yenidoğan işitme tarama müfredat kitabı

advertisement
YENİDOĞAN İŞİTME TARAMASI
EĞİTİM KİTABI
SAĞLIK BAKANLIĞI
BAŞBAKANLIK ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
HAZIRLAYANLAR
Prof.Dr. Ferda AKDAŞ
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Odyoloji Bilim Dalı
Prof.Dr. Erol BELGİN
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Odyoloji ve Konuşma
Bozuklukları Bilim Dalı
Ody. Dr. Ayça ÇİPRUT
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Odyoloji Bilim Dalı
Yard.Doç.Dr. Ufuk DERİNSU
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Odyoloji Bilim Dalı
Yard.Doç.Dr Birol Demirel
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı
Uzm.Dr., Uzm.Ody Benan Berrin ERTÜRK
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı
Ody.Dr. Aydan GENÇ
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Odyoloji ve Konuşma
Bozuklukları Bilim Dalı
Uzm.Ody.Maviş KAYIKÇI
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Odyoloji ve Konuşma
Bozuklukları Bilim Dalı
Prof.Dr. Yusuf KEMALOĞLU
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı, Prof.Dr.Necmettin Akyıldız
İşitme Konuşma Ses ve Denge Bozuklukları Tanı, Tedavi v e Rehabilitasyon Merkezi
Yard.Doç.Dr.Sezer KÜLEKÇİ
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Odyoloji Bilim Dalı
Doç.Dr. Bülent ŞERBETÇİOĞLU
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı
2
Ody.Dr. Şengül TERLEMEZ
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Odyoloji Bilim Dalı
Doç.Dr. Canan TÜRKYILMAZ
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Yeni Doğan Bölümü
Uzm.Ody.Didem TÜRKYILMAZ
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Odyoloji ve Konuşma
Bozuklukları Bilim Dalı
Arş. Gör.Burak ÖZTÜRK
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Odyoloji ve Konuşma
Bozuklukları Bilim Dalı
3
İÇİNDEKİLER
1.
İŞİTME ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ
Ufuk DERİNSU, Ferda AKDAŞ
2.
İŞİTME KAYIPLARI
Burak ÖZTÜRK, Aydan GENÇ, Didem CANATAN, Maviş KAYIKÇI, Erol BELGİN
3.
İŞİTME KAYBININ GELİŞİM ALANLARI ÜZERİNE ETKİSİ
Didem CANATAN, Maviş KAYIKÇI, Burak ÖZTÜRK, Aydan GENÇ, Erol BELGİN
4.
KONJENİTAL VE ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE İŞİTME KAYBINA
NEDEN OLAN HASTALIKLAR
Canan TÜRKYILMAZ
5.
İŞİTME ENGELLİLERİN TÜRKİYE’DEKİ DURUMU VE SORUNLARI
Yusuf KEMALOĞLU
6.
İŞİTME TARAMASI
Aydan GENÇ, Didem CANATAN, Maviş KAYIKÇI, Burak ÖZTÜRK, Erol BELGİN
7.
TARAMADA
KULLANILAN
YÖNTEMLER,
TARAMAYA
HAZIRLIK,
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Ayça ÇİPRUT, Ferda AKDAŞ
8.
TARAMADA KULLANILAN PROTOKOLLER
Sezer KÜLEKÇİ, Şengül TERLEMEZ
9.
ODYOLOJİK İLERİ TANI
Maviş KAYIKÇI, Burak ÖZTÜRK, Aydan GENÇ, Didem CANATAN, Erol BELGİN
10.
İŞİTME KAYIPLI YENİDOĞANLARDA HABİLİTASYON
Bülent ŞERBETÇİOĞLU
11.
İŞİTME KAYIPLILARIN YASAL HAKLAR
Birol DEMİR, Benan Berrin ERTÜRK
12.
TARAMA SONUÇLARININ VERİ TABANINA AKTARILMASI
Benan Berrin ERTÜRK
4
I
İŞİTME ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ
İŞİTME SİSTEMİ
Kulakta; akustik bilginin fiziksel işlemlemesi üç yapıda gerçekleşir: dış kulak, orta kulak, iç
kulak
Dış kulak; Sesin toplanmasını sağlar, sesin lokalizasyonuna yardım eder, orta kulağı koruyucu
bir mekanizma görevi görür.
Kulak kepçesi; kulağın görünebilir dış kısmıdır, sesleri toplayıp dış kulak kanalına yönlendirir.
Vertikal planda sesin lokalizasyonda önemli rol oynar. Dış kulak kanalını korur. 4500 Hz civarı
sesleri güçlendiren bir rezonatördür.
Dış kulak kanalı; 25-29 mm uzunluğunda dar bir kanaldır. Dış 2/3’ü kartilaj; iç 1/3’ü
kemiktir.Eliptik biçimli olup, kulak zarına yaklaştıkça aşağıya doğru bükülür. Kartilaj bölümü
örten deri, kulak kiri salgılayan bezler içerir. Yenidoğanda ise: yaklaşık 22mm uzunluğundadır.
Kanal duvarları aşırı geçirgen, ince bir kartilaj tabakası ile desteklenir. Yetişkinlere kıyasla daha
dar ve daha oval bir şekle sahiptir. Sesleri kulak zarına yönlendirir.2700 Hz civarındaki sesleri
güçlendiren bir rezonatör olarak çalışır.Kulak zarını korur.
Kulak zarı, dış kulak kanalının sonunda yer alır. Konkav, içe doğru hafif eğimli bir şekli
vardır.Esnek kısım ve gergin kısım olmak üzere iki ana kısımdan oluşur. Ses dalgalarının
yüzeyine
çarpmasıyla harekete geçer. Sesin frekansıyla orantılı bir hızda ve sesin şiddetiyle
orantılı bir büyüklükte titreşir.
Orta kulak; temporal kemik içine yerleşmiş hava dolu bir boşluktur. Orta kulak kemikçikleri ve
östaki borusu önemli oluşumlarıdır. Kemikçikler, Üç küçük kemik, kulak zarı ile oval pencere
arasında bir bağlantı oluşturur, böylelikle ses dalgalarının iç kulağa iletimini sağlarlar. Bu
kemikler, Çekiç, Örs, Üzengi’dir. Östaki Borusu- orta kulak ile boğaz bölgesini birleştiren bir
kanaldır. Dış kulak ile orta kulak arasında basıncın eşitlenmesini sağlar. En temel fonksiyonu,
havadan sıvıya iletilen enerjinin eşleştirmesini yapmaktır.
İç kulak; iki kısımdan oluşur: Koklear ve Vestibüler bölüm
Vestibüler labirent; Sakkül, Utrikül ve Yarımdaire kanalları
Koklea; Temporal kemik içine yerleşmiş sıvı dolu bir alandır. Scala vestibuli, Scala media ve
Scalatimpani’den oluşur.
İç kulak ise enerji dönüşümünün gerçekleştiği bölümdür. Koklear sıvının titreşimi basilar
membranın da titreşmesine neden olur. Tüy hücreleri şekil değiştirir ve işitme siniri uyarılır.
5
II
İŞİTME KAYIPLARI
İşitme kaybı çok hafif dereceden çok ileri dereceye kadar farklılık gösteren işitmedeki
yetersizliktir. İnsan kulağını uyarabilen en düşük ses basınç düzeyi 0,000204 dyn/cm2 ,veya güç
cinsinden 10-16 watt/cm2 olarak belirlenmiştir. Başlangıç değeri “0” desibel olarak kabul edilen
bu değer, referans değer ile ortamdaki değerin bölünmesinden ortaya çıkan sonucun logaritmik
ifadesidir. Günlük yaşamdan örnek verirsek; fısıltı ile konuşma 20-25 dB, normal şiddette
konuşma 55-60 dB, yüksek sesle konuşma 70-75 dB, trafik gürültüsü 90-95 dB, jet motor
gürültüsü 120-140 dB düzeyindedir. İnsan kulağı 20-20.000 Hertz arasında 0-120 dB şiddet
düzeylerindeki sesi algılayabilecek yetenektedir. Bu işitme yeteneği yaş ilerledikçe yüksek
frekanslardan başlayarak azalır.
İşitme kaybı prenatal, natal ve post natal olmak üzere yaşamın üç farklı döneminde ortaya
çıkabilir.
1) Prenatal (doğum öncesi) Dönem: Bu dönem annenin hamileliği sırasında geçirilen işitme kaybı
risk faktörlerini kapsar. Bu dönemdeki risk faktörlerini maddeleyecek olursak;
a) Genetik Yatkınlık
b) Annenin Hamileliği Sırasında Ototoksik İlaç Kullanması
c) Annenin Hamileliği Sırasında Kızamık,Kabakulak Gibi Ateşli Hastalıklar Geçirmesi
d) Annenin Hamileliği Sırasında X-Ray Işınlarına Maruz Kalması
e) Annenin Sistemik Bir Hastalığının Olması
f) Annenin Hamileliği Sırasında Kaza, Düşme Vb.Travma Geçirmesi
2) Perinatal (doğum anı) Dönem: Bu dönem doğum sırasında meydana gelen işitme kaybı risk
faktörlerini kapsar. Bu dönemdeki risk faktörleri şunları kapsar.
a) Düşük Doğum Kilosu (1500 Gr Dan Az)
b) Kan Uyuşmazlığı
c) Doğum Sırasında Bebeğin Oksijensiz Kalması
d) Doğum Sırasında Kafa Travması Geçirmesi (Forceps, Vakum Kullanılması Vb.)
e) Kan Değişimi Olması
6
3) Postnatal (doğum sonrası) Dönem : Bu dönem doğumdan sonra çocuğa ilişkin işitme kaybı
risk faktörlerii kapsar. Bu dönemdeki risk faktörleri;
a) Çocuğun Geçirdiği Hastalıklar (Kabakulak, Menenjit Vb.)
b) Çocuğun Havale Geçirmesi
c) Çocuğun Ototoksik İlaç Kullanması
d) Çocuğun Kafa Travması Geçirmesi
e) Çocuğun Kulak Enfeksiyonu Geçirmesi
f) Çocuğun Genetik Bozukluğunun Olması
g) Çocuğun Kraniofasiyal Anomalisinin Olması
h) Çocuğun Yüksek Şiddette Gürültüye Maruz Kalması
i) İdiyopatik Nedenler
Bunların yanı sıra işitme kaybı, konuşmayı kazanma dönemine göre üç farklı bölümde
incelenebilir: Bunlar şu şekilde özetlenebilir.
1. Prelingual işitme kaybı; doğuştan yada konuşmaya başlamadan önce meydana gelen işitme
kaybıdır.
2. Perilingual işitme kaybı; çocuk konuşmaya başlamış fakat lisan gelişimini tamamlamadan
meydana gelen işitme kaybıdır.
3. Postlingual işitme kaybı; konuşma gelişimi tamamlandıktan sonra oluşan işitme kaybıdır.
İşitme kaybı tiplerini 5 temel grupta ele almak mümkündür.
1. İletim tipi işitme kaybı
2. Sensörinöral (S/N) işitme kaybı
3. 3-Mikst tip işitme kaybı
4. 4-Fonksiyonel işitme kaybı
5. 5-Santral işitme kaybı
İletim tipi işitme kayıpları, dış ve orta kulak fonksiyonlarının bozulması sonucu ortaya çıkan
işitme kayıplarıdır. Genellikle tıbbi ve cerrahi olarak tedavi edilebilir. Tedavinin başarısız olduğu
durumlarda işitme cihazına gerek duyulur. Atrezik kulak kepçesi, buşon, stenoz, yabancı cisim,
eksternal otit, karsinomlar, kulak zarı patolojileri, orta kulak patolojileri ve hastalıkları, östaki
disfonksiyonu vb. patolojiler iletim tipi işitme kaybı nedenleri olarak özetlenebilir
7
S/N işitme kayıpları, iç kulakta veya iç kulaktan sentral işitme merkezine kadar olan işitsel
yolda meydana gelen bozulmalara bağlı ortaya çıkan işitme kayıplarıdır. Meniere sendromu,
akustik travma, kafa travması, ototoksik ilaçlar, viral enfeksiyonlar, presbiakusi, Akustik nörinom
vb patolojiler S/N kayıplarının en sık görülen nedenlerindendir.
Mikst tip işitme kayıpları, iletim ve S/N patolojilerin birlikte gözlendiği işitme kayıplarıdır.
Fonksiyonel işitme kayıpları, Organik kökeni olmayan, emosyonel ya da çıkar sağlamaya dayalı
işitme kayıplarıdır.
Santral işitme kayıpları, genel olarak koklear çekirdekler ve işitsel korteks arasında farklı
etyolojik faktörlerin santral işitme sisteminin etkilenmesi sonucunda görülen işitme
bozukluklarıdır.
American Speech and Hearing Association (ASHA) kriterlerine göre belirlenen işitme kaybı
dereceleri aşağıdaki gibidir.
0- 15 dB HL
Normal işitme
16-40 dB HL
Çok hafif derecede işitme kaybı
41-55 dB HL
Hafif derecede işitme kaybı
56-70 dB HL
Orta derecede işitme kaybı
71-90 dB HL
İleri derecede işitme kaybı
91 dB HL ve üstü
Çok ileri derecede işitme kaybı
İşitme kayıplı bireylerin sahip oldukları işitme kaybının derecesine göre yaşadıkları zorlukları şu
şekilde özetleyebiliriz.
A. Çok hafif derecede işitme kaybı → Mesafeli ve hafif konuşmayı anlamada problem
vardır.
B. Hafif derecede işitme kaybı → Karşılıklı konuşmada zorluk yaşarlar, kelime haznesi
kısıtlıdır, konuşma bozukluğu vardır
C. Orta derecede işitme kaybı → konuşmaları anlayabilmeleri için şiddetli olması gerekir.
Yetersiz lisan ve anlama becerisi vardır.
D. İleri derecede işitme kaybı → sadece şiddetli sesleri duyarlar. Çevre seslerinin tanınması,
konuşma ve lisan problemleri vardır. Eğer kayıp bir yaşından önce olmuşsa, konuşma ve
lisan gelişimi görülmez.
8
E. Çok ileri derecede işitme kaybı → Görme ve dokunma kılavuz duyu olarak kullanılır.
Konuşma, lisan bozukluğu vardır. Eğer işitme kaybı prelingual dönemde olmuşsa,lisan
gelişimi görülmez.
İşitme kayıplı çocukların sahip oldukları işitme kaybı özellikle konuşma ve lisan gelişimini
etkiler. Bunun yanı sıra çocuğun sosyal, duygusal ve zihinsel gelişimi de değişik derecelerde
etkilenmektedir. Etkilenmenin şiddeti işitme kaybının derecesine paralel artmaktadır. Çocukluk
çağında çok sık geçirilen orta kulak enfeksiyonlarının ortaya çıkardığı hafif derecede işitme
kayıplarının önemli özellikle de lisan ve öğrenme üzerinde olumsuz etkilerine işaret edilmektedir.
Özellikle dil gelişim döneminde bu tür durumla karşılaşılan çocuklarda gelişimsel IQ önemli
derecede etkilenmektedir. Bu nedenle, çok hafif dereceden başlayarak, çocuklardaki işitme
kayıplarının çok iyi izlenmesi ve önlem alınması gereklidir. Tedavi ve terapi yaklaşımlarına bir
an önce başlanabilmesi ancak işitme kaybının erken tanısı ile mümkündür.
9
III
İŞİTME KAYBININ GELİŞİM ALANLARI ÜZERİNE ETKİSİ
İşitme kaybına sahip olmak çocuğu pek çok yönden etkilemektedir. İşitme kaybı;
1. Alıcı ve ifade edici iletişim becerilerinin gelişmelerinde gecikmelere yol açar
2. Öğrenme güçlüğü ve düşük akademik performansa sebep olur
3. İletişimde güçlük, sosyalizasyon ve kendine olan güvende eksikliğe yol açar
4. Mesleki seçim olasılıklarını olumsuz yönde etkiler
Bu sorunlar çocukların yaşantısını direkt olarak etkiler. İşitme kayıplı çocuklar pek çok yönde
bireysel farklılıklar gösterseler de işitme kaybının etkileri hepsi için ortak olmaktadır. Bu etkileri
şu şekilde sıralayabiliriz.
Lisan Gelişimi
Hafif derecede işitme kaybı olan çocuklar genelde hafif ve uzaktan gelen sesleri duymada
problem yaşarlar. Artikülasyon bozukluğu ya da gecikmiş konuşma şikayeti ile başvurabilirler.
Okul ortamında çok sıkıntı çekmemelerine rağmen özel oturma konumu sağlanmalıdır. Orta
derecedeki işitme kayıplılar ancak yüz yüze ve yakın mesafedeki konuşmaları anlarlar.
Konuşmacıyı göremediklerinde belli bir şiddetin altındaki sesleri duyamazlar. Belirli derecede
artikülasyon bozukluğu ve kelime haznesinin yavaş gelişimi gibi problemlerle karşılaşabilirler.
Bu durumda işitme amplifikasyonu gerekli olabilir. Bireysel eğitime alınmalı, konuşma terapisi
uygulanarak normal okula gönderilmelidir. İleri derecede işitme kayıplarında, normal koşullarda
duyması ve anlaması için yüksek şiddette sese ihtiyaç vardır. Okul ortamında oldukça zorlanırlar.
Mutlak işitme amplifikasyonu ve özel eğitim gereklidir. Özel sınıf ortamlarına ihtiyaç duyarlar.
Artikülasyon ve işitme kaybına ek olarak ses üretme problemleri de olabilir. İleri ve/veya çok
ileri derecede işitme kayıplarında, lisan gelişimi yoktur yada oldukça sınırlıdır. İşitme
amplifikasyonundan gerekli yararı alamayabilirler. İşitsel-sözel-görsel eğitime ihtiyaç duyarlar.
Genellikle yaşıtları ile aynı lisan gelişimine ulaşamazlar.
Yapılan çalışmalarda işitme kaybının erken dönemde tespit edilmesinin, çocukların lisan, sosyal,
emosyonel, kişilik ve sosyal uyum üzerindeki etkiyi hızlandıracağı belirtilerek, işitme kaybı
tanısının
ve en erken rehabilitasyona başlama yaşının 6 ay içinde olması gerekliliği
vurgulanmaktadır. Genel olarak bilateral ileri derecede işitme kaybı insidansı 1-3/1000 olarak
bilinmektedir. Ancak hafif ve orta dereceli işitme kayıpları ile ilgili bilgiler sınırlıdır.
Kelime Haznesi
1.İşitme kaybı olan çocukların kelime haznesi normal işitenlere göre daha yavaş gelişir.
10
2.İşitme kayıplı çocuklar somut kelimeleri (kedi,beş,kırmızı) soyut anlam taşıyanlara
(önce,eşit,kıskanmak) göre daha kolay öğrenirler. Genellikle kelimelerdeki takıları atlarlar.
3.Normal işitenlerle işitme engelli çocukların kelime hazneleri açısından aralarında bulunan fark
yaş ilerledikçe açılır. İşitme kayıplı çocuklar normal işiten yaşıtlarını özel eğitim almadan
yakalayamazlar.
4.İşitme kayıplı çocuklar aynı kelimeye ait birden fazla anlamı yorumlamakta güçlük çekerler.
Cümle Yapısı
1.Normal işiten çocuklara göre daha kısa ve basit cümleleri anlayabilir ve ifade ederler.
2.Konuşma ve yazılı lisana ait karmaşık cümleleri (etken-edilgen yapılar gibi) anlamakta güçlük
çekerler.
3.İşitme kayıplı çocuklar genellikle kelimelerin sonlarında bulunan –ler,-lar,-nin,-den gibi ekleri
duyamadıkları için ifadeleri yanlış anlar ve çoğul takılarını kullanamazlar.
Akademik Başarı
1. Tüm akademik alan özellikle okuma ve matematik becerileri etkilenmiştir.
2.Hafif ve orta derecede işitme kaybı olanlar eğitim almadıkları takdirde genellikle ilkokul
dördüncü sınıfa kadar diğer yaşıtlarına oranla orta derecede bir performans gösterirler.
3.İleri ve çok ileri derecede işitme kaybı olanlar özel eğitim desteği olmadan üç veya dördüncü
sınıftan sonra başarı gösteremezler.
4.Normal işiten ve işitme engelli çocukların arasındaki farklılık sınıf seviyesi arttıkça açılır.
5.Okul başarısı ebeveynlerin aktif katılımına, çocuğun aldığı özel eğitim ve destek
programlarının sıklığına, kalitesine ve bu programlara çocuğun dahil edilme yaşına bağlıdır.
Psiko-sosyal Gelişim
İleri ve çok ileri derecede işitme kaybı olan çocukların özellikle diğer işitme engelli çocuklar ile
iletişim olanakları kısıtlı ise ya da tamamen onlardan izole bir eğitim süreci içinde ise okulda
yalnızlık, arkadaşsızlık ve mutsuzluk gibi duygular yaşarlar. Hafif veya orta derecede işitme
kaybı bulunan çocuklarda ileri ve çok ileri derecede işitme kaybı bulunanlara oranla daha fazla
sosyal problemler gözlenmektedir.
11
İşitme Kaybının Bebeklik Dönemindeki Etkileri
A. Bebeklik ve erken çocuklukta, işitme keskinliğindeki azalma, konuşma ve sözel dil
becerilerinin gelişimini engeller. Nadiren iyi belgelenmiş olmasına rağmen, belirgin bir
şekilde azalan işitsel girdi de gelişmekte olan işitsel sinir sistemini olumsuz etkiler ve
sosyal, duygusal, algısal ve akademik potansiyel üzerinde, bireyin mesleki ve ekonomik
potansiyeli üzerinde olduğu gibi zararlı etkileri olabilir.
B. Dil ve konuşma gelişimi için en önemli dönemin genellikle hayatın ilk 3 yılı olduğu kabul
edilir. Amerika’da ortalama saptama yaşı 3 yaşa yakındır. Sonuç olarak, işitme bozukluğu
olan pek çok bebek ve küçük çocuk için, dil ve konuşma öğreniminin gerçekleşeceği çok
önemli zaman diliminin çoğu kaybedebilir.
C. İşitme bozukluğunun hayatın mümkün olan en erken döneminde fark edilmesi gerektiği
konusunda genel bir yaklaşım vardır. Böylelikle tedavi sürecinde gelişmekte olan duyusal
sistemlerin esnekliğinden maksimum yarar sağlanabilir ve çocuk normal sosyal gelişme
şansına sahip olabilir.
Çocukluk döneminde meydana gelen işitme kayıpları ne kadar erken dönemde meydana gelirse,
çocuğun gelişimini o derecede etkiler. Bu nedenle problem ne kadar erken dönemde tanımlanır
ve gereken tedavi ve rehabilitasyon programlarına dahil edilirse, bu olumsuz etkiler en aza
indirgenebilir.
Bu nedenle gerek ebeveynlerin gerekse bu konuda çalışan sağlık personelinin işitme kaybı
olduğundan çocuğun gelişimi detaylı değerlendirerek kulak burun boğaz muayenesini takiben
odyoloji, işitme ve konuşma bozuklukları ve rehabilitasyon alanında çalışan yetkili kurum ve
kişilere yönlendirmeleri gerekmektedir.
12
IV
KONJENİTAL VE ERKEN ÇOÇUKLUK DÖNEMİNDE İŞİTME KAYBINA NEDEN
OLAN HASTALIKLAR
Doğuştan işitme kaybının erken tanısı ve erken rehabilitasyonu giderek önem kazanmaktadır. Bu
yüzden tüm dünyada evrensel bir yenidoğan işitme taraması yapılması gündemdedir.
Yeni geliştirilen güvenilirliği yüksek testlerle ve taşınabilir cihazlarla işitme taramaları daha da
kolaylaşmaktadır. Tüm sağlıklı yenidoğanların taranmasının yanısıra risk faktörü olan
yenidoğanların, ya da YDYBÜ den taburcu edilen bebeklerin ise bir kez değil aralıklı olarak
izlenmeleri gündeme gelmektedir. Böylece yöntemlerin kolaylığı, güvenilirliği yanısıra maliyet
hesapları da ön plana çıkmaktadır.
Yenidoğanda işitme taraması yapılması gerektiği kabul edilen risk faktörleri “American Academy
of Pediatrics , Joint Committee on Infant Hearing”
tarafından 1994 yılında aşağıdaki gibi
sıralanmıştır:
1. TORCH (Toksoplazma, kızamıkçık, sitomegalovirus, herpes, sfilis)
2. Ailede çocukluk çağı sensorinöral işitme kaybı öyküsü
3. Dış kulak yolunu ve kepçeyi ilgilendiren baş yüz anomalileri
4. Doğum ağırlığı 1500 gramdan küçük olan prematüreler
5. Exchange transfüzyon (kan değişimi) gerektiren hiperbilirubinemi (sarılık)
6. Ototoksik ilaç kullanımı (aminoglikozitler ve birden fazla kür kullanılanlar, beraberinde
loop diüretikleri verilenler)
7. Bakteriyel menenjit
8. Apgar skoru 1. dakikada 0-4, 5. dakikada 0-6 olan (doğumla ilişkili oksijensiz kalan)
bebekler
9. 5 günden fazla mekanik ventilasyon (yardımcı solunum cihazı ile solutma) uygulanan
bebekler
10. Sensorinöral veya iletim tipi sağırlığın eşlik ettiği bilinen sendrom bulgusu olanlar
Önceleri sadece riskli bebeklere işitme taraması gündemdeyken günümüzde tüm yenidoğanlara
evrensel tarama yapılması kabul edilmiştir. Risk faktörü taşıyan yenidoğanların ise,
farklı
yöntemlerle belli aralıklarla işitme taramasının yapılması gerekliliği üzerinde durulmaktadır.
Özellikle ototoksik ilaç kullanımının artması ve kullanım sürelerini uzaması işitme taramalarının
önemini artırmaktadır. Aminoglikozitler ve furosemid bu ilaçlar arasında en önemlileridir.
Aminoglikozit kullanımı sırasında pik ve vadi kan düzeyleri bakılması önerilmektedir. Ototoksik
oldukları bilinen ilaçların birlikte kullanımının da işitme kaybı riskini artırması, taramanın ve belki
de ardışık işitme testlerinin yapılmasını gündeme getirmektedir.
13
Yenidoğan yoğun bakımlarındaki hastalık ve bakım olanaklarının artışı ve çeşitlenmesiyle
yukardaki risk faktörlerine yenileri eklenmektedir. Yenidoğanda işitme taraması yapılmasını
gerektiren diğer yeni risk faktörleri şunlardır:
1) Prenatal (doğum öncesi) riskler: Annenin hastalıkları, çoğul gebelikler, kısırlık tedavisi, doğum
öncesi anneye steroid kullanımı, doğum öncesi antibiyotik kullanımı, amniosentez yapılması,
doğumdan belli süre önce su gelmesi (uzamış erken membran rüptürü), annenin ilaç bağımlılığı,
2) Doğumla ilgili riskler: Sezaryen, anestezi tipi,
3) Doğum sonrası riskler: Gebelik haftasına göre gelişme geriliği, solunum sıkıntısı, mekonyum
aspirasyonu, pnömoni, nöbet geçirme, beyin kanamaları (evre III-IV), periventriküler
lökomalazi (beyaz cevher erimesi),
kromozom anomalileri, santral kateterizasyon (ana
damarlara serum yolu ), Kan uyuşmazlıklarına bağlı sarılık (Coombs(+)liği), damardan immün
globulin tedavisi, sepsis, persistan pulmoner hipertansiyon (kalıcı akciğer ana damarı basınç
yüksekliği), prematüre retinopatisi, yenidoğan yoğun bakın ünitesinde kalış süresinin uzunluğu
Yenidoğan döneminde belirtisiz olan ve tarama ile erken tanı alınca tedavisi mümkün olan
fenilketonüri, hipotiroidi gibi hastalıklar ülkemizde yenidoğan döneminde taranmaktadır. Doğum
sonrası ilk günlerde, hasta bebekler ise hastaneden taburcu edilmeden topuk kanı alınarak bu
hastalıklar yönünden taranmaktadır. İşitme kaybının görülme sıklığı diğer bütün tarama yapılan
durumlardan daha yüksektir. Bütün dünyada kabul edildiği gibi tüm bebekler işitme yönünden
yenidoğan döneminde taranmalıdır.
İşitmenin gelişimsel aşamalarında ilk dönem sessiz dönemdir. Konsepsiyondan işitsel fonksiyonun
başlamasına kadar geçen süredir. Gestasyonun 23. gününde otic placode saptanır. Corti organının
farklılaşması gebeliğin 10.haftada başlar.Tüy hücre farklılaşması, Corti organının tektorial
membrandan ayrılması ve kohleanın inervasyonu gebeliğin 24. haftada olur. 27 haftalık
pretermlerde 8. Sinirden aksiyon potansiyelleri alınabilir. Yapısal olarak kohlea doğumdan 3 ay
önce işlev görebilecek durumdadır.
Aminolglikozit Ototoksisitesi
Gentamisin vestibülotoksik iken, Amikasin işitsel fonksiyonu etkiler. Yenidoğanlar ve çocukların
aminoglikozit ototoksisitesine dirençli oldukları iddia edilmektedir.Ama prematüreler daha
hassastır. Çünkü iİç kulak hala gelişimini tamamlamamıştır. Gelişmekte olan kulağa
aminoglikozitin daha toksik olduğu hayvan deneyleri ile de kanıtlanmıştır.
Aminogilkozit Ototoksisitesini etkileyen faktörler yaş, hasta grubu,gebelik yaşı, doğum ağırlığı,
doz,tedavi süresi, tekrarlayan kürler, birlikte kullanılan ilaçlar, aminoglikozitin cinsi olarak
sıralanabilir. Çeşitli serilerde aminogilikozitlerin neden olduğu işitme kaybın sıklığı %3-36 arasında
değişmektedir. İşitme kaybı geçici olabileceği gibi, bazı ilaçlarla birlikte ve birden fazla kür
kullanıldiğında risk artmaktadır. Ototoksisite geridönülmez olduğu gibi, tedavi kesilmesinden sonra
14
da ilerleyebilir, bazen de kesilince durur, hatta gerileyebilir. Peşpeşe işitme testi gerekebilir. Serum
pik ve vadi düzeylerine bakılarak kullanılmalıdır. Genetik ve ailevi yatkınlık araştırılmaktadır.
15
V
İŞİTME ENGELLİLERİN SOSYOEKONOMİK DURUMU VE YENİDOĞAN İŞİTME
TARAMASI
PROGRAMININ
MALİYET
VE
ETKİNLİK
PERSPEKTİFİNDE
İNCELENMESİ
Yenidoğan (YD) işitme tarama programları (YDİTP) 1993’de ABD, 1998’den bu yana da AB’de
işitme engelli (İE)’lerin erken tanısı ve rehabilitasyonu için önerilen bir tarama programıdır. Bu
programın amacı, hayatın ilk 6 ayında İE çocukların tanılanmasını ve cihazlandırılmasını
sağlayarak onların normal biyolojik, psikolojik ve sosyal gelişim sürecini yakalamalarına ve diğer
bireyler gibi eğitim olanaklarından yararlanabilmelerini mümkün kılmak ve sonuçta üretken ve
mutlu bir birey olarak toplumdaki yerlerini almalarını sağlamaktır. Bu şekilde, İE bireyler,
‘konuşma engelli’ hale gelmeden ve başta algılama ve öğrenme olmak üzere bilişsel ve psikolojik
yetenekleri zarar görmeden müdahale etmek mümkün olacaktır.
YDİTP öncesinde, pek çok ülkede sadece risk altındaki bebeklere işitme testleri yapılıyordu.
Ailede işitme kaybı olması, genetik hastalıklar, gebelik sırasında ilaç kullanımı ya da
toksoplazma gibi bazı enfeksiyonların varlığı ya da doğum sırasında veya sonrasında karşılaşılan
problemler risk faktörü olarak kabul ediliyor ve bu bebeklere teste alınıyordu. Ancak, çalışmalar,
bu uygulamanın en düzenli yapıldığı ülkelerde bile, İE çocukların sadece % 50’sinin bu şekilde
tanılanabildiğini
ortaya
koymuştur.
Bu
nedenle,
her
YD
bebeğin
işitsel
yönden
değerlendirilmesinin en iyi yaklaşım biçimi olacağı anlaşılmış; ancak 1990’lı yıllara kadar bu
pratik ve uygulanabilir bir program haline getirilememiştir. İngiltere’de ulusal ana-çocuk sağlığı
programı içinde uygulanan temelde çocukların sese olan tepkilerinin test edilmesine dayanan
işitsel davranış testlerinin kullanılması yöntemi, bu anlamda yeterli başarıya ulaşamamıştır. Bu
uygulamaya rağmen İE çocukların % 30’unun tanısının 2 yaşın üzerinde gerçekleştiği
görülmüştür.
YDİTP gelişmesi otoakustik emisyon (OAE) ve beyin sapı odyometresi (BSO) testlerinin
gelişmesi ve bu yöntemleri kullanan pratik ve basit cihazların üretilmesiyle mümkün olmuştur.
YDİTP uygulamak isteyen bir ülke, doğum yapılan hastanelerine ve ana çocuk sağlığı
merkezlerine bu cihazları sağlamak durumundadır. Doğuştan İE sıklığının yaklaşık % 0.1-02
olduğu ülkemizde, bir İE’nin saptanması için 500-1000 bebeğe test yapılması gerekmektedir.
Bunun yapılabilmesi için bu kurumlarda personel ayrılmalı ve bu iş için özel bir mevzuat
hazırlanmalıdır. Bu durum YDİTP’nın maliyetini tartışma noktası yapmakta, en iyi uygulandığı
gelişmiş ülkelerde bile etkinliği % 50’yi geçmediği gösterilmiş olan ‘sadece riskli bebeklerin
taranması’ yaklaşımının, maliyet unsuru göz önüne alınarak, tercih edilmesi gerektiği iddia
16
edilmektedir. Bu yazının amacı, bu iddiayı, ülkemizdeki verileri ele alarak tartışmak ve
uluslararası literatürdeki verilerle karşılaştırarak bir cevap bulmaktır.
Maliyet-etkinlik analizi, şüphesiz ki, oldukça karmaşık ve çok yönlü bir süreçtir. Tek başına bir
bilimsel uygulama alanıdır ve yazının yazarının uzmanlık alanına da girmemektedir. Bu nedenle
bu yazıda ülkemizde YDİTP’nın maliyetinin ve etkinliğinin tam olarak anlaşılmasını sağlayacak
tahminleri yürütmek mümkün olmayacaktır. Ama bu konuda ele alınması gereken başlıca
faktörler tartışılarak YDİTP maliyetini ve etkinliğini etkileyecek faktörlere ışık tutulmaya
çalışılacaktır.
‘Maliyet’, iktisat biliminin bir terimi olarak farklı şekillerde ifade edilse bile, Türk Dil Kurumu
(TDK) sözlüğünde ‘bir şeyin meydana getirilinceye kadar mal olduğu para miktarı’ olarak
tanımlanmaktadır. Öyleyse YDİTP maliyetini tanımlamaya çalışırken önce ‘amacı’ tanımlamak
gereklidir ki bu amaç gerçekleşene kadarki harcamaları maliyet hesabına sokmak mümkün olsun.
YDİTP amacı nedir? Bu yazının ikinci ve üçüncü cümlesinde amacı aşağıdaki maddelerin
tamamı olarak tanımlamış bulunuyoruz: i) hayatın ilk 6 ayında İE çocukların tanılanmasını
sağlamak; ii) bu çocukların cihazlandırılmasını sağlamak; iii) normal biyolojik, psikolojik ve
sosyal gelişim süreçlerini yakalamalarını sağlamak; iv) eğitim olanaklarından yararlanmalarını
sağlamak; v) Mutlu ve üretken bir birey olmalarını sağlamak.
Tablo 1’de ilk dört amacın gerçekleşmesi için gereken maliyet unsurlarının listesi görülmektedir.
Bu tablodan da anlaşılacağı üzere YDİTP’nin tam maliyetini çıkartmak hiç bir zaman mümkün
olmayacaktır.
YDİTP’nin maliyetine karşın etkinliğinin ne olacağının tahmin edilmesi de, cevabı zor olan diğer
bir sorudur. Etkinlikte şüphesiz ki uygulama birimleri ve üst merkezlerin YDİTP’nin
gerçekleştirilmesine göstereceği özen çok önemli bir unsurdur. Ancak bir programın etkinliğini
ortaya koymak için, tek başına bu faktör yeterli değildir. Etkinliği belirleyen en önemli faktör; var
olan sorunun ne kadar büyük olduğu ve söz konusu programın bunun ne kadarlık bir kısmını
ortadan kaldırabileceğidir.
Bu nedenle, YDİTP’nin etkinliğini tahmin etmek konusunu tartışmaya başlamadan önce
ülkemizde İE sayısı, sorunları ve sosyoekonomik durumu gibi verileri gözden geçirmemiz
gerekir.
Ülkemizde İşitme Engellilerin Durumu
Başbakanlık Özürlüler İdaresi (ÖZİDA) ve Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE)’nün birlikte
gerçekleştirdiği Türkiye Özürlüler Araştırması (TÖA)’na göre ülkemizde İE sıklığı % 0.37 olup
17
bu oran kırsal alanda % 0.45’e kadar çıkmaktadır. İE’nin en sık olduğu bölgemiz ise, % 0.45 ile,
Karadeniz bölgesidir.
TÖA’nın ‘işitme özürlü’ tanımı, bilimsel anlamda İE olarak kabul ettiğimiz kriterler ile tam
olarak uyuşmamaktadır. İE olma, her iki kulakta birden konuşmayı anlayamayacak seviyede
işitme kaybı olması halidir ki TÖA’daki sayılar bu anlamda gözden geçirildiğinde ülkemizde
işitemediği için engelli durumuna düşenlerin sıklığının yaklaşık % 0.28 olduğu, tahmin edilebilir.
TÖA’daki veriler çerçevesinde İE’lerin oluş zamanını ve olma şekli incelendiğinde, doğuştan ya
da hemen doğum sonrasındaki dönemde ortaya çıkan işitme kayıplarının sıklığının % 0.1 ile 0.2
arasında olduğu söylenebilir. Ülkemizde YDİTP uygulanan hastanelerde yapılan araştırmalar da
ülkemizde doğuştan İE sıklığını yaklaşık sağlıklı YD bebekler için % 0.1-0.2 olarak vermektedir.
Gazi Üniversitesi Hastanesinde yapılan çalışmalarda yoğun bakımda kalan YD bebekler için
sıklığı % 2 olarak tespit edilmiştir. Uluslararası literatürde, sağlıklı YD bebekler için % 0.6’ya
varan sıklıklar bildirildiği dikkate alındığında, ülkemizin doğuştan İE sıklığı çok yüksek olan
ülkelerden birisi olmadığı düşünülebilirse de, bu verilerin büyük şehirlere ait sonuçlar olması
nedeniyle YDİTP uygulanan illerdeki gerçek verilere ulaşılmadıkça bu konuda kesin bir rakam
vermek doğru değildir.
TÖA’da yer alan İE nedenleri incelendiğinde İE’lerin yaklaşık % 40’ının bilinen ya da
saptanabilen bir risk faktörüyle ilişkili olduğu görülmektedir. Bu bilgi literatür ile uyumludur.
Literatüre göre işitme engellilerin yaklaşık % 50’si bilinen bir risk faktörüyle meydana gelirken
yaklaşık % 50’si hiçbir risk faktörü olamayan ebeveynlerden sorunsuz gebelikler sonunda normal
doğum ile doğan bebeklerde ortaya çıkmaktadır. Bu bilgi, ülkemizde sadece risk altındaki
bebeklere yönelik işitme taraması projelerinin, diğer ülkelerde olduğu gibi, başarısız olacağını
göstermesi bakımından da önemlidir. Ülkemizde YDİTP’nin uygulanmasının gerekliliğini
destekleyen en önemli gerekçelerinden birisi de budur.
TÖA’na göre ülkemizde dil ve konuşma özürlü sıklığı % 0.38 olup İE sıklığının fazla olduğu
bölgelerde artmaktadır. Kayıtlara göre bu olgulardan yaklaşık % 30’u kekemelik vb diğer
konuşma bozuklukları olarak bildirilirken, % 46’sı ‘tam’ , % 26’sı ise ‘kısmi’ dil-konuşma
özürlüdür. Bu veriler ülkemizde İE olarak doğan pek çok çocuğun, geç tanı ve geç cihazlama
nedeniyle aynı zamanda ‘dil ve konuşma engelli’ haline geldiğini desteklemektedir. TÖA’da yer
alan diğer bir veri de, bu konudaki düşüncelerimizi desteklemektedir: Dil-konuşma özürlülerin
yaklaşık % 60’ı kendilerine hiçbir tedavi yapılmadığını ifade etmektedir. İE bireylerin ise %
40’ına hiçbir tedavi yapılmamıştır. Aynı araştırma İE’lerin yaklaşık % 20.84’ünün, dil-konuşma
özürlülerin ise % 2.46’sının cihaz kullandığını bildirmektedir. Cihaz kullanan işitme engellilerin
18
iki taraflı olarak orta-ileri işitme kayıplılar olduğunu düşünsek bile, işitme cihazı kullanan işitme
engelli oranının, bu grup içinde bile, % 30’u geçmediği ortadadır.
TÖA ülkemizdeki işitme engellilerin eğitim durumunu diğer engelliler ile karşılaştırılacak şekilde
vermemektedir. M. Eğitim Bakanlığı verilerine göre işitme engelliler ilköğretim ve liselerinde
yaklaşık 7.000 çocuk eğitim görmektedir. Ancak, işitme engelli çocukların ne kadarının okula
gitmediği ya da kaynaştırma eğitimi kapsamında normal okullara gittiği (ya da başka olanağı
olmadığı için normal okullara gittiği) belli değildir. Ancak, işitme engelliler okullarına giden
çocukların sadece % 30’unun kız çocukları olduğu göz önüne alındığında, okula gitmeyen işitme
engelli çocuk oranının oldukça yüksek olduğunu tahmin etmek mümkündür. Ülkemizde yılda
1.300.000 canlı doğum olduğu dikkate alındığında, işitme kaybı sıklığını ortalama % 0.15 olarak
kabul edersek ilköğretim yaşında yaklaşık 15.000 – 17.000 çocuk olduğu tahmin edilebilir. Bu
veriler çerçevesinde işitme engelilerde ilköğretime gitme oranı yaşıtlarından oldukça geridedir.
Ülkemizde İE’lerin ilköğretimde karşılaştıkları sorunları ortaya koyan yeterli çalışma yoktur.
İE’lerin ilköğretimi ve hatta lise ve üniversiteyi bitirmiş olanlarında dahi özellikle dil ve gramer
alanında öğrenme güçlüğü olduğu sıklıkla gözlemlenen bir durumdur. Muhtemelen bu eğitim
sorunları nedeniyle, TÖA’na göre, İE’lerin yaklaşık % 28’i görsel yayınlardan da
yararlanamadıklarını dile getirmektedirler (tablo 2).
TÖA ülkemizde yaşayan İE’lerin sosyoekonomik şartlarını ortaya koyan sınırlı sayıda veri
içermektedir (tablo 2). Görüldüğü üzere, İE’lerin büyük kısmı toplumla entegre olmak için
gerekli unsurlardan faydalanamamaktadır. Pek çok açıdan İE, görme engellilerin gerisindedir.
Teknolojik olarak uygun aletlere ulaşamadıklarında İE’lerin yaklaşık % 53’ü yakınırken, görme
engellilerde bu oran % 39 civarındadır. İE’lerin % 38’i toplumdan yardım alamamaktan
yakınırken görme engelliler arasında bu yakınma oranı % 27’dir.
Ülkemizde İE’lerin işgücü katılma oranı ve işsizlik oranları hakkında yeterli veri
bulunmamaktadır. TÖA’na göre bütün engellilerin sadece % 21.71’i işgücüne katılmaktadır ve
engelliler arasında işsizlik oranı 15.46’dır. Türkiye İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun verileri gözden
geçirildiğinde İE’lerde bu oranların en az yarıyarıya daha düşük olduğunu tahmin etmek mümkün
olmaktadır. Ancak, bu kurumıun ilan edilmiş verileri arasında da kesin bir sayı bulunmamaktadır.
Sonuç olarak ülkemizin şu anki İE profili şu şekildedir: Ülkemizde doğuştan İE % 0.1-0.2
olmakla birlikte, başta Karadeniz olmak üzere bazı bölgelerimizde daha yüksek olma olasılığı
vardır. Ülkemizde İE’lere geç tanı konmakta ve geç cihazlanmaktadır. Gazi Hastanesi’nde takip
edilen İE çocukların tanı yaşı ortalama 1.73 olmasına karşın cihaz kullanmaya başlama yaşları
3.17 yaştır. Bu bağlamda ülkemizde doğuştan İE’lerin konuşma gelişimi için en kritik dönem
olan hayatın ilk 2 yılını cihazsız geçirdikleri anlaşılmaktadır. Bunun bir sonucu olarak da eğitime
19
katılma oranları düşüktür. Pek çoğu yaşıtlarına göre daha yetersiz bir eğitim almakta, eğitim
olanaklarını kullanamamakta, devletin sağladığı olanaklardan yeterince pay alamamakta ve
toplumla kaynaşamamaktadır. Çok azı iş gücüne katılacak bir kabiliyet ve isteğe
ulaşabilmektedir; bunlar arasında da işsizlik oranı ülke ortalamasının üzerindedir.
Bu bilgiler çerçevesinde, İE’lerin, ülkemize oldukça ciddi bir sosyal sorun oluşturduğunu
söylemek mümkündür. Birincil sorunlarından dolayı sessiz ve çoğunlukla kendilerine sağlanan
aile ortamlarıyla sınırlı bir yaşantı sürdüren İE’lerin, erken tanılanması ve erken cihazlanması
halinde şu anda karşılaştıkları sorunlardan büyük kısmına sahip olmayacakları açıktır. Bu
bağlamda YDİTP çok önemli bir etkinlik potansiyeli vardır.
YDİTP’nin Maliyet – Etkinlik Analizi
Yukarıda da belirttiğimiz gibi YDİTP’nin maliyet unsurları, YDİTP’nın aşamalarına göre
farklılık göstermektedir ve tam olarak hiçbir zaman ortaya koymak mümkün değildir. Literatür
incelendiğinde en çok tarama ve tanılama maliyetlerinin araştırıldığı görülmektedir. Keren ve ark
(2002)’nın çalışmasında işitme kayıplı 99 çocuktan 30’unun doğumda var olan risk faktörleri ve
aile öyküsü ile hiçbir tarama uygulaması yapılmadan saptanabildiği ve bu 33 çocuğun tanılama
maliyetinin yaklaşık 69.000 USD olduğunu bildirmekte; geri kalan 66 İE çocuğun ise 33’ünün
sadece risk faktörleri olduğu bilinen ailelere ve çocuklara yönelik bir tarama ile saptanabildiği ve
bunun maliyetinin ise 600.000 USD’lik bir ek yük getirdiği bildirilmektedir. Geri kalan 33 çocuk
ise sadece YDİTP uygulanması halinde saptanabilecek olgulardır ki Keren ve ark. makalelerinde
bu çocukların saptanması için ilave olarak 1.500.000 USD harcandığına işaret etmektedir. Bu
çalışmanın sonuçlarına göre, YDİTP etkinliği bu 33 çocuğun saptanmasıdır. YDİTP
uygulanmasaydı, bu 33 çocuk ideal yaşta tanılanamayacak ve başta konuşma gelişimi olmak
üzere pek çok anlamda yaşıtlarından geri kalacaktı ve bunun önlenebilmesi için söz konusu
ülkenin kaynaklarından olgu başına 45.454 USD harcanması gerekmiştir. Bu çalışmanın
sonuçları arasında, bizim açımızdan belki de en dikkat çekici husus, o ülkede YDTİP’nın
doğuştan İE’in sadece % 33’ü bu tarama programına gereksinim duymuştur (etkinlik oranı).
Olguların yaklaşık % 66’sı o ülkenin şartlarından dolayı zaten erken tanınabilmektedir.
Ülkemizde bu verileri karşılaştırabileceğimiz herhangi bir çalışma yoktur. Ancak, Gazi
Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesinin odyoloji bilim dallarında yapılan çalışmalar
ülkemizdeki tanı yaşı ortalamasının 2 yaş civarında olduğunu göstermektedir. Bu durum,
ülkemizde oluşturulacak YDİTP’den fayda görecek İE çocuk sayısının göreceli olarak gelişmiş
ülkelerden fazla olacağını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda ülkemizde işitme kayıplı doğan 100
bebekten belki de 70’i bu program olmadığı için geç tanılanmaktadır. Bu da, daha programın
başında, ülkemizdeki YDİTP’nin maliyet etkinlik analizinde, olası etkinliği arttıran ve maliyeti
20
düşüren bir unsurdur. Diğer bir ifadeyle, eğer yukarıdaki sayılar bizim ülkemiz için geçerli
olsaydı, bir çocuğun maliyeti 18.000 USD seviyesine inmiş olacaktı.
Ülkemizde yılda yaklaşık 1.300.000 doğum olduğu düşünüldüğünde ve ana-çocuk sağlığı
merkezi ve doğum hastanelerinin sayısı dikkate alındığında ülke çapında tarama programının
uygulanması için en fazla 250 tarama cihazı yeterli görülmektedir (İyi bir organizasyon ile bu
sayı 150’ye de indirilebilir). Bu durumda yaklaşık 1.250.00 USD civarında bir tarama cihazı
maliyeti ortaya çıkmaktadır.
Gelişmiş ülkelerden farklı olarak, ülkemizde YDİTP’nin maliyetini arttıracak en önemli unsur
ileri tanı merkezlerinin kurulmasıdır. Hali hazırda ülke çapında ileri tanı ve cihazlamayı
sağlayacak en fazla 4 ya da 5 merkez vardır ve bunlar büyük şehirlerdedir. Ayrıca tıp fakültesi
bulunan pek çok üniversite şehrinde de ileri tanı merkezlerinin kurulmasına temel oluşturacak
tanı cihazları kısmen de olsa mevcuttur. Ancak buraların YDİTP destekleyecek merkezler haline
gelmeleri için yeni cihaz ve personel yatırımlarına gereksinimi vardır. Var olanlara ilave olarak
yaklaşık 5 yeni merkezinin oluşturulması için 750.000 USD gibi bir yatırım gerekli olduğu
varsayılabilir. Sonuç olarak ülkemizde YDİTP’nin birinci ve ikinci aşamasının gerçekleştirilmesi
için gereken ‘kuruluş yatırım maliyeti’ 2.000.000 USD civarında olacaktır. Bir yılda doğacak
çocuk başına yaklaşık 1.5 USD gibi bir maliyete karşı gelmektedir.
Uluslarası literatür, kuruluş maliyetinden ziyade bir çocuğun tarama ve ileri tanı için test
edilmesinin maliyetinin daha önemli olduğuna işaret etmektedir. Yapılan çalışmalar ABD ve AB
ülkelerinde bu rakamı 27-34 USD olarak bildirilmektedir. Ülkemiz için bu maliyeti tam olarak
hesaplamak mümkün değildir. Ancak, bu maliyet Gazi Üniversitesi için, tarama testlerini
uygulayacak hemşire ve sağlık teknisyenlerinin ücreti, elektrot/probe ücreti ve sair genel
masraflar ile 10 USD’nin altında bulunmuştur. Ülke çapında hizmetin uygulanmasının personel
maliyetini arttıracağı varsayılsa bile 15 USD’yi geçmeyeceğini varsaymak mümkündür. Yani,
ülke çapında uygulanan bir YDİTP için yılda birinci tarama testi için yaklaşık 20.000.000 USD
gibi bir harcama gerekecektir. Olguların yaklaşık % 20’sine ikinci bir test gerekeceği düşünülürse
bu rakam 24.000.000 USD’ye çıkacaktır. İleri tanı testleri gerekecek çocuk sayısı ise en yüksek
olasılıkla YD bebeklerin % 1’i olacaktır ve bu testlerin Gazi Üniversitesindeki maliyeti, cihaz
uygulanması dahil, bebek başına 100 USD’yi geçmemektedir. Yaklaşık 100 USD’lik bir sevk ve
sair masrafların olacağı hesaplanırsa toplam 2.600.000 USD gibi bir ileri tanılama maliyeti ortaya
çıkmaktadır.
YDTİP’nin ülke çapında uygulanması halinde toplam tarama ve tanılama maliyeti, kuruluş
giderleri hariç, tahminen 27.000.000 USD’ye ulaşmaktadır. 1.300.000 canlı doğumdan yaklaşık
2.000 işitme engelli bebek doğacağı düşünülürse, tanılanan bebek başına maliyet 13.500 USD
21
olacaktır. Ülkemiz şartlarında, YDİTP olmasa bile, bu bebeklerin % 30’unun vaktinde
tanılanabileceğini kabul edersek YDİTP sayesinde tanılanan işitme engelli bebek maliyeti bebek
başına 17.500 USD’ye çıkmaktadır.
Cihazlama maliyeti bu rakama eklendiğinde (çocuk başına 2 cihaz verildiği ve 18 yaşına kadar
bunların bir kez de değiştirildiği varsayılırsa (toplam 4 cihaz/çocuk)) çocuk başına 2.400 USD
cihaz masrafı eklenmektedir. Bu çocukların ideal şekilde 18 yaşına kadar ortalama yılda bir kez
testlere geldiği varsayılırsa ve her bir kontrolün ortalama 50 USD maliyet çıkardığı eklenecek
olursa 18 yaşına gelen bir çocuğun tanılama ve cihazlama masrafı toplam olarak yaklaşık 20.800
USD’ye ulaşmaktadır.
Yukarıda hesaplanan maliyete eklenmesi gereken önemli bir kalem de, özel eğitim gideridir.
Ancak, bu hususta ta YDİTP’nin etkinliği maliyet unsurunu azaltan bir faktör olarak karşımıza
çıkmaktadır. Geç tanılanan bir çocuk ile kıysalandığında ilk 6 ayda tanılanan ve cihazlanan bir
çocuk, daha az özel eğitime gereksinim duyacak ve özel eğitim ile sağlanacak başarı bu
çocuklarda daha fazla olacaktır. Ayrıca, erken tanılama, çocukların ilköğretimde eğitimlerini
kaynaştırma sistemi çerçevesinde normal ilköğretim okullarında devam etmelerine olanak
sağlayacaktır. Bu durumda İE okullarına duyulan gereksinim azalacak ve bu YDİTP etkinliğinin
sağladığı diğer bir maliyet azaltıcı sonuç olacaktır. YDİTP çerçevesinde erken tanılanan
çocukların ortalama toplam 24 ay özel eğitim aldığı varsayılırsa ve aylık özel eğitim masrafının
bu çocuklar için ortalamada 300 USD’yi geçmeyeceği kabul edilirse çocuk başına 7.200 USD
gibi bir özel eğitim maliyeti ortaya çıkmaktadır.
Bu durumda YDİTP sayesinde erken tanılanan, cihazlanan ve özel eğitim desteği alan bir
çocuğun toplam maliyeti 28.000 USD’ye yaklaşmaktadır. Erken tanı, cihazlama ve erken ve
doğru bir özel eğitim desteği ile İE çocukların yaklaşık % 80’inin normal bireyleri yakalamasının
mümkün olduğu varsayılırsa, maliyet, etkinlik perspektifinde 35.000 USD’ye çıkmaktadır. Bu
hesaba dahil etmediğimiz kalemler ile beraber, ülkemizde
İE bir çocuğun normal bireyler
seviyesine getirilerek topluma kazandırılmasının maliyetini yaklaşık 40.000 USD olarak tahmin
etmek mümkündür. Toplamda her yıl 2.000 işitme engelilinin erken tanılanması ve bunların
topluma kazandırılmasının, kuruluş masrafları hariç, maliyeti 80.000.000 USD’dir.
YDİTP’nin bu maliyetine karşın, etkinliğini tahmin ederken de hedefleri aşamalı olarak ele almak
gerekir. Ancak bundan önce bu rakamdan, YDİTP uygulanmıyor olsa bile bu çocuklar için
yapılacak harcamaların maliyetinin düşülmesi gerekir:
i) YDİTP uygulanmaması halinde çocukların % 30’unun zaten ideal yaş döneminde
tanılanacağını varsaymıştık. Bu durumda bu durumda yaklaşık 650 çocuğun tanılama, cihazlama
ve takip maliyeti olan 10.850.000 USD yukarıdaki maliyetten düşülmesi gereken bir rakamdır.
22
ii) YDİTP uygulanmaması halinde geri kalan çocukların da, geç olarak tanılandıklarında da en az
bir kez işitme cihazı alacağı ve sadece yarısının kullanmaya devam edeceği ve muhtemelen ikinci
bir cihaz alacağı varsayılırsa çocuk başına 3 işitme cihazı masrafının, YDİTP olsun olmasın
yapılacağı kabul edilebilir; bu durumda bu cihazların maliyetleri olan 9.720.000 USD maliyetten
ayrıca düşülmelidir.
YDİTP etkin olarak uygulandığı takdirde aşağıda belirtilen kalemlerde yapılan harcamalardan
ciddi tasarruf sağlanacaktır:
i) İşitme engelliler okullarının sayısında önemli oranda azalacak ve bu okullar için ayrılan
ödeneklerden tasarruf edilecektir.
ii) YDİTP uygulanmıyor olsaydı, erken tanı konamayan çocuklar, ortalama 5 yıl süreyle ayda
yaklaşık 500 USD’lik özel eğitime gereksinim duyacaklardır. Bu çocukların özel eğitim giderleri
için aileler ve sosyal güvenlik kuruluşları toplam 40.500.000 USD harcamak durumunda
kalacaklardır.
Erken tanı konamayan çocukların her türlü özel eğitim desteğine rağmen, en fazla % 40’ı
topluma kazandırılabilmektedir. Bu durumda YDİTP uygulanmaması durumunda harcanacağını
varsaydığımız toplam 61.000.000 USD’nin etkinlik perspektifinde maliyeti 152.500.000 USD’ye
çıkmaktadır. Bu rakama işitme engelliler okulları için harcanan maliyet dahil değildir.
Bu sayılar çerçevesinde, YDİTP’nin, daha sonuçlarını tam olarak vermeden dahi, % 100 karlı bir
proje olduğunu söylemek mümkündür.
YDİTP için en önemli etkinlik ölçümüz ise, İE bireyin üretgen ve mutlu bir vatandaş olarak
topluma kazandırılmasıdır. Mutlu bireyin parasal karşılığını ölçmek mümkün olmasa bile,
üretgen olarak topluma kazandırılan bireyin parasal karşılığını hesaplamak kolaylıkla
mümkündür. Ülkemizin milli gelirinin günümüzde yaklaşık 4.000 USD olduğu düşünüldüğünde,
(18 yıl sonra ülkemizin milli geliri hala bu seviyede bile olsa) İE bir bireyin ortalama milli gelir
düzeyinde bir vatandaş olarak 10 yıl çalışması, YDİTP’nin bütün amaçlarının gerçekleştirilmesi
için yapılan harcamaları (40.000 USD) karşılamaktadır. Eğer ülkemizin milli geliri o yıllarda
tahmin edildiği gibi 8.000-10.000 USD’ye ulaşırsa bu süre daha da kısalacaktır. Ancak, yukarıda
da belirttiğimiz üzere, YDİTP’nin sadece uygulanması bile, uygulanmaması halinde İE bireyler
için yapılacak olası harcamaların maliyetini fazlasıyla karşılamaktadır.
Sonuç olarak, YDİTP ülkemizde gerçekleştirilen en önemli sağlık projelerinden birisidir. Sadece
parasal anlamda ülke ekonomisine katkıda bulunacağından değil, ülkemizin sosyal devlet olma
vasfı ve vatandaşlarımızın eşit haklara sahip ve mutlu bireyler olmalarına katkıda bulunacağı için
de büyük önem taşımaktadır.
23
Tablo I. Yenidoğan İşitme Tarama Projesi (YDİTP) için maliyet unsurları
Programın
Maliyet unsurları
Adımları
1. aşama
a.
Tarama
cihazları
i. Tarama OAE cihazı
ii. Tarama BSO cihazı
b. Personel
i. Tarama birimi çalışanları
ii. İl sorumlusu
iii. Merkez teşkilat çalışanları
c.
i. Yer
Organizasyon
ii.
- Tarama birimleri için bilgisayar temini ve
Bilgisayar
internet bağlantısı
ve
yazılım
- Yazılım
- Merkezi bilgi-işlem birimi
d.
Sarf
malzemeleri
e. Diğer
i. Probe/elektrot
ii. Kırtasiye
i. Tarama birimlerinin genel giderleri
ii. Eğitim giderleri
iii. Tanıtım ve bilgilendirme faaliyetleri
iv. Sevk giderleri
v. Denetim giderleri
2. aşama
a. İleri tanı
giderleri
(i. ileri tanı merkezlerinin kurulması)
ii. İleri tanı merkezlerine sevk giderleri
24
iii. KBB mauyenesi
iv. Odyolojik testler
b.
Cihaz
i. Cihaz uygulanması
giderleri
ii. Cihaz bedeli
iii. Kalıp bedeli
iv. Kontrol testleri (6 ayda bir)
v. Kalıp yenileme
vi. Cihaz yenileme
vii. Pil
viii. Bakım ve tamir
3. aşama
a.
Eğitim
desteği
i. Aile eğitimi
ii. Özel eğitim desteği
iii. Erken okul öncesi eğitim
b. Tıbbi ve
odyolojik
i. Düzenli KBB muayenesi ve odyolojik değerlendirme
ii. İşitme cihazı ve kalıp ile ilgili masraflar
destek
iii. Gereğinde psikiyatri, nöroloji vb konsültasyonlar
c. Aile içi bakım giderleri
d. Sosyal adaptasyon çalışmaları
4. aşama
a.
Kaynaştırma
i. Aile eğitimi
eğitimi giderleri
ii.
Okul
şartlarının
hazırlanması
- Rehberlik hizmetleri
- Öğretmenlerin eğitimi
- Sınıf ortamının hazırlanması
25
iii. Özel eğitim desteği
b. Tıbbi ve odyolojik
destek
i. Düzenli KBB muayenesi ve odyolojik değerlendirme
ii. İşitme cihazı ve kalıp ile ilgili masraflar
iii. Gereğinde psikiyatri, nöroloji vb konsültasyonlar
c.
Aile
içi
bakım
giderleri
d. Sosyal adaptasyon çalışmaları
e. Meslek eğitimi
26
Tablo 2. İşitme engellilerin karşılaştığı sorunlar
(Türkiye Özürlüler Araştırması; ÖZİDA-DİE, 2002)
Sorunlar
%
Kamuya açık alanlarda görsel uyarı işaretlerinin
38.60
yeterli olmaması
Toplumun yardımcı olmaması
38.19
Devletin sağladığı imkanların yetersiz olması
57.76
Özrüyle ilgili teknolojik aletlerin alınamaması
52.83
Eğitim olanaklarından yararlanamaması
33.00
Günlük
36.40
yaşamda
karşılaşılan
sorunları
çözememe
Haberleşme olnağının olmaması
38.00
Görsel yayın organlarından yararlanamaması
28.35
27
VI
İŞİTME TARAMASI
Ülkemizde her yıl yaklaşık 1.300.000 çocuk dünyaya gelmektedir. Konjenital işitme kaybı
insidansını dünya ortalaması olarak kabul etsek bile nüfusumuza her yıl en az 1300 yenidoğan
işitme kayıplı olarak katılmaktadır. Bizdeki verilere göre bu sayı yılda 1500-2000 işitme kayıplı
yenidoğandır. Çocuklar 4-5 yaş civarına geldiklerinde bu sayı beş misline ulaşmaktadır. Nüfus
artış hızının yüksek olduğu ülkemizde bu durum önemli çocuk sağlığı sorunları arasındadır.
Erken tanı için yenidoğan her bebeğin işitme taramasından geçirilmesi zorunludur. Gelişmiş
ülkelerde yaygın tarama programları ile konu çözüme kavuşturulurken ülkemiz bu konularda çok
gerilerde kalmıştır.
Bu önemli sayıdaki artışa rağmen ülkemizde geniş çaplı bir tarama projesi başlatılmamıştır.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Odyoloji Bilim Dalı öncülüğünde Sağlık Bakanlığı ve
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı ile ortaklaşa yenidoğan işitme taraması testlerinin
yaygınlaştırılması çalışmaları sürdürülmektedir.
Risk grubuna giren yenidoğanlar öncelikli olmak üzere, tüm yenidoğanların işitme tarama
testlerinden geçirilmesi, erken tanı, tedavi ve (re) habilitasyon için zorunludur. Çocukta lisanı
kazanma ve konuşmaya hazırlık hayatın ilk aylarında başlar. Yenidoğan bebek 72 saat sonra
çevresel sesleri algılamaya başlar ve bu andan itibaren iştsel algı yeteneği gelişme sürecine
girmiştir. Bunu işgüdüsel “Babling” ve “laling” (taklit) dönemi izler. Lisanın kazanılması için
işitmenin doğuştan itibaren normal sınırlarda olması gerekir. Bu nedenlelerle, işitme kaybına ne
kadar erken tanı konursa tedavi ve (re) habilitasyon o kadar erken başlar ve lisan gelişimi için
gerekli işitme algısı sağlanmış olur.
Günümüzde objektif ölçüm yöntemleri özellikle elektrofizyolojik değerlendirmeler yüksek
güvenirliği olan tarama yöntemleridir. Objektif elektrofizyolojik değerlendirmeler yanında ses
uyaranına karşı davranışsal cevaplarda işitme kaybının tanımlanmasında yardımcıdır.
Tarihçe
Yenidoğan ve bebeklerin işitme taramalarının başlangıcının yaklaşık 40 yıl öncesine, 1964
yılında Marion Downs’ın çabalarına dayandığı görülür. Başlangıçtan itibaren, bebeklerin işitme
taraması için en uygun, etkili ve ucuz tarama yönteminin bulunmasının ve işitme engelinin tanı
yaşının düşürülmesinin hedeflendiği görülür.
İşitme taramaları ile ilgili ilk girişimler toplumu bilinçlendirme kampanyaları ile başlamıştır.
İşitme kaybı olan bebeklerin öncelikle aileleri ve/veya yakın çevresi tarafından fark edileceği
düşüncesiyle, bilinçlendirme kampanyaları ile işitme engeline dikkat çekilmesi amaçlanmıştır. O
28
dönemlerde bu amaçla, toplumu bilgilendirici kampanyalar düzenlenmiş, ancak, yapılan bu
yaygın kampanyalara rağmen Amerika Birleşik Devletleri’nde 24 ay 30 ay civarında olan tanı
yaşının düşmediği görülmüştür.
Daha sonraki dönemlerde ise, yüksek riskli bebeklerin işitme kaybı taranması soru formu ile
yapılmaya çalışılmıştır. Ancak bu uygulamalarda da, işitme engelli çocukların ancak % 50’sinin
saptanabildiği görülmüştür. Böylece tüm bebeklerin ve çocukların işitmelerinin objektif
yöntemlerle periyodik aralıklarla test edilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Daha sonraki dönemlerde, işitme kaybının saptanması için bebeklerde davranış testlerinin
başlandığı görülür. Davranış yöntemiyle işitme taramasının en basit yolu aile gözlemleridir.
İşitme engelli çocukların yaklaşık olarak %60’ı aileleri tarafından fark edilmektedir. Bu dönemde
kullanılan davranış tekniği, bebeğe verilen sese otamatik olarak sıçraması, boynunu oynatması,
kalp atımında ve solunumunda değişmeler meydana gelmesi ve/veya sakinleşmesi gibi
davranışsal cevapları içerir. Bebeğin bu cevapları, gözlemle veya bu davranışları cihaz aracılığı
ile kaydetme yoluyla saptanır. Gözlem yöntemini sistematik olarak uygulamak mümkün değildir.
Bu nedenle otomatik bilgisayarlı yöntemlerin arayışına girilmiştir. Bu amaçla işitsel cevap
eşiklerinin tespiti geliştirilmiştir. Bu yöntemde eşiklere bebeğin baş hareketlerini, kalp atımını,
solunum sayısını kaydeden alıcılar yerleştirilir ve kulaklıklara 85 dBHL şiddetinde sesli uyaran
verilir. Yapılan değerlendirmelerde hem sesli uyaranın hemde uyaran olmadan bu alıcılardan elde
edilen davranışsal cevaplar dikkate alınır. Bu cevaplara çeşitli aralıklarla kayıt yapılarak ulaşılır.
İşitsel cevap eşikleri, işitsel yolun bütününü değerlendirir, girişim gerektirmez ve uygulaması
kolay bir yöntemdir. Bu yöntemde test süresi birkaç dakika sürmesine rağmen, bebeği hazırlamak
ve yerleştirmek zaman alır. Ancak yüksek şiddette uyaran kullanılması sebebiyle hafif derecedeki
işitme kayıpları tespit edilememektedir. Zamanında doğmuş yenidoğanlar için uygun yöntem
olan işitsel cevap eşikleri prematüre doğmuş bebeklerde ve hasta yeni doğanlarda
kullanılamamaktadır
Diğer bir otomatik davranış testi ise Crib-ogram’dır. Burda fotoelektirik bir alıcı yerleştirilir, 3
KHz’de ve 90 dB SPL şiddetinde sesli uyaran verilerek bebeğin hareketleri kaydedilir. İşitsel
cevap beşiklerinden daha özellikli olduğu kabul edilir.
Otomatik tarama cihazları geliştirilmeden önceki dönemlerde sadece işitme kaybı açısından risk
taşıyan bebeklere konvansiyonel ABR cihazı ile işitme taraması yapılıyordu. American Academy
of Pediatrics 1982 yılındaki bildirisinde, riskli bebeklere işitme taramasının yapılmasını
önermiştir. Amerika’da 1992-1996 yılları arasında Colorado Yenidoğan İşitme Taraması Projesi
kapsamındaki değerlendirmelerde konjenital işitme kaybı tanısı konan 126 bebeğin %50’sinin
(63 bebek) işitme kaybı açısından herhangi bir risk faktörüne sahip olmadığı
görülmüştür.
29
bunun üzerine, American Academy of Pediatrics 1999 yılında yayınladığı bildiride tüm
yenidoğanlara işitme taraması yapılmasını önermiştir.
Yenidoğan işitme taramalarının bundan sonraki tarihsel gelişiminde EOAEs (Evoked Otoacoustic
Emissions- Uyarılmış Otoakustik Emisyon) kullanımına rastlanır. Otoakustik emisyon test cihazı
1978 yılında Devid Kemp tarafından geliştirilmiştir. Bu cihazla yapılan ölçüm sonucu nda 30
dB’in üstündeki işitme kayıplarının objektif olarak belirlenmesi mümkün olmuştur. İşitme
alanındaki bu gelişme ile birlikte pek çok ülke yenidoğan işitme taramasına başlamıştır. İlk
başlarda EOAEs ile yapılan taramalar işitme kaybı açısından risk faktörü taşıyan bebekler için
önerilmiştir. 1989’da Amerika Birleşik Devletleri’nde başlatılan Rhode Island İşitme
Değerlendirme Projesi (Rhode Island Hearing Assesment Project-RIHAP) ile çok sayıda
yenidoğana, TEOAEs (Transient
Evoked Otoacoustic Emissions ) ve konvansiyonel ABR
(Auditory Brainstem Response) teknikleri ayrı ayrı veya birlikte kullanılarak işitme taraması
programı oluşturulmuştur
30
VII
TARAMADA KULLANILAN YÖNTEMLER, TARAMAYA HAZIRLIK VE
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Yenidoğan işitme taramasının amacı bebeklerde işitme kaybı tanısının erken dönemde konmasını
sağlamaktadır. İşitme taramasının kısa sürede tamamlanması, test işleminin doğru yapılması, test
ekipmanı, salt bebekler ve testin yapılacağı ortamın bazı özelliklerine bağlıdır. Test sırasında
dikkate edilecek bu unsurlar, doğru neticeye, hızlı bir şekilde ulaşmamızı sağlamaktadır.
İşitme taramasına başlamadan önce, bebek ve annenin bulunduğu odaya ilk girdiğimizde
kendimizi tanıtmalı ve tarama testi ile ilgili anneye bilgi vermeliyiz. İşitme taraması programı
yeni bir uygulama olduğu için aileler tarafından bilinmemektedir. Tarama testinin neden
yapılması gerektiği, taramanın önemi, erken tanı ve müdahalenin önemi, bebek için faydası, ve
tarama işleminin nasıl yapılacağının anneye anlatılması, ve de bebeğin canını acıtacak bir işlem
olmadığı konusunun açıklanması anneleri rahatlatır ve güven duygusunu sağlar.
Anneyle ilk karşılaşma son derece önemlidir. Yeni anneler, yorgun, bitkin, sancılı, korkulu,
endişeli olabildikleri gibi, çok mutlu, neşeli de olabilirler. Bazen, bu sayılanların birçoğu ya da
tümü annelerde görülebilmektedir. Anneyle ilk karşılaştığımızda onun bu duygulara sahip olacağı
göz önünde bulundurmalı ve iletişim dikkatli şekilde olmalıdır.
Bebeklerle çalışmaya başlamadan önce ellerimizi yıkamaya özen göstermeliyiz. Teste
başlamadan önce dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da bebeğin nasıl tutulmasının
bilinmesidir. Anneler bebeklerinin tutulma şekli konusunda son derece hassastır. Bebek,
olabildiğince, özel bebek yatağında ve annesinin yanında test edilmeli; test sırasında bebeğin başı
desteklenmeli ve fontanele dikkat edilmelidir.
Test için bebeği başka odaya taşımamak son derece önemlidir. Bebeği bebek yatağı dışında
herhangi bir yere yatırmamaya, yatağının içine yere koyulan malzemeleri koymamaya, test
sırasında yaka kimlik kartı, kolye vb. bebeğin yüzüne çarptırmamaya dikkat etmek
gerekmektedir. Test esnasında annenin bebeği görebilmesi, anneyi rahatlatmaktadır.
Teste başlamadan önce bebeğin kulakları incelenmeli ve normal dışı durumlar kaydedilmelidir.
Kulak kepçesi ve dış kulak kanalındaki atresia ve mikrotia gibi anomaliler; veya kulak kepçesinin
komşuluğundaki et benleri ( skin tag ); veya küçük delikler ( pit ) normal dışı durum olarak
kaydedilmelidir.
Yenidoğan işitme taramasında iki ayrı tarama tekniği kullanılmaktadır:
•OAE : Otoakustik emisyonlar
•O-ABR: Automated Auditory Brainstem Response ( Otomatize işitsel beyinsapı cevabı )
31
Otoakustik emisyonlar (OAE) dış kulak yoluna yerleştirilen bir mikrofon aracılığıyla kolaylıkla
ölçülür. Kulağa yerleştirilen probla gönderilen sesin iç kulaktan yansıması yine aynı mikrofon ile
toplanır ve cevap elde edilir.
Otoakustik emisyon ölçümünü etkileyen en önemli faktörlerden biri probun kulağa yerleştirilme
şeklidir. Prob kulağa iyi yerleştiğinde uyaranın kulak kanalında hapsolmasını sağlar, test
sırasında gürültü düzeyinin düşmesini sağlar, emisyon kaydetme olasılığını yükseltir.
Prob yerleşimini etkileyen faktörler ise kulak kanalının şekli ve açısı, prob ucunun büyüklüğü,
kulak kanalında debris mevcudiyeti, testörün deneyimi ve yenidoğanın durumudur.
Yenidoğanların kulak kanalları esnek olduğundan kulak kanalı duvarları birbirine yapışabilir. Dış
kulak kanalı yapışıksa, prob düzgün yerleştirilemeyeceği için, testten netice de alınamaz. Prob
takılmadan önce yenidoğanın kulak kepçesi manipüle edilmeli, aşağı yukarı, sağa sola çekilerek
dış kulak kanalının yapışıksa, açılması sağlanmalıdır.
Farklı kulak kanallarına göre değişik büyüklükte prob uçları bulunmaktadır Probu yerleştirirken
prob ucu kulak kanalını tamamen tıkayacak büyüklükte olmalıdır.
Uygun prob ucunu bulmak için, büyük prob ucu ile denemeye başlamak daha uygundur.
Yenidoğanların dış kulak kanalları verniks / sıvı ile dolu olabileceğinden prob yerleşiminden
önce temizlenmesi gereklidir. Dış kulak yolundaki verniks prob ile iç kulağa gönderilecek ses
iletimini bozacağı için bebeğin testten kalmasına neden olabilir aynı zamanda verniks probun
deliklerinin içine dolup tıkayabilir ve son derece hassas bir mikrofon olan prob sık sık
arızalanabilir.
OAE testi sırasında uyaran dışarıdan duyuluyorsa, prob ucu çok fazla görünüyorsa, prob kulağa
iyi yerleşmemiş demektir, tekrar yerleştirip testi tekrarlamak gerekmektedir. Prob takılırken
bebekler reaksiyon gösterebilir. Omuzlar hafifçe aşağı doğru bastırılarak veya bebeğe sarılanarak
sakinleştirilebilir, bebeğin kendini güvende hissetmesi sağlanabilir.
Tarama sırasında bebeğin doymuş, altı temiz, huzurlu, rahat, mümkünse uyuyor olması
gereklidir. Ağlayan ve hareket eden bebekte tarama testi sonuçlandırılamaz.
Tarama testleri testin yapıldığı ortamın gürültü düzeyinden etkilenmektedir. Test sırasında,
odanın gürültülerden arındırılmış, sessiz olması gereklidir. Tarama yapılacak ortamın sessiz ve
sakin olması taramayı hızlandıracak ve sonuç olma olasılığını arttıracaktır. Ventilatör vb. ses
çıkaran aletlerin yakınında test yapılmaması; koridorlardaki gürültü seviyesinin yüksek olmaması
önemlidir. Vizit sırasında tarama yapılmaması ve ses kaynaklarından mümkün olabildiğince uzak
bir oda seçilmesi gereklidir. Tarama yapılacak oda mümkünse hali döşenmeli, kumaş perde
kullanımı gibi ses yutucu değişiklikler yapılmalıdır.
32
Otomatize İşitsel Beyin Sapı Davranımı testi de ( O-ABR ) için bebeğin miyojenik aktivitesinin
az olduğu, tercihen uyuduğu zaman yapılmalıdır. O-ABR testi miyojenik aktiviteden etkilenip,
sonuç alma olasılığını düşürdüğü için tarama sırasında bebeğin doymuş, altı temiz, huzurlu rahat,
uyuyor olması ya da uyutulmaya çalışılması gereklidir.
O-ABR testi bebeğin kulak arkalarına, mastoid bölgesine ve alına yerleştirilen elektrotlar aracılığı
ile yapılmaktadır. Elektrotları yerleştirmeden önce, elektrotların geçirgenliğini arttırmak için
kulak arkaları ve alnın özel bir jel ile temizlenmektedir. Bebeklerin, özellikle yenidoğanların cildi
kaygan, tüylü, verniksle kaplı, hatta bazen bebekler yıkanmadığı için kuru kanla da kaplı
olabilmektedir. Elektrotların yapıştırılacağı yerlerin iyi temizlenmesi hem elektrotların rahatça
yapışabilmesini sağlayacaktır he de testin geçerliliğini arttıracaktır.
Kullanılan prob uçları ve elektrotların her bebekte değiştirilmesi gerekmektedir. Tek kullanımlık
elektrot ve prob ucu kullanılmıyorsa, prob uçları tekrar kullanılacaksa, klor, fenol temelli,
kuaterner amonyum vs – klorheksidin, benzalkolium hidroklorid gibi hastane dezenfektanları
kullanılarak temizlendikten sonra başka bir bebekte kullanılmalıdır.
Testten sonuç almamızı etkileyecek bir başka etken ise probun kulaklar arasında değiştirilirken
ucunun debris tıkanmış olup olmadığını kontrol edilmesidir. Debris ile tıkanmış bir prob, sesi
kulağa iletemeyeceği için test sonucunu olumsuz yönde etkilenecektir.
Ancak, işitme taraması sonucunda bebeklerin testten geçememesinin tek nedeni bebekteki işitme
kaybı değildir. Tarama testinin yapıldığı ortam gürültülü ise, test esnasında bebek ağlıyor veya
hareket ediyorsa, kulak kanalı verniks ile doluysa, temizlenmemişse, O-ABR için kullanılan
elektrotların yerleri iyi temizlenmemişse, bebeğin kulağına prob veya ABR kulaklığı iyi
yerleşmemişse, kulak kanalı birbirine yapışık kalmışsa sonuç yine bebeğin testten geçememesi
şeklinde olacaktır.
Tarama testinden kalan bebekler, taburcu olmadan önce ve/veya sonra, tekrar tarama testi
uygulanarak, takip edilmektedir.
Testten kalan, bir başka deyişle takibe çağırılan, bebek sayısının azaltılması için: taramanın
bebeklerin en uygun olduğu zamanda yapılması, bebek taburcu olmadan önce tarama testinin
tekrarlanması, test sırasındaki çevresel gürültünün kontrol edilip azaltılması, ve de tarama
testinde kullanılan ekipmanların çalışır durumda, yedek ve sarf parçalarının temin edilmiş olması
gereklidir.
Bebeğin hareketlerinin azaltılması için bir battaniye ile sarılması, kendini huzur içinde ve
güvende hissetmesi önemlidir.
33
OAE ve O-ABR testinden kalan ve takibe çağırılan bebeklerin oranının azaltılmasındaki en
önemli faktörlerin arasında probun kulağa iyi yerleştirilmesi ve testin bebeğin miyojenik
aktivitesinin az olduğu, tercihen uyduğu hareketsiz olduğu zaman yapılmasıdır.
Tüm bu etkenlere dikkate edilmesi tarama testin sonuçlanmasını çabuklaştıracağı gibi kalan
bebek sayısını da azaltıp, hali hazırda yüklü olan yenidoğan işitme taraması programına takiplerle
fazladan yük getirmeyecektir.
34
VIII
TARAMADA KULLANILAN PROTOKOLLER
TARAMA EMİSYON CİHAZLI İŞİTME
TARAMASI PROTOKOLU
1. Basamakta 2 kez T-OAE (35 dB SPL) Bebek taburcu olmadan önce minimum 2 kez test
BEBEKTE RİSK FAKTÖRÜ
VARSA MUTLAKA HEM
T-OAE, HEM T-ABR TESTİ
UYGULANACAKTIR
1 veya 2 kulak kaldı
2 kulak geçti
Aileyi bilgilendir,
broşür ver
1. Basamakta
3. kez T-OAE (35 dB SPL)
2 kulak geçti
1 veya 2 kulak kalırsa
2.veya 3. Basamağa sevk
Aileyi bilgilendir,
broşür ver
2. Basamakta
DKY Temizliği + T-ABR
2 kulak geçti
Aileyi bilgilendir,
broşür ver
SADECE T-OAE
CİHAZI BULUNAN
1. BASAMAKLAR
Taburcu olduktan 1 hafta
sonra gerçekleştirilen üçüncü test
1 veya 2 kulak
kaldı
3. Basamakta
Tanısal Odyolojik Testler
2 kulak geçti
Aileyi bilgilendir,
broşür ver
İşitme kaybı kesinleşen bebekler için
3. Basamakta odyolog
kontrolünde işitme cihazlı veya
koklear implantlı rehabilitasyon
35
TARAMA EMİSYON VE TARAMA ABR CİHAZLI
İŞİTME TARAMASI PROTOKOLU
2 KEZ T-OAE + 1 KEZ T-ABR (35 dB SPL) *
BEBEKTE RİSK FAKTÖRÜ
VARSA MUTLAKA HEM
T-OAE, HEM T-ABR TESTİ
UYGULANACAKTIR
1. Basamakta taburcu olmadan önce
3 kez test
1 veya 2 kulak kaldı
1 KEZ T-OAE + 1 KEZ T-ABR (35 dB SPL) Taburcu olduktan sonraki
1 hafta içinde kombine testler
2 kulak
1 veya 2 kulak kalırsa, 2. veya 3.
geçti
Basamağa sevk
Aileyi bilgilendir,
broşür ver
KOMBİNE
T-OAE+T-ABR
CİHAZI BULUNAN
1. BASAMAKLAR
2. Basamakta
DKY Temizliği + T-ABR
2 kulak geçti
1 veya 2 kulak kalırsa, 3.
Basamağa sevk
Aileyi bilgilendir,
broşür ver
3. Basamakta
Tanısal Odyolojik Testler
2 kulak geçti
Aileyi bilgilendir,
broşür ver
İşitme kaybı kesinleşen
bebekler için
3. Basamakta odyolog kontrolünde
işitme cihazlı veya koklear implantlı
rehabilitasyon
36
IX
ODYOLOJİK İLERİ TANI
İşitme kaybı olan bebeğin işitme kaybının erken tespit edilmesi ve uygun müdahalenin yapılması
çok önemlidir. İşitme kaybı, hem alıcı hem de ifade edici dili olumsuz yönde etkilediği için
çocuğun tüm gelişim alanlarında olumsuz sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, “Ulusal Yenidoğan
İşitme Tarama” protokollerinde belirlenen kriterlere göre işitme kaybı şüphesi olan bebeklerin
işitme ile ilgili ileri tetkiklerinin ve gerekli uygun müdahalenin deneyimli ve uzman klinik
odyolog tarafından yapılması son derece önemlidir.Odyolojinin hiçbir alanı işitme kaybı olan
bebeğin işitme kaybının erken tespit edilmesi ve uygun müdahalenin yapılması kadar önemli
değildir. İşitme kaybı, hem alıcı hem de ifade edici dili olumsuz yönde etkilediği için çocuğun
tüm gelişim alanlarında olumsuz sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, “Ulusal Yenidoğan İşitme
Tarama” protokollerinde belirlenen kriterlere göre işitme kaybı şüphesi olan bebeklerin işitme ile
ilgili ileri tetkiklerinin ve gerekli uygun müdahalenin deneyimli ve uzman odyologlar tarafından
yapılması son derece önemlidir.
Odyolojik Değerlendirme
Pediatrik odyolojik değerlendirme içerisinde yer alan yöntemlerin seçimi, herbir testin avantajları
ve limitasyonları bebeğin durumuna göre göz önüne alınarak uzman odyolog tarafından
yapılmalıdır.
Yenidoğan işitme taraması protokolünda belirlenen kriterlere göre işitme kaybı şüphesi olan
bebeğe yapılacak olan odyolojik değerlendirmenin amacı her bir kulakta mevcut olabilecek
işitme kaybının tipinin derecesinin ve konfigürasyonunun belirlenmesine yönelik olmalıdır.
Odyolojik değerlendirmenin temel basamakları aşağıdaki gibidir:
1) Aile katılımı ve Hikaye
2) Davranışsal Testler
a) Şartlandırılmamış Cevap Testleri
i) Davranışsal gözlem odyometresi
b) Şartlandırılmış Cevap Testleri
i) Görsel cevap odyometresi
ii) Oyun Odyometresi
3) Konuşma Odyometresi
4) Elektrofizyolojik Testler
37
a) İmmitansmetrik değerlendirme
b) Uyarılmış Otoakustik Emisyon
c) İşitsel Beyinsapı Cevabı
d) Auditory Steady-State Response
Aile Katılımı ve Hikaye
Hikaye alımı, bebeğin işitmesinin değerlendirilmesinin en önemli kısımlarından biridir. Ailenin
veya bebek ile yakın olarak ilgilenen kişinin, bebeğin yaşına uygun olacak şekilde sese olan
tepkisi(Tablo I), sosyal ve iletişim becerileri hakkında verecekleri bilgiler odyolog açısından
önem taşımaktadır. Hikaye alımında aşağıdaki konuların dikkate alınması gerekmektedir:
1. Hamilelik ve doğum
2. Genel sağlık durumu
3. Gelişim
4. İletişim
5. Sosyalleşme
6. Eğitim
7. Özel eğitim
Odyoloğun aile ile iyi bir iletişim kurması, bebek ile ilgili olarak yapılacak takibin daha kolay
planlanmasına ve ailenin katılımının en üst düzeyde olmasına yardımcı olacaktır.
Tablo I. İşitsel Cevapların Gelişimi
YAŞ
CEVAP
0-4 Ay
Göz kırpma
Göz açma
Uykudan uyanma
4-7 Ay
Baş çevirme
7 Ay ve üzeri
Sesin doğrudan lokalizasyonu
Davranışsal Testler
Pediatrik odyolojik değerlendirmeyi etkileyen en kritik faktörler, çocuğun yaşı, gelişim seviyesi
ve nöromatürasyonudur. İşitmenin değerlendirilmesinde kullanılacak yöntemler belirlenirken bu
38
kriterlerin dikkate alınması gerekmektedir. Tablo II’de normal işitmeye sahip bebeklerin
minimum cevap için gerekli ses şiddeti seviyeler, verilmiştir.
Tablo II. Normal İşitmeye Sahip Bebeklerin Minimum Cevap İçin Gerekli Ses Şiddet Seviyeleri
YAŞ (ay)
GÜRÜLTÜ(dBHL)
WARBLE SES (dBHL)
KONUŞMA(dBHL)
0-4
40
70
45
4-6
45
50
25
6-8
25
45
20
8-10
20
35
10
10-14
20
30
10
14-20
20
25
10
20-24
15
25
10
Davranışsal testler genel olarak, 500-4000 Hz arasındaki konuşma aralığında frekansa özel cevap
tespit edilmesine katkıda bulunmaktadırlar. Erken çocukluk döneminde son derece güvenilir
cevaplar elde edilmektedir.
Şartlandırılmamış Cevap Testleri
Davranışsal Gözlem Odyometresi
Yenidoğanlarda ve bebeklerde uygulanan bir yöntemdir. Sese karşı oluşan refleksif ve motor
davranışlar gözlenmektedir. İşitme eşiklerinin tespit edilmesinde sınırlı bir yere sahip olduğu için
aileden alınan bilgiler ve elektrofizyolojik test sonuçları ile birlikte değerlendirilmelidir.
Şartlandırılmış Cevap Testleri
Görsel Cevap Odyometresi
Bebek 5-6 aylık olduğundan itibaren kullanılabilir. Uyarana karşı şartlanmış cevap gözlenir.
Şartlanmış cevap, şartlama oyuncağının yardımı ile sağlanır. Davranışsal gözlem odyometresine
göre daha güvenilir sonuçlar elde edilebilir. Normal işitmeye sahip veya hafif derecede iletim tip
işitme kaybı olan bebeklerde güvenilir sonuçlar elde edilir. Davranış ve elektrofizyolojik test
bataryasının birlikte kullanılması ile en iyi eşik tespiti elde edilmektedir.
39
Oyun Odyometresi
Bebek 24 aylık olduktan sonra 5 yaşına kadar uygulanabilir. Çocuk sese olan tepkisini blok
dizme veya halka geçirme gibi şartlandırılmış oyun şeklinde vermektedir. İşitme kaybının tipi ve
derecesi her iki kulak için ayrı ayrı belirlenebilir.
Konuşma Odyometresi
Konuşma odyometresi, pediatrik odyolojik değerlendirmede çeşitli amaçlar için kullanılmaktadır.
Özellikle, uygulanan diğer testlerin sağlamasının yapılması açısından yararları olabilmektedir.
Ancak, frekansa özel cevap elde edilemediği için pediatrik grupta mevcut olan işitme kaybının
konfigürasyonunun belirlenmesinde tek başına yeterli değildir.
Elektrofizyolojik Testler
İşitsel sistemin bütünlüğünün değerlendirilmesinde elektrofizyolojik testler son derece önemlidir.
Davranışsal testlerden elde edilen sonuçların elektrofizyolojik değerlendirmeler ile birlikte ele
alınması işite ile ilgili daha kesin bilgi vermektedir.
İmmitansmetrik Değerlendirme
İmmitamnsmetrik değerlendirme, odyolojik değerlendirmenin en temel unsurlarından biridir. Bu
yöntem ile orta kulak sisteminin ve alt beyinsapından geçen nöral refleks arkının bütünlüğü
hakkında bilgi elde edilebilir. Timpanik membran mobilitesi, orta kulak basıncı, östaki tüp
fonksiyonu ve akustik refleks immitansmetrik değerlendirme ile ölçülebilir.
Uyarılmış Otoakustik Emisyon
Klinik açıdan yaygın olarak kullanılan transient evoked otoakustik emisyon ve distortion product
otoakustik emisyon olmak üzere iki tip uyarılmış otoakustik emisyon mevcuttur. Uyarılmış
otoakustik emisyon cevapları kokleadaki hasar görmemiş dış tüy hücre fonksiyonlarına hassastır.
Otoakustik emisyon cevabının elde edilebilmesi için dış ve orta kulak yapılarının normal olması
gerekmektedir. Yenidoğan işitme taramasında yaygın olarak kullanılan otoakustik emisyon işitme
kaybı şüphesi olan bebeğin değerlendirilmesinde de diğer yaklaşımlarla birlikte önemli bir yere
sahiptir.
İşitsel Beyinsapı Cevabı
Koklea, işitme siniri ve işitsel beyinsapının aktivitesini değerlendiren non invasiv bir yaklaşımdır.
İşitsel beyinsapı cevabı değerlendirmesinin bir işitme testi olmadığı unutulmamalıdır. Sadece
işitme hassasiyetinin tahmin edilmesine yardımcı olmaktadır.
40
Auditory Steady State Response
Frekansa özel cevap veren, bebek ve çocuklarda güvenilir sonuçlar elde edilen noninvaziv bir
yöntemdir. İşitsel beyinsapı cevabı gibi işitsel fonksiyon hakkında yararlı bilgi sağlar ancak bir
işitme testi değildir.
Tarama ile işitme kaybı riski
İleri Odyolojik değerlendirme
Doğum-4 ay
OAE
5 ay-24 ay
OAE
İmmitans
İmmitans
ABR/ASSR
VRA
Davranış Odyometresi
ABR/ASSR
24 ay-4 yaş
OAE
İmmitans
Oyun odyometresi
ABR/ASSR
Şekil I. Pediatrik Odyometrik Değerlendirme Protokolleri. OAE: Otoakustik Emisyon, ABR:
İşitsel Beyinsapı Cevabı, ASSR: Auditory Steady State Response, VRA: Görsel Cevap
Odyometresi
Yenidoğan işitme taramasından kalan bebeklere uygun odyolojik değerlendirme yaklaşımı
uygulanmalıdır. Hiçbir yöntem tek başına değerlendirilmemeli, bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Test yöntemlerinin avantajları ve limitasyonları göz önüne alınarak uygulanacak olan pediatrik
popülasyona uygun yöntemler seçilmelidir. Şekil I’de pediatrik odyometrik değerlendirme
protokolleri görülmektedir. Pediatrik popülasyonun ileri odyolojik değerlendirmeleri mutlaka
deneyimli ve uzman bir odyolog tarafından yapılmalıdır. Böylece, en kısa zamanda en doğru
şekilde bebekte mevcut olabilecek işitme kaybının teşhisi konulup gerekli yönlendirmeler
yapılabilmektedir.
41
X
İŞİTME KAYIPLI YENİDOĞANLARDA İŞİTME HABİLİTASYONU NEDİR, NASIL
YÜRÜTÜLÜR?
İşitme taraması testlerinde normal işitmeyle uyumlu bir sonuç alındığında, anne ve babaya
sonucun nasıl açıklaması gerekir?
Tarama testinde normal işitmeyle uyumlu sonuç elde edildiği takdirde bu sonucu açıklamak
kolaydır. Ebeveyne “Uyguladığımız işitme taraması testine/testlerine göre sizin bebeğinizin
normal işittiğini anlıyoruz. Basit fakat oldukça güvenilir testler olmasına karşın bu testlerin
bebeğinizde testlerin uygulandığından sonra çıkabilecek işitme kayıplarını yakalaması
beklenmemektedir. Bebeğiniz ilerde menenjit, ağır üst solunum yolu enfeksiyonları, yüksek ateşli
havale gibi hastalıklar geçirirse işitmesi etkilenebilir. Ayrıca konuşma gelişimi yaşından çok geri
seyrederse de işitme testinin tekrar edilmesini talep etmeniz gerekir. Bu gibi durumlarda tarama
testleri değil, ayrıntılı biçimdeki işitme testlerinin uygulanması gerekir” şeklinde bilgi verilir.
İşitme taramasında normal işitmeyle uyumlu olmayan bir sonuç alındığında anne ve
babaya sonucun nasıl açıklaması gerekir?
Tarama testinde normal işitmeyle uyumlu olmayan sonuç elde edildiğinde sonucun açıklanması
daha zordur. Anne ve babayı paniğe sokmadan ılımlı şekilde konuşmak mümkündür. Aletin
kısıtlılıklarının bulunduğu ve bebeğin dış kulak yoluna sıvı birikmiş olabileceği de gerekirse
anlatılmalıdır. Burada bir konuşma örneği sunulacaktır: “İşitme taraması testinde bebeğinizin
işitmesinin normal olduğunu kesinleştirmek isterdik. Ancak bu şekilde bir sonuç alamadık. Bu
durumda sizi bu testlerin daha ayrıntılı yürütüldüğü bir merkeze göndermemiz gerekiyor. Orada
size ayrıntılı işitme testleri yapılarak, daha doyurucu bir sonuç alınacaktır.” tarzında konuşulması
uygun olabilir. Sonucun sözel olarak açıklanmasını tarama testlerini gerçekleştirenlerin yapması
daha uygundur. Tarama testlerinin sonucunu en iyi yapan bilecektir. Diğer taraftan, anne ve
babaya söylenen, bir hastalığın tanısı değil, normal işitmeyle uyumlu olmayan bir sonucun elde
edildiğidir.
Doğumsal sensorinöral işitme kaybının tedavisi var mıdır, işitme kaybı tanısı konan bir
bebeğin konuşmayı öğrenmesi sağlanabilir mi?
Doğumsal sensorinöral işitme kaybının geriye döndürülmesi ve normal işitmeye kavuşulması
genellikle mümkün değildir. Dolayısıyla tedaviden anlaşılan, işitme kaybının normale dönmesi
ise, bu olanaksızdır. Ancak işitme kaybının varlığı, bebeklik özellikle yenidoğan döneminde
tanınırsa işitme kaybının devam etmesine karşın bebeğin yaşıtlarına yakın konuşmayı öğrenmesi
olanağı vardır. Zaten ülke çapında yürütülen Ulusal Yenidoğan İşitme Taraması programının
temel hedefi de doğar doğmaz işitme kaybının tanınması ve ilk altı ay içinde işitme cihazlı veya
42
koklear implantlı özel eğitim sürecinin başlatılmasıdır. Bebeğe ve ailesine yönelik eğitimin erken
başlatılması halinde, işitme-konuşma eğitimi açısından aileye ve sosyal güvenlik kuruluşlarına
düşen maddi/manevi yük azalacaktır.
Doğumsal sensorinöral işitme kaybı tanısı konan bir bebeğin konuşmayı öğrenebilmesi için
duyarlı olduğu bir dönem var mıdır; bu dönem nasıl yorumlanmalıdır?
Konuşma sinyallerinin beyne erişebilmesi için beynin maksimum derecede duyarlı olduğu bir
dönemin bulunduğu kabul edilmektedir. “Kritik Periyod Teorisine” göre, bir bebeğin anadilini
edinebilmesi için, anadil açısından özellikle hayatının ilk 3 yılında uyarılması gerektiği kabul
edilmektedir. Eğer anadilin öğrenilmesi isteniyorsa, anadile maruz kalınması gereken yaş dönemi
yaşamın ilk 3 yılıdır. Bu dönemde herhangi bir nedenle konuşmanın öğrenilmesinde aksama
olursa, konuşma önemli derecede etkilenecektir. Böylesi bir aksamanın yaşamın daha ilerdeki
dönemlerinde telafi edilmesi giderek zorlaşmaktadır. Bu nedenle yaşamın ilk 3 yılının duyarlı
veya kritik periyod olarak değerlendirilmesi doğru bir yaklaşımdır.
Sensorinöral işitme kaybı tanısı kesinleşen bebeklerde uygulanan işitme rehabilitasyonu ve
işitme habilitasyonu programı nedir, kimlere uygulanır?
Erken çocukluk döneminde, konuşmanın öğrenilmesinden önceki dönemde (4 yaşından önce)
işitme kaybı bulunan bebeklerde sözel iletişimin başlatılması ve öğrenilmesi için işitme
habilitasyonu, konuşmanın öğrenilmesinden sonraki dönemde (4 yaşından sonra) işitme kaybı
beliren hastalarda ise işitme rehabilitasyonu programının yürütülmesi gerekir. Diğer bir deyişle,
işitme kaybının ortaya çıkış zamanının hastanın sözel iletişim becerisini edinmesinden önce veya
sonra
belirmesine
göre,
işitme
rehabilitasyonu
veya
işitme
habilitasyonu
programı
yürütülür.“İşitme Rehabilitasyonu”, işitme kaybı sonucu yetersiz durumda bulunan sözel iletişim
kurma yeteneklerinin yeniden kazanılması sağlamaktır. “İşitme Habilitasyonu” ise işitme
kaybından dolayı konuşmayı öğrenememiş bir bebeğe, sözel iletişim becerisini kazanmasını
sağlamak üzere bir programın uygulanmasıdır. Her iki durumda da uygulanan programlarda,
işitme kaybına bağlı olarak azalmış olan işitme duyarlılığını karşılamak üzere konuşma seslerinin
şiddetinin yükseltilerek hastaya iletilmesi gerekir. Konuşma seslerini ileten araç sıklıkla işitme
cihazları olabilir. Bu cihazların gücünün yeterli olmaması durumunda ise koklear implanttan
yararlanılır. İşitme cihazları veya implantlar, hastalık sonucu yitirilmiş olan işitme duyusunu
normale döndürmemekle birlikte, usulune uygun olarak uygulandığı takdirde hastanın konuşma
seslerini duyabilmesini sağlarlar.
Doğuştan bilateral sensorinöral işitme kaybı tanısı konan bebeklerde ne zaman işitme
cihazı ve ne zaman koklear implant uygulanması gerekir?
43
Doğar doğmaz işitme kaybının varlığı kesinleşen bir bebeğe en kısa zamanda işitme cihazı
uygulanır. Özellikle konuşma seslerine en fazla duyarlı olduğu bu dönemde beyin konuşma
seslerinden yoksun bırakılmamalıdır. Bu nedenle, yukarda belirtildiği üzere, Ulusal Yenidoğan
İşitme Taraması programının temel hedefi, doğar doğmaz işitme kaybının tanınması ve en geç ilk
altı ay içinde, bebeğe özel seçilmiş işitme cihazı veya koklear implantın kullanılmasıyla birlikte
bebek ve ailesi için özel eğitim sürecinin başlatılmasıdır.
İleri ve çok ileri derecede işitme kayıplı bir bebekte işitme cihazı sıklıkla 3-6 ay kadar
kullanılmakta, böylece bebeğin serbest alanda cihazlı ve cihazsız işitme eşiklerinin test edilmesi
suretiyle bebeğin gerçek duyma eşiklerine ulaşılmaktadır. İşitme cihazıyla birlikte sözel
uyaranlara duyarlılığının gelişmediği anlaşılacak olursa, zaman geçirmeden koklear implant
uygulamasına geçilmektedir.
Doğuştan bilateral sensorinöral işitme kaybı tanısı konan bebeklerde kısaca koklear
implant endikasyon kriterleri nelerdir?
o Genellikle doğduktan sonraki ilk 6 ayda implant uygulamasının uygun olmadığı kabul
edilmektedir. Kafatasının gelişimini izin vermek açısından, 12-14 aylarından sonra
implant uygulanabilir.
o Öncelikle en az en az 3 ay süreyle işitme cihazlı rehabilitasyonun uygulanmış olması
beklenir.
o İmplant uygulanacak kulakta koklear sinirin mevcut ve normal çapta olduğunun
anlaşılması gerekir.
o Sensorinöral işitme kaybının düzeyinin ileri ve çok ileri derecede olması.
Doğumsal sensorinöral işitme kaybı tanısı konan bir bebekte yapılması gereken odyolojik
testler nelerdir?
İşitme kaybının varlığı anlaşılan bir bebek için, tanının konduğu odyoloji kliniğinde yaklaşık 3’er
aylık aralarla subjektif işitme testlerinin tekrarlanması gereklidir. Böylece klik veya ton burst gibi
uyaranlardan yararlanarak saptanan işitsel uyarılmış potansiyel (ABR) eşiklerinin, oktav
frekanslardaki subjektif işitme eşikleriyle doğrulanması gerekir.
Doğumsal sensorinöral işitme kaybının habilitasyonunda kullanılan işitme cihazı nedir?
İşitme kayıplının işitme ve iletişim kurma yeteneğinin en yüksek düzeye çıkartılması amacıyla
sesi şiddetlendirerek ve bazı yönleriyle değişikliğe uğratarak kullanıcıya ileten elektronik
cihazlara işitme cihazları
adı
verilir. Diğer bir söyleyişle, işitme cihazları,
sesin
şiddetlendirildikten ve kısmen modifiye edildikten sonra kullanıcısına ileten elektronik
44
cihazlardır. Eskiden beri konvansiyonel nitelikte analog işitme cihazları mevcut olmakla birlikte
giderek artan sayıda dijital işitme cihazları üretilmektedir
Doğuştan bilateral sensorinöral işitme kaybı tanısı konan bebeklerde önerilen işitme
cihazının tipi ve özellikleri nedir?
Her iki kulağında işitme kaybı bulunan bir bebeğin doğal olarak her iki kulağının da
cihazlandırılması gerekir. Ancak hastanın her bir kulağının frekansa özgü eşikleri saptanarak,
uygun olduğu düşünülen işitme cihazının ince ayarlarının yapılması kural olmalıdır. Oktav
frekanslardaki subjektif ve objektif eşiklerin 3. basamakta yer alan Odyoloji merkezlerinde
saptanması uygun olacaktır. Diğer bir deyişle ayrıntılı odyolojik testlerin işitme cihazlı veya
koklear implantlı rehabilitasyon seçeneklerine karar verilecek olan merkezlerde yapılması doğru
bir uygulama olacaktır. Aşağıdaki fotoğrafta analog kulak arkası işitme cihazı ile hastanın
kulağına özel hazırlanmış kalıp görülmektedir.
Doğumsal sensorinöral işitme kaybının habilitasyonunda kullanılan işitme cihazının seçimi
nasıl yapılmaktadır?
İşitme cihazları, orta, orta-ileri ve ileri derecede sensorinöral işitme kaybı bulunan bebeklerin
konuşmayı öğrenebilmesi için gereklidir. İşitsel uyarılmış beyin sapı potansiyel testi (ABR) ile
uyarılmış oto-akustik emisyon testi (OAE) kullanılarak, kabaca işitme kaybının derecesi
belirlenen bir bebeğin, zaman geçirmeksizin işitme cihazına kavuşturulması gerekir.
Bebeklerdeki kulak kepçesi ile dış kulak yolunun ölçüleri, yetişkinlerden ve birbirlerinden
farklılıklar gösterdiği için, her bir bebeğin kendine özgü ölçümlerinin yapılması gerekir. Gerçek
kulak ölçümü olarak tanımlanan objektif yöntem sonucunda işitme kayıplı bebeğin işitme
eşiklerine göre, formüllere dayalı olarak seçilmiş olan hedef eğriye ulaşılmasını sağlayan işitme
cihazının seçilmesi amaçlanır. Bu şekilde, seçilmiş olan işitme cihazı kulağında takılı iken serbest
alan işitme eşikleri ölçülerek, daha önce seçilmiş olan işitme cihazının uygun olup olmadığı
subjektif davranışsal eşiklere dayanarak denetlenir. Serbest alanda işitme cihazlı eşikler
odyogramda işaretlenerek, konuşma muzuna girip girmediği denetlenir. Önceden seçilmiş olan
cihazın hastaya yeterli amplifikasyonu sağlayamadığı anlaşılırsa, yerine uygun olanın seçilmesi
sağlanır.
Doğumsal sensorinöral işitme kayıplı bir bebeğin normal işitenlere yakın konuşmayı
öğrenebilmesi mümkün müdür? Bu bebeklere ne zaman işitme cihazı veya koklear implant
uygulanır?
İşitme kayıplı bir yeni doğanın, işitme cihazıyla rehabilitasyonunun sağlanması ve ailesinin özel
eğitime tabi tutularak bilinçli ve bilgili davranması durumunda genellikle okul öncesi dönemde
normal işiten yaşıtlarının sözel iletişim becerisine yaklaşması mümkündür. Bu amaçla, işitme
45
kaybının olabildiğince erkenden tanınması, bebeğe cihazlı veya implantlı rehabilitasyonunun
erkenden yapılması, bebeğin normal işitenlerle sözel iletişim ortamında bulunması, ailesinin ve
kendisinin özel eğitim programına zaman geçirmeden başlatılması önerilmektedir.
46
XI
İŞİTME VE KONUŞMA ÖZÜRLÜLERİN YASAL HAKLARI
Özürlü; doğuştan yada sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu, bedensel, zihinsel,
ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeni ile toplumsal
yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan birey olarak
tanımlanabilir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün ölçütlerine göre; gelişmiş ülkelerde nüfusun % 10’u, gelişmekte olan
ülkelerde ise nüfusun %12’si özürlülerden oluşmaktadır. Aynı ölçütten hareketle dünyada bugün
500 milyondan fazla insanın özürlü olduğu kabul edilebilir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından yapılan “ 2002 Türkiye
Özürlüler Araştırması”na göre ülkemizde nüfusun %12.29’unu özürlüler oluşturmaktadır (Genel
nüfus: 68.622.559 - Özürlü: 8.431.937).
Yine aynı çalışmaya göre ülkemiz özürlülerinin % 0.37’sini (254.000) işitme, %0.38’ini
(260.000) ise dil ve konuşma özürlüleri meydana getirmektedir.
Devletimiz sosyal devlet olma ülküsünün gereği olarak özürlü vatandaşlarına; özürlü maaşı, özel
eğitim, özürlü kimliği, vergi indirimi, özürlü işçi kaydı, malulen emeklilik, özel alet ve araç
(işitme cihazı, özel tertibatlı araç vb) alımı gibi çeşitli hizmetler sunmaktadır.
Pek çoğu geliştirilmeye ve güçlendirilmeye muhtaç bu hizmetlerden özürlü insanımızın
yararlanabilmesi, öncelikle “ Özürlü Sağlık Kurulu Raporu” alması gerekmektedir. Kamu kurum
ve kuruluşları tarafından özürlülere sağlanacak haklardan ve verilecek hizmetlerden yararlanmak
üzere istenilen sağlık kurulu raporlarının alınışı, geçerliliği, değerlendirilmesi ve sağlık kurulu
raporu verebilecek yetkili sağlık kuruluşlarının tespiti ile ilgili usul ve esasları hazırlanmış olan
yönetmelikte belirtilmektedir. Özürlü Sağlık Kurulu Raporunda özür derecesi %40 ın üstünde
olan kişilere bazı haklar tanınmaktadır, bunlar;
Özürlü maaşı; devletimiz her yıl bütçede belirlenen oranda muhtaç durumdaki özürlülere aylık
maaş ödemektedir.
Özel eğitim; “Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerine
göre düzenlenmiş bir “Sağlık Kurulu Raporu”nda özel eğitim görmesi gerektiği bildirilen
özürlülere, devletin de maddi katkısı ile özel kurumlarda eğitim verilmektedir.
47
572 sayılı kanun hükmünde kararname ile 1580 sayılı Belediye Kanunu’na “81. Özürlüler için
ulaşım ile sosyal ve kültürel amaçlı hizmetlerden ücret almamak veya indirimli tarife uygulamak
...”hükmü eklenmiştir. Bu hüküm gereğince bazı belediyeler, özürlüler için toplu taşım
hizmetlerinde ve su faturalarında ücret almamakta veya indirim uygulamaktadır.
Özürlü kimlik kartının sağladığı kolaylıklar;
1. Özürlü istihdamı amacıyla açılan sınavlarda, özrün belgelenmesinde bu kart
kullanılabilir.
2. Yerel yönetimlerin alacağı kararlar ile, toplu taşıma hizmetlerinden ve su bedellerinden
ücretsiz ya da indirimli yararlanılabilir .
3. Devlet tiyatrolarından ücretsiz yararlanılabilir.
4. Milli parklara ücretsiz girilebilir.
5. Türk Hava Yolları ve Devlet Demiryollarında %40 indirimden yararlanılabilir.
Vergi indirimi; çalışma gücünün asgarî % 80'ini kaybetmiş bulunanlar birinci derece sakat, asgarî
% 60'ını kaybetmiş bulunanlar ikinci derece sakat, asgarî % 40'ını kaybetmiş bulunanlar ise
üçüncü derece sakat sayılmakta ve sakatlık dereceleri itibariyle belirlenen aylık tutarlar
ücretlerinden indirilmektedir (01.01.2004 tarihinden itibaren 4842 sayılı kanun gereğince).
Özürlü işçi kaydı; “Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü Yurt İçinde İşe Yerleştirme Hizmeti
Hakkında Yönetmelik” (28.04.2004 tarih ve 25446 sayılı Resmi Gazete) hükümlerine göre
“Özürlü İş Arayan”; doğuştan ya da sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu, bedensel,
zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerindeki özürleri nedeniyle çalışma gücünün en az %
40' ından yoksun olduğunu sağlık kurulu raporu ile belgeleyerek, kuruma iş isteğiyle kayıt
yaptıranlar olarak tanımlanmaktadır. Bir başka deyişle “özürlü işçi kaydı” yaptırabilmek için özür
durumuna göre çalışma gücü kaybı oranının en az %40 olması gerekmektedir.
Malulen emeklilik; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 53. maddesinde göre;
a) Çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiği tespit edilen,
b) Çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş durumda sayılmayanlardan 34. madde
gereğince yapılan tedavi sonunda, Kurum sağlık tesisleri kurullarınca düzenlenecek raporlarda
çalışabilir durumda olmadığı belirtilen,
c) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60'ını
kaybeden sigortalı, malullük sigortası bakımından malul sayılır, denilmektedir.
Sigortalının, çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiği kabul edilen işitme ve konuşma özürleri
ile ilgili hastalık ve arızalar;
48
a) Kulak akıntısı ve labirent komplikasyonu sonucu sürekli baş dönmesi ve denge
bozukluğu ile seyreden, işitme cihazıyla ve tedaviyle sonuç alınamayan işitme kaybı,
b) Kulak sayvanının, dış kulak yolunun, orta kulağın ameliyat edilemeyen tümörleri,
nörinoma ve diğer kulak kanserleri,
c) Dil kaybı veya konuşma ve yutmayı zorlaştıran dil harabiyeti ,
d) Burun, paranazal sinüsler, çene, ağız ve farenks kanserleri veya ameliyat edilemeyen
tümörleri,
e) Travmalar, hastalıklar ve tümörler sonucu sürekli kanül takılmasını gerektirir larinks
yokluğu,
f) Ses organlarının tedavi edilemeyen ve afoni ve dispneyle birlikte olan iki taraflı hastalık,
travma ve tümörleri (bknz. Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü) olarak belirtilmektedir.
Özel alet ve araç (işitme cihazı, özel tertibatlı araç vb) alımı; Özürlü vatandaş, “Sağlık Kurulu
Raporu” ile ihtiyacın tespit edilmesi şartı ile gereksinimi olan özel alet ve aracı bağlı bulunduğu
sosyal güvenlik kurumunun değişen oranlarda maddi katkısı ile edinebilir.Hiçbir sosyal
güvencesi olmayan özürlüler ise, işitme cihazı vb araç gereçleri
bulundukları ilin sosyal
yardımlaşma ve dayanışma fonuna baş vurarak temin edebilirler.
5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun 7.7.2005 tarihinde
yürürlüğe girmiştir.Bu kanunun amacı
özürlülerin sağlık eğitim,rehabilitasyon,istihdam,bakım ve sosyal güvenliğine ilişkin sorunların
çözümünü sağlamak ,ve özürlülerin önlerindeki engelleri kaldırarak topluma katılımlarını
sağlamak ve gerekli düzenlemeleri yapmaktır.
Kanunun 5. maddesi Özürlüler ile ilgili derecelendirmeler, tanılamalar,sınıflandırmaların uluslar
arası özürlülük ölçütüne göre yapılmasını
ve bu konuda yönetmelik hazırlanmasını hükme
bağlamıştır.Özürlüler İdaresi Başkanlığı, kurumlar arası yapmış olduğu koordinasyonla
özürlülerin özür durumunu değerlendirmek üzere tüm vücut fonksiyon kaybı oranı olarak
belirtilen ve uluslararası derecelendirmeleri temel alan yeni bir cetvel hazırlamıştır.Yönetmelik
resmileştikten sonra özürlü sağlık kurulu raporu veren hastaneler, özürlü
raporlarını bu
derecelendirmeye göre düzenleyeceklerdir.
Ülkemizde, özürlülere bakım hizmeti sunulmasında ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Kanunla,
sosyal güvencesi bulunmayan ve ailesi ekonomik yoksunluk içinde bulunan bakıma muhtaç
özürlülere evlerinde veya kurumda bakım hizmeti sağlanmaktadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu haricinde özel kurumlarda bakılanların iki aylık net asgari ücret tutarına kadar
olan bakım giderleri Kurumca karşılanacaktır (Madde 9-30). Bakım hizmetini, Sosyal Hizmetler
49
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünden ruhsat alan gerçek ve tüzel kişiler ile kamu
kurum ve kuruluşları verecektir (Madde 7)
İşitme ve görme özürlülerin noterlik işlemlerinde yaşadıkları tanık bulma zorunluluğu isteğe
bağlı olmak üzere kaldırılmıştır (Madde 23-24). Yine görme özürlülerin, imzalarının geçerli
olabilmeleri için tasdik edilmeleri zorunluluğu kaldırılmıştır (Madde 50).
Özel eğitim alması gereken özürlü çocuklardan sadece Emekli Sandığı ve SSK mensuplarının
özel eğitim ve rehabilitasyona ilişkin giderleri kurumlarınca karşılanmaktaydı. Adil olmayan bu
uygulama yerine özel eğitime ihtiyacı olduğu özel eğitim değerlendirme kurulu tarafından tespit
edilen tüm özürlü çocukların bu hizmeti alabilmeleri sağlanmıştır. Ayrıca, bu merkezlerin
denetimi ve ruhsatlandırılmalarıyla, merkezlerden alınan hizmetin ücretinin ödenmesi yetkileri
Milli Eğitim Bakanlığına devredilmiştir (Madde 15-16-17-18-35).
Kanunla, özürlü üniversite öğrencilerinin araç-gereç temini, özel ders materyallerinin
hazırlanması, özürlülere uygun eğitim, araştırma ve barındırma ortamlarının hazırlanmasının
temini gibi konularda çalışma yapmak üzere Yükseköğretim Kurumu bünyesinde Özürlüler
Danışma ve Koordinasyon Merkezi kurulmaktadır (Madde 15).
Ülkemizde ulusal işaret dili bulunmamaktadır. İşitme özürlülerin eğitim ve iletişimlerinin
sağlanması amacıyla Türk İşaret Dili Sistemi oluşturulacaktır (Madde 15).
Özürlülerin her türlü eğitim ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak üzere kabartma, sesli, elektronik
kitap, alt yazılı film ve benzeri materyal üretilmesini temini için gerekli çalışmalar yapılacaktır
(Madde 15).
Hiçbir geliri ve mülkü olmayan özürlü vatandaşlarımız, 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş
Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre 63
YTL aylık almaktadır. Kanunla, malul durumda (çalışma gücü kayıp oranı %70 ve üstü)
bulunanların aylıkları 189 YTL’na; diğer özürlülerin (çalışma gücü kayıp oranı %40-69 arası)
aylıkları ise 126 YTL’na yükseltilmiştir. Ayrıca, Kanunla ilk defa 18 yaşın altındaki özürlülere de
126 YTL aylık bağlanacaktır. Sözkonusu aylıktan yararlanan her ikisi de özürlü olan çiftlere, ayrı
ayrı aylık bağlanmamakta, sadece bir aylık %50 artırılarak bağlanmaktaydı. Kanunla bu
adaletsizlik giderilmiş ve çiftlerin her birine aynı miktarda aylık bağlanması sağlanmıştır. Yine
ilk defa, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan yetim aylığı alan özürlülere, gelirleri, 2022
sayılı Kanunda durumlarına göre ödenecek aylıktan az olması halinde aradaki fark ödenecektir.
Mevcut uygulamada özürlü erkeklerin aylıkları evlenmeleri halinde de devam ederken, özürlü
kadınların aylıkları kesilmekteydi. Kanunla bu uygulamaya son verilmiştir (Madde 25).
Özürlünün sahip olduğu bir konutu Emlak Vergisinden muaf tutulmuştur (Madde 22).
50
Özürlülere destek olabilmek amacıyla, eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak
üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları Katma Değer Vergisinden istisna
tutulacaktır (Madde 32).
Mesleği olan özürlü devlet memurları mesleklerine uygun münhal kadrolara atanacak ve
mesleklerini icra ederken kullanacakları yardımcı araç ve gereçler kurumlarınca karşılanacaktır.
Ayrıca, memurun eşi, çocukları ve kardeşlerinden özürlü bulunan ve özel eğitim alması
gerekenlerin tayinleri okulun bulunduğu il veya ilçeye yapılacaktır (Madde 20-21).
51
XII
TARAMA SONUÇLARININ VERİ TABANINA AKTARILMASI
Bir tarama programının başarısı ve kalitesi iyi bir veri takip sisteminin oluşturulmasına bağlıdır.
Yeni Doğan işitme taraması ile ilgili Uluslar arası bir çok kuruluşun raporlarında Ulusal
yenidoğan işitme taramaları temel prensipleri belirlenmiştir. Bu prensiplerden bir tanesi de işitme
kaybı riski taşıyan bebeklerin takiplerinin sürdürülmesi, tarama prosedürlerini karşılaştıracak
araştırmaların yapılmasıdır. Ulusal yenidoğan işitme taraması programı uygulayan bir çok ülke
tarama programı için veri tabanı oluşturmuştur.Ülkemizde Sağlık Bakanlığı web sitesi üzerinden
işitme taraması veri tabanı hazırlanmıştır.
Tarama bilgileri ile ilgili kayıt tutulmasının önemi;
1-İşitme engeli ile doğan bebeğin erken tanılanması ne kadar önemliyse bebeğin takip edilmesi
de o derece önemlidir. Takip edebilmek için kayıt sistemine gereksinim vardır. Doğum
hastanelerinde uygulanan işitme taramalarında
bebeğin ailesine tarama sonucu sözel veya
yazılı olarak bildirilmektedir. Sözel bildirilmesi halinde aile bebeğin hangi testten geçemediğin (
örneğin OAE veya ABR )ve hangi kulağının işitme kaybı riski taşıdığı gibi bilgileri belleğinde
tutamaz. Yazılı belgeler ise genellikle kaybolabilir bu nedenle elektronik ortamda tutulan kayıtlar
bilginin korunması, sevk zinciri içinde bebeğin sevk edildiği hastaneye iletilmesi imkanı sağlar.
Ayrıca bebekle ilgili daha detaylı bilgi aktarma imkanı olur.
2- Tarama sonrası sevk edilen bebeklerin nihai tanılarının takibini sağlar.
3- İşitme taramalarında yaşanan en önemli sorun işitme kaybı şüphesi saptandığı için kontrole
çağrılan veya sevk edilen bebeklerin ailelerinin ihmalkar davranması sonucu bu bebeklerin erken
müdahele şansından mahrum kalmasıdır. Kayıt sistemi bu gibi durumlarda aileleri saptayıp
mevcut bilgilerden kendilerine ulaşma ve uyarma imkanı sağlar.
4-İşitme taramasından geçen ama işitme kaybı riski taşıyan bebeklerin takip edilmesini sağlar.
5-Veri tabanı doğuştan işitme kayıpları ile ilgili insidans, prevelans v.b istatistiksel verilerin elde
edilmesini sağlar.
6-Kayıt tekrarı önlenmiş olur.
7-Tarama prosedürlerini karşılaştıracak araştırmaların yapılması imkanını sağlar.
Sağlık Bakanlığı Yenidoğan İşitme Taraması Programı Bilim Kurulunun
tarama formlarının Bakanlığımız Bilgi İşlem Dairesi tarafından
hazırlamış olduğu
veri tabanı programına
dönüştürülmesini sağlamıştır. Hazırlanan programda tarama sevk zincirini esas alan üç aşamalı
52
bir form oluşturulmuştur. İşitme taraması sevk zinciri üç basamaklı uygulama birimlerinden
oluşturulmuştur.
A)Birinci Basamak Uygulama Birimleri: Türkiye genelinde doğum yapılan tüm hastanelerdir.
Her ilde İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde görevlendirilecek bir hekim, programın il sorumlusu
olacaktır. Program kapsamındaki her hastanede, hastanedeki doğum sayısına göre belirlenecek
sayıda odyometrist veya hemşireden oluşan bir ekip görevlendirilecektir. Aynı hastanede görev
yapan sosyal hizmetler uzmanları da bu ekibe destek vereceklerdir. Birinci basamak uygulama
birimlerinde en az bir işitme tarama cihazı bulunacaktır. Hastane başhekimi uygulama biriminin
faaliyetlerini denetlemek ve ara vermeden sürdürülmesini sağlamakla yükümlüdür. Birinci
basamak uygulama birimi tarama ile ilgili verileri, Bilimsel kurul tarafından belirlenen esaslar
çerçevesinde toplamak ve ilgili makamlara bildirmekle yükümlüdür.
B) İkinci Basamak Uygulama Birimleri: Birinci basamak uygulama birimlerinde işitme kaybı
şüphesi ön tanısı ile sevk edilen çocuklarda kulak burun boğaz muayenesi yapacak ve işitme
kaybı olup olmadığını belirleyecek ileri tetkikleri (tarama ABR si) uygulayabilecek Sağlık
Bakanlığı Hastaneleri veya Üniversitelerden ibarettir. Her bir ikinci basamak uygulama biriminde
bir KBB kliniği olmalı ve bu program kapsamında çalışacak bir KBB hekimi ile en az bir
odyometrist (varsa odyoloji uzmanı) hastane idaresi tarafından görevlendirilmelidir. İkinci
basamak uygulama birimi tarama ile ilgili verileri, Bilimsel kurul tarafından belirlenen esaslar
çerçevesinde toplamak ve ilgili makamlara bildirmekle yükümlüdür.
C) Üçüncü basamak uygulama birimleri: Bu programda üçüncü basamak olarak yer alacak
birimler, şüpheli
işitme kayıplarının kesin tanısını koyacak, gerekirse tedavi edecek, cihaz
uygulaması, eğitim, habilitasyon ve rehabilitasyon hizmetlerini yapacak hastanelerden ibarettir..
Bu bağlamda, üçüncü basamak uygulama birimlerinin; odyoloji uzmanları, eğitimci ve
psikologların görev yaptığı Odyoloji Üniteleri olan Kulak Burun Boğaz Hastalıkları bölümlerine
sahip olmaları gereklidir. Her bir üçüncü basamak uygulama biriminde en az bir odyoloji uzmanı
ve KBB hekimi (üniversitelerde en az yardımcı doçent, Sağlık Bakanlığı Hastanelerinde en az
Başasistan seviyesinde bir hekim) bu projenin sorumlusu olarak belirlenecektir. Üçüncü basamak
uygulama birimi tarama ile ilgili verileri, Bilimse kurul tarafından belirlenen esaslar çerçevesinde
toplamak ve ilgili makamlara bildirmekle yükümlüdür.
Yenidoğan işitme taramasının uygulandığı birinci basamakda ( doğum hastanesinde)bebek ile
ilgili kimlik bilgileri, sosyal güvencesi,doğum ile ilgili bilgiler risk faktörleri ile bilgiler ve her bir
kulak için uygulanan tarama cihazına göre tarama sonuçları ve kontrol bilgileri taramayı yapan
personel veya kayıttan sorumlu kişiler tarafından kaydedilecektir. İşitme taramasında kalan ve
ikinci basamağa sevk edilen bebekler için ikinci basamak kayıt bilgileri hazırlanmıştır. İkinci
basamakta ( KBB klinikleri) görev yapan kişiler bebeğin kimlik bilgilerinden birinci basamaktaki
53
kaydını görüp ikinci basamak kaydını dolduracaklardır. Kontrole çağırma gereksinimi duyulması
halinde ikinci basamak randevu vericek..Kesin tanı ve tedavinin uygulanacağı 3 basamak
(Odyoloji Klinikleri ) uygulama biriminde görevli kişiler hem bir hem de ikinci basamak kayıt
bilgilerini görebilecek ve kendi bulgularını üçüncü basamak kaydına kaydedeceklerdir.
Tüm kayıtlar Sağlık Bakanlığı Yenidoğan İşitme Taraması Web uygulamasına kaydolacak ve
yetkillendirilmiş personeli tarafından taramaların işleyişi takip edilebilecektir. Sağlık Bakanlığı
AÇSAP Genel müdürlüğünün yetkilendirilmiş personeli de
portalde bulunan kayıtları görme
yetkisine sahip olacaktır.
54
KAYNAKLAR
1. American Academy of Pediatrics. Joint Committee on infant hearing 1994 position statement.
2. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başk. Web – Ulusal İşitme Taraması (www.ozida.gov.tr)
3. Belgin E, Aktaş F, ve ark. The Children Population With Sensory-Neural Hearing Loss in
Turkiye. Proceedings of the 2nd International Meeting in Audiology for the Mediterranean
Countries, 1991.
4. Belgin E,Genç A, ve ark. Five years results of Hacettepe University Newborn Hearing
screening program in Turkey, NHS 2004 International Conferance on Newborn Hearing
Screening Diagnosis and Intervention (27-29 Mayıs, 2004; Italya).
5. Devlet İstatistik Enstitüsü Web – İstatistikler ve göstergeler (www.die.gov.tr)
6. Devlet İstatistik Enstitüsü Web – Nüfus ve kalkınma göstergeleri (www.die.gov.tr)
7. Durgun M, Kemaloğlu YK, ve ark. Doğuştan işitme kayıplı çocuklarda tanı ve rehabilitasyon.
XXVIII. Ulusal
Otorinolaringoloji ve Baş Boyun Cerrahisi Kongresi, 2005, Antalya.
(www.odyoloji.gazi.edu.tr)
8. Erturk B.Y enidoğan İşitme Taramalarında Objektif Yöntemlerin Karşılaştırılması. Hacettepe
Ün., Sağlık Bil. Enst. Klinik Odyol. ve Kon. Bozuk. Tezi (Ankara, 2004).
9. Kemaloglu YK, Gunduz B, ve ark. Pure tone audiometry in children. Int J Pediatr
Otorhinolaryngol. 2005; 69: 209-14.
10.
Kemaloğlu YK, Türkyılmaz C, ve ark. Gazi Üniversitesi Yenidoğan İşitme Tarama
Programı (YİTP). XXVII. Ulusal Otorinolaringoloji ve Baş Boyun Cerrahisi Kongresi (4-9 Ekim
2003; Antalya). (www.odyoloji.gazi.edu.tr)
11.
Kemaloğlu YK. Socioeconomic cost of hearing loss and cost-effectivity of preventive and
rehabilitative works in Turkey. First International Deaf Association Conference (Istanbul, 2004).
(www.odyoloji.gazi.edu.tr)
12.
Kemaloğlu
YK.
Usefullness
of
Newborn
Hearing
Screening
by OAEs. 6th Int Congress on Pediatric Otorhinolaryngology (Atina, Yunanistan, 2004)
(www.odyoloji.gazi.edu.tr)
13.
Keren R, Helfand M, ve ark. Projected cost-effectiveness of statewide universal newborn
hearing screening. Pediatrics. 2002;110:855-64.
14.
Külekçi-Uğur A, Kemaloğlu YK, ve ark. Gazi Ün. Hastanesi yenidoğan işitme taraması
programı. XXVIII. Ulusal Otorinolaringoloji ve Baş Boyun Cerrahisi Kongresi, 2005, Antalya.
(www.odyoloji.gazi.edu.tr)
55
15.
Lemons J, et al. Newborn hearing screening: costs of establishing a program. J Perinatol.
2002;22:120-4.
16.
Messner AH, ve ark. Volunteer-based universal newborn hearing screening program. Int J
Pediatr Otorhinolaryngol. 2001; 20;60:123-30
17.
Türkiye Özürlüler Araştırması-2002. Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası. Ankara, 2004.
(www.ozida.gov.tr)
18.
Yoshinaga-Itano C. Benefits of early intervention for children with hearing loss.
Otolaryngol Clin North Am. 1999;32:1089-102.
19.
1.Gravel, J.S., Hood, L.J., “Pediatric Audiologic Assessment” Chapter 10, Ed. Musiek,
F.E., Rintelmann, W.F.,”Contemporary Perspectives in Hearing Assessment”, Allyn&Bacon,
1999, s. 305-322
20.
2.Weber, B.A., Diefendorf, A., “Newborn Hearing Screening” Chapter 11, Ed. Musiek,
F.E., Rintelmann, W.F.,”Contemporary Perspectives in Hearing Assessment”, Allyn&Bacon,
1999, s.342
21.
3. http://www.asha.org/public/hearing/testing/assess.htm.13.10.2005.
22.
1. Türkiye Özürlüler Araştırması-2002. Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası.Ankara.2004.
23.
2. “Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” (18.03.1998 tarih
ve 23290 sayılı Resmi Gazete)
24.
3. “Özürlüler İçin Kimlik Kartı Yönetmeliği”(13.08.1998 tarih ve 23432 sayılı Resmi
Gazete)
25.
4. “Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü Yurt İçinde İşe Yerleştirme Hizmeti Hakkında
Yönetmelik” (28.04.2004 tarih ve 25446 sayılı Resmi Gazete)
26.
5. “Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü” ( 03.07.1985 tarih ve 18800 sayılı Resmi
Gazete)
56
Download