Alfred ADLER Bireysel Psikoloji Amaçlı Davranış Freud’a göre insan iç güdülerinin , arzularının, isteklerinin, ve eğilimlerinin bir oyuncağıdır. İnsan kendisine etki eden içgüdüsel güçlerle yönetilmektedir. Adler’e göre ise insanı değerli kılan şey amaçtır. İnsanın düşünceleri , duyguları ve davranışları bu amaca göre şekillenerek içerik kazanır. Davranışlar insanın geleceğe yönelik amaçları tarafından belirlenir. Kişilik Kişilik bireyin kendisine ,diğer insanlara ve topluma karşı geliştirdiği tutumların ürünü olarak gelişir. Adler insanı çeşitli durumlara uyabilme yeteneği olan, olağanüstü işleri başarabilen , insanlığın yücelebilmesi için için yaratıcı ve yapıcı çabalar gösteren bir varlık olarak tanımlar. .. Davranışların oluşumunda çevredeki “gerçek” olaylardan çok bireyin onları nasıl gördüğü ve yorumladığı önemlidir. Örneğin bir bacağı olmayan çocuğu değerlendirirken asıl önemli olan bireyin bu durumlara karşı hangi tepkileri geliştirmiş olduğudur. Davranışların oluşumunda çevredeki olaylardan çok ,bireyin onları nasıl gördüğü ve yorumladığı önemlidir. Yaşam biçimi Adler’e göre algılar , düşünceler, eylemler, nevrotik belirtiler(kaygı, fobi, depresyon) yaşam biçimi adı verilen içsel bir sistemle ilişkilidir. Yaşam biçimi yaklaşık 4-5 yaşlarına kadar oluşur ve sonraki yaşam bu biçime uygun olarak sürdürülür. Aile yaşantıları ve kardeş ilişkileri yaşam biçiminin gelişmesini etkileyen önemli unsurlardandır. .. Yaşam biçimi insanların kendilerin ve dünyaya bakışlarını ve onları diğerlerinden ayıran davranışlarını ve alışkanlıklarını içerir. İnsan yaşam biçimi sayesinde yaşam amacına doğru hareket eder. Adler insanı yaşamın aktörü/aktristi ya da yaratıcısı olarak görmüştür ona göre insan kendine anlamlı gelen hedefler için çaba harcarken biricik bir yaşam biçimi geliştirir. Sosyal İlgi Adler’e göre insanlar, cinsel güçlerden ziyade, birincil olarak sosyal güçler tarafından güdülendirilirler. İnsan toplumsal bir varlıktır. Diğer insanlarla ilişki kurma ihtiyacındadır ve kendisinden çok topluma yönelik bir yaşam biçimi geliştirmiştir. .. Adler, insanın kalıtsal olarak başkalarının iyiliğiyle ilgilendiğine ve sosyal ilgi kapasitesine sahip olduğuna inanmıştır. İnsanlar hem kişisel hem de sosyal hedeflerini gerçekleştirmek için işbirliğinde bulunma ve topluma katılma ihtiyacı duyarlar. Dolayısıyla sosyal ilgi empatiyi harekete geçiren ve insanları bencil olmaktan alıkoyan bir güçtür. … Sosyal ilgi bireyin dünyadaki diğer insanlara yönelik olumlu tutumudur. İnsanın başkalarıyla başarılı paylaşımlarının ve başkalarının iyiliğiyle ilgilenmesinin derecesinin, onun genel kişilik uyumunun bir göstergesidir. Sosyal ilgi, ruh sağlığının bir ölçütüdür. Böyle bir ilgi olmadığında uyumsuz davranışın ya da belli patolojilerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Toplumda bireylerin birbirleriyle kurdukları başarılı ilişkiler ve diğerleriyle yapıcı yönde ilgilenmek ruh sağlığının temel göstergesidir. Adler’in ‘Toplumsal İlgi’ adını verdiği davranışlar dizisi, ruh sağlığı yerinde olan bir insanın toplumla beraber yaşayabilmesi için kesinlikle olması gereken bir süreçtir. Anneyle başlayan yakınlık, sevecenlik oyuncaklara, arkadaşlara yönlendirilir. Toplumsallaşma sürecinde, sağlıklı toplumsallaşmanın temel ölçütleri olarak kabul edebileceğimiz özellikler şu başlıklar altında toplanabilir: 1. Kendini olumsuz ve olumlu özellikleriyle kabul ettiği gibi, başkalarını da olumlu olumsuz özellikleriyle kabul edebilme, 2. Genel bir yaklaşım olarak başkalarının varlığını yargısız ve eleştirisiz olarak algılama, 3. Kendisinin yanında, başkalarının da hak ve özgürlüklerinin olduğunu kabul etme, 4. Karşılıklı alışveriş, işbirliği, paylaşma davranışlarını sıkça gösterebilme, . 5. Başkalarıyla olan ilişkilerinde anlayış ve empatik davranış geliştirebilme, 6. Kendi kendisiyle olduğu kadar başkalarıyla olan ilişkilerinde iletişim kanallarını açık ve saydam olarak sergileyebilme, 7. Aşırı genellemeci; toptancı, kalıp yargılardan uzak olabilme, İnsan davranışlarının nedenlerine ilişkin görüş ve anlayış geliştirebilme, 9. Başkalarının yanında kendini güvenli, özgür ve özerk hissedebilme. .. Adler’in yaklaşımı, kişiliğin merkezi olarak Freud’un savunduğu bilinçdışından ziyade, kendini belirlemeyi ve bilinçliliği vurgular. Buna göre insan, kaderinin kurbanı değil, aksine her eylemi amaçlı ve anlamlı olan yaratıcı, aktif ve seçim yapabilen bir varlıktır. Aşağılık Duygusu – Üstünlük Çabası İnsan doğuştan güçsüz ve zayıftır. Kendisini büyüten yetişkinliklere karşı aşağılık duygusuna kapılır. Zamanı gelince bu duygusunu yenip bağımsızlığını kazanması gerekir. Birey, sürekli olarak kendini ispat etme çabasındadır. Adler insanların üstünlük için çabalayarak aşağılık duygularından kaçınmaya yönelik temel bir eğilimleri olduğuna inanmıştır. ORGAN EKSİKLİĞİ Her insan belirli bir biçimde işleyen bir fiziksel yapıyla dünyaya gelir. Fakat insanlar fizyolojik donanım yönünden farklılıklar gösterirler. Adler bu farklılıkları zeka gerilikleri dışında fazla önemli bulmaz. Ona göre her insan kendisi için gerekli olan her şeyi yapabilir, farklılıklara karşı önemli olan bireyin kendi donanımıyla neler yapabildiğidir. • Çeşitli sakatlıklar kutsaldır, önemli olan kişinin bu durumu nasıl karşıladığı ve yaşamını nasıl etkilediğidir. Fakat organ eksikliği çoğu kişinin ruh dünyasında eksiklik duygusu oluşturur. .. Eksiklik duygusu normaldir, herkeste vardır, evrenseldir ve bireyin ölümüne kadar varlığını sürdürür. Adler’e göre üstünlük çabası ise eksiklik duygusunun doğal bir sonucudur. İnsan eksik olduğunu kabul etmek istemez. Hep üstünlük kurma çabası içindedir, doğayla savaş halindedir. AİLE ve KÜLTÜRÜN ROLÜ (KİŞİLİK) Adler çevrenin birey üzerindeki etkilerini tartışırken özellikle aile üzerinde durmuştur. Freud gibi yaşamın ilk beş yılının ve bu süredeki aile içi ilişkilerin kişilik özelliklerinin belirlenmesinde büyük önem taşıdığına inanmıştır. • Adler kişilik oluşumunda ebeveynin ve özellikle annenin tutumlarına ve kardeşler arasındaki ilişkilerin niteliğine önem vermiştir. Şımartılmış Çocuk : Şımartma çocuğun bağımsızlığını elinden alır. Şımartılmış çocuk yaşamının ilk günlerinde her türlü ihtiyacının karşılanacağı beklentisini gerçekleştirir ve isteklerinin buyruk niteliği taşıdığına inanır. Adler suç işleyen insanların çoğunun çocukluklarında şımartılmış kişiler olduğuna dikkat çeker. Toplumdan hep bir şeyler beklerler. Ana babalarından gördükleri hayranlık sonucu kendilerini büyük görürler, temelde bağımlı oldukları halde bir veliaht gibi çevrelerine buyurma eylemindedirler.Şımartılmış çocuklar, karar vermekte, sıkıntılarla başa çıkmakta ve kendi başlarına yaşamakta zorluk çekerler. Sevilmeyen (ihmal edilen) Çocuk: Ebeveynlerinden az ilgi gören çocuklar soğuk ve şüpheci olurlar, yetişkinliklerinde sıcak insani ilişkiler kurmakta zorlanırlar, samimiyet onları rahatsız eder ve dokunulmaktan hoşlanmazlar. Doğum Sırası: Adler ailedeki diğer çocukların varlığına ve bunun çocuğun gelişimi üzerindeki etkilerine dikkati çeken ilk kuramcıdır. Ona göre çocuğun diğer kardeşler arasındaki durumu özellikle dünyaya geliş sırası açısından kendine özgü bazı sorunları da birlikte getirir. Adler’e göre en büyük, ortanca ve en küçük çocuğun bu sıralamadan doğan olası sonuçları yaşaması beklenir. Yine de bu durumlar kesin sonuçlar olarak yorumlanmamalıdır demektedir. En büyük çocuk(ilk çocuk); Başlangıçta aşırı ilgi gören ve şımartılan bu çocuklar sonradan tacını yitirmiş kral olurlar. Yaşamının ilk yıllarında çevresinin ilgi merkezindeyken ve her türlü yardım ve destek yalnız kendisine sağlanırken yeni gelen kardeş bu düzeni bozar. Artık yeni doğan bebek gözdedir, üstelik ondan büyük olarak anlayışlı olmasını isterler. En büyük çocuk yetişkin yaşama ulaştığında otoriteden ve sahip olduğu durumları başkalarına kaptırmaktan ürkebilir. Aşağılık duygusu güçlenmiştir ve suçluların, ayyaşların ve sapkınların çoğunluğunu ilk doğan çocukların oluşturması beklenir . İkinci(ortanca) çocuk; Anne baba bu çocuğa, birinci çocuğa oranla daha ılımlı davranırlar, bu yüzden bu çocukların otoriteyle fazla bir sorunu olmaz, yetenekli olmadığını düşünür, bu inancı ileriki yaşamında tepkici, başkaldırıcı ve kendisini aşma çabası içerisinde bir insan olmasına ya da yenilgiyi kolay kabul ederek pasif ve karamsar bir kişilik geliştirmesine neden olabilir. Bu çocukların şımartılma lüksleri olmadığı, şanslı ve başarılı oldukları belirtilir. En Küçük çocuk; Kendinden sonra gelen kardeşi olmadığı için yarışmak ve anne ilgisini paylaşmak zorunda kalmaz, ailenin oyuncak bebeğidir ve şımartılır. Çevrenin sevimli çocuğudur, böyle bir durum onun ben merkezci yetişmesine ve kendi büyüklerinin daha güçlü olduğunu düşünerek yetersizlik duygusu yaşamasına neden olur. Tek çocuk; Toplumsal davranışların gelişmesi için gerekli olan alışveriş ortamından yoksundur. İlerde de aynı şeyi çevresinden bekler, şımartıldığından, tek çocuk için ciddi bir tehlikede çocuk sevmeyen anne babanın bu duygularının yöneldiği tek nesne olarak istenmeyen ve sevilmeyen çocuk durumunu yaşamasıdır. . Sağlıklı koşullarda ana baba çocuğa sevgi verir, gelişim yeteneğini ve kendine güvenini kazanabilmesi için onu destekler. Çocuğa ne çok az ne de çok fazla yardım eder. Böyle bir ana babanın sağladığı disiplin ve eğitimin etkileri olumludur. Çocuğun aşırı davranışları anlayışla karşılanır ve yumuşak bir yaklaşımla düzenlenir. Böyle bir ortamda çocuk yürekli ve topluma yönelik bir insan olarak yetişir, yaşamını yapıcı çabalar üzerinde kurmayı öğrenir. KİŞİLİK TİPLERİ Adler tarafından tanımlanan 4 kişilik tipi vardır: Baskın Tip Alıcı Tip Kaçınan Tip Sosyal Yetkin Tip BASKIN TİP: Atılgan, saldırgan, aktif kimselerdir. Etkinlik dereceleri yüksektir ancak sosyal olmayan bir tarzda aktiftirler. Antisosyal bir tavır sergilerler. Bu tipin daha aktif olanları karşılarındaki kişiye doğrudan saldırır: Serseri, zorba, sadist olurlar. Baskın tipteki insanlar diğerlerinin ihtiyaçlarını, çıkarlarını, refahını dikkate almadan davranırlar. Dış dünyaya karşı yönlendirici bir tutuma sahiptirler ve yaşam ödevlerini düşmanca ve antisosyal bir tarzda karşılarlar. ALICI TİP: En yaygın olan tiptir. Her şeyi başkalarından bekler ve dış dünyaya karşı asalak (başkalarının sırtından geçinen) tarzda bir tutuma sahiptir. Bu tipteki insanlar ihtiyaçlarının çoğunu diğer insanlara yaslanarak giderirler. Sosyal ilgileri yetersizdir. Yaşamda diğer insanlardan mümkün olduğunca fazla şey almakla meşguldürler. Az da olsa sosyal ilgileri olduğu için genellikle diğer insanlara zarar vermezler. Ancak yaşam sorunlarını çözmeye hazırlıklı değildirler. KAÇINAN TİP: Ne yeterli sosyal ilgiye ne de kendi sorunlarını çözecek etkinlik derecesine sahiptirler. Başarıyı istemekten çok başarısızlıktan korkarlar. Bu yüzden de sorunlarını çözmekten kaçınarak başarılı hissetmeyi tercih ederler. Bu nedenlerle yaşam ödevlerinden kaçarlar. Herhangi bir başarısızlıktan sakınmak için yaşamdaki tüm sorunlardan kaçma eğilimindedirler. Bu özellikler de onları yaşam sorunları karşısında yetersiz kılar. SOSYAL YETKİN TİP: Gelişmiş, olgunlaşmış bireye örnek teşkil eder.Yüksek düzeyde sosyal ilgi ve etkinlik derecesine sahiptir. Diğer insanlara içten bir yakınlık duyarlar ve onlarla bir bütünlük duygusu içindedirler. Yaşam ödevlerini sosyal sorunlar olarak değerlendirirler. İnsanlara yakınlık duyar ve bütünlük duygusu içinde ilişki kurarlar.