AB Dogus ve genislemesi

advertisement
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN
DOĞUŞU VE GENİŞLEMESİ
Avrupa Birliği’nin Niteliği ve Amacı
• Avrupa’nın bütünleşmesini amaçlayan
teşebbüslerin sonucu olarak ortaya çıkmış
olan AB, bu bütünleşmenin niteliğine
yönelik üye devletler arasındaki görüş
ayrılıkları ve farklı yaklaşımlardan
kaynaklanan uzun ve zor bir süreç
sonunda şu anki durumuna ulaşmıştır.
• İlk önce “Avrupa Toplulukları” adında, yan
yana ama birbirinden bağımsız hukuki
şahsiyete sahip ve öncelikli olarak
ekonomik nitelikli çeşitli alanlarda
bütünleşmeyi amaçlayan üç ayrı topluluk
şeklinde kurulmuştur.
• Sonraki yıllarda bu Toplulukların
organlarının birleştirilmesiyle, “Avrupa
Topluluğu” (AT) ismiyle anılmaya
başlamıştır.
• AT’a içişleri, adalet, dışişleri, güvenlik ve
sosyal konular gibi alanlarda üye devletler
arasında siyasal bütünleşmeye götürecek
şekilde işbirliği yapılmasını öngören
maddelerin eklenmesiyle “Avrupa Birliği”
şekline dönüşmüştür.
• AB’nin nihai amacı ise, “Avrupalı halklar
arasında, kararların vatandaşlara mümkün
olduğunca yakından alındığı, oldukça sıkı
bir birliğin sağlanması” şeklinde
belirtilmiştir. Bu nihai amaca ulaşmak için
ise, “dengeli ve sürdürülebilir bir ekonomik
ve sosyal gelişmenin sağlanması, Avrupa
kimliğinin uluslararası alanda ortaya
konması ve bir Avrupa vatandaşlığının
oluşturulması” öngörülmektedir
Avrupa Birliği’nin Oluşum Süreci
• Kurucu Antlaşmalarda açıkça belirtilmiş
olmamakla birlikte, Avrupa bütünleşme sürecinin
nihai amacı, politik bir birlik oluşturmaktı. Avrupa
Toplulukları’nın kurucuları, bu amaca ulaşmada,
önceliği, ekonomik alandaki bütünleşmeye veren
bir strateji benimsemişlerdir.
• Onlara göre, ekonomi alanında bütünleşme
yönünde kaydedilen her aşama, beraberinde
politik bütünleşmeyi getirecekti
• AB, yaklaşık yarım asırdır devam eden
gelişmelerin sonucu olarak mevcut niteliğini
kazanmıştır. Bu gelişme, takip edilen
“tamamlama”, “derinleşme”, ve “genişleme” ana
stratejilerinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
• İlk kurucu antlaşmalar olan Paris ve Roma
Antlaşmalarının ardından, sonraki yıllarda
imzalanan Birleştirme (Füzyon) Antlaşması,
Avrupa Tek Senedi, Maastricht Antlaşması,
Amsterdam Antlaşması, Nice Antlaşması ve son
olarak Lizbon Antlaşması hem bu stratejiler
doğrultusunda kaydedilen gelişmelere hukuki
çerçeve sağlamış hem de ileriye yönelik yeni
hedefler koymuşlardır.
Avrupa Birliğini Şekillendiren Temel Antlaşmalar
Antlaşmanın Tam Adı
İmza Yeri
İmza Tarihi
Yürürlüğe Girme
Tarihi
Avrupa Kömür ve Çelik Topuluğu’nu Kuran Antlaşma
(Paris Antlaşması)
Paris
18 Nisan 1951
23 Temmuz 1952
Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nu Kuran Antlaşma
(Roma Antlaşması)
Roma
25 Mart 1957
1 Ocak 1958
Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu Kuran Antlaşma (Roma
Antlaşması)
Roma
25 Mart 1957
1 Ocak 1958
Avrupa Toplulukları’na Tek Bir Konsey ve Tek Bir
Komisyon Kuran Antlaşma (Birleştirme (Füzyon)
Antlaşması)
Brüksel
8 Nisan 1965
1 Temmuz 1967
Avrupa Toplulukları’nı Kuran Antlaşmaları
Gözdengeçiren Antlaşma (Avrupa Tek Senedi)
Lüksemburg ve La
hey
17 Şubat 1986
28 Şubat 1986
1 Temmuz 1987
Avrupa Birliği Antlaşması (Maastricht Antlaşması)
Maastricht
7 Şubat 1992
1 Kasım 1993
Avrupa Birliği Antlaşması’nı ve Avrupa Toplulukları’nı
Kuran Antlaşmaları Değiştiren Amsterdam
Antlaşması (Amsterdam Antlaşması )
Amsterdam
2 Ekim 1997
1 Mayıs 1999
Avrupa Birliği Antlaşması’nı ve Avrupa Toplulukları’nı
Kuran Antlaşmaları Değiştiren Antlaşma (Nice
Antlaşması).
Nice
26 Şubat 2001
1 Şubat 2003
Lizbon Anlaşması
Lizbon
13 Aralık 2007
1 Aralık 2009
Avrupa Bütünleşmesinin Tarihsel
Kökenleri
• Avrupa kıtasındaki devletleri biraraya
getirerek, bir “Avrupa Birleşik Devleti”
kurma düşüncesi özellikle Orta Çağ’dan
itibaren birçok Avrupalı devlet adamı, din
adamı, düşünür ve asker tarafından
savunulmuştur.
• Bu amaçla yapılan teşebbüsler, başlıca iki
grupta toplanabilmektedir.
• Daha çok düşünsel planda ve barışçıl
nitelikli olan birinci grubu, Dante, Jean
Jacques Roussau, Immanuel Kant ve
Victor Hugo gibi düşünce tarihinde önemli
yer tutan şahısların önerileri
oluşturmaktadır.
• İkinci grup teşebbüsleri ise, böyle bir birliği
hegemonya yoluyla veya zor kullanarak
gerçekleştirmeyi hedefleyen askeri nitelikli
olanlar teşkil etmektedir. Napolyon ve
Hitler’in kıtada başlattığı savaşlar bu
gruptaki teşebbüslerin başat örnekleridir
denebilir.
Avrupa Toplulukları’nın
Kurulmasına Yol Açan Faktörler
• II. Dünya Savaşı sonrasında, korucu
devletleri egemenliklerinin bir kısmından
vazgeçerek, Avrupa Toplulukları’nı
kurmaya sevkeden çok önemli sebepler
vardır. Büyük oranda Soğuk Savaş
Dönemi şartlarından kaynaklanan bu
sebepleri birkaç başlıkta toplamak
mümkündür.
II. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA AVRUPA
BÜTÜNLEŞMESİNİ ZORUNLU KILAN FAKTÖRLER
1. GENEL OLARAK,
AVRUPA’DA REFAHI VE BARIŞI TESİS ETME VE KALICI
KILMA İHTİYACI
2. SİYASİ AÇIDAN,
ALMANYA İLE FRANSA ARASINDAKİ SORUNLARI KALICI
BİÇİMDE ÇÖZÜME KAVUŞTURMA İHTİYACI
3. GÜVENLİK AÇISINDAN,
SOVYET TEHDİDİNE KARŞI KOYABİLECEK BİR BİRLİK
OLUŞTURMA İHTİYACI
4. EKONOMİK AÇIDAN,
SAVAŞ SONRASINDAKİ BÜYÜK YIKIMI ORTADAN
KALDIRARAK, AVRUPA’DA REFAHI TESİS ETME VE
YAYGINLAŞTIRMA İHTİYACI
• Tüm bu faktörler, Avrupa bütünleşmesi
yönünde daha radikal adımlar atılmasını,
zorunlu kılmış ve aynı zamanda bunu
kolaylaştırmıştır. Böylece yüzyıllar
boyunca tekrarlana gelen “Birleşik Avrupa”
ya da “Avrupa’nın Bütünleşmesi” rüyası
yeniden görülmeye başlamıştır.
BÜTÜNLEŞME’NİN ŞEKLİNE İLİŞKİN TEMEL
YAKLAŞIMLAR
• İki Farklı Yaklaşım Var:
• 1- Federalist yaklaşım:
Avrupa Kurucu Meclisi tarafından oluşturulacak bir
anayasa ile tam bir siyasi birliğin kurulmasını savunuyor.
(Ulusal devletlerin egemenliklerini her alanda tamamen
devretmelerini gerektirdiği için başarısız olmuştur.
Devletler buna hazır değillerdi)
• 2- Neo-Fonksiyonalist Yaklaşım:
Önce ortak çıkarın bulunduğu iktisadi alanlarda birliğin
sağlanmasını, sonra zaman içerisinde siyasal birliğin
buna eklenmesini savunuyor.
(Daha çok rağbet görmüştür)
Avrupa Toplulukları’nın Kuruluşu
• Avrupa bütünleşmesi yönündeki
teşebbüslerin ilk adımı olarak, Winston
Churchill’in Avrupa’da kalıcı bir barış için
Fransa ile Almanya arasında, süregelen
düşmanlığı sona erdirecek bir işbirliğinin
gerçekleşmesine ve bir “Avrupa Birleşik
Devleti” kurulmasına yönelik 1946 yılındaki
çağrısı sayılabilir.
• Takip eden adım ise, Churchill’in bu
düşüncesinden hareketle, Avrupa’da kalıcı barışın
sağlanması için Fransa Planlama Teşkilatı
başkanı Jean Monnet’nin geliştirdiği bir Planı,
• Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, 9
Mayıs 1950’de açıkladı. (Schuman
Deklarasyonu)
• Bu plana göre, savaşın ana hammaddesini
oluşturan kömür ve çelik bundan böyle iki devletin
birlikte kuracakları uluslarüstü nitelikte bir örgüt
tarafından ortaklaşa işletilecek, bu örgüte katılma
diğer demokratik Avrupa devletlerine de açık
olacaktı.
• Teklif götürülmesine rağmen İngiltere bu antlaşmaya
katılmamıştır.
Churchill ve Schuman
• Almanya’nın yanısıra, İtalya, Belçika, Hollanda
ve Lüksemburg’un plana olumlu yaklaşmasıyla,
18 Nisan 1951 tarihinde Avrupa Kömür ve Çelik
Topluluğu’nu (AKÇT) kuran antlaşma Paris’te
imzalanmış ve 23 Temmuz 1952 yılında
yürürlüğe girmiştir.
• AKÇT, üye devletlerin ekonomilerinde önemli
bir yer tutan kömür ve çelik sektörlerinin
düzenlenmesinden sorumlu tutulmuştu. Bu
sektörlerde
• üretim miktarının, fiyatların ayarlanmasını,
• yapısal düzenlemelerin yapılmasını,
• işçilerin yaşam ve çalışma koşullarının
iyileştirilmesini sağlanması öngörülmüştü
• AKÇT’nin başarılı olması altı kurucu üye
devletin Haziran 1955’te Messina
Konferansı’yla “birleşik bir Avrupa kurmak”
için yeni bir teşebbüs başlatmalarına yol
açmıştır.
• AKÇT örnek alınarak, ekonomik
bütünleşme konusuna ağırlık verilmiş, bu
defa ekonominin bütün sektörlerini
kapsayacak bir bütünleşmeye ilişkin
çalışmalar yapılması istenmiştir
• Dönemin Belçika Dışişleri Bakanı Paul
Henri Spaak başkanlığındaki bir komisyon
tarafından yapılan çalışmalar ve bunlar
üzerindeki gerekli görüşmelerden sonra
Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
(EURATOM) ile Avrupa Ekonomik
Topluluğu’nu (AET) kuran iki ayrı antlaşma
Mart 1957’de Roma’da imzalanmış ve 1
Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
• 1958’de yürürlüğe giren Roma Antlaşması üye
ülkeler arasında gümrük birliğini öngörmüştür.
• Roma Antlaşması’nda nihai hedefi sadece
ekonomik değildir.
• Bunun yanında;
• -ortak tarım, ulaştırma, rekabet gibi diğer birçok
alanda ortak politikalar oluşturulması,
• -ekonomik politikaların yakınlaştırılması,
• -ekonomik ve parasal birlik kurulması,
• -ortak bir dış politika ve güvenlik politikası
oluşturulmasıdır.
• Bu yapının oluşturulmasının öncüleri Fransız
Planlama Teşkilatı Başkanı Jean Monnet ve
Dışişleri Bakanı Robert Schuman olmuştur.
• EURATOM, nükleer enerji kullanımına
ilişkin ortak araştırma ve çalışmalar
yapılması, üye devletlerde nükleer
sanayilerin kurulması ve geliştirilmesinin
desteklenmesi ve bu sanayilere
hammadde sağlanmasından sorumluydu.
• AET ise, diğer iki Topluluğa oranla çok
daha geniş bir alandan, üye devletlerin
ekonominin her sektöründe
bütünleşmesini ve kaynaşmasını
sağlamaktan sorumluydu.
• Üye devletlerin ekonomileri, malların hiçbir
gümrük vergisi veya benzeri bir vergi
ödemeksizin ve başka bir engelle
karşılaşmaksızın serbestçe alınıp satıldığı,
iş kurma ve hizmet sunma özgürlüğünün
bulunduğu, işçilerin serbestçe çalışabildiği,
sermaye ve para hareketlerinin
serbestleştirildiği bir “ortak pazar”
içerisinde aşamalı bir şekilde 1969 yılı
sonuna kadar birleştirilecekti.
• Ayrıca, ekonominin çeşitli alanlarında
ortak politikalar oluşturacaktı. Bunlar
arasında rekabet, tarım, ulaşım, ekonomi
ve para politikaları gibi oldukça önemli
olanlar yer almaktaydı. Yine de milli
egemenlikle daha yakından ilişkili hassas
konular bütünleşme kapsamına
alınmamıştır.
Avrupa Topluluğu’na Dönüşüm ve
Gelişme
• 1960’lı yıllar, bir taraftan üye devletler
arasında ekonomik bütünleşme yolunda
öngörülen hedeflere ulaşma, diğer taraftan
bu ekonomik bütünleşmeye siyasal
boyutun eklenmesi çabaları ile geçmiştir.
Fakat her iki bütünleşme alanında da
istenilen düzeyde bir başarı
sağlanamamıştır.
• Bu dönemde ekonomik alandaki bütünleşmenin
ulaştığı düzeye bakacak olursak, 1969 yılına
gelindiğinde daha önce öngörülen ortak pazarın
kurulması hedefinin gerçekleştirilemediğini
görmekteyiz.
• Sadece malların serbest dolaşımını, dolayısıyla
serbest ticareti sağlayan bir gümrük birliği
planlanandan daha önce kurulabilmişti. Ancak
geriye kalan diğer üç üretim faktörünün, yani
hizmetlerin, sermayenin ve işçilerin serbest
dolaşımına ilişkin önemli bir ilerleme
kaydedilememişti.
• Yine ortak politikalar oluşturma yönünde
de Ortak Tarım Politikası ve Rekabet
Politikası gibi birkaç örnek dışında pek
başarılı olunamamıştı. Bütün bu
saydıklarımızı tam olarak gerçekleştirmek
üzere yeni bir atılımın yapılması ancak
1980’li yılların ortalarında mümkün
olmuştur.
• Aynı dönemde siyasal bütünleşmenin
durumu ise şöyleydi: Roma Antlaşması
siyasi bütünleşmeye ilişkin açık bir madde
içermediğinden, üye devletler 1970 yılına
kadar bu alanda bütünleşmenin
sağlanması yönünde başarısız birkaç
teşebbüste bulunmalarına rağmen böyle
bir bütünleşmenin en önemli konusu olan
dış politika alanında bireysel davranmaya
devam etmişlerdir.
• 1960’lı yılların sonunda bazı önemli
Topluluk içi ve dışı faktörler üye devletleri
siyasal bütünleşmenin sağlanmasına ve
ortak bir dış politika oluşturulmasına
yönelik yeni bir teşebbüste bulunmaya
sevk etmiştir. Böylece temelini 1970
Lüksemburg Raporu’nun oluşturduğu,
takip eden yıllarda başka birtakım rapor,
deklarasyon ve toplantılarla biraz daha
geliştirilen Avrupa Siyasi İşbirliği (ASİ)
mekanizması ortaya çıkmıştır.
• Bu mekanizmanın amacı Üye devletler arasında
uluslararası sorunlar ve AT’nin çıkarlarını
ilgilendiren dışişleri konularında işbirliği ve
dayanışma yapılmasını sağlamaktı. ASİ
mekanizması AT hukuku dışında yer alan, ona
paralel olarak çalışan bir mekanizma idi. AT’ın
aldığı kararların aksine ASİ kararlarının üye
devletleri hukuken bir bağlayıcılığı yoktu. Bir
başka deyişle, Üye devletler bu kararlara uymak
zorunda değillerdi. Uluslarüstü değil
hükümetlerarası bir karaktere sahipti, yani tek bir
ortak dış politika yaratılmasını değil, teşvik
edilmesini amaçlamakta idi.
• Ancak 1987 yılında imzalanan Avrupa Tek
Senedi (ATS) hukuki bağlayıcılık kazandırmıştır
• 1980’li yıllar, AB’ye giden yolda reform ve
atılım yılları olmuştur. Öncelikle ekonomik
alanda Roma Antlaşması’nda 1960’lı
yılların sonu itibariyle kurulması
hedeflenen ama başarılamamış olan
“ortak pazarın” (tek pazar veya iç pazar
olarak da adlandırılıyor) 1992 yılı sonuna
kadar kurulması için yapılması gerekenler
tespit edilmiş ve Beyaz Kitap adında
yayınlanmıştır.
• Sözkonusu programa hukuki dayanak sağlamak
üzere Roma Antlaşması’nda gerekli değişiklikleri
yapan Avrupa Tek Senedi (ATS) 1 Temmuz
1987 yılında yürürlüğe girmiştir.
• Aynı yıllarda, daha ileri bir bütünleşme yönünde
atılan bir diğer adım ise, ekonomik ve parasal
birlik sürecinin başlatılmış olmasıdır. Bu sürecin
amacı, üye devletleri bağımsız ekonomi ve para
politikaları izlemekten alıkoyarak, bu konulardaki
kararların ortak olarak alınacağı bir Ekonomik ve
Parasal Birliğin (EPB) sağlanmasıdır.
Avrupa Topluluğu’ndan Avrupa
Birliği’ne Dönüşüm
• 1990’lı yıllar AB tarihinde dönüm noktasını teşkil eden
gelişmelerin gerçekleştiği yıllar olmuştur.
• 1980’li yıllarda yukarıda değindiğimiz tek pazarın
kurulması, Ekonomik ve Parasal Birliğin sağlanması
yönünde başlatılan çalışmaların tamamlanması
zorunluluğuna ek olarak,
• 1989 yılında başlayan Sovyetler Birliği’nin dağılması ve
buna bağlı olarak Doğu Bloku’nun dağılması,
• Soğuk Savaşın sona ermesi, Merkezi ve Doğu Avrupa
Devletleri’nin serbest kalmaları,
• Almanya’nın birleşmesi gibi
• Avrupa kıtasındaki mevcut mimariyi tamamen değiştiren
gelişmeler AT’nin bir AB’ye dönüştürülmesini zorunlu
kılmıştır
• Bu dönüşüm 1992 yılında imzalanan ve 1
Kasım 1993 yılında yürürlüğe giren
Maastricht Antlaşması diğer adıyla Avrupa
Birliği Antlaşması ile sağlanmıştır.
• Bu antlaşma ile ekonomik ve siyasal
alanların her ikisini de birlikte kapsayan bir
bütünleşme yolunda o zamana kadar
gerçekleştirilenlerden çok daha önemli
adımlar atılmıştır. Birisi ekonomik alanda,
diğer ikisi siyasal alanda olmak üzere, üç
sütuna dayanan bir Avrupa Birliği
kurulmuştur.
Avrupa Birliğinin Yapısı ve Dayandığı Sütunlar
Avrupa Birliği
Birinci sütun:
Avrupa
Toplulukları
AT
Gümrük birliği ve tek
pazar
Tarım politikası
Yapısal politika
Ticaret politikası
Aşağıdaki konularda yeni
veya değişik hükümler:
AB vatandaşlığı
Eğitim ve kültür
Trans-Avrupa
şebekeler
Tüketici koruma
Sağlık
Araştırma ve çevre
Sosyal politika
İltica politikası
Dış sınırlar
Göç politikası
Euratom
AKÇT
İkinci sütun:
Ortak Dışişleri
ve Güvenlik Politikası
Dış politika
İşbirliği, ortak
pozisyonlar ve tedbirler
Barışı koruma
İnsan hakları
Demokrasi
Üye olmayan ülkelere
yardım
Güvenlik politikası
BAB’dan
yararlanmak: AB’nin
güvenliğine ilişkin
sorunlar
Silahsızlanma
Savunmanın mali
veçheleri
Uzun vade:
Avrupa’nın güvenlik
çerçevesi
Üçüncü sütun:
Adalet ve İçişleri
Alanında İşbirliği
Medeni ve cezai
hukuk alanında adli
makamlar arasında
işbirliği
Polis işbirliği
Irkçılığa ve yabancı
düşmanlığına karşı
savaş
Uyuşturucu ve silah
ticaretine karşı savaş
Örgütlü suça karşı
savaş
Terörizme karşı savaş
Çocuklara karşı
işlenen suçlar, insan
ticareti
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN KURULMASI
•
Maastricht Antlaşması, 10 Aralık 1991 yılında
imzalanmış, 1 Kasım 1993 yılında yürürlüğe girmiştir.
•
AVRUPA BİRLİĞİ’ni (AB) üç sütuna dayalı (üç
bölümlü) olarak kurmuştur.
1. EKONOMİK VE PARASAL BİRLİK:
Ortak Pazara ek olarak, para ve makro-ekonomi
politikalarında bütünleşmenin sağlanması.
•
Üye ülkelerin parasal alandaki yetkilerinin Avrupa
Merkez Bankasına devredilmesi.
•
1 Ocak 2002’de Tek Para’ya geçiş.
2. ORTAK DIŞ VE GÜVENLİK POLİTİKASI:
•
Dış politika konularında işbirliğinin arttırılması,
•
Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın
geliştirilmesi.
3. ADALET VE İÇİŞLERİNDE İŞBİRLİĞİ:
•
Üye devletlerin iç güvenliğin sağlanması ve kamu
düzeninin korunmasına ilişkin işbirliğinin
kurumsallaşması.
•
Uluslararası suçlar, yasadışı göç, uyuşturucu
ticareti ve terörle mücadele için Avrupa Polis
Bürosu (Europol)ün kurulması.
• 1997 yılında imzalanan Amsterdam Antlaşması,
Avrupa bütünleşmesi yönünde daha ileri bir
adım atılmasını sağlayamamakla birlikte, AB’nin
dayandığı her üç sütunu getirdiği değişikliklerle
güçlendirmiştir.
• Bu şekilde, daha demokratik ve sosyal konular
ile istihdamı daha çok dikkate alan bir AB
oluşturmayı hedeflemiştir. Avrupa vatandaşlığı
kavramını getirerek, bu vatandaşlar için yeni
haklar tanımış, serbest dolaşım, istihdam, çevre,
sağlık, tüketicinin korunması, resmi belgelere
ulaşım, AB organlarının güçlendirilmesi gibi
konularda düzenlemeler yapmıştır. Ayrıca, daha
etkin ve uyumlu bir ortak dış politika geliştirmek
ve bir Avrupa savunma kimliği oluşturmak üzere
bazı maddeler koymuştur
• AB’ni şekillendiren diğer bir antlaşma olan
Nice Antlaşması ise, AB’nde önemli
derecede bir kurumsal reform
gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda,
genişleme sürecini ve aday ülkelerin
sayısını göz önünde tutarak, temel AB
kurumlarının üye sayısı ile, bunların üye
ülkelere göre dağılımını ve bazılarının
yetkilerini yeniden düzenlemiştir.
AB’yi şekillendiren son anlaşma 2007’de imzalanıp 2009’da
yürürlüğe giren Lizbon Antlaşmasıdır.
•Amacı: İklim değişikliği gibi küresel problemleri bir ağızdan
daha iyi dile getirebilecek daha etkin, daha demokratik bir
Avrupa olmak
•Getirilen Değişiklikler: Avrupa Parlamentosu’nun daha
güçlendirilmesi, Konsey’deki oylama prosedürünün
değiştirilmesi, Avrupa Vatandaşlık Girişimi, Avrupa Konseyi
için dönüşümlü başkanlık yerine sürekli başkanlık
sisteminin getirilmesi, Yeni bir Dış İlişkiler Yüksek
Temsilciliği oluşturulması, vs.
•Lizbon antlaşması hangi yetkilerin AB’ye, hangilerinin üye
devletlere ait olduğunu ve hangi yetkilerin paylaşılacağını
açıklığa kavuşturmuştur.
Avrupa Birliği’nin Genişlemesi
• AB gelişim süreci içerisinde şu ana kadar
yedi genişleme dalgası yaşamıştır.
Bunlardan üçü, Birlik öncesi dönemde
gerçekleşmişken, dördüncüsü AB’ye
dönüştükten sonra olmuştur. Beşinci ve en
kapsamlı genişleme süreci ile aday ülke
konumundaki 12 ülkenin 10’u 2004’te,
Bulgaristan ve Romanya ise 2007 yılında
AB’ye katılmıştır. Son genişleme 2013
yılında Hırvatistan’ın katılımıyla
gerçekleşmiştir.
AB’ye Sonradan Katılan Ülkeler
Ülke Adı
Katılma Tarihi
İngiltere, Danimarka, İrlanda
1973
Yunanistan
1981
İspanya, Portekiz
1986
Avusturya, Finlandiya, İsveç
1995
Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Çek
Cum, Slovakya, Slovenya, Malta,
GKRY, Macaristan
2004
Bulgaristan, Romanya
2007
Hırvatistan
2013
• AB ilk genişlemesini, 1970’li yıllarda henüz
AT halinde iken gerçekleştirmiştir. 1973
yılında daha önce Avrupa Toplulukları’nın
kurulmasına karşı çıkmış olan İngiltere ile
birlikte İrlanda ve Danimarka AT’ye
katılmış, böylece üye devletlerin sayısı
altıdan dokuza çıkmıştır.
• İngiltere ulusal egemenlikten feragat etmeyi
gerektirmeyen bir serbest ticaret bölgesinin
kurulmasından yana olduğu için başlangıçta
AT’ye muhalefet etmiş, diğer bazı Avrupa
devletleri ile birlikte AT’den daha dar kapsamlı
olan Avrupa Serbest Ticaret Alanı’nı (EFTA)
kurmuştu (1959).
• Ancak hiçbir siyasi boyutu olmayan bu örgütün
sağladığı politik ve ticari faydaların, AT’nin kendi
üyelerine sağladığı faydalara oranla daha düşük
kaldığını görünce 1961 yılında üyelik için
başvurmuş, ancak Fransa’nın vetosu ile
karşılaştığı için üyeliği ancak 1973’te mümkün
olmuştur.
• Bu devletlere, 1981 yılında Yunanistan; 1986
yılında İspanya ve Portekiz ile; 1995 yılında
Avusturya, Finlandiya ve İsveç katılarak, AB’ne
üye devletlerin sayısını 15’e yükseltmişlerdir.
2004 yılında Estonya, Letonya, Litvanya,
Polonya, Çek Cum, Slovakya, Slovenya, Malta,
GKRY, Macaristan’ın katılımıyla sayı 25 olmuş,
daha sonra 2007’de Romanya ve Bulgaristan’ın
ve 2013 yılında Hırvatistan’ın katılımıyla 28’e
ulaşmıştır. Türkiye, Sırbistan, Karadağ,
Makedonya ve Arnavutluk aday ülkelerdir.
• AB’nin mevcut üyelerini, aday ülkelerle birlikte
gösteren bir harita aşağıda yer almaktadır.
Mevcut ve Aday Ülkeleri Kapsayan Yeni AB Haritası
Avrupa Birliği’nin Geleceğine
Yönelik Bir Değerlendirme
• Avrupa bütünleşme sürecinin AB adı altında ulaşmış
olduğu mevcut düzeyinden herhangi bir geriye dönüşün
söz konusu olamayacağı söylenebilir. Daha ileri düzeyde
bir bütünleşmenin ise, AB’nin çekirdeğini oluşturan
Toplulukların kurucusu üye devletlerin, özellikle
bütünleşme sürecinde başlangıçtan beri adeta bir motor
fonksiyonu yüklenmiş olan Almanya ve Fransa’nın, bu
yöndeki çabalarına bağlı olacağı açıktır.
• Bu iki devlet arasında arttığı gözlenen yakınlaşma
çalışmaları göz önünde tutulduğunda, AB’nin, üye
devletlerden en azından bir kısmını kapsayan, daha ileri
düzeyde bir bütünleşmeye dönüşmesi ihtimalinin oldukça
yüksek olduğu söylenebilir. Bunun federal bir modele ne
kadar yaklaşacağını ise, ileriki yıllardaki gelişmeler
belirleyecektir.
Download