OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBÎ METİNLER *Tanzimat Dönemi’nde edebiyatımıza giren roman ve hikâyenin esas gelişimi Servet-i Fünûn Dönemi’nde olur. Tanzimat Dönemi’ndeki anlatmaya balı edebî metinlerde karşımıza çıkan teknik kusurlar Servet-i Fünûn Dönemi’nde yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlar. Özellikler Halit Ziya ve Mehmet Rauf, Batı tekniğine uygun roman ve hikâye yazarlar. Bununla birlikte Servet-i Fünûn yazarlarının şiirde olduğu gibi roman ve hikâyede de sosyal konulara girmedikleri, genellikle aşk konusunu işledikleri görülür. Bu dönemde ağır ve süslü bir dilin kullanıldığı da göze çarpar. *Türk roman ve hikâyesinin dilde sadeleşme ve tema açılımı bakımından gerçek anlamda geliştiği, bir bütün hâlinde olgun örneklerinin verildiği dönem Millî Edebiyat Dönemi’dir. Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay, Millî Edebiyat Dönemi’nin en önemli roman ve hikâye yazarlarıdır. *Bu öncü yazarlar, günümüzde her biri birer klasik kabul edilen eserler kaleme alırlar. Kiralık Konak, Çalıkuşu, Efruz Bey, Ateşten Gömlek, Memleket Hikâyeleri klasikleşmiş bu eserlerden yalnızca birkaçıdır. Bunlar Cumhuriyet Dönemi Türk roman ve hikâyesine de zemin hazırlamıştır. A. Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler Hikâye * Samipaşazade Sezai, Ahmet Mithat Efendi, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf gibi isimler hikâye türünün gelişmesine hizmet ederler. Bununla birlikte hikâye, Millî Edebiyat Dönemi’ne kadar romanın gölgesine kalan bir edebî tür olur. Hikâye türünün asıl gelişimi Millî Edebiyat Dönemi’nde gerçekleşir. Bu türün edebiyatımızdaki gelişmesinde Ömer Seyfettin’in payı büyüktür. Türk edebiyatında başlı başına hikâye üzerine yoğunlaşan ilk yazar Ömer Seyfettin’dir. Yazar, bugün hemen hemen her kesimden insanın rahatlıkla okuduğu hikâyelerinde millî bir duygu oluşturmayı amaçlamıştır. Hikâyelerinde tarihi, siyasî, sosyal konuların yanında askerlik yıllarında Balkanlar’da yaşadığı olayları ve toplumun aksayan yönlerini ele alır. * Yazılarıyla Yeni Lisan hareketinin en önemli temsilcisi olan Ömer Seyfettin, hikâyelerinde de sade bir dil kullanır. Yazarın günlük konuşma dilini kullanması, hikâyelerine canlı ve etkileyici bir özellik katar. O, hikâyelerini Mauppasant tarzında kaleme alır. Hikâyelerinin genelinde olay ağırlıklı bir kurgu vardır. Mauppasant hikâyeleri tarzına uygun olarak hikâyeleri serim düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşur. *Ömer Seyfettin’den sonraki diğer bir hikâyeci Refik Halit Karay’dır. Yazarlığa mizahi hikâyeleriyle başlayan Refik Halit, sürgün yıllarındaki Anadolu izlenimlerini Memleket Hikâyeleri adlı kitabında dile getirir. MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİ HİKÂYELERİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ *Bu dönemin en önemli iki hikâyecisi Ömer Seyfettin ve Refik Halit Karay’dır. Ayrıca Halide Edip Adıvar ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu da hikâye türünde eser veren diğer sanatçılardır. *Hikâyelerde konu olarak; Anadolu’da yaşanan gerçekler, her kesimden halkın yaşamı ve sorunları, tarihî olaylar ele alınmıştır. *Sanatçılar, ilk kez bilinçli olarak İstanbul dışına çıkmaya, Anadolu ve Anadolu insanını anlatmaya başlamıştır. Bu çıkış, “memleket edebiyatı” olarak anılan edebiyat anlayışına zemin hazırlamıştır *Hikâyelerde yaşanan zaman diliminin yanında, tarihimizi anlatan hikâyelerde geçmiş zaman işlenmiştir. *Tema ve zihniyet olarak, “Türkçülük, yoksulluk, batıl inançlar, cehalet, ilerleme ve çağdaşlaşma” üzerinde durulmuştur. *Hikâyelerdeki kahramanlara gelince; Ömer Seyfettin tarihimizde kahramanlık gösteren kişilere, Refik Halit, Yakup Kadri ve Halide Edip Adıvar ise Anadolu’dan seçtikleri tiplere yer vermişlerdir. 1 *Hikâyelerde Mauppassant tarzı (olay hikâyesi) öykü tekniği kullanılmıştır. Olay örgüsü; kronolojik sıraya uygun olarak serim, düğüm çözüm bölümlerinden oluşmuştur. *Teknik yönden başarılı, gözleme bağlı realist hikâyeler yazılmıştır. *Hikâyelerde dönemin dil anlayışına uygun olarak sade bir dil kullanmıştır. Millî Edebiyat Dönemi’nde Yazılan Bazı Önemli Hikâyeler: ESER Memleket Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Bahar ve Kelebekler, Beyaz Lale, Başını Vermeyen Şehit, Bomba, Perili Köşk, Pembe İncili Kaftan, Forsa, Asilzadeler Harap Mabetler, Dağa Çıkan Kurt, İzmir’den Bursa’ya, Kubbede Kalan Hoş Sada Bir Serencam, Millî Savaş Hikâyeleri, Rahmet Türk Kalbi, Türkün Kitabı, Muhterem Katil, Kurbağacık, Hayattan Hikâyeler, Meçhul Asker YAZAR Refik Halit Karay Ömer Seyfettin Halide Edip Adıvar Yakup Kadri Karaosmanoğlu Aka Gündüz ÖMER SEYFETTİN (1884-1920) 28 Şubat 1884’te Gönen’de doğdu. Gönen’de başladığı ilköğrenimini İstanbul’da tamamladı. Edirne Askerî İdadi ’sini ve Harbiye’yi bitirdikten sonra teğmen rütbesiyle orduya katıldı(1903). İzmir’de ve Rumeli Yakorit bölüğünde görev yaptıktan sonra 1911’de askerlikten ayrıldı. Selanik’te Genç Kalemler dergisine ve Rumeli gazetesine yazılar yazdı. Balkan Savaşı çıkınca yeniden orduya çağrıldı. Yanya kuşatmasında Yunanlılara esir düştü. Bir yıllık tutsaklıktan sonra İstanbul’a döndü. Öykü ve yazılarıyla yaşamını sürdürmeye çalıştı. 1914’te Türk Sözü dergisinin başyazarlığını üstlendi. Bir yanda da Kabataş Erkek Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Yeni Mecmua (1917), Büyük Mecmua (1919) gibi dergilerde ünlü öykülerini yayımladı. Ölünceye kadar gazete ve dergilerde yazı yazdı. 6 Mart 1920’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. ◆ Millî Edebiyat akımının ve modern Türk öykücülüğünün kurucularındandır. ◆ 1911’de Selanik’te Genç Kalemler dergisinde yayımladığı Yeni Lisan adlı makalesi, büyük ses getirmiş ve bu makale “Millî Edebiyat”ın başlangıç bildirisi olmuştur. ◆ Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’le birlikte Millî Edebiyat akımının öncülüğünü yapmıştır. ◆ Türk edebiyatında hikâyeciliği meslek haline getiren ilk sanatçıdır. ◆ Günlük konuşma dilini kullanarak öykülerine canlı, etkileyici bir özellik vermiş; toplumun her kesimi tarafından sevilerek okunmuştur. ◆ Millî edebiyatın millî bir dille kurulabileceğini savunarak konuşma dilini yazı dili hâline getirmeye çalışmış, bütün eserlerini açık, anlaşılır, sade bir dille yazmıştır. ◆ Türkçenin yabancı kelimelerden arındırılması ve Türkçenin kurallarının bu doğrultuda belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. ◆ “Millet için sanat” anlayışıyla hareket ederek seçkinlere değil, halka yönelik eserler vermiştir. ◆ Türkçülük akımının da öncülüğünü yapan sanatçı, millî bilinci uyandırmak amacıyla edebiyatı bir basamak olarak görmüş, Türklük bilincini, Türk milletini yükseltici öyküler yazmıştır. ◆ Keskin bir gözlem gücü olan sanatçının eserlerinde realizmin etkisi görülür. ◆ Edebiyatımızda Maupassant tarzı denen olay öykücülüğünün (klasik hikâye) ilk başarılı temsilcisidir. ◆ Hikâyelerinin konularını “kendi yaşamından, çocukluk anılarından, tarihsel olaylardan ve gelenek-görenekler”den seçmiştir. ◆ Taklitçiliği, yabancı hayranlığını ve batıl inançları şiddetle eleştirmiştir. Bu düşünceden hareketle, toplumun zayıf ve eksik yönlerini mizahi bir üslupla anlatmaktan geri kalmamıştır. ◆ Hikâyelerinde mekân olarak daha çok, Osmanlı Devleti’nin Batı Yakası’nın seçer. İzmir, İstanbul, Selanik, Makedonya’da yaşadığı olayları sentezleyerek öykülerinde ele alır. ◆ "Harem" ve "Efruz Bey" adlı hikâyeleri, uzun öykü/roman niteliğindedir. ◆ "Yarınki Turan Devleti", "Türklük Mefkûresi", "Türklük Ülküsü", "Millî Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset" adlı eserleri ise inceleme tarzındadır. ◆ Genç yaşta ölmesine rağmen arkasında 140 civarında eser bırakmıştır. 2 Roman: Efruz Bey, Yalnız Efe (uzun öykü), Ashab-ı Kehfimiz (“içtimai roman” adını vermiştir) Şiir: Şiirler (Doğduğum Yer) Oyun: Mahcupluk İmtihanı Hikayeleri: Türk milletine ulusal bilinci aşılamak için siyasî ve sosyal konulardaki düşüncelerini anlatanlar: Hürriyet Bayrakları, Ashab-ı Kehfimiz, Primo Türk Çocuğu, Kızıl Elma Neresi, Çanakkale Sonra. Askerlik yıllarında Balkanlarda yaşadığı olayları anlatanlar: Bomba, Beyaz Lale, Bahar ve Kelebekler, Tuhaf Bir Zulüm I. Dünya Savaşı’nda halka moral vermek, halkın kendine olan güven duygusunu artırmak amacıyla Osmanlı tarihinin kahramanlık olaylarını anlatanlar: Başını Vermeyen Şehit, Pembe İncili Kaftan, Forsa, Vire, Topuz, Teke Tek, Büyücü, Kütük, Teselli. Çocukluk anılarını anlatanlar: And, İlk Namaz, Kaşağı, Falaka Cehaleti, taassubu, dini istismar edenleri, toplumun aksayan yönlerini eleştirenler: Yalnız Efe, Keramet, Beynamaz, Kurbağa Duası, Hafiften Bir Seda, Yüz Akı, Yemin Mizahi konuları ele alanlar: Yüksek Ökçeler, Koç, Külah, Nasıl Kurtarmış. Efsane ve masallara dayanan hikâyeler: Çakmak, Kurumuş Ağaçlar, Deve Batı’nın Doğu’yu algılayışındaki eksikliği anlatan: Gizli Mabed. REFİK HALİT KARAY (1888-1965) Refik Halit Karay, 15 Mart 1888’de İstanbul’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini de İstanbul’da yaptı. Galatasaray (1900-1906) ve Hukuk öğrenimini yarıda bırakarak İkinci Meşrutiyet’ten sonra gazeteciliğe başladı. İlk yazıları Servet-i Fünûn ve Tercümanı Haki-kat gazetelerinde çıktı (1909). Aynı yıl Son Havadis gazetesini çıkardı. Fecr-i Âtî topluluğuna katıldı. ”Kirpi” takma adıyla Kalem ve Cem gibi gülmece dergilerindeki yazılarıyla ün kazandı. İttihat ve Terakki’yi eleştirdiği gerekçesiyle hükümet tarafından Sinop’a sürgün edildi (1913); cezasını Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik’te çekti (1918). İstanbul’a dönünce Robert Koleji Türkçe öğretmenliği yaptı. Hürriyet ve İtilaf Partisi’ne girerek PTT Genel Müdürü oldu (1919). Sabah ve Alemdar gazetelerinde yazdı. 1922’de Aydede adlı gülmece dergisini çıkarmaya başladı. Bu dergide Kurtuluş Savaşı’na karşı yazılar yazdığı için Büyük Zafer’den sonra “Yüzellilikler” listesine alındı ve Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı. Beyrut ve Halep’te on beş yıl sürgün olarak yaşadı. Halep’te çıkarılan Doğru Yol (1924), Vahdet (1928) gazetelerinde yazdı. 1938’de bağışlanarak yurda döndü. Tan gazetesinde yazmaya başladı. Bir ara yeniden Aydede’yi çıkardı (1948). 18 Temmuz 1965’te yaşamını yitirdi. ◆ Millî Edebiyat’ın önemli hikâye ve roman yazarlarındandır. ◆ Sanat hayatına Fecr-i Âti topluluğunda başlamıştır. ◆ İktidarda bulunan İttihat ve Terakki Partisi’ni eleştirince Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik’e sürgün edilmiş, böylece yakından tanıma fırsatı bulduğu Anadolu’daki izlenimlerini “Memleket Hikâyeleri”, adıyla bir araya getirmiştir ve 1919’da yayımlamıştır. Yazar bu kitabıyla o güne kadar İstanbul’la sınırlı olan Türk öykücülüğünü Anadolu’ya taşımıştır. ◆ 1922’de çıkardığı “Aydede” adlı mizah dergisinde Millî Mücadele aleyhindeki yazıları nedeniyle tutuklanmak üzereyken Beyrut’a kaçmış ve adı siyasî sürgünler listesine girmiştir. Beyrut ve Halep’teki 15 yıllık sürgün hayatında edindiği izlenimleri “Gurbet Hikâyeleri” adlı kitabında toplamıştır. ◆ Suriye’de yazdığı yazılarla fikirlerinde bir değişme olduğunu gösterince 1938’de çıkan siyasî afla yurda dönmüş, siyasetle bütün bağlarını keserek kendini edebiyata vermiştir. ◆ Hikâyelerinde olay ağırlıklı yani Mauppassant tarzını uygulamıştır. ◆ Yazarlığının ilk dönemlerinde fıkra ve hikâye yazmış, yurda döndükten sonra roman da yazmaya başlamıştır. ◆ Kuvvetli bir gözlem, tasvir ve tahlil yeteneği olan sanatçı, eserlerini realizm akımının etkisinde kaleme almıştır. ◆ Romanlarında Türk toplumunun son yüzyılda geçirdiği siyasî ve sosyal değişmelerin neticesinde bozulan insan davranışlarını ve toplumsal yapıyı ele almıştır. ◆ Canlı tip ve karakterler oluşturmada başarılı olan sanatçı, romanlarında “bey, paşazade, mirasyedi, züppe, alafranga” gibi tiplere yer vermiştir. 3 ◆ Sürükleyici olayları, ilgi çekici tipleriyle geniş bir coğrafyada renkli, zengin benzetmeler ve zekâ oyunlarıyla yoğurduğu bir üslubu vardır. ◆ Kişilerin iç dünyasını anlatmada zayıf olsa da dış gözlemlerinde başarılı olmuştur. ◆ Sağlam bir tekniğin göze çarptığı romanlarında kişileri kendi sosyal çevrelerinde kullandıkları dille konuşturmuş; çevre, kişi ve olay tasvirlerinde canlılığı yakalamıştır. ◆ Olayların, törelerin güldüren, şaşırtan yönlerini başarıyla aktarmıştır. ◆ İnsanların kurnaz, sinsi, menfaatçi yönlerini tespit ve tahlil etmede son derece başarılıdır. Bu tiplerin durumuyla alay etmesi, sanatçının mizah yönünün gelişmesini sağlamıştır. ◆ Eserlerinde kullandığı sade dille, Yeni Lisan hareketinin başarılı olmasında önemli katkıları olmuştur. ◆ Zengin bir ifade tarzı, sade ve akıcı bir üslubu bulunan yazar, Türkçeyi ustalıkla kullanmış, bugün bile Türkçeyi en iyi kullanan yazarlardan biri kabul edilmiştir. ◆ Hikâye ve romanın dışında anı, fıkra, makale, sohbet, tiyatro, mensur şiir türünde de eser vermiştir. ◆ Sanatsal yönüyle “gerçekçi bir öykü yazarı” olan Refik Halit, gazeteci yönüyle de “gülmece yazarı”dır. Hiciv ve mizah yönü kuvvetli olduğu için “kalem” ve “Cem” mizah dergilerinde "Kirpi" takma adıyla siyasî mizah yazıları yazmıştır. Hikâye: Memleket Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri Roman: Sürgün, Nilgün, Çete, Bugünün Saraylısı, Kadınlar Tekkesi, İstanbul’un İç Yüzü, Anahtar, Bu Bizim Hayatımız, Yezid’in Kızı, Yer Altında Dünya Var, Karlı Dağdaki Ateş, Dört Yapraklı Yonca, Sonuncu Kadeh, İki Bin Yılın Sevgilisi, Ekmek Elden Su Gölden, Yüzen Bahçe, İki Cisimli Kadın Hiciv – Mizah: Kirpinin Dedikleri, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Guguklu Saat, Agop Paşa’nın Hatıraları, Ay Peşinde, Tanıdıklarım Anı-fıkra-günce: Bir İçim Su, Üç Nesil Üç Hayat, Bir Avuç Saçma, İlk Adım, Makyajlı Kadın, Tanrıya Şikâyet Anı: Bir Ömür Boyunca, Minelbab İlelmihrab Oyun: Deli ROMAN Millî Edebiyat Dönemi romanlarının Genel Özellikleri *Bireysel yaşamdan sosyal yaşama doğru geniş bir açılım vardır. Bu da romanlarda tema yönünden sosyal konuların ağırlık kazanmasını sağlar. *Romanlar; içinde yaşanılan sosyal, kültürel, ekonomik ortamdan etkilenir. Aşk, salon hayatı, hüzün, ayrılık gibi bireysel konuları işleyen Servet-i Fünûn romanına göre Millî Edebiyat Dönemi’nde sosyal meselelerin ağırlıklı bir şekilde ele alındığı görülür. *Bu dönemde romanlar, Yeni Lisan hareketinin etkisiyle sade bir Türkçeyle kaleme alınır. *Bu dönem romancılarının ortak özellikleri, “toplumun ve bireyin problemlerini işlemek, memleket ve millet sevgisini romantik duygularla beslemek, millî değerlere sempati ile yaklaşmak” şeklinde özetlenebilir. *Ulusal bir nitelik taşıyan romanlardaki konular, tip ve karakterler Türk milletinin hayatından, Millî Mücadele’den alınır. *Türk romanı ilk kez bu dönemde kavmi bir nitelik kazanmış, Türklerin uzak geçmişi işlenmeye başlanmıştır. *Tanzimat’tan bu yana görülen Doğu-Batı çatışması bu dönemde de eserlere konu olmuştur. *Önceki dönemlerde İstanbul ile sınırlı olan roman; bu dönemde “memleket edebiyatı” hareketinin ilk örneklerini vermiş, ilk defa gerçek anlamda Anadolu coğrafyası ve Anadolu insanı ele alınmıştır. *Gözleme önem verilmiş, romanlarda realizm akımının etkisi görülmüştür. *Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin bu dönemin en önemli romancılarıdır. HALİDE EDİP ADIVAR (1884-1964) Halide Edip Adıvar, İstanbul’da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ni bitirdikten sonra (1901), Rıza Tevfik’ten ve matematikçi Salih Zeki’den özel dersler aldı. İlk yazıları Tanin gazetesinde çıktı (1908). Sonra Musavver, Muhit, Şehbal, Resimli Kitap, Resimli Roman gibi dergilerde “Halide Salih” takma adıyla yazılarını yayımladı. Yazarlığı yanında öğretmenlik ve müfettişlik görevlerini de yürüten Halide Edip, 1918 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Batı Edebiyatı okutmaya başladı. İstanbul’un işgali sırasında Sultanahmet Alanı’nda yaptığı konuşmayla tanındı, sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katıldı. 1923’te, 4 eşi Adnan Adıvar’la birlikte yurt dışına çıktı. 1938’de yurda dönünce, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Profesörlüğüne getirildi. 1950-1954 yılları arasında İzmir Milletvekilliği yaptı. Sonra Edebiyat Fakültesi’ndeki görevine döndü. 9 Ocak 1964’te İstanbul’da öldü. ◆ Türk edebiyatının en ünlü kadın yazarlarından biridir. ◆ Tanin gazetesinde çıkan yazılarına gelen tepkilerden dolayı yurt dışına çıkmış, bir süre Mısır ve İngiltere‘de kalmıştır. ◆ Yurda döndükten sonra Türkçülük ve Turancılık akımlarıyla ilgilenen sanatçı, Beyrut, Lübnan ve Şam’da kız okulları genel müfettişliği yapmıştır. Hayatının buraya kadarki dönemini "Mor Salkımlı Ev" adlı anı kitabında anlatmıştır. ◆ Yunanlıların İzmir’e girmesi nedeniyle düzenlenen Fatih ve Sultanahmet mitinglerinde tarihî konuşmalar yapmıştır. ◆ Kurtuluş Savaşı’nda onbaşı, çavuş ve başçavuş rütbeleriyle görev yapmıştır. Hayatının bu dönemini "Türk’ün Ateşle İmtihanı" adlı anı kitabında toplamıştır. ◆ Cumhuriyet’in ilanından sonra yaşadığı bazı sorunlar nedeniyle tekrar yurt dışına çıkan sanatçı, Fransa, İngiltere, Amerika, Hindistan gibi ülkelerde bulunmuştur. ◆ On beş yıl yurt dışında kalan sanatçı, Atatürk’ün ölümünden sonra ülkeye dönmüştür. ◆ İlk eserlerinde aşk temasını ve kadın psikolojisini, Türkçülük akımını benimsedikten sonra millî konulara yönelmiş, memleket sorunlarını ele almıştır. Cumhuriyet’ten sonra yazdığı romanlarda ise kişileri; yaşadıkları olay çevresinde gelenek, görenek, töre ve kuşaklara bağlayarak anlatmıştır. ◆ Romanlarında çizdiği tiplerle dikkat çekmiş, daha çok idealize edilmiş kadın tipini ön plana çıkarmıştır. ◆ Romanlarında olayları genelde erkek kahramanların ağzından anlatır. ◆ Romanları teknik yönden çok başarılı değildir, ancak işlediği konular, hareketli ve girişken kişiliği, onun çok tanımasını ve okunmasını sağlamıştır. ◆ Sade bir dil kullanmakla beraber; pürüzlü, düzensiz, savruk ve özensiz bir üslubu vardır. ◆ Yazarın hikâyeleri de birçok yönüyle romanlarına benzer. ◆ Realizmin özelliklerini taşıyan eserlerinde kuvvetli bir yaşanmışlık ve gözlem vardır. ◆ Romanları içerik ve dönem yönünden üç bölümde incelenir: İlk Dönem (Ruh çözümlemesi Kadın psikolojisini ve aşkı ele aldığı Seviye Talip, Handan, Kalp Ağrısı, romanları) romanlardır. Raik'in Annesi, Mev’ud Hüküm İkinci Dönem (Kurtuluş Savaşı üzerine İdeolojik bir tavırla yazdığı Millî Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye yazdığı romanlar) Mücadele konulu romanlardır. Üçüncü Dönem (Töre Romanları) Gelenekler, farklı kuşaklar ve dönemler Sinekli Bakkal, Tatarcık, Sonsuz Panayır üzerinde durduğu toplumsal romanlardır. Roman: Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye,Sinekli Bakkal, Tatarcık, Handan, Seviye Talip, Raik’in Annesi, Yeni Turan, Zeyno’nun Oğlu, Son Eseri, Mev’ud Hüküm, Kalp Ağrısı, Yol Palas Cinayeti, Sonsuz Panayır, Döner Ayna, Âkile Hanım Sokağı, Hayat Parçaları, Cıbıl Kız, Sevda Sokağı Komedyası, Çaresaz, Kızıl Hançerler Hikâye: Dağa Çıkan Kurt, Harap Mabetler, İzmir’den Bursa’ya, Kubbede Kalan Hoş Sada Anı: Mor Salkımlı Ev, Türk’ün Ateşle İmtihanı Tiyatro: Kenan Çobanları, Maske ve Ruh İnceleme: İngiliz Edebiyatı I-II-III, Üniversite Kafası ve Tenkit, Hindistan’ın İç Yüzü Sinekli Bakkal: II. Abdülhamit Dönemi İstanbul’unu anlatan bir töre romanıdır. Halide Edip’in yurt dışındayken yazdığı bu eser, ilk olarak 1935’te “The Clown en His Daughter" (Soytarı ve Kızı) adıyla Londra’da basılmış, 1936’da “Sinekli Bakkal” adıyla Türkçe olarak yayımlanmıştır. Roman, II. Abdülhamit Dönemi Doğu-Batı çatışması üzerine kurulu olan olup kültürel ve sosyal olayları ele alır. Olaylar, İstanbul’un Aksaray semtinde, Sinekli Bakkal Sokağı’nda geçer. Kız Tevfik (zenne) ve Emine, kızları Rabia, İtalyan müzisyen Peregrini…. Vurun Kahpeye: Romanda İstanbullu idealist bir öğretmen olan Aliye’nin vatan için yaptığı fedakârlığın yanlış anlaşılması ele alınır. Aliye 1919 yılında İstanbul’dan Anadolu’ya gider ve faaliyetleriyle Millî Mücadele’ye destek verir. Tosun Bey, Millî Mücadele karşıtı, köy imamı Hacı Fettah ve Katrancılardan Uzun Hüseyin Efendi…. Kurtuluş Savaşı etrafında gelişen romanda, Anadolu insanı bağnaz ve sabit fikirli olarak sunulurken; Kuvayımillîye’nin oluşumu, bölge halkının Millî Mücadele’ye karşı tutumu, dağılan Osmanlı’nın eski temsilcileri anlatılır. Eser, sinemaya da uyarlanmıştır. 5 Tatarcık: Romanda fakir bir köyün fakir insanları anlatılmaktadır. Romanda iki mekân vardır. Biri genelde halkın yaşadığı Poyraz Köyü, diğeri de Feridun Paşa Korusu’dur Köy halkının çektiği sıkıntılar bütünüyle gösterilemediği için sadece hayatın üst yüzü gösterilir. “Tatarcık”, Halide Edip’in bütün romanlarında hayalini kurduğu; Batı kültürüyle Doğu geleneklerini -şeklenbirleştiren kadın tipidir. Romandaki olaylar, Boğaz’ın Karadeniz yakınlarındaki Poyraz köyünde geçmektedir. Romanın aslî tipi, gerçek adı Lâle olan Tatarcık’tır. Eserde imparatorluktan Cumhuriyet devrine geçişte, eski-yeni çatışmasında bilginin önemine inanan Lâle’nin şahsında, yeninin zaferi ele alınır. Yolpalas Cinayeti: Yazarın, Paris’te kaleme aldığı bu eser; 1900’lü yıllarda İstanbul’un zengin semtlerinden biri olan Şişli’de Yolpalas adlı büyük bir konakta işlenen cinayeti konu edinir. Eserin kahramanları arasındaki ilişkilerden hareketle; o dönemin İstanbul hayatı, aydınlarımızın Batı’ya ve Türkiye’ye bakışı, zengin-fakir sınıf çatışması da gözler önüne serilmektedir. Murat, konağın sahibidir ve oldukça zengindir. Bir gün Sacide adlı bir genç kıza rastlar. Sacide, Edirnekapı tarafında oturan zar zor geçinen, mütevazı bir memur ailenin kızıdır. Handan: Romandaki olaylar, Abdülhamit’in Dönemi’nde geçmektedir. Bu bağlamda kitabın konusu bize o güne ait bilgiler vermektedir. Kitap, bir aşk hikâyesi etrafında o günün sosyal yaşamı, kültürel yapısı ve istibdat dönemindeki Türk aydınlarının başlattığı yeni sosyal akımlardan söz etmektedir. Refik Cemal, Neriman’la evlidir. II. Abdülhamit Dönemi’nde ihtilalci gençlerden olan Nazım, Handan ile evlenmek ister. Handan kabul etmez ve Hüsnü Paşa’yla evlenir. Bu arada Nazım tutuklanır, Handan’a iki mektup bırakarak intihar eder. YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU (1889-1974) 27 Mart 1889’da Kahire’de doğdu. Manisa’nın ileri gelen Karaosmanoğlu ailesinden Abdülkadir Bey’in oğludur. Altı yaşında Manisa’ya gelerek ilkokulu okudu. İzmir’de başladığı ortaöğrenimini gittiği Mısır’da, İskenderiye Fransız Okulu’nda tamamladı. 1908’de İstanbul’da dergilerde yazılarını yayımlamaya başladı. Sonra Fecr-i Âtî topluluğuna katıldı (1909). Balkan ve I. Dünya Savaşı yıllarında Peyam (1905) ve İkdam 1916) gazetelerinde, Yeni Mecmua’da çıkan makale, öykü ve tefrikalarını Kurtuluş Savaşı yıllarında yayımlamaya başladığı romanlar izledi. Bu yıllar aynı zamanda onun Anadolu’ya geçtiği ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katıldığı yıllardır. 1923’te Mardin Milletvekilliğiyle birlikte Hâkimiyet-i Millîye ve Cumhuriyet gazetelerinde yazarlığını sürdüren sanatçı; 1932’de “Kadro” dergisinde yer aldı. Atandığı Tiran elçiliğini, 1936’da Prag, 1939’da lahey, 1942’de Bern elçilikleri izledi. Sonra Ulus gazetesinin başyazarı ve Manisa milletvekili oldu (1961-1965).13 Aralık 1974’te yaşamını yitirdi. ◆ Sanat hayatına Fecr-i Âtî topluluğunda başlamış, daha sonra Millî Edebiyat akımını benimsemiş, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda da eserler vermiştir. ◆ Fecr-i Âtî’de “Sanat, şahsi ve muhteremdir.” görüşünü benimserken Millî Edebiyat Dönemi’nde “Sanat, toplum içindir.” ilkesiyle eser vermiştir. ◆ Bir ara Yahya Kemal’le birlikte “Nev-Yunanilik” adı verilen Yunan–Latin kaynaklarına ve mistisizme yönelmiştir. ◆ Sanat ve politikayı birleştirmeyi amaçlayan Kadro dergisinde yazılar yazmıştır. ◆ Roman, hikâye, anı ve mensur şiir gibi birçok türde eser vermiştir. ◆ Servet-i Fünûn, Resimli Kitap, Rübap, Türk Yurdu, Peyâm-Edebi, Yeni Mecmua, İkdam gibi dergi ve gazetelerde yayımladığı mensur şiir, hikâye, deneme gibi türlerde yazdığı yazılarla edebiyat dünyasında adını duyurmuştur. ◆ Mütareke Dönemi’nde yazdığı hikâye ve makaleleriyle Kurtuluş Savaşı’nı desteklemiştir. ◆ Sade bir dil ve akıcı bir üslupla roman karakterlerini başarıyla canlandırmıştır. ◆ Gerek roman tekniği gerekse dili bakımından kuvvetli bir sanatçıdır. Bu yönüyle Halit Ziya’dan sonra son dönem Türk romancılığında en önemli isimlerden biri olmuştur. ◆ Romanlarında sağlam bir gözlem yeteneği ve güçlü bir realizm görülür. ◆ Daha çok içinde yaşadığı toplumun sorunlarına değinen sanatçı; Anadolucu, devletçi, Atatürkçü, mücadeleci ve devrimci bir görüşe sahiptir. ◆ 1920’lere kadar iyimser ve devrimci bir bakış açısıyla yazarken, daha sonra bu yöndeki umutlarını kaybetmiş, 1955’ten sonra sadece anı türünde eser vermiştir. ◆ Romanlarında başarılı tip ve karakterler yaratan sanatçı, Türk toplumunun çürüyen, yozlaşan ve millî değerleri yok eden yanlarına eleştirel bir tutumla yaklaşmış ve bunlara neşter vurmaktan çekinmemiştir. ◆ İmparatorluk ve ümmetçilikten “millî devlete, Batılı yaşam tarzına” geçişte yaşanan “Doğu-Batı, eski-yeni çatışması, 6 sosyal sancılar” yazarın eserlerinde işlediği temalardır. ◆ Türk sosyal yaşamının meselelerini tarihsel bir akış içinde, kronolojik bir sıra gözeterek ele almış, bu yönüyle bir nehir romanı dizisi oluşturmuştur. 1908 İkinci Meşrutiyet'in ilanından başlayarak Atatürk Cumhuriyeti'ne kadar olan dönemde yaşanan önemli siyasî ve sosyal olayları bir roman zinciri içinde sırasıyla vermiştir. Roman: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama, Hep O şarkı Hikâye: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri Anı: Zoraki Diplomat, Vatan Yolunda, Anamın Kitabı, Politika’da 45 Yıl, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları Mensur şiir: Erenlerin Bağından, Okun Ucundan Tiyatro: Nirvana, Sağanak, Veda, Mağara Monografi: Ahmet Haşim, Atatürk Makale: İzmir’den Bursa’ya, Kadınlık ve Kadınlarımız, Seçme Yazılar Ergenekon Kiralık Konak: Tanzimat’tan I. Dünya Savaşı’na kadar yetişen üç neslin çatışmasını ve aile kurumunun yozlaşmasını anlatır. Realist bir özellik sergileyen bu eser, Yakup Kadri’nin ilk romanıdır. Romanda Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet kuşakları arasındaki görüş, anlayış ve yaşayış farkları ele alınmış; alafranga düşkünlüğü ve savurganlığın yol açtığı olaylar üzerinde durulmuştur. Osmanlı’nın çöküş dönemine ayna tutan eserde; yanlış Batılılaşmanın Türk ailesi üzerindeki olumsuz etkisi, Batılılaşma ile geleneksel değerlerin çatışması ele alınmıştır. Naim Efendi, devletin üst kademelerinde görev yaptıktan sonra emekliye ayrılıp İstanbul Cihangir’deki konağında yaşamını sürdüren dürüst bir Tanzimat efendisi ve konağın en yaşlı kişisidir. Gelenek ve göreneklere sıkı sıkıya bağlıdır, eşi ölünce konaktaki düzen bozulur. Naim Efendi, kızı Sekine Hanım, damadı Servet Bey, torunları Seniha ve Cemil ile aynı konakta yaşamaktadır. Damat Servet Bey, Batı tarzı yaşama heveslisi, bilinçsiz ve düşük ahlaklı biridir. Seniha da bu yaşama ayak uydurmuş ve serbest yetişmiştir. Bu arada Seniha konağa sık sık gelen genç şair Hakkı Celis’ten hamile kalır, durumu öğrenen Naim Efendi çok sarsılır. Bir yandan da I. Dünya Savaşı devam etmektedir. Seniha daha sonra özendiği Avrupa’ya kaçar, Servet Bey ise konak yaşantısından ve Naim Efendi’den kurtulmak için bir apartmana taşınır. Seniha’yı saf bir aşkla seven Hakkı Celis, cepheye gider ve orada şehit düşer. Haberi alan Seniha buna kayıtsız kalır. Naim Efendi yaşanan hızlı değişimlere ayak uyduramaz. Konağı kiraya vermek ister, ama kimse almaz ve tek başına bu konakta yaşamaya devam eder. Nur Baba: Tekkelerin yozlaşmasını anlatır. Roman; bir Bektaşi şeyhi olan Nur Baba ile genç sevgilisi arasındaki aşkın hikâyesidir. Eserde, Anadolu’da ve Avrupa’da asırlarca birer eğitim yuvası olarak görev yapan tekke, zaviye ve dergâhların zamanla bu özelliklerini yitirip yozlaşması anlatılır. İhtiraslı ve zevk düşkünü Nur Baba adlı bir Bektaşi şeyhinin aşk oyunları etrafında gelişen olaylardan hareketle tekke gibi bazı dinî kurumların bozulması ve sosyal yapıya verdiği zararlar üzerinde durulur. Sodom ve Gomore: Mütareke yıllarında toplumdan kopuk kitlelerin yozlaşmasını anlatır. Romanda Mütareke yıllarında işgal altındaki İstanbul’un ahlâk bozuklukları ve sosyal yaşam işlenir. “Sodom” ve “Gomore” İncil'de adları geçen iki şehirdir. Ürdün’ün bu iki şehri ahlaki bakımdan iyice çöktüğü için Tanrı’nın gazabına uğramış ve yerle bir edilmiştir. Yakup Kadri, Mütareke Dönemi’ndeki İstanbul’u bu iki şehre benzetir. Marcel Proust’un da aynı isimli romanı vardır. Hüküm Gecesi: II. Meşrutiyet yıllarındaki parti kavgalarını, siyasî çekişme ve çatışmaları anlatır. II. Meşrutiyet dönemi, “Sadâ-yı Millet” gazetesi başyazarı Ahmet Kerim, İttihat ve Terakki partisine karşı olanlardandır. Yaşlı annesiyle babadan kalma evlerinde oturur; geçimini de kaleminden kazanır. Gene bir muhalefet gazetesi “Nidâ-yı Hakikat” başyazarı Ahmet Samim ile İttihat ve Terakki’nin kaba kuvvete dayanan yönetimine karşı kalemleriyle savaşa girişen, iki yakın arkadaştır. Ahmet Samim evlidir. O, bunu önemsemez; inandığı dava peşinde korkusuzca yürür; öyle ki arkasındaki hafiyelere bile aldırış etmez. Bu nedenle de kendi ölümünü, bir yerde, kendi hazırlar. Onun ölümüne en çok üzülen de Ahmet Kerim’dir. Hükümet, ölüyü kimseye göstermeden ortadan yok eder. Bu olay Ahmet Kerim’i derinden sarsar, isyana kadar götürür; ne var ki bu çıkış yalnızca düşüncede kalır. Yaban: Halk-aydın çatışmasını anlatır. Roman, Yakup Kadri’nin Millî Mücadele sırasında Yunanların yaptığı zulümleri incelemek üzere Batı cephesinde bulunduğu sıradaki gözlemlerine dayanır. Kendi dönemi içindeki gerçekçilik anlayışına uygun olarak yazılan romanda Yakup Kadri; I. Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı’nın sonuna kadar olan sürede bir Anadolu köyünde, köylüleri, köyün durumunu, Millî Mücadele’ye ilişkin tavırlarını bir aydının gözüyle verir. Anı biçiminde yazılan romanda, Kurtuluş Savaşı yıllarındaki olaylar anlatılır. Savaş gazisi Ahmet Celâl, İstanbul’un işgali üzerine emir eri 7 Mehmet Ali’nin daveti üzerine Eskişehir Porsuk Çayı kıyısındaki köyüne gider. Köyde yoksul ve cahil kalan halkı aydınlatmaya çalışır, fakat halk ona değil cahil kalmalarının asıl sebebi olan Salih Ağa’ya inanır. Ahmet Celal, kendini kurtarıcı olarak gören, halkı eğitmeyi (ya da adam etmeyi) görev edinmiş, kafasında yarattığı gerçekle yaşanan gerçeğin çatışması sonucu “yaban”laşan tipik aydındır. Ahmet Celal’e yanaşmayan halk onu “yaban” olarak niteler. Genç subay, bir ara karşılaştığı Emine’ye ilgi duymaya başlar fakat Emine evlidir. Daha sonra Yunanlılar, köyü işgal eder ve köyde katliam yapar. Ahmet Celal ve Emine kaçmaya çalışırken yaralanırlar. Emine’nin durumu daha ağırdır. Ahmet Celal elindeki anı defterini Emine’nin eline sıkıştırır ve ortadan kaybolur. Sakarya Savaşı’ndan sonra bölgedeki zulümleri araştırmaya gelen “araştırma kurulu” yıkıntıların arasında kenarları yanmış bir anı defteri bulur. Yaban’ın konusu işte bu anı defteridir. Bir Sürgün: II. Abdülhamit Dönemi’nde Avrupa’ya kaçan Jön Türklerin yaşamını anlatır. Eserde, II. Abdülhamit Dönemi’nin aydın tipi olan “Jön Türkler”in çalışmaları, Paris’teki hayatları ve Batı medeniyetinin zayıf yönleri üzerinde durulmuştur. Romanın kahramanı Dr. Hikmet, Abdülhamit devri aydınlarını ve onların zihniyetlerini temsil eden bir karakterdir. Ankara: Cumhuriyet’in ilk on yılı ve siyasî gelişmeleri anlatır. Roman üç bölümden oluşur: Birinci bölümde Kurtuluş Savaşı yıllarındaki (1922’ye kadar), Ankara anlatılır. İstanbul’dan gelmiş Selma Hanım, kocası Nazif Bey’in etkisiyle bir zamanlar yadırgadığı Millî Mücadeleye inanmaya başlar, ancak bu sefer de kocası Sakarya Muhaberesi’nden korkarak kaçmanın yollarını aramaktadır. Selma, Binbaşı Hakkı Bey’le birlikte mücadeleye devam eder ve yaralılara hemşirelik yapar. İkinci bölümde Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki (1926’ya kadar), Ankara anlatılır. Binbaşı Hakkı Bey’le Selma evlenmiştir. Üçüncü bölümde ise Cumhuriyet sonrasının yılları (1937-1943) anlatılır. Bu bölümde Cumhuriyet ruhu ile aydın gençler yetişmiştir. Bunlardan biri de Neşet Sabit’tir. Selma üçüncü evliliğini bu gençle yapar ve mutluluğa kavuşur. Ankara’nın üç ayrı döneminin konu edildiği romanda yazar; Ankara’dan hareketle Türkiye’deki toplumsal değişme ve gelişmeleri yansıtmıştır. Panorama ı (1935): Cumhuriyet kurulduktan sonra yapılan inkılâpları ve insanların bunlara ne derece ayak uydurduklarını, Panorama ıı (1954): Cumhuriyet Dönemi ve Atatürk’ün ölümünden sonraki yılları, siyasî çalkantıları anlatır. Hep O Şarkı: Yakup Kadri’nin son romanıdır. Romandaki olaylar, Abdülaziz, V. Murat ve Abdülhamit’in hükümdarlık dönemlerinde geçmektedir. Yazar, olayları romanın kahramanı Münire’nin ağzından anlatmaktadır. Münire, kendi hayatını anlattığı bir kitap yazmaktadır ve bu kitap aslında “Hep O Şarkı”dır. Romanda bir aşk hikâyesi etrafında Abdülaziz Dönemi’nden hayat sahneleri de yansıtılır. REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956) 1889’da İstanbul’da doğdu. İlköğrenimini Çanakale’de bitirdi. Galatasaray lisesinde bir yıl okuduktan İzmir’deki Fransız Okuluna girdi, ancak burayı da bitirmeden ayrıldı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirdi (1912) ve çeşitli liselerde edebiyat ve felsefe öğretmenliği yaptıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığı Müfettişi oldu (1931). Daha sonra Çanakkale milletvekilliği yaptı (1939-1940). Memleket gazetesini çıkardı, Unesco’da Türkiye temsilciliği, Paris’te kültür ateşeliği görevlerinde bulundu. Emekliliğe ayrılıp yeni eserlerini yazarken yakalandığı kanserden tedavi için gittiği Londra’da 1956’da yaşamını yitirdi. ◆ Memleket edebiyatımızın kurucuları arasında yer alan sanatçı, Türk edebiyatının en çok sevilen roman ve hikâyecilerindendir. ◆ Sanat hayatına I. Dünya Savaşı yıllarında küçük hikâye ve piyesler yazarak başlamış, 1917’de Diken dergisinde yayımladığı “Eski Ahbap” adlı uzun öyküyle yazarlığa ilk adımını atmıştır. ◆ Millî Eğitim Bakanlığı Müfettişi göreviyle Anadolu’nun birçok yerini gezen sanatçı, Anadolu’daki sosyal hayatı ve Anadolu insanını gözlemleme imkânı bulmuş, izlenimlerini realist bir bakışla eserlerine yansıtmıştır. ◆ Romanlarında gözlem gücünün yanında duygusallık yönü de ağır basar. Dolayısıyla romanlarında romantizm ve realizm iç içe girmiştir, denilebilir. ◆ “Duygusal romanlar” ve “toplumsal romanlar” olarak iki farklı temada roman yazmıştır. ◆ Romanlarında genellikle Anadolu insanının yaşantısını, sorunlarını, kişisel duygularını, inançlarını, gelenek ve göreneklerini; “öğretmen, memur, işçi, şehirli, köylü, kadın, erkek, serseri, muhafazakâr, gelenekçi” gibi çeşitli tipler aracılığıyla dile getirir. ◆ 1927’den sonra yazdığı roman ve hikâyelerinde dinî taassup, yanlış Batılılaşma, batıl inançlar gibi konuları işlemiştir. ◆ İlk etapta piyes olarak kaleme aldığı ama dönemin şartları sahnelemeye elverişli olmadığı için romana çevirdiği "Çalıkuşu" adlı eseriyle şöhreti yakalamıştır. 8 ◆ Türk romanının İstanbul’da kalmayıp tüm yurda yayılmasının ilk örneği kabul edilen "Çalıkuşu" sanatçının bu gözlemlerinin bir ürünüdür. ◆ Roman ve hikâyelerinde yer yer keskin bir zekâ ve ince bir espri kabiliyeti görülür; olayların meydana getirdiği gerilim, sevimli bir mizah unsuruyla yumuşatılır. ◆ Tiyatrolarında sahne tekniğini ve sahne dilini oldukça başarılı bir şekilde uyguladığı görülür. ◆ Eserlerinde; süssüz, yapmacıksız, açık, akıcı bir dil ve canlı bir üslup kullanmıştır. ◆ Hikâyelerini Mauppassant tarzıyla kaleme almış, mizahi yönünü daha çok hikâyelerinde dile getirmiştir. ◆ Anadolu izlenimlerini sonradan "Anadolu Notları" adlı gezi yazısı türündeki kitabında toplamıştır. Roman: Çalıkuşu, Gizli El, Damga, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi, Bir Kadın Düşmanı, Yeşil Gece, Acımak, Yaprak Dökümü, Kızılcık Dalları, Gökyüzü, Eski Hastalık, Ateş Gecesi, Değirmen, Miskinler Tekkesi, Son Sığınak, Kavak Yelleri Hikâye: Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Olağan İşler, Boyunduruk, Roçild Bey, Eski Ahbap, Leyla ile Mecnun Tiyatro Balıkesir Muhasebecisi, Tanrıdağı Ziyafeti, Hançer, Eski Borç, Taş Parçası, İstiklal, Hülleci, Babürşah’ın Seccadesi, Eski Rüya, İhtiyar Serseri, Gazetedeki Düşmanı, Ümidin Güneşi Gezi: Anadolu Notları Çalıkuşu: İlk olarak “İstanbul Kızı” adıyla dört perdelik oyun olarak düşünülen sonra romana dönüştürülen eser, Reşat Nuri’nin ilk ve en ünlü romanıdır. O döneme kadar Türk romanı genellikle İstanbul’u ele alırken Reşat Nuri bu romanıyla Anadolu insanını ve sosyal sorunları ele alarak romana farklı bir yön vermiştir. Devrin gereklerine göre eğitimli, Feride adlı bir kızın öğretmen olarak Anadolu’ya gönderilişini ve oradaki mücadelesini anlatan bir eserdir. Kâmuran ile Feride arasındaki Aşkı da ele alır. Yaprak Dökümü: Eser, geleneklere bağlı aile reisi Ali Rıza Bey’le Batı tarzı yaşama heveslisi çocuklarının çatışmalarını ele alır. Yanlış Batılılaşmanın Türk ailesini nasıl sarstığını, ailenin yaşamıyla geliri arasındaki dengesizlik sonucu aile fertlerinin bir yaprak dökümü mevsimi gibi nasıl döküldüklerini anlatır. Geleneklere bağlı Ali Rıza Bey; oğlu Şevket ve kızları Leyla ile Necla geçim sıkıntısı içinde İstanbul’da yaşamaktadırlar. Yeşil Gece: Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ileri-geri, eski-yeni çatışmasının ve bu çatışmanın Türk romanına nasıl yansıdığını gösteren Toplumsal içerikli bir romandır. Medresede okurken oradan ayrılıp öğretmen okulunun bitiren idealist bir öğretmenin Ege Bölgesi’ndeki bir kasabada gerici ve çıkarcı bazı güçlerle mücadelesini anlatan bir eserdir. Romanın başkahramanı Öğretmen Şahin, memleketin kurtuluşunun eski medrese yöntemiyle değil, ancak yeni mekteplerle olabileceğine inanır. Bu düşünceyle hareken eden Öğretmen Şahin, kendi isteğiyle Anadolu’nun geri kalmış bir kasabasına giderek medreseli olanlarla mücadele eder. SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI ve MİLLÎ EDEBİYAT ROMAN-HİKÂYESİ ARASINDAKİ BENZERLİKLER *Her iki dönemde de hikâye ve roman türünde eserler verilmiştir. *Her iki dönemde de olay hikâyesi (Maupassant tarzı) esas alınmıştır. *Her iki dönemde de hikâye ve romanda realizm (gerçekçilik) akımı etkili olmuştur. *Hikâye ve romanda olaylar olmuş ya da olabilirlik izlenimi yaratmak üzere seçilmiştir. *Tip ve karakter yaratmada gerçekçi bir yaklaşım sergilenmiştir. *Tasvir ve tahliller başarılı olup eserin iç yapısıyla bütünleştirilmiştir. *Yazarlar eserlerinde kendi kişiliklerini gizlemeye özen göstermişlerdir SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI ve MİLLÎ EDEBİYAT ROMAN-HİKÂYESİ ARASINDAKİ FARKLAR *Servet-i Fünûn yazarları hikâye ve romanda "Sanat sanat içindir." anlayışını benimserken, Millî Edebiyatçılar toplumcu bir anlayışa sahiptir. *Servet-i Fünûn yazarları olayları ve kişileri İstanbul'dan, İstanbul'un Batılılaşma yolundaki aydın çevrelerinden seçerken, Millî Edeiyatçılar hikâye ve romanı yurdun her köşesine açık tutmuş, her tabakadan halkın yaşayışını dile getirmiştir. *Servet-i Fünûn yazarları eserlerinde ağır ve sanatlı bir dil kullanırken, Millî Edebiyatçılar günlük konuşma diline yakın ve yalın bir dil kullanmıştır. *Servet-i Fünûn yazarları romanlarında psikolojik tasvir ve tahlillere ağırlık verirken, Millî Edebiyat yazarları psikolojik 9 ögeleri gerektiği kadar kullanmayı tercih etmiştir. *Servet-i Fünûncular hikâye ve romanlarında Batılı bir aydın olma düşüncesini ortaya koyarken, Millî Edebiyatçılar eserlerinde Kurtuluş Savaşı, yurt gerçekleri ve Anadolu halkının sorunlarına eğilmiştir. ALİ CANİP YÖNTEM (1887-1967) 1887’de İstanbul’da doğdu. İlk ve ortaokulu İstanbul’da bitirdi. liseyi, babasının görevi nedeniyle Selanik’te (1906) okudu. Bir süre hukuk öğrenimi gördükten sonra Fecr-i Âtî topluluğuna katıldı. Bu arada kimi dergilerde şiirlerini yayımladı. 1910’da Selanik’te çıkmakta olan “Hüsün ve Şiir” adlı dergi, Ali Canip’in başyazarlığında “Genç Kalemler” adını alarak, “Yeni lisan” akımını savunan bir yayın organı durumuna getirildi. Balkan Savaşı’ndan sonra Selanik’ten ayrıldı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Atatürk’ün yanında yer aldı. 1921’den başlayarak öğretmenlik, müdürlük, müfettişlik görevlerinde bulundu. 1925 ve 1943’te Edebiyat Fakültesi’nde Türk Edebiyatı öğretim üyesi oldu. 1934 yılında Ordu, 1950 yılında Çanakkale milletvekilliğine seçildi. 26 Ekim 1967’de İstanbul’da öldü. ◆ Edebiyat öğretmenliği, müfettişlik, öğretim görevliliği ve milletvekilliği yapmıştır. ◆ Sanat hayatına Fecr-i Âtî topluluğunda başlamış, daha sonra Millî Edebiyat’ın kurucuları arasında yer almış, düşünce ve ilim alanında Millî Edebiyat akımının savunucusu olmuştur. ◆ Selanik’te yayımlanan Hüsün ve Şiir adlı derginin (8 sayı yayımlanmıştır) başyazarlığını yaparken derginin adını ve içeriğini değiştirerek Genç Kalemler’e dönüştürmüş ve dergiyi şiir dergisi formatından kültür-edebiyat dergisi formatına dönüştürmüştür. 9. sayıdan itibaren “Genç Kalemler” adıyla çıkmaya başlayan dergide Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” adlı makalesi yayımlanmış ve bu makale Millî Edebiyat’ın hareket noktası kabul edilmiştir. Dolayısıyla Millî Edebiyat hareketinin ortaya çıkmasında Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp ile birlikte üçüncü önemli isim olmuştur. ◆ Başlangıçta şiirlerini aruzla yazmış, Millî Edebiyat akımını benimsedikten sonra sade bir dil ve hece ölçüsüyle şiir yazmıştır. Şiirlerini “Geçtiğim Yol” adıyla bir araya getirmiştir. ◆ Şairliğinden çok edebiyat tarihi ve edebiyat araştırmalarıyla ön plana çıkmıştır. Şiir: Geçtiğim Yol Makale: Millî Edebiyat ve Cenap Bey’le Münakaşalarım İnceleme -Düz yazı: Tük Edebiyatı Antolojisi, Ömer Seyfettin’in Hayatı ve Eserleri, Edebî Nevilerle Mesleklere Dair Malumat, Ağaç-Orman Atasözleri ve Açıklamaları, Edebiyat (okul kitabı), Çocuklara Tabiat Hikâyeleri AKA GÜNDÜZ (1885-1958) ◆ “Genç Kalemler” ve Selanik’te çıkan “Çocuk Bahçesi” dergilerindeki yazılarıyla tanınmaya başlamıştır. ◆ Selanik, İstanbul, İzmir, Ankara ve Adana’da faaliyet gösteren otuz civarında dergi ve gazetede şiirleri ve yazıları yayımlanmıştır. ◆ Edebiyatın pek çok türünde eserler veren sanatçı, özellikle sade ve sıcak bir dille yazdığı realist romanlarıyla tanınmıştır. ◆ Eserlerinde çevresinden seçtiği kişileri, kahraman olarak almış ve memleket manzaralarını başarıyla yansıtmıştır. ◆ Romanları, “tezli roman” özelliği gösterir, dolayısıyla halka mesaj verir niteliktedir. Yetmişe yakın eseri olan sanatçının en bilinen yapıtları şunlardır: Şiir: Bozgun Roman: Dikmen Yıldızı, Odun Kokusu, İki Süngü Arasında, Üvey Ana, Yayla Kızı Hikâye: Türk Kalbi, Bu Toprağın Kızları, Kurbağacık, Hayattan Hikâyeler Tiyatro: Muhterem Katil, Yârim Osman, Mavi Yıldırım HALİDE NUSRET ZORLUTUNA (1901-1984) 1901 yılında İstanbul’da doğan sanatçı, İstanbul Edebiyat Fakültesini bitirmiş, birçok ilde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nin ünlü romancılarından Emine Işınsu’nun annesi, Pınar Kür’ün teyzesidir. ◆ Ailesinin Kerkük’te bulunması sebebiyle burada Arapça ve Farsçayı da öğrenmiştir. ◆ Asıl ününü hece ölçüsü ve sade bir dille yazdığı şiirleriyle sağlamıştır. ◆ Şiirlerinde yurdun çeşitli güzelliklerini, millî ve manevi değerleri dile getirmiştir. ◆ Cumhuriyet Dönemi’nin ilk kadın öğretmenlerinden biri olarak uzun zaman görev yapmıştır. ◆ İlk romanı "Küller"i 19 yaşında kaleme aldı. 10 ◆ "Töre" ve "Ayşe" dergilerini çıkarmıştır. ◆ Romanlarında konuşulan Türkçeyi, şiirde halk şiiri geleneğini ve heceyi kullanmıştır. ◆ Sağlam bir tekniği, ince, zarif üslubuyla eserlerinde kadın duyarlılığını dile getirmiştir. ◆ Eserlerinde ulusal değerleri savunan ve seslendiren sanatçının en tanınmış eseri, millî duygularla yazdığı Git Bahar adlı şiiridir. Şiir: Geceden Taşan Dertler, Yayla Türküsü, Yurdun Dört Bucağı, Ellerim Bomboş Roman: Küller, Sisli Geceler, Gülün Babası Kim, Aşk ve Zafer Hikâye: Beyaz Selvi, Büyük Anne, Aydınlık Kapı Anı: Benim Küçük Dostlarım, Bir Devrin Romanı RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI (1869-1949) 1869’da Edirne’de doğdu. İlköğrenimini; babasının Türkçe öğretmenliği yaptığı bir Yahudi ilkokulunda tamamladı. Fransızcayı ve Yahudi dilini özel çabalarıyla öğrenmeye başladı. Galatasaray Sultanisi’ne girdi ise de çok yaramaz olduğu için, okuldan alındı. Sonraki yıllarda, Mülkiye’den uzaklaştırıldı, Tıbbiye’yi kazandığı hâlde tutuklandı. 1889’da yeniden okuma hakkı alarak doktor oldu. Bir süre Gümrük’te Ecza-yı Tıbbiye Müfettişliği yaptı. 1907’de İttihat ve Terakki üyesi, II. Meşrutiyet’te Edirne milletvekili oldu. Ama çok geçmeden, önce II. Abdülhamit’e, sonra da İttihat ve Terakki’ye karşı etkinliklerde bulundu. 1912’de Meclis kapatılınca Karantina Meclis-i Ali üyesi oldu. Balkan ve I. Dünya savaşlarına girilmesine karşı çıktı. Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na katıldı. 1918’de Maarif Nazırlığı’na getirildi. Bir ara Darülfünun’da Genel Felsefe okuttu. Bu yüzden de Filozof Dr. Rıza Tevfik sanını aldı. I. Dünya Savaşı bitiminde Osmanlı Devleti adına imzaladığı Sevr Antlaşması ve gençliği kışkırtması gerekçeleriyle yurt dışına sürüldü (1922). Uzun bir süre Kahire, Amman, New York ve Lübnan’da yaşamını sürdürdü. 1943’te yurda döndü ve 31 Aralık 1949’da İstanbul’da öldü. ◆ Sevr Antlaşması’nı imzalayan heyetin içinde bulunan sanatçı, Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra yurt dışına sürülmüş ve 1943’te İstanbul’a dönmüştür. ◆ Çok bilgili olmasından ötürü feylesof (filozof) olarak anılmıştır. ◆ İlk olarak Servet-i Fünûncuların tesirinde şiir yazan sanatçı, daha sonra saz ve tekke edebiyatı geleneğinin etkisiyle içten, duygulu koşma ve nefesler yazmıştır. ◆ Şiirlerinde aşk, doğa, geçmişe özlem, çocukluk anıları gibi konuları işlemiştir. ◆ Dönemindeki hece ve aruz tartışmalarına katılmıştır. ◆ “Uçun kuşlar uçun doğduğum yere/Şimdi dağlarında mor sümbül vardır” dizeleriyle başlayan şiiriyle tanınmıştır. ◆ Şiirlerini “Serab-ı Ömrüm” adlı kitapta toplamıştır. HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER (1885-1966) 1885’te İstanbul’da doğdu. Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı. Önce öğretmenlik yaptı. Fecr-i Âti’ye katıldıktan sonra, Darülfünun’da Türk-İslam Sanatları müderrisliğinde bulundu. 1912’de Türk Ocağı’nda aldığı görevi uzun yıllar sürdürdü. Milletvekilliği ve Millî Eğitim Bakanı olarak görev yaptı. 10 Haziran 1966’da İstanbul’da öldü. ◆ Sanat hayatına Fecr-i Âtî topluluğunda başladı, daha sonra Millî Edebiyat hareketine katıldı. ◆ İşgal kuvvetlerine karşı İstanbul’da düzenlenen mitinglerde ve Kurtuluş Savaşı yıllarında TBMM’de yaptığı söylev niteliğindeki coşkulu konuşmalarıyla tanındı. ◆ 1912’de millîyetçilik akımının İstanbul’daki merkezi olan “Türk Ocağı”na katıldı ve başkan seçildi. ◆ Sanatçının söylevleri “Dağ Yolu”, makaleleri ise “Günebakan” adlı kitaplarda bir araya getirildi. YUSUF AKÇURA (1887-1935) ◆ Türkçülük akımının önde gelen temsilcilerinden, yazar ve siyaset adamıdır. Sanatçı kimliğinden çok siyaset adamı kimliğiyle ön plana çıkmıştır. ◆ Necip Asım, Veled Çelebi, Gaspıralı İsmail gibi yazarların Türkçülük fikrinden etkilendi. ◆ 1895’te Harbiye mektebindeyken Türkçülük hareketlerine katıldığı gerekçesiyle sürgüne gönderildi, daha sonra Paris’e kaçtı. ◆ İkinci Meşrutiyet’in ilanında sonra cezası kaldırılınca İstanbul’a döndü, Türk Derneği’ni kurdu. ◆ Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’ya geçerek Millî Mücadele’ye destek verdi. 11 ◆ Türkçülüğün manifestosu sayılan ve Türkçülüğü ilk kez sistematik olarak ele alan “Üç Tarz-ı Siyaset” makalesi büyük ses getirdi. EBUBEKİR HAZIM TEPEYRAN Nabizade Nazım'dan sonra köyü konu edinen ikinci roman, Küçük Paşa'yı yazmıştır. Küçük Paşa: Annesinin sütanne alındığı paşa konağında büyüyen Salih'in acı serüveninin anlatıldığı yapıt, Karabibik'ten sonra Türk edebiyatında köyü konu edinen ikinci romandır. Yazar, o yılların Anadolu köylerini anlatırken II.Abdülhamit yönetime karşı olduğu için sık sık sosyal eleştirilerde bulunur. Yol, yakacak, askere alma, hastalık, bakımsızlık, yoksulluk gibi sosyal sıkıntıları dile getirir. NEYZEN TEVFİK (1879-1953) Soyadı Kolaylı'dır. 20. yüzyılın önde gelen hiciv şairlerindendir. Sözünü sakınmaz, beğenmediği kişileri hicveder. Musiki ile içli dışlı olmasına rağmen hicivleri zaman zaman kabalaşır. Hicivlerinde sosyal yergi her zaman kendini hissettirir. Şiir: Azab-ı Mukaddes, Hiç FALİH RIFKI ATAY (1894-1971) Türkçenin düz yazı dilinde olmasında büyük katkısı vardır. Çoğu kez Atatürk'ün yanında olan yazar, Atatürk ile ilgili anılarını "Çankaya" adlı eserinde toplamıştır. Cumhuriyet Döneminde gezi yazısı türünün gelişmesinde yapıtlarıyla etkili olmuştur. Cumhuiyet Döneminde gezi yazısında en çok eser veren sanatçıdır. Edebiyatımızda en tanınmış gezi yazarlarındandır. Özlü yazıları vardır. Cümleleri kısa, akıcı ve kuvvetlidir. Anı: Çankaya, Zeytindağı, Atatürk'ün Bana Anlattıkları, Atatürk Ne İdi, Ateş ve Güneş Gezi Yazısı: Denizaşırı, Yeni Rusya, Moskova-Roma, Bizim Akdeniz, Taymis Kıyıları, Tuna Kıyıları, Hind, Yolcu Defteri Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya, Gezerek Gördüklerim Fıkra: Niçin Kurtulmamak, İnanç, Kurtuluş, Pazar Konuşmaları, Bayrak B. GÖSTERMEYE BAĞLI EDEBÎ METİNLER Paris'te ünlü bir tiyatronun müdürü olan Pierre Antuan tarafından 1915'te ilk resmi tiyatro olan Darülbedayi (Darülbedayi-i Osmani) kurulmuştur. Bu tiyatronun önemi, oyuncu olmak isteyenleri yetiştirme amacı gütmesidir. Amacı bakımından aynı zamanda bir okul niteliği taşır. İlk oyun ancak 1916 yılı başında sahneye konulabilmiştir. Bu oyun Hüseyin Suat'ın Çürük Temel adlı uyarlamasıdır. Onu Halit Fahri'nin Baykuş'u izler. *Tanzimat Dönemi’nde başlayıp sonraki dönemlerde önemsenmeyen tiyatro Millî Edebiyat Dönemi'nde tekrar canlanmıştır. *Türkçülük akımı diğer türlerde olduğu gibi tiyatroda da kendini hissettirmiştir. Ancak bu dönemdeki tiyatro; şiir, roman hikâye gibi türlerin gölgesinde kalmıştır. *Kurtuluş Savaşı’nın getirdiği ekonomik sorunlar, karamsarlık, yılgınlık eserlere yansımıştır. Ayrıca istibdat dönemi saray yaşamı, âdet ve geleneklerin gülünç yanları oyunlarda canlandırılmıştır. *İlk resmî tiyatromuz olan “Dârülbedâyi-i Osmanî” (1914) bu dönemde kurulmuştur. Ünlü tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul, Darülbedayi’de öğretmenlik yapmış, daha sonra bu kurumun başına geçmiş ve çağdaş tiyatromuzun kurulmasında önemli katkılarda bulunmuştur. *Darülbedayi’nin yanında Darülelhan adıyla müzik bölümü açılmış, böylece Türk operasının temelleri atılmıştır. *İlk Türk kadın tiyatro oyuncumuz Afife Jale bu dönemde sahneye çıkmıştır. 13 Nisan 1919 tarihinde, Hüseyin Suat’ın “Yamalar” adlı oyununda, Emel rolü ile ilk kez sahneye çıkan sanatçının asıl ismi Afife’dir, bu oyunda "Jale" takma ismini kullandığı için daha sonraları Afife Jale adıyla anılmıştır. Böylece Müslüman kadınlara da sahne yolu açılmıştır. *Oyunlar, teknik yönden mükemmel olmasa da dil ve üslup yönünden doğallığı yakalamıştır. *Yalnızca tiyatroyla ilgilenen sanatçılar olduğu gibi, bazı roman yazarları ve şairler de oyun yazmıştır. Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay, Halide Edip Adıvar gibi önemli yazarlar tiyatro türünde eserler kaleme almışlardır. *Yazılan oyunlarda mekân ve kişiler genellikle Anadolu’dan seçilmiştir. 12 *Yerli piyeslerin yazılması için sanatçılar teşvik edilmiştir. * Musahipzade Celal, Ahmet Nuri Sekizinci dönemin önemli tiyatro yazarlarındandır. AHMET NURİ SEKİZİNCİ(1874-1935) Asıl adı İbn-ür Refik Ahmet Nuri Sekizincidir. Tiyatro oyuncusu ve oyun yazarı, spor adamıdır. En sevdiği oyunu "Sekizinci" olduğu için sonradan soyadı olarak almıştır. Meşrutiyet dönemi oyun yazarı olan Refik Ahmet Nuri, cumhuriyet devrinde de yazmayı sürdürdü. Bir komedi ve vodvil ustası olan yazarın en tanınmış oyunu, Alfred Savoir'ın La Huitième Femme de BarbeBleu (Mavi Sakalın Sekizinci Karısı) adlı oyunundan uyarladığı Sekizinci (1922)dir. İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci; hem güldürü, hem ibret verici tiyatroyu yurdumuza yerleştiren, halkın gülme ihtiyacını ön plana alan, yazarlıkla oyunculuğu birleştiren bir sanatçıdır. Elliyi aşkın telif, adapte vodvilleri ile komedileri vardır. Kaba çizgili güldürü ve töre komedyalarında daha çok aile kurumunu ele alarak kadın – erkek, karı – koca, ana – baba ve çocuk ilişkilerini güldürüyü ön planda tutan bir yönelimle vermeye çalışmıştır. Tiyatroları: Âlemdar, Asrî Hülyalar, Aşk-i Atik, Bir Nokta, Büyük Baba, Ceza Kanunu, Çoban Kızı, Çürük Merdiven, Sekizinci, Dokuzuncu, Dört Cihar, Fener Bekçileri, Fırsat Yoksulu, Gelin Kaynana, Yavuz Hırsız, Hisse-i Şayia, Hüsmen Ağa, İpekçi Merhum, Kuş Kafesi, Kibir ve İnat, Sınıf Arkadaşı, Nâkıs, Odalık, Sivrisinekler, Son Ateş, Şair, Yalancının Mumu, Yataklı Vagonlar, Yavrum Komiser, Yegâne, Zamaneler, Zühal Burcunda, Zaptiye Nazırı, Tecdid-i Nikâh, Şer'iye Mahkemesinde, Sürurî Apartmanı, Nurbaba Köşkü, Nel Kulesi, Monte Kristo, Lokmanzade, Kısmet Değilmiş, Kadın Tertibi, Hoşkadem Gebe, Himmetin Oğlu, Eski Âdetler, Belkis, Asrî Olalım MUSAHİPZADE CELAL(1868-1959) Türk edebiyatında tiyatro alanında ilk yazılı eserlerin verilmeye başladığı II. Meşrutiyet döneminde yetişmiş ve sadece tiyatro alanında eser vermiş iki önemli yazardan birisidir. Cumhuriyetin ilanından sonra eserler vermeye devam etmiş, konularını Osmanlı döneminden günlük yaşamdan almıştır. Osmanlı toplumunda yozlaşan değerleri hicveden komedi tarzında eserler vermiştir. Yirmiden fazla oyunu bulunur. Yayımlanan ilk oyunu olan Türk Kızı (1910), 1912’de Köprülüler adıyla Manakyan Tiyatrosu’nda sahnelendi. Belediye işlerine kadıların baktığı devri hicveden İstanbul Efendisi (1913) adlı ilk müzikal oyununun ardından; Macun Hokkası (1917), baba parası yiyen mevki sahibi kimseler ile yaşamlarını alınterleriyle kazanmaya çalışan emekçilerin arasındaki karşıtlığı anlatan Yedekçi (1919), Kaşıkçılar (1920), Atlı Ases, Demirbaş Şarl gibi oyunları yazmaya ve sahnelenmeye devam etti. 19191924 yılları arasında yazdığı oyunların hepsi Osmanlı Operet Heyeti (1923 yılında İstanbul Operet Heyeti adını aldı) tarafından sahnelendi. Lale Devri adlı oyunu, İstanbul’da ilk defa kadınların tiyatroya gelmesini sağlayan oyun oldu. O sene ramazan ayında ilk defa kadınların da gece tiyatroya gelip bu oyunu izlemesi için izin verildi. Ardı ardına tarihi hiciv özelliğinde eserler kaleme aldı. 1927’den sonra yazdığı oyunlar Darülbedayi’de (sonra İstanbul Şehir Tiyatroları adını aldı) sahnelendi. 1927’de Darülbedayi’de sahnelenen Fermanlı Deli Hazretleri adlı eseriyle tanındı. Aynaroz Kadısı (1928), Kafes Arkasında (1929), Bir Kavuk Devrildi (1930), Balaban Ağa (1933) adlı oyunları Darülbedayi’de sahnelendi. Bir Kavuk Devrildi‘de yabancı yatırımların yerli iktisadı iflasa sürüklemesini, bilgisiz yöneticilerin halkı sömürmesini; Balaban Ağa’da yetişmekte olan yükseköğrenim gençliğinin kendi sorunlarıyla başbaşa bırakılmasını yerdi. Beklenen ilgiyi görmeyen Selma (1934) adlı dramdan sonra yeni oyun yazmadı; 18 oyunu 1936’da toplu halde yayımlandı. 1937’de Türk Kızı’nın değiştirilmiş hali olan Gülsüm (1937)’ü ve ardından Mehmet Şükrü Erden ile Genç Osman (1937) adlı oyunu kaleme aldı. Türkiye’ye özgü denebilecek bir müzikal komedi türünün ilk yazarı olma özelliğini taşıyan Musahipzade'nin oyunları 18.yüzyıl Osmanlı toplumundaki idari bozuklukları ve dini sömürüyü malzeme olarak kullandı. Aynaroz Kadısı ve Bir Kavuk Devrildi adlı oyunları Muhsin Ertuğrul tarafından sinemaya aktarıldı. Eski İstanbul Hayatı (1946) adlı kitabında kendi hatıralarını, eski Osmanlı adetlerini ve gündelik hayatın detaylarını anlatmıştır. 1958 yılında çıkan bir yangında Bir Kavuk Devrildi filmi yandı. Tiyatroları: Türk Kızı (1936′da Gülsüm adıyla), Köprülüler, İstanbul Efendisi, Lâle Devri, Macun Hokkası, Yedekçi, Kaşıkçılar, Atlı Ases, Demirbaş Şarl, Moda Çılgınları, İtaat İlâmı , Moda Çılgınları, Fermanlı Deh Hazretleri, Aynaroz Kadısı, Kafes Arkasında, Bir Kavuk Devrildi, Mum Söndü, Pazartesi-Perşembe, Gül ve Gönül, Balaban Ağa, Selma, Genç Osman (Mehmet Şükrü Erden ile birlikte) HALİT FAHRİ OZANSOY (1891-1971): Baykuş (aruzla), İlk Şair (aruzla), Sönen Kandiller (heceyle), Nedim (heceyle), On Yılın Destanı, Hayalet, Bir Dolap Dönüyor 13 YUSUF ZİYA ORTAÇ (1895-1967): Binnaz (edebiyatımızda hece ölçüsüyle yazılmış ilk başarılı manzum piyes), Kördüğüm, Nikâhta Keramet FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1887-1973): Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman, Yayla Kartalı REFİK HALİT KARAY (1888-1965): Deli HALİDE EDİP ADIVAR (1884-1964) :Kenan Çobanları, Maske ve Ruh REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956) : Hançer, Eski Rüya, Ümidin Güneşi, Gazeteci Düşmanı, Şemsiye Hırsızı, İhtiyar Serseri (üç oyun),Taş Parçası, Yeşil Gece, İstiklâl, Hülleci, Yaprak Dökümü, Eski Şarkı, Balıkesir Muhasebecisi, Tanrıdağı Ziyafeti, Bir Köy Öğretmeni, Çalıkuşu, Kavak Yelleri YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU: Nirvana ÖMER SEYFETTİN: Mahcupluk İmtihanı AKA GÜNDÜZ: Muhterem Katil, Yârim Osman, Mavi Yıldırım Neoklasizm: 20. yüzyıl başlarında Simgeciliğe bir tepki olarak doğan klasik beğeniyi, klasik söyleyişi canlandırmayı amaçlayan sanat ve edebiyat akımı. GEMİCİLER Biz dalgalar, fırtınalar kahramanı yiğitleriz. Ufuklardan ufuklara haber sorar, gezeriz. Güneşlerde uyuklayan yamaçları, Kalbi durgun tarlaları bıraktık. Gölge veren ağaçları Sevmiyoruz biz artık. Sevgilimiz, Ey deniz! İşte biz; Nihayetsiz Mavilikler yolcusu! Ruhumuzun kardeşidir Güneşlerde parlayan bu yeşil su. Bayrağımız yeşil sular ateşidir. Biz bayrağın fedaisi sayısız Türk genciyiz. Biz hilale şan arayan korku bilmez gemiciyiz. Ey vatandan müjdelerle bize kadar gelen rüzgâr! O sarışın sahillerde kara gözlü genç kızlar, Yaz gecesi mehtap ile konuşurken, Doğru söyle, sordular mı bizleri?.. Nasıl cevap verdiği gökten Gemimizin rehberi, O vefakâr Yıldızlar?.. Poyraz var; Yelken dolar. Gemi sanki kanatlı! Enginlerde pembe güneş Gülümserken bu yolculuk ne tatlı! Çal sazını kalenderce yiğit kardeş! Nağmelerin yorulmayan dalgalardan bahtiyar. Gönderelim bu ahengi o sevgili yurda kadar... Enis Behiç Koryürek BİR BAŞKA TEPEDEN Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. Nice revnaklı şehirler görülür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan. EYLÜL SONU Günler kısaldı... Kanlıca'nın ihtiyarları Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları. Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa... Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa... İçtik bu nâdir içki'yi yıllarca kanmadık... Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık! Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor. Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile, Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile. Yahya Kemal BEYATLI O BELDE Denizlerden Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin. Bilsen Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin! Ne sen, Ne ben, Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ, Ne de âlâm-i fikre bir mersâ Olan bu mâi deniz, Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz. Sana yalnız bir ince tâze kadın Bana yalnızca eski bir budala Diyen bugünkü beşer, Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar, Bulamaz sende, bende bir ma'nâ, Ne bu akşamda bir gam-i nermîn Ne de durgun denizde bir muğber Lerze-î istitâr ü istiğnâ. ……. KARANFİL Yârin dudağından getirilmiş Bir katre âlevdir bu karanfil, Rûhum acısından bunu bildi! Düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer Kızgın kokusundan kelebekler, Gönlüm ona pervâne kesildi... YARI YOL Nasıl istersen öyle dinle, bakın: Dalların zirvesindeyiz ancak, Yarı yoldan ziyâde yerden uzak, Yarı yoldan ziyâde mâha yakın. Ahmet HAŞİM Not: Notlar Palme 11. Sınıf Türk Edebiyatı, Ekstrem 11. Sınıf Türk edebiyatı kitaplarından ve wikipedia’dan derlenmiştir. https://okunmusseker.wordpress.com/ 14