EGE ÜNİVERSİTESİ FEN FAKÜLTESİ BİYOLOJİ BÖLÜMÜ TEMEL VE ENDÜSTRİYEL MİKROBİYOLOJİ ANABİLİM DALI KÜRESEL ISINMA 04.08.8883 Ece ERCAN 04.08.8851 Gizem BULDAN 04.08.8908 Gizem DEMİR 04.088799 Hatice Zeynep YILMAZ 04.08.8815 Senem KOÇAR 04.09.230 S.Aydan GÜNER 04.08.8854 Sibel CEYLANDAĞ 04.08.8862 Yeşim CİHAN Bornova,İZMİR 2012 Küresel Isınma Nedir? İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denir. 1860’li yıllarda yaşanan sanayi devrimiyle birlikte antropojen faaliyetlerin artması, insanların durmak bilmeyen “daha fazla” istemleri, hızlı nüfus artışı, sanayileşme, çarpık yerleşme ve kentleşme, yanlış arazi kullanımı, ormansızlaşma ve doğal çevrenin hızlı tahribatı doğal iklim değişiminde istikrarı bozmuştur. Bunun sonucunda antropojen faaliyetlere dayalı, geri dönüşümü zor hatta imkansız olan ”küresel ısınma ve küresel iklim değişikliğinin” gerçekleştiği karmaşık bir sürece girilmiştir. Bu antropojen faaliyetler sonucu artan sera gazı emisyonları sıcaklık artışı ile birlikte yağış, nem, hava hareketleri vb ekstrem koşulları da beraberinde getirir. Bu da ekosistem ve canlılar için potansiyel tehlike oluşturan “küresel iklim değişikliği” olarak karşımıza çıkar. 1827- Sera Etkisi Teorisi 1957- Küresel Isınma Teorisi 1990- Birleşmiş milletlerin düzenlediği Uluslar arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) : Geniş ölçüde kabul edilen bir rapor sundu. Bu rapora göre; 21. yüzyıl boyunca küresel ortalama hava sıcaklığındaki artış oranı, her on yıl için yaklaşık 0.3 0C olarak belirlenmiştir. Ayrıca ortalama deniz seviyesinin de 65 cm. kadar yükseleceği öngörülmektedir. Küresel ısınmanın kaynağı, insan faaliyetleri sonucu açığa çıkan karbon dioksit (CO2), metan (CH4), kloroflorokarbon (CFC), ozon (O3) gibi sera gazlarının emisyonlarındaki aşırı artıştır. Yerküre’nin sıcak yüzeyinden salınan uzun dalgalı yer ışınımının bir bölümünü, uzaya kaçmadan önce atmosferin yukarı seviyelerinde bulunan çok sayıdaki doğal sera gazı tarafından emilir ve sonra tekrar salınır. Doğal sera gazları bu özelliği ile yerkürenin doğal sıcaklık dengesini ayarlayarak dünyayı yaşanabilir kılmaktadır. Ancak sera gazları emisyonlarında meydana gelen aşırı artış yerkürenin normalden daha fazla ısınmasına neden olur. Bu artışın kaynakları: %49 enerji kullanımı, %24endüstri, %14 ormansızlaşma, %13 tarımsal faaliyetlerdir . CO2 (ppm) Ch8 (ppm) CFC-118 (ppt) (FC-12 (ppt) N2O (ppb) Endüstri öncesi atmosferik konsantrasyon (1750-1800) 280 0,8 0 0 280 1990 yılı hesaplamalarına göre atmosferik konsantrasyon 353 1,72 280 484 310 1,8 0,015 9,5 17 0,8 50200 10 65 130 150 Atmosferik birikiminde yıllık artış (%) Atmosferik ömrü (yıl) İnsan Aktivitelerine Bağlı Olarak Sera Gazlarının Artış Miktarları (IPCC, 1990) Sera Gazları Katkı Oranı (%) Emisyon Kaynakları CO2 %50 * Kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtların kullanımı * Ormanların yok edilmesi CFC %22 * Sprey kutularındaki aerosoller * Buzdolaplarındaki soğutucu maddeler * Elektronik sanayiinde kullanılan temizleme maddeleri * Aircondition sistemleri CH4 %14 * * * * * * O3 %7 * Trafik * Termik santrallerdeki yanma olayları * Tropikal ormanların yok olması N2O %4 Su buharı %3 Pirinç tarlaları Hayvanların mideleri Biyokütlenin yakılması Çöp sahaları Doğal gaz boru hatlarındaki kaçaklar Maden ocakları * Suni gübreler * Fosil yakıtlar * Naylon üretimi Sera Gazları, Bunların Küresel Isınmaya Katkıları ve Emisyon Kaynakları KÜRESEL ISINMA ve ÇEVRE ÜZERİNDE ETKİLERİ Sıcaklık Değişimleri Küresel ısınmayla oluşan sıcaklık artışının, yüksek enlemlerde ve kutup bölgelerinde daha şiddetli olması beklenen bir sonuçtur. Bu artışın, dünya ortalamasının iki katı kadar olacağı tahmin ediliyor. Yani dünyanın ortalama sıcaklığı 3,5 0C artarsa kutup bölgelerinde ortalama sıcaklık 7 0C kadar artacaktır. Sıcaklığın bu artışı, Arktik Denizi ile Antartika’ daki buzların ve dağlardaki buzulların erimesine neden olacaktır. Ve belki de uzun zaman sonra bu bölgeler bitki ve ormanlarla kaplanacaktır. Ekvatordaki sıcaklık artışının ise dünya ortalamasının çok altında olacağı tahmin ediliyor. Sıcaklık artışı kışları, yazlara göre birkaç derece fazla olacaktır. Gece sıcaklıklarındaki artışın da gündüzden %10 daha fazla olacağı öngörülen bir sonuçtur. Ve sonuç olarak yazla kış, geceyle gündüz arasındaki sıcaklık farkının azalması, bütün dünyadaki rüzgar desenlerini etkileyecek, belki de fırtınaların sıklığı, şiddeti ve rotaları değişecektir. Ayrıca küresel ısınmayla bazı bölgeler, mesela kuzey yarım küredeki kıtaların iç bölgeleri, çok ısınıp kuraklık çekerken, bazı bölgeler ılıman bir iklimin, bazıları da aşırı yağışların ve taşkınların etkisinde kalabilir. Deniz Seviyelerindeki Artış 90’lı yıllardan sonra küresel ısınmanın artmasıyla dünyadaki buzların erimesi hızlanmıştır. Buz erimesindeki artışın en kolay gözlendiği yerlerden birisi, Antartika’dır. Antartika’nın batısındaki buz tabakaları 1973 ile 1993 yılları arasında %20 küçülmüştür. 1940 yılından 2000 yılına kadar bölgenin yıllık hava sıcaklık ortalaması ise 2,5 0C artmıştır. Hesaplamalara göre 3-4 0C ‘ lik bir sıcaklık artışı, 2050 yılında denizlerin düzeyini en fazla 35 cm yükseltecektir. Deniz seviyesinin yükselmesinde sıcaklık artışı nedeniyle okyanus sularının ısıl genleşmesinin de payı olacaktır. Bu yükselme ise kıyı şeritlerinin değişmesine ve kış ülkelerinin toprak kaybetmesine yol açacaktır. Deniz seviyesinin yükselmesiyle kıyılara yakın temiz su kaynaklarının denizle birleşmesi, temiz su sorununu ortaya çıkaracaktır. Artan buharlaşma yüzünden de göl ve ırmak sularında %20’ye varan bir su kaybı olması beklenen bir sonuçtur. Okyanus Akıntılarındaki Değişiklikler Bilim adamları, küresel ısınmanın taşıyıcı bant yani okyanus akıntı sistemi üzerinde etkili olmasından korkmaktadır. Deniz suyu sıcaklıklarının artışı taşıyıcı bantın alttan ve üstten giden akıntıları arasındaki sıcaklık farkını azaltırsa ve bu sırada okyanusların daha fazla yağış almasına yol açarak tuzluluk oranını düşürürse, bu dev akıntı sistemi durabilir. Geçmiş dönemlerde taşıyıcı bantın birkaç kez durmuş olduğu bilinmektedir. Eğer böyle bir durum olursa küresel sıcaklık artışının sonuçlarından birinin, Kuzey Avrupa’nın şiddetli bir şekilde soğuması olarak tahmin edilmektedir. Küresel ısınma, tropiklerden daha fazla suyun buharlaşmasına, subpolar ve polar bölgelerde daha fazla yağışa ve yüksek enlemlerde daha fazla buzun erimesine neden olur. Hidrolojik döngüdeki bu değişikliklerin sonucunda, tropikal bölgelerin kaybettiği tatlı su, yüksek enlemlerde okyanuslara eklenmektedir. Atlas Okyanusu’nun kuzeyindeki bu ek tatlı su, sıcak suları kuzeye taşıyan akıntıları kesintiye uğratarak ya da yeniden yönlendirerek, okyanus dolaşımının bugünkü dağılış desenlerini değiştirebilir. “Atlantik ısı kaynağının” yönünün değiştirilmesi ya da yavaşlatılması, ABD’nin kuzeydoğusunda ve Batı Avrupa’da daha soğuk kışların görülmesi demektir. Sonuç olarak ise, gelecekte daha sıcak bir yerküre, daha soğuk bir Kuzey Atlantik olabilir. Ancak, atmosferdeki yüksek sera gazı birikimlerinden (kuvvetlenmiş sera etkisi) elden edilen ısı, henüz iklim sistemindedir. Birleşmiş Milletler, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından 1996 da yapılan çalışmada; gel-git ve deniz seviyesi ölçüm kayıtlarına göre, küresel ortalama deniz seviyesi 19. yüzyılın sonundan başlayıp geçen yüzyıl süresince yaklaşık 1025 cm kadar yükselmiştir. Dönem boyunca, ortalama sıcaklıklardaki ısınma ve bunun sonucunda okyanuslarda oluşan termal genişleme, deniz seviyesinde gözlenen yükselmenin 2-7 cm‘ lik bölümüne karşılık gelir. Dağ buzullarındaki ve örtü buzullarındaki erime ise yükselmenin 2-5 cm'sini oluşturur. Yüzey ve yeraltı suyu birikimindeki değişikliklerse, deniz seviyesinde geçen yüzyıl boyunca küçük bir değişikliğe neden olmuştur. Birleşmiş Milletler, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından ortaya konulan senaryolara dayanan öngörülere göre ise, atmosferdeki CO2 birikimlerinin, yüzey sıcaklıklarının ve deniz seviyesinin 21. yüzyıl süresince yükseleceği, kara ve deniz buzlarının ve buzullarının alansal ve hacimsel olarak azalacağı belirtilmektedir. Söz konusu öngörülere göre küresel ortalama yüzey sıcaklıklarında 1990- 2100 yılları arasında 1,4 - 5,8 °C’ lik bir artış olacağı bildirilir. İklim senaryolarına göre ise küresel ortalama deniz seviyesinin, 1990 ve 2100 arasında 0.09 ile 0.88 m kadar yükseleceği düşünülür. Diğer Etkiler Çevrenin etkisinde olan canlı varlıkların bir parçası olan insanlar özellikle sanayi devriminden sonra çevreden etkilenmekten fazla çevre üzerine etki ederek düzeni bozmakta ve doğaya adeta hükmetmektedir. Enerji üretim biçimlerimiz, tüketim alışkanlıklarımız gibi bir çok etkiyle CO2 döngüsünü bozmakta, asit yağmurlarının oluşumunu artırmakta ve dolayısıyla diğer canlılara hatta dolaylı olarak kendimize zarar vermekteyiz. CO2 döngüsü; CO2 döngüsünde dünya üzerindeki C rezervleri şöyledir; Okyanuslar …….. %71 Fosil yakıtlar …… %22 Yaşayan canlılar …….. %3 Ölü ve çürümüş materyaller ….. %3 Atmosfer …….. %1 Doğadaki bu düzenin insan etkisiyle bozulmasıyla atmosferde CO2 miktarı artmaktadır. Bunun sonucu olarak da son 150 yıldan beri artan bu miktar dünyanın %30 oranında ısınmasına neden olmuştur. Asit yağmurları; İnsanların faaliyetleri sonucu oluşan diğer bir etken ise asit yağmurlarıdır. Bu yağmurlar atmosfere yayılan SO2 ve NO2 gazlarının bulutlardaki su damlacıkları ile emilmesiyle tipik yağmurdan farklı olarak pH’ı 5,6 nın altında oluşur. Asit yağmurları toprak ve suların asit dengesini bozarak buralarda bulunan tüm canlılara zarar vermesi dışında insan ve hayvanların içme sularına dahi etki etmektedir. En büyük kaynağı ise insan etkisiyle endüstri, sanayi, ulaşım araçları, fosil yakıt kullanımı gibi etkenlerle havaya etkili gazların salınımıdır. TÜRKİYE’DEKİ ETKİLER Yapılan araştırmalarda, Türkiye’nin ortalama hava sıcaklıklarında güney ve güney batıda yer alan bölgelerde anlamlı artma eğilimleri saptanmıştır. Ülke genelinde 2-3 0C lik sıcaklık artışı öngörülürken, bu artışın kışın 2 0C, yazın ise doğu bölgelerine göre batı bölgelerindeki sıcaklık artış eğiliminin 3 ile 4 0C arasında olacağı tahmin edilmektedir. İlkbahar mevsiminde gözlenen ısınma eğilimi Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve Marmara bölgelerinde etkili olurken, sonbahar mevsiminde gözlenen zayıf ısınma ve soğuma eğilimleri, alansal olarak bir bütünlük sağlamamaktadır. Türkiye ikliminin etkileneceği bir diğer durum ise yağış rejiminde gerçekleşecek olası değişimlerdir. İklim modelleri yağışlarda genel olarak Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca bir azalma, Karadeniz kıyısı boyunca da bir artış öngörmektedir. 2001-2006 dönemleri arasında genel olarak normal sınırlar arasında gerçekleşen yağışlar, 2007 kış, ilkbahar ve yaz aylarında Türkiye’nin bir çok yöresinde uzun süreli ortalamaların altında kalarak, yeni bir dizi kuraklık olaylarının yaşanmasına neden olmuştur. 2006-2007 dönemleri arasında gerçekleşen son kuraklık olayları Türkiye’de özellikle en fazla, Ege, Marmara, İç Anadolu, Batı Akdeniz, Batı ve Orta Karadeniz bölümlerinde etkili olmuştur. Ve elde edilen verilere göre Karadeniz yağış rejimi bölgesinde gözlenen azalma eğilimleri, Türkiye’de kuraklaşma eğilimlerinin giderek kuzey enlemlere doğru kaydığını göstermektedir. KÜRESEL ISINMANIN İNSAN ÜZERİNE ETKİSİ Küresel ısınma, hava sıcaklığında, okyanus akıntılarında, deniz seviyesinde, çevresel sistemler, ekonomi, ziraat, sanayi, yerleşim ve bütün bunlarla ilgili olarak sağlık ve yaşam üzerinde değişikliklere neden oldu. Isınan dünya üremek için uygun bir atmosfer yarattı ve çeşitli virüs, bakteri ve bulaşıcı hastalık taşıyıcılarının yaşam alanı genişledi. Küresel ısınmanın insan sağlığı üzerinde yaptığı olumsuz etkilerden birkaçı aşağıdaki gibidir: Bulaşıcı hastalıkların dağılım yönleri küresel ısınmayla değişikliğe uğramıştır. Küresel ısınmanın kuraklık, sıcak ve soğuk hava dalgaları, fırtına, sel, yangın gibi çeşitli zorlu koşulları artarken ölü sayıları, yaralanmalar ve hastalıklarda artacaktır. Küresel ısınma sıtma, diyare, kolera, humma, beyin yangısı ve diğer hastalıklarda artışa yol açacaktır. Çocukların kötü beslenmeleri ve bozuk gelişimleri küresel ısınmanın birkaç uzun vadeli sonuçlarından biridir. Küresel Isınma-Evrim? Çevrenin değişen koşullarına uyum sağlamak için türler değişiyor ve yeni türler oluşuyor fikri» evrim teorisinin çekirdeğini oluşturur. Bir bilim adamı; Charles Darwin'in evrimle ilgili fikirlerini göz önünde bulundurulacak olursa, evrimde bir hızlanmanın söz konusu olduğunu belirtmiştir ve «küresel ısınmayı tetiklediğimiz için değişim daha çabuk olacak. Dünyanın soğuduğu ve ısındığı jeolojik devirler daha önce de yaşandı. Sadece o zaman hızlandırıcı olarak insan faktörü ortada yoktu.» şeklinde açıklama yapmıştır. KÜRESEL ISINMA BİRÇOK CANLI TÜRÜNÜN YOK OLMASINA DA NEDEN OLACAK! İngiltere hükümeti tarafından yapılan bir araştırmaya göre küresel ısınma, göçmen kuşlar da dahil birçok hayvan türü soyunun tükenmesine yol açacağını öne sürüyor. Raporda küresel ısınmanın, şimdiden bazı kuşların ve diğer bazı hayvanların göç yollarında değişikliğe yol açtığı kaydediliyor. Örneğin normal olarak daha sıcak ülkelerde görülen bazı kuş, kaplumbağa ve balık türleri artık giderek artan bir şekilde İngiltere’de de görülmeye başlandı. Küresel ısınma nedeniyle bir çok deniz kaplumbağaları ve birçok kuş türü göç yollarını değiştirerek kuzeye kaydırıyor. Aslında birçok tür göç yollarını kuzeye kaydırarak yeni iklim koşullarına uyum sağlamayı başarıyor. Fakat yapılan araştırmada bazı hayvanların bunu yapamayacağına dikkat çekiliyor. Örneğin kutup ayılarının veya fok balıklarının doğal çevreleri, Kuzey kutbundaki buzulların erimesiyle giderek yok oluyor. Küresel ısınmayla buzsuz sezonun kutup ayılarını aç bırakıyor. Yem bulamayan kutup ayıları birbirlerini yemeye başlıyorlar Örneğin sinekkapan adı verilen göçmen kuşlar, baharda üreyen tırtıllarla beslenir. Ancak küresel ısınma milyonlarca yıllık bu dengeyi bozdu. Tırtıllar baharın erken gelmesiyle erken önceki yıllara göre daha önce ürüyor. Ancak göçmen kuşlar üreme döneminde tırtılların ritmine ayak uyduramayınca yem bulamıyor ve aç kalıyor. Bu bulgu küresel ısınmayla doğadaki değişimlere ayak uyduramayan bazı hayvan türlerini ne gibi tehlikelerin beklediğini göstermesi açısından oldukça düşündürücüdür. Sonuç olarak, aslında doğa milyonlarca yıldır iklim değişikliklerine uyup evrimleşerek var olmuştur. Fakat uzmanlar son değişikliklerin çok hızlı olduğunu bu nedenle birçok türün kendilerini yeni koşullara uydurmaya vakit bulamadığına dikkat çekiyorlar. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin sınırları yoktur ve bu olumsuz etkiler yeterince önemsenmediği sürece her alana hızla yayılmaktadır, tüm canlılar için önemli olan bitkiler ise iklim değişikliğinden oldukça fazla etkilenmişlerdir. özellikle küresel ısınmaya bağlı olarak bitki türlerinde yüzde 10 azalma riski göz önüne alınırsa bu canlılar için ciddi boyutta bir tehdittir. Küresel ısınmanın bitkiler üzerine başlıca etkileri ise şöyledir : *Aşırı yağışlar sonucu topraktaki su oranının artması toprağın uzun süre suya doygun kalması ile birlikte topraktaki oksijen miktarının azalması ve bitkilere oksijen miktarındaki azalmanın olumsuz etkileri. * Aşırı sıcaklıkların fotosentezi yavaşlatması bunun sonucu olarak bitki büyümesinin yavaşlaması ve döllenme yeteneğinin düşmesi *Ormanlarda toplu ağaç kurumaları ve hastalık salgını * Aşırı sıcaklıkların orman yangınlarına neden olması Yükselen sıcaklıkların tropiklerde ürün kaybına neden olması * Aşırı yağışlar nedeniyle ürün hasadının zarar görmesi *Tarımsal ürün potansiyelindeki değişme görülmesi *Temel gıdaların aşırı sıcak altında kalması ,bunun sonucu olarak ta insanlığın açlıkla savaşması *Bitki göçlerinin görülmesi *Aşırı yağışlar sonucu nem artışı ve bunun neticesinde bitkiler üzerine böcek ve hastalığın musallat olması *Bazı bölgelerde yaygın olarak yaşanacak daha sıcak, nemli ve yağışlı iklim koşullarının, zararlı mikroorganizmaların üremesine ve çoğalmasına neden olması *Büyük üretim kayıplarına yol açması Bu etkilerde de görüldüğü gibi küresel ısınmanın bitkiler üzerinde önemli derecede olumsuz etkileri vardır .Özellikle son zamanlarda aşırı orman kaybı neticesinde (çeşitli etkenlerden dolayı) küresel ısınmaya olumlu bir etken olmuştur; oysa ormanların korunması küresel ısınmaya karşı savaşta önemli bir etkendir. Ormanların tahribi her geçen gün artmakta ve buna bağlı olarak orman arazilerindeki ciddi anlamlarda kayıp olmaktadırlar. Korular ve ormanlar, fotosentez işlemiyle atmosferden karbondioksiti emerler, dönüştürürler ve atmosferdeki korbondioksitin emilmesi ve yeniden çevrilmesinde en temel aracı oluştururlar. Son yıllarda,her yıl İsviçre büyüklüğünde bir alanın çölleştiği hesap edilmektedir. Ormanların diğer faydaları su düzenini korur, yaban türleri için habitat vazifesi görür, iklim sistemlerinde kilit rol oynar. Ayrıca bitki ve hayvan türleri için bir barınaktır. Ormanların bilinçsiz olarak katledilmesi veya küresel ısınmanın etkisiyle yok olmaya başlamaları alınacak önlemlerin daha hızlı bir şekilde hayata geçirilmesini gerektirmektedir. Bir takım toprak koruma tebirleri alınmadığı, verim imkanı genişletilmediği takdirde entansif tarım, üst toprağı yorar, bozulmasına neden olur. Böylece tarımın görevi yanlızca biyolojik ürünü elde etmek değil, toprak bereketinin korunması ve sürekliliğin artırılmasına katkıda bulunmaktır. Bitkiler üzerine sera gazlarının yanı sıra diğer insan etkenlerini de eklediğimiz zaman sonucun daha da vahim olduğunu görürüz özellikle son zamanlarda bitki türlerine çeşitli böceklerin musallat olması ve bilinçsiz ilaç kullanımı neticesinde toprakta zararlı kimyasalların oluşumunu görebilirz. Şu anda alınacak tedbirler kamu bilincini yükseltme, ulusal politakalar için destek sağlama, emisyon artışını yavaşlatmak için çok uluslu geliştirme gibi süreçlerin uygulanmasıdır. Sera gazlarının salınımı sonucu küresel ısınmanın etkileri yaşamın her alanını etkilemeye başlamıştır, ve gelecekte daha da tehlikeli boyutlara ulaşacaktır. Sera etkisinin potansiyel sonuçları felaket niteliğindedir. Hiçbir ülke önlemleri tek başına alacak kadar yeterli güce sahip değildir çünkü gaz salınımı tüm yeryüzünden yapılmaktadır ve tüm dünyayı ilgilendiren bir konudur. Şu anda sera gazının etkisini yok etmek mümkün değildir, ama bu etkiyi minumum seviyeye düşürmek ve olabildiğince küçük zararlarla atlatmak olanağı vardır, bunun için gerekli olan anlaşmalara, protokollere tüm ülkelerin destek vermesi gerekmektedir. Bu hızla iklim değişikliği devam ettiğini düşünürsek yeni nesillerin açlıkla sıkıntıyla başbaşa kalmaları içten bile değildir, çünkü dünyamız tehdidin boyutlarını şimdiden hissetmeye başlamıştır. Özellikle kullanacağımız alternatif kaynaklar sera gazı salınımı önemli oranda düşürebilir bunlardan bazılarını sıralarsak alternatif yakıtlar olarak biodizel, biyogaz rüzgar, güneş enerjileri bunlara örnek olarak verilebilir. Sonuç olarak küresel ısınmayı küresel felaketler zinciri olarak değerlendirebiliriz ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde bu felaketlerin son halkası ise insan neslinin yok olmasına kadar uzanan zincirleme ve tehlikeli bir süreçtir. Mikroorganizmalara Etkisi Alaska boreal ormanlarında karın altına gömülü çoklu miktarda donmuş ölü materyal bulunmaktadır. Bu tarz kuzey ekosistemlerinde (Siberya’daki tundralar da dahildir.) karbon miktarı neredeyse atmosferdeki karbon miktarına eşittir. Sıcaklığın artması ile ölü materyal çözülür ve mikroorganizmaların dekompozisyonuna uğrayarak karbon açığa çıkarırlar. Ancak bir süre sonra topraktaki nitrojen miktarı artar ve bu fungal aktivite ve dekompozisyonu baskılar. Sıcaklıktaki artış aynı zamanda kar tabakası ve buzların erimesine ve bunların altında yaşayan mikroorganizmaların habitatlarının zarar görmesine neden olur. Bu mikroorganizmalar çalışılmalarına fırsat bulunamadan nesilleri tükenme tehlikesiyle karşı karşıya gelir. Koniferik ormanların ekosistemlerinde kar fungusları çok önemlidir. Toprak ısındıkça su miktarı azalır ve kar fungusları daha az karbondioksit üretirler. Bu iyi bir şey gibi görünse de ormandaki ağaçların da suya ihtiyacı vardır. Bu nedenle karbon fiksasyonunda düşüş gözlenir veya ağaçlar ölürler. Microdochium nivale (Pembe kar fungusu) Typhula spp. (Gri kar fungusu) Artan CO2 bitkilerin daha hızlı büyümesine neden olur. Bu da topraktaki mikroorganizmaların metabolizmalarını arttırır. Bitkilerin depoladığı ekstra karbon mikroorganizmalara fazla besin olarak döner ve nitröz oksit ya da metana dönüşerek atmosfere geri verilir. (Metan, CO2’ten 25 kat daha kuvvetli bir sera gazıdır.) Kutup okyanuslarında yaşayan mikroorganizmalar organik materyalin çok az bir miktarını kullanır, kalanı denizin dibine çöker. Sıcaklığın artışıyla bu mikroorganizmaların metabolizması hızlanır ve karbon salınımı artar. Ancak bu görüşler çoğunlukla hipotezdir ve araştırmalar sonucunda mikroorganizmaların sıcaklığın artmasıyla strese girdiği ve beklendiği kadar karbon salınımı yapmadığı görülmüştür. Küresel ısınma daha çok komünitelerinde değişiklik yapmıştır. KÜRESEL ISINMANIN ÖNLENMESİ KONUSUNDA BİLİM ADAMLARININ ÇALIŞMALARI İnsan gen dizisini çözerek adını dünyaya duyuran bilim insanı Amerikalı Dr. Craig Venter, küresel ısınma sorununu çözmek için çalışıyor. Dr. Venter‘ın araştırmakta olduğu bakteri atmosferde sera etkisi yaparak ısınmaya neden olan karbondioksit gazını, kolayca tutuşabilen bir yakıta çeviriyor. Dr. Venter çok basit organizmaların gen yapısı üzerinde oynayarak onları karbondioksit tüketir hale getirebileceğini söylüyor. Bu sürecin yan ürünüyse oktan temelli yakıtlar olacak. Doğada bu tür bakteriler zaten var ama Amerikalı bilim insanı gen yapılarıyla oynayarak, ürettikleri yakıt miktarını ciddi derecede arttırabileceğini söylüyor. Küresel ısınmaya karşı altı proje SENTETİK AĞAÇLAR Karbondioksit emen ağaçlar dikmek, ekoloji için önemli bir etkinlik haline geldi. Ama şimdi, bilim adamları başka bir teknoloji öneriyorlar: Sentetik ağaçlar. Bu ağaçlar büyümüyor, çiçek vermiyor ama karbondioksiti emiyorlar. Columbia Üniversitesi’nden Klaus Lackner, bu fikri ilk olarak Bilimin Gelişmesi İçin Amerikan Birliği (American Associaton of Advencement of Science) yıllık toplantısında verdi. Lackner’in ağaçlarından sadece bir tanesi, yılda 90 bin ton karbondioksit emebiliyor. Bu da 15 bin aracın yaydığı karbondioksite eşit. Bu oranda karbondioksiti ancak binlerce doğal ağaç emebiliyor. Lackner’in projesi, karbonu tutup onu yeraltına gömme üzerine kurulu. Bununla birlikte, karbondioksiti sıvılaştırıp eski madenlere ve petrol sahalarına gömme projeleri de var. Lacner’in sentetik ağaçları da filtre görevini görecekler. Ancak projeyi eleştirenler, karbondioksiti elde etmek için çok fazla enerji gerektiğini söylüyorlar. Başarı şansı: 4/5. Sentetik ağaçlar yoluyla olmasa da karbon ayrıştırılması, küresel ısınmaya karşı mücadelede önemli rol oynayacağa benziyor. SÜLFÜR ÖRTÜLERİ Büyük volkanik patlamalarda yeryüzü soğuyor. Örneğin Filipinler’deki Pinatubo Yanardağı, 1991’de patladığında, dünya çapında ısı 0.6 C düştü. Bilim adamları, bunun, volkanın stratosfere püskürttüğü 10 milyon ton sülfür yüzünden olduğunu söylüyor. O zaman, neden kendi Pinatubo’muzu yaratmayalım? Bu, 1995’te ozon tabakasıyla ilgili çalışması yüzünden Nobel ödülü alan Profesör Paul Crutzen’in önerisi. Crutzen, güneş ışınlarının dünyaya ulaşmasını engelleyecek bir sülfür örtü yaratmak gerektiğini belirtiyor. Bunun için de sülfür dolu yüzlerce roket stratosfere gönderilecek. Yaklaşık bir milyon ton sülfür, dünyayı kurtarmak için yeterli olacak. Ancak bu fikir, bu kadar fazla sülfürün, asit yağmurlarına yol açacağını ve ozon tabakasına zarar vereceğini iddia eden bilim adamlarını endişelendiriyor. Başarı şansı: 1/5. Asit yağmurları ve ozon tabakasının uğrayacağı zararlar, küresel ısınma etkilerinden daha fazla olabilir. BULUT KALKANI Colorado Uluslararası Atmosfer Araştırmaları Merkezi’nden John Latham ve Edinburgh Üniversitesi’nden Stephen Salter, deniz suyundan spreyler kullanarak bulut miktarını yüzde dört artırırlarsa, dünyayı güneşin radyoaktif ışınlarından yeterince koruyabileceklerine inanıyor. Plan, karbondioksit salınımını aza indirecek en ucuz projelerden biri ve bilgisayar simülasyonları sonuç verirse, beş yıl içinde deneme aşamasına geçilecek. Ancak Latham, bu projenin hava değişikliklerine yol açabileceğini söylüyor. Başarı şansı: 2/5. Başarılı olmak için küresel bir uzlaşma gerekiyor. UZAY AYNALARI Güneşin yaydığı radyasyon, dünyayı ısıtıyor ve yaşamın devam etmesini sağlıyor. Ancak dünya ısındıkça, bilim adamları dünyaya ulaşan radyasyon miktarını kısıtlamak istiyorlar. Bunun yollarından biri de uzaya dev aynalar yerleştirmek. Projenin fikir babası, California Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarları’ndan fizikçi Lowell Wood, alüminyum ipliklerle yapılan binlerce metrelik çapı olan ekranları uzaya yerleştirmek. Bu ekran, güneş ışınlarını bloke edecek ve radyasyonu filtreleyecek. Bu aynanın maliyeti biraz yüksek. Ancak bir kere yerleştirildiğinde, çalıştırılması çok kolay ve ucuz olacak. Güneşten gelen radyasyonun yüzde birini kısacak aynalar, yaklaşık 1 milyon kilometrekare yer kaplayacak. Ancak bilim adamları, sonucu belli olmayan bir projeye çok fazla para yatırmayı mantıklı bulmuyorlar. DENİZ ORMANLARI Planktonlar ve yosunlar okyanusların meraları. Karbondioksiti emiyor, ölüyor, sonra da emdikleri karbondioksitle birlikte deniz dibine iniyorlar. Bu alanların sayısını artırmak, atmosferden daha çok karbondioksit emilimini sağlayacak. Planktonlar oluşturmak için önerilen yol, demir gübreler kullanmak. Az miktar demirin bile okyanusta planktonların büyümesini sağladığı biliniyor. Ancak dünyanın birçok yerinde, denizlerde demir bulunmuyor ya da çok az var. Amerikalı bazı girişimciler, denize tonlarca demir pompalama denemelerine başladılar bile. Ancak bu yolla atmosferdeki karbondioksitin çok az miktarının yok olacağını, buna karşılık yöntemin, ciddi kirlenmelere yol açacağını söyleyenler de var. Başarı şansı: 2/5. Yöntem deneniyor ama deniz yaşamını olumsuz etkileyeceği iddiaları da var. OKYANUS POMPALARI İngiltere’nin önemli çevre düşünürlerinden, Bilim Müzesi Başkanı Chris Rapley ve ‘Gaia’ konseptinin yaratıcısı James Loverlock, deniz yüzeyine soğuk su pompalayacak yatay borular öneriyor. Bu sayede soğuk su, özel bazı yosunlar sayesinde, bazı yaşam formlarıyla etkileşime girerek karbondioksit emilimini sağlayacak. Bu yaşam formları, daha sonra okyanusun dibine çökecek ve karbonu bin yıllığına denizin derinliklerine gömecek. Bazı biyologlar, bu yöntemin deniz yaşamını olumsuz etkileyeceğini söylüyor. Başarı şansı: 3/5 Deniz yaşamı üzerindeki etkileri yüzünden gerçekleşme yebilir. Küresel ısınmanın yaratacağı felaket senaryolarından çok azının bile oluşmasını istemiyorsak en başta sera gazlarının artışını sınırlandırmak hatta miktarlarının azaltmak zorundayız. Peki Bize Düşen Görevler? •Enerji dostu ampuller kullanılmalı •Televizyonlar bekleme konumunda bulundurulmamalı •Doğru ışıklandırma kullanılmalı •Klima yerine vantilatör kullanılmalı •Evler ısı kaybına karşı yalıtılmalı •Eşyalar radyatörleri kapatmayacak şekilde yerleştirilmeli •Bilgisayar bekleme konumunda •bırakılmamalı •Kurşunsuz benzin tüketen araçlar •tercih edilmeli •Tüketiciler uzun ömürlü ürünler tercih etmeli •Geri dönüşümü olmayan ambalajlı ürünler alınmamalı •Başta PVC olmak üzere plastik ambalajlardan kaçınılmalı •Şişe ve kavanoz gibi cam ürünler tercih edilmeli •Plastik poşet ve yiyecek kapları gibi ürünler yeniden kullanılmalı •Alışverişlerde plastik poşetler kullanılmamalı •Çamaşır suyu tüketimi en aza indirilmeli Kaynaklar: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/47/1155/13590.pdf http://e360.yale.edu/feature/the_microbe_factor_and_its_ role_in_our_climate_future/2279/ http://southasia.oneworld.net/news/indian-scientistsdiscover-bacteria-to-fight-global-warming#.UMt_7m9dAix http://www.cinarsogutma.com.tr/haber.php?hid=7 http://www.forumalev.net/kuresel-isinma/237141-kureselisinmaya-karsi-alti-proje.htm http://www.mgm.gov.tr/FILES/iklim/Havaiklim.pdf http://www.veteknoloji.com/kuresel-isinma-evrimihizlandiriyor-15527--0.html http://arsiv.indigodergisi.com/77/kuresel-isinma-saglik-leylafetihi.htm