalnızca 10 uçağa sahipken Yunanlıların tam beş misli olan 50 uçakları bulunuyordu.
33 cankurtarana karşı ise 1.776 cankurtaran! Türklerin 298 kamyonuna karşı ise Yunanlıların
4.036 kamyonları vardı! Cankurtaranların sayısı arasındaki fark ise korkunçtu: 33 Türk
cankurtarına karşılık 1.776 Yunan cankurtaranı...
Türkler Yunanlıların kamyonla ve cankurtaranla yaptıkları taşıma işini esas olarak arabalarla
yapıyorlardı. 2.318 kağnı, 3.141 at arabası, 1.970 öküz arabası bu savaşın kahramanları
gibiydiler. (Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbi, İkinci Cilt, 6. Kısım, 2. Kitap, s. 13)
Öte yandan, Türk ordusunun arkasında sosyalist dünya ile mazlum milletler bulunuyordu.
Ulusal kurtuluş savaşları ve sosyal devrimin kanunudur: İnsanla silah arasındaki ilişkide önde
gelen insandır. Yani, silahlar eşitlendiğinde kim daha kararlıysa, bilinçliyse savaşı o kazanır...
Silahlar eşit olmadığı zaman bile... Mehmet Akif bunu İstiklal Marşı'nda “Garb'ın afakını
sarmışsa çelik zırhlı duvar / Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var” dizeleriyle ifade
etmişti.
Kağnı, Kurtuluş Savaşı'nın simgesi gibidir. Bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ulus'ta
Meclis'in baktığı Millet Bahçesi'ne bir kağnı heykeli diktirmeye karar vermiştir. Orada değilse
bile birçok zafer anıtında kağnı bulunmasının nedeni budur. Zeki Sarıhan
Kağnı heykelleri neden var?..
"DİLİ ELİNDEN ALINMIŞ BİR ULUS, AKLI ELİNDEN ALINMIŞ BİR ULUS
DEMEKTİR." SUAT ÖZER
MisyonTürkçeye giren sözcükler artık Türkçeleşmiştir diyemeyiz. Türkçenin her yad sözcükle
baş edecek gücü ve birikimi vardır, ve Türk ulusu bunu kesinlikle başaracaktır.
Şirkete Genel Bakış"DİLİ ELİNDEN ALINMIŞ BİR ULUS, AKLI ELİNDEN ALINMIŞ BİR
ULUS DEMEKTİR" ARTIK SÖZ TÜRKÇENİN! SUAT ÖZER
Açıklama: ARTIK SÖZ TÜRKÇENİN !
"Ulusal bir dil seferberliği olmadan, ulusal bir devlet kurulamaz!
Dilimizi; ulusumuzun inancı, direnci ve başkaldırısı kurtaracaktır!
Basın yayın görevini, TDK işini, devlet gereğini,
toplum savunuculuğunu yapsaydı bugün DİLİMİZE ağlamazdık...
Bilinmelidir ki, sızlananlar güçsüzler ve beceriksizlerdir...
Usu ve yüreği yara almamış Türk gençleri olarak,
dilimizi de ülkemizi de yoktan var etmeyi biliriz.
TOPLULUĞUMUZUN HİÇBİR KİŞİ-KURUM-PARTİYLE BAĞI YOKTUR.
Dilimizin tek ve gerçek iyesi, kalıtını görkemli ekinimizden alan ulusumuz ve onun çalışkan
çocuklarıdır." SUAT ÖZER
Bir damga bir seslemi bozar, / Bir seslem bir sözcüğü bozar,
Bir sözcük bir tümceyi bozar, / Bir tümce bir söylevi bozar,
Bir söylev bir topluluğu bozar, / Bir topluluk bir toplumu bozar,
Bir toplum ise bir ülkeyi bozar ! / Dilimizi koruyup gözetelim...
Türkçe" nin Diriliş Hareketi, "Türkçe" nin Diriliş Hareketi” de “Gezi Parkı Hareketi” gibi
kendiliğinden oluşan bir girişimdir. Doğrusu, sezinlerdim de böyle bir girişim olduğunu
bilmezdim. Büyük bir olasılıkla bu girişimin oluşan üyeleri de beni bilmez. Bilinmeli ki,
bundan sonra bu güç birliği içinde sesimi çıkaracağım.
Ergilik=zafer, utku/yengi; kıvanç=coşku, esrime, haz, keyif, kut, mut, neşe
ŞİLT(İNG): ERGİLİK (TDK), KIVANÇLIK (S. ÖZER)
ŞARJ (FRANSIZCA). TÜRKÇESİ: YÜKLEME, DOLUM, BESLEME
Done: Veri, Bilgi Bu doneler, Türkçenin bilim dili olabileceğini gösteriyor.
Bu veriler/bilgiler, Türkçenin bilim dili olabileceğini gösteriyor.
Şifre (Fr.) > Türkçesi > Açarsöz (Türkmenistan Türkçesinden alıntıdır.)
Fransızlardan "şifre"yi almışız. İtalyanlardan "parola"yı almışız. Niye Türkmenlerden
"açarsöz"ü almıyoruz?
Ayrıca, diğer Türkçelerde açar anahtar demektir. "Açarsöz", paroladan da şifreden de daha
anlamlı bir sözcük bizim için. Bodyguard=Koruma;
Haydi TDH üyeleri, el birliğiyle arkadaşlarımıza duyuralım bunu. Fransızcaya da İtalyancaya
da kalmadık. Bize TÜRKÇE yeter! "Türkçe" nin Diriliş Hareketi
https://www.facebook.com/belguzar.gudenhttps://www.facebook.com/belguzar.guden
TC Belgüzar Güden Nedeni üşengeçlik midir,özentilik midir ya da yabancı dillerin yıllardan
beri dayatılması sonucu beynimize yabancı sözcüklerin daha hoş gelmesinden midir
bilemiyorum fakat benim şahsi düşüncem ''açarsöz'' kelimesini insanlar kullanmaz.Dışardan
bakıldığı zaman ''şifre'' kelimesi insanlara kullanımı daha kolay ve daha güzel bir sözcük gibi
görünüyor.Yabancı kelimeler yerine Türkçe kelimelerin insanların beyninde yer etmesi için
daha güzel,kullanımı kolay şifreyi unutturabilecek bir kelime olabilir diye düşünüyorum.Millet
olarak her şeyin kolayını sevdiğimiz için kelime kullanımında bile kolay olanı seçiyoruz.Bir
kitapta ''Türkçe sözcük türetilirken dikkat edilmesi gereken kurallardan biri ; yabancı bir
kelimenin yerine halkın hepsinin söyleyebileceği,öğrenebileceği,seveceği Türkçe bir kelime
türetmek'' diyordu.Bu benim şahsi fikrimdir.Açarsöz kelimesini beğenmediğim için değil ama
kabul edilmesi daha kolay bir kelime oluşturulabileceğini düşünüyorum..
Kadınların katılmadığı bir mücadele başarıya ulaşamaz. [Maksim Gorki]
Türkçe ile ilgili her türlü olumlu yaklaşımın, olumlu söylemin yanındayız. Bu kapsamda, geçen
günlerde Konya'da Devlet Bahçeli Türkçe konulu buluştay düzenlemiştir. Kendisini
duyarlılığından ötürü kutluyoruz. Bahçeli'nin buluştayda söylediklerinden:
Varlığımızın nişanesi Türkçedir. Kültürümüzün kaynağı Türkçedir. Birliğimizin şemsiyesi,
kardeşliğimizin çatısı, bin yıllık kaynaşmanın kanıtı Türkçedir.
Türkçe izzet-i nefsimizdir, iffetimizdir ve irfanımızın kökleri derinlere inmiş sapasağlam ve
devasa sütunudur. Ve bu sütun yıkılmamalıdır, yıkılmayacaktır. Bilinsin ki, ümitlerimizin
çeşmesi Türkçedir.
Türkçe susarsa Türklük duracaktır. Türkçe susarsa Yüce Dinimiz iyice mahzunlaşacaktır, iyice
garipleşecektir. Türkçe zayıflarsa, Türk ve İslam alemi tamiri, tarifi ve tahsisi imkansız zarar ve
ziyanlarla yüze yüze kalacaktır. Buna da müsaade etmemiz mümkün değildir.
Çünkü Türkçe, vatan demektir. Türkçe, millet demektir. Türkçe, bayrak demektir. Türkçe
bağımsızlıkla aynı anlamdadır.
Oğuz Kağan Destanı Türkçe’nin haysiyetidir. Alper Tunga Destanı Türkçe’nin zaferidir.
Ergenekon Destanı Türkçe’nin geçit vermez dağlardan, dar vadilerden kanatlanıp uçmasının
delilidir. Orhun Anıtları Türkçe’nin çağrısı ve ebediyete kadar yaşamasının ilanıdır. Hoca
Ahmet Yesevi’nin dergâhından Türkçe parlamıştır. Horasan erenlerinin, dervişlerinin ve
evliyalarının ağzından Türkçe inci taneleri gibi dökülmüştür. Kaşgarlı Mahmud’un kaleminden
Türkçe çağlamış akmıştır. Balasagunlu Yusuf gönül tahtına, vicdan tacına Türkçeyi koymuş ve
asırlara şöyle seslenmiştir:
“Dildedir mutluluk dildedir değer. / Dili olmayana insan mı derler? / İnsanda dilince değişir
kader, / Ya yurda baş olur, ya başı gider.”
Bu topraklarda yetişen Türk milletinin gurur zirvelerinden biri olan Karamanoğlu Mehmet Bey
de tam 736 yıl önce diyordu ki; “Bugünden sonra divanda, dergahta, mecliste ve meydanda
Türkçeden gayrı dil konuşulmayacaktır.” İşte bu şuura hasretiz. İşte bu karara sımsıkı
sarılıyoruz.
----------------------------SÜMERLER VE TÜRKÇEMİZ
(Bilindiği gibi dünyada; bilim, sanat, uygarlık, gökbilimi, tarım gibi konularda çığır açan
Sümerlerdir. Batılılar bile Sümer dilinin Hind-Avrupa ailesine ait olmadığını, Türkçeye
benzediğini kabul etmişlerdir. Değerli Sümerbilimcimiz Muazzez İlmiye Çığ'ın betiklerini
okumanızı öneririz.) ÖRNEK SÖZCÜKLER: Sümerce -Karaçay Türkçesi-Türkiye Türkçesi
az az Az; baba ata Baba (ata); gaba gabara Yünlü yelek; daim dayım Doyum, doyma;
me men Ben; mu Bu, ol Bu, o; ne ne Ne; Ru ur Vur; Er er Er, asker; Tu Tuv- Doğ-;
Tud tuvdu doğdu; Ed öt geç; Çar çarh çark; guruvaş karavaş Kadın köle; uş üç üç;
üd ot Od, ateş; Uzuk uzun uzun; Tuş tüş- Düş-, aşağı inmek; Eşik Eşik Eşik ,kapı;
Aur avur ağır; Jau Jav/cav Yağ; Jen Jer/cer Yer; Egeç egeç kızkardeş; Or or Orak çalmak;
Kal kal- Kal-; Kız kız Kız; Kuş kuş Kuş; Uat uvat- Ufala-, kır-; Jarık Jarık/carık Aydınlık, ışık;
Jaz Jaz/caz- Yaz-; Jün Jün/cün Yün; Jol Jol/col Yol; Jır Jır/cır Türkü, şarkı (Ir);
Jarım Jarım/carım Yarım; Çolpan çolpan Çoban (Sabah) yıldızı; Çibin çibin Sinek (cibin-lik);
İrik İrk/irik 5 yaşındaki koç; Kur kur Kur-; koru koru Koru-; küre küre Küre-;
Kadau kadav Sürme kilit; Kan kan Kan; San san Sayı; ikki eki İki; Buz buz Boz;
Üz üz Kopar; Süz süz Süz; Ez öz Öz, kendi; Ör öl Öl; ul ul Oğul
Ordusunu kaybeden bir millet tehlikededir. İstiklalini kaybeden bir millet korkunç bir felakete
düşmüştür. Dilini kaybeden bir millet ise yok olmuş demektir!.. (Hüseyin Nihal Atsız)
"ETRÜSK-TÜRK BAĞI" çok yakında. Türkolog Firudin Ağasıoğlu’nun yazdığı bu kitapta
Etrüskler’in kökü, kökeni, tarihi, miti, biti ve dili hakkında bilgi veriliyor, Etrüsk-Türk
ilişkilerinden geniş, hem de ilk kez sistemli bir şekilde söz ediliyor. Bilimsel, sevilen yöntemle
yazılan bu kitap, yazarın son otuz yılda Türkoloji ilmine getirdiği, Türklerin Ön Asya’da ortaya
çıkışını esas alan görüşü üzerine kurulmuş yeni “URMU ÖĞRETİSİ” temel alınarak yazılmış.
Etrüsklerin, Türklerin de kökenine açıklık getiren Etrüsk-Türk ilişkilerine ait yeni belgeler
okuyucular için, gerçekten çok ilginç olacaktır.
Kendini yorgun duyumsasan da; başarı senden kaçsa da; bir yanlışlık sana zarar verse de;
beklemediğin/ummadığın bir aldatma, kötülük, yalan-dolan acı verse de; bir düş yok olsa da;
gözyaşların gözlerini yaksa da; çabalarını hiç kimse görüp anlamasa da; değer bilmezlik ödülün
olsa da; dahası, hiçbir şey olmasa da, cayma, doğru bildiğin işe YENİDEN BAŞLA…
“…büyük yazarların metinlerini tarayıp ‘scan ediyor’…” söyleminde bir tekrar var:
İng. “scan”, Türkçe “tara” demek olduğuna göre, “tarayıp ‘scan ediyor’” denmemeli, tarayıp
aşırıyor demek yeterli olsa gerek.
1910'da Yunanistan'daki askeri yönetimin başkanlığına getirilen Venizelos, Sırbistan, ...
Venizelos even forwarded Atatürk's name for the 1934 Nobel Peace Prize, highlighting the
mutual respect between the two leaders. The German Chancellor ...
Yunanistan’da Venizelos’un 1928’de iktidara gelişi, Türk-Yunan ilişkileri açısından yeni bir
dönemin başlangıcı olmuştur. Venizelos Yunanistan’da iktidara geldikten sonra, geçmişte
Megali İdea’yı gerçekleştirebilmek için Türkiye’ye karşı takip ettiği yayılmacı dış politikadan
vazgeçerek, Türk-Yunan dostluğunu kurabilmek için girişimlerde bulunmuştur. Venizelos’un
Türkiye ile dostluk kurma girişimleri, Atatürk tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Nitekim
bir süre sonra Venizelos Türkiye’ye davet edilmiştir. Bu daveti kabul eden Venizelos, 1930
yılında Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaret sırasında Türkiye ile Yunanistan
arasında imzalanan antlaşmalar, Türk-Yunan ilişkilerinin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.
Venizelos, 1933’te Yunanistan’da yapılan seçimleri kaybetmiş ve muhalefete düşmüştür; fakat
Türk-Yunan ilişkileri ve Balkan Paktı ile ilgili görüşmeleri yakından takip etmeye devam
etmiştir. Balkan Paktı imzalanmadan kısa bir süre önce de, dünya siyasi tarihinde bir ilki
gerçekleştirerek, Balkan Paktı’nın gerçek kurucusu olduğuna inandığı, eski düşmanı Atatürk’ü
12.1.1934’te Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermiştir. Erdem Dergisi, Sayı 52, 2008
Ankara, ekonomik nedenle iki yıld Türkiye’de geniş çaplı bir milli gün kutlamasını yapamayan
Yunanistan’a devlet konukevi olarak kullanılan Ankara Palas’ı kullanma imkânı tanıdı. 27 Ekim
1930’da Atatürk ile Venizelos’un ilk buluştuğu yer, Ankara Palas’ın iki ülkenin ilişkisinde önemi var.
-----------------
Yunanistan’ın Ankara Büyükelçisi Kyriakos Loukakis’in bu yılki Milli Günü Ankara Palas’ta
yapması, ülkesinin Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos’un geçen şubatta Ankara’ya yaptığı
resmi ziyarette kararlaştırıldı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Yunanlı mevkidaşı
görüşmesini ve ortak basın toplantısını Ankara Palas’ta yaptı. Davutoğlu, Ankara Palas’ı çok
beğenen Avramopulos’a, “Burayı seçmemizin sembolik anlamı da var.
Çünkü Atatürk ve Venizelos, 27 Ekim 1930’da Ankara Palas’ta bir araya gelerek ilk dostluk
tohumlarını atmışlardı” dedi. Avramopulos, Yunanistan’ın Milli Günü’nü Ankara Palas’ta
kutlayıp kutlayamayacağını sordu. Davutoğlu, “Elbette kutlayabilirsiniz” dedi. Ankara’da özel
otellerde ortalama 300 kişilik bir Milli Gün resepsiyonunun fiyatı menü ikramına göre 40-45
bin lira arasında değişiyor. Yunanistan’ın Ankara Palas’a ödeyeceği paranın bu miktarın çok
altında olacağı bildirilirken, net bir rakam verilmedi.
----------------------------
Alhan Tayanç global ama absürt pesimist olanlarda trend spontane olarak aleyhindedir.... keh
keh keh! "gındırık takadan manık dıkıldı" desene mübarek! Mehmet Ali Elçin SPONSOR
yerine DALVEREN öneriyorum. sizler de bir şeyler önerebilirsiniz.
Mehmet Ali Sulutas Adaşım, sponsor için "dalveren" yerine 'belveren' daha uygun olmaz mı,
e-posta adreslerini yazarken kullanılan '@' simgesi için söylenen 'kuyruklu a' yerine benim
önerim 'kanatlı a' gibi? Rahmetli Gündüz Artan'ın bir kader arkadaşı olarak öneriyorum!..
Rahmetli Gündüz Aktan'ın da bir yedek subay arkadaşı olarak...
İHANET EDİLEN TÜRKÇE VE AKP’NİN İKİYÜZLÜLÜĞÜ
Mustafa Önder
Dün, 26 Eylül Dil Bayramıydı. Dünyada en çok konuşulan beşinci büyük bilim, sanat
ve kültür dili Türkçenin bayramı. Türk’ün anayurdu Türkçenin bayramı. 26 Eylül, Başbuğ
Atatürk’ ün emriyle ilk Türk Dil Kurultayı’nın yapıldığı gündür. Orhun Abidelerinin bulunup
okunması’ nın da 120. yılı. Türk Dil Kurumu (TDK), bu sene 81. kuruluş yılını kutlamaktadır.
Bu vesileyle Başbakan TDK’ye içinde bir defa olsun, Türk milleti’nin geçmediği
aşağıdaki mesajı gönderiyor: “Kökleri tarihimiz kadar derinde olan dilimiz, bizi biz yapan,
kaynaştıran, birleştiren kültürümüzün ve medeniyetimizin en temel harçlarından biridir.
Asırlardan bu yana hoşgörü, kardeşlik ve barış dili olarak gelişen, başka dillere kucak açan,
komşu halkların dillerine zenginlik katan Türkçemizi, yeryüzü dilleri arasında hak ettiği
mertebelere ulaştırmak, milli bir vazife olarak kabul edilmelidir…
“Bütün dünyada kültür ve sanatın, bilimin, iletişim dili olmasını istediğimiz Türkçe,
hiç şüphesiz, gelecek nesillere bırakacağımız en değerli mirasımız olacaktır. Bu bakımdan,
sanatçılarımızdan bilim adamlarımıza, siyasetçilerimizden medyamıza, öğretmenlerimizden
öğrencilerimize kadar, millet olarak hep birlikte Türkçemizin doğru ve güzel kullanımı için
üzerimize düşen sorumluluğu hassasiyetle yerine getirmeliyiz…” Hâlbuki Türkçe
umurlarında değil, Arapça-Farsça ağdalı dinci zihniyetin Osmanlıcasıdır kastettiği dil. Tam bir
ikiyüzlülük!
“Türkçe”, AKP’nin ‘parti programı’nda sadece bir yerde geçiyor: “Partimiz yabancı dil
öğretimini teşvik ederken Türkçenin bilim dili olarak kullanımını özendirecektir” (1)
Ünlü ‘2023 Vizyonu’nda bakın ne var: “(…) Türkçe bilmeyen vatandaşlarımızın
kamu hizmetlerine ulaşımı kolaylaştırılmış, üniversitelerimizde farklı yerel dillerde
bölüm ve enstitü açılması sağlanmış…. daha da ileri bir adım olarak tercih ederlerse
devlet okullarında kendi ana dillerinin öğretilmesi mümkün hale getirilmiştir” (2)
Devlet bütçesinden Türk üniversitelerinde Kürtçeyi Latin harfleriyle mi yoksa Arap
harfleriyle mi okutalım kavgasına tutuşuldu bile… Dahası, meczup Kürtçü Said-i Kürdî’nin
ağdalı dilli “risale”leri okunur oldu. Türkçe bilim dedikleri de bu! Ellerinde ‘sessiz devrim’
diye bir kitapla dolaşıp duruyorlar. Açılımcı Beşir diyor ki, “Erdoğan’ın açıklayacağı paket,
bütün kesimleri ilgilendiren çok değişik sorunları çözen bir paket. İlk günden başlayıp,
devam ettiğimiz Türkiye’yi normalleştirme çalışmamızın bir yeni safhası.”
Şimdiye kadar anormalmışız! Açılım, paket, ileri demokrasi, başkanlık hevesleri içinde
Arapça, Kürtçe seçmeli dersler, her yere İmam-Hatipler. TOBB’un Tayyip’e yağcılık adına şair
Necip Fazıl’ın “Çöle İnen Nur” kitabının prestij baskısını yaptırdığı devirdeyiz.
“Eurovision’a (Avrupa Şarkı Yarışması’na) Kürtçe şarkı ile katılalım” dendiği devir…
Onların “Türkçe” ile ilgili bir tek projeleri olmadı, olmayacak… “Molla Kasım” lakaplı
(sanlı) eğitim bakanı olanlar, oturup bir kere olsun, hiç olmazsa Doğu ve Güneydoğu’da
Türkçe okuma-yazma seferberliği düzenlemezler, aksine memurları Kürtçe öğrenmeye
zorlarlar. Türkçe isim yerine bir insana ‘Kürdistan’ adı konulmasına bile ses etmediler. Ticaret
Kanunu’nda Türkçe isim, tabela şartı koymadılar, şehirler, caddeler, gazete ve televizyonlar
melez hatta “piç” isim ve tabelalarla doldu. “Türk Lirası”nı simgeleyen saçma sapan bir sembol
(simge) yaptılar.
Deyim, atasözü bilmezler. “Allah kuruşu” deyimini icat eden Tayyip’ti, “Allah’ın
tuzağı” diyen de! İstanbul Borsası demek varken, “Borsa İstanbul” diyen, İstanbul Kanalı
demek varken “Kanal İstanbul” diyen kimdi? Ana dilde eğitim yolunda hırsla çalışan kim?
Arapça, Kürtçe seçmeli dersler koyan kim? Dışarıdan İngilizce öğretmeni getirmeye kalkan
kim? “Türk” adını yasaklayan bir zihniyetin “Türkçe” konusunda samimiyeti olabilir mi?
Türkçe sevdaları, cemaat şarkı-şiir yarışmasından (ibaret) başka bir şey olmayan
uyduruk Türkçe Olimpiyatların (!) da propaganda yapmak… O olimpiyatları da (etkinlikleri
de) “Arena” adını verdikleri stadlarda yaptılar!
Ne Bilge Kağan’ın “Ey Türk titre ve kendine dön” sözünden haberliler, ne de
Karamanoğlu Mehmet Beyin Türkçe Fermanından… Yarın da Neşet Ertaş’ın birinci ölüm
yıldönümünde Kırşehir’de Bay Tayyip türkü söyleyecekmiş! Yanında da sanatkârlıktan
yağdanlığa terfi eden Ajda, âkil Orhan, tacir türkücü İbo, Mevlevî Ahmet…
Üstüne de biraz gözyaşı, biraz çektiği zulüm(!)den hikâyeler… Umurunda değil, dilini
kaybetmiş milletlerin köklerini ve kimliklerini unutarak tarih sahnesinden de yavaş yavaş
silinip gidecekleri… Umurunda değil, Türkçenin Türk milletinin şah damarı, can evi, varlığının
zırhı olduğu… Türkçe tökezlerse Türk milleti kaybedecekmiş, bozguna uğrayacak ve Türk
vatanı habis emellerin, ifrit niyetlerin, fitne ateşinin hışmına uğrayacakmış, umurlarında
değil…
Batasıca bir siyasî ikbal hırsı, bir Emevî dindarlığı, Araplaşma gayreti, etnisite
bölücülüğü. Ama derslerini er geç alacaklar milletten! “Ne mutlu Türküm diyene”
diyebilenlerin vatanından er geç geldikleri gibi gidecekler! Türkçemizi mahcup, mağlup ve
yılgın hale sokmaya kimsenin gücü yetmez! 27 Eylül 2013
(1) www.akparti.org.tr/akim/program.pdf
(2) www.akparti.org.tr/upload/documents/akparti2023siyasivizyonuturkce.pdf
Q, W, X HARFLERİ VE ‘ATATÜRK ALFABESİ’NİN EŞSİZLİĞİ
"Kürtçe Harf" diye bir şey yok Ali Serdar Bolat 7 Ekim 2013
Q, W ve X harfleri kastedilerek: "Kürtçe Harfler alfabeye alınıyor" deniliyor. "Kürtçe
Harf" diye bir şey yok. Bunlar Kürt Harfi değil, Latin Harfi. Latin Harfleri ve Latin Alfabesi:
Atatürk, bu alfabenin bazı harflerine noktalar ve çengeller koyarak Ç, Ğ, İ, Ö, Ş, Ü harflerini
oluşturmuş. Q, W ve X harflerini de almamış. Türk Alfabesi veya Atatürk Alfabesi oluşmuş.
Ö ve Ü harfleri Alman Alfabesi'nde de var. Tıpkı bizim Ö ve Ü gibi okunuyor. Ç
Fransızca'da da var ama S okunuyor. Latin harfleri Türk, Azeri, İngiliz, Fransız, Alman,
İtalyan, İspanyol, İsveç, Norveç gibi ülkelerin alfabelerinde kullanılıyor. Ancak bunlara Türk,
Azeri, İngiliz, Fransız, İspanyol Harfleri denmiyor. Latin Harfleri deniyor. Azeriler ə şeklinde
bir harf (ters e) eklemişler alfabeye. Belki sadece bu harfe Azeri Harfi denilebilir. Azeriler X
harfini kalın H, Q harfini de kalın K olarak kullanıyorlar. İşte Azeri Alfabesi: (Her harfin
altında Azerice okunuşu ve onun altında da İngiliz fonetik işaretleri var) Türkiye'de Kırmanci
Lehçesi'ndeki Kürtçe Alfabe de Latin Harfleri kullanılarak yapılmıştır, dolayısıyla Kürt Harfi
diye bir harf yoktur. Suriye, Irak ve İran Kürtleri kendi lehçelerini (Sorani, Lorani gibi) Arap
Harfleri kullanarak yazıyorlar. Q, W ve X harflerinin gereksizliği:
Q harfi kalın K, yani genizden gelen K için kullanılıyor. Osmanlı kalın K için KAF,
ince K için de KEF harflerini kullanırdı. Sonuçta her ikisi de K sesidir. Atatürk, her türlü K sesi
için K harfini kullandı. Bir karışıklık ya da terslik olmadı, tersine olay sadeleşti. QALEM
yerine KALEM yazınca, bu kelimeyi yanlış mı okuyoruz? Hayır. K harfi varken Q harfi
tamamen gereksizdir. W harfi tamamen gereksizdir. V harfi varken aynı sesi veren W harfine
gerek yok. Arap Alfabesi'nde V sesi veren tek bir harf var: VAV. Şimdi Arapça'dan Kürtçe'ye
geçen kelimelerdeki V sesini bazen V bazen W yazmak neyin nesi? Irak, İran ve Suriye'deki
Kürtler Kürtçeyi Arap harfleri ile yazıyorlar ve sadece VAV harfini kullanıyorlar. Onlar 2 ayrı
V harfine gereksinim duymuyorlar da Türkiye'dekilere ne oluyor?
X harfi kalın H için kullanılıyor. Arapça'daki HI harfi yerine. Ama Arapça'da 3 tane H
harfi var. İnce H için HE, orta H için HA, kalın H için HI. Bir tane daha H harfi mi icat edelim
şimdi? XALI yerine HALI yazsam, bu kelimeyi yanlış mı okurum? Hayır. H harfi varken X
harfi tamamen gereksizdir. Genizden, burundan, dişler arasından ve damaktan çıkarılan sesler
ilkel seslerdir. Uygarlık ve konuşma dili geliştikçe, bu ilkel sesler kaybolur ve kaybolmalıdır.
Atatürk Alfabesi, bu konuda, yani ilkel seslerin elenmesi konusunda en büyük yardımcıdır.
Arapçada 2 tane D, 2 tane T, 3 tane S, 3 tane H sesi var. Bizde ise hepsinden birer tane var.
İlkel sesleri Atatürk elemiş. Q, W ve X harfleri ilkel sesler içindir. Eskiden bizde de ilkel sesler
vardı, Anadolu'da yerel ağızlarda halen ilkel sesler vardır. Ancak Atatürk, bu ilkel seslerin
kaybolduğu, Türkçenin en incelmiş biçimi olan İstanbul'un Fatih İlçesi'ndeki sesleri esas alarak
bu alfabeyi meydana getirdi. Okullarda okuduğumuz, radyolarda televizyonlarda sunuculardan
duyduğumuz bu sesler incelmiş, uygarlaşmış seslerdir. Hala daha ilkel sesler için zorlama
harfler koyarak uygarlaşmaya, dilin incelmesine karşı koymak neden?
Bütün dilleri incelememe olanak yok, ama Avrupa dillerini, Arapçayı, Farsçayı, Çinceyi
biliyorum (Bu dillerdeki konuşmaları anlamasam da dikkatle dinledim demek istiyorum).
Gördüğüm kadarı ile, dünyada en incelmiş, ilkel sesleri içinden atmış olan dil Türkiye
Türkçesidir. İkinci sırada Japonca geliyor. Atatürk Alfabesi'nin eşsizliği:
Atatürk Alfabesi, daha doğrusu Abecesi, dünyada bugüne kadar yapılmış olan en
mükemmel alfabedir. Eşsizdir. Günümüze kadar hiç bir ülkenin yapmaya cesaret edemediği
büyük bir devrimdir. İşte özellikleri:
1) Atatürk Abecesi'ndeki harfler, her zaman ve her yerde aynı sesle okunur. Her harfin sadece
bir tek ses değeri vardır. Örnek: A harfi her yerde a sesi verir. Her harf için bu geçerlidir.
2) Her ses, sadece tek bir harfle karşılanır. A sesi her zaman tek harfle, A harfi ile yazılır. Her
ses için bu geçerlidir. Bir ses, bir tek harf olarak yazılır, birkaç harf bir araya getirilmez.
3) Yazılan her harf okunur. Bir kelime içinde yazılıp da okunmayan harf olamaz. Şaştınız…
"E, ne var bunda? Bunun neresi mükemmel? Devrim bunun neresinde?" diyeceksiniz. ‘Atatürk
Abecesi’ni küçük yaşınızdan beri kullandığınız için mükemmelliğinin farkına varmamış
olmanız çok doğal. Öteki abeelerle karşılaştırınca göreceksiniz mükemmeliyeti.
A harfini ele alalım: İngilizcedeki A harfi yerine göre A, O, EY, E olarak okunur.
AT yazılır, ET okunur. SAY yazılır SEY okunur. NATURE yazılır, NEYÇIR okunur. TAXI
yazılır, TAKSİ okunur. WATER yazılır VOTIR okunur. KAT olarak okumak için de, CUT
yazmalısınız. Yani A sesini vermek için U yazıyorsunuz. E harfine bakalım: İngilizce bir
yazıdaki E harfi yerine göre İ veya E olarak okunur. He yazıp Hi ; Sheriff yazıp Şerif
okuyorsunuz. TENK olarak okumak için de THANK yazıyorsunuz. İ harfine bakın; ice yazıp
ays okuyorsunuz. i harfi burada ay olarak okunuyor, sit yazıp sit okuyorsunuz. Haydaa. Şimdi
de i harfini i olarak okudunuz. Tri olarak okumak için de TREE yazdınız. İ sesini okumak için
2 tane E harfini yan yana yazdınız. O harfine bakalım: Fransızca EAU yazıp O okuyorsunuz.
Bir tek O sesi çıkarmak için 3 ayrı harfi yan yana dizmek zorundasınız. (Trudeau örneği gibi.)
Yine Fransızca BORDEAUX yazıp BORDO okuyorsunuz. Önce O harfini O olarak, sonra da
EAUX harflerini O olarak okuyorsunuz. 4 harf bir O ediyor... Ö sesi: Fransızcada JE yazılıp
JÖ, PETİT yazılıp PÖTİ okunuyor. E yazıp Ö okudun, sondaki T harfi ise uçtu gitti. Ş harfi :
İngilizce SHE yazıp Şİ okuyorsunuz. Ş sesini ancak 2 harf kullanarak yazabiliyorsunuz: SH
Almanca daha da berbat. Ş sesini yazmak için 3 harf kullanmanız gerek: SCH. Yani BOŞ
okumak için BOSCH yazmanız gerekiyor. İngilizce Ş’yi her zaman SH ile yazamıyorsunuz.
Neyşın okumak için Nation yazmalısınız. T yazıp Ş okuyorsunuz. Ş sesini vermek için bazen
de C kullanılıyor: Precious yazıp Preşıs okuyoruz. Ç harfi: Almanca Ç yazmak için 4 harf
gerekiyor: TSCH. Yani ÇEK okumak için Almancada TSCHEK yazıyorsunuz. İngilizcede
CHECK yani 2 harf: CH. Fransız Ç harfini bulmuş ama alfabede ayrıca bir S harfi olduğu
halde, Ç'yi de S okuyor. GARÇON yazıp GARSON okuyor. Akıl mı bu? I harfi: İngilizce I (ı)
yok. Onun için e, io veya u yazıyoruz. Water yazıp Votır, Nation yazıp Neyşın okuyoruz.
LECTURE yazıp LEKÇIR okuyoruz. M harfi: Fransızcada M harfi bazen N okunuyor.
Champs-Élysées yazıp ŞANZELİZE, COMTE yazıp KONT okuyorsunuz. T harfi: İngilizce
CULTURAL yazıp KALÇIRIL okuyoruz. İlk U, A olarak, ikinci U I olarak, T de Ç olarak
seslendiriliyor. Bir de heceler var. Onlar daha berbat: Almanca EU yazıp OY, AE yazıp E, UE
yazıp Ü, OE yazıp Ö, Eİ yazıp EY okuyorsunuz. DOYÇ olarak okumak için DEUTSCH
yazıyorsunuz. (DAÇ okumak için başka tür yazım.) Fransızcada ROI yazıp RUA, LOUIS yazıp
LUİ okuyorsunuz. Bir de yok olan harfler var: Fransızca ELLE yazıp EL, FILLE yazıp FİY,
L'HOMME yazıp LOM, QU'EST yazıp KES, CETTE yazıp SET, MONT BLANC yazıp MON
BLAN, DON QUICHOTTE yazıp DON KİŞOT, JULES VERNE yazıp JÜL VERN, PARIS
yazıp PARİ/PAĞİ okuyorsunuz. Bir sürü harf okunmuyor, boş yere yazılıyor yani. Yer
değiştiren harfler: İtalyanca MIGNON yazıp MİNYON okuyorsunuz. Y harfi: İspanyolca
MALLORCA yazıp MAYORKA, Fransızca FILLE yazıp FİY, VERSAILLES yazıp
VERSAY okuyorsunuz. LL= Y oluyor! Bunlar birkaç örnek yalnızca. Daha ne gariplikler var.
Bundan dolayı, Türkçe seslerin karşılığı olan harfleri öğrenen herkes ağzından çıkan kelimeyi
yanlışsız yazmayı ve gördüğü her kelimeyi okumayı çabucak öğrenebilir. Bir İngiliz çocuğa
harfleri öğret, hiç bir şey yazamaz. Su (votır) yaz diyorsun. Çocuk WATER yazmalı. V sesini
V ile mi, W ile mi yazacak? O sesinin A harfiyle yazılacağını nereden bilebilir ki? T harfini
yazabilir, geçelim. I harfine geldik ama İngilizcede böyle bir harf yok ki. I sesini E harfi ile
yazmalı ama bilmesi olanaksız. İngiliz çocuk, harfleri değil, KELİMENİN TÜMÜNÜ AYNI
ANDA GÖREREK nasıl okunacağını görür ve ezberler: WATER. Ancak bu kelimeyi
ezberledikten sonra yazabilir. Türk çocuk ise S ile U’yu arka arkaya dizerek SU yazabilir. İşte
en büyük üstünlük bu. Ama bu üstünlüğü elimizden almak için, harflerle değil, hece
ezberleterek okumayı öğretmeye başladılar ilkokullarımızda. Gayrı milli iktidarlar Amerikalı
eğitimcilerin zorlaması ile bu ihaneti de yaptılar. Atatürk Alfabesi ile biz hangi dilde olursa
olsun her kelimeyi yazabiliriz, ama onlar yazamazlar. Bir Avrupalıya veya Amerikalıya KILIÇ,
CACIK yazdıramazsınız. Arapça sesleri de yazamazlar. EL MISR EL YEVM yazamazlar
örneğin. AL MASRI AL YOVM yazıyorlar, aynı sesi vermiyor. Halbuki Atatürk Alfabesi ile
El Mısr El Yevm yazdım gitti... İşte bu kadar basit bir şeyi, yani her sesi yalnızca tek bir harfle
yazmayı ve yazılı her harfi yalnızca tek bir sesle okumayı akıl edememişler. Şimdi görüyorlar,
itiraf da ediyorlar, ama bu devrimi yapmaya cesaretleri yok. Onların bir Atatürk’ü yok çünkü.
Atatürk Abecesinin Osmanlı Abecesine üstünlüğü: Bir örnekle bunu kanıtlayalım:
Aşağıdaki Osmanlıca yazı fotoğrafının aşağısına, bu yazının okunuşunu koydum. Oraya
bakmadan, bu yazıyı okumaya çalışınız. Bakalım okuyabilecek misiniz. Bu fotoğraftaki Arapça
harfleri yan yana dizersek şöyle oluyor: Sırayla, anatvly asmanly tymvr yvly aykyncy mvka
hydrpaşadn bvstancyyh v yahvd bvstancydn hydrpaşayh. Deli saçması değil, hayır. Bu bir tren
bileti. Okunuşu şöyle: anatvly asmanly tymvr yvly (Anadolu Osmanlı Demir Yolu) aykyncy
mvka (İkinci Mevki) hydrpaşadn bvstancyyh (Haydarpaşa'dan Bostancı'ya) v yahvd (veyahut)
bvstancydn hydrpaşayh (Bostancı'dan Haydarpaşa'ya) Açıklaması: V olarak yazdığım VAV
harfi V - O - U - Ö - Ü olarak okunur. Yani bir harf 5 ayrı ses için kullanılıyor. A olarak
yazdığım AYIN harfi A / İ olarak okunur. H olarak yazdığım HE harfi H veya E olarak; Y
olarak yazdığım YE harfi Y-İ-I-A okunur. Örnek: Mustafa yazarken, kelimenin sonundaki a
harfi y olarak yazılır. Bilmeyen kişi Mustafa kelimesini müstafi (istifa etmiş) olarak okuyabilir.
Örnek: Şunu okuyunuz bakalım: asy (ayın - sat - ye) . "Asi" dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Yanıldınız. "İsa" okunuyor. Örnek: Mevki mvka olarak yazılıyor, sondaki a (ayın) i olarak
okunuyor. Cami kelimesinin cama (cim elif mim ayın) yazılıp sondaki ‘a’nın ‘i’ okunması gibi.
Mürekkep yalamışlar bile yalan yanlış okurlardı. Örneğin, şiirde geçen "Heraklit" kelimesini
"Her ekalliyet" olarak okuyan müddeiumumi (o zamanki savcı) Nazım için tutuklama emri
kesmişti. Atatürk Devrimi'nin değerini şimdi anladınız mı?..
TÜRKÇEYE SARILMAK
Sevgili Türkçe tutkunları! Anladım neden “he” okunan ‘Hh’yi “ha”; “ke” okunması
gereken ‘Kk’yi de “ka” diye okuduklarını. Onlar Arapça düşkünleri de ondan… Erdal
Akalın’ın yönlendirdiği, aşağıya aldığım, Ali Serdar Bolat yazısını okuyunca çok iyi
anlayacaksınız. Qq, Xx, Ww gibi yazaçların neden gereksiz olduğunu da öğreneceksiniz bu
yazıyı okuyunca. Benim buna giriş olsun diye vurgulamak istediğim, dilimize nasıl bir saldırı
olduğunu açık olarak belleklere sokmaktır. 1950’li 60’lı yıllarda başladık buna, üniversite
günlerinde: ‘Türkçe konuş vatandaş!..’ diye dillendirmeye, yaklaşan sakıncayı (tehlikeyi)…
’60’larda başladılar: “Coca Cola” yazdırıp “Koka Kola” okutturup-içirerek
uyuşturmaya. Bilgisunar (İnternet) geldi ya da getirildi, bu kez “com” yazdırıp “kom”
okutmaya. O arada Türkçe yazaçlar hiç kabul ettirilemedi hizmet sunanlara. Birlik olup, “Bu
yazaçlar başka dillerde de var, Türkçe yazıp konuşan yüzlerce milyon insan var,” diye
direnemedik. Önce sessizce kene gibi yapıştırılan yaban sözcükleri açıktan açığa yutturdular.
Ben ve Tarık Konal gibilere tepki gösterenler, yakışıksız, katışıksız “ulusalcı/milliyetçi”
etiketiyle anılmaya başlandı. Bir örnek vermem yeterli: büyük bir mağazaya yaban
“CONCEPT” adı verildi. Verilen hizmetle ilgili olup olmadığı ortaya konmadığı gibi,
çalışanları da bilgilendirilmedi. (Asıl suçlular, 1) belgeyi onaylayanlar; 2) denetleyenler.
Mağazaya girip, “Ne demek, concept?” diye soranlar yanıtsız bırakıldılar, utandırıldılar.
Ayrıca, concept sözcüğündeki ilk ‘c’ ‘k’ (ke) olarak, dördüncü yazaç ‘c’ ise ‘s’ okunuyor. Bu
bağlamda çok örnekler aşağıdaki yazıda verilmektedir.
SON SÖZ: Atatürk’ü sevmeyen Türkçeyi de sevmeyip Arapçayı yeğler; ya da Türkçeyi
sevmeyip Arapçayı yeğleyen kişi Atatürk’ü de sevmez, bilesiniz!..
M. Ali Sulutaş, MBA, İktisatçı, araştırmacı yazar, çevirmen; Türkçeye de duyarlı bir yurttaş.
Bilgi: “Ana Sütüm Türkçe” ile “Türkçeye Kanat Gerenler”, “Çok Sat(ıl)an” listesindeydi…
Amazon.com: Migration Ballads-A Poet's Journey (9781891386398): Ali F ...
mehmetalisulutas.wordpress.com; twitter.com/mehmetalisuluta; akdenizhaberleri.net adanafikirplatformu.org
Hakkımda fazla bilgi edinmek isteyene bilgisunar (internet) yardımcı olabilir…
Pirireis Mh. 1125 Sk. No. 5C/15 Mersin 33110 / 90+(532) 606 5776; 90+(324) 327 4749
Sözgelimi, “kökümüz” oluyor ‘kokumuz’; “sık” oluyor ‘sik’. İkincisinde yol buluyor, ‘sIk’
yazıyoruz, ama yakışmıyor, “eşeğin bilmem nesine konmuş sinek gibi” duruyor. (Değil mi?)
“Türkçe” demek istiyorsunuz, ama aygıttan ‘Turkce’ diye çıkıyor, benim gibiler de çileden…
“Batı diyor ki, ‘Bizim kökümüz Heritik!’ yani, ‘Bizim mirasımız Sümer’e dayanır’ diyor.
”örneğinde “Heritik!” sözü nedir, nece bilmiyorum, bilmem de beklenmez, Türkçe yazılmalı.
İlgili kişi bu kavramı neden kullandı, onu da bilmiyorum, sormak zorunda da değil(d)im. .
Download