Chlamydia ve Chlamydophila. Chlamydia trachomatis

advertisement
Chlamydiaceae
Chlamydiaceae ailesi iki cins içerir; Chlamydia ve Chlamydophila. Chlamydia trachomatis,
Chlamydophila psittaci ve Chlamydophila pneumoniae insanlarda enfeksiyon oluşturan önemli
türlerdir. Her iki cins içinde bulunan diğer türler insanlar için nadiren patojendir.
Önceleri küçük olmaları ve bu nedenle 0.45 m filtreden geçebilmesi, zorunlu hücre içi paraziti
olmaları nedeniyle virüs olarak tanımlanmıştır. Gram-negatif bakteriler gibi iç ve dış membranlarının
olması, hem DNA hem de RNA içermeleri, prokaryotik ribozomlarının olması, kendi protein, nükleik asit
ve lipitlerini sentezlemeleri, antibiyotiklere hassas olmaları nedeniyle bakteri olarak kabul
edilmektedirler.
Chlamydiaceae türleri yaşam döngülerinde elementer ve retikülat olmak üzere iki şekilde
bulunurlar. Elementer şekil (EB) enfeksiyöz olan şekil olup büyüktür ve çevre şartlarına dayanıklıdır.
Peptidoglikan tabakası olmamasına rağmen, dış membran proteinlerinin birbirlerine sıkı bir şekilde
bağlanmış olması bakteriye stabil şeklini verir. EB çoğalamaz ve metabolik olarak aktif değildir. Hücre
yüzeyindeki reseptöre bağlanarak içeri alınmasını uyarır. Retikülat şekil (RB) metabolik olarak
aktiftir ve çoğalabilen formdur. RB dış membran proteinleri sıkı bir şekilde bağlanmamıştır. Bu nedenle
ozmotik olarak frajil olup hücre içinde olması nedeniyle dış ortam etkisinden korunur.
Chlamydiaceae cinse özgül olan ve kompleman birleşmesi testi ile saptanabilen LPS antijenlerine
sahiptir. Ayrıca tür ve suş düzeyinde özgül olan dış membran proteinleri (MOMP) bulunur.
Chlamydia trachomatis
Chlamydia trachomatis sınırlı konakçı çeşidine sahiptir. İnsanları enfekte eder. İki biyotipi vardır;
trachoma ve lenfogranüloma venerum (LGV). Biyotipler içerdikleri majör dış membran proteinlerine
göre on dokuz serotip içermektedirler. LGV, dört serotip içerir; L1, L2, L2a ve L3. Diğer serotipler; A,
B, Ba, C, D, Da, E, F, G, Ga, H, I, Ia, J ve K serotipleri olup trachoma biyotipine aittir.
Morfoloji
Chlamydiaceae kendisine hassas olan konakçı hücresinde özgül üreme döngüsü gösterir. Döngü
enfeksiyöz olan EB’nin hassas olan hücrelerin mikrovilluslarına tutunmasıyla başlar. Tutunmada
bakteriye ait MOMP ve OmcB proteinleri rol oynamaktadır. Bunlardan OmcB 60kD büyüklüğünde
sisteinden zengin bir proteindir. Heparin-sülfat benzeri molekülün Chlamydia ve hücre arasında
bağlantı sağladığı düşünülmektedir.
Tablo 1.- Chlamydiaceae klinik özellikleri
Serotip
Geçiş Yolları
C.trachomatis
Serotip A-C
Serotip D-K
Serotip L1-L3
Yerleşim
Bölgesi
Enfeksiyon
Hastalığı
Konjunktiva
Üretra
Serviks
Rektum
Konjunktiva
Solunum Yolu
Genital Mukoza
Lenfosit
Monosit
Trahom
Üretrit
Servisit
Proktit
Konjunktivit
Pnömoni
LGV
Damlacık
Solunum Yolu
ÜSYE
Pnömoni
Solunum
Sistemik
Pnömoni
Mekanik
Cinsel Temas,
Perinatal
Cinsel Temas
C.pneumoniae
C.psittaci
Hücrelere tutunan C.trachomatis, fagositoz, pinositoz veya reseptörle bağlantılı endositoz ile içeri
girer. EB, ATP ve ATPaz içermektedir. Bakteri ATPaz’ının aktive olması ve membran proteinleri
arasındaki disülfid bağlarının redükte olmasıyla EB diğer şekil olan RB şekline dönmeye başlar. MOMP
disülfid bağları ile sisteinden zengin olan ve sadece EB formunda bulunan proteinlerine bağlıdır. EB
hücre içine girdikten 6-8 saat sonra metabolik olarak aktif olan RB şekline döner. Takip eden 18-24
saat içinde RB ikiye bölünerek çoğalırlar. Bakteri kendi DNA, RNA ve proteinlerini sentezleyebilir. Ancak
kendisine gerekli olan yüksek enerji bileşiklerini sentezleyemez. Chlamydiaceae konakçı hücre enerji
bileşiklerini kullanır ve bu nedenle enerji paraziti olarak tanımlanır. Fagozom içinde birçok RB
bulunduran bir yapı halini alır ki buna inklüzyon cisimciği denir. İnklüzyon cisimciği birçok histolojik
boyalar ile gösterilebilir. Enfeksiyondan 18-24 saat sonra RB daha küçük olan EB şekline dönüşmeye
başlar. EB şeklindeki bakteri 48-72 saat içinde hücreden dış ortama dökülür. Konak hücreden ayrılma
biyotipler arasında farklılık gösterir. LGV biyotipi konak hücrenin ölümüne neden olarak dışarı çıkar ve
diğer hücreleri enfekte eder, trachoma biyotipi ise konak hücreyi öldürmeden dışarı çıkar.
Chlamydia trachomatis ile konak hücre arasında sıkı bir etkileşim vardır. Endositoz, tirozin
fosforilasyonu, hücre destek yapısının yeniden düzenlenmesi ve makro molekül sentezinin
reorganizasyonu bu ilişki sonucudur. C.trachomatis’in Gram-negatif bakterilerde olduğu gibi tip III
sekresyon sistemine sahip olduğu gösterilmiştir. C.trachomatis tip III sekresyon sistemi ile inklüzyon
membranından dışarıya gönderdiği proteinler ile konak hücrede transkripsiyonunu düzenler. Bu sistem
ile veziküler transport veya lizozim füzyonu engellenmektedir.
Konak hücrenin interferon-γ, penisilin etkisi altında kalması veya triptofan azalması durumunda
C.trachomatis sessiz forma geçmektedir. Bu formda replikasyon durmuştur, atipik RB görünümü
vardır. C.trachomatis proteinlerinden MOMP ve sisteinden zengin protein sentezi azalarak devam
ederken cHSP60 sentezi artmış durumdadır. Stres faktörlerinin ortadan kalkmasıyla C.trachomatis
yaşam döngüsüne devam etmektedir.
Patogenez
Chlamydia trachomatis cinsel temasla, ciltteki çatlaklardan ve konjunktivadan konağa girer.
C.trachomatis üretra, endoserviks, endometrium, fallop tüpleri, rektum, solunum sistemi ve
konjunktiva epitel hücrelerini enfekte eder. LGV biyotipleri lenfatik sistemde bulunan mononükleer
fagositer hücrelerde çoğalırlar. Bakteriyemi ortaya çıkabilir.
LPS proenflamatuar sitokinlerin salgılanmasına neden olmaktadır. Nötrofillerin bölgeye gelmesini
lenfosit, makrofaj, plazma hücreleri ve eozinofiller izlemektedir.
Chlamydia enfeksiyonu kliniğinde çoğalma esnasında hücrelere doğrudan verilen hasar ve konağın
immün cevabı rol oynar. Enfeksiyon kalıcı bir bağışıklık bırakmaz. Daha sonra oluşan reenfeksiyon
kuvvetli bir enflamatuar cevap ortaya çıkarır. Bu cevap kronik oküler enfeksiyonda görme kaybına,
genital enfeksiyonda cinsel fonksiyon bozukluğu ve kısırlığa neden olur. Bakteride bulunan cHSP60
patogenezde önemli rol oynamaktadır. Temel mekanizmanın otoimmünite ve temel antijenin cHSP60
olduğu hipotezi kabul görmektedir. Diğer türlerin oluşturduğu HSP60 ile C.trachomatis cHSP60 proteini
arasında sekans homolojisi bulunmaktadır. Bu nedenle konağın diğer türler ile enfeksiyon sonucu
HSP60 antikorları oluşturduğu ve bunun patogenezde rol oynadığı düşünülmektedir.
Klinik
Chlamydia trachomatis tüm dünyada yaygın olup trahom, okülogenital enfeksiyon, pnömoni ve
LGV nedenidir.
Trahom serotip A, B, Ba ve C tarafından oluşturulan kronik göz enfeksiyonudur. Ortadoğu, Kuzey
Afrika ve Hindistan’da endemiktir. Hastalık çocuklarda yaygın olup bu çocuklar aynı zamanda rezervuar
görevi görmektedirler. Yetişkinlerde ve büyük çocuklarda hastalığın insidansı düşüktür. Ancak bu
yaşlarda da hastalık ortaya çıkarsa körlük riski aynı şekilde yüksektir. Trahom damlacık, eller,
kontamine eşyalar ve karasinekler ile bulaşır. Göz konjunktivasının bulaşıcı ve granülasyonlar ile
seyreden enfeksiyonudur. Göz akıntısı, mukuslu sekresyon ilk görülen belirtilerdir. Epitel tabakası
içinde lenfosit infiltrasyonu, göz kapağının büzüşmesi ve şeklinin bozulması ile karakterizedir. Üst göz
kapağı tersine çevrildiği zaman lezyon görülür. Korneada damarlaşma, hücresel infiltrasyon ve keratit
görülür. Görme bozukluğu ve körlük gibi komplikasyonlara neden olabilir.
Yetişkin inklüzyon konjunktiviti C.trachomatis’in genital enfeksiyon ile ilgili serotipleri olan DK tarafından cinsel olarak aktif bireylerde oluşur. Genital enfeksiyonun göze bulaşması ile ortaya çıkar.
Oto inokülasyon, oral-genital temas başlıca geçiş yoludur. Hastalık mukopürülan akıntı, keratit, korneal
infiltrasyon ve korneada damarlaşma ile seyreder. Kronik enfeksiyonlarda korneada skarlaşma görülür.
Yenidoğan inklüzyon konjunktiviti anneleri C.trachomatis’in genital serotipleri ile enfekte
yenidoğanlarda görülür. Bakteri bebeğe enfekte doğum kanalından geçerken bulaşır. Enfekte anneden
doğan bebeklerde hastalık görülme olasılığı %25’dir. Kısa bir kuluçka döneminden sonra göz
kapağında şişme, pürülan akıntı görülür. Konjunktivada skarlaşma, korneada damarlaşma görülür.
Yenidoğan pnömonisi doğumdan 2-3 hafta sonra gelişir. Bebek enfekte doğum kanalından
geçerken aspirasyon ile bakteriyi alır. Yaygın intersitisyel pnömoni şeklinde gelişir. Anneleri enfekte
olanların %10-20’sinde hastalık ortaya çıkar. Rinit sıklıkla görülür. Bunu öksürük izler. Haftalarca
devam eden hastalık kliniğinde ateş görülmez.
Chlamydia trachomatis cinsel temasla geçen genitoüriner enfeksiyonlara neden olur.
C.trachomatis serotip D-K tarafından oluşturulmaktadır. C.trachomatis kadınlarda servisit ve üretrit,
erkeklerde ise üretrit nedenidir. Enfeksiyon buralardan diğer dokulara yayılabilir. Homoseksüel
bireylerde proktit oluşturur ve bu grupta ortaya çıkan proktitlerin %15’inden fazlasından C.trachomatis
sorumludur. Kadınlarda oluşan enfeksiyonların %80’i asemptomatik olmasına karşılık servisit,
endometrit, üretrit, salpinjit, bartolinit ve perihepatit gelişebilir. Mukopürülan akıntı ve hipertrofik
ektopi semptomatik olgularda görülür. Semptomatik olgularda örneklerde bakteri sayısı daha fazladır.
Erkeklerde asemptomatik enfeksiyon %25 civarındadır. C.trachomatis erkeklerde cinsel temas sonrası
oluşan non-gonokokal üretritlerin %35-50’sinden sorumludur. Klinik olarak C.trachomatis
enfeksiyonlarında daha az belirti görülse de ayırım tanısal testler ile yapılabilir. Enfeksiyonlarda
mukopürülan akıntı ve idrar yaparken yanma gibi klasik semptomlar görülmektedir.
Üretrit, konjunktivit, artrit ve mukokutanöz lezyonlar ile seyreden Reiter sendromu ile
C.trachomatis arasında ilişki kurulmaktadır. Reiter sendromlu hastaların %65’inde artrit ile beraber
klamidya kaynaklı genital enfeksiyonun varlığı gösterilmiştir. Yine hastaların %80’inden fazlasında
beraber veya geçmiş klamidya enfeksiyonuna ait serolojik işaretler bulunmuştur.
LGV cinsel temasla geçen kronik seyir gösteren bir enfeksiyondur. C.trachomatis serotip L1, L2,
L2a ve L3 tarafından oluşturulur. Kuzey Amerika, Avustralya ve Avrupa’da da görülmesine rağmen en
fazla Afrika, Asya ve Güney Amerika’da görülür. Akut LGV hastalığı erkeklerde daha şiddetli olarak
görülür. Kadınlarda semptomatik hastalık daha az görülür. LGV 1-4 haftalık kuluçka döneminden sonra
penis, üretra, glans, skrotum, vajina, serviks ve vulva gibi genital bölgelerde papül veya ülser şeklinde
olan ilk lezyon ile başlar. Lezyon genellikle dikkati çekmeden iyileşir. Bunda küçük ve ağrısız olmasının
rolü vardır. Lezyon sifiliz ve herpes enfeksiyonlarında görülenlerden farklı olarak ağrısızdır. İlk lezyon
anında hastada ateş, baş ağrısı, kas ağrısı görülebilir. Hastalığın ikinci döneminde ilk lezyonun direne
olduğu lenf bezinde enflamasyon ve şişlik görülür. Oldukça büyüyen lenf bezi rüptüre olarak direne
olur. Ateş, iştahsızlık, baş ağrısı, meningismus, kas ağrısı ve artralji görülür. Erkeklerde ve kadınlarda
tabloya proktit eklenebilir. LGV kendiliğinden iyileşir veya kronik ülseratif devreye girer. Genital
ülserler, fistül, yapışıklıklar ve genital elefentiyazis gelişir.
Oküler LGV aynı serotipler tarafından oluşturulur. Parinaud oküloglandüler konjunktiviti
olarak tanımlanır. Konjunktival enflamasyonun yanında preauriküler, submandibüler, servikal
lenfadenopati vardır.
Tanı
Chlamydia trachomatis enfeksiyonu sitolojik, serolojik, kültür, antijenin gösterilmesiyle veya
moleküler proplar kullanılarak tanımlanabilir. Yöntemlerin hassasiyeti alınan örneğin kalitesi ve
hastalığın dönemi ile ilgilidir. Örneğin, semptomatik enfeksiyonda bakteri fazla miktarda olduğu için
tanımlamak kolay iken asemptomatik enfeksiyonda bakteri sayısı az olduğu için tanımlama daha
zordur. Örneğin kalitesi de önemlidir. Chlamydia zorunlu hücre içi bakteri olduğu için örnek üretra,
serviks, rektum, orofarenks ve konjunktivadan alınmalıdır. Akıntı veya üretral eksuda yeterli değildir.
Alınan örneklerde Giemsa boyası ile inklüzyon cisimcikleri gösterilebilir. Ancak kültür ve DFA
immunofloresan ile karşılaştırıldığı zaman hassasiyeti düşüktür. Servikal örneklerin Papanicolaou ile
boyanması hassasiyeti ve özgüllüğü düşük olan yöntemdir. Doğrudan inceleme için en uygunu DFA
incelemesidir.
Bakterinin kültürü HeLa-229, McCoy, BHK-21 ve yeşil maymun böbrek hücreleri kullanılarak
yapılabilir. Kültür yapılırken konakçı hücre metabolizmasını durduracak siklohekzimid gibi inhibitörlerin
hücre kültür ortamına eklenmesi ve örneklerin hücre kültürleri ile beraber santrüfüjlenmesi
gerekmektedir. Ekim yapılan hücrelerden alınan örneklerin yeni hücrelere ekilmesi ile izolasyon şansı
artmaktadır. Hücre kültüründe yöntem olarak küçük tüpler kullanılır. Üreme DFA, iyot boyası veya PCR
ile gösterilir. Kültür, taşıma ve ekim esnasında karşılaşılan zorluklar nedeniyle %70-80 hassasiyete
sahiptir.
DFA, ELISA ve DNA prop hibridizasyon yöntemiyle rRNA saptanması antijen tanımlamak için
kullanılan yöntemler arasındadır. DFA ve ELISA testlerinde kullanılan antikorlar bakteri MOMP veya LPS
antijenlerine karşı olabilir. Anti-LPS antikorları kullanıldığı zaman özgüllük diğer bakteriler ile karışma
nedeniyle azalmaktadır. Doğrudan antijen tanımlamaya yarayan testlerin hassasiyet ve özgüllüğü ile
ilgili farklı değerler verilmektedir. Ancak erkek üretra örnekleri ve asemptomatik olgularda kültür kadar
başarılı değildir.
Çeşitli amplifikasyon yöntemleri Chlamydia enfeksiyonlarının tanısında kullanılmaktadır. PCR, LCR,
TMA ve SDA bunlar arasında sayılabilir. Bu teknikler %90-98 gibi yüksek düzeyde hassasiyete sahiptir.
Bir diğer avantajları ise örnek olarak sabah ilk idrarın kullanılabilmesidir.
Chlamydia trachomatis enfeksiyonlarında serolojik tanının değeri pek yoktur. Enfeksiyon esnasında
oluşan antikorlar uzun bir dönem yüksek düzeyde kalmaktadır. Dolayısıyla serolojik testler ile şimdiki
ve geçmiş enfeksiyonları ayırmak zordur. Antikor düzeyindeki artışı göstermek faydalıdır ancak şahıs
antibiyotik tedavisi aldığı için uygun bir zaman diliminde bu artış gösterilememektedir. Kompleman
birleşmesi testinde antijen olarak LPS kullanıldığı C.trachomatis, C.pneumoniae ve C.psittaci
enfeksiyonlarının ayırıcı tanısı yapılamaz. Kompleman birleşmesi testi LGV enfeksiyonlarında
serokonversiyon oluştuğu zaman faydalıdır. MIF testi MOMP antijen kullandığı için özgüllüğü fazladır.
Serokonversiyon ile tanı koymak gereklidir. Yenidoğan inklüzyon konjunktivit olanların %30, yenidoğan
pnömonisi olanların ise %100’ünde IgM sınıfı antikorlar oluşur. Bu nedenle MİF testi yenidoğan
pnömonisinde tanı amacıyla kullanılır. Yetişkinlerde IgM sınıfı antikorlar oluşmamaktadır. Serumda
özgül IgA ölçümü tanı koydurucu değer taşımamaktadır.
Tedavi ve Korunma
Trahom ile mücadelede WHO’nun önerisi SAFE yöntemidir. Cerrahi, azitromisin tedavisi, yüzü sık
yıkayarak temiz tutmak ve sinekler ile mücadele anlamına gelmektedir. Lokal antibiyotik uygulaması
olumlu sonuç vermektedir. LGV tedavisinde tetrasiklin, doksisiklin, minosiklin, kloramfenikol ve
rifampin kullanılmaktadır. Tedavi 21 gün sürmelidir. İnklüzyon konjunktiviti ve pnömonisinde ilk
seçilecek antibiyotik eritromisindir. Genitoüriner enfeksiyonların tedavisinde azitromisin, tetrasiklin,
kinolon ve seftriakson kullanılabilir. Birden fazla etken tarafından meydana gelen cinsel temas ile
geçen enfeksiyonların tedavisi sonrası C.trachomatis enfeksiyonu bulguları görülür. Çünkü tedavide
kullanılan -laktam antibiyotikler C.trachomatis üzerine etkili değildir.
Çevre koşullarının düzeltilmesi, temizlik alışkanlığı, eradikasyon programlarının uygulanılması,
güvenli cinsel ilişki korunma yöntemleri içinde hemen aklımıza gelenlerdir.
Chlamydophila pneumoniae
Chlamydophila pneumoniae ilk defa 1965 yılında, Tayvan’da, bir çocuğun konjunktivasından izole
edilmiştir. Bu suş TW-183 olarak tanımlanmıştır. Daha sonra ABD’de 1983 yılında faranjitli bir hastanın
boğazında izole edilen ve AR-39 olarak tanımlanan bir suş ile aynı morfolojik özellikleri taşıdığı
düşünülerek ve diğer insanlara patojen olan iki türden farklı olduğu görülerek TWAR olarak
tanımlanmıştır. Daha sonraları Chlamydia pneumoniae ve son olarak da yeni bir cins içinde
Chlamydophila pneumoniae olarak isimlendirilmiştir. Solunum sekresyonu ile insanlara bulaşmaktadır.
Taşıyıcılık gösterilememiştir.
Morfoloji
Bakteri hücre içeriği, üreme döngüsü ve metabolik faaliyetleri yönünden C.trachomatis’e
benzemektedir. EB armut biçiminde olup bu yapısı ile C.trachomatis’den farklıdır. C.pneumoniae EB
duvar yapısının rijit olması açısında da diğerlerinden ayrılmaktadır. İnterferon-γ etkisiyle aberrant
formlar oluşabilmektedir. RB bölünmeden ve EB formuna dönmeden beklemektedir.
Patogenez
Chlamydophila pneumoniae insanlara patojendir. Bronşit, pnömoni ve sinüzit etkenidir. Enfeksiyon
insandan insana solunum sekresyonları ile bulaşır. C.pneumoniae düz kas dokusu, koroner arterlerin
endotel hücrelerini ve makrofajları enfekte etmektedir.
Chlamydophila pneumoniae aterosklerozlu hastalardan alınan lezyonlarda, kültür, PCR, elektron
mikroskop, immünohistolojik boyama gibi yöntemler ile gösterilmiştir. C.pneumoniae EB solunum yolu
ile alındığı hastaların akciğerlerindeki makrofajları enfekte ederler. Makrofalar içinde EB, RB formuna
dönüşerek çoğalmaya başlar. Bu sırada makrofaj dolaşıma katılır. Makrofajda oluşan inklüzyon arter
yüzeyindeki endotel hücrelerinin adezyon molekülü ekspresyonunu uyarır. Enfekte makrofaj adezyon
molekülleri sayesinde arter endotellerini geçerek intima tabakasına gelir. Makrofaj içinde tekrar
dönüşüm yaşanır ve makrofajdan dışarı çıkan EB arteriyal makrofajları enfekte eder. Bu hücrelerin LDL
kolesterol alımını düzenler. Ortamda kolesterol dolu köpük hücreleri artmaya başlamasıyla ateroskleroz
başlamıştır. Aynı zamanda intima tabakasının altındaki kas hücreleri de EB tarafından enfekte edilmeye
başlamıştır. Endotel hücrelerinin enfeksiyonu bu hücrelerden TF, VCAM-1, E-selektin , IL-6 ve IL-8
salınımına neden olur. Makrofajların enfeksiyonu bu hücrelerden matriks metalloproteinaz ve TF
salınımına neden olur. Plak oluşumu kolaylaşır.
Klinik
Chlamydophila pneumoniae kaynaklı enfeksiyonlar asemptomatik seyredebildiği gibi karşımıza
pnömoni ve bronşit klinik tabloları ile çıkabilir. C.pneumoniae nozokomiyal veya toplumda kazanılmış
pnömonilerin önemli nedenlerindendir. Kuluçka dönemi 21 gün civarındadır. Olgular genellikle
yetişkinlerde ortaya çıkar. Klinik tablo boğaz ağrısı, burun akıntısı, ses kısıklığı gibi özgül olmayan
belirtiler ile başlar. Öksürük tabloya ilave olur. Mycoplasma pneumoniae, Legionella pneumoniae ve
solunum virüslerinin neden olduğu enfeksiyonlar ile klinik olarak ayrılamaz. Hastalar genellikle ateş
yükselmesi tanımlamazlar. Semptomların kademeli gitmesi yanında uygun tedaviye rağmen uzun süre
devam etmesi dikkati çeken bir diğer özelliktir.
C.pneumoniae tarafından oluşturulan diğer enfeksiyonlar arasında otitis media, endokardit,
meningoradikülit ve eritema nodozum sayılabilir. Ama bu enfeksiyonlar son derece nadir görülür.
Laboratuvar
Chlamydophila pneumoniae, C.trachomatis tanısı için kullanılan hücre kültürlerinde üremez.
Sadece Hep-2 hücre kültürlerinde üretilebilir. Nükleik asit amplifikasyon teknikleri ile hassas bir
şekilde tanısı konabilir. Peroksidaz ve immünofloresan boyaları ile histolojik doku kesitlerinde
gösterilebilir ama tanıdaki değeri konusunda fikir birliği yoktur. Serolojik olarak kompleman birleşmesi
ve MIF testleri kullanılabilir. Ancak kompleman birleşmesi testi cinse özgül antijen içerdiği için
Chlamydia ve Chlamydophila enfeksiyonlarını ayırmaz. MIF testi antijen olarak C.pneumoniae EB’sini
kullanır. Bu nedenle özgüldür. MİF testi ile IgG veya IgM sınıfı antikorlar ölçülebilir. C.pneumoniae IgM
sınıfı antikorların saptanması akut enfeksiyon tanısı koydurur ise de olmaması C.pneumoniae
enfeksiyonunu ekarte ettirmez. MIF IgG antikorların varlığı durumunda tanı için serokonversiyon
aranır.
Tedavi
Eritromisin, azitromisin, klaritromisin, tetrasiklin, doksisiklin ve levofloksasin tedavi amacıyla
verilebilir. Tedavi süresi 10-14 gündür. Enfeksiyon sonrası gelişen bağışıklık koruyucu değildir. Endojen
veya ekzojen yolla reenfeksiyon gelişebilir.
Chlamydophila psittaci
Chlamydophila psittaci insanlarda görülen psittakoz veya ornitoz hastalığı etkenidir. İnsanlara
hayvanlardan bulaşır. Psittakoz Yunanca papağan anlamına gelen psittakos kelimesinden türetilmiştir.
Ornitoz ise Yunanca kuş anlamına gelen ornithos kelimesinden gelmektedir. Doğal rezervuarı papağan
dahil olmak üzere bir çok kuş türüdür. Kuşların yanında koyun, keçi ve sığırlarlarda da enfeksiyon
görülmektedir. Bakteri, hasta ve taşıyıcı kuşların kan, doku, dışkı ve tüylerinde bulunmaktadır.
Morfoloji
Bakterinin morfolojik özellikleri C.trachomatis’e benzer. Fakat enfekte ettiği hücrede birden fazla
inklüzyon oluşturabilmesi, inklüzyonlarının glikojen içermemesi ve iyot ile boyanmaması,
sulfonamidlere dirençli olması ve plazmid içermemesi özellikleriyle C.trachomatis’den farklıdır.
Patogenez
İnsanlara hayvanların kurumuş idrar veya solunum çıkartıları ile bulaşmaktadır. Genellikle papağan
ve diğer kuşlardan bulaşmaktadır. Hasta insanlardan bulaşma nadirdir. Bakteri karaciğer ve dalak gibi
RES organlarına yayılır. Buralarda çoğalan bakteri fokal nekroz oluşturur. Daha sonra hematojen yolla
yayılarak alveoler ve interstisiyel sahada lenfosit enflamatuar cevabına neden olur.
İnsanlarda hastalığın asemptomatik veya hafif geçmesi, enfekte hayvan ile temasdan
şüphelenilmemesi, klinik tanıyı doğrulayacak konvalesan serum toplanmaması, antibiyotik tedavisin
antikor cevabının oluşmasını engellemesi nedeniyle hastalığın gerçek insidansı bilinmemektedir.
Klinik
Hastalık 5-14 günlük bir kuluçka döneminden sonra başlar. Klinik belirtiler özgül değildir. Baş
ağrısı, yüksek ateş, titreme, halsizlik, kas ağrısı görülür. Balgamsız olan kuru öksürük solunum sistemi
belirtileri arasındadır. Şiddetli olgularda ensefalit, konvulsiyon ve koma görülebilir. GİS bulguları olarak
bulantı, kusma ve ishal sayılabilir. Diğer sistem bulguları olarak HSM ve kardit sayılabilir.
Ödem, alveol duvarında kalınlaşma, makrofajların infiltrasyonu, nekroz ve kanama görülür.
Bronşiollerde mukus gelişmesi sonucu siyanoz ve anoksi görülür.
Laboratuvar
Tanı akut ve konvalesan dönemde alınan serum örnekleri ile yapılan kompleman birleşmesi
testinde dört kat antikor artışının gösterilmesi ile konulabilir. Ancak kompleman birleşmesi testinde
antijen olarak LPS kullanıldığı unutulmamalıdır. Tanı türe özgül olan MIF testi ile doğrulanmalıdır.
C.psittaci hücre kültürlerinde izole edilebilir ise de bu yol nadiren izlenir.
Tedavi
Hastalık tetrasiklin ve makrolid grubu antibiyotikler kullanılarak tedavi edilir. İnsandan insana geçiş
nadir olduğu için hastanın izolasyonu ve temas proflaksisi gerekli değildir.
Download