OSMANLILARDA TOPRAĞIN İDARESİ Osmanlı devletinin en önemli iktisadi kaynağı toprağa bağlı gelirlerdir. Kurduğu sistemle hem toplumda sosyal adaleti sağlamış hem de başarılı bir askerî ve idarî teşkilatı kurabilmiştir. Ekilebilen toprakların statüsü şu şekildedir: 1.Mülk Arazi: Mülkiyeti ve tasarruf hakkı özel şahıslara ait olan arazilerdir. Bu araziler Miras yoluyla, satın almayla veya padişahın mülk olarak vermesiyle temin edilirdi. Kanun bu çeşit mülkün dokunulmazlığı esasını benimsemiştir. Mülk arazi Müslüman bir kişiye ait ise öşrî, Gayrimüslim’e ait ise haracî arazidir. Arazi vakfedilirse mevkuf arazi, sahibinin mirasçısı olmazsa veya uzun süre terk edilmişse mirî arazi grubuna dâhil olur. 2. Vakıf Arazi: Sosyal ve hayır amaçlı vakıfların masraflarını karşılamak üzere, sahipleri tarafından vakfedilen arazilerdir. Bağışlanan bu arazilerin sadece kullanım hakkı vakfedilebileceği gibi, mülkiyeti de vakfedilebilir. Vakıf arazilerinin ne şekilde kullanılacağı vakfiyesinde belirtilen şartlara göre uygulanır ve vakıf mütevelli heyeti tarafından takip edilir. 2. Metruk Arazi: Belirli bir kasaba veya köy ahalisinin istifadesine bırakılan ve ortak kullanılan Pazar ve panayir yeri, yol, mer’a gibi arazilerdir. Bu arazileri üretimle ilgisi olmayan mirî arazi olarak görmek gerekir. 3. Mevat (ölü) Arazi: Kimsenin tasarrufunda olmayan dağlık, bataklık, taşlık gibi arazilerdir. Bu araziler Padişahın izniyle ihya edilirse, edene mülk olarak verilebilirdi. 4. Miri Arazi: Osmanlı topraklarının önemli bir kısmını teşkil der. Statü olarak haracî, tasarruf hakkı ise devlet tarafından reayaya verilen arazilerdir. İslam’ın “mülk Allah’ındır” inancına dayanarak, araziyi Allah adına halife (sultan, emir) idare etmekteydi. Devlet arazının kullanım hakkını süresiz belirli bir bedel karşılığında köylüye tahsis etmekteydi. Bu tahsis işini kanun çerçevesinde sahib-i arz yerine getirmekteydi. Bu yöntemle toprağa bağlı asalet ve ya kölelik anlayışı ortadan kalkmış oluyordu. Bir arazi İslam fıkhında şu şartlara göre mirî araziye dâhil olmaktaydı. a) Fethedilen arazinin devlete bırakılması; İslam hukukuna göre fethedilen arazi ya ganimet olarak askere dağıtılır, ya tekrar eski sahiplerine bırakılır veya devlet başkanının tasarrufunda beytülmale alınırdı. b) Ne şekilde ele geçirildiği bilinmeyen yani Öşür veya haraç arazisi olup olmadığı anlaşılamayan arazinin mirî araziye kaydedilmesi. c) Sahibi bilinmeyen veya uzun süre kullanılmayan arazı hazine arazisi olurdu. d) Sahibi mirasçı bırakmadan ölen kimsenin arazisi mirî malı olmaktaydı. e) Mevat araziden mülkiyeti devlete ait olmak üzere ihya edilenler de bu kapsamdaydı. Kullanım bakımından Mirî arazi iki gruba ayrılır: - Köylü ailelere belli bir miktar tapu bedeli ile verilen arazidir. Köylü araziyi kendisi işletmek zorundadır. - Mirî Mukataalı arazi: Devlet araziyi belli bir kira karşılığında şahıslara ihale ederdi. Bunu köylü olması gerekmiyordu. Sonradan yapılan yenilikler: -Miri arazi daha önce erkek evlada intikal edip diğer aile fertleri ancak tapu bedelini ödeyerek araziyi işletebiliyordu. Tanzimat’la çıkan kanuna göre intikal eden arazi aile fertlerine bedelsiz veriliyordu. - Miri arazi kişinin mülkü olmadığından ipotek edilemiyordu, sonradan miri arazinin de tıpkı diğer şahsi mallar gibi borç karşılığında rehin bırakılabiliyordu. - Miri araziye bina yapmak veya ağaç dikmek izne bağlı iken sonraları izin alma keyfiyeti kaldırıldı. - Hükümet ve belediye daireleri, cemiyetler, ticaret, sanayi ve inşaat şirketleri de uhdelerinde bulunan miri araziyi mülk gibi kullanma imkânına kavuşturuldular. 1867 yılında çıkan kanunla yabancıların belli şartlar dâhilinde arazi satın almaları hakkına kavuşmaları önemli bir değişikliktir. Cumhuriyetle birlikte mirî araziler büyük kısmı mülk haline getirildi.