----,o ulııslarara.sı izııik SeııqıOZ)JIIIIII!- 2005 o - - MUTLAK VARLIK KAVRAMI EKSENİNDE DAVUD KAYSERİ'NİN FİLOZO.F VE KELAMCILARA YÖN ELTIİGİ ELEŞTİRİLER / Ömer TÜRKER* Sayın Başkan ve saygıdeğer dinleyicileri Ben İznik medreses'inin ilk müderrisi olan Davud Kayseri'nin mu tak varlık kavramı kelamcı ekseninde ve değerlendireceğim. De'ğerlendirme kazandığı anlam yönelik olacaktır. tartışmamıza arasında Taraflar alınabilecek itibara eleştirileri bağlamda hangi bir eleştiri tespite ve karşı zorunlu olarak ortak bir zemini gerektirdiğinden Davud Kayseri ile dikkat çekerek başlamanın zemin, zamanla düşüncenin içeriğine azımsanmayacak formel zemininin onun eleştirilerin etrafında şekillendiğini ve nihai olarak hangi soru duruşun gerçekleşmesi, yönelttiği filozoflara daha ziyade eleştirdiğ i düşünürler arasındaki uygun olacağı ifade edildiği dilin formunu bu ortak oluşturarak düşüncenin boyutta tesir etmektedir. Bu çatısıyla ilişkisini ortak zemine Ayrıca kanaatindeyim. bakımdan düşüncenin görmek için ortak zeminin irdelenmesi gerekmektedir. Davud Kayseri on dördüncü yüzyıl düşünürlerindendir. Bu yüzyıl İslam düşüncesinin müteahhirin veya muhakkikln olarak adlandırılan döneminin bir parçasını oluşturmaktadır. Farabi ve İbn Sina elinde tadilattan geçen mantıksal düşünce tarzının düşünce Ancak Gazali ve Fahreddin Razi'nin ekallerince benimsenmesi bu adlandırmanın dayanağını düşünce tarzını benimsernek kavramak için arasında Müteahhirln döneminde özellikle çabalarıyla adlandırmanın felsefe temel Mantığı kullanmak ile ayrım yapılması bir dışındaki karakteristiğidir. Mantıksal gerekmektedir. kelamcılar tarafından mantığın düşüncenin aleti olarak benimsendiğ i öteden beri söylenmektedir ve bu tespit özellikle kelamcıları ve Taftazani önemli ölçüde uğrayan, sonrası gerçeği yansıtmaktadır. kullanımının temelini fasıl, da budur. Bu mütekaddimin döneminde hakim olan dil İSAM oluşturma kavramsal çerçevedir ki oluşturan hassa ve genel arazia husus, cins, tür gibi kelamcıları Fakat Gazali şeyler hakkındaki tasavvurları sınıfiara ayırmada kullanılan cins, tür, Maturidi sözkonusu Eşari olduğunda sonrası asıl değişime veya bu mantığın Bu tümelle yani düşünme tarzının, esaslı düşünce tarzından kavramların mantıksal kullanımlarıyla tasavvurları bir alet olarak düşünme tarzı, beş düşünmektir. bir dilsel fa kı, um um, kullanımları U{l!5fararltSJ izııik SeııqJOZI)ılllnı - 200) o - - - alındığında dikkate anlaşılabilir. mensuplarınca geliştirilen sanatını kullanmayı burhani kıyasın filozofların Asıl getirmiştir. beraberince özellikle sanatında ayrıntılı dolayısıyla felsefe kıyas benimsenmesi okulu ve burhan Her ne kadar bir yöntem olarak sufıler olarak ortaya tarafından reddedilse de koydukları bilimsel bilginin olmanın şartları, bir bilim Meşşai itibariyle düşünme tarzının kullanılması, burhan temel ölçütü ve bu Razi tarafından kelama ve Sadreddin Konevi tarafından da vahdet-i vücutçu tasavvufa uyarlanmıştır. 1 Konevi, tasavvufun da diğer ilimler gibi bir ilim olduğunu, mantığın felsefede bilgi ölçütü olmasına benzer şekilde tasavvufta da bilgilerin doğru ve ycınlışını birbirinden ayırt edebilecek ölçütün bulunduğLınu iddia ederek Miftahu'l-gayb isimli eserinde bu iddiasını temellendirmiştir. 2 Aslında onun yaptığı şey, naiv bir tavırla filozofların ibaret değildir. mutasavvıflara burhanda ortaya Görünürdeki naivliğinin kelamcılar tarafından olduğu bilginin öznel olamayacağı" eleştirisine karşı taşımaktan tasavvufa aksine filozof ve "tasavvufı yöneltilen tasavvufun bir bilim koyduğu esasları bir ve yanıt dolayısıyla ve nesnellik iddiasıdır. Konevi bu amaçla tasavvufun konusunu, meselelerini ve ilkelerini filozof ve kelamcılarla aynı kavramsal yapıyı kullanarak tespit etmiştir. Bu tespit bir bakıma İbn Arabi'nin düşüncelerinin müteahhirin dönemi bilim anlayışına göre düzenlenmesidir. İbn Arabi sonrasında vahdet-i vücutçu tasavvuf bu ortak bilim öğrencisi Kaşani anlayışı vasıtasıyla istikametinde gelişmiştir ki Konevi'nin meşhur tasavvufi öğretiyle tanışan Kayseri de bu duşüncenin aktarımı ve geliştirilmesinde başı çeken düşün:.ırlerden biridir. Şimdi özgü bu ortak zeminin, bir tür arada bulunma ve muhalif kutupların her birine tarafları taşımakla işlevi gördüğünü eleştirileri hangi birlikte temel dikkate alarak bağlamda şu farklılıkları da yansıtan bir ara düzlem soruyu sorabiliriz: Davud Kayseri'nin anlam kazanmakta ve nihai olarak hangi soru etrafında şekillenmektedir? Davud Kayseri, Risale fi i/mi't-tasavvuf adlı eserinde İl m-i İlahinin yani Metafıziğin konusunu, İlahi zat ve onun ezeli ve ebedi sıfatları olarak tespit ettikten sonra ilahi edilen· "doğal varlığın külli" tasavvuf ilminin veya "va lık hakikati" ve "mutlak varlık" şeklinde formüle olduğunu belirtmektedir. metafiziğin konusu "kendi Dolayısıyla Kayseri'ye göre olmaklığı bakımından varlık" veya diğer bir deyişle "mutlak varlık"tır. 3 Metafiziğin konusu, filozoflara ve Gazali sonrası kelamcılarına göre de mutlak varlıktır. Ancak mutlak varlığa Bütün bu süreci doğuran şey, Gazali'nin Tanrı ve alem hakkında bilgiye ulaşmayı amaçlayan düşünce okullannın metafizik olma orta paydasında buluştuklarını fark ederek kelam, felsefe ve tasavvufun konu birliğine sahip olduğuna dikkat çekmesidir. Sadreddin Konevi, Miftahu'l-gayb, (tre. Ekrem Demirli), İstanbul 2002, s. 7 vd. Davud Kayseri, Risa/e fi ilmi't-tasavvuf, (thk. Mehmet Bayraktar), Kayseri 1997, s. lll, 113. - - - o 318 o - uluslararası izııik Seıııpozııınıııı- 2.005 o - yüklenen anlam, farklılaşmaktadır. İbn Sina metafiziğin konusunun kendi olmaklığı bakımıyla kayıtlanan bununla ilk olması bakışta bir bakımından itibarı mevcut veya mutlak mevcut olduğu.nu söylerken kastetmektedir: Bütün Metafiziği n konusunun olduğudur. Bu durumda metafizik bir itibarı bu en varlık anlamına şeye varlık anlamına Sufıler layık sahip olması şey sahip olan değil bir"şey"i konu edinmekte ve ibaret olan ve incelemektedir. dolayısıyla var olmaya mevcut olan Tanrı'yı kastetmektedirler. Burada gerekçeler aynıdır: Bir ilmin konusu, o ili md e müsellem olmalıdır ve bu nedenle bizzat o ilirnde ispata kendiliğinden açık olmalıdır konu olamaz. Bu durumda ya ya da daha üst bir ilirnde ispat edilmelidir. Metafizik ilimierin en yücesi olduğuna konusunu ispatlayacak daha üst bir ilim yoktur (Burada kelamın şeri içinde en yüce ve dikkate var yani. mevcudu n kendisi bakımından ilişen arazları varlıkla, sırf varlıktan ise mutlak mevcutların yalnızca dikkate alınması. Ancak biraz daha sorgulandığında Metafiziğin alınmalıdır). Şu de felsefi ilimler içinde en yüce ilim Metafiziğin halde göre onun konusu ilimierin olduğu kendiliğinden açık olmalıdır. İbn Sina sorunu ispata muhtaç olmayacak kadar açık olan "varlık anlamı" : mefiıumuyla çözmektedir ki her ne kadar İbn Sina'nın kendisinde bu anlamın "mutlak varlık" (el-vucud el-mutlak) terkibiyle ifadesinde çekinceler bulunsa da · Farabi, Tusi ve Fahreddin Razi gibi düşünürler buna mutlak varlık demekten çekince duymamışlardır. Kelamın konusunun mutlak varlık olduğunu söyleyen 4 kelamcılar ise zatın varlığı ile zatın kendisini yani mutlak varlığı birbirinden ayırmaktadır. varlığını Buna göre zatın varlığı zat üzerine zaittir ve bu nedenle zatın incelemek, zatın hallerinden birini incelemektir. Mutlak varlık ise müsellem olduğu ve kelam kitaplarında umur-ı amme bahislerinde mutlak olarak varlığın bedihi mi yoksa nazari mi olduğu yolundaki tartışmalar ispat değil tenbih amacını güttüğü için mutlak varlık tam anlamıyla kelamın konusu olmaktadır. 5 Dolayısıyla kelamın konusu ile metafiziğin konusu mutlak varlık olmak üzere eşitlenmektedir. Davud Kayseri'nin metafiziğin göre de hemfikirdir. Ancak çıkmaktadır. koymadan varlığın Tanrı'nın aralarında bulunduğu konusu mutlak ayrılık ve eleştiriler demekle düşünürlere Buraya kadar diğerleriyle tam da bu ortak noktada ortaya Davud Kayseri'ye göre mutlak varlık vahdet-i vücutçu varlıktır. varlık eşdeğerdir. Metafiziğin demek herhangi bir meseleleri işte kayıt bu mutlak isimleridir. Varlık demek Tanrı demekle aynı anlama geldiğinden isimleri varlığın isimleridir ve metafizikte Tanrı'nın isimleri İbn Sina'.nın görüş ve açıklamaları için bkz. Metafizik I (tre. Ekrem Demirli ve Ömer Türker), Istanbul 2004, s. 1-30. Şemseddin Isfehani, Metaliu'/-enzar min Tavaliu'l-envar, İstanbul1305, s. 10-11. - - - o 3I9 o - - - - - - o uluslararası izııik SeıııpOZiJIUI!l!- .200) , incelenmektedir. Mutlak varlık, zatında ve hakikatinde herhangi bir başkalaşma meydana gelmeksizin mutlak, mukayyet, tümel, tikel, genel, özel, bir ve çok olmaktadır. Bu düşüncede varlık sorunu İlahi Varlığın ya da Tanrı'nın varlığının nasıl olduğu şu sorusu etrafında şekillenir. Tanrı'nın varlığının nasıllığı sorusu ise alt soruları beraberinde getirmektedir: Tanrı'nın varlığından ayrı varlıktan ibarettir yoksa. mıdır? Şayet Tanrı sırf ibaret ise varlık fertlerinden biri olup diğer mevcutların varlığının kendisinden feyiz diğer Tanrı sırf varlıktan mı olarak bir mahiyeti de var ettiği, zatı gereği mevcutlardaki gelmektedir? Bu varlığın varlık mıdır zorunlu bir ta kendisi midir? Tanrı'nın bağlamda varlık lafzı anlamı müşekkek ve yoksa Tanrı Varlık olması bir bütün ne anlama lafız ve anlam mıdır? Soruları başa sondan doğru ele alırsak Kayseri'nin eleştirilerini gerekçeleriyle birlikte ortaya koyabiliriz. Kayseri'nin ve kelamcılara yönelttiği en önemli müşekkek olmadığı eleştirisidir. mevcutların varlıklarının tahakkuk eden tek bir eleştirilerden varlık tartışmasında varlık biri, filozof mefhumunun Ona göre varlığın müşekkek olması için farklılaşması varlık vardır gerekir. Oysa bütün mevcutlarda ve bu varlık bütün mevcutlara dereceli olarak değil eşit olarak yüklenir. 6 Kayseri'nin eleştirisini anlayabilmek için ihtilaf mahallinin açıklığa çıkarmamız gerekir. Acaba Davud Kayseri'nin varlık derken hangi anlamıyla varlığı (Vücud) lafzı, kastetmektedir? Kayseri'nin ortaklıkla, lafzi açıklamalarına kullanılır. birkaç anlamda göre varlık Bunlardan birincisi, sözcüğün kök anlamı olan "vicdan" yani bulmaktır. İkincisi, "meydana gelme" dış dünyada mevcut ve görünür hale gelmeyi ifade eder. Kayseri bu iki anlamıyla varlığın (husul), "zuhur" ve "tahakkuk" demektir. Bu anlam, olmayı araz olduğunu söyler. Çünkü her iki anlam da kendi başına mevcut olmayan ve var olmak için bir şeye ilişmeyi gerektiren anlamlardır. Üçüncü anlam ise "harici, zihni, lafzi ve mecazi düzlemlerini varlık kılan kaim kastedilmediğinde ve kevn varlığı hakikattir". "mutlak kevn" (salt aynı anlamı algıladığımız yani Bu oluş) hakikat, bütün varoluş mastar anlamı olarak ifade edilir. Bu durumda ifade etmektedir. Gerçi burada teşkikle yüklenmeyi gerektiren bir düzlem vardır. Bu düzlem, kevn lafzıyla alemin sahip olduğu göreli (izafı) varlığın hakikatinin fertlerine öncelik, sonralık, teşkikledir. güçlülük, denilmesi, bu fertler arasın la zayıflık, Bu farklılıklar dikkate söylenir. Çünkü faklılıkların dikkate onlarda herhangi bir izafı varlık kastedilmesidir. Bu durumda sözkonusu varlık daha layık olmaklık alınmadığında alınmadığı varlık farklılaşması varlık, salt imkan, hud us, dikkate alındığında, ise tam bir örtüşmeyle varlık yoktur. Bu hakikati seviyesinde anlamıyla varlık ne Kayseri, Mukaddimat (Resai/ içinde, thk. Meymet Bayraktar), Kayseri 1997, s. 14, 36. - - - o U{ıı.sfararll5ı İzııik Seııqıo2:1Jl!11ııt cevherdir ne de şeydir. ettiren kelamcılarda arazdır, varlığın arazı bilakis cevher ve Bu nedenle cevher ve - 2.005 o--- kılan var arazın ve tarifinde varlığını alıqır devam (filozof ve herhangi bir şeyin tanımında alınmadığına dikkat edilmelidir), onlardan daha geneldir/ İşte filozof ve kelamcıların müşekkek olma iddiasının reddedildiği düzlem budur. kelamcılar aslında Dikkat edilirse filozof ve tam da bu varlığın müşekkek olmasını kastetmektedirler: Özellikle filozofların mütekaddim-müteahhir ilişkisi hakkında fazlasına olduğuna söyledikleri yani "mütekaddim, müteahhirin sahip ve sahiptir" ilkesi varlığın müşekkek olmasını zorunlu kılmaktadır. Burada teşkikin tam olarak ifade Pekişme ise kendinden ettiği, varlığın oluş, kendisinde bir bağımsızlık pekişmenin olmasıdır. ve süreklilik etmektedir. Yani filozoflar açısından Tanrı'nın varlığa en anlamlarını ifade layık olması, varlığının kendinden, sürekli ve zorunlu oluşu anlamına gelmektedir. Diğer mevcutlarda ise bu özellikler varlığın Tanrı'dan uzaklaştıkça düzlemde anlam bölünmez. mümkün yönelik oluş, Mutlak bunun tek tek mevcutlara Kayseri'nin mutlak eleştirisi tam da bu tek bir hakikat olup asla farklı derecelerde yüklenmesi değildir. Diğer hakikat, kazanmaktadır: Dolayısıyla azalmaktadır. teşkik bulunduğuna yüklenmesinde vahdet-i vücutçu mantıktaki düşünülerde olduğu ifadesiyle varlığın doğal gibi Kayseri'ye göre de bu küllisidir ve Hakkın varlığının aynıdır. Bu hakikati bütün kemalleri, sıfatları ve isimleriyle aldığımızda İlahi Varlik adını alırı. Bu durumda mutlak varlık ve Tanrı eş anlamlı hale Metafiziğinin gelmektedir ve konusunun mutlak varlık oluşu, onun Tanrı'yı konu ed inmesi demektir. Mutlak varlık ilimde·ispa.tına kendiliğinden açık ve bedihi olduğundan hiçbir gerek yoktur. Bu nedenle vahdet-i vücutçu düşünürlerde isbat-ı vacib yoktur. Metafiziği n konusu mutlak varlık olduğuna göre o, mutlak varlığın zati ilişenlerini inceleyecektir. Bunun Metafiziğin Tanrı'nın Tanrı adıyla irtibatlı isimlerini mesele edinmesidir. Çünkü olarak ifadesi, Tanrı'nın isimleri, diğer mevcutların zati araziarına benzer şekilde Tanrı'yı bize tanıtan şeylerdir. Peki Metafiziğin Tanrı'nın isimlerini veya varlığın zati ilişenlerini incelemesi ne anlama gelmektedir? Bu soruya verilen cevap, pek çok metafizik meseledeki farklılaşmayı da beraberinde getirmektedir. Nihai tahlilde isimleri varlık olması anlamına hakkında edindiğimiz hakikatinin Tanrı olması, bütün gelmektedir. Çünkü Tanrı'nın bilgi, aynı zamanda mevcutların Tanrı'nın dışındaki Tanrı hakkında bilgi her bir mevcut olmaktadır. Bu Kayseri, Keşfu'l-hicab an kelami rabbi'l-erbab (Resail içinde, thk. Mehmet Bayraktar) Kayseri 1997, s. 93-94. Keşfu'l-hicab, s. 93. -----{) Ul1!5lararası izııik SeııqlOZiJI!IInt- 2005 açıdan bakıldığında filozof ve varlıktan mahiyetierin kelamcıların yaptığı varlık-mahiyet ayrışması, olduğu anlamını felsefe ve kelamda yitirmektedir. Çünkü filozof ve geldiğini önce o--- dış seviyesinde mahiyetlerle ve fert seviyesinde mahiyetin kazanmış varlığa haliyle sahip ayrışmaya olduğunu düşünmektedir. olduğundan şeyler, varlık tür varlık dünyada Onlara göre mahiyetler, zihni bir . kazanmadan önce zihni seviyede bir tür sahiptirler. Oysa Davud Kayseri'ye göre varlığın gereği hayat, ilim, irade, kudret ve kelamcılar, şeyler arasındaki farklılaşmasını ve varlık diğer olan hakikati, mahiyetiere zati kemalleri verirken, mahiyetler de varlık hakikatine sözkonusu zati kemalleri n imkani nakiz;leri olan hudus, ihtiyaç ve gereklerini vermektedir. 9 Yani mahiyetler, kendiliklerinde yoklukları taşımakta gördüğümüz ve onlarda varlık bütün vucudi durumlar, hakikatinden gelmektedir. Bu nedenle Davud Kayseri'nin açıklamaları ışığında varlığın kendisi, Varlık yalnızca Mümkün asıl itibariyle mümkün ve zorunlu zorunluluktan ibarettir ve mevcutların kelamcıların hudus kısımlarına ayrılmamaktadır. taşıdığı sıfatları açıklamalarının zorunlu olarak filozofların imkanla nitelenmesinin nedeni, taşır. imkan ve onların aksine Davud Kayseri'ye göre birbirinden ayrışmalarıdır. 10 Şayet ayrışma olmasaydı, varlık zati zorunluluğunu koruyacaktı. Filozoflara göre zıt sıfatiara kabil olma mahiyetierin özelliği iken bu açıklamada varlığın varlık kendisine ait bir özellik olarak ortaya hakikati birbirine benzer ve mevcutlar, metafizik anlamda baskın mevcutta hakikatidir. Tek bir Ancak ilahi isimlerle farklılaşma ktadır. Her bir varlığı en açık ele veren en son insana ve insandan hemen sonra için suctur teorisinde olduğu gibi doğrusal veya kelamcılarda olduğu Tanrı'ya aşkın değil, bir çıkmaktadır. sıfatları taşımaktadır. zamanda onun Varlık Tanrı'dan başlayıp Tanrı'ya döndüğü olan bütün taşıdıkları aynı olan isim zıt durumdadır. döngüseldir ve hem aşkın hem de içkinliği içeren olması, Döngüsel isimlerin yansımalarının farklılığını gerektirmektedir. açıklamaları Bu noktada Kayseri'nin kaynaktan uzaklaştıkça yoğunluğunu isim seyrelmesini ve varlıktır. gerçek anlamda insana dair bilgi bilgi, kevn alemine yansıdığı kadarıyla Tanrı'yı Metafizik, !O kaynağa andırır şekilde yaklaştıkça isim göstermektedir. Dolayısıyla Tanrı'ya en yakın varlık olan insan, en fazla-isme mazhar olan ve biz, suctur teorisini Bunun tam olarak anlamı, olduğudur. Diğer açıdan yansıdığı kadarıyla Tanrı hakkında Metafizik bilginin ise insana dair gerçek bilgidir. Kevn alemine diyoruz, çünkü Tanrı'nın isimleri kevn alemiyle sınırlı ancak kevn alemine Tanrı'yı tanımak kadar yansıdığı kadarıyla insanı tanıma Keşfu'l-hicab, s. 94. Mukaddimat, s. 30 vd. - - o 32.2o- bilebiliriz. serüvenidir. Bunu, değildir Şu halde filozofların - - - o uluslararası izııik Seııqıo~ıuını - 2005 o--- nefs teorisinde söyledikleriyle karıştırmamak gerekir. Zira İbn Sina neredeyse ibadet edilecek bir dereceye ulaşacak kadar insanın bütün mevcutl,arın bilgisine sahip olabileceğini iddia etmektedir. 11 Ancak onun ve diğer filozofların oluşu söyledikleri, nefsin bütün suretleri kabil akli bir cevher dayanmaktadır. ve diğer Oysa Kayseri ve mevcutlar arasındaki olması anlamında şeyleri bu bir diğer ilişki, bütün hepsinin varlık ilişkisidir aynı varlık hakikatine sahip ve bilginin öznesi olarak bizlerin ve Tanrı'yı bilme imkanımız da bu irtibattan açıklamada ilkesine vahdet-i vücutçulara göre insan ile Tanrı doğmaktadır. haller teorisine asla yer yoktur. Zira üçüncü bir mertebenin bulunması, varlık gerek bilgi gerekse de varlık varlık hakikatinin düzlemindeki ve yokluk kuşatıcılığını yansımalarını diğer Dikkat edilirse arasında ve bunun zedeleyecektir. Bu nedenle Kayseri, Mutezili düşünürlerce geliştirilen madum ile mevcut arasında bir ara mertebe bulunduğu fikrini ısrarla reddetmektedir. 12 Nasıl çıkması ki kelamcıların yaratma görüşünde teorik olarak sorunluysa ve nasıl : Sühreverdi'nin nur-zulmet nazariyesinde : uzaklaştıkça . isimleri n kesafete nasıl olup da mutlak yokluktan varlığın ki sudur nazariyesinde veya aynı varlık hakikatinin kaynaktan dönüşmesi sorunluysa Kayseri'nin açıklamasında aynı varlık hakikatine sahip şeyler arasında da ilahi dağıldığı son derece sorunludur. Varlığın hakikatine kabuller olmadan ulaşılması, sistematik olarak mümkün görünmemektedir. 11 12 İbn Sina, Metafizik II (tre. Ekrem Demirli ve Ömer Türker), İstanbul 2005, s. 204. Mukaddimat, s. 31. - - - o 323