Word`e Aktar - Sandıklı Sesi Gazetesi

advertisement
Fatih’in Yunanlı tarihçisi, Farabi’nin İslam-Yunan felsefesi
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazıları
Eklenme Tarihi: 06 Mayıs 2017
Geçerli Tarih: 19 Temmuz 2017, 09:37
Site: Sandıklı Sesi Gazetesi
URL: http://localhost/sandiklisesinet/yazar.asp?yaziID=838
Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Tarihle ilgi konuşurken, yazarken, bilgi verirken mutlaka bir kaynağa
dayanmalıyız. Bu kaynak ya akademik bir yayın veya Hammer, Prof. Halil
İnalcık, Prof. İlber Ortaylı gibi uluslararası kabul görmüş bir Tarihçi
olmalı.
Böyle bir referans göstermeden, bir köşe yazısında geçen satırlar, dizilerde
veya sosyal medyada üretilen dedikodular tarihî bir “bilgi” değeri taşımaz.
Şimdi, size vereceğim bilgiler, Aralık 2015 basımlı, Anadolu Üniversitesi’nin
Kültür Tarihi adlı kitabından alınmıştır.
Buna göre; “Fatih Sultan Mehmet, antik Yunan ve Roma dönemi
eserlerini de Yeni Saray’da toplayarak koleksiyon oluşturmaktaydı.
Fatih ve dönemini Yunanca yazmış olan Fatih’in tarihçilerinden Rum
asıllı Kritovulos, ‘Fatih, Yunancadan Arapçaya çevrilmiş eserleri okur,
bilginlerle bunları tartışırdı. Özellikle Yunan filozof Aristoteles ve Stoik
felsefe ilgisini çekerdi’ der.
Aristoteles düşüncesi Akdeniz Dünyasında uzun süre hâkim olmuş bir
düşüncedir. Rönesans döneminde Neo-Platoncu düşünceyle beraber
19. yüzyıla kadar etkileri devam etmiştir. Maveraünnehir doğumlu ve
Bağdat’ta eğitim gören düşünür Farabi (870-950) ise bu düşünürü İslam
felsefesiyle birleştirmeye çalışmıştır. Farabi’nin düşüncesi Aristo
felsefesine dayanan akılcı bir felsefedir. Aristo’nun aklı temel alan akıl
yürütme (usa vurma) yöntemini kullanarak felsefe ile İslam dinini
uzlaştırmaya çalışmıştır. Aklın, edindiği bilgilerle iyiyi kötüden, doğruyu
yanlıştan, güzeli çirkinden ayırabileceğini söyler. İnsan için en yüksek
erdemin bilgi olduğunu belirtir.
… Fatih Sultan Mehmet, Yunan ve Latin kültürüne yakın olduğu kadar,
İran-Türk kültürünü de destekliyordu. Semerkant’tan astronomi ve
matematik bilgini Ali Kuşçu’yu getirmişti. Ali Kuşçu, Fatih Medresesinin
programlarını düzenlemiş ve orada dersler vermişti. Semerkant, Herat,
Tebriz, Delhi Timurlu soyundan gelenlerin merkezleriydi ve Osmanlı
sultanları, buralardan bilim adamları ve sanatçıları kendi başkentlerine
çekmeye çalışıyordu.” (S. 141)
Yukarıdaki satırlar, ilk dönem Osmanlı sultanlarının dünyaya, bilime, bilgiye
ne kadar açık olduklarını gösteriyor. İlim adamları arasında Yunanlı-Timurlu,
Arap-Fars gibi ayrımlar yapmadan, onlara büyük değer verip başkentte
toplamaları da ilme verdikleri önemin bir diğer kanıtı. Fatih’in felsefeye ilgisi
de çok dikkat çekici… Zaten, eşyayı ve olayları sorgulamaya yönelten
felsefeye ilgi olmazsa bilgiye, teknolojiye ulaşmak da pek mümkün olmuyor.
derinstrateji.wordpress.com
Öte yandan, Farabi’nin Aristo felsefesiyle İslam felsefesini birleştirmeye
çalışması, bunu İslam’ın doğuşundan hemen iki asır sonra yapması, İslam’ın
ilk dönemlerinde tutuculuğun olmadığını gösteriyor. Hele “akılcılığı” öne
çıkarması, en büyük erdemin “bilgi” olduğuna vurgu yapması, İslam’ın
gerçekte bir “akıl ve bilgi dini” olduğunun açık kanıtı. Belli ki maalesef, İslam
daha sonraları yozlaştırılmış, Kur’an’da yüzlerce defa geçen, “aklınızı
kullanın” uyarısı gözden kaçırılarak, akıldışı, şeklî uygulamalar bütünü haline
getirilmiş.
İslam’ın Yunan felsefesine ilgisi Farabi’yle sınırlı değildi. Şu satırlar da Kültür
Tarihi’nden: “Batı dünyasının yüzyıllardır uzak kaldığı Yunan edebiyatı,
felsefesi ve bilimsel çalışmaları, İslam filozoflarının eserlerinin Batı’ya
aktarılmasıyla, ilk kez Avrupa kültür çevresine girmiştir. Antikçağ Yunan
filozoflarını iyi tanıyan İbn-i Sina’nın (980-1037, Batı’da Avicenne adıyla
anılır), İbn-i Rüşd’ün (1126-1198, Batı’da Averroes) akıl ve mantıkla ilgili
düşünceleri ve araştırmaları felsefe ve tıp alanında etkili olur. Özellikle
Batı ilk kez İbn-i Sina yorumuyla Aristoteles’i keşfeder. Böylece etik,
mantık, metafizik düşünsel araştırma alanı olurlar. Ayrıca, İnb-i Rüşd’ün
aritmetiği ve logaritması; El-Harezmi’nin algoritma, trigonometri ve
cebir’i; mimaride bazı Arap camilerinin mimarisi, El-İdrisi’nin ilk
coğrafya haritası (1154); Ud, keman, kudüm, zil gibi bazı doğu müzik
enstrümanları ilk kez Batı’ya gelmiş olur.” (S. 65)
Özetin özeti; Osmanlı ve İslam; ilim, bilgi, akıl-akılcılık, ilerleme, gelişme
demekti… Bu değerlerle uzaktan yakından alakası olmayanların
Osmanlıcı, İslamcı olduklarını iddia etmeleri, tarihin en garip, en haksız
cilvelerinden birisi olsa gerek!
İslam’ın ve Osmanlı’nın en büyük talihsizliği, onları bağnazlığın
sahiplenmesi… En zararlı, en yıkıcı sahiplenme…
x x x
Günün çizgisi, Twitter’dan…
Download