Dalgalı Bir Gerçeklik : خبري ايران بالكان- پايگاه تحليلي 2610: کد خبر16:05 - 1389 شهريور18 ،پنجشنبه Cihan AKTAŞ ALİ ŞERİATİ :’Güvenilecek Ama Sürekli Dalgalı Bir Gerçeklik IranBalkan(IRBA): Bu yazıda, ardımızda bıraktığımız yüzyılın en ilginç ve üretken aydınlarından yi, bir sosyolog olarak özgün kılan hususları ele almaya ’biri olan İranlı sosyolog Ali Şeriatî .çalışacağım ’Dinî aydın‘olarak tanımlayan nitelikleri geliyor. ’dinî aydın‘Şeriatî denilince aklımıza önce, onu da devrimden önceki yıllarda özellikle sosyolog Ali Şeriatî tarafından tartışmaya ’kavramı, İran li yıllar İslam dünyasında aydın kişiliğinin solcu ve batıcı niteliklerle ’açılmış ve temsil edilmişti. 70 sınırlı olarak görüldüğü yıllardı ve Şeriatî işte o yıllarda, aydın sorumluluğu bağlamındaki .profiliyle, ağırlığını koymuştu ”dinî aydın“tartışmalara, adalet ikilemi, devrim söylemleri, hiyerarşi sorgulaması ve -Halka duyulan borçluluk, özgürlük eşitliğe dönük talepler, romantizmle akılcılık arasında gidip gelen bir ilgi, Batı karşısında yeni bir duruş, emperyalizmi sorgulama sorumluluğu, kadınların konumlarını yeniden tanımlamaya dönük bir kavrayış, bilim ve sanat alanında özgün bir yenilenme talebi, rehavet ve konfor korkusu, yöntemi -nin ilgi alanını ve izlediği yol’kapitalizm eleştirisi gibi başlıklar bir sosyolog olarak Şeriatî ...kısmen de olsa açıklayabilirler nin, kendisinden sonraki ’Sosyoloji çalışmaları etrafındaki eleştirileri incelendiğinde Şeriatî yöntem arayışlarına bir yol açtığı -dönemde bu alanda gündeme gelen tartışmalara ve yeni yol söylenebilecek eleştirel bakışa ve yapıbozumcu, ezber bozan bir çalışma yöntemine sahip olduğu .farkedilmektedir dünyaya ait bir dil ve duyuşla Onun konferanslarında ve kitaplarında anlattığı İslam, bu dini çağdaş yeniden anlama ve anlatma sorumluluğu yüklüyordu bireye. Bu zaman ve mekânla yüklü tanımlama olarak adlandırıyoruz. İslamcılık bu tanımıyla mevcut dinî ’İslamcılık‘çabasını biz çoktandır cemaatleri, partisel oluşumları, tarikatları hatta varoşları etkilemekle birlikte, yeni bir dalganın adıydı. Bu dalganın en belirgin özelliklerinden biri, Müslümanlığı sağcılığın ve padişahçılığın yanına yerleştiren geleneksel siyasal bakış açısına muhalefetse, bir diğeri Batı medeniyetini, onu nin yaşantısındaki ve fikirlerindeki karışıklıkları ve dalgalanmaları ’tanıyarak aşma çabasıdır. Şeriatî bu açıdan da değerlendirmek gerekebilir. O bir yazar ve hatip olarak İslam kültürü ve geleneği içinde yetişmiş olmakla birlikte, Batı kültürü ve düşüncesinden de yararlanarak, yeni ve aktif bir dil oluşturmayı denemiştir. Bir sosyolog olarak ise, kendi dönemi içinde sağcı bir paradigmayla i, hiyerarşiden uzak ilişkileri, sosyal adaleti ve düşünce özgürlüğünü kapsayan ’anlaşılan İslamiyet .bir açıdan kavramaya çalışmıştır Devrimci, jakoben, öncü karizmatik liderlere inanılan bir dönemin insanıdır Şeriatî. Dolayısıyla tam -bunun ipuçlarını verse bile–günümüzde etkin olan anlamda demokrat bir aydın ya da ve ’uyarıcı‘anlamıyla postmodern bir sosyolog olduğu söylenemez. Bununla birlikte aydınların li yılların İranlı aydınlarının konumlarını tespit etmeye ’rolüne duyduğu inançla, öncelikle 70 ’öncü‘ büyük önem verdiği söylenebilir. Devletin yönetim tarzı ve biçimi, dolayısıyla demokrasi nın İmamet kuramından kaynağını alan ’konusunda pek açık görüş belirtmediği, bununla birlikte Şia gibi üç kavram etrafında şekillenen yoruma açık bir demokrasi vazettiği ’özgürlük, eşitlik ve irfan‘ söylenebilir. Küstah sermayedarları dışlayan bir özgürlük ve demokrasi, materyalizmi ve totalitarizmi dışlayan bir adalet ve eşitlik, nihayet resmi ve geleneksel dinsel konumları ve kurumları olarak nitelenmiş olan bu söylemi ’radikal sol‘da ’nin İran’Şeriatî …dışlayan bir maneviyat ve irfan sınıfların yaşantılarına karşı eleştirel bir bakışın devrimden önce yoksul tabakalarda, yüksek oluşumunu etkilemiş, devrimden sonra ise yoksulluğa varan bir sadelik içinde yaşama eğilimleri için .bir doğrulama olarak okunmuştur Marksizmden etkilenen, halkların kurtuluşu için yapılan devrimleri, sermaye birikimini dışlayan bir kalkınmayı ve şûralara dayalı bir devleti savunan, bireysel özgürlüklerden çok kitlesel problemleri, li yıllarda Musavi hükümetleri ’da 80’bireycilikten çok kolektif hayatı dikkate alan bu söylem, İran boyunca ülkeye hâkim olmaya devam etti. Bugün Halkın Mücahitleri olarak bilinen İran rejimine yılları 1990-muhalif grup ve aynı ölçüde olmasa bile Mücadeleci Müslümanlar Hareketi ile 1983 arasındaki profiliyle İslam Devrimi Mücahitleri, bu söylemden etkilenmişlerdi. Denilebilir ki li yıllar boyunca dindar ya da laik aydınlar bu söylemin etkilediği siyasal ve kültürel ’da 80’İran halk ‘atmosferi teneffüs ettiler. Bunun dışına çıkmak, daha sonra reformist aydınlar tarafından vurgusuyla dillendirilen söyleme geçmek anlamına gelirdi, fakat aydınlar henüz buna ’egemenliği ]1[ .hazır değillerdi nin söylemini geliştirdiği dönemde kolektif kişiliğin yüceltilmesi, topluluk için bireyin ’Şeriatî ,kendini adaması önemliydi. Yine de onun bir çekim alanı oluşturduğu söylem insan hakları, adalet gelişme, anayasaya dayanan devlet ve kanun egemenliği gibi maddeleri dikkate alan bir çizgi izlemekteydi. Gerilla tarzı hareketlere sıcak bakmayan, gençleri tabanca veya kılıç yerine kitaba nin, gençlere çekici gelen Marksizm etkisi altındaki halkçı ve adalet vurgulu ’davet eden Şeriatî ]2[ .söyleme bir itidal kazandırmaya çalıştığı söylenebilir Maceradan yana olmaması, arkadaşları arasındaki ortak siyasal eğilimlere aykırı olsa da Şeriatî, başkalarının yargılarını çok fazla önemsemeden düşüncelerini ifade etmeyi sürdürüyordu. da konferanslar vermesi için onu davet ’Sağlığında onu desteklemeye devam eden, Hüseyiniye İrşad ”politik“yi bile sonunda kendisinden uzaklaşmaya zorlayacak denli ’etmiş olan Ayetullah Mutahhari olmaktan uzaktı dili. Buna karşılık, saldırganca ortaya konuldukları zaman bile karşıt fikirlere gösterdiği hoşgörü ve sabırla öğrencilerini etkiliyordu. [3] Entelektüelin asıl sorumluluğu, diyordu, toplumu uyandırmak ve eğitmektir, devletin siyasal önderliğini almak değildir. Entelektüelin görevi, topluma ve onun tarihiyle kültürüne kişilik, sınıf bilinci, insani duyarlılık ve iman muştusu kazandırmaya çabalamakla sınırlı olmalıydı. [4] Silahlı mücadelelerin değil, bilinçlendirmeye dönük ne idüğü ‘yaptığı konuşmalarda onu la’fikir hareketlerinin gücüne inanıyordu. [5] Oğlu İhsan le meşgul olmak yerine, daha derinlikli teorik çalışmalara yönlendirmeye ’bilinmez siyasi faaliyetler çalışıyordu. [6] Modern ve geleneksel kesimlerin şekilci ve taklitçi eğilimleri karşısında dinin kişinin kendi kendisini yeniden kurmasına destek olan manevi boyutunu vurguluyordu. Dinin toplumsal alandaki işlevi üzerine düşünceler üretiyor, bununla birlikte dini herhangi açıdan bir araç ve olarak görmüyordu. Öze Dönüş adlı kitabında yer alan konuşmalarda, ariflerle varoluşçu sosyalist düşünürleri bir arada değerlendirirken, bireysel özgürlüğü destekleyecek bir şekilde arifleri ve özgürlüğü yüceltiyordu. Onun bu konulara eğildiği yıllarda varoluşçuluktan söz etmek, aydınlar arasında burjuva ve hedefsiz aydın olarak suçlanmak anlamına geliyordu. Ömrünün son yıllarında ’Şeriatî İrfanı‘nin kendisinden sonra ’misyonu ile sınırlayan Şeriatî ’bilinçlendirme‘aydının rolünü ]7[ .olarak anılan çizgisi, sonraki yıllarda dinî aydınların gündeminde kalmaya devam emiştir değerlendirmelerde, alışılagelmiş Müslüman aydın kategorisine çok da sığdırılamadığı Şeriatî kimi -İslam hangi anlama gelebilir? Sağ-olarak tanımlanmaktadır. Sol ”solcu Müslüman aydın“için duruyorsa, İslam olarak görülen yaklaşım veya gelenek hangi anlamlara ve olgulara mesafeli de bu anlam ve olguları kurcalamaya dönük bir ilginin belirginlik kazandığı söylenebilir. 60 ’Şeriatî da da sol, sınıfsal değil kültürel bir batıcılık olarak temayüz ’li yıllarda Türkiye gibi İran’ve 70 komünist geleneklerin din eleştirileri, dine -etmiştir. Soğuk savaş söylemlerinin bir parçası olan sol karşı bir mücadeleyi yansıttığı için de sağcılık, dindarların kendilerini içinde daha rahat hissettikleri siyasal kategoriydi. Şeriatî ise, sosyolojik yöntemlerden de yararlanarak, Müslümanlığın sağcı kategori içine sığmayacağını kanıtlamaya dönük bir açıklama çabası içinde sürdürüyordu .çalışmalarını şiarlarına yaptığı vurgunun tonunda kendini gösteren ”özgürlük“ya da ”kurtuluş“ve ’Adalet olarak değerlendirilmesinin bir diğer nedenidir. ”solcu“nin ’devrimci etki, Şeriatî-Marksist Karizmatik liderliğe dönük Şia geleneğinden kaynaklanan bir saygı ve dikkate karşılık, halk -yi vesayet veya velayet vurgulu geleneksel halk’kitlelerinin seçimlerine verdiği önem, Şeriatî yönetim kabullerinden uzakta tutuyordu. Modern şiire dönük ilgisi, emperyalizm eleştirileri, kadın kategorisinde ”sol aydın“hakları alanındaki duyarlılığı, devrimci hareketlerle ilgili yorumları, onun her şeyden değerlendirilmesine neden olan ilgilerinden birkaçı. Onun bakış açısına göre İslamiyet önce egemen ideolojiler, katı ve kör gelenekler tarafından baskılanan toplumların değiştirilmesi ve yenilenmesi açısından öncü bir rol üstlenebilecek güçte tek imkân olarak görünür. Bu öncü ve devrimci misyonunu yitiren İslam ise, arkaik bir toplumsallık biçimi olarak geçmişteki ı haklı çıkartacak ölçüde ’kazanımlarının mirasını tüketen ve bu durumuyla belki de Marx .yoksulların afyonu olabilecek bir din olmaya yatkınlaşır sentez metodunun tarihsel gelişimin genel -antitez-Yazdıklarında pek çok kez diyalektik tez ın tarihsel aşamalar ’gidişatını izah ettiğini kabule hazır görünmektedir. Bu anlamda Marx teorisinden yararlanmaktaydı. Bununla beraber, pozitivizm gibi Marksizmi de sanayileşmemiş ya da ve tahlil yeteneği açısından yetersiz olarak adlandırılan dünyanın idraki ”Üçüncü Dünya“ buluyordu. [8] Marksist çerçeve içinde kalarak sosyal dönüşümü başlatacak devrimci güç olarak belli bir sınıfa işaret etmek yerine, tarihsel gelişimin arkasındaki gerçek gücün insanlar (nass) Şeriatî metinlerindeki dalgalanmalar, tutarsız gibi görünen ifadeler, ]9[ .olduğunu söylemiştir alegoriler ve kapalı anlatımlar, Müslüman bir düşünür olarak çizgisini çok yönlü bir eleştiriyle rejimine, oluşturma kaygısı ve zorunluluğuyla açıklanabilir. O eleştirisini sadece baskıcı Pehlevi laik ve komünist aydınlara yönelik olarak değil, bir bakıma ait olduğu dindar kesimlere, özellikle de tutucu bulduğu ulemaya ve bu ulemanın oluşturduğu yapıya da yöneltiyordu. Özgür düşünme ve kural tanımak istemiyor, bu nedenle de çok seçim yapma, düşünceyi geliştirme konusunda engel ve Vahhabî, Sünnî, yalancı, hain, fesat, dinsiz, din düşmanı, “ciddi suçlamalara maruz kalıyordu. Onu mürted, Batı tarafından zehirlenmiş, sömürgeciliğin maşası, fareli köyün kavalcısı, İslam Hukuku ve şeklinde isim ve sıfatlarla suçlayarak susturmak isteyen bir grup din ”tarihinden habersiz bir cahil... adamı, kitaplarının yasaklanmasını sağladıkları gibi, bu kitapları, dindar gençlerin gözünden te sürgünde bulunan Ayetullah ’düşmesini sağlayacak fetvayı vermesi için o dönemde Necef nin ’ye göndermişler, fakat Humeyni, bu konuda yapılan bütün telkinlere karşılık Şeriatî’Humeyni ]10[ .okuduğu kitaplarında yasaklanmayı gerektiren bir ifadeye rastlamadığını bildirmişti Şeriatî rejim karşısında kayıtsız şartsız muhalif, bununla birlikte önerileri ve ütopyası uygulamanın sınavından geçirilmemiş bir aydındır. Rejim karşısında muhalif olmakla birlikte, muhalefetini aynı zamanda içinde bulunduğu varsayılan dini camianın otoriter ve baskıcı yönüne karşı da sürdürmüş bağlamda tarafgir davranmak yerine ilkeler üzerinden konuşmaya özen göstermesi, olması, bu kendi fikirleri bağlamında da özeleştirel bir tutumu koruması, bu düşünürü benzerlerinden ayırarak ın tecrit ’olan İslam a döndüğünde, fiilen mevcut’te İran’ön saflara çıkartmaya devam ediyor. 1964 ve ”parçalanmış“olarak İslami olmayan dar ve dönüşüm geçirmiş fikirlerin içine hapsolmuş, bir dinden başka bir şey olmadığını söylüyordu. İslam adına İslam toplumunu öldüren ”dağılmış“ ve insanları dinen caiz dünyevi uğraşılardan el çekme, esaret ve dini yozlaşma halinde tutan bu ihtiyacı vardı. Bu ideolojik ’rönesansa‘vasıtasıyla bir ’ideolojik mücadele‘afyonumsu dinin, ın ’ulema ya da fıkıh âlimleriydi. Ona göre, İslam ’gerici‘ve ’atıl‘mücadelenin bir hedefi, yani geleneksel medrese ’i ilmiye-Hovzeha‘muhafızlığını ve savunmacılığını yapmakta olan çevrelerinde toplanmış bu insanlarla, sömürgecilikle savaşılamaz ve sömürge kültürü, Batı felsefesi ının ’ve medeniyetinin korkunç saldırısına direnilemezdi. [11] Bu ulemanın ve kitlelerin İslam ıyla ’in İslam’ın ve Peygamber’an’kendisinin hakiki, devrimci ve ilerici olduğuna inandığı Kur bağdaşmadığını savunuyordu. [12] Onun bakış açısına göre özgün ve sahih İslam, Hazreti ın adıyla ’in kendi çağının koşullarında sürdürdüğü insani bir mücahede, Allah’Muhammed mazlumlar için başlatılmış somut bir devrimci çabadır. Dinsel bir gelenek olarak ise İslam, bu somut çabanın soyut bir denklem içerisinde ifade edildiği bir ritüeller donanımı, uhrevi bir karşılığa ulaşma ...çabası olarak anlaşılır Şeriatî aynı zamanda, asimile olmuş aydınların hurafe, gericilik ve geleneğe tapınmaya karşı ın kültürü ve maneviyatını ve dinini yok ettiklerinden de her zaman şikâyet ’mücadele adına İran üretme yeteneği, halkı tanımak ediyordu. Aydının görevi içinde yaşadığı toplumla ilgili yeni fikirler ve bu bağlamlarda sorumluluk üstlenmek olmalıydı. Her şeyden önce toplumunu, zamanını, kendi halkının dilini iyi tanıyan bilgili bir insan olarak aydın, peygamberlerin üstlendikleri sorumluluğu ]13[ .onların çizgisinde devam ettirme başarısını gösterebilmeliydi yöntem de bu ikili eleştiriden bağımsız görülemez. İslamî -Onun sosyoloji alanında izlediği yol dünya görüşüyle bağdaşan bir din sosyolojisi ve bunun için gerekli olan bir dil kurmaya dönük Sosyolojisi Üzerine isimli kitabında, [14] iki farklı sosyolojik düşüncelerini yansıtan İslam araştırma metodunu birbirinden ayırıyordu: Ön bilimsel metodun normatif olduğunu ve dolayısıyla önceden tasarlanan değer yargısal fikirlere dayandığını açıklıyordu önce. İddiasına göre, bilimsel ve müspet araştırma metodu ise siyasete dayanan yaklaşımın antiteziydi. Bu metot ne yapılması na dayanıyordu. Bu modern metodun her türlü peşin hüküm ve değer ’işin aslı‘gerektiğine değil, pozitivist yaklaşım, sosyal ye göre’yargısından uzak olduğu varsayılıyordu. Ancak Şeriatî bilimcileri sorumluluktan kurtarıyor ve böylece onları halkın düşmanlarının elindeki piyonlara dönüştürüyordu. Sosyal bilimin araç olarak kullanılması ya da tarafsızlığı karşısında Şeriatî, bilim adamlarının araştırma yapmadan önce her türlü sabit fikirden sıyrılmalarına, buna karşılık araştırmaları bittikten sonra bulgularına destek olacak çalışmalarını sürdürmelerine dayalı bir yöntemi savunuyordu. Bu yönteme göre, gerçeği gösteren araştırmacı değil, araştırma olmalıdır ve sonra bu kanıtlanmış gerçek, araştırmacının inancı haline gelmelidir; çünkü bilim adamı daha .kendisini kendi bilgisine ve halkına karşı sorumlu hissetmelidir daki ’Toplumbilimde izlenen yöntem, sonucun oluşumunda doğrudan etkiliydi. Artık Ortaçağ daki ideolojinin gürültüsü patırtısı olmasa da toplumbilim, kapısı kapalı ders ve ’imanın ve Yeniçağ duygularını doyuran, öğrencilerin bilimsel uğraşı zevklerini ’ben‘araştırma salonlarında hocaların nun yoksun ’tatmin eden ya da gizli ve kara sömürü kurumlarında Batılı halk kitlelerinin ve Doğu uluslarının zillet, sapma ve yağmalanma yolunu yordamını gösteren, sermaye ve güç sisteminde ruhun kirletilip öldürülmesi ve insanın gerilemesi için bilimsel planlar hazırlayan bir bilim olmaktan tespitlerine karşılık, gerçeği gösteren araştırmanın, araştırmacıdan kurtarılmalıydı. [15] Bu önemli bağımsız olmasının nasıl mümkün olacağı konusunda net bir cevap verebilmiş değildir Şeriatî, kanımca. Toplumbilimin sunduğu sonuçlar araştırmacıdan, araştırmacının bakış açısı ise içinde bulunduğu toplumdan bağımsız değerlendirilemeyeceğine göre, bütünüyle yansız bir toplumbilimsel metinden söz etmek imkânsızdır. Buna karşılık toplumbilimcinin kişisel özgünlüğü ve daha yansız metinlerin bağımsızlığındaki ısrarın bu bilimde kazandığı ağırlık, gerçeği göstermekte .yayılmasında bir etken olacaktır Bu bağlamda yapılan değerlendirmelerde ise bireysel bakış açısının, içinde geliştiği toplumun Gerçekte insani olgusal ve gerçek kişilik “etkisinden bağımsız olmadığı her zaman hatırlanmalıdır. diye düşünen Durkheim ve ardıllarının görüşlerini abartılı bulan Şeriatî, ”toplumdur, birey değil ”Toplum olarak yaşayan, her şeyini toplumdan alan veya toplumdan beslenen bir varlıktır insan“ ifadesiyle açmaya ’sözün coğrafyası‘diye düzeltiyordu bu düşünceyi. Bu alandaki gerçekçiliğini ise deyişiyle kastedilen, bilimsel, edebi ve felsefi bir meselenin, ’Sözün coğrafyası‘çalışıyordu. sorularına verilen cevapla birlikte çözümlenmesidir. Sosyal meselelerin tabii ’nerede ve ne zaman‘ üsluplarla çözümlenemeyeceği görüşüdür, sözü kendi coğrafyası bilimler alanındaki yöntem ve ]16[ .içinde çözümlemeye dönük kaygıyı oluşturan a dönüşünden sonra orada ’da sosyoloji tahsili yapan bir ilim adamının, İran’Şeriatî, Avrupa öğrendiklerini kendi toplumunun özgün şartlarını dikkate almadan uygulamaya çalışmasını şiddetle eleştiriyordu. Onun eleştirilerine göre, bir sosyolog kendi toplumunun dinini veya burjuva sınıfını tanımak için Batılı sosyologların tanımlarını veya sosyalistlerin çözümlemelerini tercüme etmek yerine, bilimsel bir bakışla ve titiz analitik bir yöntemle, kendi dininin veya toplumundaki burjuvazi sınıfının analizini yapmaya çalışmalıdır. Tercüme ve taklit yoluyla sürdürülen sosyolojik çalışmalar ]17[ .sosyoloji olarak değerlendirilmelidir-ise, anti amacı tarihi iyi bilmek değil, hâlihazırda yaşanan toplumsal bir gerçeğin izinden Sosyologun giderek olayın kökenlerini tarihte bulmak ve analiz etmek olmalıdır. Tarihçinin toplumu zamanda bilimci, toplumu mekânda değerlendirmelidir. Şeriatî İnsanın -değerlendirmesine karşılık, toplum Dört Zindanı adlı kitabında, tarihi, coğrafya, toplum ve kendilik zindanlarıyla birlikte insanın dört zindanından biri olarak göstermektedir. Kapalı, homojen, sürekli bir olaylar dizisi olarak tasarlanan resmi tarih yazımı, galiplerin, bir şekilde kazanmış olanların bakışını yansıtmıyor mu? Resmi tarih, kazanmış olanların tarihi, bugün dünyayı yönetenlerin haklılığını onaylatan bir metinler toplamı olmakla sınırlı değil midir? Bu tarihsel dizimlere bakarak geçmişe ilişkin anlatıların gerçeklikleri konusunda sağlam bir düşünce geliştirmemiz mümkün olabilir mi? Sahici bir benlik ve kimlik kazanmak için, insan işte bu iktidar güçlerinin ve önyargı duvarlarının birlikte oluşturduğu bu zindanların aşılamazlığına ilişkin bütün delilleri de inkâr ve –zindanlardan kurtulmaya çalışarak işe başlamalıdır. Kendimize ait bir yeniden kurma noktasından hareket -redden hareketle edemiyorsak, başkaları tarafından tanımlanmaya razı olacağımız anlamına gelir bu. Toplumbilim henüz kesin yöntemleri ve kurallarından söz edilemeyecek bir bilim olduğu için de aydın, salt .mevcut toplumbilim teori ve varsayımlarıyla kendisini sınırlamamalıdır te eğitim gördüğü yıllarda öğrencisi olduğu ’Şeriatî sosyoloji görüşünü oluştururken Paris Massignon ve Prof. Berque gibi bilim adamlarının görüşlerinden fazlasıyla etkilenmiş olmakla ya ait her şeyi kabule hazır boş bir üçüncü dünya öğrencisi ’ya giderken, Batı’birlikte, Fransa değildi: Ona epey şüphecilikle de olsa dini terbiye, irfan aşkı ve romantik bir şair hatta bir Şehname kahramanı olma temayülü aşılanmıştı. Arkasında sömürge karşıtı ve milliyetçi siyasi faaliyetlerle olarak ”kötü ve yanlış“geçmiş uzun yıllar vardı. Bununla birlikte batılı olan her şeyin görülmeyebileceğini de daha önce okuduğu batılı aydınlar kanalıyla fark etmişti. Batılı olan her şeye dan öğrenebileceği çok şey olduğunu ’kayıtsız şartsız teslimiyetten uzak bir bilinçle, Batı düşünüyordu. [18] Fransa yıllarında söylemsel ve eylemsel olarak antiemperyalist olan ve özellikle Cezayir Bağımsızlık Savaşı konusunda duyarlı görünen Sartre ve Fanon gibi yazar ve düşünürlere ]19[ .yakınlaştığı görülmektedir yı tanımak, bunun için de zihnî, bireysel ve insanî bağımsızlık ’dan bağımsız olmak için Batı’Batı nın söyledikleri ve ’ye göre. Batı’gibi bir yüksek aşamaya ulaşmaya gayret etmek gerekirdi. Şeriatî eylediklerinin ille de aksini söylemeye ve yapmaya devam etme gibi tepkilere dayanan bir siyaset ise gericilik ve yozlaşmayla sonuçlanacaktır. İnsan bilinci olmaksızın ekonomik ilerleme toplumsal uyanıklık ve bilincin eşlik etmediği herhangi bir sağlanamaz. Daha yüksek aşamada bağımsızlığın sürekli olması beklenemez. [20] Ekonomik üretkenliğe ulaşmak için öncelikle kültürel ]21[ .üretkenliği elde etmeye çalışmalıdır ın yerel, kültürel ve tarihsel ’de daha çok tikel ve tarihsel bir sorundur. O İslam’Batı eleştirisi Şeriatî nin ’bir din olarak anlaşılmasına karşı da her zaman sorgulayan bir yaklaşım içinde olmuştur. Şeriatî -in İslamcılık üzerine yaptığı bir değerlendirmede de ifade ettiği gibi’Boby Sayyid-İslamcılığı, nın merkeziliğini gidermeye ’moderniteye karşı çıkan yıkıcı, hırçın bir öfke değil, bilakis Batı yönelik, postmodern durumun da bazı yönleriyle benzerlik gösteren bir girişimdir. Modernlik sorgulaması, jakoben modernleştirme girişimlerini reddiye olarak yeniden tanımlanmıştır. Baskın nın merkeziliğini reddeden ’modernite anlayışına göre, bu evrende kendi söylemleri içerisinde Batı siyasî hareket ve eğilimler için önemli bir yer olamaz sanki. Çünkü siyasal başarının ne olduğuna veya olmadığına da Batı karar vermektedir. Modernite ve Batı arasındaki ilişkinin yapıçözümüdür ki nin gücü ’İslamcılığın kendisini yerleştirebileceği mekânı üretmiştir: İslamcı projenin ve Ali Şeriatî merkezden, ve çekiciliği, moderniteye karşı postmodern eleştirinin yapıçözücü mantığı ile başka bir Batının yörüngesinin dışındaki bir merkezden konuşma girişimini birleştirebilmesinden ]22[ .kaynaklanmaktadır duruşunu belirgin kılan özelliği, düşüncesini Batılı kaynaklara yaslama ”İslamcı“nin ’Şeriatî konusunda nispeten rahat davranırken, aynı zamanda İslam kültürünün zaman içinde karanlıklara gömülmüş ya da kısmen sislerin arkasında kalmış seçkin ve çarpıcı kişiliklerini gün yüzüne çıkarma konusunda gösterdiği yoğun çabadır. Buna Hazreti Hüseyin, Hazreti Fatma, Hazreti Zeynep ve Ebu .Zerr üzerine yaptığı okumalar örnek verilebilir nin ona öğrettiği yöntemi ’teki hocası Prof. Berque’Konuşmalarından çözülmüş metinlerde, Paris kullanarak, dinî kavramlara yeni bir dinamizm kazandırma çabası bir hayli belirgindir. Kelimelere diyerek ifade etmektedir. Kendisiyle ”Bir kelimeyle bir ay yaşayabilirim“verdiği önemi bir yerde, ya göre Şeriatî, bütün ’ilgili yapılmış önemli bir biyografi çalışmasının yazarı olan Rahnema Müslümanların kelime haznesindeki yaygın olarak kullanılan terimleri alarak sakin ninniler elektrik akımlarına dönüşene kadar yeniden yorumluyordu. İranlı Şiilerin tarihsel hafızasında tevekkül, kadercilik ve kendine duyulan acıma hissiyle çınlayan kelime ve kavramlar, onun kullanımında Onun bir sosyolog olarak İslamî .birden güçlü ve dinamik eylem kavramlarına dönüşüyordu kavramlara getirdiği derinlikli ve radikal yeni yorumlar, tarihi ve toplumu bir de tarih dışında tutulanların, yenilenlerin, ezilenlerin açısından okuma gibi bir kaygıyla şekilleniyordu. Felsefi ve sosyopolitik açıdan uygun, modern ve değişim esaslı bir özellik kazanan tevhid, şirk, din, Şiîlik hatta Sünnîlik, namaz, hac, adalet, eşitlik, şefaat, gaybubet, taassup, velayet, hidayet ve benzeri kavramlar, müslüman ailelerde yetişmiş milyonlarca aydın ve genç için anlamlı ve faydalı kavramlar ]23[ .haline geliyordu in evrenselliğini vurgulamak için ’Şeraitî, tevhid inancı üzerine irdelemelerde bulunmayı, İslamiyet de önemsemiştir. İnsanlar aynı Tanrı tarafından yaratıldıklarına göre, insan olarak da aynı tür ve değerde olmalıydılar. Bundan dolayı sosyolojik açıdan tevhid, ırk ve sınıf ayrımı olmaksızın e davet eden tevhid, başka türlü ’a itaat’insanların birliğine duyulan inancı temsil ediyordu. Allah sahte ve kabul “her çeşit otoriteyi sorgulamayı hatta isyanı gerektirirdi. Tevhid, mensuplarından di. Adalet, ”edilemez gördükleri her şeyi değiştirmeyi hatta yıkmayı talep eden devrimci bir din ]24[ .dürüstlük ve eşitlik ise ideal bir düzende aranan özelliklerdi ye göre, bir millet de ortak bir ’ise, toprağa ve ırkçı açıklamalara dönüş değildir Şeriatî ’Öze dönüş‘ Benim dünya görüşüm evrenin manevi tefsirine “sancı duyan bütün insanların toplamıdır. [25] Bütün ırksal, ulusal, “başlığını taşıyan bir yazısında, şu görüşleri dile getirmektedir: ”dayalıdır a iman. Bütün varlıklara egemen, varlık âlemi onun ’bir Allah sınıfsal özelliklerden münezzeh bilim -a inandığını ilan etmek, toplum felsefesi ve insan’elinde ve emrine tabi olan tek bir Allah açısından bütün ırksal sınırları, sınıfsal çelişkileri, ailevî imtiyazları, kana dayalı faziletleri ve sanat ancak ‘Ben “ ]26[ ”bunlardan kaynaklanan hukuk sistemlerini inkâr etmek demektir. diye yazıyor başka bir yazısında ve şöyle devam ediyor: ”demek istemiyorum ’İranlılarda vardır mensubum demek istiyorum. Tarih gösteriyor ki ben sanat alanında kendini kanıtlamış bir halka“ Irka dönmek istemiyorum ben, yenilikçiliğin klasik kalelerine dönmek, insanları kana ve toprağa ]27[ ”.tapınmaya sürüklemek istemiyorum bazen ,Kimliğine dönük kurcalamaları sırasında, bazen yerli bazen evrensel, bazen Şiî bazen Sünnî Doğulu bazen Batılı hatta kozmopolit bir aydına özgü tasvirler çıkar karşımıza. Bir yazısında, en az ye yüzünü dönmüş olan dindar ve ’beş benliği olduğundan söz etmiştir: Bunlardan ilki, Mekke Descartesçi bir benliktir. Dindar benlik mümin bir benlik, ikincisi ise imanı olmayan rasyonel ve ye ’da doğmuştur ve Medine’de doğmuş olmasına karşılık bu rasyonel benlik Atina’Medine yabancıdır. Üçüncü benlik, genç bir yazar ve hatibin benliğidir. Bu benlik diğerlerinden daha meşhur olup üne kavuşmuş bir kişiliktir, ama yine de düşünürün kendisine en yabancı bulduğu benlik budur. Dördüncü benlik ise yiğit bir kahramanın benliğidir; bu benlik, bu dünyanın ezilmişlerinin intikamını almaya kararlı, maceracı ve gözüpek bir halk devrimcisidir. Bu benlik halkın zincirlerini kırarak gelişmekte ve insanların alkış ve övgüleriyle mutlu olmaktadır. Bu, nin siyasi kişiliğidir. Sonuncu benliği ise uzun zamandır beklediği hakiki irfanî benliğidir. ’Şeriatî derinleştirmek, Şeriatî Kendilik, kendi olmak, kendiyle kalmak, kendini zenginleştirmek ve ]28[ Ne zaman başkalarıyla birlikteysem, kendimi ...“metinlerinin değişmeyen temalarından biridir. yalnız hissetmişimdir. Kendimle yalnızken yalnız değildim, ama şimdi bilmiyorum ki bu kendim kimdir? (Kendilerden) hangisidir? Ne zaman yalnız başına kalırsam, bir grup kendisini bende, ben benim işte ben, diye ileri sürüyor ve ben korkarak, perişan ve yabancı biri olarak, her birinin yüzüne şaşkınlıkla bakıyor ve kendimi tanıyamıyorum. Bilmiyorum ki ben (içlerinde) hangisiyim? Bu birinci tekil şahıs zamirini kullanmakta ne denli zorluk çektiğimi görüyorsunuz... Bu benlerin içinden ben hangisiyim ya da bunlardan hangisi benim, bilmiyorum ki söyleyeyim. Peki, tereddüt içinde olan, bütün bu benlerin arasında dolaşan arayış içindeki ben, (hakikatte) kimdir? Ben aynı i hâlihazırda işaret eden, kim? Doğrusu ya yoruldum, bu işin peşini ’kişi değilim. İyi de, o ben bırakmam gerekiyor. Peşini bıraktım işte, öyle, iyi de nasıl tahammül edebilirim ki bu duruma... Bugüne kadar başkalarına tahammül etmenin sıkıntılarıyla uğraştım, ama şimdi kendime tahammül etmek hepsinden daha çok sıkıntı veriyor. Görüyorsunuz, yalnız kalmaktan bile mahrum ]29[ ”...bulunuyorum nin, döneminin bireyi bastıran toplumculuğunun onda, bireyselliğinin ’Bu metin bana, Şeriatî bir etkiye sahip olduğunu göstermesi ’haber veren‘ya da ’erken‘sorularını şiddetlendiren .bakımından çok anlamlı geliyor gitlerin zamanlar ve mekânlar üstü bir hayat tarzına yönelmiş -Bütün bu itilme ve çekilmelerin, gel mudur? Haksızlıklar ve estetik müdahalelerle makulleştirilmiş bir bakışa sahip olmakla ilgisi yok çirkinlikler o denli kaplamıştır ki yeryüzünü, güzelliklere karşı kayıtsızlaşmayı vazife edinmiş, öteye doğru dalgın bir bakıştır bu, sözünü ettiğimiz. -kendi içinde derin olmakla birlikte dışarıya Ben yalnızım ve ben seninleyim, her “olmak: ’ötede‘ın deyişiyle, aynı zamanda şu demektir, ’Paz inle ve burada: Sen kimsin, ben kimim, ’de. Sen’nerede-bileyim-zaman burada olan bir ne nerelerdeyiz biz, buradayken? Karşı durulmaz, kaçak; tanımlanamaz, öngörülmez ve sürekli olarak hayatlarımızın içinde mevcut ötekilik, dinle, şiirle, aşkla ve benzeri başka deneyimlerle karışıyor. Öte sadece öte dünyada da değildir, buradadır, gerçek varlığımızın olması gerektiğini ]30[ ”.düşündüğümüz her yerdedir yi de kuşatmaya çalışan böyle bir bakış ’öte‘İran halısı sadece güzel bir sanat eseri değildir, İşte, bir açısına göre; bu halıların bu güzel renkli, kırmızı gülleri, sarı renkli küçük kız çocuklarının renkleri piramitlere baktığında, orada görkemli bir sömürülerek elde edilmektedir. Mısır gezisi sırasında tarihi miras yerine, o mirasın yapımında çalıştırılan zavallı köleleri ve işçileri gören Şeriatî, şaheser bir Erdebil halısına baktığında da bu halıyı dokuyan ince parmaklı çocukları hatırlamadan edemez. a yaptığı bir geziden ’in İran’olarak nitelediği, Humanite muhabiri Washell Mişen ”düşünür İyi bir“ Ben “sonra kendisine anlattığı halı dokuma atölyelerindeki izlenimlerini, şu şekilde aktarmaktadır: da, halı dokuma ’her zaman güzel ve zarif bir İran halısını odama sermeyi düşlemişimdir. Fakat İran atölyelerini ve ayak basacağım halının motiflerini gördüğümde bütün vücudumun ürperdiğini duydum. Halıların bu güzel kırmızı renklerini sarı renkli küçük kız çocuklarının (tenlerinin) ilmiğinde bu çocukların zarif ve ince parmaklarının izleri kızıllaşmasından alıyorsunuz. Her halı ”...var in bu anlattıklarını desteklemek üzere kendisine okuduğu, rutubetli bodrum katlarında halı ’Mişen dokuyan kızların ve kadınların çalışırken mırıldandıkları bildik bir şarkının sözleri, bu kez da, halı şehrinde yaşayan halkı tanıdığını iddia ’İran“yi: ’dinlediğinde fazlasıyla etkilemiştir Şeriatî eden ben, bu şarkıyı defalarca işittiğim ama anlamı üzerinde düşünme gereğini pek duymadığım kadın, birkaç günlük seferinde bu için, kendimden utandım. Oysa bu Farsça bilmeyen Fransız şarkının bütün sözlerini ezberlemişti. İşte kadınca özgürlüğün, aklın, keskin zekânın, duyarlılığın, ”...incelik ve zarafetin anlamı budur Burada Şeriatî, Batılı ve modern olmayı Batı moda başkentlerindeki en ünlü butiklerin giysilerini giyebilmeyle eş tutan İranlı kadınların varlığını hatırlayarak, kadın özgürlüğü anlayışının ülkesindeki çarpık yorumlanışı nedeniyle duyduğu üzüntüyü dile getirir. Bir empati yapar ve diye adlandırdığı, müminleri ”çarşaf ve ibrik baskısı“modernistlerin din görüşündeki eleştiride şekilci ve yobaz olmaya sevk edebilecek, gençleri ise böyle bir din anlayışından uzaklaşmaya zorlayacak türdeki, tefekkürü ve kişisel sorumluluğun gelişmesini hafife alan, hatta iptal eden -kadının özgürlüğünün olumlu anlamlarına dikkat çeker: Bu, toplumsal, hak da’baskıyı irdeler. Batı hukuk ve ruhsal alanlarda, düşünsel baskılara karşı bir eleştiriyle mümkün, seçme ve sevme gibi başlıkları da olan, kadının kıt akıllı ve aşağı cins olarak görüldüğü kölelik dönemlerine özgü .geleneklerin baskısından kurtuluşunu anlatan bir özgürlük anlayışıdır Bunun yanında Şeriatî, kadının değerinin mücevher veya altınla ölçülmesine yol açan gelenek ve adetleri, başlık parasını mesela, onun henüz cariye olarak görülmesinin göstergeleri olarak değerlendirir. Başlık parası ya da resmi akit muamelelerinde kadını maddi açıdan güvence altına ]31[ .satım işlemiyle ilgiliymiş gibi görünmektedir ona-almaya çalışan her adım, bir alım göre daha geniş bir açıdan baktığını Kadınlarla ilgili meselelere kendi döneminin aydınlarına söylemek mümkün. Yazı ve konuşmalarında kadını kendisiyle eşit bir insan, bir yol arkadaşı olarak görmek istediğini, bununla birlikte kadınların ezilmişlikleriyle ilgili sorunların, kendi kişisel itiraz ve çabaları olmaksızın, bir vesayet ilişkisi çerçevesinde kalınarak çözümlenemeyeceğini da kadın ’nin, İslam’vurgulamaya özen gösteriyordu. Eşi Puran Şeriatî hatıralarında Şeriatî haklarının tartışıldığı bir toplantıda, kadınların ev hayatıyla sınırlandırılmasını savunan bir konuşmacının görüşlerine niye itiraz etmediğini soran bir kadın dinleyicisine, orada asıl itiraz etmesi gereken kişinin, hayatı sınırlandırılmak istenen bir kadın olarak kendisinin olduğu şeklinde bir cevap ]32[ .verdiğini kaydetmektedir olarak kadınların bilimsel alanda yeteri kadar etkili olamamalarını, onların toplumsal Şeriatî genel değer yargıları karşısındaki zayıflıklarına bağlıyordu. Kadınların zayıf düşürülmesinde toplumsal bağlıyorlar ve ondan yol Kadının el ve ayaklarını“yargıların rolünü şu sözlerle eleştiriyordu: Öğrencileri için tuttuğu bir defterde, ”yürümesini istiyorlar... Daha sonra da kadın zayıftır diyorlar... Geleceği çok aydınlık, eğer kadınlığının kurbanı olmaz, elbiseyi kitaba tercih “bir kız öğrencisi için, Evin “bir not düşmüştü. Kız öğrencilerine şöyle bir soru sorduğu kaydediliyor: şeklinde ”etmezse... odalarını hatta kömürlüğünü derleyip toparladığınız, ev eşyalarını itinayla toplayıp düzenlediğiniz ]33[ ”?kadar kendi ruhunuzun odalarıyla ilgileniyor musunuz Kadınlarla erkekler arasında insani sorumluluk ve düşünme yeteneği gibi konularda fark gözetmeyen Şeriatî, vesayete dayalı ilişkilerin kadınları zayıf düşürdüğüne inanıyor; toplumsal ve gerektiğini dinsel sorumlulukların bir cinse veya sınıfa yüklenmemesi, tüm toplumca paylaşılması ne bağlı olarak kurulan kitap kulübünün ’da, Edebiyat Fakültesi’savunuyordu. 1969 yılında Tahran açılışında yaptığı konuşmada, üç önemli konu üzerinde durmuştu: İlk olarak, zengin felsefi ve entelektüel kaynaklara sahip olmaları nedeniyle İranlıların batılıları taklit etmesine gerek bulunmaması. İkinci olarak kendi tarihsel mirasında kimlik aramanın, mürteci, batıl inançlı ya da ırkçı olmak anlamına gelmemesi. Şeriati üçüncü olarak da insanların kendi sosyal varlıklarını şekillendirmekte rol oynadıkları düşüncesinin altını çizerek, hayattaki yeri ve duruşundan sorumlu ]34[ .oldukları konusunda Sartre ve varoluşçularla hemfikir olduğunu ortaya koyuyordu Ve zaten konformist bütün düşüncelerden, yaşantı tarzlarından uzak durma kaygısı çok açıktır; rehavet ve bencillik, bütün varlığıyla tepki duyduğu haller olarak görülür metinlerinde. Zaman zaman karamsar metinler yazmış olsa da kiniklikten ve nihilizmden uzaktır; tepkisel cevaplardan uzak durmayı da aynı ölçüde önemser. Kişisel olanın siyasi olduğuna inandığı gibi, dini olanın da siyasi olduğu düşüncesini kendince açmaya devam eder. Dinin her şeyden önce ritüelistik korunma, ın anlaşılmadan hıfzedilmesi ve okunmasıyla yetinilmesi, kabul edilemez bir yaklaşımdır ’an’Kur açısı, toplumsal bir umut olduğu ölçüde kutsal bir arayış sunabilir; onun anlayışına göre. Dini bakış böyle bir din anlayışı aynı zamanda antiemperyalisttir. Modern teknolojiyi sorgulasa bile bütünüyle -reddetmekten kaçınır, insanlığın olumlu kazanımlarından yararlanmayı önemser. Dini kavrayış arayış; bitmek bilmeyen, sürekli yenilenme talep eden bir özgürlük koşusudur, ahirette üstün bir konum kazanmak da ancak kişilik ve potansiyellerin dünyevi başarısıyla olanaklıdır; böyle bir ın ’bir bölüşümünü talep eder. Allah kazanım, estetik ve aşkın yanında, ekmek ve emeğin de adil la ilişki, ’buyrukları bu anlamda yoksul ve ezilen insanların yüzünde dile gelir gibi gelir ona; Allah içtenlikli ve hesaptan kitaptan uzak ama aynı zamanda yürekli bir ilişki olmalıdır ve bu ilişki, kurulan ilişkide kendini gösterebilecek ölçüde somuttur. Zafer, somut bir sonuç insanlar ve tabiatla ]35[ .değil, hak olmanın ta kendisidir, yani yola çıkmak ve yolculuğunu sürdürmektedir i kerimeye yönelik vurgusuyla da -bu ayet ,”Kişi kendisini değiştirmedikçe toplumunu değiştirmez“ Şeriatî, kendine yönelik sorgulamalarından hiç vazgeçmez: Toplumsal bir devrimin de ancak .la içtenlikli bir ilişkiyle kurulan bir ahlaki zeminle olanaklı olduğunu anlatmaya çalışır’Allah Gençliğini kitap okuma ve cihat etme gibi iki amaç ve ilgiyle geçirdiğini, asla neşeye ve zevki için Güçlü “nde. Başka bir yerde ise kendini, ’vakit geçirmeye alışamadığını yazmıştır, Yalnızlık Sözleri bir düşünür, iyi bir hatip, ama hayat yolunda felçli ve bastonsuz yürüyen bir hasta, aynı zamanda ]36[ .olarak tasvir etmiştir ”güvenilecek ama sürekli dalgalı bir gerçek Bir yanıyla akılcı, bir yanıyla mistik görünür; kurumsal ve otoriter dini anlayışlara uzaklığıyla ise li yılların siyasal ikliminden bir hayli etkilenmiş olan ’anarşistlere yakınlaşır. Bana kalırsa, 70 toplumcu görüşüyle, bireysel düşünce macerasını içine kattığı sosyolojik açma çabalarıyla Şeriatî, Müslüman kişiliklerin, toplumsal sorumluluğun idraki dolayımıyla bireyselleşmesine büyük katkısı .olmuş bir düşünürdür Hayatının son yıllarında kendi ülkesinde konferanslarının gördüğü büyük ilgi nedeniyle suçlamalara maruz kaldı ve inzivaya itilmek istendi. Şah rejimi ona, babasını hapiste tutarak susması ya da kendi istedikleri doğrultuda yazılar yazması için baskı yapmaya devam ediyordu. Dindar bir kişinin aydın olamayacağını düşünen solcu aydınlar, Marksizmi çok iyi bilen ve sol terminolojiyi dini kavramlar açısından açmaya çalışan bu güçlü hatibin, dindar ailelere mensup solcu gençler üzerindeki etkisi nedeniyle kaygılanıyorlardı. Dini kökleri de olan silahlı mücadeleden yana militan gruplar, kendilerine mesafe koyduğu için ondan hoşlanmamaya başlamışlardı. Bazı mollalar, yine bir i Kafi gibi önemli kaynaklarını ve -ul Envar ve Usul’nın Bihar’mollanın oğlu olan bir yazarın Şia başlığı altında eleştiriye tabi tutması nedeniyle tedirgin ’Safevi Şiası‘bunlarla bütünleşen geleneği ın sıkılaşan gözetimi karşısında kendisine rahatlama ’oluyorlardı. Diğer taraftan Şeriatî de Savak alanı açan bir taktik sayarak, mollalara yönelik eleştirilerine, düşündüğünden, yapmak istediğinden daha fazla ağırlık vermeye devam ediyordu. [37] Bu yolla üzerine yönelen baskıların onu konuşmaktan, düşüncelerini dile getirmekten uzaklaştırdığı söylenemez. İslam dünyasında nadiren in kavgalarıyla ’le Kabil’in cennetten düşüşünü, Habil’tartışılan, tabu olarak görülen mesela Âdem e karşı çıkmasının nedenini, Şia ve Ehli Sünnet ’in Yezid’ilgili yorumları, Hazreti Hüseyin .arasındaki ihtilafları hatta Şia mezhebiyle ilgili kimi tabuları tartışmaktan kaçınmamıştır Devrimci, kozmopolit, mistik, (Muhammed ve Ali bağlılığı anlamında) Şii mizacı, Batı düşüncesiyle bir hesaplaşmayı, Batı tecrübesinin ardından düşüncesini ait olduğu kültürden ve inançtan aldığı feyzle zenginleştirmeyi sürdürdüğünü anlatan üslubuyla, günümüz dünyasında Müslümanların yüz yüze bulundukları meseleleri gençlere çekici gelecek bir dille sunmayı denemiş Göller bölgesinde “ve bunda belirgin bir başarı göstermiştir Şeriatî; bu nedenle de Cemil Meriç onu olarak tanımlamıştır. Düşüncesindeki akışkanlık, yazmaya dönük ilgisine karşılık ”bir ada konuşmaya zorlamıştır onu. Susmasını sağlamaya yönelik tehditlere karşılık, adeta kendi belirlediği .fikrî ve hayatî çizgiden sapmamak için kendi kendini sürgüne göndermeyi yeğlemiştir li yıllarda dünyanın hiçbir bölgesinde, belki kendi ülkesinde bile ’nin kitapları, 80’Şeriatî den itibaren, Türkiyeli Müslüman okur, ihtiyaç ’de. 1980’görülmeyen bir ilgiyle karşılandı Türkiye duyduğu devrimci ruh ve coşkuyu, aşkı ve şiir ilgisini, estetiğe ilişkin yeni bir duyarlılığı ve bir dizi ın deyişiyle: ’batılı düşünürü anlamaya dönük bakış açısını, Şeriatî kitaplarıyla kazandı. Ümit Aktaş Pozitif anlamda o bir devrimci şehittir, negatif anlamda ise bir Şii kozmopolit. Gerçekte ise da ise sosyoloji dolayımıyla batı düşüncesini hem ’ülkesinde dini ve edebi bir tahsil görmüş, Fransa tanımış, hem de bu düşünceyle hesaplaşmış bir aydındır. Dindar olmanın çoğunlukla neşesiz, ciddi, disipliner, mesafeli, soğuk, felsefe ve şiire uzak, aşka ve tutkulara karşı kuşkulu bir yaklaşım anlamına geldiği yıllarda Türkiyeli genç kuşak, büyük ölçüde Sezai Karakoç ve ardından da Ali ]38[ .nin etkileriyle bu taassubunu yenebilmiştir’Şeriatî yi yeni bir gözle okumaya dönük çabalar, vefatının ardından otuz yıl ’da son dönemde Şeriatî’İran geçtikten sonra onun düşüncelerinin gençler ve kitleler üzerinde hala etkili olmaya devam ettiğinin de de Şeriatî yeni bir ’dan sonra kitaplarının en fazla okunduğu ülke olan Türkiye’göstergeleri. İran konusunda zaten değerlendirmeyle, bütün boyutlarıyla anlaşılmayı hak ediyor. Bu yazının, Şeriatî .mevcut olan ilginin derinleşmesi yönünde bir katkı sağlayacağını umuyorum Kaynak: Doğudan Dergisi, 2009, sayı 9 -------------------------------------------------------------------------------.Şark Gazetesi, 29 Mayıs 2004 ,’da Aydınlığın Meseleleri’İran‘Naki Rahmani, ]1[ konulu ’Şeriatî: Dünün Felaketleri, Bugünün Belaları‘Muhammed Taki Fazıl Meybudi, ]2[ .sempozyum konuşması, Tahran Üniversitesi, 31 Mayıs 2004 Bir İslami Ütopyacının Siyasi Biyografisi, Tercüme: Zehra Savan, -Ali Rahnema, Ali Şeriatî ]3[ .Kapı Yayınları, 2006, sf. 254 .Ali Şeriatî, Kültür ve İdeoloji, Bir Yayıncılık, 1986, sf. 149 ]4[ .Bir Yaşam Portresi, İhtar Yayınları, Kasım 2002, sf. 208-Poran Şeriatî, Eşim Ali Şeriatî ]5[ .Rahnema,a.g.e., sf. 505 ]6[ ı Nov Yayınevi, sf. -Gam ,’da İslam, Demokrasi ve Dini Yenilikçiler’İran‘Furug Cihanbahş, ]7[ .208 ,268 .Poran Şeriatî, a.g.e., sf. 79 ]8[ .Rahnema, a.g.e., sf. 281 ]9[ .A.g.e., sf. 354 ]10[ .A.g.e., 182 ]11[ .Ag.e., sf. 357, 358 ]12[ .Şeriatî, Öze Dönüş, Şafak Yayınları, Mayıs 1985, sf. 309 ]13[ .Şeriatî, İslam Sosyolojisi Üzerine, Düşünce Yayınları, 1980 ]14[ .Bilim, 1. c., Nehir Yayınları, 1992, sf. 39-İslam ]15[ .Öze Dönüş, sf. 277, 280 ]16[ .A.g.e., sf. 289 ve 329 ]17[ .124 .Rahnema, a.g.e., sf ]18[ .Şeriatî, İslam Sosyolojisi Üzerine, sf. 30 ]19[ .A.g.e., sf. 161 ]20[ .Kültür ve İdeoloji, sf. 159 ]21[ Avrupamerkezcilik ve İslamcılığın Doğuşu, 165, Vadi -S. Sayyid, Fundamentalizm Korkusu ]22[ .Yayınları, Şubat 2000, sf. 164 .Rahnema, a.g.e., sf. 177 ]23[ .A.g.e., sf. 356 ]24[ .A.g.e., sf. 167 ]25[ .Öze Dönüş, sf. 382 ]26[ .Öze Dönüş, sf. 35 ]27[ .Rahnema, a.g.e., sf. 219 ]28[ .Cihan Aktaş, Şeriatî Yeniden Gündemde, Gerçek Hayat Dergisi, 13 Temmuz 2006 ]29[ .Paz, Modern İnsan ve Edebiyat, Remzi Kitabevi, 1993, sf. 53 Octavio ]30[ ..Öze Dönüş, sf. 295, 296 ]31[ .Poran Şeriatî, a.g.e., sf. 162 ]32[ .A.g.e., sf. 125, 109 ]33[ .Rahnema, a.g.e., sf. 267 ]34[ .Sevinç, sf. 465 Yalnızlık Sözleri c.2, Anka Yayınları, 2003, Tercüme: Okan ]35[ .Yalnızlık Sözleri, c. I, sf. 225 ]36[ .A.g.e., c. I, sf. 260 ]37[ .Gerçek Hayat, 23. 03. 2007 ,’Göller Bölgesinde Bir Ada Olmak‘Ümit Aktaş, ]38[