Doç. Dr. Mehmet Biçici OSMANLI MEBUSLAR MECLİSİNDE ERMENİ MEBUSLAR VE FAALİYETLERİ (1908-1918) ÖZET Osmanlı Meclis-i Mebusanı 1876 da başladığı parlamenter süreci 1920 yılına kadar sürdürmüştür. Osmanlı Meclis-i Mebusanı çatısı altında farklı etnik topluluklar temsil şansı bulmuşlardır. Rumlar, Yahudiler, Arnavutlar, Araplar gibi Ermenilerde temsil şansı bulmuşlardır. Ermeniler Osmanlı Devletinin toplum ve devlet hayatındaki etkin konumunu mebusan meclisindede korumuştur. Türk siyasi hayatıyla ilgili yapılacak çalışmalar için temel kaynakların başında Osmanlı Meclisi Mebusan Zabıt Cerideleri gelmektedir. Zabıt Cerideleri kullanılarak Ermeni mebuslarının meclis faaliyetlerinin (1908-1918) tamamına ulaşılabilmiştir. Temsil ettikleri bölgenin sosyal ve ekonomik gelişimi için yaptıkları çalışmaların yanında Osmanlı Devletinin siyasal değişimine olan katkıları olumlu ve olumsuz yönleriyle ortaya konulmuştur. Siyasilerin toplumsal pozisyonları itibarı ile taşıdıkları sorumluluk noktasında neden oldukları olaylar anlaşılmaya çalışılmıştır. Siyasetin kullanması gereken barış, demokrasi, hoşgörü kültürünün Ermneni siyasetçiler tarafından nasıl kullanıldığı anlaşılmaya çalışılmıştır.1.dönem Meclis-i Mebusanının ömrü Osmanlı- Rus harbi dolayısıyla çok kısa olmuştur..2. dönem (1908-1912) Osmanlı Meclis-i Mebusanında Ermeni toplumu Agop BABİKYAN(1909 yılında ölünce yerine Agop BOYACIYAN seçilmiştir),Syephan ISPARTALIYAN, Nazaret DAGAVARYAN,Karakin PASTIRMACIYAN, Vartkes SERENGÜLYAN, Vahan PAPAZYAN, Kegam Der GARABARETYAN, Artin BOŞGEZENYAN, Hamparsum BOYACYAN tarfından temsil edilmiştir. 3. Dönem (1912-1914) Osmanlı Meclis-i Meclis-i Mebusanında . Ermeni toplumu Bedros HALLAÇYAN, Kirkor ZOHRAB, VAHAN, Agop BOYACIYAN, Vartkes SERENGÜLYAN, Karakin PASTIRMACIYAN, Kegam Der GARABARETYAN, Artin BOŞGEZENYAN, İstepan ÇIRAKÇIYAN, VRAMYAN,PAŞAYAN tarfından temsil edilmiştir.4.dönem (1914-1918) Osmanlı Meclis-i Mebusan Osmanlı Meclis-i Mebusanında Ermeni toplumu Stepan ÇIRACIYAN , Vartkes SERENGÜLYAN, Artin BOŞGEZENYAN, Bedros HALLACYAN, Krikor ZOHRAB, Onnik İHSAN, Karabet TOMAYAN, Matyos NALBANTYAN, Agop HIRLAKYAN, Kegam Der GARABARETYAN, Dikran BARSAMYAN Osep MEDETYAN, VRAMYAN, Vahan PAPAZYAN, Minas ÇERAZ, Hamparsum BOYACYAN tarafından temsil edilmiştir. Osmanlı Meclis-i Mebusanı zabıt cerideleri esas alınmak suretiyle söz konusu mebusların meclis çatısı altındaki parlamenter faaliyetleri, tavır ve tutumları incelenmiştir. Böylece Osmanlı Devletinin 1908-1918 yılları arasında yapmış olduğu uygulamaların muhatabı olan Ermeni toplumunu temsil eden siyasi elit kadronun bakış açısıda ortaya konmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler OSMANLI MEBUSLAR MECLİSİ, ERMENİ MEBUSLAR, PARLAMENTO, 1908-1918 1 Yrd. Doç. Dr. Dinç Güven ANTALYA ERMENİLERİNİN SOSYAL VE EKONOMİK DURUMLARI (XIX. VE XX. YÜZYILLAR) ÖZET Bu bildiride Osmanlı döneminde XIX. ve XX. yüzyıllarda Antalya’da yaşayan Ermenilerin sosyal ve ekonomik durumları incelenecektir. Kaynak olarak temel bilgilere literatür eserlerden ziyade, Antalya Şer‘iyye Sicil Defterleri, Antalya Temettuat Defterleri, Antalya Nüfus Defterleri kullanılarak ulaşılmıştır. Bunlar yanında konuyla ilgili literatür eserlere de başvurulacaktır. Antalya Osmanlı hâkimiyeti süresince Türk/Müslüman unsurun sayıca fazla olduğu şehirlerden biridir. Şehir merkezindeki gayrimüslim nüfus XIX. yüzyılda % 5-6 seviyelerindeydi. Bu sayının az bir kısmı da Ermeni milletine aitti. Antalya şehir merkezinde gayrimüslim tebaanın oturduğu yerler genellikle Cami-i Cedid, Makbule, Rağbetiye, Has Balaban, Baba Doğan, Sofular ve Şeyh Sinan mahalleleri idi. Ermeniler de bu mahallelerde meskûndu. XIX. yüzyılda şehir merkezinde yaklaşık 50, Elmalı kazasında da 400’den fazla Ermeni yaşamaktaydı. Antalya şehir merkezinde Ermenilerin kendi cemaatlerine ait bir kiliseleri de bulunmaktaydı. Justin McCarthy, XX. yüzyıl başında Teke Sancağı dâhilindeki Ermeni sayısını 800 olarak vermektedir. Temettuat Defterleri ve Antalya Şer‘iyye Sicil Defterlerine bakıldığında Antalya Ermenilerinin büyük kısmının esnaf ve zanaatle meşgul oldukları, Türkçeyi anadilleri gibi konuşabildikleri, mahkemelerde tercüman kullanmadan bütün işlemlerini kendileri görebildikleri anlaşılmaktadır. Parsih Efendi veled-i Atalyan adlı bir Ermeni de Antalya mahkemelerinde dava vekilliği görevini yapmaktaydı. Özellikle Temettuat defterlerinde Antalya Ermenilerinin ayrı bir defterde sayılmış olması Ermenilerin şehirde ayrı bir cemaat teşkil ettiklerini göstermektedir. Belgelerden anlaşıldığı üzere Antalya Ermenileri, kendi dini gereksinimlerini ve kültürlerini hiçbir baskı olmadan özgürce yaşayabilmişlerdir. Tehcir döneminde Antalyalı Ermeniler azlığından dolayı tehcire tâbi tutulmamışlarsa da, bazı Antalyalı Ermenilerinin komitalar ile irtibatta oldukları, bazılarının da düşman ordularına katılarak mücadele verdikleri belgelerle sabittir. Bu bildiride arşiv belgelerine dayalı olarak Antalya Ermenilerinin sosyal ve ekonomik durumları ayrıntılarıyla ortaya konulacaktır. Anahtar Kelimeler Antalya, Ermeni, Osmanlı, XIX. ve XX. Yüzyıllar 2 Dr. İhsan Satış KUDÜS’TE ERMENİLER VE ERMENİ MAHALLESİ ÖZET Kudüs’te Ermenilerin varlığı IV. yüzyıla kadar geri gitmektedir. IV. yüzyılda Hristiyanlığın en kutsal mabetleri olan Kamame Kilisesi, Beytüllahm Kilisesi ve Meryem Kilisesi gibi yapıların inşa edilmesiyle Kudüs’ü ziyaret eden Ermenilerin sayısı artmakla birlikte, şehre yerleşen Ermenilerin sayısı da artmıştır. Böylece zamanla Kudüs’te sayıları çoğu zaman bin kişinin altında olan bir Ermeni cemaati oluşmuştur. Sayılarının az olmasına rağmen Ermeniler, Kudüs’te özel ve ayrı bir yere sahip olmuş olup, Rum ve Latinlerden sonra şehirde Hristiyan grupları arasında üçüncü grubu oluşturmuşlardır. Şehirde kendi mahallelerinde ikamet etmekle birlikte, idari olarak patrikhane şeklinde organize olmuşlardır. Ermeni Mahallesi, manastır-katedral şeklinde organize edilmiş olup, Ermenilerin eğitim aldığı, modern kültürel faaliyetler gerçekleştirdikleri, dışarıdan gelen hacıların konakladığı bir tür merkezdir. Bu bildiride Kudüs’te Ermenilerin varlığından bahsedilerek, özellikle XIX. yüzyıl ekseninde Eski Kudüs diye tabir edilen sur içindeki Ermeni mahallesinin yapısı, demografik özellikleri ve mahallenin temel taşını oluşturan Mar Yakup Manastırı(Aziz James Katedrali) ve Kudüs Ermeni Patrikhanesi ele alınacaktır. Ayrıca son olarak kısa olsa Ermeni tehciri sırasında Kudüs’e yerleşen Ermeniler ve tehcir ile I.Dünya Savaşı’nın Kudüs Ermeni cemaati üzerindeki etkisine değinilecektir. ANAHTAR KELİMELER Kudüs, Ermeniler, Mar Yakup Manastırı, Ermeni Patrikhanesi 3 Yrd. Doç. Dr. Halil ÖZŞAVLI TÜRKİYE’DEN SON TOPLU ERMENİ GÖÇÜ SANCAK ERMENİLERİNİN LÜBNAN’A TAŞINMASI 1938-1939 ÖZET Zannedildiğinin aksine Ermeniler Anadolu’yu 1915 tehciriyle terk etmediler. Ermenilerin Türkiye topraklarını terk etmesi aslında 1918 sonrası gerçekleşen ve en az otuz, kırk seneyi bulan bir süreç neticesinde gerçekleşti. 1915 Tehcirinden sonra Ermenilerin Anadolu’yu terk etmeleri 1921’de Fransızların Anadolu’dan çekilmesiyle başladı. Fransız ve İngiliz arşiv belgelerine göre Franzların Anadolu’dan çekilmesiyle birlikte bu illerde yaşayan Ermeniler de göç etmeye başladı. Başlangıçta maddi olarak daha iyi durumda olanlar Kıbrıs ve Mısır’a göç etti. 1921 yılının son on beş gününde 16,500 göçmen Mersin’den Suriye’nin çeşitli limanlarına vardılar. Bunlardan 10,466’sı Beyrut limanına, 356’sı Cuniyeh limanına, 2,266’sı Lazkiye limanına, 1,895’i Sayda limanına ve 1,432’si Trablus limanına vardı. Aynı günlerde 12,000 kişi ise kara yoluyla Halep ve İskenderun sancağına vardı. Fransız resmi kaynaklarına göre on beş gün içinde Fransız manda yönetimi altındaki topraklara varan 30,000 mültecinin çoğunluğunu Ermeniler oluşturuyordu. Bu döneme ilişkin Ermeni göçü Fransız hükümetinin 413 Ermeni yetimi Adana’dan Beyrut’a taşıması ile sona erdi. Ağustos 1922’de Türk kuvvetlerinin İzmir’de Yunanlılara karşı nihai zaferini elde etmesinden sonra bir toplu göç hareketi daha yaşandı. İzmir’den ayrılıp Suriye’ye gelen Hıristiyanların neredeyse tümünün vardığı nokta Halep oldu. Fransız resmi kaynaklarında Temmuz 1923’e kadar Halep’e varan 27,308 mültecinin üçte ikisinin ve Temmuz 1923’ten Nisan 1924’e kadar varan 9,187 kişiden 6,472’sinin Ermeni olduğu belirtilmektedir. Buna göre İzmir’in Türklerin eline geçmesinde sonra buradan ayrılıp Suriye topraklarına özellikle Halep’e varan Ermeni miktarı 25,000 kadardır. Fransız resmi kaynakları ve konsolos raporları Kilikya’dan ayrılan Ermenilerin sayısına ilişkin yukarıda zikrettiğimiz rakamları verirken, Milletler Cemiyeti arşivinde bulunan ve Mültecilere Yardım Komisyonu Fridtjof Nansen tarafından hazırlanan 31 Mayıs 1924 tarihli bir raporda 1922 yılının sonbahar ayına kadar yaşanan olaylar neticesinde Kilikya’dan 100.000 Ermeninin göç ederek Suriye ve Lübnan topraklarına geçtiği belirtilmektedir. Çalışmamızın esasını oluşturan Türkiye’den son toplu Ermeni göçü ise 1939 yılında İskenderun Sancağının Türkiye’ye geçmesi üzerine yaşandı. İlk etapta, 1938 yılında Türk ordusunun sacağa girmesiyle 4000, 1939 yılında ise Bağımsız Hatay Cumhuriye’nin meclis kararıyla Türkiye’ye ilhak olmayı kararlaştırmasının ardından Hatay merkez, Reyhanlı, Kırkhan ve İskenderun gibi nahiyelerinden 14000 Ermeni daha kendi isteğiyle ve Suriye’deki Fransız Manda İdaresi’nin kiraladığı kamyonlarla Suriye’ye taşındı. Yani, kendi deyimleriyle Ermeniler, Türk idaresindeki Hatay’da yaşamaktansa Fransa idaresindeki Suriye’de yaşamayı tercih ettiler. Yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız üzere Türkiye’den son toplu Ermeni göçü olan İskenderun Sancağında yaşayan Ermenilerinin Suriye’ye göçü İngiliz, Amerikan, Fransız ve Milletler Cemiyeti arşivinden belgeler ve Ermenice kaynaklar kullanılarak ortaya konmaya çalışılacaktır. ANAHTAR KELİMELER Ermeni, Göç, İskenderun Sancağı, Suriye 4 Prof. Dr. Ahmet AKSIN-Yrd. Doç. Dr. Salih AKYEL XIX. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA HARPUT SANCAĞINDA ERMENİLERİN DEMOĞRAFİK VE SOSYAL YAPISI ÖZET Doğu Anadolu bölgesinde stratejik bir konumu olan Harput’un tarihin en eski devirlerinden beri bir yerleşim merkezi olma özelliğini korumuştur. Bu bölgede Müslüman ve gayr-i müslimler bir arada yaşamaktaydı. Gayr-i Müslim nüfusun büyük bir çoğunluğunu Ermeniler oluşturmaktaydı. Ermeni halkın Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi Harput Sancağında da ibadethaneleri ve okulları bulunmaktaydı. Bu çalışmada; XIX. Yüzyılın İkinci Yarısından XX. Yüzyılın başlarına kadar Harput şehrindeki Ermenilerin demografik ve sosyal yapısı incelenmiştir. Çalışma Giriş kısmı, üç bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Birinci bölümde Harput’un idari yapısı, ikinci bölümde Harput’taki Ermenilerin dini ve sosyal yapısı ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise; aynı tarihlerde şehrin demografik durumuna değinilmiştir. Gayrimüslim nüfus arşiv belgelerinden elde edilen bilgilerle birlikte ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmamızda ele alınan bu konular bağlamında 1881-1910 yılları arasındaki Mamuratül-Aziz Vilayet Salnamelerinde ve diğer yabancı yazarların aynı dönemde verdiği nüfus bilgileri Harput Sancağında birbirine yakın olduğu görülmektedir. Sonuç kısmında da bütün çalışmanın genel bir değerlendirilmesi yapılmıştır. ANAHTAR KELİMELER Harput, Demoğrafik Yapı, Müslüman, Ermeni, Sosyal Yapı 5 Yrd. Doç Dr. Selim ÖZCAN Tanzimat Dönemindeki Temettuat Sayımlarına Göre Merzifon’daki Ermenilerin Mesleki Durumları ÖZET XIX. yüzyılın ortalarına doğru Osmanlı Devletinde Tanzimat fermanının ilan edilmesi, reform hareketlerinin yanında mali ve ekonomik alanda yapılan düzenlemelere de yeni bir başlangıç oluşturmuştur. Osmanlı tebaasından olan Ermenilerde bu haklardan yararlanmışlardır. Devletin mali kaynaklarının tespit edilebilmesi düşüncesiyle fermanın uygulandığı yerlerden başlanarak temettü sayımları yapılmıştır. Bu dönemde aynı amaca yönelik olarak Merzifon şehrinde de temettü sayımları yapılmıştır. Bildirimizde yapılan bu sayımlar esas alınarak Merzifon’daki dokuz mahalledeki Ermeni hane reislerinin yaptıkları meslekler tespit edilerek onların sosyal ve ekonomik yapıları da değerlendirilerek, şehirdeki Müslüman hane reislerinin konumları ile de karşılaştırılarak, devletin önemli tebaalarından birisi oldukları, aynı zamanda yaptıkları meslekleri itibarıyla Müslümanlardan daha farklı işlerle iştigal ettikleri ve meslekleri itibariyle ekonomik olarak da daha rahat oldukları ortaya konulmaya çalışılacaktır. ANAHTAR KELİMELER Merzifon, Ermeni, Tanzimat, Temettü, Meslek 6 Yrd. Doç. Dr. Yaşar BATTAL “Amerika’daki Ermeni Propagandaları (1960-1980)” ÖZET 1923 yılında Lozan barışından sonra Amerika’da başını Ermeni ve Rum lobilerinin çektiği “Lozan Antlaşmasına Hayır” sloganıyla Türk aleyhtarlığına dönüşen büyük bir kampanya başlatıldı. Bu kampanya karşısında Türkiye’nin zayıf kalması, Ermeni iddialarının Amerika kamuoyunda gittikçe güç kazanmasına neden oldu. Amerika’da gittikçe güç kazanan Ermeniler, 1945 yılında BM San Fransisco Konferansına katılan Türk heyetine ve Dışişleri Bakanına suikast planladılar. 1965 yılına gelindiğinde Ermeniler, sözde “Ermeni Soykırımın 50. Yılı” diye Amerika’da Türk düşmanlığına yönelik kampanyalarını iyice yoğunlaştırdılar. Bu kampanyaların bir sonucu olarak 1968 yılında ilk Ermeni soykırım anıtı, Amerika’nın Montebello şehrine ve daha sonra birçok Avrupa ülkesine dikildi. Türk halkına yönelik bu süreçten sonra yoğun karalama kampanyası başlatıldı. 27 Ocak 1973 yılında Türk diplomatlarına karşı ilk Ermeni suikastı, Amerika’nın Santa Barbara şehrinde düzenlendi. Bu suikastta Türkiye Cumhuriyeti Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile yardımcı Konsolos Bahadır Demir tuzağa düşürülerek şehit edildiler. Bu suikast, Türk diplomatlarına karşı Ermeni suikastlar zincirinin ilk halkasını oluşturdu. Ermenilerin Amerika’da rahat hareket etmelerinde ve Türklere karşı giriştikleri faaliyetlerde kullandıkları metotlardan biri hiç kuşkusuz etkili propaganda yapmalarıdır. Bu propagandalarda kullandıkları araçlardan en önemlisi ise basın ve yayın faaliyetleridir. Bu sempozyumda, 1960-1980 yılları arasında Ermenilerin Amerika’daki basın-yayın yoluyla yürüttükleri propaganda faaliyetleri üzerinde durulacaktır. Ermenilerin propaganda faaliyetleriyle Amerikan kamuoyunu nasıl etkiledikleri ve Türk düşmanlığını nasıl körükledikleri gazete ve dergilerden ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Ayrıca Ermenilerin lobicilik faaliyetleri üzerinde durulacak; lobicilik faaliyetlerinde kullanılan yöntemlerde basın ve yayın faaliyetlerinin rolü tartışmaya açılacaktır. Amerika’da Ermeni din adamları veya Ermeni kiliselerinin bu propagandalardaki etki ve güçleri konusu da tartışmaya açılacaktır. Ermenilerin bütün bu faaliyetleri karşısında Türkiye’nin tutumu sorgulanacak; Türkiye’nin bu konuda elini zayıflatan konular üzerinde durulmaya çalışılacaktır. Sonuç olarak, 1960-1980 yılları arasında Amerika ve diğer ülkelerde Türk diplomatlarına yönelik girişilen suikastlara rağmen, Ermenilerin Amerika ve Avrupa ülke kamuoylarını nasıl etkilediği irdelenecektir. Son olarak Ermenilerin sözde soykırım iddiaları kendi bakış açılarından açıklanmaya ve değerlendirilmeye çalışılacaktır. ANAHTAR KELİMELER Ermeni Propagandası, Amerika, Yabancı Basın, Türk Diplomatları 7 Araştırmacı Derviş BAŞA II. Abdülhamit Döneminde Ermeni Memurlar: Ermeni Olayları ve Devletle Olan İlişkileri ÖZET Osmanlı Devletinde memur olabilmenin temelinde Müslüman olmak varsa da son dönemde özellikle Tanzimat’tan sonra bu şart ortadan kaldırılarak gayrimüslimlerin de memur olmasının önü açılmıştı. Bu dönemden sonra çeşitli dini ve etnik unsurlardan memurlar devlet hizmetine girmeye başlamıştır. Özellikle de maliye ve dışişleri bakanlıklarında ağırlıklı olarak gayrimüslimler çalışmaya başlamıştır. Bu memurların içinde Ermeni milletinden memurlar önemli bir yer tutmaktadır. Berlin Konferansı sonrasında başlayan Ermeni ayrılıkçı hareketleri bir müddet sonra eylemleşerek isyana dönüşmüştür. Padişahın kendisine suikast düzenlemeye kadar varan bu eylemlerle birlikte Ermeniler için hem yeni düzenlemeler hem de isyanlar konusunda önlemler alınmaya çalışılmıştır. Millet-i Sadıka olarak adlandırılan cemaatin bir kısmının yaptığı hareketler devletin birlik ve bütünlüğünü tehdit eder hale gelmiştir. Bunun üzerine devlet hizmetinde çalışan Ermeni memurların devlete olan sadakati sorgulandığı gibi sadık bir şekilde hizmet eden memurlar milliyet endişesi ortaya çıkmıştır. Bu durumda devlet çalışan memurlarını sorgulamaya başladığı gibi bölücülük faaliyetleri görülen memurları görevden almaya çalışmıştır. Ermeni olaylarının başladığı ve isyana dönüştüğü sırada tahtta bulunan Sultan II. Abdülhamit’in özel hazinesini teslim ettiği üç görevlinin sırasıyla Ermeni olması dikkat çekicidir. En zor şartlar altında bile Sultan işini iyi yapan, bölücülük yapmayan ve devlete sadık olan kişileri göreve getirmekten sakınmamıştır. Ülke genelinde de bu durum aynen uygulanarak sadık bir şekilde göreve talip olan, görevin gerektirdiği vasıfları taşıyan kişiler de milliyetine ve dinine bakılmaksızın göreve getirilmiştir. Diğer taraftan da bölücü faaliyetlerde bulunan memurların işine son verilerek devlet kurumlarından uzaklaştırılmıştır ANAHTAR KELİMELER Ermeni, memur, Osmanlı Devleti, II. Abdülhamit, istihdam, Ermeni Olayları 8 Dr. Celal ÖNEY Osmanlı Topraklarında Mormon Misyonerlik Faaliyetleri ve Ermeniler (1870-1915) ÖZET Bu bildirimizde, ABD'de 1820’li yıllarda Hristiyanlığın farklı bir yorumu olarak ortaya çıkan Mormon dininin, Osmanlı topraklarında taraftar edinmesi için görev üstlenen Mormon misyonerlerin Osmanlı Ermenileri ile olan ilişkilerini incelemeye çalışacağız. Osmanlı Türkiyesi ve Osmanlı Suriyesi bölgelerinde etkin olmaya çalışan Mormon misyonerlerin Ermeniler ile neden ve nasıl temas kurdukları, misyonunun başarısız olmasında diğer misyoner gurupların rolü, Mormon misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki yayılım alanının nasıl şekillendiği, Mormon misyonerlerin Ermeni ruhban sınıfı ile çatışmaları ve Mormon dinini tercih eden Osmanlı Ermenilerinin aforoz cezası sonrası yaşam mücadelesi bu bildirimizin cevaplamaya çalıştığı temel sorunsallar olacaktır. ANAHTAR KELİMELER Mormon, Ermeni, Mormon Misyonerlik Faaliyetleri, Osmanlı Devleti 9 Yrd. Doç Dr. Fikrettin YAVUZ ERMENİ PROPAGADASINI OLUŞTURAN UNSURLAR: BASIN, MİSYONERLER ve HABER AJANSLARI ÖZET Osmanlı tebaası olan Ermeni cemaati içerisinde özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir kimlik dönüşümü yaşanmış milliyetçi bir karaktere bürünmüş, ayrılıkçı bir hareket ortaya çıkmıştı. Fransız İhtilali’nin neticesi olarak ortaya çıkmış olan ulusçuluk akımlarının da etkisiyle Ermenilerin bağımsız bir devlet kurma çabaları neticesinde Batı kamuoyu da bu meseleye ilgi duymaya başlamıştı. Bu çerçevede Ermeni Sorunu özellikle Berlin Kongresi’ni müteakip batılı devletlerin kamuoylarında daha fazla yer bulmaya başladı. Bu süreçte dönemin basını bilhassa gazeteleri, dini ve siyasi dergileri, misyonerler ve haber ajansları Batı kamuoyunun başlıca haber kaynaklarını oluşturuyordu. Osmanlı Devleti üzerinde çıkarı olan büyük güçler politikalarını bu unsurlar üzerinden yapılan propagandanın etkisi ile belirliyorlardı. Bağımsızlık isteyen Ermeniler Batı kamuoyundaki bu ilgiye kayıtsız kalmayıp, Ermeni Sorunu’na dikkat çekmek için propaganda faaliyetlerine büyük önem vermişlerdi. Berlin Kongresi’nden itibaren Batı kamuoyunda Ermeni propagandasının basın yoluyla özellikle gazeteler vasıtasıyla daha yoğun bir şekilde yapılmaya başlandığı dikkati çekmektedir. Bildiride Batı kamuoyunda başta basın olmak üzere faklı yollarla propaganda faaliyetinde bulunan, misyonerler, Ermeni komiteleri ve Ermeni din adamlarının faaliyetleri ile yabancı elçilik temsilcileri ve özellikle haber ajanslarının rolü ele alınacaktır. ANAHTAR KELİMELER Ermeni Sorunu, Batı Kamuoyu, Propaganda, Batı Basını, Haber Ajansları 10 Prof. Dr. Zafer GÖLEN BURDUR ERMENİLERİ ve TEHCİR ÖZET Burdur yüzyılın başında 76.981 kişilik nüfusa sahip küçük bir ildir. 1914’te bu nüfus 85.9202ye yükselmiştir. Nüfusun % 3.33’lük bölümü Rum, % 1,5 bölümü ise Ermeni olmak üzere % 4,83’lük kısmı gayrimüslimlerden oluşmaktaydı. Burdur Ermenileri ile Müslüman halk arasında her hangi bir problem yoktu. Çoğunluğu muhtelif mesleklerde esnaf ve zanaatkâr olarak çalışıyordu. Kendilerine ait bir okul ve bir kiliseleri vardı. Her kesim oldukça uyum içinde yaşıyordu. Bu uyum ve gayrimüslimlerin Müslümanlara güveni o derece yüksek idi ki, çoğu Ermeni kendi cemaat mahkemeleri yerine kadı başkanlığındaki şeri mahkemelerde problemlerini çözüyordu. Ancak I. Dünya Savaşı ve ardından gelen işgaller taraflar arasındaki güveni sarsmış, dışardan gelen misyoner ve siyasi ajanlar, toplumlar arasına nefret ve kin tohumları ekmiştir. Kaos ortamında milliyetçi fikirlere kapılan Rum ve Ermeni gençler, yüzyıllardır birlikte yaşadıkları Türklere karşı düşmanca tavırlara girişmişler, bu hareketlerinin sonucunda Milli Mücadele’nin sona ermesiyle birlikte şehirden ayrılmak zorunda kalmışlardır. ANAHTAR KELİMELER Burdur, Ermeni, I. Dünya Savaşı, Tehcir, Kemal Tahir, Bir Mülkiyet Kalesi 11 KEISUKE WAKIZAKA ERMENİLERDE SAĞ MİLLİYETÇİLİK NEDEN HAKİM OLAMADI?: KİMLİK VE MARKSİZM MİLLİ ÖZET Günümüze kadar Türkiye’de Ermeni Meselesi genel olarak tek tarih disiplinine göre araştırılırken sosyoloji, siyaset bilimi ve uluslar arası ilişkileri gibi başka disiplinlerini de katan disiplinlerarası araştırmalar ise yok sayabilecek kadar azdır. Bu çalışma, Osmanlı dönemindeki Ermenilerin isyanları ve modern Ermeni milli kimliğinin oluşumu ve yapısını Marksist teorisiyle bağlayarak analiz etmekle “Ermenilerde neden sağ milliyetçilik hâkim olamadı?” sorusuna cevap vermeye çalışacağım. Bu çalışmanın Ermeni milliyetçi hareketleri ve Türklere isyanlarını analiz etmek yoluyla “dini kimlikten etnik kimliğe dönüşüm” konusunda teorik hipotez üretmesi beklenmektedir. Karl Marx kendi eserlerinde kültür, tarih, kimlik ve toplum yapısı gibi üst yapıların ekonomik yapısı ve üretim ilişkileri tarafından belirlendiğini ileri sürmüş ve mevcut olan sistem ile gerçek durum arasındaki çelişkiler büyüdükçe “sınıf çatışması” ve devrimin meydana geldiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda büyük ölçülü isyanlar “mevcut olan sisteme karşı bir sınıf çatışma” olarak tanımlanır. Ermeni kimliği 19. yüzyıla kadar Gregoryan kilisesine mensup olan herkesi kasteden bir dini kimlik olduğu için Ermeniler Osmanlı sistem ile uyum sağlamaktaydı. Fakat 19. yüzyıldan sonra Avrupa’dan ulusal milliyetçilik ve Marksizm Ermeniler arasında da yaymaya başladı ve Ermeni kimliği dini kimlikten seküler etnik-ulusal kimliğe dönüşüm sürecine girdi. Bu dönemden beri Ermenileri tek kimlik altında birleştirmek için “Türk karşıtlığı”, “ezen barbar Osmanlı’dan kurtuluş” gibi söylemler kullanıldı ve Ermeniler arasında kahraman olarak geçenlerin çoğu Osmanlı’ya karşı sürekli isyan edenlerdir. Bu bağlamda modern Ermeni milliyetçiliği “bir sınıf çatışması olarak Ermeni-Türk çatışması ve Türk düşmanlığı”na dayalı sol milliyetçiliktir ve dolayısıyla Ermeni milliyetçi hareketlerinde genel olarak sağcılardan daha çok solcular etkili olmaktadırlar. Bu çalışmada ikinci el kaynaklardan yararlanarak Ermeni milliyetçileri hareketlerinin kaynaklarını inceleyen Weberian yönemleri kullanılacaktır. Kaynak konusunda Gerard Libardian’ın “Modern Armenia” ve Kadir Akın’ın “Ermeni Devrimci Paramaz”kitapları Osmanlı’nın son dönemindeki Ermeni milliyetçi hareketlerinin oluşumu ve sol hareketleri hakkında detaylı bilgi vermektedirler. Ayrıca Yıldız Deveci Bozkuş’un Ermenistan tarih ders kitapları üzerindeki araştırmalar Ermeni kimliğinin yapısı ve kimliğin temeli hakkında bize önemli ipuç vermektedir. ANAHTAR KELİMELER Milliyetçiliği, Marksizm, Sınıf Çatışması, Türk Düşmanlığı, Ermeni İsyanları 12 Prof. Dr. Muhammet Beşir AŞAN SELÇUKLU ERMENİ İLİŞKİLERİ ÖZET Tarihin en eski topluluklarından birisi olan Türkler, tarih boyunca Orta Asya, Çin, Hindistan, İran, Afganistan, Avrupa ve Doğu Avrupa’da nihayet Anadolu’da yerleşme imkanı bulmuş ve çok zengin bir kültüre ve medeniyete sahip olmuşlardır. Selçuklu Ermeni ilişkileri de kaynağını Türklerin hoşgörü ilkesinden alır.Bu anlayışın da iki temel özelliği vardır. Bunlardan birincisi, Türk kültür ve geleneğinden gelen, insan eksenli evrensel düşünce, ikincisi, İslamiyet’in değerler sistemidir. Türkler bu özelliklerini, İslam’ın kültürel çoğulculuk anlayışı içinde yoğurmuşlar ve bunu evrensel bir boyutta insanlığa sunmuşlardır. Selçuklu devleti de Ermeniler ile olan ilişkilerini bu iki değer ekseni üzerinde geliştirmiş ve uygulamıştır. Bildiride; Selçuklu Ermeni ilişkileri örneklerle ele alınıp, belgelerle sunulacaktır. Kaynak olarak; Özellikle Ermeni kaynaklarından Urfalı Mateos, Anili Samuel, Vardan, Simpat ve Urfalı Vahram gibi kaynaklar başta olmak üzere, yerli ve yabancı araştırmalar kullanılacaktır. ANAHTAR KELİMELER Türk,Kültür, Hoşgörü, Selçuklu, Ermeni 13 Yrd. Doç. Dr. Füsun Çoban DÖŞKAYA Zabel Yesayan’ın 1919 Tarihli Raporunun Söylemsel Kurgusu ÖZET Bu çalışma Ermeni ulusunun en önde gelen edebiyatçı ve yazarlarından biri olan yazar Zabel Yesayan’ın (1878-1943) 1919 tarihli “La liberation des Femmes et Enfants Nonmusulmans en Turquie” (Türkiye’deki Gayrimüslim Kadın ve Çocukların Kurtuluşu) başlıklı 11 sayfalık raporu hakkındadır. Metnin orijinali Fransızcadır ve bu çalışmada gazeteci Alev Er’in çevirisi esas alınmaktadır. Yesayan adı geçen raporu 18 Mart 1919 tarihinde Milli Ermeni Delegasyonu Başkanı Bogos Nubar Paşa’ya Paris Barış Konferansı’nın dikkatine sunması için vermiştir. Rapor, Türk hakimiyeti altındaki gayrimüslim milletlere, özellikle de gayrimüslim kadın ve çocuklara, uygulanan aşağılama ve şiddet örneklerini ve neler yapılması gerektiğine dair önerileri içermektedir. Raporda farklı biçim ve koşullarda kaçırılan kadın, kız ve erkek çocuklarından, toplu tecavüzlerden ve Ermeni kadınının tutumlarından bahsedilmektedir. Çalışmada Yesayan’ın raporu içinde şifrelenen İslamofobi ve Türkofobi’ye ilişkin ideolojik anlamların inşası analiz edilmiştir. Türk karşıtı bu raporun söylemi içinde kurgulanan ötekileştirici ifadelerin anlamları incelenmiştir. Çalışmada çözümleme aracı olarak Roland Barthes’ın “göstergebilimsel analizi” ve anlam inşasına yönelik olarak söylem yapıları kullanılmıştır. Rapor, Barthes’ın anlamlandırma modeline göre düz anlamsal ve yan anlamsal düzeylerde incelenmiş, Türk tehdidi ve tehlikesi söylemini kurgulamak için Yesayan’ın kullandığı söylem stratejileri ve araçları üzerinde durulmuştur. Baskın bir tema olarak öne çıkan ve tehcirle ilişkilendirilen Türk korkusu, metinde bilinmezlik, tedirginlik, güvensizlik ve endişe inşasının temelini oluşturmaktadır. Yapılan analiz sonucunda Zabel Yesayan’ın Türk karşıtı propaganda raporunun söylemi içinde Türkler hakkındaki olumsuz kanaatlerin, inançların, önyargı ve kalıp yargıların iki ana algıya dayandığı ortaya çıkmıştır: Ermeni toplumuna tehlike oluşturan Türk algısı ve Hıristiyanlığa tehlike oluşturan İslam algısı. ANAHTAR KELİMELER Zabel Yesayan, Ermeni Kadını, Tehcir, Göstergebilimsel Analiz, Söylem Yapıları 14 Yrd. Doç Dr. Fariz Farzali Revan`dan Erivan`a; Bir şehrin kimlik değişimi üzerine notlar ÖZET Bugün Ermenistan Cumhuriyeti`inin başkenti olan Erivan`ın şimdilerde “unutulmaya” yüz tutan dinamik ve aynı zamanda ilgi çekici bir geçmişi vardır. Oldukça hareketli bir coğrafi bölgede yer alan bu kadim yerleşim biriminin siyasî, coğrafî ve iktisadî açılardan değişkenlik arz eden yapısı incelenmeye değer bir durum arz eder. Ancak bu konuda yeteri kadar çalışma yapıldığını söylemek pek de mümkün değildir. Revan`ın kuruluş tarihi ve de isminin etimolojisi üzerine yapılan çalışmalar her ne kadar vardığı sonuçlar bakımından tartışma doğuracak nitelikte olsa da şehrin Türk-İslam kültürü ile neşv-ü nema bulduğunu söylemek mümkündür. Özellikle, orta çağlarda kurulduğu tahmin edilen ve bölgenin en önemli başat gücü olan Safevi Devleti ile Osmanlı Devleti arasındaki mücadelelerde önemli bir sahne konumundaki Revan`ın geçmişindeki Çukur Saad Beyliği, Revan Beylerbeyliği ve Revan Hanlığı gibi idarî ve siyasî yapılar bu kültürün bölgedeki bir yansımasıdır. Fakat 19.yüzyılın başları itibari ile bölgede yaşanan siyasî-askerî gelişmeler sonunda ortaya çıkan demografik değişim, şehrin kimliğini de değiştirmeye başlamıştır. Bu değişimin planlı bir nüfus hareketinin sonunda olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu yüzyılda emperyal bir güç olma yolunda önemli bir mesafe kateden Çarlık Rusya`nın geniş çaplı işgalcilik faaliyetleri sonunda 1827 tarihinde ilhak edilen Revan`ın etnik yapısı giderek yerli Türkler aleyhinde değişime uğramaya başlamıştır. Demografik yapının yapay olarak değiştirilmesinde Rusya-İran ve Osmanlı-Rus harplerinin Çarlık yönetimi tarafından kazanılması önemli bir yer tutar. Rus işgalinin başladığı dönemde Revan nüfusunun %75,6`sı Türklerden oluşurken, Ermeni nüfus %24,4`lük bir orana sahiptir. Sözkonusu tarihten itibaren, yüzyıl boyunca Osmanlı ve İran topraklarından Revan da dahil olmak üzere, Güney Kafkasya`ya on binlerce Ermeni ailesi getirilerek yerleştirilmiştir. 19. Yüzyılın başlarından 20.yüzyılın sonlarına kadar geçen yaklaşık yüz elli yıllık zaman dilimi içerisinde (Çarlık ve Sovyet dönemlerinde) periyodik ve sistematik bir şekilde uygulanan bu siyaset neticesinde (1918-1920, 1948-1953, 1988-1989) Revan`ın Türk nüfusu giderek azalmış ve yüzyıl sonlarında Türksüz bir şehir-Erivan (ve aynı zamanda bir ülke) ortaya çıkmıştır. Biz de, bu bildiride Müslüman-Türk şehri olan Revan`ın geçmişten günümüze uzanan çizgi üzerinde demografik açıdan evrilerek ve de kimlik değiştirerek Erivan`a dönüştürülme sürecinin izlerini takip etmeye çalışacağız. ANAHTAR KELİMELER Revan (Erivan), Ermenistan, Azerbaycan, Tehcir 15 Dr. Eray Bayramol Rus Belgelerine Göre I. Dünya Savaşı'nda Rusya'nın Türkiye Politikası ve Ermeni Sorunu ÖZET Sanayileşme ile başlayan yeni pazar arayışları Birinci Dünya Savaşı öncesinde güçlü devletler arasındaki rekabeti doruk noktasına ulaştırdı. Ham madde ihtiyacını karşılamak isteyen sanayi ülkeleri, bu uğurda oluşturdukları emperyalist politikalarını Osmanlı Devleti gibi, kaynakları zengin fakat sanayileşmeyi yakalayamamış ülkeler vasıtasıyla karşılayabilmeyi hedefledi. Bu hedefler çerçevesinde hareket eden Rusya, Almanya, Fransa, İngiltere gibi devletler kimi zaman Osmanlı Devleti'nin yanında kimi zaman ise karşısında duran bir tavır sergiledi. Kendi aralarında ihtilafa düşen bu devletler, insanlık tarihi için bir felaket olarak yorumlayabileceğimiz I. Dünya Savaşı'nın çıkmasına yol açtı. Hem Balkanlar hem de Boğazlar üzerindeki hedeflerini gerçekleştirmek isteyen Rusya, Ermeni meselesini Osmanlı Devleti'ne karşı bir baskı unsuru olarak kullandı. Rusya'nın desteğiyle, Anadolu'nun doğusunda bağımsız ya da özerk bir Ermeni devleti kurmak için faaliyete geçen Ermenilere Rusya, diplomatik misyonları vasıtasıyla uluslararası boyutta destek verdi. Rusya'nın Ermenilerle ilgili uluslararası girişimlerde bulunmasının esas nedeni Rusya'nın İstanbul Büyükelçisi'nin 11 Aralık 1912 tarihinde Rusya Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği raporda saklıydı. Bu raporda Giers, Ermenilerin reform konusunda açıkça yabancı yardımlara yöneldiklerini belirtiyor ve bu sebeple Ermenilerin taleplerine acilen karşılık vermek gerektiğini ifade ederek, inisiyatifin Rusya'nın elinden kaymakta olduğu uyarısını yapıyordu. Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından 24 Mayıs 1913 tarihinde Rusya'nın Paris, Londra, Berlin ve Viyana Büyükelçiliklerine gönderilen talimatnamede ise bu destek açıkça görülüyordu. Bu talimatnameye göre, Türk bölgelerindeki Ermeni nüfus üzerinde acil olarak huzur tesis etmek için diğer devletlerin dikkatinin Ermeniler üzerine çekilmesi gerektiği bildiriliyordu. Rusya'nın Paris Büyükelçisi'nin, Rusya Dışişleri Bakanı'na gönderdiği raporda ayrıntılarını belirttiği bu plana göre, Türkiye'nin hükümranlığı altında otonom bir Ermenistan kurulacak ve bu otonom Ermenistan Rusya, Fransa ve İngiltere tarafından himaye edilecekti. Raporun devamında ise Rusya'nın, Londra ve Paris'teki Rus Büyükelçilikleri vasıtasıyla Fransa ve İngiltere hükümetlerine bu plan ile alakalı olarak yardım vaat ettiği bildiriliyordu. ANAHTAR KELİMELER Rusya, Ermeni, Otonomi. 16 Yrd. Doç. Dr. Cemil ÇELİK İngiliz Yönetiminde Kıbrıs’ta Ermeniler ve İpekçilik ÖZET 1878 yılında Kıbrıs Adasının yönetiminin İngilizlere bırakılmasından sonra adaya Anadolu’dan çok miktarda Ermeni gelmiştir. Adada yaşayan yerli halk (Rumlar ve Türkler) Ermeniler karşı temkinli yaklaşmışlardır. Bu Ermenilerin bir kısmı komitacı olup Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyetlerine devam etmiştir. Bunun yanında adaya gelen Ermenilerin bir kısmını oluşturan ve maddi sıkıntı içerisinde bulunan kesimin ekonomik durumuna katkı sağlamak amacıyla Ermeniler için İpekçilik teşvik edilmiş ve adada ipekçilik okulu açılmıştır. Bu bildiride sömürgeci devletlerin kışkırtması ile iki toplum arasında yaşanan olaylar sonrasında Kıbrıs adasına göçen Ermenilerin geçimini sağlamak amacıyla ipekçilik faaliyetleri ele alınacaktır. Tarihsel süreç içerisinde adada ipekçilik ele alındıktan sonra adanın yönteminin İngilizlere bırakılması adanın Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyet gösteren Ermenilere üs olarak kullanılması ve adaya yerleştirilen Ermenilerin durumu o güne kadar İngiliz yönetiminin İpekçiliği geliştirme adına uygulamaları incelenecektir. ANAHTAR KELİMELER Ermeni, Kıbrıs, İngiltere, İpek, İpekçilik Okulu 17 Prof. Dr. Kemal ARI TEHCİR EDİLEN ERMENİLERİN TARIMSAL ÜRÜNLERİYLE İLGİLİ DÜZENLEME VE UYGULAMALAR ÖZET Ermeni Tehciri dediğimiz tarihsel olay kuşkusuz her yönüyle incelemeye değer özellikler taşır. Hele konunun bir de siyasal boyutu olduğu düşünüldüğünde, siyasi hedefler peşinde olan kesimlerin iddialarına yanıt verebilmek için ayrıntıda kalmış gibi görünen konularla ilgili çalışmalar yapmak önemlidir. Tehcir edilen Ermenilerle ilgili tehciri uygulayan Osmanlı Hükümeti tarafından pek çok düzenleme yapıldı. Bunlardan bir kısmı da Ermenilerin bağları, bahçeleri, tarlaları ve tarlalarda ya da ambarlarda kalan tarımsal ürünleriyle ilgiliydi. Göçün uygulandığı aylarda, değişik bölgelerde ve değişik zamanlarda tarlalarda, bağlarda ve bahçelerde henüz toplanmamış büyük oranda ürünler olduğu gibi, toplanmış ve ambarlarda kalan önemli oranda ürünlerden söz etmek de mümkündür. Bu bildiride Osmanlı Hükümeti’nin yıllar içinde, kalan tarımsal ürünleriyle ilgili konu ele alınacaktır. ANAHTAR KELİMELER 18 Banu Berber BABALIK VAN’DA KUYUMCU ERMENİLER ÖZET Dünya’nın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Anadolu, tarih boyunca çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bunun bir sonucu olarak kuşaklar boyu edinilen bilgi ve tecrübe birikimi zanaatkârların hünerli ellerinde bugün bile hayranlıkla baktığımız ürünleri ortaya çıkarmıştır. “Yaşanacak yer, yerleşim” anlamına gelen “Van” adının verildiği Van şehri Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Van kenti dolaylarında M.Ö. 9. yüzyılda güçlü bir Urartu Krallığı kurulmuştur. Doğu Anadolu ve doğusundaki sarp dağlık yörede Van Gölü’nü de içine alan bölgede kurulan Urartulardan kalma binlerce sanat eseri ortaya çıkarılmıştır. Soylarını Urartulara kadar dayandıran Ermeni toplumu için de Van ayrı bir öneme sahiptir. Ermeni bir yazarın yazı başlığı olarak “Van in This World; Paradise in the Next”, yani “Bu Dünyada Van, Diğerinde Cennet” başlığı bu durumu desteklemektedir. Ermeni kuyumcular, kuyumculuk sanatındaki hünerlerini de Urartulara kadar getirmektedirler. Bu sanatın bölgenin coğrafi özelliklerin de etkisiyle bölgede Ermeniler tarafından geliştirildiği özellikle belirtilmektedir. Bulundukları bölgede değerli metallerin olması kuyumculuk sanatının gelişiminde büyük paya sahip olmuştur. Kuyumculuk sanatının sadece takı ve süs eşyalarında değil günlük yaşamda yer alan her türlü araç gereçte maden işlemeciliği şeklinde sıklıkla kullanıldığı yerleşim yerlerinin başında Van şehri eski medeniyetlerin kavşak noktalarından biridir ve burada yaşamış topluluklar, yörenin maden yatakları bakımından zengin olmasından dolayı, maden işçiliğine yönelmişlerdir. Van’da yaşayan Ermeniler daha çok zanaat ve ticaretle geçimlerini sağlıyordu. Van’da, eserleriyle yerel zanaatların ve kültürün gelişmesine katkıda bulunan çok sayıda yetenekli ve şöhretli zanaatkâr yetişmesi Van’ı yörenin en önemli merkezlerinden biri olarak ünlendirmiştir. Kuyumculuk ürünlerini tıpkı diğer sanat ürünlerinde olduğu gibi sanatçının içinde bulunduğu toplumun özelliklerini yansıttığı fikrinden hareketle hazırlanan bu çalışmada Van ve çevresinde kuyumculuk sanatının tarihsel süreç içindeki gelişimi özellikle 20. Yüzyıl ve sonrasındaki bilgi ve belgeler ışığı altında değerlendirilmiş ve Van ve çevresinde kuyumculuk sanatının gelişiminde çok önemli bir payı olan Ermenilerin bu alandaki çalışmaları ele alınmıştır. ANAHTAR KELİMELER Van, Osmanlı Devleti, Ermeni, Kuyumcu. 19 Doç. Dr. Gaffar Mehdiyev Ermenice basında I Dünya Savaşı öncesi ve sonrası Ermeni örgütlerinin Osmanlı devletine karşı savaş hazırlıkları ÖZET I.Dünya Savaşı öncesi ve savaş yıllarında Osmanlı devletinde ve Rusya”da örgütlenmiş Ermeni örgütleri savaşa hazırlık içerisine girmiş ve dünyanın çeşitli yerlerinden toplanarak Kafkasyaya akın etmişler. Ermeni gönüllüer adı ile Rusya ordusunda nizami Ermeni askeri alayları kurulmuştur. İlave olarak Ermeniler Doğu Anadolu vilayetlerinde çeteler oluşturmuştular. Onlara “fedailer” derdiller. Ermenice fedai ( Ֆետայի) hem de kamavor (կամավոր), "gönüllü" anlamına da gelir. “Hay fedayi” olarak bilinen yasadışı silahlı çeteler, tugaylar Ermeni tarihinde özel bir rol oynar. Fedai- silahlı grup oluşturmak için ailelerini terk eden sivil Ermeni idi. Fedai Ermeniler gözaltında olmayan suçlulardan oluşan gruplar halinde dolaşmış şehirlere girerek talancılıkla uğraşmışlardır. Ermeni fedai lejyonu I Dünya Savaşı sırasında, 1916 yılında Fransız ordusunu destekleyen bir güç olarak oluşturulmuştur. Dönemin Ermenice gazetelerinde onlar Ermeni halkının “ özgürlük mücadelesinde” ölmeye yemin ederek en ağır savaşlara sorgusuz sualsiz giden gönüllülerden ibaret kahramanlar olarak veriliyor. Ama bu adamların adı terörist. Savaştan once de onlar hazırlık içerisinde olmuşlardı. I. Dünya savaşı başlanar- başlanmaz karşı tarfın ordusunda yer aldılar. Tiflisde, Bakü’de, İstabul’da, ve diğer Merkezlerde Ermenilerce yayınlanan basın- ve yayın organlarında görülmektedir. Tiflis’te Ermenice yayınlanan “Mşak” ve “Horizon”, Şuşada yayınlanan ”Arev” ve b. gazetelerde bu açık görülmektedir. Ermenice olan diğer arşiv belgeleri ile konuyu geniş şekilde anlatmağa çalışacağız ANAHTAR KELİMELER Osmanlı devleti, Ermeni, gazette, Rusya ordusu, savaş, fedai Ermenice, basın 20 Çiğdem KIRANŞAN MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ SAMSUN VE YÖRESİNDE RUM-ERMENİ İTTİFAKI ÖZET Osmanlı Devleti’nde, Rumlar ve Ermeniler, yüzyıllarca Osmanlı toplumunun bir parçası olarak yaşadılar. Bu unsurlar Türk müsamahası sayesinde bütün kültürel ve dinî özelliklerini muhafaza ettiler. Böyle olmasına rağmen XVIII. yüzyıl ve sonrasında dünyadaki gelişmelere aynı oranda ayak uyduramayan Osmanlı Devleti’ne, Avrupa Devletlerinin baskısının açıkça hissedilmesiyle Rumlar ve Ermeniler, Türkler karşısında ayrıcalıklı bir konuma geldiler. Türkler açısından ortaya çıkan bu olumsuz durum, Türk milliyetçiliğini canlandırırken, Rumları ve Ermenileri birbirlerine daha da yaklaştırdı. Osmanlı Devleti üzerinde aynı amaçları ve farklı hesapları olan Rusya, İngiltere, Fransa ve ABD gibi devletler, Rumları ve Ermenileri kendi çıkarları için kullanmak istediler. Birer Osmanlı Kurumu olan patrikhaneler, emperyalist politikalara alet oldular ve adı geçen devletlerle fiilen işbirliği yapmaya başladılar. Türkler açısından, işbirliği boyutunun en yoğun ve en açık olarak hissedildiği dönem, I. Dünya Savaşı ve Türk Millî Mücadelesi dönemleridir. Karadeniz'in Anadolu kıyılarından Anadolu içlerine açılan en önemli kapısı konumunda olan Samsun ve yöresi, Rum-Ermeni ittifakının yoğun görüldüğü yerlerdendir. Rum ve Ermenilerin bölgede devletin aleyhine yoğun propaganda, eşkıyalık faaliyetlerinde bulunduğu görülmekle birlikte Rusya, İngiltere, Fransa ve ABD gibi devletlerle işbirliğine giriştikleri de görülmektedir. Tebliğimizde Milli Mücadele sırasında Samsun ve yöresinde Rum-Ermeni birliklerinin bu faaliyetler ele alınacaktır. ANAHTAR KELİMELER Rumlar, Ermeniler, İşbirliği, Mücadele, Samsun 21 Umut SOSYAL 19. Yüzyıl Osmanlı Tiyatrosu’nda Ermeni Tiyatro Kumpanyalarının Mektep ve Kiliseler Yararına Düzenledikleri Tiyatro Faaliyetleri Bu Faaliyetlere Dair Tedkikler- Vesîkalar ÖZET Osmanlı İmparatorluğu’nda sahne sanatlarının tanınması ve gelişmesinde Osmanlı Ermenilerinin katkısı büyüktür. Okullaşma faaliyetleri erken dönemde başlaması ve yabancı dile olan hâkimiyetleri dolayısıyla dönemin Avrupa kültür sanatını takip etmekte güçlük çekmeyen Osmanlı Ermenileri, Müslüman tebaanın bazı dini gerekçelerle sahne sanatlarına yönelik çekincelerinden doğan boşluğu iyi değerlendirmişler, tiyatro binaları açmışlar, gezici tiyatro kumpanyaları kurup imparatorluk sınırlarının dört bir tarafında oyunlar sergilemişlerdir. Ermeni tiyatrocuları ve tiyatro kumpanyaları, kültür-sanat alanındaki bu öncü işlevlerinin yanı sıra Ermeni kilise ve okullarını geliştirmek için yardım maksatlı pek çok etkinlik de düzenlemişlerdir. Bu çalışmada Ermeni tiyatro kumpanyalarının Ermeni kiliseleri ve mekteplerine yardım maksadıyla düzenledikleri faaliyetler arşiv kaynakları ışığında incelenmeye çalışılmış, bunlara dair bazı tespit ve değerlendirmelerin yapılması amaçlanmıştır. ANAHTAR KELİMELER Osmanlı Tiyatrosu, Ermeni Tiyatro Kumpanyaları, Ermeni Kiliseleri, Ermeni Mektepleri 22 Yrd. Doç Dr. Aydın BEDEN ERMENİLER TARAFINDAN ÖLDÜRÜLEN DEVLET GÖREVLİLERİNİN AİLELERİNE VERİLECEK TAZMİNATLAR HAKKINDA II.TBMM'DE YAPILAN GÖRÜŞMELER ÖZET Siyasi miladı genel olarak 1878 Ayastefanos Antlaşması’na dayandırılan Ermeni sorununda doğrudan muhatap olan Türk-Ermeni tarafları, konuyu çeşitli sebeplerden ötürü bugüne değin çözüme kavuşturamamıştır. Bunda özellikle Ermenilerin sözde “soykırım” iddiaları ile Amerika ve Avrupa başta olmak üzere dünya kamuoyunu kendi tezlerini destekleme yolunda ikna etme çabalarının etkili olduğu yadsınamaz. Ermeniler söz konusu asılsız tezlerini I.Dünya Savaşı’ndan bu yana ısrarla dile getirmeye devam etmektedir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, daha Milli Mücadele Dönemi’nde, asılsız “soykırım” tezi propagandaları ile Türkiye üzerindeki hak iddialarına son vermeyi 2 Aralık 1920 tarihinde imzalanan Gümrü Antlaşması ile Ermenistan’a kabul ettirmiş ve böylece konuyu kapatmıştı. Ancak antlaşmanın yürürlüğe girmemesi üzerine Türkiye, sorunun devam edebileceği ihtimaline karşı tekrar harekete geçmiş, Gümrü Antlaşması’nın yerine 16 Mart 1921’de Sovyet Rusya ile Moskova, 13 Ekim 1921 tarihinde de Ermenistan Azerbaycan ve Gürcistan ile Kars Antlaşması’nı imzalayarak meseleyi bütünüyle sona erdirmiştir. Böylelikle meselenin kapandığını düşünen Türkiye, bundan sonra kendi geleceğini etkileyecek diğer askeri ve siyasi sorunlara eğilmiş, gösterdiği başarıların ardından da akla gelebilecek her türlü alanda yaptığı yeniliklerle çağdaş devletler seviyesine ulaşmaya gayret etmiştir. Ancak Ermeniler, antlaşmalarla taahhüt ettiği iddia ve taleplerinden vazgeçtiği hususuna aldırış etmeksizin daha yoğun bir şekilde propagandalarına devam etmekle kalmayıp terör ve suikast olayları düzenleyecek kadar da ileri gitmişlerdir. Gerçekleştirdikleri bir çok terör ve suikast eylemi ile gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet dönemlerinde bir çok devlet görevlisini şehit etmişlerdir. Bu bildirimizde; Ermeniler tarafından şehit edilen bazı devlet adamlarının ailelerinin mağdur olmaması için kendilerine verilmesi düşünülen tazminat veya maaş konularında II. TBMM’de yapılan görüşmeler ele alınacaktır. Talat Paşa, Süreyya Bey, Osman Nuri Bey gibi birçok üst düzey devlet görevlisi, görev yaptıkları dönemlerde veya daha sonraki sivil hayatlarında Ermeniler tarafından şehit edildiklerinden ailelerinin geçim sıkıntısına düşmesi 1925-1926 yıllarında TBMM’nin dikkatinden kaçmamış ve bu konuya bir çözüm bularak mağduriyetlerinin giderilmesine çalışmıştır. Meclis zabıtlarına dayanılarak aktarılacak olan bilgiler gösterecektir ki, Türkiye Cumhuriyeti, geçmişinde veya kendi bünyesinde devletine hizmet etmiş kişilerin en azından ailelerine vefa borcunu ödemeyi her ne kadar sefalet döneminde de olsa borç bilmiştir. Yine bu durum, geçmişi sahiplenmeyi, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne bir kopuşun değil sürekliliğin olduğunu göstermesi açısından da önemlidir. ANAHTAR KELİMELER Türk, Ermeni, TBMM, tazminat, suikast, terör 23 Yrd. Doç Dr. Mehmet KAYA-Araştırmacı Necat ÇETİN Aydın Vilayeti Salnamelerine Göre Aydın Vilayetinde Ermenilerin Durumu ÖZET Türkiye’de tarih araştırmalarında daha özel konuların ele alınması 1990’lı yıllardan itibaren artış göstermektedir. Bu anlamda millet-i sadıka olarak yaşayan Ermeniler üzerine çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Osmanlı Devletinde çeşitli vilayetlerde yaşayan Ermenilerin Aydın vilayetindeki demografik yapıları yanında, eğitim kurumları ve toplumun çeşitli alanlarındaki faaliyetleri üzerinde önemli bir kaynak olan vilayet salnameleri ve buna katkı olmak üzere arşiv belgeleri üzerinde durulacaktır. Bildiride Ermeni toplumunun sosyal ve ekonomik hayatına dair ulaşılabilen kaynaklar çerçevesinde bilgi sunulmaya çalışılacaktır. Diğer azınlıklara göre (Rumlar ve Ermeniler) durumları da ortaya konulacaktır. ANAHTAR KELİMELER Ermeniler, Aydın Vilayeti, Salnameler 24 Doç. Dr. Zübeyde Güneş YAĞCI 19. YÜZYILDA ERMENİLER ARASINDA İHTİDA OLAYLARI VE ERMENİ CEMAATİNİN TEPKİLERİ ÖZET Osmanlı Devleti’nde her dönemde diğer cemaatlerde olduğu gibi Ermeniler arasında ihtida eden, yani kendi dinini bırakarak İslam dinine girenler olmuştur. Ancak 19. yüzyılı diğer yüzyıllardan ayıran bazı gelişmeler meydana gelmiştir. Özellikle Tanzimat’tan sonra iyice kendini hissettiren bu gelişmeler ihtida olaylarına da yansımaya başlamış, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumdan istifade eden azınlıkların devletin içindeki konumları değişmeye başlamıştır. Bu değişime paralel olarak Ermeniler arasında ihtida edenlere karşı Ermeni Cemaatinin tepkileri de artık eskisi gibi değildir. İşte buradan hareketle bu çalışmada amacım bu değişim sürecinin ihtida olayları üzerindeki etkilerini irdelemek olacaktır. Daha önceki ihtida olayları ile 19. yüzyıldaki ihtida olayları karşılaştırılacak ve ihtida eden Ermenilere karşı kendi milletlerinin tepkileri ortaya konulmaya gayret edilecektir. Tabii ki bu arada olaylar karşısında devletin ve Müslüman vatandaşların tutumu ele alınacaktır. Çalışmayı ortaya koyarken temel kaynağım Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleridir. Aynı zamanda ihtida olaylarına dair yapılan çalışmalardan da yaralanılacaktır. ANAHTAR KELİMELER İHTİDA, ERMENİ, OSMANLI DEVLETİ 25 Yrd. Doç Dr. Zeynep İskefiyeli Ermeni Vatanperver Cemiyeti ve Hagopyan’ın Faaliyetleri ÖZET 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından bireysel faaliyetler ile istenilen neticeyi alamayacaklarını anlayan bağımsızlık yanlısı Ermeniler Paris, Londra, Cenevre gibi Avrupa şehirlerinde örgütlenmeye başladılar. Kısa sürede bu şehirlerde çok sayıda dernek ve cemiyet kurdular. Artık Ermeni propagandası bu dernekler vasıtasıyla daha ciddi bir şekilde yürütülüyordu. Bu cemiyetlerin temel hedefi Avrupa’da Osmanlı Devleti ve Türkler aleyhine, Ermeniler lehine bir kamuoyu oluşturmaktı. Bu kamuoyu sayesinde hayalini kurdukları Bağımsız Ermenistan devletini kurabileceklerini umut ediyorlardı. Bu cemiyetlerin en etkili olanlarından biri de 1888 yılında Karabet Hagopyan tarafından Londra’da kurulan Ermeni Vatanperver Cemiyeti idi. Hagopyan 1880 yılı başından itibaren The Times gazetesinde Ermeniler ile ilgili yazdığı yazılar ile de bilinen biriydi. Hagopyan’ın cemiyeti hem bir Ermeni propaganda merkezi olarak hem de Londra dışında Manchester, Paris, Marsilya, Viyana ve Brüksel’de faaliyet gösteren daha küçük gruplar arasında bir koordinasyon merkezi olarak görev yaptı. Cemiyet propaganda faaliyetlerini yürütmek amacıyla 1888 yılında Londra’da Hayastan adlı bir gazete ile 1889 yılında Armenia isimli bir dergi yayınladı. Karabet Hagopyan ve Minas Çeraz gibi cemiyetin ileri gelenlerinin 1893 yılında İngilizErmeni Cemiyeti’ne katılmaları ile birlikte Ermeni Vatanperver Cemiyeti fiilen sona ermişti. Bu bildiride arşiv belgeleri, basın kaynakları ve ilgili literatür kullanılarak Karabet Hagopyan ve Ermeni Vatanperver Cemiyeti’nin faaliyetleri ile Osmanlı Devleti’nin aldığı tedbirler üzerinde durulacaktır. ANAHTAR KELİMELER Propaganda, İngiltere, Ermeniler, Ermeni cemiyetleri, Basın 26 Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK XIX. Yüzyılda Anadolu’da Ermenilerin Sosyal ve İktisadi Durumları Hakkında Bazı Belgeler ÖZET Ermeni toplumunun, Osmanlı idaresine girinceye kadarki durumu, kısaca özetlenmiştir. Osmanlı döneminde ise Ermenilerin durumları 19.yüzyıla kadar yine özet olarak verilmiştir. 19.yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı idaresinde yaşayan Ermenilerin durumları ise Osmanlı belgelerinden ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu cümleden olmak üzere Ermenilerin nüfus durumları, dini ve inanç hürriyetleri, Müslümanlarla olan ilişkileri, Osmanlı devletinin güvenilir teb’aları olmaları ve ekonomik durumları ve son olarak da hukuki durumları Osmanlı belgelerine dayalı olarak incelenmiştir. 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı devletine isyan eden ve Batılı devletlerden büyük yardımlar alan Ermenilerin, bu isyan hareketlerine kalkışmalarının asıl sebebinin kendilerinin o dönemdeki hukuki, dini, ekonomik ve sosyal durumları ile ilgili olmadığı gerçeği bir kez daha ortaya konulmuştur. ANAHTAR KELİMELER Ermeni Meselesi, Şark Meselesi, Osmanlı, Şer’iyye Sicilleri 27 Dr. Halit EKEN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLARINDA DİYARBAKIR VİLAYETİNDEKİ ASAYİŞ SORUNLARI VE ERMENİ TEHCİRİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ÖZET 19. yüzyılın son çeyreğinde özel adıyla kodlanıp uluslararası ilişkilerin ilgi alanına sokulan “Ermeni Meselesi” kısa sürede propaganda, suikast, isyan aşamaları ile Osmanlı Devleti’nin iç ve dış siyasetinin en önemli sorunlarından biri haline geldi. Üst başlığı “tehcir” olan sorunun alt başlıklarında; nerelerden ve ne kadar Ermeni’nin tehcire tabi tutulduğu, bu süreçte ne kadar Ermeni’nin hayatını kaybettiği, ölümlerden hükümetin ne oranda sorumlu olduğu, yerlerinden edilen Ermenilerin geride bıraktıkları mal ve mülklerin akıbeti, ulaşım araçlarının yeterliliği veya yetersizliği, yolculuk sırasındaki güvenlik, bölgedeki asayiş ve idare sorunları vesaire konular vardır. Bu önemli sorun, doğurduğu sosyal-siyasal sonuçları itibariyle bizzat tehcir kararını alan hükümet tarafından da soruşturma konusu haline getirilmiş ve bu bağlamda 1915 Eylül’ünde “yerinde inceleme yapmak ve suçluları Divan-ı Harb’e göndermek amacıyla” üç ayrı tahkik heyeti kurulmuştur. Dahiliye Nazırı Talat Bey, 28 Eylül 1915’te Sadaret’e gönderdiği arzda, Ermenilerin sevkleri esnasında bazı memurlarla ahaliden bazılarının suiistimalleri ve kanuna aykırı hareketlerinin olduğunun anlaşıldığını belirtmişti. Bunun üzerine, yerinde inceleme yapmak ve suçluları Divan-ı Harb’e göndermek amacıyla Temyiz Mahkemesi Reisi Hulusi Bey’in başkanlığında Şûrâ-yı Devlet üyelerinden Seyyid Haşim ve jandarma binbaşılarından Galib Beylerin, Hüdavendigâr ve Ankara vilâyetleriyle, İzmit, Karesi, Eskişehir, Karahisar-ı Sahib, Kayseri, Niğde livâlarına; İstinaf Mahkemesi Reisi Asım Bey’in başkanlığında İzmir Jandarma Mıntıka Müfettişi Kaymakam Hüseyin Muhiddin ve Ankara vilâyeti Mülkiye Müfettişi Muhtar Beylerin Adana, Halep, Suriye vilâyetleriyle Maraş, Urfa, Zor livâlarına; Bitlis eski valisi Mazhar Bey başkanlığında İstanbul Bidayet Savcısı Nihad Bey ile jandarma binbaşılarından Ali Naki Beylerin Erzurum, Trabzon, Sivas, Ma’mûretü’l-azîz, Diyarbekir, Bitlis vilâyetleriyle Canik livâsına gönderilmeleri kararlaştırılmıştı. Esasında bundan iki gün evvel 26 Eylül 1915’te Sivas’ta bulunan Mazhar Bey’e gönderilen yazıda tahkikat sebebi ve mıntıkası hakkında bilgi verilirken, başkanlığında oluşturulacak heyette jandarma binbaşısı Ali Naki Bey ile birlikte Adliye’den uygun görülen birinin bulunacağı yazılmıştı. Daha sonra ise 3 Ekim 1915 tarihli şifreyle de tahkik heyetlerinin yetkileri izah edilmişti. Bu çalışmada, yukarıda bahse konu olan yargılama sürecinin ilk aşamasında gözaltına alınan eski Diyarbakır Valisi Dr. Reşit Bey’le ilgili suçlamalardan yola çıkılarak, Birinci Dünya Savaşı başlarından itibaren takriben bir yıl boyunca Diyarbakır vilayetinde yaşanan genel idari durum, savaşın yarattığı sorunlar ve bu sorunların Ermeni tehciri sırasındaki birtakım olumsuzluklarda ne tür bir etki yapmış olabileceği üzerinde durulacaktır. Söz konusu dönemde ardı ardına Diyarbakır valiliği yapmış olan Hamit Bey ile Dr. Reşit Beylerin bu sorunlar karşısında takındıkları tavırlar, çözüm çabaları, özellikle Reşit Bey’in tutuklu kaldığı süreçte Hamit Bey’i de sorumlu tutan ve suçlayan ifadeleri, ağırlıklı olarak her ikisinin hatıralarından yola çıkılarak incelenecektir. ANAHTAR KELİMELER: Savaş, Tehcir, Diyarbakır, Asayiş, Hamit Bey, Reşit Bey 28 Prof. Dr. Salim Cöhce MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE SAMSUN VE YÖRESİNDE ERMENİ TERÖRÜ ÖZET XIX. yüzyılda dünyadaki gelişmeleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan devletlerin aralarındaki denge sayesinde varlığını sürdüren Osmanlı Devleti, bunun bedeli olarak hâkim olduğu pek çok bölgeden çekilmek zorunda kaldı. Bunun sonunda Türk ahali dışında diğer unsurlar devletin meşruiyetini kaybettiğine ve en kısa zamanda hükümranlığının da ortadan kaldırılması gerektiğine inanmaya başladı. Nihayet, 1877–1878 Osmanlı-Rus savaşında Rumeli büyük ölçüde elden çıkarken Anadolu’da da Ermeniler harekete geçti. I. Dünya savaşı yıllarında oldukça etkin bir konuma yükselen Ermeni ayrımcılığı günümüzde daha çok Doğu Anadolu bölgesinde sebep olduğu tahribatla anılmakta Doğu Karadeniz yöresinde gelişen olaylardan pek bahsedilmemektedir. Halbu ki, özellikle XIX. yüzyılın son çeyreğinde Ermeniler, Anadolu’nun değişik yörelerinde bu arada Doğu Karadeniz bölgesinde de –Rumlardan ayrı olarak- illegal düzeyde örgütlü yapılar meydana getirerek belirlenmiş siyasî hedeflere ulaşmak için teröre başvurmaktan çekinmemişlerdi. XX. yüzyılın ilk çeyreğine de yayılan bu terör hareketlerinden Samsun ve yöresinde gerçekleştirilenler Milli Mücadele (1919-1922) dönemiyle sınırlı olmak üzere bu tebliğin konusunu teşkil edecektir. Böylelikle yöre nüfusunun sadece % 16’lık kesimini oluşturan bir grubun bölgede sebep olduğu tahribat ve yıkım arşiv belgelerinden de istifade edilmek suretiyle ana hatlarıyla değerlendirilmeye çalışılacaktır. Böylelikle Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkış sebebi olan ve emperyalistlerin parçalayıp yok istediği “Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu”nun korunması için verilen mücadelenin ilk safhasına daha fazla nüfuz etmek mümkün olacaktır. Nitekim Venizelos’un talimatıyla harekete geçen Trabzon Metropoliti Hrisantos’un 14 Kasım 1919’da Batum üzerinden Tiflis ve Erivan’a ulaşıp Ocak 1920’de Doğu Karadeniz Bölgesi’nde RumErmeni ittifakını muhtevi bir antlaşma imzalanmasını sağlamasıyla Anadolu’da gelişen milli hareketi iki ateş arasına alacaktır. Ancak Kasım’da harekete geçen Kazım Karabekir’in Kars’ı istirdat ederek Ermenileri mağlup etmesiyle bu proje kuvveden fiile geçemeyecek 2 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması’nın imzalanmasıyla da tamamen akamete uğratılacaktır. Bu gelişme aynı zamanda Doğu Karadeniz bölgesinde baş gösteren Ermeni terörünün de sonunu getirecektir. ANAHTAR KELİMELER SAMSUN, ERMENİ, TERÖR, KARADENİZ, RUMLAR 29 Hüsnehan Oğuzhan TEHCİRE TABİ TUTULAN SAMSUN ERMENİLERİNİN SEVK YOLLARI ÖZET XIX. yüzyılın sonlarına doğru “Büyük Ermenistan” idealini gerçekleştirmek üzere silahlı propagandaya başvuran bir kısım Ermeni, I. Dünya Savaşı’nın başladığı sırada kendilerine destek veren dış güçler adına ülke içerisinde yürüttükleri beşinci kol faaliyetlerini zirveye taşıdı. Özellikle 1915 yılı başlarında Van’ın Rus kuvvetlerinin eline geçmesinde önemli rol oynadılar. Bütün bu gelişmeleri dikkatle izleyen Osmanlı yöneticileri cephelerde her geçen gün şiddetlenerek artan çatışmalarda bu tür faaliyetlerin yaratacağı yıkımı dikkate alarak süratle bir takım tedbirler almaya yöneldi. Cephe hattında, ya da bu hatta yakın yerlerde yaşayan Ermeni halkın savaş etkisinin az olduğu daha iç kesimlere göç ettirilmesi yönünde alınan karar bu tedbirlerden biriydi. Tarihte “tehcir” tabiriyle anılan bu tür kararların gerçekleştirilmesi hükümetler için oldukça zordur. Aynı zamanda sorumluluğu da büyüktür. Ona rağmen alınan çok ciddi ve yerinde tedbirlerle öncelikli olarak stratejik açıdan önemi haiz alanlardaki Ermenilerin tehcirine başlandı. Ciddi bir Rus tehdidiyle karşı karşıya bulunan Doğu Karadeniz bölgesindeki Ermeniler de bu cümledendir. Daha çok Gümüşhane, Erzincan, Tunceli, Elazığ, Diyarbakır üzerinden ya Siverek’ten Urfa yöresine ya da doğrudan Mardin çevresine ulaşan bu Ermenilere karşılık Samsun çevresindeki Ermenilerin büyük oranda Kastamonu üzerinden Ankara’ya sevk edildikleri görülmektedir. İşte bu hususlar ve tehcir esnasındaki daha başka bir takım gelişmeler bu tebliğin konusunu teşkil edecektir. ANAHTAR KELİMELER SAMSUN, ERMENİ, TEHCİR, KARADENİZ 30 Prof. Dr. Kemalettin KUZUCU Ermeni Meselesi Yüzünden Azledilen Sivas Valileri ÖZET Osmanlı Devleti’nin son asrında Anadolu’nun en önemli vilayetlerinden birisi olan Sivas, doğu-batı ve kuzey-güney yollarının kavşağında yer alması; Vilayât-ı Sitte’den birisi olarak Ermeni nüfusun yaşadığı altı vilayetin en batısında bulunması açısından stratejik bir konuma sahipti. Tanzimat’ın ileri görüşlü ve deneyimli bürokratlarının vali olarak görev yaptıkları Sivas modernleşme döneminde eğitim, bayındırlık ve kültürel açılardan önemli gelişmelere sahne olmuştur. II. Abdülhamid’in devlet anlayışının getirdiği yeniliklerin açıkça gözlendiği vilayette reformların öncüsü olan vali İsmail Hakkı Paşa, Türk-Ermeni ihtilafını akılcı yaklaşımlarıyla çözerek toplumsal barışı sağlamaya muvaffak olan Mehmed Memduh Paşa ve I. Dünya Savaşı sırasındaki bunalım sürecini başarıyla yöneten İsmail Kemal Paşa gibi valiler, ortaya koydukları başarılarına rağmen, Bâbıâli üzerinde tahakküm kuran Avrupa’nın baskısıyla çeşitli gerekçelerle görevlerinden azledilmişlerdir. Azil gerekçeleri bir şekilde Ermeni meselesiyle ilişkilendirilmiştir. Bununla birlikte II. Abdülhamid’in dirayetli tutumu neticesinde adı geçen valilerden birincisi Sadaret’e, ikincisi Dahiliye Nezareti’ne getirilerek merkezde değerlendirilmek suretiyle Avrupa’ya önemli bir mesaj verilmiştir. Tehcir sırasındaki uygulamalarından dolayı azledilen İsmail Kemal Bey ise, suçlandığı davadan berat etmiş ve Cumhuriyet döneminde siyasi hayata devam ederek başarılı hizmetler vermiştir. Bildiride, adı geçen valilerin Ermeni Meselesi’yle ilgili politikaları incelenecek, Avrupa’nın ve Bâbıali’nin tutumları değerlendirilecektir. ANAHTAR KELİMELER Ermeni Sorunu, Avrupa Baskısı, İsmail Hakkı Paşa, Memduh Paşa, Kemal Bey 31 Yrd. Doç. Dr. Mustafa BAKAN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ERMENİLER VE ERMENİ SORUNU ÖZET Ermeni adına ilk defa M.Ö. 6. Yüzyılda Pers Kralı Darius’un kitabelerinde rastlanır. Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihi seyrine göre şöyle bir tasnifi yapılabilir: İslamiyet Öncesi Türk-Ermeni ilişkileri, Selçuklu Dönemi Türk-Ermeni ilişkileri, Osmanlı Dönemi TürkErmeni ilişkileri, Cumhuriyet Dönemi Türk-Ermeni ilişkileri. Türklerin yönetiminde 900 yıldan fazla yaşayan Ermeniler en rahat yaşayan azınlık olmuşlardır. Türkler Osmanlı döneminde Ermenilere “Dost Ulus” anlamında “Millet-i Sadıka” demişler ve devletin en üst kademelerinde birçok görevler vermişlerdir. Ermeniler özellikle emperyalist devletlerin tahrikleri ile 19. Yüzyıldan itibaren karışıklıklar çıkarmaya ve Osmanlı Devleti için sorun olmaya başlamışlardır. Aslında tarihte Türk-Ermeni Sorunu diye bir sorun olmamıştır. Ermeni sorunu; daha çok büyük devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki emellerinden kaynaklanan ve Ermenileri kışkırtıp kullanarak büyük devletlerin karşılıklı rekabetlerinden doğan bir sorun olmuştur. 1. Dünya savaşında Ermeni isyanları Doğu Anadolu’dan başlayarak büyük ölçüde yaygınlaşmıştır. Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin gelişmesiyle Erzurum, Erzincan, Kars, Van, Bitlis, Muş ve pek çok doğu ilimizde Ermeniler pek çok ayaklanmalar çıkarmışlardır. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti göç yasasını çıkarmıştır. Bu yasanın çıkarılma sebebi, 1. Dünya savaşında vatandaşı bulundukları Ermenilerin, Osmanlı devletine isyan etmeleri olmuştur. Ermenilerin göç ettirilmesi savaş bölgesinden dışarı çıkarmak hem devlet güvenliği hem kendi güvenliklerini sağlamak içindir. Ermeni sorunu, esasen Batının “Doğu sorunu”, bizim için ise daha çok “Batı sorunu” olmuştur. Günümüzde olduğu gibi Türkiye’nin ne kendi ülkesindeki Ermeni vatandaşları ile ne de dünyadaki Ermeni insanları ile bir sorunu yoktur. Barışçı ve sevgiye dayanan ilişki anlayışı içerisindedir. Mustafa Kemal Atatürk, 1 Mart 1922 tarihinde TBMM’nin açılış konuşmasında şöyle demektedir; “Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin, ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması ile en doğru çözüm şeklini buldu. Asırlardan beri dostane yaşayan iki çalışkan halkın dostluk bağları memnuniyetle tekrar kuruldu”. Sonuç olarak Ermeni sorunu Osmanlı devletini parçalayarak çıkarlarına ulaşmayı amaçlayan emperyalist ülkelerce ortaya atılmış, günümüzde ise adları değişmekle birlikte aynı çıkar çevrelerinin Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için gündemde tuttukları asılsız ve maksatlı bir sorundur. ANAHTAR KELİMELER Türk, Ermeni, Ermeni Sorunu, Atatürk, Barış 32 Prof. Dr. Coşkun TOPAL Güney Kafkasya Jeopolitiği ve Türkiye-Ermenistan İlişkileri ÖZET Uluslararası sistem içerisinde bölgesel alt sistem olan Kafkasya, Soğuk Savaş Döneminin sona ermesiyle birlikte uluslararası politikada ilgi odağı olmaya başlamıştır. Kafkasya istikrarsızlık ve zengin enerji kaynaklarının varlığıyla ön plana çıkmıştır. Bölge genel olarak iki kısımda ele alınmaktadır. Coğrafi açıdan Kuzey ve Güney Kafkasya olarak yapılan ayrımda Kuzey Kafkasya ile Rusya Federasyonu sınırları içerisinde kalan kısım ve Güney Kafkasya ile de Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan anlaşılmaktadır. Türkiye, Kafkasya’da yaşayan ve oradan sürgün edilen akrabalarının varlığı ve bölgenin Avrupa ile Asya’nın buluşma noktası olması ve Türkiye’nin Orta Asya’ ya açılan kapısı olması sebebiyle stratejik olarak bölge ile ilgilenmek zorundadır. Türkiye bölge ülkelerinin bağımsızlığına, toprak bütünlüklerine ve içişlerine saygılı bir şekilde karşılıklı saygı ve iyi komşuluk ilkelerine bağlı kalarak bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler kurmaya ve ortak çıkarları gözeterek işbirliği ortamı geliştirmeye çalışmaktadır ANAHTAR KELİMELER Türkiye, Ermenistan, Kafkasya, Dış Politika 33 DR. Şenay YANAR Safeviler Dönemi İran İpek Ticaretinde Ticari Bir Diaspora Olarak Culfa Ermenileri ÖZET Ana yurtları dışında göç ederek yerleşen her yerdeki azınlıklar gibi İran’daki Ermeniler de “diaspora” olarak adlandırılmaktadırlar. Ermeni tüccar diasporası Safevi Devleti ve Osmanlı devleti gibi iki önemli siyasi organizasyon arasında sıkışıp kalan bir coğrafyadan dünyanın dört bir tarafına dağılmış bir diasporadır. Soykırım iddialarından sonra günümüz Ermeni diasporasına güç veren ikinci önemli ana faktör Ermenilerin dünya ticaretindeki baskın konumlarıdır. Tüm dünyada Ermeniler denildiğinde akla bu iki unsur gelir.1 Bu nedenle diaspora terimine ve bu terimin Ermenilere uygunluğuna değinmek gerekir. Yeniçağ’da etnisite kavramı olmamasına rağmen 17. Ve 18. yüzyıllarda ticari geleneklerin değişmesiyle birlikte Ortadoğu’daki tüccar toplulukların kimliklerinin tanımlanmasıyla ilgili bir takım gelişmeler meydana gelmiştir. Ermeniler ve Yahudiler gibi doğu topluluklarının kastedildiği bu ticaret gurupları milliyetçilik tohumları ekmekten ziyade Osmanlı Devleti içindeki varlıklarıyla Ortadoğulu komşularını kendi guruplarını tanımlamak zorunda bırakmışlardı. İmparatorlukların içinde tüccar diasporaların varlığı gayet normal karşılanıyordu. Zira Yeniçağ öncesinde uzun mesafeli ticaret güven ve bilgi paylaşımı esaslarına dayanmaktaydı. Bu gereklilikleri çoğu zaman geniş bir aile sağlayabilirdi. Ancak kıta veya denizaşırı ticaret söz konusu olduğu zaman tek bir aile bu ihtiyaçları karşılamaya yeterli olmazdı. Bu gibi durumlarda bu ailelerin dini ya da etnik açıdan bir akrabalığa sahip guruplar olması tercih edilmeye başlandı. Diğer topluluğa karşı güvensizlik, korku ve küçük görme gibi nedenlerle bu şekilde ayrıcalıklı ticari sınıf ya da diasporaların ortaya çıkışı parayı elinde tutan ve görünüşte başkalarının iş gücünden çıkar sağlayan kişileri uzlaştırdı. Bununla birlikte Orta Doğu’da bu tarz bir ticari sınıflandırma geleneği diğer yerlerdeki gibi yaygın değildi. İran’da yaşayan Ermeni tüccarları Osmanlı’daki dindaşlarından ayrı bir kimlik arayışına girdiler. Onlar için bu şekilde bir ayrımın ekonomik avantajları vardı. Osmanlı tebaası Ermenilerin Osmanlı Devleti’nde birtakım vergilerden muaf oldukları gibi İran’daki Ermeniler de İran’da birtakım ayrıcalıklara sahip olmuşlardı. Bu nedenle de Hindistan, Ortadoğu, Avrupa ve Levant ticaretinde önemli bir rol oynadılar. ANAHTAR KELİME Safeviler, İran, Ermeni tüccarları, kalantar 34 Yrd. Doç Dr. Mustafa SARI Batum-Kars Demiryolu Projesi (1919-1920) ÖZET Mondros Mütarekesi sonrasında İngilizler, Kafkasya’yı mütareke hükümlerini yerine getirmek ve bölgede düzeni sağlamak gerekçesiyle işgal etmişlerdi. Bölge milletlerinden Ermeniler ile fazla alakadar olan İngilizler, Ermenistan’ı iktisadî açıdan geliştirmek için Batum-Kars arasında bir demiryolu projesini gündeme taşımışlardı. Bu proje aslında 1912 yılında Rusya tarafından planlanmış fakat I. Dünya Savaşı patlak verince gerçekleştirilememişti. İngilizler tarafından yapılması planlanan Batum-Kars demiryolu hattı Çoruh vadisi boyunca Artvin’den daha sonra Yalamız geçidinden geçip Kars’a varacaktı. Ayrıca bu hattın yapılmasıyla İran’a da Kars-Gümrü-Culfa-Tebriz hattı kolaylıkla ulaşılacak, böylece bölgedeki hammadde maden ve diğer ürünleri Batum limanından deniz yolu ile batı ülkelerine daha az maliyetlerde taşınabilecekti. İngilizler bu projeyi gerçekleştirmekteki amaçlarını bölgedeki insanlara gıda ve yiyecek maddelerini kolaylıkla ulaşılmasını sağlamak ve buraların gelişmesine katkıda bulunmak olarak açıklamışlardı. Fakat hattın planlanmasındaki diğer bir nedenin (belki de önemli bir nedenin) Ermeniler için özellikle Türkiye’ye karşı koymak için cephane, silah ve mühimmat taşımak olduğu ortadadır. Nitekim bazı İngiliz devlet adamları Ermenistan’ın geleceğinin bu hatta bağlı olduğunu iddia etmekteydiler. Bu çalışmada İngilizler tarafından yapılması planlanan Batum-Kars demiryolu projesi, İngiliz belgeleriyle ortaya koyulmaya çalışılacaktır. ANAHTAR KELİME Batum, Kars, Ermenistan, demiryolu 35 Hüsnü TEKEŞİN Birinci Dünya Savaşında İzmir Ermenileri ve Onlara İlişkin Düzenlemeler ÖZET 28 Temmuz 1914’te başlayan ve 11 Kasım 1918’de sona eren Birinci Dünya Savaşı gerek nedenleri gerekse sonuçları açısından son derece büyük önem taşımaktadır. Osmanlı Devleti gibi büyük imparatorlukların ortadan kalkmasına neden olan bu savaş, dört yıl sürmüş ve on yedi milyon insanın ölümüyle insanlık tarihinin gördüğü en büyük yıkımlardan biri olmuştur. Ancak üzerinden yüzyıl geçmesine rağmen tarihçiler tarafından tam olarak ortaya konabilmiş değildir. Türklerle Ermeniler gerek Selçuklu Devleti, gerekse Osmanlı Devleti dönemlerinde 850 yıl hiçbir sorun olmadan birlikte aynı devleti paylaştılar. Ermeniler Osmanlı Devleti’nin içerisinde Millet-i Sadıka olarak adlandırılmıştır. Ermeniler Osmanlı Devletinde tercüman, vergi toplayıcısı, mimar, zanaatkâr, hazinedar ve hatta bakan olarak her türlü göreve ön yargısız olarak tayin edilmişlerdir. Birinci Dünya Savaşının çıkmasını fırsat bilen ve yıllardır ihtilalci örgütlenmeler içersinde yer alan isyancı ve işbirlikçi bazı Osmanlı vatandaşı Ermenileri başta Ruslar olmak üzere İtilaf devletleri ile işbirliği içerisine girmişlerdir. Bu tutumları sonucunda Osmanlı Devleti tarafından tehcir uygulanmak zorunda kalınmıştır. Ermeniler sevk ve iskâna tabi tutulmuşlardır. İzmir, çok kültürlü, modern, ticaret, sanayi, ulaşımda gelişmiş yapısıyla en önemli Osmanlı kentlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır. Anadolu’nun batıya açılan şehri durumundaki İzmir, açık deniz etkilerinden uzak bir limana sahip olması ve gemilerin girişçıkışları için elverişli bir yapıyı taşıması nedeniyle dünya ticaretinde önemli bir yer edinmiş ve Batı emperyalizminin de önemli bir cazibe yeri olmayı başarmıştır. İzmirli Ermeniler İzmir’in ticari hayatında diğer azınlıklar ve yabancı unsurlarla birlikte iyi bir durumdaydılar. Sivrihisaryanlar, Avadikyanlar, Spartalyanlar gibi Ermeni aileler zenginleşmişlerdi. İzmir’de bulunan Ermeni cemaati dinsel, kültürel, ekonomik etkinliklerini rahat bir şekilde sürdürmüşlerdir. Bildiride “Birinci Dünya Savaşında İzmir Ermenileri ve Onlara İlişkin Düzenlemeler” başlığı içerisinde İzmir Ermeni Cemaatinin durumu, ticaret, tarım ve sanayideki etkinlikleri, göç, sevk ve iskânları ile Ermeni aileler birinci elden bilgi-belge ve veriler ile verilmeye çalışılacaktır. Bildiri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, ATASE, APİKAM, TBMM Kütüphane ve Arşivi gibi kurum arşivlerinden yararlanılarak hazırlanacak ve resmi yayın ve kanunlar, kitaplar ve makaleler ve süreli yayınları da içerecek şekilde olacaktır. ANAHTAR KELİMELER Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı, İzmir, Osmanlı Devleti 36 Doç. Dr. Zeki ÇEVİK 1332(1916) SENESİ İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ KONGRESİ’NE SUNULAN MECLİS-İ UMUMİ RAPORUNA GÖRE ERMENİ TEHCİRİ’NİN GEREKÇELERİ ÖZET İttihat ve Terakki Fırkası’nın Genel Kongresi 15 Eylül 1916(1332) Perşembe günü Nuruosmaniye Kulübü’nde Genel Başkan Sait Halim Paşa’nın başkanlığında toplanmıştır. Kongre açıldıktan sonra Merkez-i Umumî raporu okunmuş daha sonra da seçimlere geçilmiş ve Kongrenin reis-i evvelliğine Sait Halim Paşa, riyaset-i sâniyelere Talât ve Mithat Şükrü Beyler seçilmişlerdir. Daha sonra da üç kâtip ve ardından Kongrenin araştırıp meşgul olacağı meselelere göre gereken encümenler seçimle belirlenmiştir. İşte bu Kongreye sunulan İttihat ve Terakki Partisi’nin Genel Merkez Meclisi’nin raporunda Osmanlı Devleti’nin o zamanki birçok iç ve dış meselesi hakkında özet bilgiler verilmiştir. Bu meyanda Osmanlı Dâhiliye Nezareti’nce hazırlanıp 1915 tarihinde yürürlüğe sokulan Tehcir Kanunu’nun çıkarılmasına sebep olan gerekçeler sıralanmıştır. Osmanlı Devleti kongrenin toplandığı tarihte iki yıla yaklaşan bir süredir fiili olarak I. Dünya Savaşı’nın içindedir. Doğu Cephesi’nde Ruslarla savaşılmaktadır. Devlet Ruslarla işbirliği yapan Osmanlı Ermenilerinin durumu ile ilgili bir karar alma zorunda kalmıştır. İşte bu kongrede, bugün Ermeni Tehciri olarak anılan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başını ağrıtan kararların gerekçeleri verilmektedir. Bu bildiride bu gerekçeler ayrıntılı olarak incelenip tartışılacaktır. 37 YRD. DOÇ. DR. Veysi AKIN I. Dünya Savaşı Evvelinde Amerika’daki Türk Düşmanlığı Kampanyası ve Ermeniler (18201915) ÖZET XX. yüzyıl başlarına gelindiğinde Amerika Birleşik Devletleri’nde Türklerle ilgili karalama kampanyaları önemli bir boyut kazanmıştı. Korkunç/anlaşılmaz/konuşulmaz Türk imajı yaratılmıştı. Bu imajın oluşmasında Avrupa’dan Amerika’ya göçlerle beraber taşınan Türklere dair olumsuz hikâyelerin rolü olduğu kadar, Osmanlı topraklarından bu kıtaya göç eden Rum ve Ermenilerin de etkisi büyüktür. Ayrıca Türkiye topraklarında görev yapmış Amerikan misyoner ve diplomatlarının gazete ve matbuatta yer alan beyanat, rapor ve yazılarının etkisi de küçümsenmeyecek derecede önemlidir. Özellikle 1893-1895 Sason olayları ve 1909 Adana olaylarının Ermeni propagandistleri tarafından Amerika’da yarattığı algı âdeta Türklere karşı bir linç kampanyasına dönüştürülmüş durumdaydı. Bu durum ileride Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmasına kadar gidecek ve iki devlet arasında siyasi krize dönüşecek ve karşılıklı olarak Büyükelçilerin istenmeyen adam konumuna gelmesine ve ilişkilerin kesilmesine yol açacaktır. ANAHTAR KELİME Ermeni Sorunu, Türk düşmanlığı, Amerika 38 YRD. DOÇ. DR. Nurten ÇETİN Trakya Üniversitesi AHMET TEVFİK PAŞA VE ERMENİ SORUNU Özet Ahmet Tevfik Paşa, Osmanlı devletinde büyükelçilik, hariciye nazırlığı ve sadrazamlık gibi çok önemli görevlerde bulunmuş bir devlet adamıdır. Ahmet Tevfik Paşa'nın Berlin Büyükelçiliği (1885-1895), Hariciye Nazırlığı (1895-1909), I. Sadrazamlığı (1909) ve II. Sadrazamlığı (11 Kasım 1918-3 Mart 1919) Osmanlı Devleti'nin Ermenilerle sorun yaşadığı yıllara tesadüf etmektedir. Paşa, görev yıllarında Ermeni sorunu ile bizzat yakından ilgilenmiş, ve çeşitli icraatta bulunmuştur. Bu tebliğde; ilk olarak Paşa'nın Berlin Büyükelçisi ve Hariciye nazırı iken Ermeni meselesi çerçevesinde ilgili devletler nezdindeki temasları incelenmiştir. Ardından Paşa'nın mütareke döneminde kurduğu hükümetin Ermeni meselesi kapsamında takip ettiği siyaset, aldığı kararlar ve yaptığı uygulamalar dönemin basını ve arşiv belgelerinden edinilen bilgiler ışığında ortaya konulmuştur. Anahtar kelimeler: Ahmet Tevfik paşa – Sadrazam – Osmanlı devleti – Ermeni 39 Prof. Dr. Mehmet Ali ÜNAL ERMENİ PROPAGANDALARI VE TÜRKİYE ÖZET Ermeniler 19. Yüzyılın başlarından itibaren Türk düşmanlığı üzerine bir Ermeni kimliği ihdas ettiler. Amaçları, Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki diğer Hristiyan toplumlar gibi kendi devletlerini kurmaktı. Fakat belirli bir bölgede nüfus yoğunluğu teşkil etmemeleri onlar için dezavantaj teşkil ediyordu. Buna rağmen Düvel-i muazzama’ya güvenerek siyasi amaçlarını gerçekleştirebilmek için teröre başladılar. Birinci Dünya Savaş Ermeniler için hüsranla sonuçlandı. Tehcir sonunda Ermeniler bütün dünyaya dağıldılar. En büyük grup Fransa ve ABD’ne yerleşti. Diaspora denilen bu Ermeniler tehciri yeni bir kimlik inşası için kullandılar. 1973’ten itibaren hedeflerine ulaşabilmek için teröre başvurdular. 1984’lerde terör politikasını bırakıp Türkiye’nin soykırımı kabul etmesi yönünde kesif bir propaganda siyasetine başladılar. Kendi iddialarını dünya toplumlarına kabul ettirebilmek için on yıllardır hazırlık yapmışlardı. Batılı toplumların Türklere karşı olan ön yargılarını da gayet iyi kullandılar. Pek çok ülkenin meclisinde soykırım kararını çıkarmayı başardılar. Bugün Ermenilerin birinci hedefi Türkiye’nin soykırımı kabul etmesi, ikinci hedefleri büyük tazminat talebi, üçüncü hedefleri de Türkiye’den toprak talebi olacaktır. Türkiye’nin askeri, siyasi ve ekonomik gücü ekonomik Ermenilerin bu amaçlarını gerçekleştirmeyi önleyecek güçtedir. Ancak Ermeniler bunu milletlerarası bir mesele haline getirip büyük güçlerin Türkiye’ye müdahaleye zorlayacaklardır. Bildirimizde geçmişten günümüze Ermeni iddia ve amaçları ele alınacak ve Türkiye’nin sahip olduğu avantaj ve dezavantajlar ortaya konulacaktır. ANAHTAR KELİME ERMENİ, SÜRGÜN, TEHCİR, SAVAŞ, PROPAGANDA 40 Prof. Dr. Nizami Memmedov Amerikalı müəllif ermənilər haqqında ÖZET Ermenilerin kökeni, kimliği, yaşadığı regionlardakı diğer halklarla ilişkileri, satqınlıqları, tipik menfur karakteri, Türklere karşı yaptıkları vahşetler, vandalizm, etnik simaları, Azerbaycan topraklarında yerleştirilmesi vb. ilgili sayısız kaynaklar mevcuttur. Hatta onların isimlerinin listelenmesi birkaç kitaba sığmaz. Böyle kaynaklardan bazılarının ismini çekmek isteriz: A. Qriboyedovun ("Ermenilerin Persiyadan bizim vilayetlere aktarılması ile ilgili notlar" - 1827), İ. Çavçavadzenin ("Ermeni alimleri ve çığlık koparan taşlar" - 1902), İ. Kanadpevin ("Transkafkasya hayatının oçerkleri" - 1902), V. Veliçkonun ("Kafkas. Rus işi ve qəbilələrarası meseleler" - 1904), V. Qurko- Kryajinin ("Ermeni meselesi" - 1926), R. Arakelovun ("Dağlık Karabağ: facianın nedenleri bellidir "- 1991), Y. Pompeyevin (" Karabağ'ın kan girdabı "- 1992), Q. Qeybullayevin (" Eski Türkler ve Ermenistan "- 1992); ("Hocalı: soyqrımının xronikası" - 1993) ve diğerlerinin sayısız eserlerinde Ermeni kimliğine fazla göz düşürülmüştür. Bununla birlikte 2003- yılında ABD'de de yayınlanan, 2004 yılında Azerbaycan diline çevrilerek okuyuculara iletilmiş Amerikalı, Arkansas eyaletinde hüquqşünas- avukat ve hakim, Arkansas Üniversitesi Qanunçuluq Fakültesi hukuk doktoru, bu eyaletin Anayasasını yeniden işleyen müelliflerden biri Semyuel Uimzin "Ermenistan : terörist "Hıristiyan" ülkenin gizlinleri "adlı kitabı Ermeni maneviyatını ve Ermeni hilesini temelde tamamen yeni bağlamda ortaya koyan değerli eserdir. 13 çap vereqi, 21 bölümden oluşan bu sanballı araştırmada Ermeni- Türk ilişkileri, Ermenilerin büyük dolandırıcılık seriyalarına objektif bir göz salınır, Ermenilerin iç yüzü somut olgular temelinde incelenir. Eserde Ermeniler hain davranışlı, acımasız, simalarını kaybetmiş, profesyonel dilenci vb. olarak karakterize edilirler. Şaşırtıcıdır ki, Uimzin adı geçen kitabının I cildi ışık yüzü gördükten az sonra yazarın esrarengiz şekilde aniden öldü. Bu kitaptaki olgu ve rakamların geniş bir kitleye ulaştırılmasına ve takdir edilmesine büyük ihtiyaç vardır. Fikrimizi kitabın başlıca hükümleri üzrəində cemleşdirmeyi hedefliyoruz. ANAHTAR KELİMELER Erməni, vəhşilik, etnik sima, terror,xristian 41 Nasrin SÜLEYMANLI During I World War nationalist-separatist propoganda of Caucasus armenian ÖZET Due to the Armenian History, it can be obvious that the Armenian nationalists lead to broad nationalist propaganda before committing large sabotages and do not hesitate to reach their goals in different ways. We can show a lot of examples concerning this issue. In this regard World War I eve can be characterized as a period of new “movement” of Armenian nationalistic propaganda, as well. As at that time Western Countries’ aggressive policy aimed to destroy Ottoman Turkey and the Armenian nationalists who were ready to be part of it in order to achieve the realization of the their dream about independency they brought the Armenian nationalists’ propaganda machine into action with all its strength, involving in its propaganda circle Western and Russian Authorities, Military and Political circles, as well as Society and they tried to form an opinion that “ a fair” solution of “ Armenian Issue “ raised by western politicians in the II half of the XIX Century associated with the reforms in the West of Ottoman Turkey, in other words it is related to the establishment of Armenian autonomy where it is claimed to be the majority of Armenians . ANAHTAR KELİMELER World War I, South Caucasus, Ottoman Turkey, the so called Armenian Genocide, Armenian Media, Separatism 42 Prof.Dr. Bünyamin KOCAOĞLU Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Tarih Böl, Samsun Mütareke Ortamında Ermeni Meselesi Tartışmaları ÖZET 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesini imzalamak zorunda kalan ve bu suretle I. Dünya savaşından mağlup ayrılan Türkiye, böylece her bakımdan şartları daha ağır, oldukça çalkantılı bir döneme giriyordu. Dört yıl süren umumi harbin bıraktığı bütün sorunların tartışılacağı mütareke dönemi, başta siyasi dengelerdeki değişiklikler olmak üzere, mütarekeyi imza eden galip devletlerin mütareke hukukunu hiçe sayarak başlattıkları geniş çaplı askeri işgaller, harbin getirdiği ağır ekonomik koşullar ve buna dayalı olarak yaşanan sosyal çalkantılar gibi oldukça yoğun ve son derece karmaşık bir gündemi teşkil etmesi bakımlarından Türkiye açısından adeta bıçak sırtı bir süreci ihtiva etmektedir. Nitekim dört yıllık harbin getirdiği ağır şartların şekillendirdiği yeni mütareke Türkiye’si, aynı zamanda başta Osmanlı Devleti’nin harbe girişi olmak üzere, savaş yıllarında Türkiye’nin tek ve tartışılmaz siyasi gücü İttihat ve Terakki hükümetlerinin uyguladıkları politikalarının şiddetle ve acımasızca tartışıldığı bir dönem olmuştur. Özellikle I. Dünya Savaşının harp hükümetlerinden hesabının sorulduğu mütareke döneminin bu çerçevede en önemli tartışma konularından birini de Ermeni Meselesi teşkil etmiştir. Mütarekenin imzalanmasından sonra Türkiye’nin kaderi yapılacak Barış anlaşmasına bağlıydı. Ocak 1919’da başlayacak olan Paris Barış Konferansı’na gitmeden evvel Türkiye, söz konusu, barış sürecini etkilemek üzere Türkiye aleyhinde mütarekeden hemen sonra bazı çevrelerce başlatılan aleyhte yoğun propagandalar karşısında, tutunabilmek, mümkün mertebe hafif şartları haiz ve Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığı ve devamını sağlayacak bir barışa imza atabilmek için özellikle Ermeni Meselesi ile ilgili olarak söz konusu çevrelerce ileri sürülen ithamları dikkate almak, bu konuda elini güçlendirmek zorundaydı. Nitekim Türkiye’nin de dahil olduğu mağlup devletlerin hesabının görüleceği Paris Sulh Konferansı’nda Türkiye aleyhtarı kampanyanın en önemli kozlarından biri Ermeni Meselesi’ydi ve Türkiye bu konuda uluslar arası kamuoyunda suçlu gösteriliyordu. Uluslararası kamuoyunda Türkiye aleyhinde önemli bir baskı unsuru haline getirilen Ermeni Meselesi mütareke ortamında Türk kamuoyunda da önemli tartışma konularından biri olmuştur. Bu çalışmada, bugün gerek ulusal gerekse uluslararası alanda sürdürülmekte olan Ermeni Meselesi’ne yönelik tartışmalarda Türk kamuoyunun sahip olduğu bakış açısının tarihi kökenleri dönemin ana kaynaklarından istifade ile detaylı bir biçimde ortaya konulmaya çalışılacak ve konu ile ilgili Türk tezinin oluşum süreci ortaya konulacaktır 43 Anahtar Kelimeler: Mütareke, İttihat ve Terakki, Ermeni Meselesi, Paris Barış Konferansı, I. Dünya Savaşı Doç. Dr. Türkmen Töreli Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Böl. , İzmir PKK Terör Örgütü ve Ermeni Terör Örgütünün Benzer ve Farklı Yönleri Özet PKK terör örgütü halk desteği bakımından Ermeni terör örgütünden daha güçlüdür. PKK terör örgütü yerelleşmiştir, paramiliter bir yapı arz eder, çeşitli sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve yerel yönetimler bakımından yaygın ve güçlüdür. Ermeni terör örgütü bu anlamda PKK’nın sahip olduğu bu güçleri elinde bulundurmamaktadır. Ancak, Ermeni terör örgütünün diaspora da, yani uluslararası camiada, açık destekçileri vardır. Amerika, İngiltere, Fransa gibi birçok batılı ülke tarafından Ermeni meselesi desteklenmektedir. Buna karşılık PKK’nın uluslararası camiada devletler tarafından açıkça destek almadığı görülmektedir. PKK militer yapı açısından daha organize ve yaygındır ve eleman temini bakımından çok fazla sıkıntı yaşamamaktadır. Ermeni terör örgütü dar bir kadro ile faaliyet yürütmektedir ve geniş alana yayılma olanağı, yerelde destek bulamadığı için yoktur. Buna rağmen PKK terör örgütü ile karşılaştırıldığında daha spesifik ve dikkat çekici eylemler yapmıştır. Ermeni terörünün Ermenistan diye bir kurtarılmış bölgesi ve siyasi teşekkülü varken, PKK terör örgütünün böyle bir kurtarılmış coğrafyası yoktur. Türkiye içerisinde doksanlı yılların başında Serhildan adı altında kurtarılmış bölge yaratma işine girmişseler de başarılı olamamışlardır. 2011 sonrası çözüm süreci döneminde de bu tür kurtarılmış bölgeler yaratmak için yerel yönetimlerde kullanılarak özyönetim adı altında kurtarılmış bölgeler oluşturulmaya çalışılmış ise de başarılı olamamışlardır. Anahtar Kelimeler: PKK, Asala, Ermeni Terörü, Amerika, İngiltere 44 Prof. Dr. Osman KÖSE Polis Akademisi / Ankara Ermenilere Yönelik Yardım Toplamak ve Kamuoyu Oluşturmak İçin Amerika’da Kullanılan Bazı Materyaller ( 1917 – 1920) Özet Ermeni meselesi, 19. asrın ikinci yarısına doğru Osmanlı devletinin en önemli iç ve dış problemlerinden bir haline geldi. Rusya, İngiltere, Fransa ve Amerika gibi devletlerin desteklerini alan Ermeniler özellikle Birinci Dünya Savaşı’nda zorlu bir mücadelenin içinde olan Osmanlı şehirlerinde isyanlar çıkardılar ve katliamlar yaptılar. Bu makalede, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda bir Ermeni devleti kurulmasına yönelik olarak Ermeni meselesini Amerikan kamuoyuna yansıtmak için kullanılan materyaller hakkında bilgiler verilecektir. Anahtar kelimeler : Ermeni – I. Dünya Savaşı – Osmanlı Devleti - Amerika 45 Prof. Dr. Fahri SAKAL Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. Öğretim Üyesi ERMENİ TERÖRÜNÜN SİYASİ VE İKTİSADİ COĞRAFYASI Özet Ermeni Meselesi Türkiye'yi son yıllarda epeyce uğraştırdığı gibi daha da uğraştıracağa benziyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma ve tasfiye devrinde tebaası olan çok sayıda toplumla yaşadığı sürtüşmeyi tarihçiler ve aydınlar bilmektedir. Bu etnik grupları yabancı güçler desteklerken, onların adeta felakete sürüklediklerini biliyorlardı. Çünkü beşeri, siyasi, iktisadi ve fiziki coğrafya açısından değerlendirince Ermenilerin bir bağımsızlık savaşından bilinen ve gerçekleşmiş olan yöntemlerle başarılı çıkmaları mümkün değildi. İmparatorlukta % 7'ye çıkamayan nüfus oranıyla kendi dışındaki 93'lük ekseriyete karşı isyanın mantığı üzerinde durmak gerekmektedir. Üstelik bu ekseriyetin devlet gücünü, yani polis, asker, bürokrasi ve adalet cihazını kullanma hakkına da sahip olduklarını hatırlamalıyız. Bu asimetrik güçlerin karşılaşmalarının nasıl bir sonuca ulaşacağını kestirmek için kâhin olmaya gerek yoktu. En geniş coğrafyaya yayılmış olan Ermeniler, azınlık oldukları bölgelerde çoğunluğa ve devlete baş kaldırmışlardı. Üstelik ekonomik, kültürel ve siyasi olarak imparatorlukta elit konumda olduklarını da biliyoruz. Böyle konumdaki insanlar bir isyan halinde kaybedecekleri çık şey olduğu için isyanı pek düşünmezler. O halde bu isyanların mantığı ve kendiliklerinden isyan etmedilerse, onları bu isyana kimlerin azmettirmiş olacağı bu yazıda tartışılmaktadır. Anahtar kelimeler: Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu, Nüfus, Tarihi coğrafya, Doğu İlleri, Ermeni aydınlar, Hınçaklar, Taşnaklar 46 Doç.Dr. Mucize ÜNLÜ Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fak Tarih Böl. , Samsun II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDE FAKİR VE KİMSESİZ ERMENİ ÇOCUKLARI İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALAR Özet Osmanlı Devleti’nde birçok alanda değişime neden olan XIX. yüzyıl reformları çocuklarla ilgili algının değişimine de katkı sağlamıştır. Gerek bu konuda batıda yaşanan gelişmeler gerekse savaşlar dolayısıyla artan yetim ve kimsesiz çocuk sayısı bu alanda projeler geliştirme ihtiyacını beraberinde getirmiş ve devletin çocuklarla ilgili politikası şekillenmeye başlamıştır. XIX. yüzyıla kadar vakıflar tarafından gözetilip desteklenen fakir ve kimsesiz çocukların sorumluluğunu Tanzimat sonrasında devlet üstlenmiştir. Modern anlamda sosyal devlet anlayışının oluşmaya başladığı II. Abdülhamit döneminde de açılan çeşitli kurumlar vasıtasıyla ya da padişahın ihsanlarıyla kimsesiz ve fakir durumda olan tebaanın mağduriyeti giderilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede gayrimüslim cemaat de gözetilmiştir. Gayrimüslim yetimler için kendi cemaatleri ve misyonerler tarafından açılmış kurumlar olmakla birlikte gerek diğer cemaatler gerekse Ermeni cemaati ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda devlet tarafından desteklenmişlerdir. Ermeni Patrikhanesi aracılığıyla iletilen fakir ve kimsesiz Ermeni çocuklarının iaşe ve eğitimleri konusundaki yardım talepleri, maaş tahsisine yönelik istekler, sosyal etkinlik ve yardım faaliyetleri için ruhsat başvuruları büyük oranda olumlu karşılık bulmuştur. Ermeni isyanları dolayısıyla fakir ve kimsesiz duruma düşen çocukların iaşe ve eğitimleri konusunda da devlet imkanlar ölçüsünde elinden geleni yaparak çocukların mağduriyetini gidermeye çalışmıştır. Bu çalışmada yukarıda değinilen hususlar arşiv belgelerine dayalı olarak ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: II. Abdülhamit, Tanzimat, Ermeni, Gayrımüslim, Osmanlı Devleti. 47 Prof.Dr. Enis ŞAHİN Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Esentepe Kampusu, Adapazarı - Sakarya ERMENİ-TÜRK İLİŞKİLERİNİN GÖRSEL BOYUTU: DÜNYA ÜZERİNDEKİ ERMENİ “SOYKIRIM” ANITLARI Özet Ermeniler arasında “Türk düşmanlığı”nı somutlaştırmak ve anıtlaştırmak amacıyla kitabe ve abidelerin dikilmesi uygulamasına, bazı istisnaları olmakla birlikte 1965 yılında, yani Ermeniler arasında soykırım olduğuna inanılan 1915 olaylarının 50. yıldönümünden itibaren rastlandığını ve bu tarihten sonra bu uygulamanın gelenekselleştirilerek genelleştiğini ifade etmek gerekmektedir. Bu uygulamaya genel olarak “war memorial/savaş anıtı” veya “genocide memorial/soykırım anıtı” adı verilmektedir. Dünya üzerinde Ermenilere ait bilinen anıt, anıtsal yapı, kitabe ve müzelerin kayıtlı sayısı 126’dır. Fransa 36 adetle, Ermenistan’daki yapılardan bile fazlasını topraklarında bulunduran yegâne ülkedir. Ermenistan Cumhuriyeti’ndeki sayı ise 28’dir. Konuyla ilgili bilinen sayı toplamda 154’e ulaşmaktadır. Bu bildiride anıtlar hakkında bilgi verilirken, önce Ermenilerin anavatanları durumundaki Ermenistan Cumhuriyeti’ndeki anıtlar (28) sıralanacak, sonrasında ise, Ermeni anıtlarının bulunduğu ülkeler kendi aralarında alfabetik sırayla takdim edilecektir. Bu yapılırken, anıtların isimleri, bulundukları yer ve şehir, dikiliş yılı gibi bazı temel bilgiler ve anıtlarla ilgili elde edilebilen fotoğraflara yer verilecektir. Ermenistan Cumhuriyeti dışında Ermeni kitabe/abide/anıtlarının bulunduğu ülkeleri şu şekilde sıralamak mümkündür: Almanya (3), Amerika Birleşik Devletleri (28), Arjantin (4), Avustralya (2), Avusturya (2), Belçika (1), Brezilya (2), Bulgaristan (2), Etiyopya (1), Fransa (36), Gürcistan (1), Hindistan (1), Hollanda (1), İngiltere (2), İran (7), İsrail (1), İsviçre (1), İtalya (2), Kanada (3), Kıbrıs Rum Kesimi (2), Lübnan (5), Mısır (2), Polonya (1), Suriye (6), Şili (2), Ukrayna (3), Uruguay (2), Venezuela (1) ve Yunanistan (2). 48