VİTAMİNLER Vitaminler sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan organik bileşiklerdir. Vitamin Latince yaşam anlamına gelen "vita" sözcüğünden kaynaklanır. Vitaminler vücut tarafından üretilemeyen, besinlerin enerjiye dönüşümüne ve vücudun normal işlevini sürdürmesine yardımcı olan maddelerdir. Yapılan araştırmalar, minerallerin de vücut işlevleri için vitaminler kadar önemli olduğunu ve ikisinin de vücutta belirli oranlarda bulunması gerektiğini ortaya koymuştur. Vitamin ve mineral desteği niçin gerekir? Özellikle hızlı ve ayaküstü yemek yeme, öğün atlama, tek tip beslenme gibi günümüzün dengesiz beslenme alışkanlıkları ve sebze, meyve, et, süt ve yumurtanın yeterli alınmadığı beslenme durumlarında vücudumuz gereksinimi olan vitamin ve minerallerin tamamım besinlerden alamayabilir. Özellikle yoğun fiziksel ve zihinsel aktivite, spor, sürekli ilaç kullanımı (doğum kontrol hapı, bazı antibiyotik ya da idrar söktürücülerin kullanımı), sigara ve alkol kullanımı, stres, gebelik, emzirme, menstrüel dönem ve yaşlılıkta bazı vitamin ve minerallere gereksinim artar. Gereksinim olan vitamin ve minerallerin dışarıdan alınması gerekir. Sigaranın özellikle C vitamininde yaptığı hasar önemli boyuttadır. Günde ortalama bir paket sigara içen bir kişinin en az 500 mg. ekstra C vitaminine gereksinimi vardır. Yeterince vitamin ve mineral alınmazsa ne olur? Yetersiz alım kendini başlangıçta huzursuzluk, iştahsızlık ve yorgunluk gibi bulgularla belli eden gizli vitamin eksikliğine neden olabilir. Kısa ya da orta dönemde genel durumun bozulmasına yol açar. Uzun dönemde ise kronik hastalık gelişimine neden olabilir. A vitamini (Retinol) 1830 yılında havuçların sarı rengini karoten adı verilen bir maddenin verdiği belirlendi. Bundan 89 yıl sonra bilim adamları, Karoten ile A Vitamini arasındaki bağlantıyı keşfetti. Vitamin A aktivitesi taşıyan molekülleri iki grupta toplayabiliriz; Birincisi ; Hayvansal dokularda A vitamini aktivitesi taşıyanlar: Retinol, Hidroretinol, Retinal ve Retinoik Asit. Diğeri ; Bir çok bitki ve meyvelerde bulunan Karotenler vücutta retinole dönüşerek A vitamini aktivitesi gösterirler. A vitamini aktivitesini taşıyan moleküller suda erimezler. Eter, Benzin ve Kloroform gibi yağ çözücülerinde erirler. Isıya ve alkaliye dayanıklıdırlar. Aside, ultraviyole ışınlarına ve oksidasyona duyarlıdırlar. A vitamini donuk sarı renkte ve başlıca alkol yapıda karoten türevi bir maddedir. A-vitamini , C20H300 brüto formülünü verir. Her biri beş karbondan oluşan dört izopren kalıntısıdır. İki izopren, kalıntısından, bir beta iyonon halkası ve geri kalan iki izopren kalıntısından da bir yan kol olur, ve bu yan kol , bir primer alkol grubu ile sonlanmıştır . A VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ? Besinlerle alınan A vitamini ; Retinol ve Karoten halinde bulunur. Ancak alınan besinlerin cinsine göre bunların oranı değişik olabilir. Hayvansal besinleri fazla tüketen bir kişide A vitamininin çoğu Retinolden gelirken, bitkisel gıdaları fazla tüketen bir kişinin diyetindeki A vitamininin çoğu Karotenden sağlanır. Karoten; Havuç , Karnabahar , Kabak , Ispanak , Domates, Lahana , Tatlı Patates , Hindiba ,Tere gibi sarı ve yeşil sebzelerde, Kiraz (Mango) ,Şeftali , Kayısı , Papaya gibi meyvelerde bol bulunur .Retinol ; ot yiyen organizmalarda ; Süt , Tereyağı , Peynir , Yumurta , Karaciğer , Böbrek , Balık, Et yağı gibi hayvani gıdalarda bol bulunur. Önerilen Tüketim Standardı ; diyetteki Beta Karoten oranına göre verilmiştir. A vitamini gereksinmesi diyetin ortalama % Beta Karoten miktarına göre hesaplanmalıdır. A vitamini ( Retinol , Beta Karoten ); Erkeklerde 5000 İÜ ( = 3 mg Beta Karoten ), Kadınlarda 4000 İÜ ( = 2-4 mg Beta Karoten) günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Gebeler için " Retinol "önerilmez. Retinol alımının 15.000 İÜ’yi geçmemesi gereklidir. Besinlerdeki Retinol’ü İÜ yerine, "Retinol Eşdeğer" ağırlığı ile tanımlamak önerilir. Buna göre 1 RE (Retinol Eşdeğeri) = 1 mcg Retinol= 6 mcg Beta Karoten = 3,33 İÜ A Vitamini aktivitesi Retinol= 10 İÜ A Vitamini aktivitesi Beta Karoten =12 mcg. Diğer Karotenler Diyetin , A vitamini değeri ve günlük gereksinim buna göre hesaplanır. Ön madde ; Karotendir. Türlü Karoten formülleriyle karşılaştırıldığında Beta Karoten’den iki mol, alfa ve gamma Karotenden birer mol A vitamini oluşumu olanaklı görülür. Beta Karotenin izopren zincirinin ortasındaki çift bağ, dioksijenaz etkisiyle oksidasyona uğrayarak, iki aldehid (= retinal) oluşturur. Retinaller de NADH’ya bağlı bir redüksiyonla primer alkol haline geçer. Bu, A vitamini ' dir. Bu değişme, insan da yalnız karaciğerde ve hayvanlarda bağırsak hücrelerinde olur ve oluşan A vitamini, karaciğere, böbrek, akciğer ve yağ dokusuna, yüksek yağ asidleriyle esterleşmiş olarak, depolanır. Kanda taşınması, özel bir protein olan Retinol Bağlayan Protein ile olur. Fakat, Karotenin taşınması, lipoproteinlerle olur. Mide ve barsağa gelen bitkisel besinlerdeki Karotenlerin ufak bir kısmı (% 30-35 kadarı) besinle emilebilir. Ama, A vitamini ince barsaktan tam emilir. Yağ asidi esteri halinde şilomikron tarafından lenf yoluyla karaciğere taşınır. Karaciğerden, 1 mol A vitamini , 1 mol A vitamin yani retinol bağlayan protein ile bağlanır, bu kompleks de prealbümine bağlanır, böylece plazmada istenilen yere taşınır. A VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ? A vitamini ; D vitamini , B vitamini , E vitamini , Çinko , Kalsiyum ve Fosfor ile beraber görev yapar. A vitamini vücudun sağlıklı olabilmek için ihtiyacı olan önemli vitaminlerdendir. Bağışıklık uyarıcıdır ; Beta Karotenden zengin yiyecekler Akciğer Kanseri ve Ağız Boşluğu Kanserleri riskini azaltır , soğuk ve gribe karşı vücudu korur . A vitamini , büyüme ve vücut dokularının yenilenmesi için gereklidir. Akne gibi bazı cilt problemlerinde , cildin yumuşak ve hastalıksız olmasını sağlar. Ağız, burun , boğaz ve akciğerlerde muköz membranların enfeksiyonlara ve hava kirliliğine karşı korunmasını sağlar. Kemik ve dişlerin sağlıklı yapısını oluşturur. Aynı zamanda görme gücünü sağlar ve gece körlüğünü önler; gece ve karanlıkta görmeyi sağlayan retinanın görme işinde anahtar rol oynayan Rodopsin adlı maddeye yardımcıdır. Antioksidandır; A vitamini , normal hücre faaliyetleri ile oluşan serbest radikaller olarak adlandırılan gerekli enzimleri bozan ve hücrelere zarar veren değişmeler ve hücre zararına sebep olan maddelerin temizlenmesinde kanser ve yaşlanmanın getirebileceği hastalıkların önlenmesinde yardımcıdır . Hipertiroidi , müzmin başağrıları, böbrek , kuru , kolay kırılır saçlar için iyileştirici özelliktedir.Hayvansal besinlerle alınan Retinol esterleri sindirim sisteminde safra ve pankreastan salgılanan lipazın etkisi ile hidrolize edilir ve emilime uğrar. Bitki kaynaklı Beta Karotenin ikiye parçalanması sonucu, 2 retinaldehit molekülü ortaya çıkar. Retinaldehit indirgenerek, Retinole dönüşür. Emilen Retinol yağ asitleriyle esterleşerek kana karışır. Dolaşımla karaciğere taşınan Retinol , Retinil esterleri olarak depolanır. Gerektiğinde hidrolizlenerek ‘Retinol Bağlayan Protein” (RBP) 'e bağlanır ve dolaşıma verilerek dokulara ulaşır. Dolaşımda Retinol, retinal ve retinoik asit şeklinde bulunur. İnsan vücudundaki A Vitamin ’in %90’ı karaciğerde depolanmış olarak bulunur. Kandaki Retinol düzeyi; 20-60 mcg/dl, Beta Karoten düzeyi; 80-220 mcg/dl ‘ dir. Karotenler içerisinde en yüksek A vitamini aktivitesine sahip olanı Beta Karotendir. Diğerlerinin aktivitesi daha düşüktür. Retinol, rodopsin yapısına katılarak görmemize yardımcı olur. Gözün retina tabakasında karanlıkta görmeyi sağlayan Rodopsin pigmenti vardır. Retina üzerine gelen ışığın etkisi ile Rodopsin, Opsin ve Trans- retinale dönüşür. Bu sırada hücrede kalsiyum kanalları aktive olarak, uyarı oluşmasını sağlar. A vitamini yetersizliğinde rodopsin rejenerasyonu gecikeceğinden gece körlüğü olur. Retinoik asit ve metabolitleri epitel diferansiyasyonunu sağlar ve glikoprotein sentezinde oligosakkarit taşıyıcısı olarak rol alırlar. Retinol , hücrede steroid hormon benzeri etki gösterir ve cinsel organların gelişmesinde rol oynar. A Vitamini'nin kemiklerin büyüme ve gelişmesinde rolü vardır. Vitamin A yetersizliğinde önemli bozukluklar olmaktadır. A vitamininin çocuk ölümlerini azalttığı gözlenmiştir. Kızamık olan çocuklarda A vitamininin hastalığın şiddetinde azalmaya neden olduğu gözlenmiştir. A vitamini desteği ile ishallerin ciddiyetinde belirgin azalma olduğu bulunmuştur. A vitamini , mesane tümörlerinin önlenmesinde ve çeşitli bronşiyal displazilerin de tedavisinde önemli rol oynar. A VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ? Kandaki Retinol miktarı 20 mcg/dl altına düştüğünde depoların yetersiz olduğu, 10 mcg/dl altına düştüğünde depoların boşaldığı kabul edilir. Belirtiler, genellikle kornea ve konjonktivada; gözde, kuruma ve ülserasyon, solunum sistemi enfeksiyonlarında artış, deride keratinizasyon, kuruma şeklinde ortaya çıkmaktadır. En erken eksiklik belirtisi , gece körlüğüdür ( karanlığa adapte olmakda güçlük ), kseroftalmi (korneanın lipid dejenerasyonu; kornea, mukoza ve gözyaşı bezleri epitel bozukluğu ;eksik bir beslenme ile 3-3,5 ay sonra ortaya çıkar) başlıca körlük nedenidir. Gece körlüğü eksik diyetle 7 ay sonra görülür. Deride ter bezlerinin bozulmasına bağlı kuruluk ve kabalaşma ve kıl foliküllerinde keratoz ; solunum yolları enfeksiyonlarının artması , böbrek epiteli bozukluğu sonucu böbrek taşı oluşumunun artması, bütün salgı bezleri ve yollarında atrofiler ve üretim yolları atrofisi sonucu kısırlık, vajina mukozası keratinleşmesi gelişir. Diş ve kemik üzerine de, A vitamininin etkisi vardır. Eksikliğinde, dişte ameloblast ve odontoblastların güçsüz gelişmelerinin sonucu olarak dentinin yoksulluğu ya da anormal oluşumu meydana gelir. Yine A vitamini eksikliğinde, kemik büyümesinin duraklaması ya da anormal oluşumları sık görülür. Safra yolları, Pankreas Hastalıkları, “sprue” ve Ülseratif Kolit, A vitamini eksikliğinin birinci ve en çok görülen nedeni olmaktadır. Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde A vitamini yetersizliği hastalıkları önemli bir sağlık sorunudur. A Vitamininin genel metabolizmadaki başlıca fonksiyonlarından biri hücreler arası maddelerin ve kollajenin sentezini ve zarlarının (hücre zarlarının, mitokondri, lizozom gibi hücre parçacıklarının zarlarının) dokusal bütünlüğünü ve normal geçirgenliğini korumaktır. Epitel dokunun çalışmasındaki işlevinden dolayı; A vitamini yetersizliklerinde bir çok organda fonksiyon yetersizlikleri ortaya çıkmaktadır. A vitamininin suda eriyen formu ; tedavide daha önem taşır. 13 .cis retinoik asit (İsotretinoin) kistik akne tedavisinde uygulanmaktadır. Bir çok vitamin ve vitamin olmayan maddenin noksanlığında görülen büyüme bozukluğu (iskelet büyümesi durması) da A vitamini için bir belirtidir. Önce kemik büyümesi durur. Bu durma, eğer uzun ve büyükse, kafa ve omurgayı da ilgilendirir. İçindeki beyini ve bulbusu da zararlandırabilir. Daha sonra yumuşak doku katılır, ön sırada bağ dokusu (kollajen yapısı ve mukopolisakkarid oluşumu) bozulur. A VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ? A vitamini ( Retinol ) güvenlidir, çünkü yağda çözünen vitaminlerdendir ve karaciğerde depo edilir. Dikkatli kullanılmaz ve uzun süre çok yüksek doz alınırsa toksik olabilir. Çok uzun süreli, çok yüksek dozlarda A vitamininin alınması toksik olabilir.Günlük dozun; 8000-10000 İÜ yi geçmemesi tavsiye edilir . Karaciğer hastasıysanız günde 10.000 İÜ üzerinde A vitamini almamanız gereklidir . Çocuklar , bir aydan uzun süre ile günlük 18.000 İÜ’den fazla A vitamini almamalıdır. Besinlerle alınan Beta Karotenin toksik etkisi yoktur. Kısa sürede alınan (bir kaç gün) 100.000 İÜ/gün veya daha yüksek dozdaki A vitamininin toksik etkisi vardır. Uzun zamanda (birkaç ay) 25.000 - 50.000 İÜ/gün alındığında toksik etkisi vardır. Günde 50.000 İÜ veya daha fazla A vitamini alınmasıyla ortaya çıkan ve 6 ay veya daha uzun sürede gelişen belirtiler; sinirlilik, iştah kaybı ve cilt döküntüleri , deri kaşıntıları, kas ve kemik ağrıları, vücut kıllarında değişiklik, saç kaybı,karaciğer ve dalak büyümesi, bulanık görme, bulantı ,kusma, baş ağrısı , diyare, anemi , gut artriti , sarılık, kadınlarda menstrüasyon bozuklukları gibi belirtiler vitaminin kesilmesiyle düzelir. Hamile kadınlarda günlük 25.000 - 50.000 İÜ gibi yüksek dozlarla bebekte konjenital malformasyonlar oluşur. A vitamini ile zehirlenme olabilirken , Beta Karoten ile bu çok nadirdir. Çünkü ; Beta Karoteni vücudun A vitaminine çevirmesi gereklidir. Pek çok uzman ; A Vitamini yerine, Beta Karoten alımını daha güvenli ve etkili olarak görmektedir. Beta Karotenden zehirlenme olmaz. Fenitoin ( etkinin azalması ) , Oral Antikoagülanlar, Nitratlar ( A vitamininin yüksek dozlarında etki artar.) A Vitamini İçin Miktarlar Yiyecek Miktar Retinol Equivalant Karaciğer (Dana) 6 gr 9124 Balıkyağı 1 kaşık 4080 Yumurta sarısı 1 büyük 97 Peynir 2 gr 86 Süt 1 Fincan 76 Kaymak (Krema) 1 Kaşık 63 Beta Karoten İçin Miktarlar Yiyecek Miktar Retinol Equivalant Patates 1 orta boy 2487 Havuç 1 orta boy 2025 Brokoli 1 fincan 136 Kayısı 1 tane 92 Yetişkin Erkeklerde Vitamin A ihtiyacı 1000 Retinol Equivalant B1 vitamini (Tiamin) Yetişkin Kadınlarda Vitamin A ihtiyacı 800 Retinol Equivalant 1926 yılında sentezle elde edilen ilk vitamindir. C vitamininden sonra , bozulmaya karşı en hassas olan kimyasal yapıya sahiptir. B1 vitamini suda kolay çözülür. Asit ortama dayanıklıdır. Isıya dayanıklıdır. Ancak, Alkali ortamda ısıya duyarlıdır. Alkali konup yumuşatılarak pişirilen etlerde ve Sodyum Bikarbonat koyularak pişirilen pastalarda önemli ölçüde B1 vitamini kaybı olur. B1 vitamini kükürt atomu içeren bir amindir. B1 vitamini (= Tiamin), bir metil (CH2) köprüsü ile bağlanmış bir aminometil-pirimidin ve bir metilhidroksietil tiyazol halkalarından oluşur. Tiamin'in metabolizmada etkinlik gösteren şekli Tiamin Pirofosfat'tır. Tiamin Pirofosfat, Tiaminin tiyazol halkasındaki alkol grubuna iki mol fosforik asit bağlanması ile meydana gelir. Tiamin Pirofosfat'a; ko-karboksilaz da denir. Yapay olarak hazırlanan vitamin; Tiamin hidroklorid şeklindedir. B1 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ? Bitkisel besinlerde çok yaygın olarak yer alsa da miktar olarak fazla değildir. Tohumlarda toplu halde yer almakla beraber , yaprak,kök,dal ve meyvelerinde de bulunur.B1 vitamini en çok bitki tohumlarında bulunur.Ancak bu buğday , pirinç , arpa gibi tohumlar terbiye edilip kabuklarından ayrılırsa B1 vitamin içeriklerini büyük ölçüde kaybederler. B1 vitamini en çok mayada bulunur.Bakla, nohut , fasulye gibi baklagillerde bol olarak bulunur. Ispanak, Patates , Bezelye, Soya Fasulyesi , Yerfıstığı , Portakal; B1 vitamin içeriği olarak zengindir. Hayvansal besinler de de B1 vitamini yeterince vardır. Yumurta Sarısı , Balık , Karaciğer, Kümes hayvanlarının etinde bol olarak vardır. Önerilen Tüketim Standardı ; 0.2 - 1.5 mg günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Gebeler için özellikle kullanılması gerekir. ( Gebelik ve Lohusalık dönemleri için önerilen günlük doz 3 mg'dır.) Besinlerle alınan tiamin, incebarsaklardan emilir. Dokularda pirofosfat şekline dönüşür. Kandaki tiaminin çoğu pirofosfat şeklinde kırmızı kan hücrelerinin içindedir. Plazmada 1 pg/100 ml ve kan hücrelerinde 6-12 mcg/100 ml düzeylerinde tiamin ve Tiamin Pirofosfat bulunur. En yoğun olarak karaciğer, kalp ve böbreklerde yer alır. İskelet kasları ve beyinde daha az miktarda bulunur. Günlük gereksinmeyi karşılayacak kadar alındığı zaman bunun %10'u idrarla atılır. B1 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ? Tiamin, "moral vitamini" olarak da bilinir. Çünkü ; sinir sisteminde yararlı etkilere sahiptir. Tiamin düzeyi düşük olan kişilerde karıncalanma ve uyuşma problemleri daha çok gözlenir. Kalp hastası olan kişilerin kalp kaslarında tiamin normal seviyesinden daha düşük olarak bulunmuştur. Tiamin , kan dolaşımının düzenlenmesinde , hidroklorik asit üretimiyle sindirimin kolaylaştırılmasına, kan yapımına ve karbonhidratların metabolize edilmesine yardım eder. Tiamin , vücut enerji düzeyini ve öğrenme yeteneğini artırır. Barsaklar, mide ve kalpte normal kas tonusunun korunabilmesini sağlar. İştah ve büyüme-gelişmeye uyarıcı etkiye sahiptir. Karbonhidratlar, yağ ve alkolden enerji sağlanması zihinsel uyanıklığı sağlar. Gebelik sırasında, bebeğin büyümesini sağlar. Sindirimi kolaylaştırır. Kaza gibi travmalar sonrası, ameliyatlarda, alkoliklerde , yaşlılarda ve hamile kişilerde ve sigara kullananlarda tiamin'in ek olarak kullanılması şarttır. Ayrıca tiamin, tedavi amaçlı olarak; yüksek karbonhidratla beslenenler ve fizik ve zihinsel gerginliklerde kullanılır. B1 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ? Tiamin'in idrardaki miktarının 27 mcg/g kreatininin altına düşmesi yetersizlik olarak kabul edilmektedir. Tiamin yetersizliğinde, tiamin yardımcı enziminin rol aldığı kimyasal tepkimeler çalışamayacağı için biyokimyasal ve klinik değişiklikler görülür. Biyokimyasal değişikliklerin başında kanda pirüvik asidin artması, idrardaki tiamin ve metabolizma ürünlerinin azalması, enzimlerinin aktivitelerindeki değişmeler gelir. Tiamin yetersizliğindeki sindirim sistemi belirtileri; hazımsızlık, şiddetli kabızlık, mide hareketlerinde bozukluk, hidroklorik asit sekresyonunda azalma şeklindedir. Periferik sinir sistemi tutulumu, periferik nörit olarak bilinir. Belirtileri ise ; artmış ağrı, his kaybı, sızı veya yanma hissidir. Eklemlerde şişlikler ve ağrılar yüzünden refleks hareketinin durmasıyla denge kaybolur. İleri derecede alkol alan bireylerde merkezi sinir sistemi tutulur.Kalp ve damar sistemi belirtileri; yeterli enerji salınamamasına bağlı kalpten pompalanan kan miktarı artar, kılcal damarlar genişler ve kılcal damar - toplardamar arasında kan akımı hızlanır. Bütün bunlara karbonhidrat metabolizmasının yetersizliği de eklendiğinden, solunum yetmezliği, çarpıntı hissi, artmış kalp atım hızı ve atım bozukluğu ile seyreden kalp yetmezliği gelişir. Kalp büyür, yeterli şekilde kanı pompalayamaz hale gelir . Batı ülkelerine ciddi eksiklik durumları çok nadirdir. Düşük Tiamin düzeyi Beriberi hastalığına yol açar. Beriberi hastalığının belirtileri , kas güçsüzlüğü , bulantı, iştah kaybı ve su kaybı şeklindedir. Beriberi Hastalığı iki tipe ayrılmıştır ; ödemle birlikte ve ani olarak görülen tipe yaş ve ödemsiz, müzmin şekline kuru beriberi denir. Tiamin gereksinimi metabolik hız ile ilişkili olduğundan yetersiz gıda alımı ve hipermetabolik durumlar hastalık belirtilerini ortaya çıkarır. Alkoliklerde tiamin emilimi azalır, gereksinme artar ve karaciğerde tiamin pirofosfat şekline dönüşümü azaldığından beriberi hastalığı görülebilir. Hafif eksikliklerde konsantrasyon güçlükleri, depresyon , hafıza kaybı gibi zihinsel problemler oluşur. Aynı zamanda kilo kaybı olur. Tiamin eksikliğinin en erken belirtisi , mide bulantısıdır . B1 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ? Tiamin zehirlenme korkusu olmaksızın büyük dozlarda ağızdan emniyetle verilebilir. İntravenöz yolla verildiğinde, ancak çok yüksek dozlara çıkıldığında anafilaktik şoka ait reaksiyonlar görülür. B2 vitamini (Riboflavin) Sarı portakal renginde kristal halde bir maddedir. Eriyik içinde yeşilimsi sarı floresans gösterir. Hidrojen eklenerek indirgenmiş şekli renksiz, hidrojen ayrıldığında turuncu sarı renk gösterir. B2 vitamini suda kolay çözülür. Işık, karşısında dayanıksızdır.Asit ortama dayanıklıdır. Isıya dayanıklıdır. Ancak, Alkali ortamda ısıya duyarlıdır. Riboflavin, 5 değerli bir alkol olan ribitol'ün heterosiklik dimetil izoalloksazin; dimetil benzen + pterin halkasiyle oluşturduğu bir bileşiktir. Riboflavin, doku solunumunda elektron transfer zincirinde koenzim olarak görev yapar. Genel olarak 'dehidrogenaz"lar olarak adlandırılan bu enzimler substrattan veya başka bir taşıyıcıdan hidrojeni alarak sitokrom sistemine taşırlar. Bunlara genellikle "sarı enzimler" de denir. Buna göre riboflavin; protein, karbonhidrat, yağ ve nükleik asitlerin metabolizması için gerekli bir yardımcı enzimdir. B2 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ? Hem bitkisel hem de hayvansal besinlerde çok yaygın olarak yer alsa da miktar olarak fazla değildir. En yüksek oranda maya ve karaciğerde bulunur.B2 Vitamini ; süt ve süt ürünleri ; yoğurt, peynir, yumurta, balık, et, ıspanak , karnıbahar, Brüksel lahanası baklagiller - bezelye,fasulye,mercimek - , avokado, yerfıstığı, şeker pekmezi , mantarda bol bulunur. Hayvansal besinlerde de B2 vitamini vardır. Yumurta beyazı , Karaciğer , böbrek , yürek , balıkta vardır. Önerilen Tüketim Standardı ; 0.5 mg/1000 kalori ( erişkinler için ortalama 3 mg ) günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Büyüme, gebelik, lohusalık, hipertiroidizm gibi vücut metabolizmasının hızlanması riboflavin ihtiyacını artırmaktadır. Diyetle alınan proteinin kalitesi de önemlidir. Kalitesiz proteinli bir diyette karaciğerde riboflavin tutulamaz. Böyle diyetlerde riboflavine ihtiyaç artar. Yiyeceklerle alınan riboflavin, riboflavin fosfat ve dinükleotidler ince barsaklardan emilir. Alkol, emilimini azaltır. Plazmadaki normal düzeyi 2,5 - 4,0 mcg/100 ml'dir. Kırmızı kan hücrelerindeki riboflavin yoğunluğu 15,- 30 mcg/100 ml'dir. Diğer dokularda proteinlere bağlı olarak bulunur. En yoğun bulunduğu organ karaciğer ve böbreklerdir. Dokuların riboflavin biriktirme yetenekleri sınırlıdır. İdrarla riboflavin atılımı alınan miktarla orantılıdır. İdrarla atılan riboflavinin yarısı serbest, kalanı nükleotid şeklindedir. Dışkıda bulunan riboflavinin çoğunluğu barsaklarda yapılan vitamindir. Günde ortalama dışkıdaki riboflavin miktarının 500-700 mikrogram kadar olduğu bulunmuştur. B2 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ? B2 vitamini; temel olarak bir kimyasal maddeden diğerine enerji taşıyan reaksiyonlarda görev alır. Yiyeceklerdeki protein ve yağlardan enerji sağlanmasına yardım eder. Derinin sağlıklı olması ve dokularının tamiri için gereklidir. B2 Vitamini , kırmızı kan hücrelerinin oluşumu ve vücudun savunma sisteminin önemli bir parçası olan antikorların üretilebilmesi için gereklidir. Karbonhidrat, protein , yağ metabolizması , demir ve B6 vitamininin emilebilmesi için gerekli olan bir vitamindir. B2 vitamini; Triptofan'dan Nikotinik Asit oluşması için gereklidir. A vitamini ile birlikte B2 vitamini vücudun iç yüzeylerinin ve sindirim sistemi organlarının yüzeylerinin sağlıklı olabilmesi için şarttır. B2 vitamini oksijen kullanımını kolaylaştırarak deri, saç ve tırnakların sağlıklı olmasını sağlar. Ağız ve dilde ağrının giderilmesini sağlar. Kepek oluşumunu önler. Göz için katarakt tedavisinde kullanılır. B2 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ? İdrardaki riboflavin miktarının; 50 mcg/24 saat, kırmızı kan hücrelerindeki miktarının 8 mcg/100 ml düzeyine düşmesi, yetersizliğine bağlı klinik belirtilerin başlangıcı sayılmaktadır. Riboflavinsiz diyet alan bir kişide lezyonlar üç ay içinde gelişmektedir. Riboflavin yetersizliğine bağlı dudaklarda "çeliozis', angular stomatit, papilla atrofisi, göz damarlarında genişleme (kırmızı göz), yanma, görme zorluğu, sinir sistemi bozuklukları oluşur. B2 vitamini yetersizliğinde; antikor oluşumunda azalma olur. Riboflavin eksikliği yüksek riboflavin içeren süt, karaciğer, et, yumurta ve yeşil yapraklı sebzeler gibi besin kaynaklarıyla tedavi edilebilir. Günde 10-15 mg riboflavin verilerek deri lezyonlarının iyileştiği görülünceye kadar tedavi devam eder. Riboflavinin damar yolu ile verilmesine ancak sindirim sisteminin ciddi hastalıklarında gerek olabilir. Riboflavin sulu çözeltilerde sınırlı çözünürlüğe sahiptir, büyük oranda yıkılır.Riboflavin methemoglobinemi, piruvat kinaz eksikliği gibi defektlerin de olduğu, yenidoğanın metabolizma hastalıklarında yüksek dozlarda kullanılır.İnsanda seboreik dermatit (deri iltihabı), keratokonjonktivit, atrofik dil iltihabı ve daha özel olmak üzere ağız köşesi çatlağı (ragadlar ,çeliozis) görülür, bunlardan başka tipik olmayan vajinitler de olabilir. B2 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ? Riboflavin, zehirlenme korkusu olmaksızın 200 mg/gün gibi yüksek dozda ağızdan emniyetle verilebilir. Sindirim sistemi B2 vitaminini ancak, belirli bir dozda sindirebilir. Bugüne kadar, riboflavinle zehirlenme vakası bildirilmemiştir. B3 vitamini (Niasin, Nikotinik Asit, Nikotinamid, PP* Vitamini) * PP= Pellegra Preventive B3 Vitamini beyaz, iğne biçiminde kristaller halindedir. Aminli bir bileşiği olan nikotinamid de aynı vitamin etkiye sahiptir. B3 vitamini suda kolay çözülür. Işığa, oksidasyona karşı dayanıklıdır. Nötral asit ve alkali çözeltilerde kaynatılınca vitamin özelliğini kaybetmez. Isıya dayanıklıdır. Kimyasal adı piridin 3-karboksilik asit, kimyasal yapısı nikotinik asittir. Niasin ve niasinamid, karboksilli bir piridin halkası ve bunun karboksil grubunun amidleşmesinden ibarettir. Niasinin metabolizmada etkinlik gösterebilmesi için adenin nükleotidle birleşmesi gerekir. Bunlara nikotinamidli dehidrogenazlar denilmektedir. Biyokimyasal reaksiyonlar sırasında iki önemli dehidrogenaz sınıfı enzimin yapısına koenzim olarak girer. Bu iki enzimden birincisi "Nikotinamid-Adenin-Dinükleotid" (NAD), ikincisi ise "Nikotinamid Adenin Dinükleotid Fosfat" (NADP) diye sınıflandırılmaktadır. B3 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ? B3 Vitamini, insan vücudunda serbest bulunmaz. İnsan vücudunda ve barsaklarda triptofan, kinürenin ve 3-hidroksiantronulik asid üzerinden niasin ve niasinamid haline çevirilir. Niasin ve niasinamid, vücutta birbirine dönüşür.Bağlı şekilde insan dokularında ve özellikle bitkilerde bir hayli yaygındır. Diğer B vitaminleri gibi tahıl kabuklarında da boldur. En yüksek oranda biramayasında bulunur. Buğday, bulgur, pirinç, nohut, fasulye, mercimek, karnabahar, havuç, yerfıstığı,ceviz ve fındık; bazı yeşil sebzeler; kahve, çavdar, patates,domates ve mısır nişastasında B3 vitamini bol bulunur. Hayvani besinlerde de B3 vitamini vardır. Sığır ciğeri , böbrek , kalp , peynir, yumurta, kümes hayvanları, balık, sütte vardır. Önerilen Tüketim Standardı ; 6.6 mg/1000 kalori ( erişkinler için ortalama 35 mg ) günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Nikotinik asit ve nikotinamid ince barsaklardan kana emilir. Kandaki nikotinik asid miktarı 0.6 mg/100 ml'dir. Alyuvarlarda ortalama 1.3 mg/100 ml'dir. Dokuların niasin depolama kapasitesi çok azdır. Karaciğer, böbrek ve kas dokularındaki miktarları diğer dokulara göre daha çoktur. Normal olarak yetişkinlerin idrarında Nmetil-nikotinamid miktarı 2,4 - 6,4 mg /24 saat arasında değişmektedir.Diyetteki triptofan vücutta niasine dönüştüğü için günlük niasin gereksinimi diyetteki triptofan miktarına bağlıdır. 60 mg triptofandan 1 mg B3 vitamini elde edilir. Niasin gereksinimi metabolizmanın hızlandığı durumlarda ve gebelikte artmaktadır. Diyetle iyi kalitede protein alındığında niasin gereksinmesi azalır. Niasin ve niasinin ön maddesi olan triptofan hayvansal yiyeceklerde daha çok bulunur. Bunun yanısıra niasin gereksinimi niasin eş değeri olarak düşünülmektedir. Sütteki niasin miktarı az olmasına karşın triptofan çok olduğu için niasin değeri; sadece içeriğindeki niasin değil, ek olarak triptofandan elde edilecek niasin değeriyle toplanıp bulunur. Hem pirinç, hem mısırda yakın miktarlarda niasin bulunmasına rağmen pellagra yalnız mısır ve mısır unu ile beslenen halk kitlelerinde çok sık görülür; sebebi, mısırda triptofan çok azdır, bundan dolayı tek taraflı beslenen kişilerin vücut ve barsaklarında niasin ve niasinamid oluşumu olamaz, ayrıca yalnız mısırla beslenenlere zaten fazla niyasinamid de gereklidir. B3 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ? B3 vitamini metabolizmanın sağlıklı sürdürülebilmesi için gereklidir. Vücutta 200den fazla kimyasal reaksiyonda görev alır. Midede asit üretimi için gerekli olmasının yanısıra karbonhidrat,yağ ve proteinlerin sindirilmesine yardım eder. Niasin kan dolaşımına yardımcı olur. Cilt sağlığı ve sinir sisteminin işlevlerinin yapılabilmesine yardımcı olur. Beyinde yüksek fonksiyonlarda ve kavrama yeteneğinin sağlanmasında görev alır. Alternatif Tıp Doktorları Niasini ; şizofreni, otizm, anksiyete, depresyon, hipglisemi, şeker hastalığı , eklem romatizması için tedavi amaçlı kullanmaktadır. Ayrıca B3 vitamini İnsülin sentezinde ve seks hormonları olarak gruplandırılan Östrojen, Testosteron ve Progesteron hormonlarının sentezinde gereklidir. Yapılan çalışmalarda yüksek dozda verilen niasinin kolesterolü düşürücü etkisi olduğu gösterilmiştir. Kolesterol ve trigliserid düşürülmesi ve alkolizmin tedavisinde kullanılmaktadır. Ayrıca damarlara etkisi nedeniyle arteriyosklerozda, migren başaağrılarında ve bazı nörolojik hastalıklarda da tedavi aracı olarak kullanılır. B3 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ? Diyet, niasin ve triptofan açısından yetersiz olduğu zaman Pellegra Hastalığı görülür. Pellegra; deri, sindirim sistemi veya merkezi sinir sistemi semptomları ile karakterize edilmektedir. Derinin güneş gören yerlerinde simetrik lezyonlar oluşur. Bu lezyonlar daha sonra siyah renge dönüşür. Döküntü oluşur ve skar dokusu gelişir. Mukokutanöz membranlarda yaralar, dilde kabarma, bulantı ve kusma görülür.İshal gelişir. Pellegra ; 3 D hastalığı ( dermatit , diyare, demans ) olarak da bilinir. Santral sinir sistemi semptomları olarak baş ağrısı, uykusuzluk, depresyon, baş dönmesi, hatırlama güçlüğü ortaya çıkar. Pellegra hastalığında; hastaya nikotinik asit verildiği zaman 24 saat içinde hızla düzelme olur. Triptofanın niasine dönüşümünün bozulmasında dermatit, ışık duyarlılığı ve psikiyatrik değişikliklerle tanımlanan Hartnup Hastalığı oluşmaktadır. B3 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ? Niasin eksikliğinde; nikotinamid hemen hemen hiç toksisite olmaksızın kullanılır. Lipid bozukluğunun tedavisinde 3 gram veya daha fazla nikotinik asid kullanıldığında en sık görülen yan etki ; damar genişlemesine bağlı yüzde kızarmadır. Bir tablet aspirin eklemek bunu tedavi eder. Nikotinik asidin diğer yan etkileri derinin renginde artma, kuruma ve karın ağrısıdır. Hepatotoksisite, hiperüremi ve glikoz intoleransı görülebilir. Nikotinik asid verilmesi kesildiğinde biyokimyasal ve histolojik bulgular normale döner. Yüksek doz hatta bazen 75 mg ve üzerindeki dozlarda da B3 Vitamini ile allerjik reaksiyonlar gelişebilir. Niasin Flaşı olarak bilinen yüz, göğüs ve kollarda kaşıntı, karıncalanma ve yanma hissi ve kızarıklığa neden olabilir. Bu durum , zararsızdır ve 20-60 dakika içinde geçer. Çok yüksek doz niasin alınmışsa hızlı bir şekilde birkaç bardak su içilmesi reaksiyon gelişimini önler. Niasinin güvenli kullanım düzeyi kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Gebelerde yüksek doz B3 vitamini kullanılmamalıdır. Saf B3 vitamini ayrıca mide ülseri , gut , glokom , karaciğer hastaları için sağlık problemlerine yol açabilir. Bazı hastalıklarda günlük 200- 1000 mg dozlarda tedavi amaçlı kullanılabilmektedir. 1000 mg/gün ve üzeri doz niasin alınmamalıdır. Bu dozda niasin doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Genellikle günlük 150 mg'a kadar güvenli kullanılabilir. Bazı yayınlarda 450 mg / gün doza kadar niasin güvenli kabul edilmektedir. B5 vitamini (Pantotenik Asit) İlk olarak 1939 yılında pirinç kabuğunda bulunmuştur. Pantotenik asit, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta bir deposu yoktur ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. B5 vitamini suda kolay çözülür. Pantotenik asid, bir pantoik asid (= 2,4dioksi-3,3' dimetilbütirik asid) ile Beta.alaninin amino grubu arasında bir peptid bağı oluşumu ile kurulmuştur. Pantotenik asidin insan ve hayvan vücudundaki en büyük rolü, acil-taşınması olan Koenzim A' nın bileşimine girmesidir. Koenzim A' da pantotenik asidden başka, adenilik asid ve sistamini (=beta.merkaptoetilamin) de kapsar. Pantotenik asid, karboksil grubu ile sistaminin amino grubu arasındaki peptid bağı oluşumu ile pantotein maddesi oluşur. Bunun da adenilik asid ve fosfatlarla bağlanması Koenzim A'yı yapar. Bu 3'fosfoadenozin-5'difosfopantotein'dir. Bundan başka pantotenik asid, acil yüklenici protein olarak bilinen bileşiğin prostetik grubuna da girmektedir. Bu da, yağ asidi biyosentezinde rol oynar. Koenzim A'nın metabolizmada önemli fonksiyonları vardır: Asetil-KoA, Acil-KoA, başta valin, lösin olmak üzere aminoasidlerin KoA ları gibi aktif bileşikleri oluşturur. Bu yoldan, karbonhidrat, yağ ve protein yıkılım ve yapım metabolizmasının işlemesini sağladığı gibi, sitrik asid siklüsü sonucu birçok madde oluşmasına ve hem grubu sentezine, kolesterol ve steroid sentezine katılır. Ayrıca, pantotenik asidin, böbrek üstü hormonlarının asetil KoA dan ve kolesterolden oluşumları üzerine etkilidir. B5 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ? B5 Vitamini = Pantotenik Asit ; Yunanca Pantos=heryer kelimesinden ismini almıştır. B5 vitamini insan vücudunun tüm dokularında ve tüm bitkilerde bulunur. B5 vitamini en çok biramayası, taze sebzeler , pirinç , hububatlarda, çavdar unu ve buğdayda bulunmaktadır. Hayvansal besinlerde de B5 vitamini vardır. Et, organ etlerinde ( karaciğer, kalp , beyin , böbrek gibi ) , balık , yumurta beyazı ve sütte B5 vitamini boldur. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 6 mg günlük doz önerilir. ( Eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz. ) B5 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ? Pantotenik asidin insan vücudundaki en büyük rolü, Koenzim A nın bileşimine girmesidir. Pantotenik Asit ; protein , yağ ve karbonhidrat metabolizmasında görev alır. Besinsel bu etkisinin yanısıra ; deri , saç ve epitel dokuların sağlıklı olması ve sağlıklı kalması için gereklidir. B5 vitamini antistres vitamini olarak da bilinir. Çünkü ; böbreküstü bezlerinde steroid ve kortizon üretiminde önemli görevleri vardır. B5 Vitamini , stresin vücuda olan etkilerini önlemek için görev yapar. Hayati organlarda yoğunlaşarak vücuda stresli ortamlarda yardımcı olur. Bazı uzmanlar B5 vitamininin, depresyon tedavisinde yararı olduğunu düşünmektedir. B5 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ? Tüm besin maddelerinde bulunduğu için pantotenik asit eksikliği çok nadirdir. Diğer B vitamin eksikliklerinde olduğunun aksine; eksiklik belirtilerinin ne olduğu tam olarak tespit edilmiş değildir. Yorgunluk, halsizlik, başağrısı en belirgin bulgulardandır. B5 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ? Pantotenik asit kullanımı güvenlidir. Kolay tolere edilir. Güvenlik sınırı tanımlanmamıştır. 10 gr gibi çok yüksek dozlarında sindirim sistemi bozuklukları , ishal , su dengesizliği gözlenir. Günlük önerilen dozu 6 mg dır. Ancak 500 mg/gün doza dek emniyetle kullanılabilmektedir B6 vitamini ( Piridoksin, Adermin ) Metil ( CH3 ) , Hidroksimetil ( CH2OH ) , Hidroksi ( OH ) gruplarını içeren piridin halkasına (Piridoksin) değişik takılar gelerek üç tip B6 Vitamini oluşur. B6 Vitamini etkisi gösteren üç ayrı kimyasal yapı : Piridoksin, bunun aldehid türevi Piridoksal ve Aminli bileşimi olan Piridoksamin; hepsi aynı şekilde B6 Vitamini etkisine sahiptir. Piridoksin/Piridoksal ; 2-Metil-3-Hidroksi-4,5dihidroksimetilpirimidin'dir.B6 Vitamini, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta bir deposu yoktur ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. B6 vitamini suda ve alkolde kolay çözülür. B6 Vitamini Ultraviyole ışınına çok hassastır.Kristal formda asit ve alkalilere çok dayanıklıdır. B6 Vitamini, incebarsaklardan ve % 70 kadarı emilir. Fosforile formunun emilimi yavaştır. Biyokimyasal olarak en etkili formu ; Piridoksal Fosfat'tır. Piridoksal Fosfat; arginin,tirozin ve diğer bazı aminoasitlerin dekarboksilasyonunda görev yapan enzimlerde prostetik grubu oluşturur. Aynı zamanda Serin ve Treonin aminoasitlerinin deaminasyonunda enzim görevi görür. Piridoksal Fosfat'ın vücutta görev aldığı en önemli iki dekarboksilasyon reaksiyonu; Merkezi Sinir Sistemi ile ilgili olan Glutamik Asit'in GamaAminoButirikAsit'e(GABA) ve DOPA'nın Dopamin'e dönüşmesi reaksiyonlarıdır. B6 Vitamini; hemoglobin yapısında yer alan Hem Sentezi için de gerekli bir maddedir. Piridoksal Fosfat ; hücrelerde aminoasitlerin aktif taşınmasında görev yapar. B6 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ? B6 Vitamini ; fiziksel ve zihinsel olarak gerekli bir vitamindir. En önemli besin öğesi olmasıyla birlikte pek çok gıda maddesinde bulunması nedeniyle kolayca elde edilebilir. B6 vitamini en çok biramayası, bezelye , ceviz , yerfıstığı , ayçekirdeği , havuç , buğday ve bulgur da yüksek olarak hububatlarda bulunmaktadır. Daha az miktarlarda da olsa ; fasulye, karnabahar, muz , üzümde de vardır. Hayvani besinlerde de B6 vitamini vardır. Tavuk,sığır ve dana etleri, karaciğer , böbrek , balık ( alabalık,sombalığı ), yumurta sarısında B6 vitamini boldur. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 2.0 mg günlük doz önerilir. Bu, bebeklerde 0.3 - 0.6 mg ve büyüme çağındaki çocuklarda 1.0 mg olarak önerilmektedir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) B6 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ? Aminoasid metabolizmasında, protein metabolizmasında etkilidir. Serum Glutamik Oksalasetat ( SGOT ) ve Serum Glutamik Pirüvat ( SGPT ) enzimlerinin aktivitesinde etkilidir. Ayrıca Homosistin ve Triptofan metabolizmasında etkilidir. Aminoasidlerin sindirim sisteminden emilimlerinde rol oynar. Hem senteziyle ilgilidir : Porfirin yapımında önemli olan süksinilglisin’in, delta aminolevülenik aside dekarboksile olmasını katalizleyen bir koenzimdir. Eksikliğinin insanlarda hipokrom mikrositer anemiye neden olması bundandır. Bunlardan başka, linoleik asidin araşidonik aside çevrilmesinde bir koenzim gibi etki eder. Ayrıca, hücre zarlarından sadece aminoasidlerin ve bazı metal iyonların, birbiriyle şelat kompleksleri oluşturan şekilde geçmelerini sağlar. Bağışıklık sistemi , böbrek ve kalp fonksiyonları için yardımcıdır. Büyüme ve hücre çoğalmasında rol oynayan nükleik asitler için gereklidir. Sinir Sistemini korur ve fonksiyonlarının düzenli olabilmesini sağlar. Piridoksin, Premenstrüel Sendrom olarak bilinen adet (aybaşı veya mens) öncesi gerginliklerinde , mens (adet) dönemlerinde gözlenen sivilce artışı, ruhsal gerginlikler ve migren tipi başağrılarında tedavi amacıyla kullanılması nedeniyle oldukça popülerdir. Diyabet ( Şeker Hastalığı ) ve Kalp Hastalıklarında tedavi amacı ile kullanılmaktadır. Ayrıca ellerde sinir sıkışması ile gelişen Karpal Tünel Sendromu'nun tedavisinde de kullanılır. Artrit ( eklem iltihabı ), eklem problemleri , Astma , Hiperaktivite Bozukluğu , Psikiyatrik Bozukluklarda B6 vitamini tedavide önemli görevler alır. Gebelik Toksemisi ( zehirlenmesi) , bazı tür idrar kesesi kanserleri ve Kalsiyum oksalat tipi böbrek taşlarında koruyucu olarak kullanılır. Bazı tip Anemilerde kullanılabilir. Ayrıca Tüberküloz tedavisinde kullanılan İzoniazid adlı ilaç, idrarla piridoksal fosfat kaybına yol açtığı için bu hastalarda tedaviye eklenir. B6 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ? B6 vitamini eksikliğinde cilt lezyonları olmasının yanısıra, ağız, burun ve göz çevresinde döküntüler, dil kızarıklığı, şişme ve yanması meydana gelir. B6 Vitamini eksikliği arttıkça sinir sistemi ile ilgili belirtiler de olmaya başlar : sinir iltihapları gelişir. Konvülsiyonlara ( havale ) eğilim meydana gelir.B6 Vitamini eksikliği kansızlığa da neden olur. Bu anemi hipokrom mikrositer olarak tanımlanan tipte bir anemidir. İdrarla aminoasitler kaybedilmeye başlar : Homosistinüri ve Sistationüri gelişir. Böbrek taşları oluşur . SGOT ve SGPT enzim aktivitesi azalır. B6 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ? Günlük 500 mg doz ile uzun süreli kullanımlarında veya 2 gr ve üzeri Piridoksin alındığı durumlarda sinirsel bozukluklara yol açarak toksisite belirtileri gözlenebilir. Piridoksine Bağımlılık Sendromu da tanımlanmıştır. Günde 200 mg'ı geçmeyen dozlarda güvenle kullanılabileceği bildirilmektedir. B12 vitamini ( Siyanokobalamin ) Tabii B12 Vitamini Siyanokobalamin 1948 yılında izole edilmiştir. B12 vitamini yapısında iki halka gösterir. Birincisi, büyük ve porfirini andıran merkezsel bir halkadır. Bunun porfirinden farkı, indirgenmiş dört pirolünden ikisi birbirine köprüsüz bağlıdır. Bu halkaya Korrin halka sistemi denir, halkanın merkezinde de bir kobalt vardır. Kobalt, bağlarla halkanın pirol azotlarına, bir siyan’a (-CN) ve ikinci halkanın azotlu bazına (5,6-dimetilbenzimidazol) bağlıdır. İkinci halka da, azotlu bazı kobalta bağlı bir nükleotid’in (dimetilbenzimidazolriboz-fosfat’ın) fosfatını esterleştiren bir aminopropanol’ün, D.pirol halkasının propiyonik asid takısıyla bağlanması sonucu kapanır. Siyanokobalamin; doğal B12 vitaminidir. Siyanokobalamin’den başka onun değişik şekilleri olan kobalamin’ler (kobamidler) de tarif edilmiştir. Bunlarda, ya -CN ya da nükleotid’in bazında bir değişiklik olur. B12a, B12b, B12d deki gibi -CN yerine, -OH gelirse, hidroksikobalamin, B12d 'deki gibi nitrit gelirse, bir nitrokobalamin ya da metil grubu gelmişse metilkobalamin oluşur. Dokularda da en sık -CN yerine 5. dezoksiadenozin gelmiş bir kobamid-koenzim bileşiminde bulunurlar. Bütün B12 vitaminleri, peptid ve proteinlere sıkı bağlanma etkisi gösterirler. B12 Vitamini, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta tam bir deposu yoktur ( karaciğerde vb çok az depolanır ) ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. B12 vitamini suda kolay çözülür. B12 Vitamini , gıdalarda pişirme sonucu %10 ile %30 arasında kaybolur.B12 vitamininin insan vücudundaki esas kaynağı kalınbarsaklarda yer alan bakterilerdir. Tüm sindirim sistemi kanalında mikroorganizmalar yer alsa da asıl sentez yeri kalınbarsaklardır. Vücutta B12 vitamini emilimi için aktif ve pasif olmak üzere farklı mekanizmalar çalışmaktadır. İncebarsaklara aşırı miktarda B12 vitamini geldiği zaman herhangi bir emilime uğramaksızın direkt olarak jejunum ve ileum bölgelerinden pasif emilim olur. Aktif emilim için midede yer alan İntrensek Faktör gereklidir. Gıdalarda bulunan fizyolojik dozlardaki B12 vitamini bu yolla emilebilir. B12 vitamini, midedeki kimyasal ortamın etkisi ile bağlı olduğu proteinlerinden ayrılarak midede iki ayrı bölgede yer alan Parietal Hücrelerde bulunan İntrensek Faktör ile birleşir. Birleşme sonrası oluşan yapı incebarsaklara ilerler ve İleum bölgesine geldiğinde buradaki alıcılara bağlanır. Buradaki alıcılara bağlanma için iki şart gereklidir; birincisi bu bölgede kalsiyum iyonları olmalıdır ve ikincisi de bu bölgenin pH değeri 6.0 olmalıdır. B12 vitamininin gıdalarla alımından sonra kana geçmesi 12 saat kadar sürmektedir. Sindirim sistemi salgı hücrelerinde B12 vitamini için Transport Proteinleri ( Transkobalaminler ) gereklidir. Transkobalaminler üç tiptir. Transkobalamin I ve III , beyaz kan hücreleri tarafından oluşturulur ve B12 vitaminine ikinci tipten daha güçlü bağlanırlar. Ancak Transkobalamin I/III eksikliği olduğunda B12 vitamini eksikliği olmaz. Transkobalamin II , karaciğer tarafından oluşturulur. Transkobalamin II' nin özelliği bağladığı B12 vitaminini dokulara daha çabuk taşımasıdır. Fakat , Transkobalamin II eksikliği; B12 vitamin eksikliğine yol açar. B12 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ? B12 Vitamini ; büyüme ve sinir sistemi fonksiyonlarındaki görevleri yanında vücutta oksijen taşıyan ve alyuvarlarda yer alan hemoglobin için şart olan bir maddedir. B12 Vitamini , insan vücudunda başlıca karaciğerde 1500 mg civarında depolanabilmektedir. Safra ile salgılanır, safrada yer alan B12 vitamini barsaklardan emilerek barsak-karaciğer arasında taşınır. Emilmeyen B12 vitamini daha çok gayta ile olmak üzere idrar ile de atılır. B12 vitamini en çok hayvansal kaynaklı gıdalarda, organ etlerinde ( karaciğer, böbrek, kalp, beyin ) yüksek oranlarda yer alır. Süt ve peynir de B12 vitamininden zengindir. Balık ve yumurta da bol B12 vitamini içerir. Bitkisel besinlerde de B12 vitamini vardır. Biramayası, soya , deniz yosunları, bazı taze yeşil bitkiler de B12 vitamini içerir. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 6.0 mcg günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) B12 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ? B12 vitamini başlıca iki kimyasal reaksiyon için koenzim görevi görür . Birincisi ; Metilmalonil Koenzim A'nın Süksinil Koenzim A'ya dönüşümüdür. Bu reaksiyon sinir sisteminde myelinizasyon için önemlidir. Bu reaksiyon nedeniyle B12 vitamini eksikliğinde idrarla Metilmalonik Asit atılımı artmaktadır.( Pernisiyöz Anemi'de, Metilmalonilasidüri'de ) İkincisi ; Homosistein'in Metionin'e dönüşümü reaksiyonudur. Bu reaksiyon Folat metabolizmasında yer alır ve B12 eksikliğinde DNA sentezi bu nedenle gerçekleştirilemez. Yağ ve Karbonhidrat metabolizmasında görev yaparak sindirim sistemine yardımcı olur. Kanda oksijen taşınmasını sağlayan Hemoglobin oluşumu için gereklidir. Bu görevi nedeniyle kansızlık ( makrositer anemi ) oluşumunu önler. Sinir Sistemi fonksiyonlarının sağlıklı olabilmesi için B12 vitamini şarttır. Bellek ve öğrenme fonksiyonları için özel bir öneme sahiptir. Myelinizasyon için gereklidir. Paranoya gibi bazı ruhsal hastalıkların tedavisinde de B12 kullanılmaktadır. B12 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ? B12 vitamini eksikliğinde ilk gözlenen belirtiler sinirlilik, yorgunluk ve unutkanlıklardır. B12 vitamin eksikliği daha çok vejetaryenlerde ( hayvansal gıda almamaları nedeniyle ) , mide ameliyatı olanlarda ( midenin kısmen veya tamamen alınmasında emilimin yapılamaması nedeniyle) , alkoliklerde, sigara tiryakilerinde, mide ülseri olanlara ve gebelerde gözlenebilmektedir. B12 Vitamini eksikliği kansızlığa da neden olur. Bu anemi makrositer olarak tanımlanan tipte bir anemidir. Anemi gelişimi B12 vitamininin diyetsel alımının azlığından çok , B12'yi vücutta taşıması gereken proteinlerin eksikliği veya fonksiyon bozukluğu nedeniyle gelişmektedir. ( yaşlılarda sindirim bozuklukları gibi durumlar ...) Nedeni ne olursa olsun B12 vitamin eksikliği başlıca üç belirtiyle sonuçlanır ; Makrositer Anemi , Glossit ( Dil iltihabı ) ve Nöropati ( uyuşmalar vb. ) Bu belirtiler vücuttaki tüm depolarının boşalmasından sonraki 2 - 5 yıl gibi uzun bir dönemde ortaya çıkmaktadır. B12 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ? B12 Vitamini güvenle kullanılabilecek bir maddedir. 500 mg dozlara dek herhangi bir toksisite oluşturmayabilir. Tek doz olarak 100 mg alındığında herhangi bir ters etki gözlenmemiştir. C vitamini ( Askorbik Asit ) 1742 yılında İngiliz Donanma Doktoru James Lind ; dişetleri şişliği, kanaması , ciltte kanamalar ve yaralar ile seyreden Skorbüt hastalığını limon suyu kullanarak tedavi etmişti. 1928 yılında Albert Szent tarafından sentez edilmiştir. Askorbik Asit, monosakkarit türevidir. C Vitamini'nin asiditesi 3. karbonunda yer alan enol hidrojenine bağlıdır. Oksitlenmesinin ilk ürünü Dehidro L. Askorbik Asit olmaktadır. İnsanlardaki değişimi de bu aşamada kalmaktadır. Canlılarda C vitamini oksitlenmiş ve indirgenmiş olarak iki şekiliyle bulunmaktadır. Bu tepkime iki yönlüdür ve her ikisi de C vitamini aktivitesi gösterir. (Dehidro Askorbik Asit tekrar oksitlendiği zaman vitamin aktivitesini kaybeder. ) Bitki ve hayvanlar C vitamini sentez edebildikleri halde insan L.Gulonoksidaz enzimine sahip olmadığı için C Vitamini sentezi yapılamaz. C Vitamini, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta depolanmaz ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. C Vitamini suda kolay çözülür. C Vitamini beyaz kristal toz halindedir. Besin maddelerinde yer alan Askorbik Asit hava ile teması sonucu okside olur ve vitamin etkisini kaybeder. Çiğ besin maddelerinde Askorbik Asidi okside edecek enzim yer alır ve bu enzim besin maddesi sağlamken aktivite göstermemektedir. Kesme veya soyma gibi durumlarda enzim aktifleşerek Askorbik Asidi okside eder. Bu enzimin aktivitesi bakır iyonu varlığında artmaktadır. C Vitamini ince bağırsaklarda emilmektedir. 100 mg'a kadar dozlarda emilimi % 95 lere dek olabilmekteyken miktar arttıkça emilim de azalmaktadır. ( 1 gram C Vitamini alındığında emilim % 70' lere kadar düşer. ) Bu nedenle besin maddeleri ile alınan C Vitamini , saf alınan C Vitamini'nden daha iyi emilir. Emilimle birlikte kanda hızla gözlenir. Fazla C Vitamini idrar ile oksalat şeklinde atılır. C Vitamini oksidoredüksiyon reaksiyonları ile indirgenmiş formu olan Dehidroaskorbik Asit olarak görev yapar. C VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ? C Vitamini ; vücudun savunma sisteminin güçlenmesini , nezle ve gripde oluşan belirtilerin hafiflemesini ve besinlerle vücuda alınan demirin emiliminin artmasını sağlayabilen bir maddedir. C Vitamini , insan vücudunda depolanmamaktadır. ( Karaciğerde minimal depolandığı iddia edilmektedir.) C vitamini en çok taze meyve ve sebzelerde yer alır. Kırmızı Biber, Portakal, Greyfurt, Üzüm, Kavun, Kivi, Mandalina, Mango, Ahududu, Çilek, Armut, Karpuz, Kuşburnu, Maydanoz, Domates bol C vitamini içerir. Yeşil sebzeler, avokado, karnabahar, lahana, patates, bezelyede de C Vitamini vardır. Hayvansal besinlerde C vitamini yer almaz. Miktar olarak ; her 100 gram için > Kırmızı Biberde 190 mg, Karnabaharda 115 mg, Çilekte 60 mg, Portakalda 50 mg ve Greyfurtta 40 mg C Vitamini vardır. Hava ile temasta 3 saat içinde bu değerler % 50 kadar kaybolabilmektedir. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 60 mg günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) C VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ? C Vitamini bağ dokusunda kollagen yapımı için (hidroksiprolin sentezinde koenzim olarak görev yapar.) ve kemik gelişimi için gereklidir. Dişlerin sağlıklı gelişmesini sağlar. Kollajen , aynı zamanda kalp fonksiyonları için gereklidir. Cilt sağlığını korur. Antioksidan olarak bilinen üç maddeden birisidir. ( E Vitamini, Beta.Karoten ve C Vitamini ) Serbest radikaller olarak bilinen zararlı maddeleri etkisiz hale getirir. Kanser yapıcı maddelerin oluşumunu önler. C Vitamini, kanda kolesterolün normal düzeylerde bulunmasını temin eder. Vücutta yağ asit düzeylerini düşürür. Nezle ve Gripte ortaya çıkan belirtilerin önüne geçer. Enflamasyon hallerinde oluşan hücre savunma mekanizmalarını düzenler. Vücudun savunma sisteminin fonksiyon görmesine yardımcı olur. Savunma sisteminde ; interferon oluşumu, kompleman aktivitesinin sağlanması ve antikor yapımını gerçekleştirir. Kılcaldamarların duvarlarının sağlıklı olması ve kıl köklerinin sağlıklı kalabilmesi için gereklidir. Vücutta steroid sentezinde görevlidir. Diğer bazı vitamin ve minerallerin kullanılabilmelerini ( E vitamini, A vitamini, B2 Vitamini, B5 Vitamini, Folik Asit, Demir, Kalsiyum vb) sağlar. Adrenal bez ve kadınlarda yumurtalıklarda ( overler ) C Vitamini yüksek oranlarda bulunur. C Vitamini ile ilgili gerekli bilgiler hala tam olarak tespit edilmemiştir. C Vitamini ile pek çok çalışma devam etmektedir. Yapılan çalışmalarda Katarakt'ın tekrarlamasını % 76 gibi oranlarda azalttığı gösterilmiştir. Düşük C Vitamini alımının kalp hastalıklarını ve kalp krizlerini 2.5 kat arttırdığı belirlenmiştir. 400 mg C Vitamini alımının tüm ölüm oranlarında % 65 kadar azalmayı sağladığı tespit edilmiştir. Kolesterol ve diyetle alınan yağlar nedeniyle damarların zarar görmesini önlediği belirlenmiştir. Bir hamburgerde yer alan trigliseridlerin vücuda alındığında 4 saat için vücutta % 60 oranda yüksek kaldığı saptanmış ve bunun düşürülmesinin 1000 mg C vitamini ve 800 mg E Vitamini ile mümkün olduğu ileri sürülmüştür. C Vitamininin , Aspirinin mideye yaptığı zararı azaltabildiği, kalp krizi sonrası kalp damarlanmasını kolaylaştırdığı belirlenmiştir. Dokuların radyasyondan gördükleri zararı azalttığı gösterilmiştir. C Vitamininin grip ve nezlede kullanımı için yapılan çalışmaların bir bölümü hiç bir faydası olmadığını göstermekle birlikte bazı çalışmalarda 1000 mg/gün dozda grip ve nezle belirtilerini hafifletebildiği tespit edilmiştir. Bu etkisi hala tartışmalıdır.C Vitamini ile göz hastalıklarının önlenebildiği iddia edilmektedir. Vücutta, C Vitamini seviyeleri ne kadar yüksekse kan basıncının o kadar düşük olduğu belirlenmiştir. Felç veya İnmeyi önleyici etkisi yapılan çalışmalarda anlamlı olarak bulunmamıştır. C VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ? C Vitamini , insan vücuduna dört gün boyunca alınmadığı zaman eksiklik belirtileri başlayabilmektedir. Sırası ile ilk önce bacaklarda olarak cilt ve kıl değişiklikleri olur. Aşırı sinirlilik ve iştah kaybı gözlenir. Tedrici olarak eksiklik devam ederse 4 ay gibi bir sürede Skorbüt'ün tüm belirtileri ortaya çıkar. Hızlı kemik büyümesi döneminde C Vitamini eksikliği kemiğin periost ve korteks bölümlerinde ayrılmalara yol açar. Periostaltı kanamaları oluşur. Kemik büyümesinin yavaş olduğu yaşlarda ise ; epifiz ve diyafiz bölümleri arasında kaynama gerçekleşmez ve kemiklerde kırıklar oluşur. Kılcal damarların duvarlarında zayıflama gözlenir. Kıl foliküllerinde kanamalar oluşur. Büyüme duraklar, enfeksiyonlara karşı vücut direnci azalır ve sık mikrobik hastalıklar gelişmeye başlar. Dişetleri şişer ve kanamalar olur. Dişler kaybedilebilir. C VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ? C Vitamini güvenle kullanılabilen bir maddedir. Günde 2 gram gibi yüksek dozlarda alınırsa karın ağrısı ve ishale yol açabilmektedir. Uzun süre ile yüksek dozlarda kullanılması böbrek taşlarının oluşumuna neden olabilir. Böbrek Hastalarının, C Vitamini kullanmaması gereklidir. Akyuvarların mikrop öldürücü etkisini azaltabilir ayrıca demir mineralinin vücutta aşırı miktarlarda birikmesine neden olabilir. D vitamini Kalsiyumun güçlü kemikler için temel öneme sahip olduğunu biliyorsunuz. Ancak kemiklerinize ulaşan kalsiyumun miktarını artırmak için D vitaminine ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Bu yüzyılın başında D vitamini noksanlığının raşitizme yol açtığı keşfedildi ve bu vitaminin, beslenmenin temel öğelerinden biri olduğu anlaşıldı. Çocukluk çağında görülen raşitizmde kemik gelişimi bozuluyor ve kemiklerde biçim bozuklukları ortaya çıkıyordu. Bugün D vitamini desteği sayesinde, çocuklarda D vitamini noksanlığı neredeyse tümüyle ortadan kaldırıldı ama yetişkinlerin de D vitamini alımına dikkat etmesi gerekiyor. Vücudumuz güneş ışınları ve besinlerden D vitamini üretir. Cildimiz ultraviyole ışınlarına maruz kaldığında, cildimizdeki kimyasal bir madde, D vitamininin inaktif formuna dönüşür. Bazı besinlerde de D vitamini bulunur. Tereyağ, yumurta ve yağlı balıklar doğal D vitamini kaynaklarıdır. D vitamini katkılı süt, margarin ve bazı kahvaltılık tahıllarda D vitamini bulunur. İnaktif D vitamini, kan yoluyla karaciğere getirilir ve burada vücudun kullanabileceği aktif forma dönüşür. D vitamininin aktif formu, ince barsaklardan kalsiyumun emilmesine yardımcı olur, kalsiyumun kemiklerde ve dişlerde tutulmasını sağlar. D vitamini ve kalsiyumun uzun süreli eksikliği osteoporoza neden olur. Osteoporozda kemikler dayanıksız ve kırılgan bir durum alır. Daha seyrek olarak, yetişkinlerde D vitamini eksikliği sonucunda kemiklerde yumuşama ve biçim bozukluğu ile kendini belli eden osteomalazi ortaya çıkar. D vitamini sentezi ile etkileşen faktörler Vücudumuz, D vitaminini güneş ışınları yardımıyla sentezlediğinden haftada üç defa 10-15 dakika süreyle kolların, ellerin, yüzün doğrudan güneş ışığına maruz bırakılması, D vitamini sentezini uyarır. Ancak sağlık sorunları nedeniyle kapalı mekanlarda bulunan veya yeterli güneş görmeyen bölgelerde yaşayanlarda D vitamini eksikliği görülebilir. Kış aylarında güneşin yetersiz olması ve kalın giysiler de D vitamini yapımının azalmasına neden olur. Yapılan bir çalışma 66 ile 99 yaşları arasındaki kişilerin kış aylarında D vitamini depolarının azaldığını ortaya koymuşur. Yaşla birlikte vücudun UV ışınlarından D vitamini sentezleme yeteneği azalır. Böbrek veya karaciğer hastalığı nedeniyle inaktif D vitaminin aktif forma dönüştürülme yeteneği azalır. Şipru gibi yağ emilini azaltan barsak hastalıkları D vitamini emilimini de azaltırlar. Aritmi ve epilepside kullanılan fenitoin de D vitamini noksanlığına yol açabilir. Yeterli D vitamini almak için ne yapmalı? Biraz güneşe çıkın--Yaz aylarında haftada üç defa 10-15 dakika güneşlenin. Böylece kış aylarında harcayacağınız D vitaminini karaciğerinizde depolamış olursunuz. Cildin düzenli olarak kısa sürelerle güneş ışınlarına maruz kalması, cilt kanseri riskini artırmamaktadır. Daha sık güneşe çıkıyorsanız koruyucu filtreleri olan güneş yağları kullanın.Genel olarak ne kadar koyu tenli iseniz yeterli D vitamini sentezi açık tenlilere göre daha fazla güneşte kalmanız gerekir. Süt için--Genç yetişkinler için günde iki bardak süt içilmesi, günlük D vitamini ihtiyacını karşılamak için yeterlidir. Bu miktar yaşlılar için yeterli olmayabilir. Menopoz sonrasındaki kadınlar ve 55 yaşın üzerindek erkeklerde osteoporozu önlemek için ilave kalsiyum ve D vitaminine gerek vardır. Kalsiyum ile birlikte D vitamini alan kadınlarda kemik kırıkları riski azalmakadır. Bu nedenle bazı doktorlar orta yaşlılara günde 400 IU (uluslararası birim) D vitamini tavsiye etmektedir. Özellikle az güneşe çıkanların D vitamini desteğine ihtiyacı vardır. Birçok multivitamin ve mineral desteği tabletinde 400 IU D vitamini vardır. Kalsiyum tableti alıyorsanız içinde D vitamini de bulunmasına dikkat edin. İçinde 200-400 IU D vitamini bulunanları tercih edin. D vitamini ve A vitamini kombinasyonları iyi bir seçim değildir çünkü bunlarda kalsiyum yoktur. Doktorunuz tarafından verilmemişse günde 400 IU'dan fazla D vitamini almayın. D vitamini vücutta depolandığından dolayı fazla miktarda (günde 2,000 IU) D vitamini toksik etkilere neden olabilir. D vitamini zehirlenmesinin belirtileri bulantı, kilo kaybı, sinirlilik, karaciğer, böbrekler ve yumuşak dokularda kalsiyum birikimdir. E vitamini E vitamini, yapılan çalışmalarda tıp dünyasının dikkatlerini üzerine toplamaya devam ediyor. E vitamini (C vitamini ve beta karoten gibi) "serbest radikalleri" yani bir elektronu eksik olan oksijen moleküllerini tutarak hücrelere zarar vermesini önleyen "antioksidan" özelliğe sahip bir madde. Antioksidanlar bir elektronlarını serbest radikallere vererek bunları zararsız duruma getiriyorlar. Antioksidanlar ortamda bulunmadığında ise serbest radikaller canlı hücrelerden elektron çalarak hücrelere zarar veriyorlar. Böylece sonu kansere kadar varabilen hücresel değişimler meydana geliyor. Son çalışmalara göre, bir antioksidan olan E vitamininin bazı potansiyel faydaları şunlar: E vitamini desteğinin kalp hastalığından koruyucu etkisi var. E vitamini alınması bazı kanser türlerine yakalanma riskini azaltıyor. E vitamini Alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatıyor. E vitamininden zengin beslenmenin Parkinson hastalığından koruyucu etkisi olabilir. E vitamini alınması yaşlı kişilerde bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Uzmanlar E vitaminine ilişkin umut verici haberleri değerlendirirken E vitamininin yararları için daha güçlü kanıtlar sağlayacak olan randomize, kontrollu çalışmaların sürdüğünü belirtiyorlar. E vitamini almanın riskleri var mıdır? Kanın pıhtılaşmasını azaltan antikoagülan ilaçları alan kişilerin E vitamini alması önerilmiyor çünkü bu ilaçlarla birlikte alınan E vitamini pıhtılaşma zamanını uzatabiliyor. En uygun E vitamin dozu nedir? E vitaminiyle ilgili çalışmalarda 50 IU (uluslararası ünite) ile 1,200 IU arasındaki dozlar kullanılmıştır. Kalp üzerinde yararlı etki için günlük E vitamini dozunun en az 100 IU olması gerekir. Kalp hastaları için önerilen doz genellikle günde 400 IU dozudur. E vitamini alınması tavsiye edilir mi? E vitamini doktorların en çok tavsiye ettikleri vitaminlerdendir. Bazı uzmanlar özellikle kalp hastalarına E vitamini vermektedir.Tek başına diyetle yeterli E vitamini almak güçtür. Ama unutmamalı ki hiç birvitamin sağlıklı beslenme ve düzenli bedensel aktivitenin yerini tutamaz. K Vitamini Asıl adı naftakinondur. Doğada K-1 ve K-2 olarak iki şekilde bulunur. K-1 vitamini bitkilerde olan, iki form halinde, filokinon ve fitomenadion olarak adlandırılan cinsidir. K-2 ise barsaklardaki bakteriler tarafından da üretilen, bir çok çeşidi bulunan bir grup menakinon denen organik bileşenlerdir. Sentetik olarak üretilen cinsine de K-3 menadion denilir ve doğal olanlardan 2 kat daha güçlüdür. Yağda eriyen bir vitamin olması sebebi ile barsaklardan yağlarla emilerek karaciğere gelir. Isıya dayanıklıdır. Alkali, kuvvetli asitler, radyasyon ve okside edici ajanlar tarafından etkisizleşir. Fazla E Vitamini alınması, K Vitaminin emilimini bozar. Yoğurt, kefir asitlenmiş süt barsaklardaki bakterilerin K Vitamini üretmesini arttırır. Barsak bakterilerinin aleyhine olan antibiyotikler K Vitamini üretimini engeller. K Vitaminin Etkileri Karaciğere gelen K Vitamini burada üretilen bazı pıhtılaşma faktörlerinin yapımında rol alır. (İnsan vücudunda kanayan bir dokudan kan kaybının önlenmesi amacıyla pıhtılaşma mekanizması denilen bir sistem devreye girer. Pıhtılaşma olayı ise bir dizi reaksiyonlar sonucunda oluşan ve faktör adı verilen maddeler ve hücreler aracılığı ile oluşan doğal tıkaçlar ve yamalardır. Faktörler Romen rakamları ile numaralanırlar.) Bu faktörler ; II. Faktör veya protrombin VII. Faktör IX. Faktör X. Faktör Ayrıca K Vitamini Potasyum ve kalsiyum ile beraber protrombinin trombin haline dönmesine etkilidir. Bu trombin maddesi de fibrinojenden fibrin tıkaçlarının oluşmasını sağlar. Diğer bir yönden kumarin maddesi ile rekabete girer. Çünkü bu madde de tam aksine protrombinin aleyhine çalışarak pıhtılaşmayı önleyici özelliktedir. Aspirin gibi salisilatlar K Vitamini gereksinmesini arttırırlar. K Vitamini Eksikliği K Vitamini vücutta önemli miktarlarda depolanmaz. Zira günlük gereksinim diye bir miktar pek söz konusu değildir. Çünkü insan vücudu normalde kanamaz, ancak bir neden sonucu kanama olur ve ihtiyaç miktarı o zaman ortaya çıkar. K-2 vitamini barsaklardaki bazı bakteriler tarafından üretilebilmektedir. Ancak barsakları ilgilendiren kolit, ileit, spru, çöliak, gibi hastalıklar ve bazı ameliyatlar, genetik ve edinsel karaciğer hastalıkları buna yol açabilir. Bu vitaminin eksikliğinde net olarak kanamaya eğilim artmakta ve kişiler kolaylıkla kanama sorunu ile karşılaşırlar. Pıhtılaşma süresi de doğal olarak uzamaktadır. Yetersiz beslenme ile eksikliği nadirdir. Daha sık olarak yeni doğan bebeklerde barsakları bakteri içermediğinden ve oldukça steril besinler aldıkları için ayrıca karaciğerlerinde de bu pıhtılaşma faktörlerinin yapımı henüz yeterli olmadığından, görülebilir. Yeni doğan bebeklerde göbek kanaması bu nedenle oluşur. Bunun önüne geçmek için doğumdan hemen sonra K Vitamini iğnesi yapılması gerekir. Daha sonra barsakları flora dediğimiz bakterilerine kavuşunca bu durum kendiliğinden çözümlenir. Anne sütü K vitamini açısından fakirdir. Antibiyotikler barsakta K Vitamini üreten bakterilerin de ölmesine yol açarlar. Ayrıca salisilat gibi bazı ilaçlar (Çocuklarda kullanımı çok nadir, daha ziyade erişkinlerde) K vitaminin etkisinin tam tersi etki gösterirler. Bunların etkisiyle K vitamini eksikliği oluşur. Eksikliği göbek kanaması dışında, burun kanaması, idrar ve dışkıda kan bulunması, küçük darbelerde bile morarma ve kanamalar olması, kanayan bir dokuda kanamanın durmaması ve kabuk oluşamaması gibi belirtilerle anlaşılır. Ayrıca beyin ve diğer iç organ kanmaları ile rahim içi kanama sonucu düşükler de meydana gelebilir. Doğal olarak bu belirtilerin yegane sorumlusu bu vitaminin eksikliği değildir. Başka nedenler de bu arazların oluşmasının sorumlusu olabilirler. Yazılanlar K Vitamini eksikliğinde oluşabilecek sorunlardır ve çoğu oldukça nadir görülebilecek durumlardır. K Vitamini Fazlalığı Fazlalık doğal K vitamini ile oluşmaz. Yiyecekler ile alınan K-1 ve barsaklarda üretilen K-2 Vitaminlerin fazlası kolaylıkla atılabilir. Fakat sentetik ve suda eriyen anolog (benzeri) menadion, konakion gibi K-3 tipindeki sorunlara yol açabilir. Bu vitaminin fazlalığı da eksikliğinin tam tersi etki yapacaktır. Aşırı pıhtılaşma ve bunun da sonucunda damarlarda tıkanmalar meydana gelir. Karaciğer fonksiyonlarında bozulmalar oluşur. Kandaki alyuvarların parçalanmalarına yol açılır. Kızarma, terleme ve göğüs sıkışması meydana gelir. Yeni doğan bebeklerde sarılık ve safra boyalarının (Pigmentlerin) beyin ve omurilikte birikmesine neden olur. Keza fazlalık oluşması eksikliği gibi nadiren olabilecek bir durumdur. K Vitamini Gereksinimi Bu gün için alınması gerekli günlük miktarı ilan edilmemiştir. Ortalama bir beslenme ile günde asgari 75 - 150 mikrogram alınmaktadır. Günlük 300 mik.gr yeterlidir. Önerilen kilo başına 2 mik.gr.dır. Yeni doğan bebeklere 10 miligr. Lık tek bir enjeksiyon, gerektiğinde kg. başına 1 - 2 mg. la devam edilir. Bu miktarlar onların özel durumu ve ihtiyaçlarının farklı olmasındandır. Bir çok vitamin reçetesiz satılmasına karşın yurt dışında K Vitamini reçetesiz satılmamaktadır. K Vitaminin Doğal Kaynakları En çok karaciğer, peynir, tereyağı, marul, lahana gibi besinlerde bulunur. En zengin yeşil çay ( 100 gr.da 700 mikrogr. ) iken siyah çayda 0 dır. Çiçek yağı, patates, ekmek gibi besinlerde yok denebilecek kadar azdır. Vitaminler Kimyasal Özelliklerine Göre Başlıca İki Sınıfta Toplanabilir: Yağda çözünen vitaminler (A, D, E ve K vitaminleri) Suda çözünen vitaminler (B vitaminleri ve vitamin C) * Suda çözünen vitaminler bağırsakta emildikten sonra kullanılacakları dokuya kan dolaşımıyla taşınır. Her birinin suda çözünürlük derecesi farklıdır. Bu derece vücuttaki dağılımlarını da etkiler. Suda çözünen vitaminler gereğinden fazla alınırsa dokularda belirli bir ölçüde depolandıktan sonra idrarla vücuttan dışan atılır. * B vitaminleri serbest halde etkinlik gösteremez. Vücuttaki işlevlerini yerine getirebilmeleri için pek çok kimyasal süreçten geçmeleri gerekir. Başka maddeler ya da molekül parçalarının eklenmesiyle koenzim işlevlerini yerine getirebilirler. * Vitamin C nin fizyolojik işlevleri iyi bilinirse de metabolizma mekanizmaları çok açık değildir. Vitamin C diş ve kemiklerin büyümesi, deri altı dokuların ve kan damarlarının bütünlüğüyle yaraların iyileşmesi için gereklidir. Son yıllarda ortaya atılan ve doğruluğu tartışmalı olan bir görüşe göre yüksek miktarda Vitamin C alınması nezleyi önlediği gibi enfeksiyonlara karşı direnci de artırır * Yağda çözünen vitaminler bağırsaklardan safra tuzlarının yardımıyla emildikten sonra lenf sistemiyle vücudun çeşitli bölgelerine taşınır. * A ve D vitaminleri öncelikle karaciğerde, E vitamini vücuttaki yağ dokusunda ve daha az ölçüde üreme organlarında depolanır. K vitamini vücutta göreli olarak çok az depolanır. * Yağda çözünen vitaminlerin çok çeşitli işlevleri vardır. Vitamin A gözde ağ tabakadaki proteinlerle birleşerek karanlıkta görmeye yardımcı olur. Vitamin D canlının büyümesi, özellikle kemik gelişmesi için kalsiyum metabolizmasında önem taşır. Vitamin E de hayvanlarda büyümeyi hızlandırır, eksikliği bazı hayvan türlerinde kısırlığa yol açar. Vitamin K kanın pıhtılaşmasında yer alan enzim süreçlerinde gereklidir. * Yağda eriyen vitaminlerin fazla dozda alınması, toksik etki göstererek zehirlenmelere neden olur. Diğer vitaminlerin fazla alınması sonucu, fazla olan miktar idrar yoluyla atılır. Normal, sağlıklı bir birey, dengeli beslendiğinde herhangi bir vitamin yetersizliği oluşmaz. VİTAMİN ÇEŞİTLERİ VE BULUNDUKLARI YERLER A Vitamini Karaciğer, yağsız et, süt, tereyağı, yumurta, yeşil ve sarı sebzelerde. B Vitamini Tahıllar, yağsız et, böbrek, yürek, beyin, karaciğer, yerfıstığı, tavuk, ceviz, yumurta, kepek ekmeği ve yağlı tohumlarda. B1 Vitamini Buğday, pirinç, mısır, yulaf, darı, çavdar ve bunlarla yapılan besinlerde, kepek ekmeğinde, mantar ve bira mayasında. B2 Vitamini Süt, peynir, yoğurt ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde. B6 Vitamini Kümes hayvanları, sığır ve koyun eti, karaciğer, yumurta ve sütte. B12 Vitamini Karaciğer, et ve yumurtada. C Vitamini Portakal, mandalina, greyfurt, limon, havuç, çilek, kavun, taze kırmızı ve yeşil biber, lahana, maydanoz, kuşburnu ve yeşil sebzelerde. D Vitamini Balıkyağı, süt ve tereyağında. E Vitamini Buğdayda, pirinç, mısır, çavdar, marul, yerfıstığı, badem, susam, ceviz, zeytinyağı, ay çiçek yağı, mısırözü yağı, pamukyağı ve yeşil sebzelerde. K Vitamini Et, karaciğer, domates, kabak, karnabahar, ıspanak ve diğer yeşil yapraklı sebzelerde.