POLİTİKANIN İLETİŞİMİ İLETİŞİMİN POLİTİKASI BİRİNCİ BÖLÜM POLİTİK İLETİŞİM – BİR TANIMA DOĞRU Bu çalışma esasen “politik iletişim” kavramının doğası, sınırları ve olanaklarını açıklamaya yönelik bir deneme niteliğindedir. Pazar koşulları politik iletişim kavramının bir teknik ya da teknikler toplamı olarak algılanmasını dayatırken, tarihsel ve felsefi birikim gözden kaçırılmaktadır. İletişimin politikası insani iletişimi, insani birlikteliği, insanı bir topluluğa bağlayan aidiyeti biçimlendiren pratikleri araştırdığından, zaten politik bir iletişim olmak durumundadır. Kavramlar, Süreçler, Sınırlar İletişim politikaları, hükümet ile yayıncılar arasındaki ilişkiler ve yönetilenlerin iletişim alanında üretilen politikalara verdikleri onayların söze dökülmesinin çerçevesidir. İletişim politikalarının oluşum sürecinde politika yapıcı tarafın parlamento, politikacı, yargıç, bürokrat, teknokrat olarak kabul edilmesinden “devlet dışındaki diğer aktörlerin” de bu sürece dahil edilmesi söz konusudur. Burada vurgulanmak istenen, devletin iletişim alanında belirleyici neredeyse politika yapma sürecinde tek başına hakim olduğu bir süreçten; araştırma şirketlerinden, sendikalardan, sivil toplum örgütlerinden, sermaye gruplarına kadar daha geniş bir yelpaze içinde politika yapma sürecini işletmektir. Ancak Türkiye’de bu durum henüz uygulanamamaktadır. Çünkü politika yalnızca “seçilmişlerin etkinlikleri” olarak algılanmaktadır. Aslında iletişim politikalarının “politikası” toplumu oluşturan bireylerin kollektif karar alabildiğini ilkesel olarak kabul eder, devlet dışı toplumsal kurum ve bireylerin toplumsal güç kullanımında “gönüllü”, “sorumlu” ve “muktedir” oldukları varsayımına dayanır. İletişim politikaları, iletişim sektöründe birbiriyle rekabet içinde bulunan toplumsal grup ve kişilerin kollektif güç kazanabilmek için sürdürdükleri, hem devleti hem de kamuyu etkilemeyi hedefleyen programlar ve projelerdir. Politik iletişim ise bir politik toplulukta birbirleriyle gerilim içinde bulunan farklı görüşlerin, düşüncelerin, inanma ve eylem tarzlarının, taraflar arasındaki dolaşımıyla oluşan ya da oluşabilecek ortak aklın biçimlendirilmesi olarak tanımlanabilir. Türkiye’de toplumsal grupların ve aktörlerin kollektif güç kullanımı önündeki engellerin çokluğu hem hedef program yapılmasını engellemiş hem de bu programların denetim ve kontrolünü merkezi iktidara bırakmıştır. Bu anlamda Türkiye’de toplumsal olanın politik sözünün ortaya çıkarılması gibi bir sorun mevcuttur. Yani yalnızca iktidarın belirlediği politikaların karşısına, toplumsal farklılıkları politik alana taşıyan, politik iletişim yollarını bulunması gereklidir. Politik İletişimde Temel Yönelimler Birinci başlık altında, politik iletişimin bilgisinin akademik çevrelerde hangi gerekçelerle kurulduğu konu ediliyor. İkinci başlık altında politik iletişimin farklı disiplin ve çalışma alanlarıyla ilişkisi irdeleniyor. Politik Meşruiyetin Sağlanmasının Harcı Olarak Politik İletişim Politik iletişime ilişkin akademik ilgi, politikanın bilimselleşmesi sürecinde örgütleniyor. Politikanın bilimselleştiğinin ilk belirlemesi Max Weber’e aittir. Böylece politik iletişim de bir akademik çalışma alanı olarak ortaya çıkar. Kamuoyunu yeniden ve bilimsel olarak tanımlama süreci politik iletişim diye adlandırılacak ve politika bilimi ile iletişim bilimi arasında köprü kurulacaktır. 1950’lerle hızla yaygınlaşan kamuoyu araştırmaları kalabalıkların politik ilgisini ölçerken, politik toplum içinde kanılar, çatışan görüşler, farklı değerler ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Seçim kampanyalarında seçilen yöntemler, basın toplantıları düzenlenmesi basın bildirileri politikacıların konuşmaları artık politik yandaşlar tarafından değil, reklam ve halkla ilişkiler şirketlerince yazılmaya başlandı. Çoğulcu demokrasinin üstünlüğünü pekiştirmek için üretilen rasyonel ilkelerin savunucuları; politik iletişimi, girdiler, çıktılar, mesajlar, göndericiler, alıcılar, sistem ve sınırlı kaynaklara ulaşma kelimelerini arasında tanımladılar. Yeni iletişim teknolojileriyle iletişim araçlarının çoğalıp gelişmesi, politik iletişimin önemini de arttırdı. Saint Simon: Sanayi toplumuna uygun yeni politik sistem, yöneticilerinin keyfi isteklerini ve çıkarlarını denetlemek için uzmanların bilgisine ağırlık veren bir sistem olmalıydı. Wolton: Politik iletişim, siyaset üzerine kamu önünde fikir belirtmeleri meşru olan üç aktörün, yani politikacıların, gazetecilerin ve kamuoyunun, çelişkili söylemlerinin mübalağa edildiği alan”. Politikanın bilimselleşmesi ile iktidarın rasyonelleşmesi sürecindeki – politik iletişimin doğuş evresi - modern demokrasilerde bilimadamları ile kamuoyu arasındaki ilişkileri tartışan Habermas, politikanın bilimselleşmesinin de iktidarın rasyonelleşmesinin de olgusal bir karşılıktan çok, güçlü bir eğilim olduğunu belirtmektedir. Habermas’a göre, bilim ile kamuoyu arasındaki iletişim akışının önüne çıkan engeller: (Bilimselleştirilmiş Politika ve Kamuoyu adlı makaleden) Bilginin, bilimsel ve teknik bilgiyi sipariş verenlerin rekabet ya da devlet sırrı gerekçesiyle kamuya açılmasının engellenmesi Modern araştırma işleminin örgütlenmesindeki bürokratik yalıtım Bilim içi kamusal alan ile politik kamusal alan arasındaki kopukluk Politik karar almada bir güç odağı haline gelen uzman ve bilimadamlarının yetkisiz sorumlu olmaları nedeniyle, hesap verme sorumluluklarının kurumsallaşamaması. Disiplinlerarası Bir Çalışma Alanı Olarak Politik İletişim Pierre Bourdieu; Politik iletişimcilerin, sürdürdükleri araştırma etkinlikleri aracılığıyla yönetenlerle yönetilenler arasındaki geleneksel ayrımı korumakla kalmayıp, halkın politikasızlaşmasına katkı sağladıklarını öne sürer. Politik iletişimin kurucusu olan uzmanların, bilimadamlarının, araştırmacıların eleştirelliklerini geride bırakıp, politik yaşamın sözde bir oyuna dönüşmesine katkıda bulunduğunu söyler. Todd Gütlin ise, akademik çalışmaların ve eleştirinin kamuya taşınamamasıyla, kapalı devre kaldığını belirtir ve akademik çalışma ve eleştirilerin gündelik yaşam deneyimleriyle beslenmek yerine, uzmanlık ritüelleriyle süslendiğini anlatır. Politik Kuramın Bilimselleşmesi Davranışsalcılık ve Sistem Analizi Kuram ile bilim birbirinden ayrıldı. Siyasal kuram araştırmalarından beklenen sonuç, bilimsel siyasal incelemeler için analitik kavram birikiminin elde edilmesiydi. Bilimsel siyaset incelemelerinden anlaşılan, siyasal ve yönetsel, toplumsal denetim ve yurttaş eğitimi konusunda uygulamalı bilimdi. Katılımcı ve çoğulcu demokrasi soğuk savaş döneminde öne çıkınca, daha önce politik yaşamın dışında varsayılan aile, okul ve işyerinde demokratik prensiplerin yerleştirilebilmesi için, bireylerin tutumunda demokratik eğilimlerin ortaya çıkarılmasına yönelik bir çalışma alanı yaratıldı. Bu çalışmanın gerçekleştirilmesi, birey davranışlarındaki psikolojik nedenlerin gözlemlenmesiyle mümkün olabilirdi. Böylelikle psikoloji bilimiyle işbirliğine gidilmesinin zorunluluğu ortaya çıktı ve, politik iletişim araştırmaları yani iletişimi bireylerin davranışlarıyla ilişkilendiren ilk çalışmalar ortaya çıktı. Bu noktada davranışsalcı yaklaşım, toplumsal olgularla bilimsel etkinlik arasında yeterince güçlü bağlantılar kurulamadığını varsayıyordu. Davranışsalcı yaklaşım, katıksız bir bilim yaratma girişiminin bir parçası olarak gördüğü araştırma tekniklerini ve modellerini geliştirdi. İletişim ve politik iletişim de davranışsalcı yaklaşım için önemli çalışma alanları oluşturdu. Kitle iletişim araçlarının birey davranışlarındaki etkisini kavramsallaştırabilmek amacıyla modeller geliştirildi. Deutsch, politik sistemi bir iletişim modeli olarak kavramış ve “iletişimi bir politik işlev değil politikanın tümü” olarak nitelemiştir. Bu modellerle birlikte, kitle iletişim araçlarının seçim kampanyalarında oy verme kararlarının oluşumundaki etkileri ölçülmeye yönelinmiştir. Bu çalışmalarda, kitle iletişim araçlarında sunulan iletinin insanların görüşlerini etkileyeceği iddia edilmektedir. Katz ve Lazarsfeld, geliştirdikleri “iki aşamalı akış” modeliyle, kitle iletişim araçlarının kamuoyu oluşturmadaki etkisinin sınırlı olduğunu belirlediler. Sistem Analizi Yaklaşımı: Politik sistem az ya da çok meşru fiziksel zor kullanma aracılığıyla hem kendi içindeki topluluklara hem de diğer toplumlara karşılık olarak bütünleştirme ve uyumlu kılma işlevlerini yerine getiren ve bütün toplumlarda bulunabilecek bir etkileşimler sistemi. Gabriel Almond: Bütün politik işlevlerin iletişim aracılığıyla gerçekleşmesi nedeniyle, politik iletişim esas hayati sınır koyucu işlevdir. Sistem analizleriyle birlikte modern politik iletişim yapılarını betimleyen ve politik kültürleri irdeleyen araştırmalar öne çıkmıştır. Bu araştırmalarda kitle iletişim araçları, ulusal bütünleşmeyi sağlama işlevi de yüklenmişlerdir. Politik harcı yayan kitle iletişim araçları, aynı zamanda modern politik kültüre sahipliğin bir ölçütü olmuştur. Modernleşme kuramcıları, batıya doğru evrilen kültürlere bakarken, kitle iletişim araçlarının ve kullanıcılarının sayısı, verici kapasitelerine bakarak gelişmişliğin haritasına çıkarırlar. 1970’lere gelindiğinde ise seçim kampanyaları incelenirken ABD’de kullanım ve doyum ile gündem belirleme yaklaşımları, Avrupa’da ise kurumsal politik iletişim çalışmaları içinde anılan araştırmalar, bir yandan seçmenlerle medya arasındaki ilişkiyi diğer yandan politikacılarla medya arasındaki ilişkiyi kapsamaktadır. Böylece 70’lerde Blumler ve Gurevitch’in çalışmalarıyla da, modern demokrasilerde medyanın bir güç odağı oluşturduğuna ilişkin bilginin kavramsallaşmasını sağlayacaktır. Bu yazarlara göre, politikacılar medyada daha fazla yer alabilmek için, uzman bilgisine ihtiyaç duymuş, böylelikle devreye politik danışmanlar, halkla ilişkiler uzmanları, kampanya yöneticileri girmiştir. 19. yy’da yapılan incelemelerde politik kuram, sosyoloji ve psikoloji birlikteliğinden doğan incelemelerde, kitle toplumu olarak adlandırılan yeni bir toplumsal biraradalık ortaya konulmuştur. Bu çalışmalarda, iletişime ait bilgi iktidarın basını denetlemesi sorununda ve kamuoyunun işleyiş biçiminde değişen süreçlerin irdelemesiyle ortaya çıkmıştır. 20. yy’ın başında ise tanımlanamayan bir yurttaşlar topluluğunun gücüne ilişkin yorumlar yoğunlaşmıştır. Eleştirel Kuram ve Politik İletişimin Disiplinlerarası Niteliği 1930’larda Frankfurt Okulu’nun kurucuları Adorno ve Horkheimer, kapitalist üretim tarzının geçirdiği değişimlere koşut olarak yeniden çözümlenebilmesi için, geleneksel disiplin sınırlarının ihlal edilme gereği üzerinde durarak, ekonomiden psikolojiye kadar uzanan geniş inceleme alanları içinde kavramsal bir çerçeve arayışına gittiler. Adorno ve Horkheimer’ın otoriter kişilik üzerine çalışmaları, bir yanıyla kapitalizmin araçsalussallık tasarımına ilişkin belirlemelere, diğer yanıyla bu tasarımın kişisel düzeyde içselleştirilmesi süreçlerine gönderme yapar. Kapitalizmin araçsal-ussal örgütlenmesi yalnız ekonomik, politik ilişkiler alanında değil, tüm toplumsal ilişkilerin örgütlenmesine yayılmıştır. Kültürel ürünlerin üretiminin standartlaştırılması şeklinde tanımlayabileceğimiz “kültür endüstrisi” insanların ortak aklının ortaya çıkmasını engellemekte, gündelik yaşamdaki engellenişlerini farketmeleri önünde bir duvar oluşturmaktadır. Frankfurt Okulu, “üretim tarzının basitçe, nesnel yapılar yani insani ajanların zihinleri üzerinde yükselen şeyler olarak karakterize edilmesini önleyen karmaşık ilişkilerin ve dolayımların gösterilmesine” katkıda bulunu. Daha sonra, siyah çalışmaları, kadın çalışmaları ve çevre çalışmaları gelişti. Ayrıca araştırmalarda, niceliksel araştırma teknikleri yanında derinlemesine görüşme, etkileşimci görüşme, odak grup toplantısı, yaşam öyküleri gibi yeni tekniklerin kullanılmaya başlandı. Bu araştırmaların artmasıyla, yeni politik iletişim araştırmaları, politikayı seçilmişlerin etkileşim alanı olarak kabul etmeyip, farklı toplumsal sınıflardan, etnik kökenlerden, ırklardan sıradan kadın ve erkeklerin gündelik yaşamlarında yer kaplayan bir etkinlik türü olarak kabul ettikleri söylenebilir. 2. Dünya Savaşı sonunda ABD’ye göç eden Adorno ve Horkheimer ile Lazarsfeld’in karşılaşması eleştirel yaklaşım ile davranışsalcı yaklaşımın buluşmasını sağlayabilirdi. Ancak kısa süreli bir ortak çalışma dışında bu gerçekleşmedi. Schiller: Kamuoyu araştırmaları demokrasiye hizmet etmemiştir, tam tersine zararı dokunmuştur. Ne kadar yan tutuluyorsa onu yansız, ne kadar objektif değilse onu objektif olarak takdim etmiştir. Yanılgıları pekiştirmeye, manipülasyona, beyin yıkama mekanizmasına alet olmuşlardır. Schiller’in bu tasarımı Chomsky tarafından geliştirilmiştir. Chomsky’e göre, “medya, haberlerin ve çözümlemelerin çatısını yerleşik ayrıcalıkları destekleyen bir çerçevede kurarak ve bu doğrultuda her türlü tartışmayı sınırlayarak, birbiriyle kaynaşmış olan devletin ve şirketlerin çıkarına hizmet etmektedir.” Herman ile geliştirdikleri “propoganda modeliyle” ayrıcalıklıların halkın neyi göreceğine, duyacağına ve düşüneceğine karar verme ve düzenli propoganda kampanyalarıyla kamuoyunu yönetme yetisine sahip olduklarını” savunmuştur. Chomsky, medya örgütlemesini “şirket oligopolü” olarak tanımlamıştır. Eleştirel ekonomi politik yaklaşımı, medya sahipliği üzerinden kapitalizmin iktidarla ilişkilerini tartışmaya ağırlık vermiştir. İletişim sektöründe çalışan şirketler, sermaye ve para piyasalarını kontrol eden uluslararası şirketlerin şemsiyesi altına girmiş; yatay, dikey ve çapraz tekelleşme eğilimleri artmıştır. Jurgen Habermas ve İletişimsel Eylem Ekonomik ve bilimsel ilerlemenin kültürel ve politik özgürlüğü beraberinde getirmediği ve “açlık ve yoksulluktan kurtuluşun zorunlu olarak kölelik ve aşağılanmadan kurtuluşu sağlayamayacağı görüşü Habermas’da toplumsal etkileşimin ya da iletişimsel eylemin özgüllüğüyle açıklanmaktadır. İletişimsel eylem, topluma genel anlamda kılavuzluk eden normları korumaya yönelen insani anlama ve bireylerin karşılıklı olarak birbirlerini tanımaları anlamına gelmektedir. İletişimsel eylem, en az iki özne tarafından bilinen davranış hakkındaki karşılıklı beklentilerce ortakduyusal normlarca meşrulaştırılmaktadır. İletişimsel eylem için ‘eylem yönlendirici kurallar’ toplumsal normlardır, ‘tanımlama düzeyi’, ‘öznelerarası bir şekilde paylaşılan sıradan dil’dir, ‘tanımlama türü’, ‘davranışlar hakkında karşılıklı beklentilerdir’, iletişimsel eylem,n işlevi, kurumların sürdürülmesidir. Habermas’a göre, bilinç ve düşünce dil tarafından yapılaştırılıyorsa, iletişim toplumsal mekana götürülmelidir. Habermas iletişimi toplumsal mekana; toplumsal rollerin öğrenilmesi, toplumsal kimliğin kazanılması, kültürel bilginin aktarılması, , grup dayanışmasının oluşturulması ve yaşam dünyasının kurumsal ilişkilerinin tanımlanmasıyla dolayımlayarak götürür. İletişim toplumsal olanın içine taşındığında, bir davranış somutlaşımı olarak, yalnızca anlaşmaya varma edimleriyle sınırlı değildir, aynı zamanda yaşam alanının tümüne yayılmış, yaşam alanını ören eylemler bütünüdür. Habermas’a göre, iktidar iletişimsel eylem içersinde biçimlenir ve iletişimsel eylem, bir topluma bütünleşme temeli olarak para ve iktidara alternatif sunmaktadır. Kültürel Çalışmalar ve Eleştiri Kültürel Çalışmalar Merkezi, İngiltere’de 1964’te kurulurken, hedefi yeni kültürel biçimler, pratikler ve kurumlarla toplumsal değişim arasındaki ilişkileri kavramsallaştırılmasına katkı sağlayacak araştırma politikaları geliştirmekti. Aynı amacı paylaşan Raymond Williams da kültürün yeniden tanımlanması üzerinde durmuştu. Williams kültür kavramının modern kullanımını sorgularken, modern toplumsal düşüncenin en önemli gelişimini “insan kendi yaşam araçlarını üreterek kendi kendini yaratır” yargısına ulaşılması olarak kaydetmektedir. Toplum ve onun kendini anlamlandırma tarzı olarak kültür, karmaşık bir yapıdır ve birbirine karşıt duran ve mücadele içinde olan farklı yaşam biçimlerinin biraradalığını kapsar. Kısaa kültürel çalışmalar iletişimi gündelik yaşam pratiklerinin yeniden anlamlandırılması girişimi olarak değerlendirmektedir. İletişim bilgisi, tüm yaşam alanları üzerine bütünlüklü bir ilişki tarzı geliştirmekle yükümlü kabul edilmektedir. Bu yükümlülük, disiplinlerarasında dolaşmayı ve çok disiplinli olmayı beraberinde getirir. 2. BÖLÜM POLİTİK İLETİŞİM FORMU OLARAK POLİTİK KONUŞMA Bu bölümde politik konuşmanın antik ve modern çağda aldığı biçimler, gündelik yaşam pratikleri içindeki politik konuşma biçimleri ile medya çalışanlarınca kurulan konuşma biçimleri buluşturulmaya çalışılmıştır. Antik Çağdan Modern Zamanlara Politik Konuşma Kavrayışları Politik konuşma üzerine yazılan bütün metinlerin Aristo’nun Retorik adlı çalışmasına atıfta bulunarak başlaması tesadüf değildir. 9. yy’da yazılmış bu baş yapıta duyulan hayranlıkta yeni bir Retorik yazmanın neredeyse imkansızlığı yatmaktadır. Aristo’nun toplumunda bütün yurttaşların katıldığı konuşma, politika yapmanın tek yoludur. Ancak modern toplumlarda politika yapmak ile politika konuşmak birbirinden ayrılmakta; ayrıcalıklılar politika konuşup yapabilmektedir. Oysa Aristo, politika yapabilmenin dolayımsız halini konuşabilme olarak görür. Atina’da yaşayan yurttaşların ortak iyilerini yeniden tasarlayabilmelerinin tek yolunun iknaya dayalı konuşma tekniklerinin geliştirilmesinde görür. Retorik’in Anlam ve Değeri Bir politik toplulukta, uzlaşmaya varmayı kolaylaştırıcı, mantıksal bütünlüğü olan ve yaşam pratiklerinden beslenen konuşma tarzlarının geliştirilmesi için bir kılavuz üretilmesinin gerekliliğini vurgular. Aristo, politik söz ile kurulan; anlaşılabilir, kavranabilir iddialardan oluşan “ortak aklı” çıkarmıştır. Aristo’nun Retorik’i politik konuşma ile politik eylem biçimlerinin eş zamanlı olarak tasarlanması üzerinedir. Politik konuşmanın, yaşlılarla gençlerin, zenginlerle yoksulların görüş farklılıklarını ortaya çıkardığını vurgulayan Aristo, konuşma ortamının sağlığı açısından mantıklı kuralların herkesçe bilinmesini gerekli sayar. Aristo’nu politik topluluğunda bir konuşma ortamına ancak bilinebilir ve öğrenilebilir konuşma pratikleriyle ulaşılabilir. Aristo için Retorik, belli bir durumda elde var olan inandırma yollarını kullanma yetisidir. Bu yeteneğin geliştirilmesi, üç tür inandırma tarzının hesaba katılmasıyla mümkün olabilir: Konuşmacının karakteri, dinleyiciler ve konuşmacının söz kullanımı. Mantık bilimi ile politikanın etik dalının bileşimi olarak kabul ettiği retoriği Aristo üç başlıkta inceler: Bunlar politik, adli, törensel gösteri retorikleridir. Politik retorik; uygunlukuygunsuzluk arasındaki belirlenimlerle, adli retorik savunma-suçlama arasındaki belirlenimlerle, törensel gösteri retoriği ise övme-yerme arasındaki belirlenimlerle beslenir. Bu üç farklı retorik türü, üç farklı zamanı işaret eder. Politik söylev gelecekle ilgili, yasal söylevler geçmiş, törensel gösteri söylevi şimdiki zamanla ilgilidir. Üç tane de amaçları vardır. Politik hatip önerilen bir eylem yolunun uygunluğunu, adli hatip bir eylemin haklılığını, tören hatibi ise bir eylemi gerçekleştirenlerin onurlu olduğunu kanıtlamaya çalışarak konuşmasını tasarlar. Aristo’nun retoriğini günümüze taşıyan, “politika tamamıyla konuşmadır”ın kabulüdür. Modern Zamanlarda Politik Konuşma Konuşma teknikleri ile sanatına değinme yoluyla konuşmacı bireyi ön plana çıkaran muhafazakar yaklaşım, politik tartışmanın “yaratıcılığını, çeşitliliğini, açıklığını, esnekliğini, keşfetme kapasitesi, inceliği, karmaşıklığı, inandırıcılığı ve etkileyiciliğini göz önünde tutar. Barber, katılımcı ve güçlü bir demokrasinin, politik tartışmanın 9 işleve sahip kılınmasıyla işleyebileceğini belirtir. Bu 9 işlev; çıkarların ifade edilmesi ile pazarlık ve alışveriş, ikna etme, gündem oluşturma, karşılıklılık keşfetme, bağlılık ve yakınlık kurma, özerkliği koruma, tanıklık ve kendini ifade etme, yeniden formüle etme ve kavramlaştırma, kamusal çıkarlar, etkin yurttaşlar yaratma adına cemaat kurma. Graber’e göre politik dil ise: enformasyonu yayma, gündem oluşturma, kişilerarası ilişkileri yeniden tanımlayarak yorumlama, geçmişi ve geleceği göz önünde tutma, eylemi teşvik etme işlevlerine sahiptir. 18. yy’a geldiğimizde kamusal konuşmanın özellikleri şöyle sıralanabilir: Konuşmalar, bilgi alışverişini gerçekleştirmek üzere kişiler arasında sürerken, enformasyon aracı olan gazeteler ve dergiler taşıyıcı bir rol üstlenir. Yani gazete ve dergiler kamusal alandaki bu konuşmaları yayınlar. Bu yazılanlar, kamusal konuşmayı besler, farklı konulardaki bu diyaloglar kamusal alanda tartışılır. Modern kamusal konuşmalar standart konuşma kuralları oluşturulmasına katkıda bulunurlar. Modern kamusal toplulukların konuşmaları, politik topluluk içinde ilkesel olarak herkese açıktır. 19. yy. Sonrasında Politik Konuşma Politik konuşmayı, konuşmanın taraflarını kurumsal olarak tanımayla ilişkilendiren, süreklilik eğilimi taşıyan mekanlarda buluşturan, tartışma iddialarının haklılığını ve geçerliliğini iyi niyet ve sağ duyuyla bitiştiren modern kavrayış, ikna ve onay mekanizmalarının birlikte aranması için politik konuşmayı öne çıkaran antik veya geleneksel kavrayıştan farklıdır. 19. yy’ın ikinci yarısından itibaren sermayenin yoğunlaşması ve tekelleşmesi, emperyalizmin yaygınlaşması, ulusçuluğun yükselmesi ile politik konuşma da niteliksel bir değişime uğradı. Öncelikle söyleşmek ve fikir alışverişinde bulunmak bir “işletme konusu” olmuştur. Tartışmayı “iş” haline gelmiştir. Ve bunu yapanlar yeni bir mesleğin erbabıdır. 20. yy’ın halkla ilişkilercileri politik konuşmanın kamusallığının kendileri aracılığıyla temsillik kazanmasını sağladılar. Modern politik konuşmanın enformasyon aktarımı örgüt içi iktidar ilişkilerinin engellerine takılmakta, enformasyon aktarımının yerini tercih ta da seçimler almakta, onların dili de olgu betimleme anlatımından sıyrılarak hikaye anlatımına yaklaşmaktadır. Kitapta daha sonra özellikle televizyonun ortaya çıkmasıyla tv’deki politik konuşmalar ve seçim kampanyalarında tv kullanımı gibi konular ele alınıyor. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM POLİTİK İLETİŞİM ALANINDA ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ Son bölümde, basın ve iletişim özgürlüğü anlatılmakta. Bu anlamda basın ve iletişim özgürlüğünün tarihçesi ele alınıyor, daha sonra bu özgürlüğü önündeki engeller ve kısıtlamalar tartışıyor. Sonuç olarak, basın özgürlüğünün artık iletişim özgürlüğü haline geldiğini söylüyor ve bölümü John Keane’nin şu sözleriyle bitiriyor: “İletişim özgürlüğü en son ve en eksiksiz haliyle gerçekleştirilebilecek bir şey değildir. Son çözümü olmayan, hep süregiden bir projedir. Sürekli olarak ikilimler ve çelişkilerden oluşan yeni burçlar oluşturan bir proje.” SONUÇ Türkiye’de farklı düşünenlerin düşünce ve kanaatlerini birbirine iletme ve yaygınlaştırma çabaları üzerine düşünme ve yorumlama girişimi özgün bir kavramsal çerveye oturtulamamıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri iletişim çalışmalarının disiplinler arası bir çalışma alanı olarak örgütlenememesidir. Bu anlamda politik iletişim çalışmaları ancak iki disiplinin politika ve iletişim bilimlerinin bir sentezi veya melezi olarak görülmüştür. Bu bağlamda politik iletişim araştırmaları devletin yurtaş katılımını düzenlemedeki etkin gücü üzerinde odaklanarak, basın özgürlüğünü kısıtlayan mekanizmaların gerekçeleri üzerinde durmuştur. Yurttaşların politik eylemleri ve bu eylemler üzerine düşünmelerinin toplumsal tarihinin yazılmasında geç kalınmıştır.