KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARIYLA TUTUM DEĞİŞTİRME Kitle iletişim

advertisement
KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARIYLA TUTUM DEĞİŞTİRME
Kitle iletişim araçlarına olan yakınlığımız ve ilgimiz o kadar fazla ki
neredeyse bu
araçları diğer insanların: ailemizin ,arkadaşlarımızın yerine
koyuyoruz.Böyle olunca
da bu araçlardan etkilenmemek birtakım hareketlerimizi değiştirmemek
imkansız gibi görünüyor.Bu da sanıyorum ki, benim olduğu gibi çoğu
insanın
dikkatini çekiyor. Ben ödevimde öncelikle tuutumlarımızdan ,
tutumlarımızın nasıl
oluştuğundan daha sonra da kitle iletişim araçlarından ve tutum
üzerindeki
etkilerinden bahsettim.Araştırmamı yaparken anladım ki milyonlarca
kişiye
ulaşmak ve bu insanlara birtakım yeni alışkanlıklar kazandırmak çok
fazla uğraş
ve strateji gerektiriyor, ayrıca da sonuç başarısız olabiliyor ;bu da
kitlelerin
tutumlarının kökleşmişmiş olup olmamasına bağlı.Bunlardan ödevimde
ayrıntılarıyla
bahsetmeye çalıştım
İÇİNDEKİLER
1-GİRİŞ
2-TUTUM KAVRAMI
3-TUTUMLAR VE DAVRANIŞ
4-TUTUM DEĞİŞİMİ
5-PROPAGANDA
6-KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ ETKİLERİ
7-KİTLE İLETİŞİMİNİN ETKİLERİ
8-İKNA EDİCİ İLETİŞİM FAKTÖRLERİ
9-SONUÇ
10-KAYNAKÇA
11-ÖZGEÇMİŞ
12-ELEŞTİRİLER
Günümüzde kitle haberleşme olanaklarının artmasıyla birlikte, bu
artış, kitleleri
sanayileşmenin ve medyalaşmanın doğal sonucu olarak değişikliğe
uğratmaktadır.
Kitle; dağınık, geniş ve dolayısıyla belirsiz olduğundan yüzyüze
iletişimle kitlelere
ulaşmak imkansızdır. Bununla beraber bu seyirci /dinleyici/ okuyucu
kitlesi
heterojendir, yani çok değişik sosyal yapıya ait olan, amaçları,
tutumları, yaşama ve
düşünme tarzları yönünden farklı olan insanlardan oluşmaktadır. Bu
özelliklere
sahip olan alıcı kitleye ulaşma imkanı, kitle iletişimini gerçekleştirmek
üzere
geliştirilmiş TV, radyo, gazete gibi araçlarla sağlanır.
Kaynak durumundaki kitle iletişim araçları için, alıcı durumundaki
kitlenin tutumları
önemlidir. Kaynak ya programlarını kitle tutumlarına bir nebze uydurmaya
ya da
kitle tutumlarını değiştirerek kendi hazırladığı programlara (ya da
gündeme)
uydurmaya çalışır.
Tutum sözcüğü günlük hayatta sıklıkla kullandığımız, aşina olduğumuz bir
kelimedir. İnsanları tutumlarıyla değerlendiririz, onlar hakkında ön
görüşlerde /
önyargılarda bulunuruz.
Tutum Kavramı:
Tutum öncelikle belirli şeylerin yanında ve karşısında olmaya hazır olma
şeklidir
(Murphy, Murphy ve Newcomb, 1937, s.889).
Deneyimlerle örgütlenmiş, ilişki olan tüm durum ve nesnelere karşı
bireyin edimleri
üzerinde emredici ya da dinamik olarak etkileme gücü olan zihinsel ve
duygusal
hazırlık durumudur (Allport, 1954, s.15).
Sosyal bir nesneye karşı pozitif ya da negatif değerlendirmelerin,
duyguların ve
lehte-aleyhte davranma eğilimlerinin sürekli sistemidir (Krech,
Crutcfield ve
Ballachey, 1962, s.177).
Rosenberg ve Hovland gibi bazı araştırmacılar tutumun üç öğeye sahip
olduğunu
ileri sürmektedirler: duygusal öge (bir şeyi değerlendirme veya birşeyle
ilgili
duyumsama), bilişsel öge (algısal edimler veya inancın sözel ifadeleri)
ve
davranışsal öğe (açık olarak yapılan eylemler). Tutumun, kendisini pek
çok farklı
yolla açığa vurduğuyla ilgili olarak hepimizin düşüncesi aynıdır, bu
yüzden tutumu
böyle ayırarak yaklaşmak mantıklıdır. Bununla birlikte bu yaklaşım
karmaşıktır ve
tutumla davranış arasındaki farkı bulanıklaştırabilir. Diğer
araştırmacılar, tutumun
duygusal öğe ile sınırlandırılıp tutum ve davranış arasındaki ilişkinin
araştırma
yoluyla incelemeye açılmasını söylerler (Werner J. Severin, James W.
Tankard,
İletişim Kuramları, s. 259).
Tutumu tanımlamadaki sorunların bir parçası tutumun aslında bir içsel
durum
olmasıdır ve bu nedenle doğrudan gözlem için uygun olmamasıdır. Bu durum
tutumu ölçmede oldukça zorluklara neden olur.
Bir kişiyi solcu ya da sağcı, tutucu ya da liberal, aşırı dinci ya da
tanrı tanımaz kılan
şey nedir? İnsanlar niçin bir diş macununun en iyi olduğuna ya da
uyuşturucuların
korkunç olduğuna karar verirler? Diş macunları ya da uyuşturucular
konusunda
birisinin düşüncesini değiştirip, değiştiremeyeceğini belirleyen şey
nedir? Eğer bir
kişi A partisine oy veriyorsa o kişi B partisine oy vermeye nasıl ikna
edilebilir?
(Tutum değiştirme ve ikna birbirleriyle çok bağlantılı; Çünkü tutum
değişiminde ikna
edici iletişim yöntemleri kullanılıyor). Ya da tam tersi olarak, bir kişi
kendi
düşüncelerini hedef alan bir saldırıya direnebilmek için nasıl
hazırlanabilir? Bunlar
tutum denildiğinde, tutum oluşumu ve değişimi denildiğinde akla gelen
sorular. Bu
sorular üzerinde, kitle iletişim kuramcıları ve sosyal psikologlar
araştırma
yapmışlardır.
Tutum bireysel psikolojinin karmaşık ifadelerinin dışında açıklanan,
yalnızca ile ilgili
değil, bireye gelen uyarı ve bireyin verdiği yanıt arasındaki
gözlenebilir etkinin
üretilmesi ile ilgili bir kavramdır.
Tutumlar nasıl oluşur?
a) Büyüme boyunca ailede öğrenilen tepki tarzlarının birikmesi; “Kapıya
cevap
veren kızın hikayesi” bu duruma örnek verilebilir. Kız kapıya gidip
açtıktan sonra
annesine döner ve bir Lady’nin kendisini görmek istediğini söyler. Anne
kapıya
geldiği zaman kızına döner ve şunları söyler, “Burada bir lady yok canım,
bir zenci
var. Hiçbir zaman zencileri lady diyerek çağırmamalısın.” Kız çocuğu
dersini
öğrenmiş ve aksi bir tutum gelişene dek yeni bir tutum edinmiştir (A.
Haluk Yüksel,
İkna Edici İletişim, s.22).
b) Başımızdan geçen tecrübelerden (yaşantılardan) çıkardığımız genel
sonuçlar.
c) Bazı hallerde, çok şiddetli etki eden bir olaya dayanarak, buna
benzeyen olayları
da aynı şekilde değerlendirmek; mesela bir milletten tanıdığımız ferde
karşı olan
duygusal tutumumuzu o kimsenin ait olduğu bütün millete karşı
genelleştirme gibi.
d) Başkalarının tutumlarını (tavırlarını) taklit etme yoluyla benimsemek.
Tutumlar ve Davranış:
Tutum değişikliği hakkında tüm araştırmalara rağmen, araştırmacıları
uzun süre
uğraştıran nokta tutumla davranış arasındaki bağlantıdır. Araştırılan
konu, ikna
edici ileti tarafından üretilen tutum değişikliğinin davranışta herhangi
bir anlamlı
değişikliğe yol açıp açmadığıdır. (Davranışta değişiklik sağlanamıyorsa
tutum
değişikliğinin gereği yoktur.)
Bu konudaki ilk çalışmalardan biri göstermiştir ki, tutumlar davranışla
böyle bir ilişki
içinde olmayabilir. (Çiğdem Kağıtçıbaşı, İnsan ve İnsanlar, s. 95)
Richard La Piere
adında bir sosyolog 1920’lerin başında genç bir Çinli karı-kocayla ABD’de
66 otel,
motel ve 184 lokantaya gitti, her gittikleri yerde kabul edildiler,
kendilerine servis
yapıldı, sadece 3. Sınıf bir motel kabul edilmediler. Bu ilk deneyden 6
ay sonra La
Piere bütün bu gittikleri yerlere mektup yazarak Çinli müşterilerin kabul
edilip
edilmeyeceğini sordu, mektupların yarısına cevap geldi. Cevap yazan
yerlerin
%92’si Çinlilerin kabul edilemeyeceğini bildirdi, %8’i kati bir cevap
vermedi, sadece
%1 kadarı olumlu cevap verdi. Bu klasik çalışma, insanların tutumları
hakkındaki
sözel ifadelerin, gerçek davranışların göstergesi olamayacağıyla ilgili
kanıt sağladı.
Festinger tutum değişikliğinin otomatik olarak davranış değişikliğiyle
izlenmemesine bir neden olarak; asıl tutumu üreten çevresel faktörlerin
hala, o
tutum değiştikten sonra bile yürürlükte olmasını göstermektedir. Böylece
tutumda,
ikna edici iletiye maruz kaldıktan sonra asıl konumuna geri gitme eğilimi
olabilmektedir. Leon Festinger şunu ekler: fikirler ya da tutumlar ikna
edici
iletişimin anlık etkisiyle değiştiklerinde, bu değişim, bütünüyle
kendiliğinden,
tutarsızdır ve çevresel ya da davranışsal değişim onu desteklemek ve
sürdürmek
için ortaya konmadıkça, kaybolacak ya da ayrık olarak kalacaktır. (Werner
J.
Severin, James W. Tankard, İletişim Kuramları, s.291)
Yüzlerce araştırmadan edinilen sonuca göre; çok güçlü tutumlara
dayanarak
davranış tahmini yapmak, orta derecede güçlü tutumlardan davranış tahmini
yapmaktan daha geçerlidir. Bunun için de tutumların ölçülmesi söz
konusudur. Bir
tutum doğrudan ölçülemez, ancak dolaylı olarak davranış yoluyla
ölçülebilir. Bu
ölçmede genellikle kullanılan davranış, sorulara cevap verme ya da fikir
belirtme
şeklinde beliren sözsel davranıştır. Bu amaçla çeşitli tutum ölçekleri
geliştirilmiştir:
(Doç. Dr. Erdal Tekarslan, ...., Sosyal Psikoloji, s.173.) 1) Thurstone
ölçekler:
Fiziksel uyaranlar yerine belirli sosyal tutumları belirten, tutum
cümleleri kullanılır.
2)Likert ölçekleri: En önemli husus, tek boyutluluktur, yani bütün
maddelerin aynı
tutumu ölçmeleri gerekir. 3) Guttman ölçekleri: Temelleri tek boyutluluk
ve
üretilebilirliktir. Bunlara göre, bir kimsenin bir ölçekten aldığı toplam
puanı bilirsek, o
ölçekteki her bir maddeye ne şekilde cevap verdiğini üretebiliriz ya da
doğru
tahmin edebiliriz. 4) Osgood-duygusal anlam ölçekleri: Bununla
kültürlerin çeşitli
olay, nesne ve kavramlara verdikleri değerler karşılaştırılır.
Yöntemsel yanılgılar ya da teknik yetersizlik yüzünden gerçek tutumu iyi
ölçmezsek, bu yanlış bilgiye dayanarak doğru bir davranış tahmini yapmak
olanaksızdır; ancak bundan, tutum davranışa yol açmaz sonucuna değil,
tutumu iyi
ölçemediğimiz, sonucuna varabiliriz. (Çiğdem Kağıtçıbaşı, İnsan ve
İnsanlar, s.99)
Varılan bu sonuç, tutum değiştirmeyle istenilen, beklenen davranışlara
ulaşma gibi
beklentileri doğurmuştur.
Belli bir zaman biriminde ölçümü yapılan tutum bir süre sonra çeşitli
etkilerle
değişebilir ya da değiştirilebilir; yani tutum olgusu durağan değil
dinamiktir.
Tutum Değişimi:
Tutum konusunda geliştirilen kuramların çoğu tutum değişimi ile
ilgilidir. Neden
araştırmacılara tutum oluşumundan çok tutum değişimi daha ilginç
gelmiştir?
Toplumda birey tutumlarını değiştirmeyi hedef alan birçok olay her an
yaşanmaktadır. Herhangi bir toplumsal eylemi etkilemek istediğimizde
hareket
noktamız, o toplumu oluşturan bireylerin tutumlarıdır. Eğitimciler,
devrimciler,
politikacılar, azınlık gruplarının önderleri, iş adamları,
yöneticiler,... yenilik getirmek
için, konu ile ilgili mevcut tutumların nasıl oluşturulacağı konusu ile
yakından
ilgilidirler.
İş adamları ve yöneticiler, işyerlerine getirecekleri yenilikleri, iş
görenlere nasıl kabul
ettireceklerini, iş gören taleplerini karşılamada kendi açılarından
zarara uğramamak
için onları nasıl ikna edeceklerini ve eski alışkanlıklarından onları
nasıl
vazgeçireceklerini kararlaştırırken, hep bireylerin ya da grupların
tutumlarını hedef
alarak ikna tekniklerini kullanırlar. Bunlar toplumun diğer kurumları ve
düzeylerine
yaygınlaştırılabilir veya alt düzeyde bireysel ilişkilere kadar
götürülebilir.
İkna yöntemleri kullanılmayan tutum değişikliğinden söz edilemez (A.
Haluk
Yüksel, İkna Edici İletişim, s. 55). İkna, kitle iletişiminde pek çok
insanın ilgilendiği
bir türdür. Reklamcılar; meşrubatları, otomobilleri, diş macunlarını
satmak için kitle
iletişiminden yararlanırken ikna üzerinde çalışırlar.
İkna, belki de her zaman insan yaşamının bir parçası olmuştur. Şurası
kesindir ki
bizler, diğer insanları hatta en yakın arkadaşımızı ve aile üyelerimizi
etkilemeye,
inandırmaya çalışırken etkili ikna yöntemlerini deneriz. Aristo, klasik
çalışması
rhetoric (ikna sanatı) ile, iknayla ilgili yazı yazan ve iknayı analiz
etmeye çalışan ilk
kişilerden birisidir. (Werner J. Severin, James W. Tankard, İletişim
Kuramları, s.257)
İkna tekniklerine kısaca bakmak gerekirse:
- Mizahi çekicilik:
Mizahın kullanımı iletişimde çok kullanılan, gözümüze çarpan bir teknik.
Pek çok
konuşmacı, konuşmalarına mizahi bir öykü ile başlamanın önemine açıkça
inanmaktadır. Televizyon reklamlarında da mizah öğelerinde kullanılır.
- Cinsel Çekicilikler:
Günümüzde özellikte reklamcılıkta, cinsel çekiciliği yüksek modellerin
ve diğer
cinsel çekiciliklerin kullanılması yaygınlaşan bir teknik. Bu yaygın
kullanıma rağmen,
onu kullanmada bazı riskler olduğu görülmektedir. Cinsel çekicilikler
bazı izleyiciler
tarafından onaylanmayabilir, başkaları tarafından yanlış algılanabilir ya
da gözden
kaçırılabilir, diğerlerini de reklamın gerçek amacından uzaklaştırabilir.
Çok az sayıda
çalışma reklamda cinsellik ile marka anımsama ya da ürün satışı arasında
olumlu
bir ilişki olduğunu gösterir. (A. Haluk Yüksel, İkna Edici İletişim,
s.141)
- Tekrarın Etkileri:
Çoğu kitle iletişim iletileri yaygın olarak tekrarlanır; çünkü bütün
izleyiciler aynı anda
televizyon izlemeyeceklerdir ya da basında bütün okuyucular bir tek
reklamı
görmeyecekler (sürekli hatırlatma yapılmalıdır). Tekrarın diğer bir
yararı da, kaynağın
izleyicilerine yüksek güvenilirlikteki kaynaklardan gelen iletilerle
ilgili anımsatma
yapmaları, böylece zaman içinde yüksek güvenilirlikli kaynaktan doğan
tutum
değişikliğindeki düşüşü önlenmesidir.
- Bilgi Bütünleştirme Kuramı:
Bu yaklaşım tutum değişikliğinin, verilen tutum nesnesiyle ilgili elde
bulunan bütün
bilgiyi kişinin bütünleştirmesinin ya da birleştirmesinin bir sonucu
olduğunu
savunur. Tutum nesnesiyle ilişkili olduğu yargılanan yeni bir bilgiyi
alan kişi o bilgiye
bir ağırlık ve değer verir. Ağırlık, kişinin bilginin doğru olan özel
inancıdır. Değer,
kişinin o bilgi parçasıyla ilgili duygusal değerlemesi olarak tanımlanır
ve çok fazla
olumludan çok fazla olumsuza kadar değişebilir. Henüz bilgi parçalarının
en son
tutuma ulaşmak için nasıl birleştirileceği konusu tam olarak
açıklaştırılamamıştır.
(Werner J. Severin,..., İletişim Kuramları, s.306) Araştırmacılar ilk iki
tekniğin
dikkatle kullanılması gerektiğini vurguluyorken, yeni ikna kuramlarının
alıcıya daha
aktif bir rol verdiğini belirtiyorlar, ayrıca bilgi-bütünleştirme kuramı
bu kuramların en
güncellerinden birisi.
Propaganda:
Tutum değişimi, geleneksel olarak iletişim araçlarının temel
alanlarından biridir.
İnsanların tutumlarını değiştirmek için sürekli en etkili yöntemler
araştırılmıştır.
Propaganda çalışmaları geçici yöntemler sağlamıştır. İkinci olarak kitle
iletişiminin
genel etkileriyle ilgili kuramsal düşünceler çalışma alanı olmuştur.
Tutumun değişebilirlik özelliği II. Dünya Savaşından sonra,
araştırmacıların ilgi
konusu olmuştur. (Çiğdem Kağıtçıbaşı, İnsan ve İnsanlar, s.164) II. Dünya
Savaşı
ve onu izleyen yıllarda Carl Howland yönetiminde Amerika’da Yale
Üniversitesi’nde
kurulan “İletişim ve Tutum Değişimi ve Programı” ile nitelikli
araştırmalar başlamıştır.
Savaş yıllarında dünyada propagandanın öneminin anlaşılması, şüphesiz bu
ilk
çalışmalara neden oldu. Savaşta her iki tarafın kullandığı yoğun
propaganda;
asker ve sivil halk üzerinde çok etkili olmuş, devam edegelen savaşın
yanında
adeta bir de propaganda savaşı verilmiştir. Elbette bu derece belirgin ve
önemli bir
sosyal olgu bilimsel araştırma gerektirir. O yıllara kadar daha çok tutum
ölçümü ile
ilgilenen araştırmacılara propagandanın etkinliğinden sonra tutum
değişikliği daha
önemli görünmüştür.
Propaganda; sunumların yönlendirmesiyle insan eylemini etkileme
tekniğidir. Söz
konusu sunumlar sözlü, yazılı, resimsel ya da müziksel biçim olabilir.
(Werner J.
Severin,..., İletişim Kuramları, s.155)
Propaganda Araçları: (J. L. Freedman,... Social Psychology, s.158)
a) Ad Takma:
Bir düşünceye kötü bir nitelendirici isim vermek olan ad takma, söz
konusu
düşünceyi kanıtları gözden geçirmeksizin reddetmemiz ve kullanılamaz
kararını
vermemiz için kullanılır. Ad takmaya reklamcılıkta çok fazla rastlanmaz.
Bunun
nedeni rekabet edilen bir markadan söz etme gönülsüzlüğüdür, hatta buna
rekabetçi markayı bir isimle çağırmanın gönülsüzlüğü de diyebiliriz. Ad
takma
kullanımı politikada ve kamu konuşmalarının diğer alanlarında daha
yaygındır.
b) Gösterişli Genelleme:
Birşeyi etkin bir sözcükle ilişkilendirmek olan gösterişli genelleme
bize söz konusu
şeyi kanıtları gözden geçirmeksizin kabullendirmek ve onaylatmak için
kullanılır.
Gösterişli genellemenin kullanımı o kadar yaygındır ki bu nedenle
güçlükle farkına
varılır. Ürün isimleri ve promosyon alanında; ürünlerin isimleri
seçilirken etkili
sözcükler kullanılır. (Gold Metal Un, Süper Shell) Ayrıca maruldan
üretilecek ve bu
nedenle nikotinsiz olacak yeni bir sigaraya da Long Life adı verilecekti.
Gösterişli
genellemelere ürünlerle ilgili ifadelerde de rastlanabilir. Kellog
kahvaltı gevreği TV
reklamında “her sabah size en iyisini” getirdiğini söylüyor. Bu ifade bir
kase soğuk
kahvaltı gevreği için oldukça iddialı bir ifadedir.
c) Transfer:
Bir şeyi daha fazla kabul edilir hale getirmek amacıyla, saygı duyulan
ve değer
verilen bir şeyin otoritesini, onayını ve prestijini bu şey üzerine
taşımaktır. Transfer
çağrışım süreciyle işler, bu “çağrışım yoluyla suçlama”ya değil de, daha
çok
“çağrışım yoluyla hayranlık duyma”ya benzer. İletişimcinin amacı bir
düşüncenin,
ürünün ya da nedenin insanların sahip olduğu bir şeyle bağlantısını
kurmaktır.
Transfer bazen iki insanın yalnızca birlikte görünmesiyle meydana
gelebilir. Bu tür
transfer bir olay nedeniyle iki insanı birlikte gösteren bir olayın haber
fotoğrafı, filmi
ya da video bandı aracılığıyla büyük kitlelere ulaşabilir. Ayrıca birçok
basın ve TV
reklamı transferden yararlanılarak yapılandırılır. Marlboro reklamındaki
kovboylar
sertliklerini ve erkekçe imajlarını sigaraya ve bu sigarayı içen
insanlara taşımak için
tasarlanmıştır. Noel arifesinde yayınlanan birçok alkol reklamı noel ve
alkol kullanımı
arasında güçlü bir ilişki yapılandırmak için tasarlanır. J and B İskoç
viskisi,
reklamlarında “Jingle Bells” isimli noel şarkısını J ve B harfleri
üzerine vurgu yapmak
suretiyle kullanır. Böylece eski ve tanıdık bir şarkıyla ürünleri
arasında yakın bir ilişki
kurmaya çalışır.
d) Tanıklık:
Saygı duyulan ya da nefret edilen bir kişiye herhangi bir düşünce,
program, ürün
ya da kişinin iyi ya da kötü olduğunu söyletmeyi kapsar. Tanıklık
reklamcılık ve
politik kampanyalarda kullanılan yaygın bir tekniktir. Genelde ünlü
kişiler kullanır.
e) Halktan Biri:
Konuşmacının dinleyicisini halktan biri olması nedeniyle kendisinin ve
düşüncelerinin iyi olduğuna ikna etmeye çalıştığı bir yöntemdir. Güzellik
malzemesi
tanıtan reklamların birinde bir manken şöyle diyordu: Güzelim diye benden
nefret
etme... Sabahları ben de aynı senin gibiyim. 1988 başkanlık seçimlerinde
George
Bush kafasında petrolcü şapkası ve kolları sıvanmış olarak bir petrol
kuyusunda
görüntülendi, böylece halktan biri imajı yaratılıyordu.
f) Kağıt Derme:
Bir düşünce, program, kişi ya da ürünün en iyisi ya da en kötüsü
olduğunu ortaya
koymak amacıyla gerçeklerin ya da yalanların, tanımların ya da ilgiyi
başka tarafa
çekicilerin ve mantıklı ya da mantıksız ifadelerin seçimi ve kullanımını
kapsar. Kağıt
derme bir pozisyonu destekleyen tartışma ve kanıtları seçmek ve bu
pozisyonu
destekleyen tartışma ve kanıtları görmezden gelmektir. Seçilen
tartışmalar gerçek
ya da yalan olabilir. Bu yöntemin en etkili işlediği durum tartışmaların
gerçek olduğu
ancak diğer eşit ağırlıktaki gerçek tartışmaların görmezden gelindiği
durumdur. Bu
durumda saptama yapmak çok güçtür.
Sokaktaki vatandaşlarla görüşmelere yer veren bir çok TV reklamı bu
reklamı
kullanmaktadır. Bu tür televizyon reklamları ürünleri öven insanlarla
yapılan
görüşmeleri gösterirken, ürünleri övmeyen insanların görüşmelerini
göstermez.
g) Herkes Yapıyor:
“Herkes yapıyor” taktiği birşeyi herkesin, en azından bizlerin yaptığını
söylemektir.
Bununla propagandacı, ait olduğumuz gruptaki herkesin programını kabul
ettiğini
ve bu nedenle bizim de kalabalığı izlemek ve “herkesin yaptığını yapmak”
zorunda
olduğumuzu vurgulayarak bizi ikna etmeye çalışır.
Propaganda araçlarının etkinliği birtakım bilimsel verilerle
kanıtlanmıştır. Bu
kanıtların çoğunluğu sosyal psikologların tutumunun nasıl değiştiğini
araştırmak için
yaptıkları deneylerden gelir. Bu yedi propaganda aracı bir tutum değişimi
kuramı
oluşturmanın ilk çabası olarak görülebilmeleri nedeniyle önem
taşımaktadır.
Kitle İletişim Araçlarının Etkileri:
Kitle iletişim araçları toplumda temel güç olmaya başlamıştır, böylece
çeşitli
yöntemlerle halk üzerinde etkili olur (olması sağlanır). Kitle
iletişiminin etkilerinden
birisi dikkatimizi belirli bazı sorunlara ve olaylara çekiyor
görünmesidir. Bu etki kitle
iletişim araçlarının gündem oluşturma işlevi diye adlandırılır. Gündem
oluşturma,
medyanın haberleri sunuş yoluyla, halkın düşündüğü ve konuştuğu konuları
belirlediği düşüncesine dayanmaktadır. (Werner J. Severin, James W.
Tankard.
İletişim Kuramları, s. 364) Medyanın bir konuya dikkat çekmesi halk
tarafından o
sorunun önemli olarak değerlendirilmesine neden olur
Gündem oluşturma 1970’lerin başından beri iletişim kuramının ana
konularından
biri olmuştur. Bu hipotez tutum değişikliğine bir alternatif olarak kitle
iletişim
araçlarının toplum üzerinde bir etkisinin olduğunu öne sürdüğünden ötürü
önemlidir.
Kitle iletişim araçlarının en büyük yararlarından birisi kişilere
gereksinimleri olan
bilgiyi vermektir. Sürekli artan teknoloji çağına girmekle bilginin
gelecekte daha
önemli olacağı görülmektedir. Çevre kirliliği, nüklüer güç, değişik
yiyeceklerin
oluşturduğu tehlikeler ve bunların çözümü artan oranda bilgi
gerektirmektedir. Kitle
iletişimi daha önce başka yollarla erişilemeyen insanlara erişebilme
olanağı sağlar.
Bilgi açığı hipotezine göre; televizyon insanlara erişebilme özelliğinden
dolayı bir
üstünlüğe sahiptir. (W. J. Severin,... İletişim Kuramları, s. 408)
Kitle İletişiminin Etkileri: (Denis
Mc Quail .Kitle İletişim Kuramı )
Kitle iletişiminin insanların tutumları, dünya görüşleri ve davranışları
üzerindeki
genel etkileri nelerdir? Bu etkiler büyük mü, yoksa küçük müdür? Bunlar
iletişim
kuramcılarının yıllardır uğraştıkları temel sorulardır.
- Mermi Kuramı:
Kitle iletişiminin ilk kavramlarından birisine son dönem araştırmacılar
tarafında
verilen isimdir. Bu, özde saf ve basite indirgenmiş görüş, kitle
iletişimine maruz
kalmış tüm insanlar için genel ve kuvvetli bir kitle iletişim etkisini
öngörür. Kurama
göre insanlar kitle iletişim etkilerine karşı son derece acizdirler. Eğer
ileti “hedefi
vurursa” arzulanan etki gerçekleşecektir.
- Kültürleme Kuramı:
Pennsylvania Üniversitesi Annenberg İletişim Okulu’ndan araştırmacı
George
Gerbner ve arkadaşları kültürleme kuramını, belki de televizyonun
etkileri üzerinde
yapılan en uzun süreli ve en pahalı araştırma programını gerçekleştirerek
geliştirdiler. Gerbner televizyonun, Amerikan toplumunun, merkezi kültür
kolu
haline geldiğini savunur. Gerbner ortalama bir izleyicinin günde dört
saat süreyle
televizyon izlediğine işaret eder. O, “çok” televizyon izleyicisi için
televizyonun
gerçekte diğer bilgi kaynakları, düşünceler ve bilinç üzerinde tekel
yarattığını ve
onları kapsadığını söyler.
Aynı iletilere maruz kalmanın etkileri, Gerbner’in kültürleme ya da
ortak dünya
görüşü, ortak rollerin ve ortak değerlerin öğretimi adını verdiği kuramı
üretir. Anket
formunda sorduğu sorulara verilen yanıtları irdeleyerek çok ve az
televizyon
izleyicilerinin farklı yanıtlar verdiklerini bulmuştur, bunları
kültürleme kuramının
destekleyicileri olarak sunar.
- Sessizlik Sarmalı:
Kitle iletişim araçlarına diğer pek çok kuramdan daha çok güç veren
kuram
Elisabeth Noelle tarafından geliştirilen sessizlik sormalıdır. Kitle
iletişim araçlarının
kamuoyu üzerinde güçlü etkileri olduğunu fakat bu etkilerin araştırma
kısıtlamaları
yüzünden geçmişte kestirilemediği ve sezilemediği tartışılır. Noelle
kitle iletişiminin
üç özelliğinin –birikimliliği, her yerde hazır olması ve uyumu- kamuoyu
üzerinde
güçlü etkiler oluşturmada birleştiğini öne sürer. Tartışmalı bir sorun
da insanlar
kamuoyunun dağılımıyla ilgili izlenimler şekillendirirler. İnsanlar
çoğunlukta sahip
olmadıklarının kararını vermeye ve sonra da kamuoyunun kendileriyle aynı
fikirde
olacak şekilde değişip değişmediğine karar vermeye çalışırlar. İnsanlar,
eğer
azınlıkta olduklarını hissederlerse konu hakkında sessiz kalmayı tercih
ederler, eğer
kamuoyunun kendilerinden farklı yönde değiştiğini hissederlerse yine
sorun
hakkında sessiz kalırlar. Onlar daha çok sessiz kaldıkça diğer insanlar
belirli bir
görüşün temsil edilmediğini daha çok hissederler ve onlar da daha çok
sessiz
kalırlar.
İletişim araştırmacıları iletişimin etkilerini açıklayacak tek bir
kuramı henüz
geliştirememişlerdir. Bunun yerine kitle iletişiminin çeşitli yönlerini
açıklayan farklı
kuramlara sahibiz. (Werner J. Severin,..., İletişim Kuramları, s.465)
Kitle iletişiminde hedef durumundaki alıcı, kontrol edilmesi oldukça zor
olan,
özellikler taşıyan geniş bir kitledir. Mc Guire ikna edici iletişimde
faktörleri şöyle
incelemiştir. (Doç. Dr. Erdal Tekarslan,..., Sosyal Psikoloji, s.192)
İkna Edici İletişim Faktörleri:
I-Bağımlı Değişkenler: (İletişimin alıcıda yaptığı –yarattığıtepkilerdir.)
İkna edici iletişim sırasında kitle birbirini izleyen 5 aşamadan geçer:
1) Dikkat, 2)
Kavrama, 3) Kabul, 4) Saklama, 5) Eylem-Davranış. Bu beş bağımlı değişken
her
iletişim sürecinden aynı derecede etkilenmez. Bir mesaj ilk iki aşamada
etkili,
ancak diğer aşamalarda etkisiz olabilir. Bir mesajın ilk aşamalarda
başarılı olması,
bir sonraki aşamayı garantilemez. Örneğin, bir TV reklamında verilen ikna
edici bir
mesaj ele alındığında, onu izleyen binlerce kişiden birçoğu bu programa
dikkat
etmeyecektir. Dikkat edenlerden bazıları mesajı şu ya da bu nedenle
anlamayacaktır. Mesajı anlayanların çoğu onu kabul etmeyecek ya da
önerilerine
uymayacaktır. İkna edilmiş olanların çoğu da kısa bir süre sonra mesajın
içeriğini
hatırlamayacaklardır. Hatırlayanlar olsa bile mesaja uygun bir eyleme
geçmeyebilirler.
Bazı başka değişkenler, hedefin bu aşamaların birinden öbürüne
geçmesini
etkilemektedir; mesela ilginin dağılması mesaja dikkati önlerken, zeka
düzeyinin
düşük olması kavrama gücünü azaltmaktadır. Diğer yandan çok zeki olma ya
da
konu hakkında geniş bilgi sahibi olma mesajın kabulünü zorlaştırmaktadır.
Başka
mesaj ve iletiye maruz kalma hatırlamayı azaltmaktadır. Parasızlık ya da
fırsat
bulamama gibi nedenler de eyleme geçilmesini engelleyebilir.
II- Bağımsız Değişkenler: (İletişim sürecinde değiştirilebilen
unsurlardır.)
Bu değişkenler: Kaynak, mesaj, iletişim aracı ve amaçlanan iletişimin
etkisidir.
İletişimin kaynağı (bilgiyi veren) gazete, televizyon, radyo, kitap
olabilir. Mesaj,
iletinin içeriğidir. İletişim aracı ya da kanalı, bilginin ne yolla
sunulduğudur. Mesaj,
yazılı, sözlü ya da görsel sunulabilir. Alıcı mesajı dinleyen, izleyen ya
da okuyan
kişidir. Amaçlanan iletişim etkisi de alıcıların iletişime tepkisidir.
Bu, iletilen yeni bir
fikrin kabulü, tutum değişiminin kalıcılığı ya da tutum değişimine direnç
olabilir.
a) Kaynak Değişkeni:
Araştırmalarda kullanılan kaynak özellikleri arasında; kaynağın
dinleyicilere
benzerliği, dinleyiciler üzerindeki gücü ve inanılırlığı gibi değişkenler
vardır.
Çok sayıda araştırma mesajın inanılırlığı yüksek kaynaklardan
geldiğinde, alıcıda
daha çok tutum değişimi olduğunu göstermektedir. Kaynağın etkin
olabilmesi için,
alıcılara, mesajdan önce bildirilmesi gerekmektedir.
Kaynağın birey için ifade ettiği güç önemlidir. Eğer birey mesaj
kaynağını kendi
üzerinde kontrol edici ya da gözetici bir güç olarak algılıyorsa, o zaman
tutumunu
mesajın istediği yönde değiştirecektir.1983’te Amerikan Ulusal
Televizyonu’nda
gösterilen “Bir Sonraki Gün” adlı filmin, gösteriminden sonra halkın
kanıları
ölçülmüştür. (Filmin konusu nükleer savaşlarla ilgilidir) Sonuçlar filmin
gösteriminin
en azından kısa dönemde kitle iletişim aracının korku unsuru kullanarak
halkın
tutumlarını değiştirme gücü olduğunu göstermiştir.
Bir kaynağın temel sorunu, alıcıyı tarafsız bir gözlemci olduğuna nasıl
inandırabileceğidir; kaynak alıcı kitleyi, savunduğu görüşün gerçek ve
samimi
olduğuna, tanınma, para kazanma, tercih edilme ya da çıkar amacı
taşımadığına
inandırmalıdır.
Diğer bir sorun da alıcıdaki, “iletişim sürecinin kendi tutumunu
değiştirmeye yönelik
olup olmadığı” şeklindeki düşüncedir. Alıcı etkileyici iletişimin
kendisine
yöneltilmemiş olduğunu düşünürse, ondan daha fazla etkilenmektedir. Bu,
kişinin
etkilenmediğini sandığı zaman, aslında daha fazla etkilendiğini gösteren
ilginç bir
düşüncedir. Bu tür bir iletişim, daha az propagandaya benzediğinden daha
etkili
olmaktadır. Başka bir deyişle insanlar açıkça tutumlarını değiştirmeye
çalışan
propagandayı kabul etmeyip, bu şekilde tutum değiştirmeyi kendilerine
yedirememekteler; fakat bu amaç açıkça ortaya konmamışsa, pekala
propagandayı kabul edebilmekteler.
Acaba bu her türlü propaganda ve propagandacı için geçerli olan bir olgu
mudur?
Tabi ki değil! Çünkü öyle olsaydı, açıkça kitlenin fikrini / tutumunu
değiştirmeye
yönelik reklamlar hiç etkili olmazdı. Oysa reklamların etkilerini hepimiz
biliyoruz
(özellikle iyi hazırlanmışsa). Ayrıca reklam yapan kişinin bu etkileme
çabasını bir art
niyetle yaptığı ortadadır; reklamı para (çıkar) karşılığı yapmıştır.
Mesela bir film
yıldızına izleyicilerini ikna etmemesi için değil, ikna etmesi için para
verilmekte ve
reklam yaptırılmaktadır. Üstelik bizler sanatçıların bu iş için çok fazla
para aldıklarını
tahmin ederiz. Buradaki, açıkça alıcının tutumunu değiştirmeye yönelik
durumda
propagandacının sevilmesi ve benimsenmesi söz konusudur. Televizyon
reklamlarında tanıdık simaların, güzel kızların, etkileyici erkeklerin
kullanılmasıyla,
bizler, açıkça belli edilen ikna hareketini, severek kabul etmekte ve
belki de
reklamın etkisine girmekteyiz.
b) İletişim Aracının Değişkenleri:
Bir mesajın ikna etkisi, kullanılan iletişim aracına göre değişebilir.
Mc Guire’in
bildiğine göre sözlü ve yazılı iletişimin etkileri ölçüldüğünde sözlü
iletişimin daha
etkili olduğu bulunmuştur. Herhangi bir konuda kötüleyici bir propaganda
yapan,
film, oyun, TV programı, roman, radyo programı, makalenin alıcı tutumları
üzerinde
olumsuz etki yapacağına dair genel bir inanç varsa da gerçekte bu birçok
koşula
bağlıdır. Kendi başına kitle iletişim araçlarının ikna edici etkisinin
çok az olduğu
saptanmıştır. Aslında bu alanda somutsal bulgulara varmak zordur; çünkü
çok
çeşitli değişkenler etkileşim halindedir. Değişik türde olan her aracın,
alıcı
değişkenlerinin her birine ayrı ayrı etkisini ölçmek ve bundan kitle
iletişim araçları
için tümsel sonuçlar çıkarmak karmaşık bir olaydır. Örneğin basılı
araçlar (kitap,
dergi, gazete) okuyuculara istedikleri zaman, istedikleri sürede okumak
ve
istenildiğinde tekrar okumak gibi olanak tanır. Araştırmalar basılı
iletişim araçlarının
karmaşık bilginin daha iyi kavranma ve hatırlanmasını sağladığını
göstermektedir.
Ancak basit konularda aynı etki görülmemektedir.
Radyo ve TV gibi yayın organları, sanayileşmiş ülkelerde hemen hemen her
eve
ulaşmış durumdadır. İzleyiciler arasında her yaştan, her eğitim
düzeyinden ve
meslekten insanlar vardır. TV ve filmlerin, kişiyi olay yerindeymiş hissi
vererek ikna
etme olasılığının daha çok olacağı düşünülmüştür.
c) Dinleyici Değişkenleri:
Araştırmacıların üzerlerinde durdukları önemli konulardan biri de,
dinleyicilerde,
kolay ikna edilebilirlik eğilimi gösteren kişilik özellikleri olup
olmadığıdır.
Hedef tutumuna ne kadar kuvvetli bağlanmışsa, tutum değişimi de o kadar
güçlü
olacaktır, yani ikna edici iletişimin etkisi azalacaktır. Aynı etki şu
örnekte de
görülebilir: belli bir marka otomobili yeni almış biri, başka bir
markanın reklam
propagandasına kapalı olacaktır.
Kendine güveni olmayan kimseler, kendi görüş ve fikirlerine de fazla
değer
vermedikleri için onları değiştirmeleri güç olmaz.
d) Amaçlanan İletişimin Etkisi Değişkenleri:
1-Zaman faktörleri: İkna edici iletişimin tutumları üzerinde kısa
dönemli, uzun
dönemli ve gecikmeli etkileri vardır. Bu alanda yapılan araştırmalarda
ikna edici
iletişimle sağlanan tutum değişiminin altı aya kadar korunduğu
saptanmıştır.
Olumlu bir kaynağa atfedilen bir mesajla sağlanan tutum değişimi, olumsuz
bir
kaynağa atfedilenden daha kısa bir sürede azalmaktadır. Alıcıların, ikna
edici
iletişime katkıda bulundukları takdirde sağlanan tutum değişimi pasif
duruma
kıyasla daha kalıcı olmaktadır.
2-İletişimin doğrudan ikna edici etkileri ile daha sonraki karşıt savlara
karşı direnç
kazandırıcı bağışıklık etkileri; iknaya karşı bağışıklık kazanmak: Birey
ikna edici bir
mesajla karşılaşınca, eğer önceden hazırlıklı ise bu mesajın ikna
etkisine direnç
gösterebilecektir.
Sonuç olarak kitle iletişiminin ve kullanılan ikna tekniklerinin üç
farklı amacı ya da
sonucu olabilmektedir: a) Hedef kitlede yeni bir tutum geliştirmek, b)
Hedef kitlenin
var olan tutumunun şiddetini arttırmak, c) Hedef kitlenin var olan
tutumunu
değiştirmek (olumlu tutumu olumsuz ya da olumsuz tutumu olumlu yapmak).
Kitle iletişim araçlarının etkilerini açıklayan tek bir kurama
ulaşılamamıştır. (Tek bir
neden ve tek bir model arayışı yaşanmıştır ve düşünüldüğünden daha az
verimli
olmuştur. (Werner J. Severin,..., İletişim Kuramları, s.466)). Kitle
iletişim araçlarının
etkileri üzerine geliştirilen en son kuram oluşturma çalışmaları bu
etkilerin “genel
geçer” olmadığını ve diğer açıklanamayan değişkenlerin üzerine kurulu
olduğunu
söyler.
KAYNAKLAR
AHMET HALUK YÜKSEL: İkna Edici İletişim
ÇİĞDEM KAĞITÇIBAŞI: İnsan ve İnsanlar
Denis MC QUAIL: Kitle İletişim Kuramı (Giriş)
ERDAL
A. CAN
HÜNER
TANIL
TEKARSLAN: Sosyal Psikoloji
BAYSAL
ŞENCAN
KILINÇ
G. W. ALLPORT: Handbook of Social Psychology
J. L. FREEDMAN: Social Psychology
D. O. SEARS
J. M. CARLSMITH
ROBERT
A. BASON: Exploring Social Psychology
ÜNSAL
OSKAY:Kitle Haberleşme Teorilerine Giriş
WERNER J. SEVERİN: İLETİŞİM KURAMLARI
JAMES W. TANKARD
Download