Olmak Ya Da Olmamak, İşte Tüm Dış Politika Budur

advertisement
Olmak Ya Da Olmamak, İşte Tüm Dış Politika Budur.
Türkiye Cumhuriyetinin, günümüze kadar olan dış siyasetini inceleyecek olursak,
bu politik başlangıcı Osmanlı Devleti döneminden itibaren almak zorunda kalacağız.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bazı kurum ve kuruluşları ile Osmanlı Devleti’nin
devamıdır. Dış politika da ise bu devamlılık süreklilik arz eder. Çünkü ülkenin
çehresini değiştirmek, ülkeye olan bakış açılarını değiştirmek, ‘devleti kurduk’ yeni bir
sayfa açmak kadar kolay değildir. İnsanların gözünde Türk ya da Osmanlı imajı hala
etkili olmaktadır. Şu an bile Avrupalılar Ahmet Davutoğlu’ nun önderliğinde uygulanan
Türk dış politikasını Yeni Osmanlıcılık olarak görmektedirler. Şimdi yazının
devamında Türk dış politika tarihi inceleyerek Türkiye’nin dış politikasını farklı gözde
algılamaya çalışacağız.
Son Dönem Osmanlı Dış Politikası
Osmanlı Devleti son döneminde yıkış süreci içerisinde olduğu münasebeti ile
devlet dış politikasını ayakta kalmak, devletin küçük de olsa devamlılığını sağlamak
amacı ile çizmiştir. Özellikle 1800’lü yılların başında General Napolyon Bonapart’ın
Mısırı işgal etmesi ile bu son dönem politik süreç çok değişik bir hal aldı. Osmanlı
Devleti’nin yabancı ülkelerden yardım alması, Rusya, İngiltere gibi ülkelere sığınması
ile Osmanlı devleti politikada daha da denge eğilimi izledi. Bu denge süreci Sultan II.
Abdülhamid ile daha ileri bir hal aldı. Aslında Osmanlı dış politika mimarı sultan
Hamid’tir. İzlediği Balkan, Avrupa, ve Asya siyaseti( O zaman Amerika daha yeni
ortaya çıkmakta, Osmanlı- Amerika ilişkileri incelenecek politik düzeyde değil.) ile
Osmanlı hem Arap yarımadası ile ilgilenmekte hem de dünya da etkili bir dış siyaset
izlemekte idi. Ta ki İttihat ve Terakki gelene kadar. Bu süreçte Osmanlı politikası
daha çok Alman yanlısı olmuş. Osmanlı’nın dağılma engellenmesi Almanya’nın
başarısına bırakılmıştı. Fakat bilinir ki istenilen olmadı ve 1. Dünya Savaş’ında
Almanya itilaf güçlerine yenildi. Ben Cumhuriyet’in kuruluşu öncesi ve Osmanlı 1.
Dünya Savaş’ı sonrası döneme Türk dış politikasında fetret devri diyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Atatürk Dönemi Dış Siyaseti
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu itibari ile dış politikası ‘ Yurtta Barış, Dünya’da Barış’
oldu. 1935 yılında M. Kemal Atatürk şu sözcüklerle ülke dış politika sınırını çizdi.
"Olaylar, Türk milletine, iki ehemmiyetli kuralı yeniden hatırlatıyor: Yurdumuzu ve
halkımızı müdafaa edecek kuvvette olmak; barışı koruyacak uluslar arası çalışma
işbirliğine önem vermek! "
Atatürk dönemi Türk dış politikasını özellikleri dolayısıyla, iki ana bölümde
incelemek gerekir. Birinci parça Milli Mücadele dönemi olup, ikincisi ise, Lozan
Antlaşması'nın
imzalanmasından,
Atatürk'ün
ölümüne
kadar
geçen
süreyi
kapsamaktadır. Milli Mücadele dönemi Türk dış politikasının özelliği, savaş ve
diplomasinin birlikte yürütülmesidir. Bu sırada izlenen politika ile Türk ordularının
savaş
gücü
artırılırken,
düşman
zayıflatılıyordu.
Lozan
Antlaşması'nın
imzalanmasından soma takip edilen Türk dış politikasının en büyük özelliği ise, çok
başarılı barışçı bir dış politika izlenmiş olmasıdır. Atatürk döneminde dış politikada
önemli ilkelerimiz vardır. Bunlardan en önemlisi ‘ Güç Dengesi’dir.
Bu politika
Osmanlı Devleti’ nin yıkılmasından sonra bölgede meydana gelen boşluğu sömürü
aracı olarak büyük devletlerin kullanması ve dünya sahnesine başka büyük
devletlerin çıkması ve sömürüde paylaşma sorunu, dünyayı hem ikinci bir dünya
savaşına götürecek hem de Atatürk’e ülke sınırlarını korumak için güç dengesi
ittifaklara dostluk anlaşmalarına sokacaktır. Atatürk bu güç dengesini şöyle açıklar;
"Milletlerin güvenliği ya iki taraflı veyahut çok taraflı umumi müşterek anlaşmalarla,
uzlaşmalarla temin edilebilir diye mutlak mahiyette ortaya atılan ve her biri diğerlerine zıt
sayılan ilkeler, barışın korunması emrinde bizim için kesin ve isabetli değildir ve olamaz.
Bunların her birini coğrafi ve siyasi icap ve vaziyetlere göre kullanarak barış yolundaki özenli
çalışmayı gerçeklere dayandırmak, her millet için ayrı ayrı bir vazifedir. Cumhuriyet
Hükümeti, bu gerçeği görmüş, tatbik etmiş, en yakın komşuları ile oldu~ kadar en uzak
devletle olan münasebetlerini, dostluklarını, ittifaklarını ona göre düzenlemeyi bilmiş ve bu
sayede dış siyasetimizi sağlam esaslara dayandırmıştır." (1938 Söylev)
İsmet İnönü Dönemi Dış Politikası
İnönü döneminde Türkiye ‘ Tarafsızlık’ adını vereceğimiz bir politik çizgi izlemiştir.
İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile Türkiye bu savaş süreci içerisinde tarafsız
kalmaya çalışmış, ne müttefik ne de miğfer devletlerin yanında ülkeyi savaşa
sokmamıştır. İnönü dönemi içinde ikinci evre ise dünya savaşı sonudur. Bu savaş
sonunda İnönü tekrar tam bağlılık ilkesi ile hareket edip eskiye dönüş başlattı. Ancak
dünya savaşından sonra ülke dışta tek başına kalmış ve özellikle boğazlar
konusunda Rusya ile kendisi uğraşmak zorunda kalmıştır. İnönü dönemi ülke
devletçilik sistemini ağır bir şekilde uyguladığı için dışarıda da ekonomik güç çok
düşmüştür. Ancak bu yalnızlık süreci 1947’de Truman Doktrini ile bitti. Çünkü
İngiltere’nin bölgedeki rolünü eline almış Yunanistan ve Türkiye gibi devletleri Rus
tehdidine karşı korudu. Ve Türkiye bu dönemden itibaren Amerikan’ın stratejik
müttefiki de oldu. Bu aşamadan sonra Türkiye’de Ahmet Davutoğlu’na dönemine
kadar hangi taşı kaldırsan alttaki yılan Amerika oldu.
Adnan Menderes Dönemi Dış Politikası
Adnan Menderes dönemi Türkiye Daha çok dışa açılan kapalı kapılar arkasında
oynamayan dünya sorunlarına daha duyarlı bir ülke olmaya başladı. Bu dönemin en
önemli dış olayı Nato üyeliğidir. Bu üyelik ile Türkiye dünyada sorumluluk alıyor ve
kendi güvenliğini de Rusya’ya karşı sağlıyordu. Bu dönemde Türkiye iki yönlü bir
politika izledi birincisi Türkiye’nin Rusya’ya duyduğu güvensizlik, ikincisi ise batıya
yönelişti. Türkiye'de Batı Avrupa ülkelerindekine benzer bir komünizm tehlikesi
yoktur. Türkiye için asıl sorun, komünizmin iktidar olması değil, ekonomik ve sosyal
problemlerin etkisi ile Türkiye'de Batı yanlısı dış politikaya verilen desteğin
zayıflamasıdır. Araplarla ilişkiler ise DP’nin son dönemlerinde Albay Nasır’ın
politikasında değişimlerin meydana gelmesi, Arap ülkelerinin teokratik ve monarşi ile
yönetilmesi ile birlikte kargaşa hâkim oldu ve Bağdat paktı dağılmıştı. Bu güney
sınırlar için hoş bir durum değildi. Çünkü Türkiye Ak Parti dönemine kadar hiç
ılımlılaşmadı. Ortadoğu ülkelerinin PKK ‘yı desteklemesi, Türkiye ile su sorunları vs.
Özal Dönemine Kadar Geçen Süreç
Bu dönemde İnönü, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit dönemleri olarak ayrı ayrı
incelemek yerine bir grup altında Hem Kıbrıs, AB, Amerika ekseni ile şeklinde
incelemeyi doğru buluyorum. Bu dönemde İngiltere’nin Kıbrıs’tan çekileceğini
açıklaması ile Türk dış politikası tüm dünyada kendi haklılığını anlatmaya çalışması
ile geçti. Çünkü darbe dönemi ile batıda ülkenin itibar kaybetmesi ülkenin de dış
politikada sözünün dinlenmemesine sebep oluyordu. Yunanistan’ın Kıbrıs’ta terör
örgütleri kurması ve Kıbrıs Türklerine zulüm etmeye başlaması Türkiye ve Amerika
arasında 1963’lerde gidip gelmeler oldu. Dönem başkanı Jhonson’ın İnönü ile
görüşmesi ve Amerika’nın çözüme uzak kalması, ileride Yunanistan’da darbe olması
bu Kıbrıs meselesini 1974 harekâtına kadar daha çözülmesini zora sokacaktır.
Sonrasında 1974 yılında Türkiye kendi haklılığını savunmak amacı ile Kıbrıs’a
harekât düzenledi. Bu süreçte Türkiye’ye baskı uygulandı, ambargolar koyuldu. Bu
süreç şimdiye kadar çözülemeden gelmiştir.
Özal Dönemi Dış Politikası
Özal’ın dış politikasını hem kendi kişiliği ile hem de o dönede Türkiye’nin
değişmesi ve dünyadaki değişim ile incelemek gerekir. Özal kendi yaşamında DB’ ye
danışmanlık yapmış olması, Amerika’da eğitim görmesi ve fikri bakımından
Amerika’nın politikalarına uygun hareket edilmesinin Türkiye’nin yararına olacağını
savunması onun çok değişik bir dış politika izlemesine neden oldu. Özal ayrıca kendi
yapısı ile birçok görüşü bir çatı bir ortak nokta altında birleştirme özelliğiydi. Bu
özelliği dış politikasında da etkiliydi. Özal dış ilişkilerinde batı hedefinden şaşmayan,
hem de kendi komşu ve Türk ülkeleri ile ilkeli eşitliğe dayalı, iletişimli bir politika izledi.
Ayrıca Özal’ın en önemli özelliği ekonomi temelli dış politika uygulamalarıdır. Ayrıca
Türk ülkeleri ile antlaşmaları, öğrenci takasları Özal’ın bir medeniyet ya da kültür
anlayışına dayalı bir politika izlediğini de açıklar. Kuzey Irak'ta Türkiye'nin etkisini
sürdürmesini amaçlayan Özal bu bölgeye Türkiye'den elektrik verilmesini ve Türk
parasının burada da geçerli hale getirilmesi fikrini Körfez Savaşı'ndan sonraki
dönemde seslendirmiştir. Özetle Türkiye'yi siyasi anlamda bölgesel bir güç yapma
arzusunu sıkça dile getiren Turgut Özal'a göre siyasi hedeflere ulaşmak için en
önemli araçları güçlü bir ekonomi ve yoğun ticari ilişkiler verir.
Ak Parti Dönemi Türkiye’nin Dış Politikası
Ak Parti ile Proaktif bir dış politika anlayışı ve arayışı son dönem Türk dış
politikasının önemli bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. “Stratejik derinlik” ve
“sıfır sorunlu komşuluk” politikaları ile birlikte yürütülen Avrupa Birliği projesi burada
daha bir anlam kazanmaktadır. Nitekim yüksek derecede tehdit algılaması ve buna
uygun karşılık bulma ihtiyacına paralel olarak küresel politikada önemli bir aktör olma
sürecinde bulunan Türkiye, bugün bölgesel konularda kendinden daha emin
konuşabilmekte ve çıkarlarının gereğini net bir şekilde ortaya koyabilmektedir.
Türkiye sahip olduğu coğrafya, dün olduğu gibi bugün de uluslararası politikada
Türkiye’ye ayrıcalıklı bir konum sunmakta, diğer taraftan da bölgede hâkimiyet
mücadelesi veren güçler açısından bir mücadele alanı, cephe ülkesi olmaya
zorlanmaktadır. Ak Parti Dönemi dış politikası ulusal çıkar, güç, güvenlik, dış politika
ve saygınlık önemli ilkelerdir. Ahmet Davutoğlu’nun sıfır sorun politikası yazının
başında belirttiğim Ortadoğu ülkeleri ile vizelerin kalkmaya başlaması ve Tayyip
Erdoğan’ın Davos çıkışı bir milattır. Arap devletleri Erdoğan’a güven duymaya
başladılar. Bu sayede Türkiye’nin dış Ortadoğu’da sesi daha güçlü çıkmaya başladı.
Avrupalılar, Türkiye batıdan ayrılıyor mu? Sorusunu sormaya başladı. Bu soruların
yanında anlayamadıkları Türkiye’nin çehresinin değişmesi idi yönünün değil. Çünkü
ülkenin eskiden beri komşuları ile anlaşamaması ona hiçbir çıkar getirmemiştir. Özal
gibi Ak Parti de ekonomi temelli dış politika izlemiştir. Şunu diyebilirim ki Özal’ın
hayat ettiğini Ak Parti yapmaya başlamıştır. Bu sayede Türkiye’nin güçlenmesi de
onun dış politikada sözünün geçmeye başlamasını sağladı. Bunu IMF’ye olan bütün
borçlarını ödemeye kararlı olması, Nato’ da geldiği mevkiler bunun açık delidir.
Ahmet Özalp
Download