Aliya İZZETBEGOVİÇ Alija Izetbegović ‘’Hukuk benim için sadece meslek değil inancım, yaşam tercihim ve hayat felsefem." Bilge Kral Kültür Derneği olarak OMÜ Ali Fuat BAŞGİL Hukuk Fakültesi öğrencilerine Hukukçu ve Siyasetçi olan Aliya İZZETBEGOVİÇ’i tanıtıcı bir konuşma yapmak ve Deklarasyon adlı eserini takdim etmek için talep ettiğimiz izni bize sağlayan Sayın Dekanımız Prof. Dr. Mustafa TİFTİK hocamıza ve dersini bizimle paylaşan Yrd. Doç. Dr. Yılmaz YURTSEVEN hocamıza teşekkür ederek sözlerime başlamak isterim. Dernek Başkanımız Sayın Avukat Hüseyin DERELİ gibi ben de Avukat olmakla hukukçu kimliği ile kendimize rol model gördüğümüz İZZETBEGOVİÇ’i siz hukuk öğrencilerine de takdim etmek istedik. Ayrıca bizim Samsun ölçeğinde kurumsal siyaset rolü de üstlenmişliğimiz de olduğundan İZZETBEGOVİÇ bizim için bu yönü ile de rol model kişilerdendir. Sizin de içinizden elbette birçok siyasal rol üstlenen kişiler çıkacaktır. Bu itibarla İZZETBEGOVİÇ tecrübesi size de ışık olacaktır kanısındayım. Hukuk Fakültesi kürsüsünde bulunmam ve burada size hitap eden hocalarımın yaptığını yapabileceğimden değildir, benim burada bulunmamı sağlayan benim özelliklerim değil İZZETBEGOVİÇ’in karizmasıdır. Onu Selamı ile iş görülen kişi yapan özelliklerini zamanın ve yeteneğimin el verdiği ölçülerde sizinle paylaşmaya çalışacağım. İZZETBEGOVİÇ; İzzet Bey Oğlu demek olup Aliya’nın babası Mustafa’nın babası Aliya’nın babası olan İzzet adli kişiye Sultan Abdülaziz tarafından 1863 yılında verilmiş Bey unvanı nedeniyle kullandıkları asalet unvanıdır. Belgrat Müslümanları için Bosna topraklarında kurulmuş Yukarı Aziziye’ye (Bosanski Şamats) yerleşmiş eski Belgradlı bir ailenin torunu olan Aliya’nın babaannesi Üsküdar’lı bir Türk’tür. Dede Aliya Aziziye’de 1.Cihan Harbi yıllarında belediye başkanlığı yapmış bir kişidir. Aile daha sonra Saraybosna’ya taşınmış ve Aliya lise ve üniversite tahsillerini burada yapmıştır. Alman Lisesinde okumuş, ilkin ziraat fakültesi okumuş, ikmal etmeden Hukuk fakültesine geçmiş ve hukuk lisansı almıştır. Bir süre avukatlık, daha uzun süre (düşünce suçu ve siyasal mahkûmiyetleri cihetiyle) avukatlık yasal engeli nedeniyle inşaat şirketinde yöneticilik yapmıştır. 1990 sonrasında 10 yıl devlet başkanlığı yapmış ve isteği ile 2000 yılında aday olmayarak ayrılmıştır. Lise yıllarında başlayan Müslüman kimliği edinişi ve Müslümanların demokratik hakları ile kimliğinin tanınmasını isteyen söylemi ile bu amaçtaki tüzel kişilik oluşturma ve mevcut teşkilatlara katılma çabaları ile dikkat çeken bir vicdan ve farkındalığa sahiptir. Aliya, güzel ahlakın inşası için gönderilmiş bir peygamberin takipçisi olup; adaletin dinin temel emri olduğunu düşünür. İnsan doğasındaki ve hayattaki gerçeklik olan düalist (ikili) yapıyı ret etmeyen tek dinin İslam olduğunu ve islamın bu dramdan birlik içinde ortacı bir adil yaşam programı inşa ettiğini savunur. . Aliya (Ali) İZZETBEGOVİÇ inançsız bir sosyal düzeni gerçekçi bulmaz, insana ve hayata uygulanabilir görmez. Bu yönde sosyalizm ve önerisi ateizmi ütopya görür ve bu yapıyı totaliterleşmeye mecbur görür. Zaten pratiklerinin de öyle netice verdiğini istisnasız tarih tecrübe etmiştir der. İnanç sistemlerini de saf din olarak Hristiyanlık ve Budizm gibi hayat gerçeklerini ret eden dünyayı dışlayan dinler olarak bir grup, Yahudilik ve Kapitalizm gibi ruhu ve ahireti dışlayan materyalist dinsel yapılarak olarak ikinci bir grup olarak tasnif eder ve İslam’ı üçüncü yol olarak ara ve denge formül ve din olarak anlar ve izah eder. Zira o insanı iki kutuplu görür, maddi (dünyalı) yönü ile insan ve manevi (uzaylı – cennetten genel tanrısal) yönü ile insan iki boyutludur. Maneviyatçılık (safdin) ile karşıtı maddiyatçılık (materyalizm) belli oranda doğrular içermekte iseler de tek başına diğer yanı ihmal ettiklerinden hayat ve insan pratiğinde adil ve uzun vadeli çözüm değillerdir der. Saf dinler mutluluğu ahirette aramayı, maddiyatçı dinler (Yahudilik) dünyada aramayı önerirken; İslam iki cihan saadetini kurmayı amaçlar. Biri ruhu diğeri maddeyi kutsarken; İslam ikisinin bir arada var oluşundan yola çıkar. İnsanı insan olarak onayan İslam onu yücelmenin yolunu arar, insandaki bir boyutu baştan kirli ilan etmez. Hayat düşünceden önce gelen bir gerçekliktir, felsefe düalist yapıyı sevmezse de ruh ve beden birliğinde yaşamak zaruretinden insan düşünce ile kurtulamaz. İnsanın her iki boyutunu muhatap kabul edip onu ahlak ile yüceltmeye çalışan İslam’dan başka insanlık için gerçek din ve adalet sağlayacak program olmadığı tezini kanıtlayacak görüşler serdeder. Aliya Kültür ve Medeniyet ikilemi teorisinde kültürü insanın içe doğru derinliği ile, medeniyeti dışa doğru derinliği ile inşa ettiğini beyan eder. Kültür uhrevi saadeti, medeniyet dünyevi saadeti hedefler. Kültürün muhatabı birey, medeniyetin muhatabı cemiyettir. Toplumun ruhu ve ahlakından söz edilemeyeceğini, bireyin ruhsal yapısı ve ahlaki özelliklerinin konu edilebileceğini düşünür. Kültür anlamayı önceler, medeniyet değiştirmeyi. Din olmadan sağlıklı insan algısı da hümanizma da gerçekçi değildir, Tanrı yoksa İnsan da yoktur; Darvin’in ütopyasında bir hayvan türü olarak insan söz konusu edilebilir. Kültür niçin yaşıyorsun sorusuna, medeniyet nasıl yaşıyorsun sorusuna cevap arar. İslam her iki soruya ahlaki ölçülerde cevap sunar. Aliya düşüncesinde Hristiyanlık sev diyerek duyguyu öne çıkarmaktadır, İslam ise iyilik yap diyerek eylemi öne çıkarır. İncil başkasını sev derken, Kuran başkasına iyilik et der. Biri teorik diğer pratik üzerinden değerleme yapar. İslam salih amel – iyi iş üzerinden; Hristiyanlık ise duygu üzerinden puanlama yapmaktadır. İZZETBEGOVİÇ Kant gibi ahlakı ödev üzerine temellendirir ve hümanizmayı da ödev bilinci ile tanımlar. Dinsiz ahlakın gerçekçi olmadığını ve yine dinsiz hümanizmanın gerçekçi olmadığını düşünür. İnsana ve hayata adil yaklaşan ve ötekinin hukukunu ve adaletini temin edici emirler içeren İslam ise insanlık için en fıtri – insan doğası en uygun din ve hayat programıdır inancındadır. Ödev kavramı ile hak ve adalet kavramları birlikte tesis edilmediğinde bireyin özgürlük alanı yok olacağını ifade eder. Bu anlamda sosyalizm ve kapitalizme yönelik karanlık yönlerini tarif eden görüş ve yazıları – eleştirileri çokçadır. Kaybedenler teorisine göre ise Aliya, Habil ile Kabil’den beri kaybedenlerin yanında yer alan maşeri vicdanın rasyonel ve bilimsel izahı olmadığını; insanlık ve vicdan ile bunun açıklanabileceğini ifade eder. Mağdurun yanında yer almak insani ve ahlaki refleks, insani özdür görüşündedir. Hukuk sistemi safdin veya materyalizm tarafından inşa edilmeyeceği gibi onlara karşı da inşa edilemez görüşü ile safdin olmadığında hukuk mümkün olmayacak; materyalizm olmadığında hukuk lüzumsuz olacaktır derken; ancak bu ikisinin sentezi ile hukuki bir ortamın oluşacağını, bu sentezin de İslam olduğunu, bu haliyle her hukuki olanın tabiatı gereği İslami olduğunu beyan eder. Hukukun oluşumu din ve siyaset birliği iledir, insan din ve siyaset birliği üzerine kurulmuştur. İslam ruh – hukuk ile ahlaka dayalı bir yaşam düzeni önerir. Bu itibarla kendi bütüncül hukukunu oluşturan tek din olarak İslam’ı görür. İslam’da en yüksek emir adalettir, adalet ayrıca ahlaki değerdir; hem şahsi hem sosyal bir fazilet olarak gösterilir. İslam din ile bilim arasındaki ikiliği de kaldırır, bu özelliği onu diğer dinlerden ayırır. Aliya için çocukluk hayali olan hukuk tahsilinin arkasında Alak ve Rahman sureleri vardır. Alak okumayı, Rahman ise teraziyi doğru tutmayı emreden değerler içermektedir. Çocukluğunda her sabah namazında imam bu iki sureyi okuduğunu ve bu iki surenin kendi ruh yapısında yankı bulduğunu anılarında beyan etmektedir. Özetle doğu mefkûresi ile batı mefkûresinin yarım yanları olduğunu; İslam’ın bu iki mefkûrenin sentezi orta bir yol olduğunu ifade eden Aliya, Sosyalist Yugoslavya Federasyonu döneminde batı demokrasisini ülkeye yerleştirmek istemek ve İslam devleti kurmak için mevcut yönetimi yıkmayı amaçlamaktan yargılanıp uzun süreli mahkûmiyet cezaları almış ancak fiilen ömrünün 14 yılını ceza evinde infazda geçirmiştir. Gerçekte mutedil bir mizacı ve yaşamı olan, radikal sayılabilecek özellikler göstermeyen Aliya; ‘Bizim iddiamız İslam devleti kurmak değil, Bosna topraklarında İslam’ı kurtarmaktır’, ‘talebimiz demokratikleşme değil demokrasidir’ Zira Müslümanlık onun için kimlik ve varlık nedenidir, insan olmak ve özgür olmanın karşılığıdır. Kendisinin mahkemedeki beyanı ile ‘’ Ben Müslümanım ve ömrümün sonuna kadar da Müslüman olarak kalmaya kararlıyım. Çünkü İslam benim için iyi ve asil olan her şeyin en doğru ifadesidir’’. 1925 doğumlu olan Aliya, 1946 da Genç Müslümanlar (mladi muslimani) üyesi olmaktan mahkûm oldu ve 36 ay ceza infazını ikmal ederek 24 yaşının ardından üniversiteye kaydolabilmiştir. Yine 1983 lerde İslam Deklarasyonu nedeniyle 14 yıl mahkûmiyet almış ve infazının az kısmı kalmışken değişen siyasal koşullar nedeniyle 1988 da tahliye olmuştur. Tahliyesi ardından 1990 da Demokratik Hareket Partisini kurmuş ve Bosna Hersek haklarının eşit ve özgür yaşamalarını savunmuştur. Partinin siyasal talebi Bosna’daki Katolik Hırvatlar ve Ortodoks Sırplar ile Müslüman Boşnakların eşit haklara sahip eşit yurttaşlar olarak birlikte özgür yaşamalarını teminden ibarettir. İlk seçimlerde parlamento çoğunluğunu kazanmış ve Bosna Hersek devletinin devlet başkanı Yugoslavya yönetimi dini kurumları, ibadeti ve örtünmeyi ve dini eser basımını ve din eğitimini yasaklamış olması nedeniyle Müslümanların meselesi temel insan haklarının ve kimliklerinin tanınması talebinden ibarettir. Aliya’nın İslam ve Müslümanların genel sorunları ile ilgili görüşleri ve siyasi talepleri değil Müslümanların; insanlığın sorunları ile ilgili düşünce ve önerilerinden ibarettir. Aliye Müslümanların İslamlaşmasını ve cehaletten kurtulmasını birincil mesele olarak görmektedir. Aliya’nın politik yaşamı öncesi İslam Deklarasyonu ve Doğu – Batı Arasında İslam adlı iki basılı eseri mevcuttur. Ancak Türkçeye çevrilmiş söyleşi ve hatırat ile makalelerini içeren birçok eseri vardır. İslam Deklarasyonu; Hindistan’dan Endülüs’e kadar İslam tecrübesine vakıf bir kişinin Müslüman toplumların sorunlarına yönelik genel değerlendirmelerini içeren ve İslam’ın dünya ile ahireti birlikte kurma iddiasına yönelik Müslümanları göreve çağıran içeriktedir. . Doğu ve Batı Arasında İslam; Aliya’nın en mücessem felsefi derinliği olan eseridir, dünya mefkûresini ve insanlığın zihin birikimini değerlendirip tenkit ederek İslam’ı insanlığa bir çözüm ve adil ve fıtri yaşam formülü olarak takdim eder. Aliya kitabında İslam’ı yaşayan insanın sorunlarına reel çözümler getiren güncel ve gerçek bir ahlak düzeni olarak anlar ve anlatır. Tek insani adil ve asil olan yöntem onun bilgi ve tecrübesine ve inancına göre İslami değerlerin insanda gerçekleşmesidir. Ayrıca: İslam’ın Yeniden Doğuşunun Sorunları, Köle Olmayacağız, Özgürlüğe Kaçışım, Tarihe Tanıklığım, isimleri ile Türkçeye çevrilmiş anı ve hatırat ve makale içerikli kitapları da piyasada mevcuttur. Mütevazı, bilgili ve hikmet sahibi sabırlı ve makul yapısı ile istişareci ve demokratik tavrı nedeniyle Türkiye’de Eflatun’un Devlet adlı kitabında devleti filozofun yönetmesi gerektiği tezinden de ilhamla Bilge Kral olarak adlandırılmıştır. Kendisi bu isimden hoşnut olmadığı, krallıkla batı iktidar algısı arasındaki ve batıdaki krallığın somut tarihinin çağrışımı itibarıyla bu tanımı sevmemiş olmalıdır. Kendisi hoşgörüsünü batı hoşgörüsü değil İslam’ın hoşgörüsü olarak tanımlamıştır. Kendisindeki tüm olumlu özellikleri işaret edene bunların İslam’a ait özellikler olduğunu ve Müslümanda olması gereken ahlaki meziyetler olduğunu ifade etmiştir ‘’Bizi Allaha götüren yürüyüş zekânın yürüyüşü değildir, hayatın yürüyüşüdür; imanın elde edilmesi ahlaki bir hazırlığa ve iradeli bir harekete muhtaçtır’’. Sözü ile ahlak ve ahlaki yaşam kriterini öncelediğini söylemiş ve yaşayışı ile bunu örneklemiştir. Boşnakların dünya egemenlerinin ihalesi ile Sırplar ve biraz da Hırvatlarca soykırıma uğratılması ihalesine karşı var oluş ve özgürlük savaşı verirken ahlaki ve İslami saf değerlerden hiç taviz vermemiş ve verilmesine olanak da vermemiştir. Boşnak Müslüman halkın %10 kadar kısmı soykırıma ve her türlü ahlak dışı muameleye tüm savaş suçları işlenerek dünyanın gözü önünde BM denetiminde uğratılmıştır. Ahlakı ve adaleti tüm insanlık adına savunmuş ve gerçekleştirmek için mücadele vermiştir. İntikam duygusunu yasaklamış ve Müslümanın düşmanına sadece adalet borcu olduğunu beyan etmiştir. Düşmanına benzemekten toplumunu sakındırmış, Bosna Hersek devletindeki Müslümanların önderi ve tüm halkın adil devlet başkanı olmuştur. Size dar zamanda az bir birikimle kendisinden bu kadar bir özetleme yapabildim, ancak tadımlık olarak hacmi en küçük fakat kendisi için bedeli özgürlük savaşından sonra belki en pahalı olan kitabını takdim edeceğiz. Bu tanışıklığınız bir dostluğa dönüşmesini ve her birinizin kendisi ile toplumu için onun gibi bir kandil olması için size motivasyon ve örnek olmasını dilerim. Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür eder, bana bu fırsatı veren dekanıma, siyaset bilimi dersini bize ayıran hocama ve dernek başkanıma ayrı ayrı teşekkür ederim. Bu vesile ile son söz olarak beyanım bu cümle olsun: ‘’2003 te hayattan başarı ile mezun olan ‘’Aliya’nın ruhuna rahmet olsun’’ olsun…’’